Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/72 E. 2021/649 K. 28.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2021/72 Esas
KARAR NO:2021/649

DAVA:TAZMİNAT
DAVA TARİHİ:17/06/2015
KARAR TARİHİ:28/09/2021

Davacı tarafından davalı aleyhine açılan Tazminat davasının mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda dosya incelendi.
D A V A /
Davacı vekili tarafından sunulan dava dilekçesinde özetle: Davalı taraf ile bir eğitim olayı sonrası tanıştıklarını, o tarihlede meydana gelen … olayı için bir avukat arkadaşının …’daki çocuklarının psikolojileri için bir psikolog aradığını yardım etmemi istediğini, toplumsal sorumluluk için bir çalışma yaptığını, kendisinin de içinde bulundukları bulunduğu genellikle meslektaşlarından oluşan oyun terapisi adlı vatsap grubuna dahil olduğunu davalının kendisi daha önce ofisinin bulunduğunu işlerin yoğun olduğunu iyi kazandığını söylediğini, sözleşme imzalarken iken kendisinin ilk 6 ayda 6.500,00 TL kazanacağını daha sonra ise 10.000 TL çıkartacağını söylediğini ancak garanti ettiği bu kazanscı sağlamayamadığını tamamen kendisinin yanıltıldığını, davalının boşanmış ve cocuğun velayetinin babasına verilmiş olduğunu öğrendiğinii hayatı ve yaşam biçimin meslekleri ile çeliştiğini gördüğünü, davalınıj iş yapmadığını sorumlukluklarını yerine getirmediğini fark ettiğini, ayrıca ortak aaçılan … … Şubesinde paralaların kullanıldığını fark etttiğini, açıklanan ve resen nazara alınacak nedenlerle davanon kaıt ve kabulüne 78.000 TL tutarındaki alacağın davalıdan faizi ile tahsiline karar verilmesini, yargılama gideri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmiştir.
S A V U N M A /
Davalı vekili tarafından sunulan cevap dilekçesinde özetle: Öncelikle davanın iddialarının ve haksız ve mesnetsiz ithamlarını kabul etmediklerini beyanla taraflar, 13.12.2012 tarihinde başlayan ve 08.12.2012 tarihinde sona eren … Otelinde gerçekleşen bir yıllık ”Oyun Terapisi Eğitiminde” aynı grupta yer aldığını, bu süreçte başlayan tanışıklıkları, uygulamalı eğitimde ve molalarda geliştiğini, tanışıklıklarının davacının iddia ettiğinin aksine Watsaptan olmadığını, müvekkilinin taraflar arasında aktedilen 26.08.2014 tarihli sözleşme ile, davacının sözleşmede belirtilen tarihlerde, belirttiği ödemeleri yapması halinde, kendisi adına tescilli … markasının %49’unu davacıya devredeceğini beyan ve taahhüt ettiğini, davacının iddia ve ithamlarının gerçek dışı olduğunu ortaklık süresinde her bakımdan yıprananın müvekkili olduğunu müvekkili davacıdan … için sadece 40.000 TL aldığını ve elden aldığı bu paranın makbuzunuda kendisinin verdiğini, bu paranın iade edilmeyeceği yolunda taarfların beyan, kabul ve taahhütlerinin bulunduğunu davacının müvekkilinden herhangi bir alacağının bulunmadığını, açıklanan nedenlerle davanın açmış olduğu davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
G E R E K Ç E /
Dava başlangıçta, … Asliye Hukuk Mahkemesi’ne açılmış, bu mahkemece 22/12/2016 tarih ve …/… Esas- …/… K sayılı , istinaf edilmeksizin kesinleşen kararıyla “davanın ortaklık alacağı nedeni ile tarafların ticari işletmelerinden kaynaklandığı, iş bu ihtilafın çözüm yerinin Asliye Ticaret Mahkemeleri olduğu” gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş ve akabinde dosya mahkememize tevzi edilmiştir.
Mahkememizce yargılama yapılmış ve yargılama sonunda, “Taraflar arasında uyuşmazlık adi ortaklık gereği davalının hileli davranışları olup olmadığı ve taraflar arasında davacı aleyhine aşırı yararlanma yani gabin olup olmadığı ve ispatına dair bulunmaktadır.
