Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/860 E. 2019/229 K. 19.03.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2018/860 Esas
KARAR NO : 2019/229
DAVA : Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 18/09/2018
KARAR TARİHİ: 19/03/2019
Davacı tarafından davalı aleyhine açılan alacak davasının mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda dosya incelendi.
AÇILAN DAVA VE İDDİA:
Davacı vekilinin 18/09/2018 tarihli dava dilekçesi özetle; Davacının diş hekimi olduğunu, davalı şirket ile 11/10/2013 tarihinde 1600 adet implant alımı konusunda anaştığını, davacının sözleşmede belirtilen tarihlerde toplam 250.000,00-TL ödeme yapacağını, davalı şirket ise sözleşmede belirtilen tarihlerde toplam 1600 adet implantı davacıya teslim edeceğini, davacının sözleşmede belirtilen tarihlerdeki tüm ödemeleri zamanında yapmasına rağmen davalı şirketin bugüne kadar davacıya ancak 1269 adet implant teslim ettiğini, yapılan teslimatların çoğunun da sözleşmede belirtilen tarihlerden sonra yapıldığını, teslim edilmeyen 331 adet implantın karşılığı olan 51.718,75-TL davacıya ödenmesi için bu davayı açma zorunluluğu doğduğunu, davalı şirketin sicil müdürülğünde kayıtlı adresine 17/07/2018 tarihinde … Noterliği kanalıyla ihtar edildiğini, ihtarın davalı şirkete tebliğ edilmediğini, ikinci kez gönderilen ihtarın 26/07/2018 tarihinde TK. 21/2 md. Ye göre muhtara teslim edildiğini, ayrıca diş hekimleri ile medikal malzemeler satan şirketler arasındaki genel ilkelere göre fail olan implantların yenisi ile değiştirileceğini, 100 adetten fazla fail olmuş implant bedelleri için davalı aleyhine davacı tarafça Bakırköy …İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası ile ilamsız icra takibi başlatıldığını, bu dosyada davalının iki aracına haciz konulduğunu ancak Bakırköy … İcra Hukuk Mahkemesi … esas sayılı dosyasında yapılan şikayet üzerine şirkete yapılan tebligatın usulsüz olduğu gerekçesiyle icra takibinin durduğunu, söz konusu karara davacı tarafça itiraz edilmiş, bu karar halihazırda istinaf incelemesinde olduğunu, mezkür icra dosyasında yapılan sorguda borçlunun sözkonusu iki araçtan başka taşınır ve taşınmaz malvarlığına rastlandığını, bu nedenlerle, davacıya teslim edilmeyen 331 adet implant bedeli olan 51.718,75-TL ‘nin ihtar tebliğ tarihi olan 30/07/2018 tarihinden itibaren işlemiş ve işleyecek faiziyle birlikte davacı tarafa ödenmesine, işbu davanın neticesiz kalmaması ve davacının telafisi imkansız zarara uğramaması için davalı şirkete ait … ve … plaka sayılı araçların üçüncü kişilere devrinin önlenmesi giçin tedbir konulmasına, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davalı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
SAVUNMA VE KARŞI TALEPLER:
Davalı vekilinin 24/12/2018 tarihli cevap dilekçesi özetle; Davacının davalı şirket ile 1600 mplant alımı konusunda anlaşma yaptığını, parasını ödediğini buna rağmen 331 adet implantın teslim edilmediğini iddia ettiğini ve teslim edilmediğini iddia ettiği implantlara ilişkin olarak 51.18,75-TL bedel belirleyerek bu bedelin davalıdan tahsilini talep ve dava ettiğini, davacının iddialarının haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davacının bu iddiasına ilişkin olarak Bakırköy … İcra Müdürlüğü’ nün … e. sayılı dosyası ile ilamsız takip başlatıldığını, bu takibin sebebini ise 104 adet ayıplı implant bedeli olarak belirtildiğini, takip çıkışı olarak 11.479,49 euro ve harca esas değer olarak da 51.198,52 TL gösterdiğini, söz konusu takibe ilişkin ödeme emri usulsüz olarak tebliğ edildiğini ve bunun öğrenildiği tarihte hem borca itiraz edildiğini hem de Bakırköy … İcra Hukuk Mahkemesi’ ne tebligatın usulsüzlüğüne ilişkin olarak başvuruda bulunulduğunu, mahkemece