Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/622 E. 2021/434 K. 07.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2021/75 Esas
KARAR NO:2021/482

DAVA:İtirazın İptali
DAVA TARİHİ:09/10/2014
KARAR TARİHİ: 22/06/2021

Davacı tarafından davalı aleyhine açılan İtirazın İptali davasının mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda dosya incelendi.
D A V A /
Davacı vekili dava dilekçesinde; taraflar arasında 03.10.2007 başlangıç tarihli LPG otogaz bayilik sözleşmesinin 03.10.2012 tarihine kadar geçerli olmak üzere imzalandığını, davalının müvekkilinden her ay 30 ton LPG almayı taahhüt ettiğini, ancak bakiye cari hesap borcunu gününde ödemediği gibi taahhüdüne uygun alım yapmadığını ve bayilik sözleşmesini süresinden önce sona erdirdiğini, müvekkilinin alacağının tahsili için girişilen icra takibine davalı tarafça haksız olarak itiraz edildiğini ileri sürerek, itirazın iptali ile takibin 19.995,63TL üzerinden devamına, davalının alacağın %40’ı oranından az olmamak üzere icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
S A V U N M A /
Davalı şirket temsilcisi cevap dilekçesinde; temsilcisi olduğu şirketin bayilik sözleşmesi gereğince 4 yıl süre ile üzerine düşen tüm yükümlülükleri yerine getirdiğini, imzalanan 01.06.2011 tarihli ek protokole davacı uymadığı için 29.07.2011 tarihli ihtar ile sözleşmenin haklı nedenle feshedildiğini, davacının 29.676,20TL üzerinden takip yapıp bu davayı 19.995,63TL üzerinden açtığını, temsilcisi bulunduğu şirketin borcunun bulunmadığını, davacının bayilik sözleşmesi devam ederken 28.07.2011’de 20.000TL’lik teminat mektubunu paraya çevirdiğini, bu tarihten bir gün sonra (29.07.2011’de) davacıya 9.680TL havale yapıldığını, teminat mektubunun paraya çevrilmesi yolu ile alacak tahsil edilmesine rağmen bu davanın haksız ve kötü niyetli olarak açıldığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
G E R E K Ç E /
“Somut olayda hukuki ihtilaf, davacının davalıdan cari hesap alacağı bulunup bulunmadığı, varsa miktarı ile nakde dönen teminat mektubunun cari hesaptan düşülmesi gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.Akdi ilişkinin sona ermesi uyuşmazlık konusu değildir.Fesih nedeni ile bir tazminat talebi de sözkonusu değildir.Dava konusu sadece cari hesap alacağıdır.
Bu kapsamda icra dosyası ve tarafların ticari defter ve kayıtları üzerinde inceleme yaptırılmıştır.
….İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyası dosyamız kapsamına sağlanmış ve incelenmesinde; alacaklının davacı, borçlunun davalı olduğu fatura ve cari hesaba dayalı olarak genel haciz yolu usulüne göre takip yapıldığı, borçlu davalıya ödeme emrinin 23.09.2011 tarihinde tebliğ edildiği, borçlu davalının da 26.09.2011 tarihinde itiraz ettiği, buna göre gerek itirazın ve gerekse davanın yasal süresinde olduğu anlaşılmıştır.
İncelenen davacı kayıtlarına göre ödenmemiş faturadan kaynaklanan 29.676,20 TL alacağının bulunduğu, takip tarihinden sonra davalı yanca 9.680,00 TL lik bir ödeme olduğu nedenle, davacının dava tarihi itibari ile 19.995,63 TL alacağının kaldığı anlaşılmaktadır.
Çözümlenmesi gereken husus davacının tahsil ettiği teminat mektubunun cari hesaptan düşülmesi gerekip gerekmediği noktasındadır.
6098 Sayılı Borçlar Kanunu ‘nun 101. Maddessine göre :MADDE 101- Birden çok borcu bulunan borçlu, ödeme gününde bu borçlardan hangisini ödemek istediğini alacaklıya bildirebilir.
Borçlu bildirimde bulunmazsa, yapılan ödeme, kendisi tarafından derhâl itiraz edilmiş olmadıkça, alacaklının makbuzda gösterdiği borç için yapılmış sayılır.
Eski Borçlar Kanunu MADDE 85 – Birden fazla borçları bulunan borçlu, borçları ödemek zamanında bu borçlardan hangisini tediye etmek istediğini alacaklıya beyan etmek hakkını haizdir.
Borçlu beyanatta bulunmadığı surette vukubulan tediye kendisi tarafından derhal itiraz edilmiş olmadıkça alacaklının makbuzda irae ettiği borca mahsup edilmiş olur.