Bilindiği üzere, adi ortaklık; iki yada daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir(TBK. 620/1 md.). Diğer bir anlatımla, adi ortaklık; birbirini tanıyan, birbirlerinin kabiliyet ve şahsiyetlerine güvenen, eşit ve aynı durumda olan gerçek veya tüzelkişilerin, müşterek amacın gerçekleştirilmesini sağlayacak vasıtaları (sermaye paylarını veya emeklerini) ortaklığa getirme konusunda karşılıklı ve uygun irade beyanlarının birbirine ulaşmasıyla teşkil eden bir kişi topluluğudur.(Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Başkanlığı Esas No : 2016/18805 ve Karar No : 2018/8661 sayılı ilamı) Taraflar arasında adi ortaklık kurulduğu ihtilaf konusu değildir. Mahkememizce ilgili adi ortaklık protokolü celp olunmuş, incelendiğinde davalı … adına tescilli … markasının %49 hissesinin davacıya devir olunacağı, …’a müteaddit ödeme yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi Esas No : 2018/2254, Karar No : 2018/11408 sayılı ilamında; “Bilindiği üzere; sözleşmenin gabin (aşırı yararlanma) nedeniyle illetli olduğunun kabulü için edim ve karşı edim arasındaki oransızlığın, taraflardan birinin, diğerinin şahsında mevcut özel bir durumu bilerek istismar etmesi, sömürmesi sonucu oluşması gerekir. Dar ve zor durumda kalmaları nedeniyle, sözleşme yapmaya, mallarını çok düşük bedel ile devretmeye sürüklenmiş kişileri korumak zayıfı güçlüye ezdirmemek için hukukumuzda da düzenlemeler yapılmış 6098 s. Türk Borçlar Kanunun (TBK) 28. (818 s. Borçlar Kanunun (BK) 21) maddesi ile aynen; “Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir. Zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilir.” hükmü getirilmiştir. O halde, aşırı yararlanmadan (gabinden) söz edilebilmesi, objektif unsur olan edimler arasındaki aşırı oransızlık yanında, bir tarafın darda kalma, tecrübesizlik, düşüncesizlik (hafiflik) hallerinin bulunması, diğer yanın ise yararlanmak, sömürmek kastını taşıması biçiminde iki sübjektif unsurun dahi gerçekleşmesine bağlıdır. Gabinin varlığı zarar görene (sömürülene), düşüncesizlik veya deneyimsizliğin öğrenildiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirerek iptal davası açıp iddiasını her türlü delille kanıtlama ve verdiğini geri isteme hakkı ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteme hakkı verir. Hemen belirtmek gerekir ki gabin davasında öncelikle edimler arasındaki, aşırı oransızlık üzerinde durulmalı, objektif unsur ispatlandığı takdirde zarar gördüğünü iddia edenin kişiliği, yaşı, sağlık durumu, toplumdaki yeri, ekonomik gücü psikolojik yapısı gibi maddi, manevi yönler yani sübjektif unsur derinliğine araştırılıp incelenmelidir.” içtihadına yer verilmiştir.
Her ne kadar yukarıda özeti yapılan açıklamalarla davacı taraf davalının hileli davranışları olduğu ve taraflara arasında davacı aleyhine aşırı yararlanma yani gabin olduğu iddiasıyla sözkonusu dava açılmış ise de tanık beyanlarından davacının annesi olan tanık dışında davacı iddiaları destekler beyan olmaması, davacı annesi olan tanık beyanında da davalının davacıyı hileli davranışta bulunarak aldattığı iddiasının destekler açık bir beyan bulunmaması, ortaklık defter kayıtları üzerinde yapılan bilirkişi incelemesinde da davalının aşırı faydalanmasına yol açacak düzeyde bir kayıt olduğunun tespit edilememiş olması, adi ortaklığa ortakların yalnızca sermaye değil emek ve fikir katmak suretiyle de katılabilmesi, davalının adi ortaklığa katılım yükümünün … isimli şirketin kullanımı ile ilgili olması ve davacının 78.000,00 TL tutarında adi ortaklık için masraf yapmasının tek başında gabinin varlığı için yeterli olmaması, davacının darda kalma, tecrübesizlik, düşüncesizlik (hafiflik) hallerinin dosya kapsamıyla ispat olunamaması, davacının sözleşme tarihi itibariyle 29 yaşında olup almış olduğu eğitim, sözleşme serbesti ilkesi nedenleriyle mevcut delil durumuna göre hile iddiası ispat olunamadığından ve gabin iddiasında da subjektif unsur eksikliği nedeniyle de yerinde görülmediğinden davanın reddine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir. ” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davanın reddine dair verilen 22/10/2018 tarihli 2017/119 Esas 2018/968 Karar sayılı mahkememiz kararı davacı tarafından istinaf edilmiş olup, İstanbul BAM 3. HD’ nin 24/12/2020 tarihli 2019/385 Esas 2020/2011 Karar sayılı kararıyla;”…Uyuşmazlık; adi ortaklık sözleşmesi nedeniyle ortaklığa koyduğu sermayenin iadesi talebine ilişkindir.
