Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/273 E. 2021/700 K. 12.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2021/273 Esas
KARAR NO:2021/700

DAVA:Tazminat
DAVA TARİHİ :18/09/2014
KARAR TARİHİ:12/10/2021

Davacı tarafından davalı aleyhine açılan Tazminat davasının mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda dosya incelendi.
D A V A /
Davacı vekili tarafından sunulan dava dilekçesinde özetle: müvekkilinin 18.12.2009 tarihinde … Hastanesi’nde smear testi yaptırdığını ve şüpheli lezyon saptandığını, 28.12.2009 tarihinde kolposkopi ile biyopsi yapıldıını, sonucun ağır displazi , karsinoma in situ geldiğini, davacıya uterus serviks bölgesinden genel anestezi adı altında LEEP eksizyon ile biyopsi alındığını, potolojiye incelenmek üzere gönderilmesi gereken biyopsi örneğinin kaybedildiğini, davalının da patoloji örneğinin labaratuvara ulaşmadığını kabul ettiğini, biyopsi örneğinin kaybolması nedeni ile yapılması gereken mikroskopik değerlendirme yapılamamasından, müvekkilinin hastalıı ile ilgili kesin tanı konulamaması ve takibinde uygun tedavi planlanamamasından davalının dikkat ve özen eksikliği nedeni ile kusurlu olduğunu, müvekkiline yeniden cerrahi müdahale gerektiğinin bildirilmesi ve hekimin herhangi bir tedavi verememesi nedeni ile bekleme sürecinde kesin tanıyı öğrenememe, tedaviye başlayamama ve bir kez daha cerrahi müdahaleye maruz kalma ihtimali nedeni ile ruh sağlığının bozulduğunu, bu olaylar sebebi ile müvekkilinin ayrıntılı psikiyatrik muayene ve klinik psikolojik değerlendirmeler sonucu söz konusu olaylar sonrasında ortaya çıktığı anlaşılan Karma Anksiyeteli Depresif Uyum Bozukluğu klinik tanısı konulduğunu, söz konusu klinik tanının yaşamsal tehlikeye neden olmadığı ancak müvekkilinin sağlığının ve algılama yeteneğinin basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek nitelikte bozulmasına neden olduğunu, davalının sadece operasyon sırasında değil takip eden tüm süreçlerdeki kusurlardan sorumlu olduğunu, patoloji laboratuarına gönderilmesi için numunenin gönderilme aşamalarında amaca uygun ve hataları engelleyici yeterli bir takip ve denetleme sistemi bulunmadığını, biyopsi metaryalinin kaybolması nedeni ile hastaya zarar verme ilkesinin ihlal edildiğini, zararlı dokunun tamamının alınıp alınmadığı ve kanserli hücrelerin sadece yüzesyel olup olmadığının kayıp nedeni ile bilinemediğini, davalının eylemden, ortaya çıkan sonuçtan ve zarardan sorumlu olduğunu, açıklanan nedenlerle; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, 300.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
S A V U N M A /
Davalı yana tebligat yasası hükümlerine uygun şekilde dava dilekçesi bildirildiği halde yasal süre içerisinde cevap bildirmemiştir.