tebligatın usulsüz olduğunun tespitine karar verilmiş olup karar henüz kesinleşmediğini, Bahsi geçen bu icra takibinin konusu davacının da değindiği gibi ayıplı implant değişimi olup, bu hususun iş bu davanın konusunu ilgilendirmemesi bir yana davacının burada belirtmiş olduğu implantların ayıplı olduğu ve ayıplı imlantlar yerine yenisinin verilmesi yönünde bir teamül olduğu hususlarının hiçbirinin gerçeği yansıtmadığını ve bu hususları da kabul etmediklerini, davalının davacıya ayıplı bir mal vermediği gibi, yasaya uygun olarak kendisine yapılmış bir ayıp ihbarı da olmadığını, diğer yandan, taraflar arasında yazılı bir sözleşme olduğu doğru olmakla birlikte bu sözleşmede taahhüt edilen miktara ilişkin alan boş bırakıldığını, fakat davacı tarafından bu bölüm sözleşmeye e tarafların sözleşme öncesi görüşmelerine aykırı bir şekilde 1600 olarak sonradan doldurulduğunu, bu hususun yapılacak bilirkşi incelemesi ile kolayca anlaşılacağını, davalının sözleşme ile taahhüt ettiği implantları eksiksiz olarak teslim ettiğini ve hatta sözleşmenin tamamlanmasından sonra davacının ihtiyacına göre fazla implant teslim ettiğini, bu nedenlerle, fazlaya dair haklar saklı kalmak kaydıyla, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddine karar verilmesini, her türlü yargılama gideri ile birlikte ücreti vekaletin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
G E R E K Ç E :
Davada talep, taraflar arasındaki sözleşme uyarınca diş hekimi olan davacının medikal malzemeler satan davalı şirketten bedelini ödeyerek satın aldığı ancak teslim edilmeyen 331 adet implant bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Mahkememizce öncelikle, HMK 1. maddesi uyarınca kamu düzeninden olan görev hususu açısından ve HMK 114/c ve 115/1. maddesi uyarınca yapılan incelemede;
Yargıtay …Hukuk Dairesi Esas No : … Karar No : … sayılı ilamında belirtildiği üzere; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanun ile değişik 4. maddesinde ticari davaların; mutlak ticari davalar ve nispi ticari davalar olarak iki gruba ayrıldığı anlaşılmaktadır. Mutlak ticari davalar, tarafların sıfatına veya bir ticari işletme ile ilgili olup olmamasına bakılmaksızın kanun gereği ticari sayılan davalar olup TTK’nun 4/1. maddesinin b, c, d, e, f fıkralarında ve özel kanunlarda düzenlenmiştir. Nispi ticari davalar ise, tarafların tacir sıfatına haiz olduğu ve her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili uyuşmazlıklardan doğan davalardır. Bir başka ifade ile, bu davalar ya bir ticari işletmeyi ilgilendirmeli ya da iki taraf için de ticari sayılan hususlardan doğmaları halinde ticari dava olarak nitelendirilebilirler.
Yargıtay 15. Hukuk Dairesi Esas No : 2016/3785, Karar No : 2018/360 sayılı kararında “6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesine göre, bir davanın ticari dava sayılması için uyuşmazlık konusu işin taraflarının her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olması ya da tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın Türk Ticaret Kanunu veya diğer Kanunlarda o davaya asliye ticaret mahkemesinin bakacağı yönünde düzenleme olmalıdır. Örneğin, ödünç para verme işlemlerine ilişkin uyuşmazlıklar Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesi uyarınca, iflas davaları ise 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 154 ve devamı maddeleri hükmünce ticari dava sayılır. Buna karşılık Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesi uyarınca, tarafların tacir olup olmamasına bakılmaksızın ticari dava sayılan havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin uyuşmazlıklardan doğan davalar herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmiyorsa, ticari dava vasfını kaybedecektir.