Dosyanın incelenmesinde davanın başlangıçta, … Asliye Hukuk Mahkemesi’ne açıldığı, mahkemece 22/12/2016 tarih ve …/… Esas- …/… K sayılı , istinaf edilmeksizin kesinleşen kararıyla “davanın ortaklık alacağı nedeni ile tarafların ticari işletmelerinden kaynaklandığı, iş bu ihtilafın çözüm yerinin Asliye Ticaret Mahkemeleri olduğu” gerekçesiyle görevsizlik kararı verilerek dosyanın ticaret mahkemesine gönderildiği ve mahkemece esastan incelenerek karar verildiği görülmektedir.
Eldeki dava, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra açılmıştır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesine göre; bir davanın ticari dava sayılması için uyuşmazlık konusu işin, taraflarının her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olması ya da tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın Türk Ticaret Kanunu veya diğer kanunlarda o davaya Asliye Ticaret Mahkemesi’nin bakacağı yönünde düzenleme olmalıdır.Yine, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira, Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir.
6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca, ticari davalar Asliye Ticaret Mahkemelerince görülerek karara bağlanır. Diğer taraftan aynı madde gereğince, Asliye Ticaret Mahkemeleri ile diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki (6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak) iş bölümü ilişkisi değil, görev ilişkisidir.
Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup, taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir. Taraflar da yargılama bitinceye kadar görev itirazında bulunabilirler. Görev itirazı yapılmamış olsa bile re’sen mahkeme, ilk önce görevli olup olmadığını inceleyip karara bağlamalıdır.
Buna göre mahkemece, taraflar arasındaki uyuşmazlığın TBK’da düzenlenen adi ortaklık ilişkisinden kaynaklı olduğu, tarafların TTK’da düzenlendiği gibi tacir sıfatını taşımadığından, adi ortaklığın konusunun ticari gelir elde etmek olması, davayı kendiliğinden ticari dava haline getirmeyeceği ve TTK’da ön görülen, tarafların her ikisinin de tacir olması koşulunun davada oluşmadığı, uyuşmazlığın çözümünde genel mahkeme olan Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu gözetilerek, görevsizlik kararı verilmesi gerekirken denetimden geçmeden kesinleşen görevsizlik kararı üzerine dosyanın gönderilmesi sonucu tarafların tacir olup olmadığı araştırılmaksızın işin esasının incelenerek karar verilmesi usul ve hukuka uygun değildir.
Açıklanan nedenlerle, davacının sair istinaf itirazları incelenmeksizin, tarafların, tacir mi esnaf mı olduğu saptanmadan, buna dair araştırma yapılmadan, vergi kayıtları, vergi matrahları, ticaret sicil ve esnaf oda kayıtları getirtilmeden, hangi usule göre defter tuttuğu araştırılmadan, Bakanlar Kurulu’nca çıkartılan, esnaf-tacir arası ayırıma dair kararnamedeki gelir sınırı dosyaya alınmadan ve bu deliller toplanıp karar yerinde tartışılmadan verilen karar, usul ve hukuka uygun bulunmamış, bu nedenle bunlar toplanıp kararda tartışılarak, eğer tacir niteliğinde ise esasın bu halde incelenmesi, esnaf niteliğinde ise genel mahkemeler görevli olduğundan Asliye Hukuk Mahkemesince davaya devam edilmesine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi nedeniyle davacının istinaf başvurusunun kabulüne, kararın HMK 353/1-a-3 maddesi uyarınca kaldırılması ile dosyanın ilk derece mahkemesine geri gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir…” gerekçesiyle mahkememiz kararı kaldırılmıştır.
