Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/153 E. 2021/873 K. 06.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2020/153 Esas
KARAR NO :2021/873 Karar

DAVA:TBK 122. Maddesine göre açılan Munzam (Aşkın) Zararın Tahsili İstemidir.
DAVA TARİHİ:28/02/2020
KARAR TARİHİ:06/12/2021

Mahkememizde görülmekte olan TBK 122. Maddesine göre açılan Munzam (Aşkın) Zararın Tahsili davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Kazaya karışan ve maluliyete uğrayan …’ın, davalı şirketin zorunlu mali mesuliyet-Trafik Sigortası kapsamında … numaralı poliçesi ile sigortalamış olduğu … plaka sayılı aracın içerisinde yolcu olarak bulunmakta iken, 06/02/2010 tarihinde meydana gelen kaza neticesinde yaralanarak sakat kaldığını, sakatlık oranına göre doğan zararın zorunlu mali mesuliyet sigortası kapsamında tazmini gereken bir zarar olması sebebiyle sigorta şirketine …. Noterliği 24/05/2010 tarihli … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile başvurulduğunu, zararın ödenmemesi üzerine, davalı şirket aleyhine …. İcra Müdürlüğü (Eski … 4. İcra Müdürlüğü) … esas sayılı dosyası üzerinden 45.909,00 TL bedelli icra takibi başlatıldığını, davalının takibe itirazı üzerine …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas (Eski No:… Esas) sayılı dosyasında itirazın iptali davası açıldığını, …. Asliye Ticaret Mahkemesi … (…) Esas Sayılı dosyasında 25/07/2012 tarihli bilirkişi kurulu raporu ile söz konusu zararın davalı şirketin poliçe kapsamında kaldığı ve 25/02/2013 tarihli raporu ile de gerçek maddi zararın 131.164,12 TL olduğunun tespit edildiğini, zararın tespit edilmesi üzerine, daha önce …. İcra Müdürlüğü dosyasında takibe konulan 45.909,00 TL bedel dışında kalan 86.164 TL’nin tazmini için …. İcra Müdürlüğü’nün …Esas Sayılı dosyasından icra takibi başlatıldığını, davalının takibe itirazı neticesinde …. Asliye Ticaret Mahkemesi … Esas sayılı dosyası üzerinden itirazın iptali davası açıldığını, açılan itirazın iptali davalarının, …. Asliye Ticaret Mahkemesi … Esas sayılı dosyasında birleştirildiğini, kaza sonucunda maluliyete uğrayan alacaklı …’ın, kaza sebebiyle muaccel hale gelmiş ve muaccel hale gelecek bütün hak ve alacaklarını fer’ileriyle birlikte, davacı müvekkili …’e temlik ettiğini, …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyasında yapılan yargılama neticesinde, 12/03/2018 tarihli bilirkişi raporunda %30 oranında maluliyet kabul edilerek yapılan hesaplama neticesinde, davacı müvekkilinin maddi zararının 214.823,63 TL olduğunun tespit edildiğini, mahkemece hem esas hem birleşen davada itirazın kısmen iptaline ve takiplerin devamına karar verildiğini, davalı şirket tarafından, itirazın iptali davası doğrultusunda icra kapak hesabı yapılarak ödeme gerçekleştirildiğini, ancak, icra takibinde ödenen temerrüt faizinin müvekkiline geç ödeme yapılmasından kaynaklı zararını tazmin etmediğini, bu sebeple müvekkilin munzam zararının tazmin edilmesi gerektiğini belirterek; davanın kabulu ile, müvekkilin şimdilik 1000 TL. Munzam zararının dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalı tarafından ödenmesine, yargılama gideri ve ücreti vekaletin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
SAVUNMA