Görüldüğü üzere konu ile ilgili yasal düzenlemeler her iki kanunda da aynıdır.Somut olaya dönüldüğünde ; davacı davalıya…. Noterliği7nden gönderdiği 17 Ağustos 2011 tarih ve … yevmiye nolu ihtarnanesinde 2. Sayfada teminat mektubunu cezai şart alacağına ilişkin olarak irad kaydettiğini bildirmiş ve bu tebligat davalı borçluya 2.9.2011 tarihinde bildirilmiştir.
Davalı borçlunun mahsupla ilgili olarak yapmış olduğu bir itiraz olmadığından ;nakde dönüşen teminat mektubunun DAVAMIZ KONUSU OLMAYAN CEZAİ ŞART alacağına mahsup edildiği ve Borçlar Kanunundaki düzenlemelere göre mahsubun yasal zeminin bulunduğu, bu hali ile cari hesap alacağının hala devam ettiğinin kabulü gerekmiştir.
Sözleşmeye göre talep edilen aylık % 4 ( yıllık % 48) akdi temerrüd faizi istemi de yerinde görülmekle davanın kabulüne ve alacak likit olmakla icra inkar tazminatına hükmetmek gerekmiştir.” gerekçesiyle mahkememizce davanın kabulüne karar verilmiştir.
Mahkememizce (…. Asliye Ticaret Mahkemesi) davanın kabulüne dair verilen verilen 24/09/2012 tarihli 2012/8 Esas 2012/224 Karar sayılı kararı, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 04/12/2013 tarihli 2013/3592 Esas 2013/19284 Karar sayılı ilamıyla; “…Davacı, davalı bayinin cari hesap borcunun tahsili için girişilen icra takibine itirazın haksız olduğunu bildirerek itirazın iptalini talep etmiştir.
Davalı yan ise, keşide etmiş olduğu ihtarlarında ve yargılama sırasında savunmalarında davacıya hiçbir borcu bulunmadığını, davacının alacağını 28.07.2011 tarihinde nakde çevrilen 20.000 TL bedelli teminat mektubu ile tahsil ettiğini belirtmiştir
Davacı yan ise, teminat mektubunun nakde çevrildiğini kabul edip, bu bedelin cezai şart alacağından mahsup edildiğini bildirmiştir. Davalının cevabi ihtarında ve savunmalarında davacı yanın cezai şart alacağı bulunmadığı, böyle bir talep hakkı olmadığını ileri sürmesi karşısında ihtilaflı bir cezai şart alacağı için teminat mektubunun nakde çevrilerek cezai şart alacağına mahsubu doğru değildir. Yapılması gereken iş, takibe konu cari hesap alacağından bu teminat mektubunun mahsup edilmesidir.
Davacı yan, cezai şart alacağı oluştuğunu iddia ederken davalı yan bunun aksini savunmaktadır. Bu durum ihtilaflı olup yargılamayı gerektirmektedir. Tarafların bu yöne ilişkin dava açma hakkı her zaman mevcuttur…” gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkememizin 13.04.2015 tarihli ve … E., … K. sayılı kararı ile;
“BOZMA ÖNCESİ YAPILAN YARGILAMADA:
Somut olayda hukuki ihtilaf, davacının davalıdan cari hesap alacağı bulunup bulunmadığı, varsa miktarı ile nakde dönen teminat mektubunun cari hesaptan düşülmesi gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.Akdi ilişkinin sona ermesi uyuşmazlık konusu değildir.Fesih nedeni ile bir tazminat talebi de sözkonusu değildir.Dava konusu sadece cari hesap alacağıdır.
Bu kapsamda icra dosyası ve tarafların ticari defter ve kayıtları üzerinde inceleme yaptırılmıştır.
….İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyası dosyamız kapsamına sağlanmış ve incelenmesinde; alacaklının davacı, borçlunun davalı olduğu fatura ve cari hesaba dayalı olarak genel haciz yolu usulüne göre takip yapıldığı, borçlu davalıya ödeme emrinin 23.09.2011 tarihinde tebliğ edildiği, borçlu davalının da 26.09.2011 tarihinde itiraz ettiği, buna göre gerek itirazın ve gerekse davanın yasal süresinde olduğu anlaşılmıştır.
İncelenen davacı kayıtlarına göre ödenmemiş faturadan kaynaklanan 29.676,20 TL alacağının bulunduğu, takip tarihinden sonra davalı yanca 9.680,00 TL lik bir ödeme olduğu nedenle, davacının dava tarihi itibari ile 19.995,63 TL alacağının kaldığı anlaşılmaktadır.
Çözümlenmesi gereken husus davacının tahsil ettiği teminat mektubunun cari hesaptan düşülmesi gerekip gerekmediği noktasındadır.
6098 Sayılı Borçlar Kanunu ‘nun 101. Maddessine göre :MADDE 101- Birden çok borcu bulunan borçlu, ödeme gününde bu borçlardan hangisini ödemek istediğini alacaklıya bildirebilir.