Davalı vekili yasal sürenin bitiminden sonra verdiği cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin en son tıp teknikleri ve cihazlarla donatılmış yetenekli ve uzman doktorları istihdam eden insan sağlığını her şeyin üstünde tutan bir anlayışla sağlık hizmeti sunmayı hedefleyen bir kuruluş olduğunu, davacıdan smear testi yapılmak üzere örnek alındığını, smer testi neticesinde davacıda ASC-US görüldüğünü, bu nedenle davacının Kolposkopik biyopsi – Endo Servikal Küretaj için hastaneye davet edildiğini, kolposkopi işlemi sırasında davacıya biyopsi ve ECC yapıldığını, ECC’nin normal bulunduğunu, yapılan biyopsi sonucunda CIN III olarak nitelendirilecek hücrelerin tespit edildiğini, raporlanan ASC-US ve CIN III sebebiyle davacıya Loop Eksizyonu cerrahi işlemi yapılması önerilerek cerrahi girişim yapıldığını, ancak söz konusu testin neticesinin pataloji raporundan alınamadığını, bu durumun davacıya iletilerek kontrol muayenesine çağrıldığını, gelişen bu durumun hemşire tarafından olay bildirim sistemi ile raporlandığmı, olaya ilişkin kok neden analizi ve iyileştirme planları yapıldığını, hastanın her konuda bilgilendirildiğini, söz konusu patoloji raporu ile davacının yapılan I,HHP işlemi sonrası cerrahi sınırın negatif olup olmadığının belirleneceğini, alınacak tetkik neticesinde cerrahi sınırın negatif çıkması halinde davacının belli aralıklarla kontrole çağrılarak smear yaptırması vc gerektiğinde kulposkopinin tekrarlanmasının gerekli olduğunu, pozitif çıkması durumundu ise doğurganlık çağındaki bir kadında 6 ay sonra yeniden değerlendirme yapmak üzere takibe alınması gerekeceğini, alınan patoloji sonucu tespit edilse idi dahi zaten en geç 6 ayda bir değerlendirilmek üzere takip altına alınacak davacının müvekkili hastane tarafından etik ilkelere vc akreditasyon kuralları gereği takibe alındığını, davacının takip süresinde yapılması gereken bir takım tetkik ve tedavi işlemlerine bilabedel müvekkili hastanede devam edildiğini; davacıya 2l.03.2010 Larıhınclc Puıvh biyopsi yapıldığım. bu biyopsi sonrası hasiada kıonik iltihap lespit edildiğini. CİN [II topu edilmediğini, bunun da yapılan l.EEP sonrası tedavinin sağlanmış okluğu ve normal dışı hücrelerin tenıı/.lcnmi^ okluğunu gösterdiğim, bunun hastaya anlatıldığım. 23.06.2010 tarihinde davacı hastadan smear örneklen alıın!iğim, tetkik neticesinde CİN l ile uyumlu bulgular lespn edildiğini, daha önce tespit edilen CİN lll’len daha diısük değerde CİN I lespiı edildiğinin lıaslaya anlatıldığını: davacıya 04.10.2010 farilimde smcaı testi yapıJdığmı. burada CİN I ile uyumlu bulgular tespit edildiğini, 11.0?..2011 tarihinde lekurur smcar Icstı yapıldığını, CİN I ile uyumlu bulgular lespil edildiğini, 23.07.2011 tarihinde yapılan trans vaginal uhrasonogral’ide uterusta l1 mm çapında miyonı. överler normal olarak bulunduğunu. CİN I ile uyumlu düşük dercccli skuaıuoz, inraepheryal lezyon bulgularının devam ettiğinin görülerek kolposkopi konlroliüıe karar verildiğini. Amerikan kılavuzlarında da önerildiği gibi müvekkili hastanede 20.01.2010 tarihinde yapılan moleküler genetik incelemede Tip 16 IIPV bulunduğu için 06.08.2011 tarihinde kolposkopik nicelemenin tekrarlandığını ve normal bulunduğunu, 18.02.2012 tarihinde smear alındığını, burada ASC-US tespit edilerek } ila 6 ay sonra smear lekrarı önerildiğini, cevap verildiği tarih itibari ile herhangi bir işlem gerektiren bir patoloji olmadığını, normal takibinin devam eLlığini, haşlanın takiplerinin hasla memnuniyeti gereği müvekkili şirkeilc bilabedel yapıldığını: mağdnriyeL iddialarının mahkemece dikkate alınmaması gerekliğini, davacının yapılan işlem