Diğer taraftan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/II. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira, Türk Ticaret Kanunu, Kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez. 6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca ticari davalar asliye ticaret mahkemelerince görülerek karara bağlanır. Öte yandan aynı düzenleme gereğince, asliye ticaret mahkemeleri ile diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil, görev ilişkisidir. Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olduğundan mahkemelerce ve temyiz incelemesi aşamasında Yargıtay’ca re’sen incelenir. Bu kuralın tek istisnası, 6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5/4. maddesinde düzenlenmiş olup, buna göre, yargı çevresinde ayrı bir asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde asliye hukuk mahkemelerine açılan davalarda görev kuralına dayanılmamış olması görevsizlik kararı verilmesini gerektirmeyecektir. Başka bir anlatımla, yargı çevresinde asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde bir ticari uyuşmazlığın çözümü için asliye hukuk mahkemesine genel mahkeme sıfatıyla dava açılması halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilmeksizin işin görülmesi gerekir. Buna karşılık, Kanun aksi durumu düzenlememiş olduğundan, asliye hukuk mahkemesinin ticari olmayan bir davayı asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla görmüş olması açıkça bozmayı gerektiren bir usule aykırılık halini oluşturmaktadır.” içtihadına yer verilmiştir.
Ticari dava ve Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevine ilişkin 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu 4. maddesinde; (1) Her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın;
a) Bu Kanunda,
b) Türk Medenî Kanununun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde,
c) 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580 inci maddelerinde,
d) Fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta,
e) Borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde,
f) Bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde, öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılır. Ancak, herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmeyen havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalar bundan istisnadır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu 5. Maddesinde; (1) Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir.
(3) (Değişik: 26/6/2012-6335/2 md.) Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır.
Somut olayda; uyuşmazlık satış sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, bu nevi davaların ticari dava olduğuna ya da asliye ticaret mahkemelerinde görüleceğine ilişkin bir yasal düzenleme bulunmamaktadır.
O halde, eldeki davanın ticari dava olarak kabulü ve davada asliye ticaret mahkemesinin görevli olduğunun kabul edilebilmesi için uyuşmazlık konusu kapsamında her iki tarafın tacir olması ve yine işin her iki tarafın birden ticari işletmesi ile ilgili olması zorunludur. Ancak davacı, diş hekimi olup bu hususta ticaret sicil müdürlüğüne sicil kaydı olup olmadığı sorulmuş; cevabi yazıda davacının sicil kaydının olmadığı bildirilmiştir. Yine davacı vekilinden davacının tacir olup olmadığı konusunda açıklama istenmiş; davacı vekili davacının serbest meslek mensubu olduğunu, 2. Sınıf deftere tabi olduğunu ve sunulan hizmetler kapsamında serbest meslek makbuzu kestiğini beyan etmiştir. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde davacının tacir olmadığı, dolayısı ile ticari işletmesinin de bulunmadığı ve bu kapsamda taraflar arasındaki uyuşmazlığın da ticari nitelikte bulunmadığı açıktır. Bu nedenle, somut olayda; 6102 sayılı TTK hükümlerinin uygulanamayacağı ve uyuşmazlığın çözümünde Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevli olmadığı kuşkusuzdur. Genel görevli mahkeme 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 2. maddesi uyarınca aksine bir düzenleme bulunmadıkça Asliye Hukuk Mahkemesidir. Yargıtay içtihatları, yasal düzenlemeler ve tüm bu açıklamalar uyarınca Mahkememizin görevli olmaması, eldeki davaya ilişkin aksine bir düzenleme bulunmadığından Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevli olması sebebiyle davanın görev yönünden usulden reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Mahkemenin görevine ilişkin dava şartı noksanlığı bulunduğundan Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE, davanın HMK 114/1-c ve 115/2.maddeleri uyarınca görev yönünden USULDEN REDDİNE,
2-Kararın kesinleşmesine müteakip talep halinde dosyanın görevli olan İSTANBUL ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE,
3-HMK’nun 331 mad. uyarınca Harç, yargılama gideri ve gider avansının görevli mahkemece değerlendirilmesine, davaya başka bir mahkemede devam edilmediği takdirde talep üzerine harç yargılama gideri ve gider avansı konusunda mahkememizce karar oluşturulmasına,
4-HMK 20.maddesi gereğince; karar tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde görevli mahkemeye gönderilmesi talebinde bulunulmaması halinde davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğinin ihtaratına,
Dair; taraf vekillerinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde, mahkememize ya da mahkememize gönderilmek üzere her hangi bir Asliye Ticaret Mahkemesine verilecek bir dilekçe ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İSTİNAF kanun yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.
Katip …
Hakim …