Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/906 E. 2019/116 K. 20.02.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2018/906 Esas
KARAR NO : 2019/116
DAVA : Tazminat (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 28/09/2018
KARAR TARİHİ: 20/02/2019
Davacı tarafından davalı aleyhine açılan Tazminat (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda dosya incelendi.
D A V A /
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı şirket arasında 01/02/2012 tarihinde kobi satış kanalı sözleşmesi yaptığını, kobi satış kanalı sözleşmesi imzalayan firmalar KSK bayisi olarak tanımlandığını, KSK bayileri …’un kendilerine verdiği bölgede bireysel ve kurumsal müşteri ziyaretleri ve bu müşterilere … bayilere hedef olarak verdiği ürün ve hizmetlerin satışını yapmakla sorumlu olduğunu Türk telekomun sabit telefon hatları, internet hatları, kurumsal ses ve internet çözümleri, metro internet, güvenlik alarm paketleri, mevcut abone paket geçişleri gibi bir çok ürün satışı ve hizmetler söz konusu bayiler tarafından gerçekleştirildiğini, müvekkilinin şirket sözleşmesinin haksız bir şekilde tazminat ödenmeksizin feshedildiğini, taraflar arasındaki Kobi Satış Kanalı sözleşmesi davalı şirketin … Noterliğinin 08/02/2013 tarihli… yevmiye numaralı ihtarnamesi ile haksız ve tazminatsız olarak feshedildiğini, müvekkiline haksız olarak kesilen ceza faturalarının, eksik evrak veya fraud adı altında bedellerinin tespiti suretiyle müvekkiline yükletilen ceza bedellerinin iadesini, haksız olarak tahsil edilen ceza faturalarınında hükümsüz olduğunun tespitine karar verilmesini talep ettiğini, sonuç olarak taraflar arasındaki kobi satış kanalı sözleşmesinin davalı şirket tarafından haksız olarak feshedildiğinin tespitini, müvekkiline kesilen ceza faturalarının haksız ve hukuka aykırı olduğunun tespiti ile ödenen ve hakedilerden kesilen bedellerin müvekkiline iadesini, 500,00TL nin davalı şirketten tahsilini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmektedir.
S A V U N M A /
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı şirket ile sözleşmeler kapsamında, müvekkili tarafından davacı şirkete elektronik haberleşme hizmeti kapsamında sunulan ürün ve hizmetlerin belirlenen usül ve esaslar çerçevesinde … markası altında abonelik işlemleri satış dağıtım ve pazarlamasının yapılması hakkı verildiğini, ancak sözleşmeye aykırı olarak davacının prim sistemine aykırı şekilde gelir elde ettiğini usülsüz talepler topladığı tespit edildiğini bu nedenle de sözleşmesi haklı nedenlerle müvekkili tarafından…noterliği aracılığıyla keşide ettiği 08.02.2013 tarihli …yevmiye numaralı ihtarname ile sözleşmenin 26.2 maddesine göre feshedildiğinin bildirildiği, davacı tarafından feshedildiği iddia edilerek feshi nedeniyle yoksun kalınan kar iddiasıyla 1.000,00TL ve haksız olarak kesildiği iddia edilen cezanın tespiti ile 500,00TL tazminat talep edildiğini, zamanaşımı itirazlarının bulunduğunu, işbu davanın belirsiz alacak davası için gerekli şartlar oluşmadan açıldığından hukuki yarar yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, tebliğ edilmeyen dava dilekçelerinin ekleri ile ilgili beyanda bulunma hakkını saklı tuttuklarını, zamanaşımı itirazlarını tekrar ederek davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte esasa ilişkin itirazlarının bulunduğunu, davacının yoksun kalınan kar kaybı talebinin reddi gerekmekte olduğunu, davacının sözleşmeye aykırı eylemleri nedeniyle sözleşmenin haklı nedenlerle feshedildiğini, yoksun kalınan kar talebinde bulunamayacağını, sonuç olarak davanın haksız ve mesnetsiz olduğundan sebeple reddine karar verilmesini yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesini cevaben talep etmektedir.