İstinaf Mahkemesinin kaldırma kararı sonrası, 21.07.2007 tarih ve 26589 Resmi Gazetede yayınlanan Bakanlar Kurulu Kararı dosyamız arasına alınmış, tarafların tacir olup olmadığının tespitine ilişkin olarak İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğüne, İstanbul Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliğine ve ilgili … Vergi Dairesine müzekkereler yazılmıştır.
… Müdürlüğü müzekkere cevabının incelenmesinde; Tarafların her ikisininde gerçek kişi ticari işletme kaydı bulunmadığı, ortağı olduğu şirket kaydının bulunmadığı,
… Odaları Birliği müzekkere cevabının incelenmesinde; Davacı …’in kaydının bulunmadığı, davalı …’ın esnaf kaydının bulunduğu,
… Vergi Dairesi müzekkere cevaplarının incelenmesinde; Davacı …’in 26.08.2014-05.05.2015 tarihleri arasında vergi mükellefi olduğu, işletme hesabına göre defter tuttuğu, davalı … …’ın 01.07.2007-20.09.2016 tarihleri arasında Sarıyer Vergi Dairesi mükellefi olduğu, sonrasında nakil ile … Vergi Dairesi mükellefi olduğu ve halende mükellefiyet kaydının devam ettiği anlaşılmıştır.
Gelen müzekkere cevaplarına göre, tarafların tacir olmadığı, sadece davalının esnaf kaydının bulunduğu, dava konusu döneme ilişkin gelirlerinin Vergi Usul Kanunun 177. Maddesi ve 21.07.2007 tarih ve 26589 Resmi Gazetede yayınlanan Bakanlar Kurulu Kararı kapsamında esnaf sınırını aşmadığı değerlendirilmiştir.
Dava, adi ortaklık sözleşmesi nedeniyle ortaklığa koyduğu sermayenin iadesi talebine ilişkindir.
Eldeki dava, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra açılmıştır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesine göre; bir davanın ticari dava sayılması için uyuşmazlık konusu işin, taraflarının her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olması ya da tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın Türk Ticaret Kanunu veya diğer kanunlarda o davaya Asliye Ticaret Mahkemesi’nin bakacağı yönünde düzenleme olmalıdır. Yine, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira, Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir.
6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca, ticari davalar Asliye Ticaret Mahkemelerince görülerek karara bağlanır. Diğer taraftan aynı madde gereğince, Asliye Ticaret Mahkemeleri ile diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki (6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak) iş bölümü ilişkisi değil, görev ilişkisidir.
Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup, taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir. Taraflar da yargılama bitinceye kadar görev itirazında bulunabilirler. Görev itirazı yapılmamış olsa bile re’sen mahkeme, ilk önce görevli olup olmadığını inceleyip karara bağlamalıdır.
Buna göre, taraflar arasındaki uyuşmazlığın TBK’da düzenlenen adi ortaklık ilişkisinden kaynaklı olduğu, tarafların TTK’da düzenlendiği gibi tacir sıfatını taşımadığından, adi ortaklığın konusunun ticari gelir elde etmek olması, davayı kendiliğinden ticari dava haline getirmeyeceği ve TTK’da ön görülen, tarafların her ikisinin de tacir olması koşulunun davada oluşmadığı, uyuşmazlığın çözümünde genel mahkeme olan Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekmiş ve bu kapsamda aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M / Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Mahkemenin görevine ilişkin dava şartı noksanlığı bulunduğundan Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE, davanın HMK 114/1-c ve 115/2.maddeleri uyarınca görev yönünden USULDEN REDDİNE,
2-Kararın kesinleşmesine müteakip talep halinde dosyanın görevli olan İSTANBUL ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE,
3-HMK’nun 331 mad. uyarınca Harç, yargılama gideri ve gider avansının görevli mahkemece değerlendirilmesine, davaya başka bir mahkemede devam edilmediği takdirde talep üzerine harç yargılama gideri ve gider avansı konusunda mahkememizce KARAR OLUŞTURULMASINA,
4-HMK 20.maddesi gereğince; karar tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde görevli mahkemeye gönderilmesi talebinde bulunulmaması halinde DAVANIN AÇILMAMIŞ SAYILMASINA KARAR VERİLECEĞİNİN İHTARATINA,
Dair; davacı vekili yüzüne karşı, davalı taraf yokluğunda, HMK’nun 341/1 ve 345. maddeleri uyarınca gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İSTİNAF kanun yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 28/09/2021

Katip …
e-imza

Hakim …
e-imza