Borçlu bildirimde bulunmazsa, yapılan ödeme, kendisi tarafından derhâl itiraz edilmiş olmadıkça, alacaklının makbuzda gösterdiği borç için yapılmış sayılır.
Eski Borçlar Kanunu MADDE 85 – Birden fazla borçları bulunan borçlu, borçları ödemek zamanında bu borçlardan hangisini tediye etmek istediğini alacaklıya beyan etmek hakkını haizdir.
Borçlu beyanatta bulunmadığı surette vukubulan tediye kendisi tarafından derhal itiraz edilmiş olmadıkça alacaklının makbuzda irae ettiği borca mahsup edilmiş olur.
Görüldüğü üzere konu ile ilgili yasal düzenlemeler her iki kanunda da aynıdır.Somut olaya dönüldüğünde ; davacı davalıya…. Noterliği’nden gönderdiği 17 Ağustos 2011 tarih ve … yevmiye nolu ihtarnanesinde 2. Sayfada teminat mektubunu cezai şart alacağına ilişkin olarak irad kaydettiğini bildirmiş ve bu tebligat davalı borçluya 2.9.2011 tarihinde bildirilmiştir.
Davalı borçlunun mahsupla ilgili olarak yapmış olduğu bir itiraz olmadığından ;nakde dönüşen teminat mektubunun DAVAMIZ KONUSU OLMAYAN CEZAİ ŞART alacağına mahsup edildiği ve Borçlar Kanunundaki düzenlemelere göre mahsubun yasal zeminin bulunduğu, bu hali ile cari hesap alacağının hala devam ettiğinin kabulü gerekmiştir.
Sözleşmeye göre talep edilen aylık % 4 ( yıllık % 48) akdi temerrüd faizi istemi de yerinde görülmekle davanın kabulüne ve alacak likit olmakla icra inkar tazminatına hükmetmek gerekmiştir.
YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ ‘NİN 2013/3592 ESAS VE 2013/19284 KARAR SAYILI BOZMA İLAMI VE GEREKÇESİ :
Kararın temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 19. Hukuk Dairesi bozma ilamında “… ihtilaflı bir cezai şart alacağı için teminat mektubunun nakde dönüştürülüp mahsubunun doğru olmadığı, cari hesap alacağından düşülmesi gerektiği.” nedenle kararın bozulmasına karar verilmiştir.
DİRENME GEREKÇESİ :
1- Yasanın aradığı koşullar açısından: (Eski) Borçlar Kanunu MADDE 85 – Birden fazla borçları bulunan borçlu, borçları ödemek zamanında bu borçlardan hangisini tediye etmek istediğini alacaklıya beyan etmek hakkını haizdir.
Borçlu beyanatta bulunmadığı surette vukubulan tediye kendisi tarafından derhal itiraz edilmiş olmadıkça alacaklının makbuzda irae ettiği borca mahsup edilmiş olur.
Görüldüğü gibi yasanın metninde mahsup edilecek borcun ihtilaflı- ihtilafsız olması gibi bir şarta bağlı tutmamıştır. davacı davalıya … Noterliği’nden gönderdiği 17 Ağustos 2011 tarih ve … yevmiye nolu ihtarnanesinde 2. Sayfada teminat mektubunu cezai şart alacağına ilişkin olarak irad kaydettiğini bildirmiş ve bu tebligat davalı borçluya 2.9.2011 tarihinde bildirilmiştir.
Davalı borçlunun mahsupla ilgili olarak yapmış olduğu bir itiraz bulunmamakta, ancak dava açıldığında bu hususta itirazını sunmaktadır. Davaya cevap verirken yapılan bu itirazı DERHAL yapılmış bir itiraz olarak nitelendirmek ise mümkün değildir.
2- Dava Konusu alacağın ve dava konusu olmayan alacağın çekişmeli olup olmadığı açısından:
Yüksek dairenin bir diğer gerekçesi nizalı- nizasız alacak ayırımıdır. Cezai şart alacağı nizalı ve yargılamayı gerektirir bir alacak, cari hesap alacağı ise nizasız bir alacak olarak nitelendirilmiştir.
Davalının icra takibine yaptığı itiraz incelenmelidir. Davacı alacaklı tarafından cari hesaba istinaden yapılan takibe davalı borçlu ” … BORÇLARININ BULUNMADIĞINI” beyanla itiraz etmiştir. Bu durumda tamamen itiraz edilen bir cari hesap alacağının NİZASIZ olduğunu kabul etmek mümkün değildir. Nizalı olması nedeni ile zaten işbu itirazın iptali davası görülmektedir.
Açıklanan bu iki gerekçe nazara alınarak bozma ilamına uyulmayarak önceki kararda direnilmesine karar vermek gerekmiştir.” gerekçesi ile Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin bozma kararına karşı direnme kararı verilmiştir.