G E R E K Ç E /
Açılan davada taraflar arasında imza altına alınan Kobi Satış Kanalı Sözleşmesi adı altındaki sözleşmeye dayalı olarak davacı şirket taleplerinin zamanaşımına uğrayıp uğramadığı, sözleşmenin hukuki nitelendirmesi doğrultusunda zamanaşımı definin çözüme kavuşturulması gerekmiş olmakla;
Yargıtay … Hukuk Dairesi Esas No :…, Karar No: … sayılı ilamında “taraflar arasındaki hukuki ilişkinin kuşkuya yer bırakmaksızın belirlenmesi mahkemece uygulanacak hükümlerin saptanması açısından bir zorunluluk olup, mülga TTK’nun 100’ncü maddesinde ticaret işleri tellallıgı, “Taraflardan hiçbirine ticari mümessil, ticari vekil, satış memuru veya müstahdem yahut acente gibi bir sıfatla daimi bir surette bağlı olmaksızın, ücret karşılığında, ticari işlere mütaallik mukavelelerin akdi hususunda taraflar arasında aracılık yapmayı meslek edinen kimse” olarak tanımlanmıştır. Yine aynı TTK’nun 116. maddesinde (6102 sayılı TTK. m.102) acentelik “Ticari mümessil, ticari vekil, satış memuru veya müstahdem gibi tabi bir sıfat olmaksızın bir mukaveleye dayanarak muayyen bir yer veya bölge içinde daimi bir surette ticari bir işletmeyi ilgilendiren akitlerde aracılık etmeyi veya bunları o işletme adına yapmayı meslek edinen kimse” olarak tarif edilmiştir.6098 sayılı TBK.nun 448 nci maddesinde pazarlamacılık sözleşmesi “Pazarlamacılık sözleşmesi, pazarlamacının sürekli olarak, bir ticari işletme sahibi işveren hesabına ve işletmesinin dışında, her türlü işlemin yapılmasına aracılık etmeyi veya yazılı anlaşma varsa, bu anlaşmada belirtilen işlemleri yapmayı, işletme sahibi işverenin de buna karşılık ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.” şeklinde tanımlanmıştır. Yine simsarlık sözleşmesi TBK.nun 520 (BK.m.404) nci maddesinde komisyon sözleşmesi ise TBK.nun 532 nci (BK.nun m.416 vd) maddesinde düzenlenmiştir.Gerek simsarlık sözleşmesinde gerekse komisyon sözleşmesinde özel hüküm bulunmadığı takdirde vekalete ilişkin hükümlerin uygulama alanı bulacağı TBK.nun 520 ve 532/2 .nci madde hükümleri gereğidir. Öte yandan, tek satıcılık sözleşmesi ise, üreticinin ürünlerinin tamamını ve bir kısmını belirli bir bölgede inhisari olarak satılması amacıyla bunları tek satıcıya göndermeyi, tek satıcının da sözkonusu malları kendi adına ve hesabına satmayı üstlendiği sürekli bir sözleşme olarak tanımlanmaktadır. Bu durumda, mahkemece, yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda taraflar arasındaki ilişkinin hukuki mahiyetinin kuşkuya yer bırakmaksızın ve denetime elverişli bir şekilde belirlenmek, bu bağlamada davalı vekilinin ıslah dilekçesine karşı ileri sürdüğü zamanaşımı def’i değerlendirilmek ve sonucuna göre bir karar verilmek gerekirken bu yönden eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş ve kararın bu nedenle davalı yararına bozulması gerekmiştir.” içtihadı bulunmaktadır.
Yargıtay … Hukuk Dairesi Esas No: …, Karar No: … sayılı ilamında “Somut olayda, davalılar arasında imzalanan sözleşme ve dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, davalı … şirketinin davalı … A.Ş. ye ait Ürün ve Hizmetler’in; “…”, “…”, …” markaları altında Saha’da Müşteriler/Aboneler’e sunulması, tanıtım, satış ve pazarlamasının yapılması ile Müşteri/Abone talepleri doğrultusunda Abonelik Sözleşmesinin kurulmasına ve sonlandırılmasına aracılık faaliyetlerini yürüttüğü, Ofis Personeli’nin ve Saha Personeli’nin işe alınması, işten çıkarılması, eğitimi ve diğer tüm özlük haklarının (maaşlar, vergi, sigorta vb.) sağlanmasından münhasıran olarak sorumlu olduğu, çalışma usul ve şartlarını ve bunun zamanını serbestçe belirleyebildiği, bağımsız bir organizasyon yapısına sahip olduğu anlaşılmaktadır. Ticari işletme sahibi aracılıkta bulunulan veya kendi ad ve hesabına akdedilen sözleşmelerle ilgili olarak acenteye talimat verebilir, bu talimatlarla yapılacak sözleşmelerin tür, içerik ve şartlarını belirleyebilir. Acentenin faaliyette bulunduğu yerdeki piyasa koşulları hakkında ticari işletme sahibini bilgilendirmesi veya onun çıkarlarını korumaya yönelik bazı önlemleri almak zorunluluğunda bulunması onun bağımsızlığını ortadan kaldırmaz. Bu nedenlerle, davalılar arasında 6102 sayılı Kanun’un anılan hükmünde belirtilen acente tanımı kapsamına giren bir ilişki bulunduğu, işçinin davalı şirketin işçisi olduğu kabul edilmelidir.” şeklinde karar verilmiştir. ( Kobi Satış Kanalı Sözleşmesiyle ilgili hukuki tavsif bakımından bkz; Yargıtay 23. Hukuk Dairesi Esas No : 2016/1078, Karar No: 2018/4855 sayılı kararı)