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Usule ilişkin olarak; 06.02 .2010 tarihinde meydana gelen trafik kazası nedeniyle tazmin edilen maluliyet tazminatı dayanak gösterilerek açılmış olan munzam zarar davasının, davaci tarafından 28.02.2020 tarihinde ikame edildiğini, davacının 06.02.2010 tarihli trafik kazasını dayanak alarak maluliyete ilişkin açmış olduğu tazminat davası sonucu alacağı tahsil ettikten sonra; talep ettiği munzam zarar iddiaları için her halükarda 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu; esasa ilişkin olarak da; davacının iddialarının kabul edilemeyeceğini, somut olayda alacağını temlik alan davacının icra dosyasından alacağını tahsil ettiğini, temlik alan davacının iddialarının aksine alacağının temerrüde rağmen süresinde ödenmemesi nedeniyle munzam zarara uğradığını ileri sürülmüş ise de; munzam zararın varlığının somut delillerle kanıtlanamadığını, davacı tarafça enflasyonun yüksekliği ve paranın satın alma gücündeki azalma nedeniyle faizle karşılanmayan zararın varlığına dair karinesi de ileri sürülüp ispatlanmadığını, müvekkili şirketin temerrüde düşmediğini, kusurunun da söz konusu olmadığını, yargılama süreçleri devam ederken savunma hakkını kullandığını, tazminat sorumlusuna ödendiğini, kabul anlamına gelmemek kaydıyla; HMK’nın 266 ve 267. maddeleri uyarınca, konusunda uzman mali müşavirin de bulunduğu bilirkişi heyeti oluşturularak ilgili resmi kuruluşlardan tahsil tarihi ile dava tarihi arasındaki enflasyon verilerini gösteren tefe-tüfe-üfe oranları, bankalardan faiz oranları ve diğer yatırım araçlarındaki hareketlere ilişkin dokümanlar getirtilerek bilirkişi raporu alınması ve davacının zararı olup olmadığının belirlenmesi ve taleple bağlı kalınarak hüküm altına alınması gerektiğini belirterek davanın reddine; temerrüde düşmemiş ve dava açılmasına sebebiyet vermemiş bulunan müvekkili şirket aleyhine vekâlet ücreti, yargılama giderleri ve faize karar verilmemesine, kabul anlamına gelmemek üzere aleyhe hüküm kurulması halinde ise poliçe limiti ve sigortalının kusur oranı dikkate alınarak hüküm kurulması gerekliliğine, reddedilen kısım için ise yargılama ücreti ve ücreti vekâletin davacı yana tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER, DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
Dosyada delil olarak; dava dilekçesi ve ekleri, cevap dilekçesi ve ekleri, cevabi yazı içerikleri, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamı bulunmaktadır.
Mahkememizde açılan dava öncelikle, görev, yetki, taraf sıfatı ve diğer dava şartları açısından incelenmiş ve mahkememizin görevli ve yetkili olduğu ve ayrıca diğer dava şartlarının da bulunduğu anlaşılmış olduğundan davanın esasına geçilmiştir.
Dava; Türk Borçlar Kanunu’nun 122. maddesi hükmüne dayanılarak açılan alacağın geç tahsil edilmesi nedeniyle geçmiş günler faizi ile karşılanmadığı iddia edilen Aşkın (munzam) zararın tahsili istemine ilişkindir.
Munzam zarar, borçlu temerrüte düşmeden borcunu ödemiş olsaydı, alacaklının mal varlığının kazanacağı durum ile temerrüt sonucunda ortaya çıkan ve ortaya çıkan durum arasındaki farktır. Diğer bir anlatımla, temerrüt faizini aşan ve kusur sorumluluğu kurallarına bağlı bir zarar şekilde tanımlanabilir. Faizi aşan zararın ödenebilmesi için uğranılan zararın varlığı ile miktarının kanıtlanması gerekir. Bu zarar kanıtlandığı taktirde borçlu, ancak kendisinin geç ödemeden dolayı hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmesi halinde bu zararın ödenmesi yükümlülüğünden kurtulabilir. Bu konuda kanıtlanması gereken, muayyen paranın gününde ödenmemesinden doğan zarardır. Diğer bir deyimle alacaklı davacı, fiilen uğradığı zararın ne olduğunu ve miktarını kanıtlamak durumundadır.