sonrası netice alınamadığından tatıılıgmın telhis ve tedavicinin yapılmadığını iddia etliği patoloji işleminin hastalığın teşhis ve tedavisini düzenlemekle gerekli ve etken bir işlem olmadığını, davacı tarafın iddialarına rağmen, davacıya konulamamış bir lanı ve başlanamamış bir tedavi bulunmadığını: davacı tarafın ruh sağlığının bozulduğu yönündeki iddiaların kabul edileme/ olduğunu: davacı taralın söylediği doğrultusunda tıbbi gerçek ve yorumlanan uzak şekilde hazırlanan bilirkişi mütalaasını kabul etmelerinin mümkün olmadığını ancak bu mütalaada davacının ruh sağlığının esasetı müvekkili hastanede gerçeklemen olay öncesinde bozuk olduğunun açıkça belirtildiğini, davacının müvekkili hastanede tedaviyc başlamadan önce antidepresit tedavi gördüğünün kendileri tarafından ikrar edildiğini; davacı tarafın yaşanan test kaybı nedeni ile psikolojik sıkıntı yaşadığım iddia ettiğini ve bu şekilde yorumlamak için uğraştığını ancak kendisine konulan CIN III sebebi ile herhangi bir elem ve ızdıraptan bahsetmediklerini, CİN m çok yü/eyel ve lam doğru olmayan bir tanımlamayla ralıimağ/.ı kanseri öncüsü bir hastalık olduğunu. CİN I ile başlayan bir hastalığın önce CİN II. vuîrn CİN III ve labnnağzı kanserine dönüştüğünü, yapılan tetkikler sonucu bu tarz, bir sağlık sorunu olduğu kendisine bildirilen davacının hiç hüzünlü ve elem duymamasının da anlaşılmaz olduğunu, davacının dilekçesinde bahsedilen ruhsal sıkıntının esas sebebinin davacının patolojisinin kaybolması olmayıp kendisinde CİN 111 tespiı edilmesi olduğunu, bu nedenle davacının iddia ettiği /zarar ile müvekkili hastanenin kusuru arasında illiyet bağı bulunmadığım; bir an için hekimlere atfı kabil bir kusurunun varlığının mevcut olduğu kabul edilse dahi, müvekkil şirketin islihdanı edenin sorumluluğu bakımından doktor seçiminde gerekli özeni gösterdiği: kendi alanında uzmanlık seviyesine ulaşmış hekimleri çalıştırıyor olması ve işbirlikleri gereğince kurtuluş bcyyinesı gereğince sorumluluğu bulunmadığını; davacının talep eLtiğı manevi tazminatın dayanağının belli olmadığını; bu nedenle haksız davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
G E R E K Ç E /
Tarafların Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu uyarınca hasrettikleri delilleri toplanmıştır.
Ön inceleme duruşması yapılarak tarafların iddia ve savunmaları, uyuşmazlık konusu, tarafların üzerinde anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, dava şartlarının bulunup bulunmadığı, ilk itiraz olup olmadığı, tarafların sulh olup olamayacakları ortaya konulmuş ve yargılama ön inceleme duruşmasında tarafların da onay verdikleri uyuşmazlık nitelendirmesi ile sonuçlandırılmıştır.
Somut olayd hukuki ihtilaf biyopsi örneğinin kaybedilmesi olgusunun davacı açısından manevi tazmini gerektiren bir husus olup olmadığı noktasındadır.
Davacı yan tanığı beyanında yapılan biyopsinin oldukça zor bir teknikle alındığını zira bu tarz biyopsinin 1 kez alınabildiği ve kişinin çocuk doğurma şansını hemen hemen yok eden bir tıbbi girişim olduğunu, aynı şekilde yeniden biyopsi alınma şansı olmadığı için davacının psikolojisinin önemli ölçüde bozulduğunu olaydan önce küçük dozda başlayan psikolojik destek tedavisinin olay nedeni ile daha güçlü ilaçla devam ettiğini anlatmıştır.
İstanbul üniversitesi Adli Tıp anabilim Dalı Başkanlığı’nın 18.06.2010 tarihli raporunda biyopsi örneğinin kaybedilmesinin devam eden süreçte hastalığın kesin tanısının konulmasında ve uygun tedavi planlamasında gecikme oluşturacağı nedenle kusurlu bir davranış olduğu ve bu durumun hastada yarattığı gerginlik ve üzüntü nedeni ile ruh sağlığının bozulduğu belirtilmiştir.