Yukarıda yer verilen içtihatlar doğrultusunda değerlendirme yapıldığında; taraflar arasındaki Kobi Satış Kanalı Sözleşmesiyle davacı şirketin davalı şirket adına yapılacak abonelik işlemleri, aracılık hizmeti ve davalı şirket adına hizmet sunumunun konu edildiği, TTK md. 102’de yer alan acentelik tanımı doğrultusunda (Ticari mümessil, ticari vekil, satış memuru veya işletmenin çalışanı gibi işletmeye bağlı bir hukuki konuma sahip olmaksızın, bir sözleşmeye dayanarak, belirli bir yer veya bölge içinde sürekli olarak ticari bir işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık etmeyi veya bunları o tacir adına yapmayı meslek edinen kimseye acente denir.) davacı şirketin davalı şirket acentesi olduğu, taraflar arasındaki sözleşmenin acentelik sözleşmesi olarak nitelendirilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır. Davacının sözleşmenin haksız olarak feshedildiği tespiti ve kar mahrumiyeti talepleri bakımından 6098 sayılı TBK md. 147/5’de “vekâlet, komisyon ve acentalık sözleşmelerinden, ticari simsarlık ücreti alacağı dışında, simsarlık sözleşmesinden doğan alacakların” 5 yıllık zamanaşımına tabi olduğunun kanun tarafından belirlenmiş olması, sözleşmenin fesih ihtarname tarihi 08/02/2013 olup bu tarihin taraflarca da kabul edildiği, dava tarihinin 28/09/2018 olması, 5 yıllık zamanaşımı süresinin olduğu tespitiyle sözleşmenin haksız olarak feshedildiğinin Tespiti ve Kar Mahrumiyeti bakımından davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir.
Davanın belirsiz alacak davası mı yoksa kısmi dava olarak mı açılmış olduğunun belirlenmesi bakımından; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2016/22-482, Karar No: 2018/1047 sayılı ilamında ” Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hâli, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen, miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkânsızlığa dayanmalıdır. Madde gerekçesinde; “bu davanın kabul edilmesinin artık salt hukukî korumanın ötesine geçilerek “etkin hukukî koruma”nın gündeme gelmiş olmasının da bunu gerektirdiği belirtildiği gibi, hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi, muhatabını ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilecektir. Belirsiz alacak ve tespit davalarına ilişkin hükümlerin mukayeseli hukukta da yer aldığı dikkate alınarak, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukukî ilişki ile asgarî bir miktar ya da değer belirterek belirsiz alacak davası açabilmesi kabul edilmiştir. Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmaması ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilmesi benimsenmiştir. Miktarı belirsiz alacaklarda zamanaşımının dolmasına çok kısa sürenin varolduğu hallerde yalnızca tespit yahut kısmi edâ ile birlikte tespit davasının açılabileceği genel olarak kabul edilmektedir. Alacaklı, yalnızca edâ davası veya yalnızca tespit davası yahut kısmi edâ ile birlikte külli tespit davası açabilme seçeneklerine sahip olduğu, hak-arama özgürlüğünün (Any.m.36, İHAS.m.6) özünde varolan bu seçenekler, yasa veya içtihat yoluyla yasaklanamayacağı, esasen tam veya kısmi olmasına bakılmaksızın her edâ davasının temelinde bir külli tespit unsuru bulunduğu, başka deyimle edâ hükmünde tertip olunan her durumun arkasında sorumluluk saptanmasını içeren bir zorunlu ön tespit kabulü mevcuttur.” şeklindeki açıklamayla, alacağın belirsiz olup olmadığı ile ilgili olarak bazı kriterler kabul edilmiştir.
Bu kriterler, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin;
1-Davacının kendisinden beklenememesi,
2-Bunun olanaksız olması,
3-Açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması olarak belirtilmektedir.