Bu bağlamda, dava konusu somut olaya ilişkin olarak, taraflarca sunulan deliller ile başka yerden getirtilmesi gereken tüm deliller toplanmış, gelen yazı cevapları dosyamız içerisine alınmış, ön inceleme duruşması yapılarak tarafların iddia ve savunmaları, uyuşmazlık konusu, tarafların üzerinde anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, dava şartlarının bulunup bulunmadığı, ilk itiraz olup olmadığı, tarafların sulh olup olamayacakları ortaya konulmuş ve yargılama ön inceleme duruşmasında tarafların da onay verdikleri uyuşmazlık nitelendirmesi ile sonuçlandırılmış ve ayrıca taraf iddia ve savunmalarının değerlendirilmesi amacıyla bilirkişi incelemesi yapılarak rapor alınmıştır.
Bilirkişi heyeti tarafından düzenlenerek mahkememize sunulan 01/09/2021 tarihli bilirkişi heyeti raporunun incelenmesinde özetle de; “… Bir miktar paranın ödenmesine dair borçlarda borçlunun temerrüde düşmesi üzerine para alacaklısının uğramış olduğu zararın karşılanması için kanun koyucunun borçluyu
temerrüt faizi ödemekle yükümlü tuttuğu, temerrüt faizinin alacaklının kanun gereği var farz edilen asgari zararını karşılamak için öngörüldüğü, bu bakımdan temerrüt faizi
alacağının doğumunun alacaklının zararını ispat etmiş olmasına bağlı olmadığını, diğer yandan kimi zaman para alacaklısının uğramış olduğu zarar miktarının temerrüt faizinden fazla olabildiği, diğer bir deyişle temerrüt faizinin, temerrüt sebebiyle uğranılan
zararı karşılamayabileceği, bu gibi hallerde zararın temerrüt faizini aşan miktarına aşkın zarar denildiği, Aşkın zararın bir diğer adının da munzam zarar olduğu, Munzam zararın varlığından söz edebilmek için, temerrüt faiziyle karşılanmayan bir zararın bulunması gerektiği, temerrüt faizinden farklı olarak, munzam zarar bakımından alacaklının temerrüt sebebiyle temerrüt faiziyle karşılanamayan bir zararının bulunduğunu ispat etmesi gerektiği, alacaklının zararın varlığını, somut unsurlara ve alacaklıya özgü vakıalara dayandırarak ortaya koymak zorunda olduğu, davacının, temerrüt sebebiyle temerrüt faizini aşan bir zararı bulunduğunu somut olarak ortaya koyan bir belgeyi dosyaya sunmadığından munzam zararının ispat edilemediği sonucuna varıldığı ve sonuç itibariyle de; davacı …’in temerrüt sebebiyle temerrüt faizini aşan bir zararı bulunduğuna dair somut bir belge dosyada bulunmadığından munzam zararının oluşmadığı, sayın mahkemece borç temerrüde düşülmeden ifa edilseydi paranın elden çıkarılacağı, vadeli mevduat, döviz, altın gibi yatırım araçlarına yatırılacağı yönünde bir karinenin varlığı kabul edildiği takdirde, öncelikle munzam zarara konu olan 45.000 TL’lik ve 86.164 TL’lik asıl alacakla ilgili temerrüdün gerçekleştiği tarih olan ödeme emrinin davalıya tebliğ tarihinden ödemelerin yapıldığı tarihe kadar avans faizi üzerinden temerrüt faizi hesabı yapılması, daha sonra temerrüt tarihinden ödeme tarihlerine kadar geçen süredeki TÜFE oranları ile banka vadeli mevduat faiz oranları, döviz kurları, altın gibiyatırım araçlarının temerrüt tarihinde bu yatırım araçlarından oluşacak sepete yatırılması ve bunların asıl alacakla birlikte getirisinin ulaşabileceği miktar ile temerrüt faizi arasındaki farka göre bir sonuca varılmasının gerekeceği, davacı talebinin kabulü halinde; munzam zarar miktarının 58.861,25 TL olarak hesaplandığı…” şeklinde tespitler yapılmıştır.