Mahkememizce verilen direnme kararının davalı tarafından temyizi üzerine Yargıtay 19. Hukuk Dairesince Yargıtay Hukuk Genel Kurulana gönderilmesine karar verilmiştir.
Mahkememizce verilen karar, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21.10.2020 tarihli 2017/(19)11-835 Esas 2020/809 Karar sayılı kararı ile;
“Taraflar arasında beş yıl süreli Otogaz LPG Bayii Sözleşmesi 03.10.2007 tarihinde imzalanmıştır. Sözleşme sürerken davalı bayii tarafından taraflar arasındaki 01.06.2011 tarihli ek protokol gereğince eksik ödenen bayii kâr marjının düzeltilmesi için davacı tarafa 23.06.2011 tarihli ihtarname gönderilmiş; davacı tarafça da 30.06.2011 tarihli cevabî ihtarnamede adı geçen protokolün yürürlükte olan sözleşme için değil, beş yıl üzerinden yeni yapılacak sözleşme için hazırlandığı ve bu nedenle mevcut sözleşme süresinin bitimine kadar davalı tarafın LPG alımına devam etmesi gerektiği bildirilmiştir.
Bu kez davalı tarafça davacı tarafa gönderilen “fesih ve ihbar” başlıklı 29.07.2011 tarihli ihtarnamede, 01.06.2011 tarihinde taraflar arasında imzalanan ek protokol gereğinin yerine getirilmediğinden bahisle taraflar arasındaki Otogaz LPG Bayii sözleşmesinin tek taraflı olarak feshedildiği bildirilmiştir. Bunun üzerine davacı taraf 17.08.2011 tarihli cevabî ihtarnamesinde, davalı tarafın bayilik sözleşmesinden ayrı olarak imzaladığı satış taahhütnamesi ile sözleşme süresince ayda 30 ton LPG almayı taahhüt ettiği, sözleşmeyi süresinden önce sona erdirerek bu alım taahhüdünü yerine getirmediği gibi sözleşmeyi haksız yere feshettiği, davacı şirket kayıtlarının incelenmesi sonucunda davalı tarafın LPG alımından kaynaklı 19.995,63TL cari borcunun da bulunduğu belirtilmek suretiyle hesabın kat edildiği, sözleşmenin teminatı olarak verilen 20.000TL teminat mektubunun paraya çevrildiği ve irat kaydedildiği; sözleşmenin 12.5 maddesi ile satış taahhütnamesinin 2. maddesi gereği verilen 20.0000TL teminatın beş katının tazminat olarak ödenmesi kabul ve taahhüt edildiğinden 100.000TL teminat alacaklarından teminat mektubundan arta kalan bakiye 80.000TL’nin on gün içerisinde davacı şirkete ödenmesinin ihtar edildiği, bu ihtarnamenin davalı tarafa 02.09.2011’de tebliğ edildiği anlaşılmaktadır. Davalı taraf da 12.09.2011 tarihli cevabî ihtarnamesinde, davacı ihtarnamesindeki hususları kabul etmediklerini, bahsi geçen tonaj taahhüdünü sözleşmenin feshinden önce doldurmuş olmakla beraber haklı sebeplerle bayilik sözleşmesi feshedildiğinden, kâr mahrumiyeti ve/veya teminatın beş katı tazminatı ödeme gibi yasal bir zorunluluklarının bulunmadığını bildirmiştir.
Davacı şirket 27.07.2011 düzenleme tarihli sevk irsaliyesi ile davalı şirkete LPG göndermiş olup; 20.000TL tutarındaki teminat mektubunu 28.07.2011 tarihinde paraya çevirmiş, davalı şirket aleyhine icra takibini 19.08.2011 tarihinde 29.676,20TL tutarındaki 29.07.2011 tarihli faturaya dayalı olarak başlatmıştır. Eldeki dava ise, davalı tarafın 29.07.2011 tarihinde davacı tarafa banka havalesi 9.680TL ödemesi dikkate alınarak 11.01.2012 tarihinde 19.995,63TL üzerinden açılmıştır.
Taraflar arasındaki Otogaz LPG Bayii Sözleşmesinin “ödeme” başlıklı 7.2. maddesinde, ödemelerin zamanında yapılmaması hâlinde davacı şirketin LPG teslimatını durdurmakta serbest olup mukavele teminatlarından alacaklarını tahsil yoluna gidebileceği; “teminat” başlıklı 8.1. maddesinde, davalı bayiin davacı şirketçe kendisine ariyet olarak teslim edilen malzemeler ile iş bu sözleşmenin teminatı olarak ve davacı şirket tarafından sözleşme sebeplerine istinaden akdin feshi veya bayiin sözleşme süresi bitmeden tek taraflı olarak akdin feshi veya bayiin başka bir LPG dağıtım firmasından LPG ikmali hâllerine karşılık davacı şirketin doğmuş veya doğacak her türlü alacağına zarar ve ziyanına, kâr mahrumiyeti ve cezai şarta karşılık teminat olmak üzere bayiin teminat mektubu vereceği düzenlenmiştir.
Ayrıca sözleşmenin “ceza-i şartlar” başlıklı 9.1. maddesinde, bayiin bu anlaşma esaslarında ihtiyacı olan LPG’nin tamamını, davacı şirketten almak zorunda olduğu, davacının da bu miktar gazı teslim etmekle yükümlü olduğu; 9.2. maddesinde, bayiin her ne sebeple başka bir firmedan LPG alması durumunda üçüncü şahıs veya firmadan aldığı LPG bedelinin tamamını cezai şart olarak davacı şirkete ödeyeceği; 9.5. maddesinde, bayiin madde 2’de belirtilen sözleşme konusu dışına çıktığı takdirde davacı tarafın sözleşmeyi fesih ile tüm teminatları nakde çevirebileceği gibi ayrıca cezai şart ve tazminat talebi ile birlikte, ariyet olarak verdiği malzemeleri geri alma hakkına sahiptir.
Sözleşmenin “diğer hususlar” başlıklı 12.5 maddesinde ise, işbu anlaşmanın hitam tarihinden önce bayii tarafından tek taraflı olarak feshedilemeyeceği, edildiği veya feshine sebebiyet verildiği takdirde bayiin davacı şirkete vermiş olduğu teminat tutarının beş katı kadar tazminat ödemeyi kabul ve taahhüt ettiği belirtilmiştir.
Yukarıda belirtilen sözleşme hükümlerine göre davacı taraf teminat mektubunu hem mal bedeline hem de cezai şarta çevirebilir. Davacı taraf, teminat mektubunun nakde çevrildiğini kabul edip, bu bedelin cezai şart alacağından mahsup edildiğini bildirmiştir. Davalı bayiin ise cevabî ihtarında ve savunmalarında davacı şirketin cezai şart alacağı bulunmadığı, böyle bir talep hakkı olmadığını ileri sürmesi karşısında ihtilaflı bir cezai şart alacağı için teminat mektubunun nakde çevrilerek cezai şart alacağına mahsubu doğru değildir. Yapılması gereken iş, takibe konu cari hesap alacağından bu teminat mektubunun mahsup edilmesidir.
Zira, teminat mektubu 28.07.2011 tarihinde davacı tarafça nakde çevrilmiş olup, davalı taraf ise dava konusu sözleşmeyi 29.07.2011 tarihinde tek taraflı feshettiğine göre, mahkemece davacı tarafın cezai şart alacağı hakkı doğmadan işbu teminat mektubunun cezai şart alacağından mahsup edilmesi isabetsizdir. Eş söyleyişle, mahkemece takibe konu cari hesap alacağından bu teminat mektubunun mahsup edilmesi gerekir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, taraflar arasında imzalanan bayilik sözleşmesinde belirtilen teminat mektubunun cezai şart ve cari hesap için verildiği, davacı tarafın teminat mektubunu bu alacak kalemlerinden istediğine sayabileceği, teminat mektubunun cezai şart alacağından mahsup edilmesini istediği ancak cezai şart koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesi yargılamayı gerektirdiğinden kararın belirtilen bu değişik gerekçe ile bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüşse de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Bozma sebep ve şekline göre davalı vekilinin diğer temyiz itirazları incelenmemiştir.
Mahkemece açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirme yapılarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Nitekim Özel Daire de bozma kararında aynı hususa işaret edilmiş olup; direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıdaki belirtilen bu ilâve gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.” gerekçesi ile bozulmuştur.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun usul ve yasaya uygun bozma ilamına uyularak bozma ilamı doğrultusunda dava dosyası tekrardan incelenmiştir. Buna göre;
Davacı vekili dava dilekçesinde; taraflar arasında 03.10.2007 başlangıç tarihli LPG otogaz bayilik sözleşmesinin 03.10.2012 tarihine kadar geçerli olmak üzere imzalandığını, davalının müvekkilinden her ay 30 ton LPG almayı taahhüt ettiğini, ancak bakiye cari hesap borcunu gününde ödemediği gibi taahhüdüne uygun alım yapmadığını ve bayilik sözleşmesini süresinden önce sona erdirdiğini, müvekkilinin alacağının tahsili için girişilen icra takibine davalı tarafça haksız olarak itiraz edildiğini ileri sürerek, itirazın iptali ile takibin 19.995,63TL üzerinden devamına, davalının alacağın %40’ı oranından az olmamak üzere icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı şirket temsilcisi cevap dilekçesinde; temsilcisi olduğu şirketin bayilik sözleşmesi gereğince 4 yıl süre ile üzerine düşen tüm yükümlülükleri yerine getirdiğini, imzalanan 01.06.2011 tarihli ek protokole davacı uymadığı için 29.07.2011 tarihli ihtar ile sözleşmenin haklı nedenle feshedildiğini, davacının 29.676,20TL üzerinden takip yapıp bu davayı 19.995,63TL üzerinden açtığını, temsilcisi bulunduğu şirketin borcunun bulunmadığını, davacının bayilik sözleşmesi devam ederken 28.07.2011’de 20.000TL’lik teminat mektubunu paraya çevirdiğini, bu tarihten bir gün sonra (29.07.2011’de) davacıya 9.680TL havale yapıldığını, teminat mektubunun paraya çevrilmesi yolu ile alacak tahsil edilmesine rağmen bu davanın haksız ve kötü niyetli olarak açıldığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Dava konusu, ….İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyası dosyamız kapsamına sağlanmış ve incelenmesinde; alacaklının davacı, borçlunun davalı olduğu fatura ve cari hesaba dayalı olarak genel haciz yolu usulüne göre takip yapıldığı, borçlu davalıya ödeme emrinin 23.09.2011 tarihinde tebliğ edildiği, borçlu davalının da 26.09.2011 tarihinde itiraz ettiği, buna göre gerek itirazın ve gerekse davanın yasal süresinde olduğu anlaşılmıştır.
İncelenen davacı kayıtlarına göre ödenmemiş faturadan kaynaklanan 29.676,20 TL alacağının bulunduğu, takip tarihinden önce 29.07.2011 tarihinde davalı yanca 9.680,00 TL lik bir ödeme yapıldığı, davacının dava tarihi itibari ile 19.995,63 TL alacağının kaldığı anlaşılmaktadır.
Dava konusu uyuşmazlığın; Davalı şirket tarafından davacı şirket lehine verilen ve davacı şirket tarafından tahsil edilen 20.000,00 TL tutarındaki teminat mektubunun takibe konu cari hesap alacağından mahsup edilmesinin gerekip gerekmediği ve davacının cari hesap alacağının bulunup bulunmadığı noktasında toplandığı anlaşılmıştır.
Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
İtirazın iptali davası; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre;
i) İlamsız takip yapılmış olması,
ii) Borçlunun bu takibe itiraz etmesi,
iii) Alacaklının, itirazın kaldırılması için icra mahkemesine başvurmaması,
iv) İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.
Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır.
Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.09.2019 tarihli ve 2017/19-824 E., 2019/885 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
Cezai şart (ceza koşulu) kavramına değinmek gerekirse, kanun koyucu mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 158-161. maddelerinde “cezai şart” kavramını kullanmış, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 179-182. maddelerinde bunun yerine “ceza koşulu” kavramını tercih etmiştir.
Cezai şart borçlunun, asıl borcunu ilerde, hiç veya gereği gibi ifa etmediği takdirde alacaklıya karşı ifa etmeyi önceden taahhüt ettiği edime denir. Bu nedenle cezai şart, asıl borca bağlı olarak ve ancak bu borcun ihlâli ile doğabilecek olan ferî bir edimdir. Borçlu cezai şart ödemeyi taahhüt etmişse, artık alacaklı herhangi bir zarara uğradığını iddia etmek veya zararının şümulünü ispat etmek zorunda kalmadan, tazminat elde etme imkânını bulacaktır. Zira cezai şart borcun ihlâli hâlinde verilmesi gereken, önceden kararlaştırılmış kesin miktarlı (maktu) bir tazminattır. Cezai şartın kararlaştırılabilmesi için asıl borcun mahiyeti önemli değildir; bir verme borcu kadar, yapma veya yapmama borçlarında da cezai şart kararlaştırılabilir (Tekinay, S.S./Akman, S./Burcuoğlu, H./Altop, A.; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1993, s. 341-343).
Ayrıca cezai şartın esas itibariyle iki temel amacı bulunmaktadır. Bunlardan biri, borçluyu ifaya zorlamak ve böylece asıl borcun ifasını teminat altına almak; diğeri de, borcun ifa edilmemesinden doğacak zararı önceden ve götürü şekilde tespit etmektir. Bu iki temel amacı dışında, cezai şartın diğer bir amacı da, ifayı engelleyen cezai şartta (dönme cezasında) borçlunun cezai şartı ödemek suretiyle sözleşmeden kolayca dönmesini sağlamaktır (Kocaağa, K.: Türk Özel Hukukunda Cezai Şart (BK. m. 158-161), Ankara 2003, s. 40-42).
Diğer taraftan 1512 sayılı Noterlik Kanunu Yönetmeliğinin 98. maddesine göre ihtarname veya ihbarname, her türlü hukuki işlemlerde muhatabına kanun, sözleşme, örf ve adetten doğan hak ve isteklerin yazılı şekilde bildirilmesi veya haber verilmesi için yapılan işlemlerdir. Bu işlemler Noterlik Kanunu’nda öngörülen şekil ve şartlara göre yapılır.
İhtarnamede ileri sürülen beyanlar, ihtarnameyi düzenleyen kişi bakımından delil niteliği taşır ise de, ihtarnameye cevap vermeyen taraf bakımından delil değeri yoktur.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Taraflar arasında beş yıl süreli Otogaz LPG Bayii Sözleşmesi 03.10.2007 tarihinde imzalanmıştır. Sözleşme sürerken davalı bayii tarafından taraflar arasındaki 01.06.2011 tarihli ek protokol gereğince eksik ödenen bayii kâr marjının düzeltilmesi için davacı tarafa 23.06.2011 tarihli ihtarname gönderilmiş; davacı tarafça da 30.06.2011 tarihli cevabî ihtarnamede adı geçen protokolün yürürlükte olan sözleşme için değil, beş yıl üzerinden yeni yapılacak sözleşme için hazırlandığı ve bu nedenle mevcut sözleşme süresinin bitimine kadar davalı tarafın LPG alımına devam etmesi gerektiği bildirilmiştir.
Bu kez davalı tarafça davacı tarafa gönderilen “fesih ve ihbar” başlıklı 29.07.2011 tarihli ihtarnamede, 01.06.2011 tarihinde taraflar arasında imzalanan ek protokol gereğinin yerine getirilmediğinden bahisle taraflar arasındaki Otogaz LPG Bayii sözleşmesinin tek taraflı olarak feshedildiği bildirilmiştir. Bunun üzerine davacı taraf 17.08.2011 tarihli cevabî ihtarnamesinde, davalı tarafın bayilik sözleşmesinden ayrı olarak imzaladığı satış taahhütnamesi ile sözleşme süresince ayda 30 ton LPG almayı taahhüt ettiği, sözleşmeyi süresinden önce sona erdirerek bu alım taahhüdünü yerine getirmediği gibi sözleşmeyi haksız yere feshettiği, davacı şirket kayıtlarının incelenmesi sonucunda davalı tarafın LPG alımından kaynaklı 19.995,63TL cari borcunun da bulunduğu belirtilmek suretiyle hesabın kat edildiği, sözleşmenin teminatı olarak verilen 20.000TL teminat mektubunun paraya çevrildiği ve irat kaydedildiği; sözleşmenin 12.5 maddesi ile satış taahhütnamesinin 2. maddesi gereği verilen 20.0000TL teminatın beş katının tazminat olarak ödenmesi kabul ve taahhüt edildiğinden 100.000TL teminat alacaklarından teminat mektubundan arta kalan bakiye 80.000TL’nin on gün içerisinde davacı şirkete ödenmesinin ihtar edildiği, bu ihtarnamenin davalı tarafa 02.09.2011’de tebliğ edildiği anlaşılmaktadır. Davalı taraf da 12.09.2011 tarihli cevabî ihtarnamesinde, davacı ihtarnamesindeki hususları kabul etmediklerini, bahsi geçen tonaj taahhüdünü sözleşmenin feshinden önce doldurmuş olmakla beraber haklı sebeplerle bayilik sözleşmesi feshedildiğinden, kâr mahrumiyeti ve/veya teminatın beş katı tazminatı ödeme gibi yasal bir zorunluluklarının bulunmadığını bildirmiştir.
Davacı şirket 27.07.2011 düzenleme tarihli sevk irsaliyesi ile davalı şirkete LPG göndermiş olup; 20.000,00 TL tutarındaki teminat mektubunu 28.07.2011 tarihinde paraya çevirmiş, davalı şirket aleyhine icra takibini 19.08.2011 tarihinde 29.676,20TL tutarındaki 29.07.2011 tarihli faturaya dayalı olarak başlatmıştır. Eldeki dava ise, davalı tarafın 29.07.2011 tarihinde davacı tarafa banka havalesi 9.680TL ödemesi dikkate alınarak 11.01.2012 tarihinde 19.995,63TL üzerinden açılmıştır.
Taraflar arasındaki Otogaz LPG Bayii Sözleşmesinin “ödeme” başlıklı 7.2. maddesinde, ödemelerin zamanında yapılmaması hâlinde davacı şirketin LPG teslimatını durdurmakta serbest olup mukavele teminatlarından alacaklarını tahsil yoluna gidebileceği; “teminat” başlıklı 8.1. maddesinde, davalı bayiin davacı şirketçe kendisine ariyet olarak teslim edilen malzemeler ile iş bu sözleşmenin teminatı olarak ve davacı şirket tarafından sözleşme sebeplerine istinaden akdin feshi veya bayiin sözleşme süresi bitmeden tek taraflı olarak akdin feshi veya bayiin başka bir LPG dağıtım firmasından LPG ikmali hâllerine karşılık davacı şirketin doğmuş veya doğacak her türlü alacağına zarar ve ziyanına, kâr mahrumiyeti ve cezai şarta karşılık teminat olmak üzere bayiin teminat mektubu vereceği düzenlenmiştir.