Gerek davalı yanın itirazları gerekse davacı tanığının davacıda zaten psikatrik olarak devam eden sıkıntılar olduğu ve bu olaydan önce de tedavi gördüğü beyan edilmiş olmakla, davacıda oluşan tüm psikolojik ve patalojik olumsuzlukların bu olaya indirgenmesinin çok da mümkün olmamamıs nedeni ile bu rapora tamamen itibar edilmesi mümkün görülmemiş Adli Tıptan da görüş sorulmasına karar verilmiştir.
Toplanan tıbbi belgeler, tanık anlatımı ve tüm deller gönderilmek suretiyle Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 3. İhtisas Krulu’ndan rapor alınmıştır. İlgili Kurulun 8.5.2013 tarihli raporunda;sonuç olarak pataloji örneğinin kaybedilmesinin bir eksiklik olmasına rağmen, davacının teşhis ve tedavisinin doğru uygulanması, takip şeklinin sonuca göre değişmeyecek oluşu nedeni ile davacının ruhsal durumunu etkilememesi gerektiği, mevcuk ruhsal durum sorunlarının olayla ilişkilendirilemeyeceği beyan edilmiştir.
Gelinen aşamada birbiri ile çelişen bilirkişi raporları mevcut olmakla bu çelişkinin giderilmesi, uzlaştırıcı bir rapor alınması ve tarafların her iki rapora olan itirazlarının da yanıt bulması açısından oluşturulan yeni bir bilirkişi heyetinden rapor alınmasına karar verilmiştir. İlk seçilen heyet bir araya gelememiş ve rapor sadece hukukçu bilirkişi tarafından yazılmış olmakla bu rapor yok sayılmış ve aynı konuda uzman ( Kadın doğum uzmanı, psikolog ve hasta hakları uzmanı ) bilirkişi heyetinden rapor alınmıştır.Bilirkişiler oy birliği ile verdikleri mütalaalarında hastanenin pataloji parçasını kaybetmesinin kusurlu bir hizmet olduğunu davacının ruh sağlığını olumsuz yönde etkileyeceğini olayda kusurlu olduğunu beyan etmişlerdir.
Toplanan tüm delillere ve bilirkişi raporlarına göre; hastanenin davacıdan aldığı tıbbi meteryali kaybettiği tartışmasızdır.Bu durum başlı başına bir tıbbi kusurdur.
Ancak davacının mevcut hastalığı ve bu hastalığın kendisinde oluşturduğu olumsuzluklar nedeni ile metaryal kaybolmadan önce de psikolojik tedavi gördüğü gerek davacı tanığının ve gerekse toplanan tedavi evraklarından anlaşılmaktadır.
Kişinin kanser hastalığı riskinin bulunduğunu öğrenmesi dahi zaten başlıbaşına psikolojik bir travmadır. Bu nedenle davacının psikolojisinin sadece bu metaryalin kaybolmasına bağlanması çok da mümkün değildir.Zira davacı bu ayıplı hizmete rağmen aynı hastanede tedavisine devam etmiş ve kendisine hastalığına uygun tedavinin uygulandığı saptanmıştır.
Ancak elbette olması gereken ve beklenen ayıpsız bir hizmet alınmasıdır.
Davacının tıbbi meteryali kaybederek ayıplı bir hizmet verdiği anlaşılmakla bu husus az da olsa kişinin ruh sağlığını etkileyecek bir husustur.Ki bu meteryalin bir daha alınma şansı olmadığı da düşnüldüğünde davacının kişilik haklarına zarar verildiği kabul edilmelidir.
Bu gerekçe ile; davacının davalı yandan manevi zararının giderilmesini talep edebileceği kabul edilmiştir.
Miktar hususu belirlenirken, manevi tazminat bir zenginleşme ve intikam alma aracı olarak nitelendirilemeyeceğinden, olayla sonucun ağırlaşıp ağırlaşmadığı konusundaki tıbbi raporlar da gözetilerek 20.000 TL lik bir miktar olaya uygun görülmüş ve fazla istemin reddine karar vermek gerekmiştir.
Gerekçesiyle verilen mahkememizin 25/04/2017 tarihli 2014/429 Esas ve 2017/316 Karar sayılı gerekçeli kararı davacı vekilinin temyiz istemi üzerine temyiz incelemesini yapan Yargıtay 3. HD’ nin 10/02/2021 tarih, 2020/4949 Esas ve 20121/1146 Karar sayılı ilamıyla;
“…Şahsi menfaatleri ihlal edilen kimseye duyduğu ağır manevi acıyı belli bir oranda gidermek, bozulan ruhi dengeyi onarmak, olanak dahilinde bu dengenin yeniden elde edilmesini sağlamak amacına yönelik olarak manevi tazminata hükmedilir. Manevi tazminatın ve kapsamının taktiri hakime ait bir hak ve görevdir. Ancak hakim bu hak ve görevini yerine getirirken Medeni Kanun’un 4.maddesi hükmünü de gözetmek suretiyle hak ve nesafet ilkeleriyle bağlı kalarak tarafların sosyal ve ekonomik durumlarını, kusurlu eylemin mağdurda uyandırdığı elem ve ızdırabın derecesini, istek sahibinin toplumdaki yerini, kişiliğini, hassasiyet derecesini gözetmek suretiyle makul bir tazminata hükmetmelidir. Dava tarihi itibariyle yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Yasası’nın 47.( TBK 56) maddesi gereğince hakimin, özel durumları göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır.
Takdir edilecek manevi tazminat, zarara uğrayanda manevi huzuru gerçekleştirecek tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalı, ne var ki mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanması amaç edinilmediğinden zenginleşme aracı da olmamalıdır. Dava konusu olayın gelişimi, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve özellikle 13.01.2009 tarihinde davacıya yapılan ameliyat sonrası patoloji örneğinin kaybolması ve patolojik incelemenin yapılamamasının her ne kadar hastalığın seyri ve tedavisini değiştirmediği Adli Tıp tarafından rapor edilmiş ise de, bu şekilde doku örneğinin kaybolmasının davacı asilin kişilik haklarını zarara uğratması karşısında, mahkemece takdir edilip hükmedilen manevi tazminat oranı davacının geçirdiği tehlike ve sıkıntıya nazaran çok düşük kalmıştır.
O halde az yukarıda bahsedilen ilkeler çerçevesinde, somut olaya uygun bir miktar tazminata hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesis edilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
Bozma nedenine göre davacının sair temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir…” gerekçesiyle mahkememiz hükmü bozulmuştur.
Bozma akabinde mahkememizce yapılan 12/10/2021 tarihli duruşmada davacı vekili; bozma ilamına uyulmasını, davalı vekili ise; önceki kararda direnilmesini talep etmiştir.
Mahkememizce usul ve yasaya uygun bulunan bozma ilamına uyulmuştur.
Bozma ilamında belirtilen sebep ile sınırlı olarak yapılan değerlendirmede;
Davacı vekili dava dilekçesinde, 28.12.2009 tarihinde davalı hastanede davacı asile biyopsi yapıldığını ancak patolojiye incelenmek üzere gönderilmesi gereken biyopsi örneğinin davalı hastane çalışanlarının özen yükümlülüğüne aykırı davranışı nedeniyle kaybedildiğini ve bu nedenle hekimin herhangi bir tedavi verememesi nedeni ile bekleme sürecinde kesin tanıyı öğrenememe, tedaviye başlayamama ve bir kez daha cerrahi müdahaleye maruz kalma ihtimali nedeni ile davacı asilin ruh sağlığının bozulduğunu ileri sürerek 300.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini dilemiştir.
Davalı hastane, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Dava … Tüketici mahkemesinde açılmış, bu mahkemece verilen görev nedeniyle dava dilekçesinin reddi kararı Yargıtay incelemesinden de geçerek kesinleşmiştir.
Mahkememizce yapılan önceki yargılama sonucunda, davanın kısmen kabulü ile 20.000.00 manevi tazminatın davalıdan alınıp, davacıya verilmesine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Yargıtay bozma ilamında, mahkememizce takdir edilen 20.000,00 TL tazminat miktarının çok düşük kaldığı belirtilerek mahkememiz kararı bozulmuştur.
Somut olayda, davacıya ait biyopsi örneklerinin davalı hastane çalışanları tarafından kaybedildiği, bu kapsamda davalı yanın kusursuz sorumluluğunun bulunduğu, bu olay nedeniyle hastalığının ağırlığı da göz önüne alındığında davacının manen büyük sıkıntı, ızdırap ve acı yaşayacağı, yıkıma uğrayacağı bir gerçektir.
Şahsi menfaatleri ihlal edilen kimseye duyduğu ağır manevi acıyı belli bir oranda gidermek, bozulan ruhi dengeyi onarmak, olanak dahilinde bu dengenin yeniden elde edilmesini sağlamak amacına yönelik olarak manevi tazminata hükmedilir. Manevi tazminatın ve kapsamının taktiri hakime ait bir hak ve görevdir. Ancak hakim bu hak ve görevini yerine getirirken Medeni Kanun’un 4.maddesi hükmünü de gözetmek suretiyle hak ve nesafet ilkeleriyle bağlı kalarak tarafların sosyal ve ekonomik durumlarını, kusurlu eylemin mağdurda uyandırdığı elem ve ızdırabın derecesini, istek sahibinin toplumdaki yerini, kişiliğini, hassasiyet derecesini gözetmek suretiyle makul bir tazminata hükmetmelidir. Dava tarihi itibariyle yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Yasası’nın 47.( TBK 56) maddesi gereğince hakimin, özel durumları göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır.
Takdir edilecek manevi tazminat, zarara uğrayanda manevi huzuru gerçekleştirecek tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalı, ne var ki mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanması amaç edinilmediğinden zenginleşme aracı da olmamalıdır. Dava konusu olayın gelişimi, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve özellikle 13.01.2009 tarihinde davacıya yapılan ameliyat sonrası patoloji örneğinin kaybolması ve patolojik incelemenin yapılamamasının her ne kadar hastalığın seyri ve tedavisini değiştirmediği Adli Tıp tarafından rapor edilmiş ise de, bu şekilde doku örneğinin kaybolmasının davacı asilin kişilik haklarını zarara uğratması karşısında, mahkememizce davacının geçirdiği tehlike ve sıkıntıya nazaran 100.000,00 TL manevi tazminatın uygun olacağı değerlendirilmiştir.
Temerrüt tarihine ilişkin davacı tarafın bir temyizi ve Yargıtay dairesince bu kapsamda bir bozma olmadığından önceki kararımızda temerrüt tarihi olarak kabul edilen davalı hastane başhekimliğince verilen 05.02.2010 tarihli cevap tarihi temerrüt tarihi olarak korunmuş, yeniden bir değerlendirme yapılmamıştır.
Bu kapsamda davanın kısmen kabulüne dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M / Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın Kısmen Kabulü ile, 100.000,00 TL manevi tazminatın 05.02.2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
Fazlaya dair istemin reddine,
2-Alınması gereken 6.831,00 TL karar ve ilam harcından davacı tarafından peşin olarak yatırılan 916,05 TL’ nin mahsubu ile bakiye 5.914,95 TL karar ve ilam harcının davalıdan alınarak hazineye irat kaydına, davacı tarafından peşinen karşılanan 916,05 TL’ nin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
3-Davacı tarafından yapılan 21,15 TL başvurma harcı parası, 85,70 TL kanun yoluna başvuru harcı parası 456,50 TL müzekkere ve davetiye posta masrafı, 2.800,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam;3.363,35 TL yargılama masrafının davanın kabul edilen miktarına göre hesap edilen 1.121,12 TL’ sinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, arta kalan masrafın davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından yapılan 43,00 TL yargılama masrafının davanın reddedilen miktarı üzerinden hesap edilen 28,66 TL’ sinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine
5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca davanın kabul edilen miktarı üzerinden hesap ve takdir edilen 13.450,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
6-Karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca davanın reddedilen miktarı üzerinden hesap ve takdir edilen 13.450,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine,
7-HMK 120. Maddesi uyarınca taraflarca yatırılan gider avansından arta kalan kısmın karar kesinleştiğinde re’ sen ilgililerine iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde Yargıtay nezdinde temyiz yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okundu usulen anlatıldı. 12/10/2021

Katip …
e-imza

Hakim …
e-imza