Bilirkişi raporunun denetlenmesinde de; raporun hukuki yönleri ve yorumları mahkememize ait olmak üzere, yapılan tespitler bakımından ayrıntılı ve gerekçeli olduğu anlaşılmıştır.
Tüm bu açıklamalar ışığında, toplanan deliller, alınan bilirkişi heyeti raporu ile tüm dosya kapsamına göre yapılan değerlendirmede;
Mahkememizce görülüp karara bağlanan davanın, Türk Borçlar Kanunu’nun 122. maddesi hükmüne dayanılarak açılan alacağın geç tahsil edilmesi nedeniyle geçmiş günler faizi ile karşılanmadığı iddia edilen Aşkın (munzam) zararın tahsili istemine ilişkin olduğu, davalı yanca her ne kadar zamanaşımı itirazında bulunulmuş ise de; somut olayda, munzam zarar adı altında talep edilen zararın, tüm kapsamı ile oluştuğu ve tespit edilebileceği tarihin asıl alacağın geçmiş günler faizi ile birlikte ödendiği tarih olduğu, davalı tarafından … İcra Müdürlüğü’nün …Esas sayılı takip dosyasına yapılan son ödemenin ise 10/01/2020 tarihinde yapılmış olduğu, bu haliyle de son ödemenin yapıldığı tarihten itibaren uygulanması gereken 5 yıllık zaman aşımı süresinin dolmadığı anlaşıldığından, davalı yanın zamanaşımı itirazına itibar edilmediği ve yargılamaya devam olunduğu, bu bağlamda, dava konusu somut olaya ilişkin olarak, taraflarca sunulan deliller ile başka yerden getirtilmesi gereken tüm delillerin toplandığı, gelen yazı cevaplarının dosyamız içerisine katıldığı, tarafların aktif ve pasif dava ehliyetlerinin denetlenip uyuşmazlık konularının re’sen belirlendiği, konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle rapor alındığı, alınan rapor sonucu davacının temerrüt sebebiyle temerrüt faizini aşan bir zararı bulunduğuna dair somut bir belge dosyada bulunmadığından munzam zararının oluşmadığının kanaat edildiği, ayrıca davacı talebinin kabulü halinde de; munzam zarar miktarının 58.861,25 TL olarak hesaplandığı, bu haliyle yapılan değerlendirmede de, davacı yanca her ne kadar munzam (aşkın) zarar iddiasına dayanarak dava açılmış ise de; munzam zararın, borçlu temerrüte düşmeden borcunu ödemiş olsaydı, alacaklının mal varlığının kazanacağı durum ile temerrüt sonucunda ortaya çıkan ve ortaya çıkan durum arasındaki fark olduğu, diğer bir anlatımla, temerrüt faizini aşan ve kusur sorumluluğu kurallarına bağlı bir zarar şeklinde tanımlandığı, faizi aşan zararın ödenebilmesi için uğranılan zararın varlığı ile miktarının kanıtlanması gerektiği, bu zarar kanıtlandığı taktirde borçlu, ancak kendisinin geç ödemeden dolayı hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmesi halinde bu zararın ödenmesi yükümlülüğünden kurtulabileceği, bu konuda kanıtlanması gereken hususun, muayyen paranın gününde ödenmemesinden doğan zarar olduğu, diğer bir deyimle alacaklı davacının, fiilen uğradığı zararın ne olduğunu ve miktarını kanıtlamak durumunda olduğu, ayrıca doğaldır ki bu zararın, paranın zamanında ödenmemesinden dolayı mahrum kalınan “muhtemel kâr” ya da “farz edilen gelir” olmadığı, bu zararın, davacının öz varlığından, ekonomik ve sosyal faaliyetinden, toplum içindeki statüsünden, başına gelen olaylardan kaynaklanan, somut olgular nedeniyle uğramış olduğu fiili zarar olduğu, hal böyle olunca da, iddia olunan zararı doğuran somut vakıanın ve bu nedenle uğranılan zararın kanıtlanması gerektiği, salt ülkenin içinde bulunduğu ekonomik olumsuzlukların munzam zararın kanıtı olarak kabul edilemeyeceği, davacının munzam zararını genel ekonomik olumsuzluklar dışında, somut vakıalarla kanıtlaması gerektiği, ancak somut zararın kanıtlanması halinde ekonomik veriler dikkate alınarak