…………. İlk olarak dava şartları ve dava şartlarından olan hukuki yarar kavramının üzerinde kısaca durulmasında yarar bulunmaktadır. Dava şartları 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114-115’inci maddelerinde düzenlenmiş olup davanın esası hakkında yargılama yapılabilmesi için varlığı veya yokluğu gerekli olan hâllerdir. Dava şartlarından biri olmadan açılan dava da açılmış (var) sayılır, yani derdesttir. Ancak, mahkeme, dava şartlarından birinin bulunmadığını tespit edince, kural olarak davanın esası hakkında inceleme yapamaz; davayı (kural olarak) dava şartı yokluğundan (usulden) reddetmekle yükümlüdür (m. 115/2, c. 1; istisna m. 115/2, c. 1 ve c. 2) (Kuru B. Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Legal Yayınevi, 1. Baskı, İstanbul 2015, s.120). 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-h bendine göre davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması bir dava şartıdır. Maddenin gerekçesinde; “Burada sözü edilen hukuki yarardan maksat, davacının sübjektif hakkına hukuki korunma sağlanması hususunda mahkemeye başvurmasında hali hazırda hukuken korunmaya değer bir yararın bulunmasıdır. Bir başka ifadeyle, davacı hakkına kavuşmak için, hali hazırda mahkeme kararına muhtaç konumda değilse onun hukuki yararının bulunduğundan söz etmek mümkün değildir.” şeklinde açıklanmıştır. Davacının dava açmaktaki yararının hukuki, korunmaya değer, güncel ve dava açıldığı anda var olması gerekmektedir. Belirsiz alacak davası yönünden konu değerlendirildiğinde, belirsiz alacak davasının koşulları bulunmadığı hâlde bu tür davanın açılması durumunda, davanın açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmeli ancak hâkim bu hukuki yararı eksikliğinin tamamlanması için davacıya süre vermemelidir. Bazı dava şartı eksikliği sonradan tamamlanabilse de, hukuki yarar şartı eksikliği tamamlanamaz. Çünkü açıklandığı üzere dava şartları dava açıldığı tarih esas alınarak belirlenir (Pekcanıtez, a.g.e, s. 954).Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.03.2018 gün, 2014/22-2350 E., 2018/439 K. sayılı kararında da hukuki yararın tamamlanamayacak bir dava şartı olduğu kabul edilmiştir. ” görüşüne yer verilmiştir. Bu kriterler doğrultusunda davacının ceza faturalarının haksız olduğunun tespiti ve bedellerin iadesine dair talebi bakımından dava açılmadan önce faturalar doğrultusunda davaya konu edilen miktar belirli olup artık bu talep konuları bakımından davanın belirsiz alacak davası olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Davanın dava dilekçesine göre bu talepler bakımından belirsiz olarak açıldığı ancak belirsiz alacak davası açılmasında bu haliyle hukuki yarar bulunmadığı, dava dilekçesinde kısmi dava olarak açıldığına dair bir ileri sürüş de bulunmaması nedeniyle ceza faturalarının haksız olduğunun tespiti ve bedellerin iadesi talebi bakımından hukuki yarar yokluğu nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar vemek gerekmiştir.
H Ü K Ü M / Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Sözleşmenin haksız olarak feshedildiğinin Tespiti ve Kar Mahrumiyeti bakımından davanın ZAMANAŞIMI nedeniyle, ceza faturalarının haksız olduğunun tespiti ve bedellerin iadesi talebi bakımından belirsiz alacak davası olarak dava açılmasının mümkün olmaması nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın usulden REDDİNE,
2-Alınması gereken 44,40 TL harçtan peşin alınan 35,90-TL’den mahsubu ile eksik kalan 8,50TL harcın davacıdan alınarak HAZİNEYE İRAD KAYDINA,
3-Davacının yaptığı yargılama giderlerinin davacı üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Davalı tarafından yapılan 5,20 TL vekalet harcı giderinin davacıdan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE,
5-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihi Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap ve taktir olunan 1.250,00 TL ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalı yana VERİLMESİNE, ( AAÜT md. 7/1)
6-Taraflarca HMK 120 madde gereğince yatırdıkları gider avansından kalan miktarın karar kesinleştiğinde taraflara İADESİNE,
Dair; taraf vekilleri yüzüne karşı, kararın tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde, mahkememize ya da mahkememize gönderilmek üzere her hangi bir Asliye Ticaret Mahkemesine verilecek bir dilekçe ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İSTİNAF kanun yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.
Katip …
¸e-imzalıdır
Hakim …
¸e-imzalıdır