Ayrıca sözleşmenin “ceza-i şartlar” başlıklı 9.1. maddesinde, bayiin bu anlaşma esaslarında ihtiyacı olan LPG’nin tamamını, davacı şirketten almak zorunda olduğu, davacının da bu miktar gazı teslim etmekle yükümlü olduğu; 9.2. maddesinde, bayiin her ne sebeple başka bir firmedan LPG alması durumunda üçüncü şahıs veya firmadan aldığı LPG bedelinin tamamını cezai şart olarak davacı şirkete ödeyeceği; 9.5. maddesinde, bayiin madde 2’de belirtilen sözleşme konusu dışına çıktığı takdirde davacı tarafın sözleşmeyi fesih ile tüm teminatları nakde çevirebileceği gibi ayrıca cezai şart ve tazminat talebi ile birlikte, ariyet olarak verdiği malzemeleri geri alma hakkına sahiptir.
Sözleşmenin “diğer hususlar” başlıklı 12.5 maddesinde ise, işbu anlaşmanın hitam tarihinden önce bayii tarafından tek taraflı olarak feshedilemeyeceği, edildiği veya feshine sebebiyet verildiği takdirde bayiin davacı şirkete vermiş olduğu teminat tutarının beş katı kadar tazminat ödemeyi kabul ve taahhüt ettiği belirtilmiştir.
Yukarıda belirtilen sözleşme hükümlerine göre davacı taraf teminat mektubunu hem mal bedeline hem de cezai şarta çevirebilir. Davacı taraf, teminat mektubunun nakde çevrildiğini kabul edip, bu bedelin cezai şart alacağından mahsup edildiğini bildirmiştir. Davalı bayiin ise cevabî ihtarında ve savunmalarında davacı şirketin cezai şart alacağı bulunmadığı, böyle bir talep hakkı olmadığını ileri sürmesi karşısında ihtilaflı bir cezai şart alacağı söz konusudur. Teminat mektubu 28.07.2011 tarihinde davacı tarafça nakde çevrilmiş olup, davalı taraf ise dava konusu sözleşmeyi 29.07.2011 tarihinde tek taraflı feshettiğine göre, davacı tarafın cezai şart alacağı hakkı doğmadan işbu teminat mektubunun cezai şart alacağından mahsup edilmesi doğru görülmemiştir. Yapılması gereken iş, takibe konu cari hesap alacağından bu teminat mektubunun mahsup edilmesidir.
Davacı şirket 27.07.2011 düzenleme tarihli sevk irsaliyesi ile davalı şirkete LPG göndermiş olup; 20.000,00 TL tutarındaki teminat mektubunu 28.07.2011 tarihinde paraya çevirmiş, davalı şirket aleyhine icra takibini 19.08.2011 tarihinde 29.676,20TL tutarındaki 29.07.2011 tarihli faturaya dayalı olarak başlatmıştır. Eldeki dava ise, davalı tarafın 29.07.2011 tarihinde davacı tarafa banka havalesi 9.680,00 TL ödemesi dikkate alınarak 11.01.2012 tarihinde 19.995,63TL üzerinden açılmıştır.
Dosyamızda alınan bilirkişi raporu ile davacı tarafın cari hesap alacağının takip ve dava tarihi itibarı ile 19.995,63TL olduğu tespit edilmiştir. Bu bedelden davacı tarafından nakde çevrilen 20.000,00 TL teminat bedelini mahsup ettiğimizde davacının takip tarihi itibarı ile davalıdan fatura ve cari hesap alacağının olmadığı anlaşılmıştır. Bu kapsamda davalının icra takibine vaki itirazının yerinde olduğu, davacının davasında haksız olduğu sonucuna ulaşılarak davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M / Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 59,30 TL karar ve ilam harcının davacı tarafından peşin olarak yatırılan 148,65 TL’ den mahsubu ile bakiye 89,35 TL’ nin karar kesinleştiğinde ve talebi halinde davacı yana iadesine,
2- Davacı tarafından yapılan yargılama masraflarının sarf eden davacı üzerinde bırakılmasına,
3-Davalı tarafından yapılan 97,00 TL posta masrafı, 255,00 TL temyiz başvurucu harcı olmak üzere toplam 352,00 TL yargılama masrafının davacıdan alınarak davalıya ödenmesine,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesap ve takdir edilen 4.080,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine,
5-HMK 120 maddesi gereğince taraflarca yatırılan gider avansından arta kalan kısmın karar kesinleştiğinde re’ sen yatıran yana iadesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı vekilinin yokluğunda, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde YARGITAY temyiz yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 22/06/2021

Katip …
e-imza

Hakim …
e-imza