zarar miktarının belirlenebileceği (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun, 2007/11-668 esas 2007/798 karar ve Yargıtay 17. H.D.’nin 18/03/2013 tarih ve 2012/11411 Esas-2013/3535 Karar sayılı ilamları), ayrıca bu noktada, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik olumsuzluklar (enflasyon, yüksek faiz, para değerindeki devamlı düşüş) dikkate alınarak, yasa hükmü ile (3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun) geçmiş günler faizine ilişkin düzenleme yapılmış iken, aynı olguların, TBK’nun 122. maddesinde öngörülen munzam zararın bilinen kanıtları olarak belirtilip, bunların doğurduğu olumsuzluklar gerçek zarar olarak gösterilemeyeceği, uğranılan zararın yasa hükmü ile belirlenen zarardan fazla olduğu iddia edilerek TBK’nun 122. maddesine dayanılarak munzam zarar istenecek ise, artık yasa koyucunun zararın oranını belirlemek için kullandığı, dikkate aldığı, değerlendirdiği ölçülere ve bunların “maruf ve meşruh” oldukları olgusuna değil, davaya özgü, somut vakıalara dayanılması gerektiği, bunların da, elverişli ve geçerli delillerle kanıtlanması gerektiği, öte yandan, salt olarak ilk yargılamanın uzun sürdüğünden bahisle davalı yana kusur da yüklenemeyeceği (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2012/11-418 esas 2012/9874 karar sayılı ilamı; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2007/11-668 esas 2007/798 karar sayılı ilamı), diğer yandan, yargılamanın belirli bir süreci gerektirmesinin olağan olduğu, davalının kötü niyetli olarak yargılamayı sürümcemede bıraktığının da kanıtlanmadığı, aynı biçimde, kesinleşmiş ilama konu alacağın ödetilmesi yönteminin yasada düzenlenmiş ve yaptırımları da yine yasada öngörülmüş olduğu, yargılama ve hükmün infazı aşamasından kaynaklandığı ileri sürülen munzam zarardan davalının sorumlu tutulmasının mümkün olmadığı sonuç ve vicdani kanaatine ulaşıldığından, davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 59,30 TL karar ve ilam harcının peşin alınan 54,40 TL ve 988,15 TL tamamlama harcı olmak üzere toplam, 1.042,55 TL harçtan mahsubu ile fazla yatırılan 983,25 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya İADESİNE,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Davalı yan davada kendisini vekille temsil ettirmiş olmakla; karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 8.451,96 TL ücreti vekaletin davacıdan alınarak, davalıya VERİLMESİNE,
5-6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu ve Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği Tarife hükümleri uyarınca Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen 1.320,00-TL arabuluculuk giderinin davacıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
6-HMK 120. maddesi gereğince varsa, taraflarca yatırılan gider avansının arta kalan kısmının karar kesinleştiğinde ilgili tarafa İADESİNE,
7-Dosyamız arasında yer alan Mahkeme ve İcra dosya asıllarının, karar kesinleştiğinde ilgili mahkeme ve icra müdürlüklerine İADESİNE,
8-HMK Yönetmeliğinin 58/1. maddesi gereğince taraflardan birinin talebi üzerine kararın ve hükmün taraflara tebliğe ÇIKARTILMASINA,
Dair; davacı vekilinin yüzüne karşı davalı yanın yokluğunda, HMK’nun 341/1 vd. maddeleri uyarınca; gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize ya da mahkememize gönderilmek üzere başka yer mahkemesine istinaf dilekçesi sunulmak suretiyle, İstanbul Bölge Adliyesi Mahkemesi nezdinde İSTİNAF kanun yolu açık olmak üzere karar verildi. 06/12/2021

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır