Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/82 E. 2018/1144 K. 03.12.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2018/82 Esas
KARAR NO : 2018/1144
DAVA : İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 24/01/2018
KARAR TARİHİ: 03/12/2018
Davacı tarafından davalı aleyhine açılan İtirazın İptali davasının mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda dosya incelendi.
D A V A /
Davacı vekilinin dava dilekçesi özetle; Davacı ile davalı şirket arasında toz fitili ve kordon ticareti nedeniyle ticari ilişki oluştuğunu, davacının ürettiği toz fitili ve kordonları irsaliye ve faturalarla birlikte davalı şirkete teslim ettiğini, taraflar arasında cari hesap sözleşmesi olmamakla birlikte davacının verdiği mallara karşılık davalı şirket tarafından da ödemeler yapıldığını, 20/03/2017 tarihi itibarıyla 29.999,53-TL borcu kalan davalı şirket ödeme yapmayınca İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün… esas sayılı dosyası ile davalı şirket aleyhine icra takibi yapıldığını, faturaların dayanağı toz fitillerin ve kordonların davalıya yine faturalarda numaraları belirtilen irsaliyeler ile teslim edildiğini, ancak teslim edilen malların bedeli şimdiye kadar ödenmediğini, davalının İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün… esas sayılı dosyası ile yapılan icra takibine haksız ve kötüniyetli olarak itiraz ettiğini, bu sebeplerle; İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün… esas sayılı icra takip dosyasına yapılan haksız, usul ve yasaya aykırı itirazın 29.999,53-TL yönünden iptaline, takibin devamına, yapılan itiraz, haksız ve kötüniyetli olduğundan % 20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine, masraf ve ücreti vekaletin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmişlerdir.
S A V U N M A /
Davalı vekilinin cevap dilekçesi özetle; Açılan işbu davanın hakikate, hukuka ve mevzuata aykırı olup reddinin gerektiğini, faturalardan ve davacı tarafından gönderilen ödeme emrinde yer alan açıklamadan anlaşılacağı üzere davalı ile davacının açık cari hesap çalıştığını, davalı şirketin davacıya karşı takip tarihi itibariyle belirlenen tutar kadar bir borcu bulunmadığı gerekçesiyle itiraz ettiğini ve takip durduğunu, davalı şirketin takip tarihi itibari ile davacı alacaklıya 38.499,94-TL tutarında bir borcunun bulunmadığını, davacının da taraflar arasındaki cari hesap ilişkisinden dolayı davalı şirketin vaktiyle yapmış olduğu 3.930,46-TL tutarındaki ödemeyi takip başlattığından sonra fark etmiş olması sebebiyle işbu davayı icra takibine konu alacak olan 38.499,94-TL üzerinden değil, 29.999,53-TL üzeinden açtığını, ayrıca davalı şirketin taraflar arasındaki cari hesap ilişkisine binaen 26/10/2017 tarihinde yani davacı tarafından başlatılan icra takibi davalı şirkete ulaşmadan önce, davacının banka hesabına 422,80-TL tutarında ödeme yaptığını, ancak yapılan bu ödemenin davalı şirket hesabına geri döndüğünü, böylece ödeme yapmak fiilen imkansız hale geldiğini, davacının henüz cari hesap bakiyesini net bir şekilde tespit etmeden davalı şirkete karşı dava konusu icra takibine başladığını, davalı şirketin davacıya olan borcunun miktarı tam olarak saptanmadan ve davalı şirket ile davacı arasındaki cari hesap ilişkisi sona erdirilip davalı şirket temerrüde düşürülmeden, davacının ödeme emri göndermesinin kötüniyetli bir yaklaşım olduğunu, bu sebeplerle; haksız ve hukuka aykırı olarak ikame edilen davanın reddine, davacının kötü niyetli olarak huzurdaki davayı ikame ettiğinin tespiti halinde % 20 kötü niyet tazminatına hükmedilmesine, yargılama masraflarının ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmişlerdir.
G E R E K Ç E /
Açılan davada uyuşmazlık faturaya dayalı olarak başlatılan takipte davacının davalıdan alacaklı olup olmadığı, davalının cari hesap dönemi bitmeden takibe geçilip geçilmesi savunmasının yerinde olup olmadığı ve alacak varsa miktarına dair olduğunun tespiti yapılmıştır.
Bilirkişi raporu özetle; davacı tarafından incelemeye sunulan 2016/2017 yılına ait ticari defter dökümlerinin 6102 sayılı TTK’nın ilgili hükümleri yönünden usulüne uygun tutulmuş olduğu, davacı tarafından incelemeye sunulan 2016/2017 yılına ait ticari defter dökümlerinin 6102 sayılı TTK’nın ilgili hükümleri yönünden usulüne uygun tutulmuş olduğu, davacı yanın davalı yandan takip tarihi olan 20/10/2017 tarihi itibariyle 29.998,91-TL alacaklı olduğu, davacı yan dava dilekçesinde dava değerini 38.499,94-TL olarak bildirmiş oelup taleple bağlılık ilkesi mahkeme takdirinde olduğunu, davacı yan 3095 sayılı yasaya istinaden icra takip tarihi olan 20/10/2017 tarihinden itibaren alacaklı olduğu tutara değişen oranlarda avans faiz talep edebileçeğini, tarafların inkar tazminatı ve diğer benzeri taleplerinin mahkemenin takdirinde olduğu bildirilerek rapor sunulmuştur.
Fatura ile ilgili olarak; Dosyada davalı tarafında kesilmiş bir fatura bulunmaktadır. Faturanın taraf lehine delil teşkil edebilmesi için Yargıtay … Hukuk Dairesi Esas No:…, Karar No… sayılı ilamında da belirtildiği gibi “Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 27.06.2003 tarih ve 2001/1 E., 2003/1 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere; Bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içerdiği bilgilere itiraz etme hakkına sahiptir. Aksi taktirde faturanın içeriğini kabul etmiş sayılır.(Dava tarihinde yürürlükte olan 6102 sayılı TTK’nın m. 21/2.) Bu hüküm, fatura içeriğinden kabul edilen hususlara ilişkin olarak, faturayı düzenleyenin lehine; adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getirmektedir. Bu karine, faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır. Diğer anlatımla, fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi, kendisi faturayı düzenlemediği halde tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir. Faturanın adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, yani, faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi TTK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden kaynaklanmaktadır. İşin bedeli sözleşme kurulurken kararlaştırılmış olup, fatura ise bu aşama ile ilgili değil, ifa safhası ile ilgili bir belgedir. Fatura öncesinde taraflar arasında borç doğurucu hukuki ilişkinin bulunması, faturanın da bu ilişki nedeniyle düzenlenmiş olması gerekir. Faturayı alan (faturayı defterlerine kaydetmemesi koşulu ile) akdi ilişkiyi inkâr ettiğinde, faturayı gönderenin önce akdi ilişkiyi kanıtlaması gerekir. Fatura, sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. 6102 sayılı TTK’nın 21. maddesinin 2 ve 3. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. 2. fıkra gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura içeriğinin doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir. Taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa, düzenlenen belge fatura değildir. Bu belge belki icap olarak kabul edilebilir ki, buna itiraz edilmemesi, anılan 21/2. madde hükmü anlamında sonuç doğurmaz. Öte yandan, sadece faturanın tebliğ edilmiş olması akdi ilişkinin varlığını ispatlamaz. Karşı tarafın akdi ilişkiyi inkâr etmesi halinde tacir, öncelikle akdi ilişkiyi başkaca delillerle ispatlamalıdır. Akdi ilişkinin ispatlanamaması halinde faturanın anılan fonksiyonundan yararlanma imkânı yoktur. Faturanın ispat aracı olması, ancak niteliği gereği faturaya geçirilmesi gereken bilgiler (olağan içerik) hakkında geçerlidir.Sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak düzenlenen faturanın şekli ve kapsamının ne olması gerektiği konusunda, Türk Ticaret Kanunu’nda özel bir hüküm bulunmamakta, anılan Yasa’nın 21. maddesinde neyi ifade ettiği açıklanmaksızın faturanın içeriğinden söz edilmektedir. Faturanın zorunlu içeriği ve şekil şartlarına ilişkin ayrıntılı düzenleme Vergi Usul Kanunu’nda yer almaktadır. Faturanın olağan içeriği, akdin ifası ile ilgili hususlarla sınırlıdır (VUK’nın m. 230). Dolayısıyla, faturanın içeriği, faturanın bu temel niteliğine uygun olmadığı takdirde, sekiz günlük itiraz süresinin geçirilmesi bu hususları yazılı delil haline getirmez. Faturaya itiraz, faturanın teslim alındığı tarihten itibaren sekiz gün içinde yapılmalıdır. İtirazın sekiz gün içinde karşı tarafa varması şart değildir. Sekiz günlük süre, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi değildir. Sadece ispat yükünün yer değiştirmesi açısından önem taşır. Sekiz günlük süre içinde itiraz edildiği taktirde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunu ispat külfeti faturayı veren tarafa ait iken, sekiz günlük sürenin geçmesinden sonra itiraz edilmesi halinde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti faturayı alan tarafa ait olur. Faturayı alan her türlü delille bu külfeti yerine getirebilir. (Geniş bilgi için Bkz: Prof. Dr. Sami Karahan, Ticari İşletme Hukuku, 23. Baskı, Eylül 2012, Konya; Sh 111 vd.) Faturanın tebliği şekle bağlı değildir, yazılı veya sözlü herhangi bir şekilde yapılabilir. Muhatap hazır ise kendisine elden verilmesi, değil ise herhangi bir şekilde gönderilmesi mümkündür.”
Taraflar arasında bir hukuki ilişki olup olmadığı veya fatura uyuşmazlık konusu değildir, davalı tarafından taraflar arasında cari hesap olduğu ve dönem sona ermeden takibe girişilmesinin mümkün olmadığı savunmasında bulunulmuş olması ev davalı defter ve kayıtlarında da takibe konu faturaların kayıt edilmesiyle davalının davacıya 29.998,91 TL borçlu olduğunun tespit edilmiş olmasıyla da davalıya takibe konu faturaların tebliğ edilmiş sayılmasının kabulü gerektiği ve bu bakımından yukarıda yer alan açıklamalar doğrultusunda davalı aleyhine karine oluştuğu kanaatine varılmıştır. ( Nitekim Yargıtay 23. Hukuk Dairesi Esas No: 2015/5485, Karar No: 2016/550 sayılı ilamında da belirtildiği üzere ” Somut olayda davalının, davacı tarafından düzenlenen faturaları ticari defterlerine kaydetmiş olduğu, bu faturalara süresinde itiraz ve iade ettiğine ilişkin savunma ve delil ileri sürmediği, bu yönde temyiz itirazında da bulunmadığı dikkate alındığında, davacının alacağının varlığının HMK’nın 222. maddesi uyarınca ispatlanmış olduğunun kabulü gerekmektedir.” içtihadı bulunmaktadır.)
Ticari defterle ilgili olarak; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) hükümlerine göre: Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir (HMK 222/1). Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır (HMK 222/2).Bu şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması ve defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerektiği ise üçüncü fıkrada düzenlenmiştir. Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur (HMK 222/4). Nitekim Yargıtay 15. Hukuk Dairesi Esas No: 2016/3858, Karar No : 2017/2944 sayılı ilamında ” Bir taraf kendi defterlerine delil olarak dayanmış ise karşı tarafın ticari defterlerine dayanılmamış olsa da karşı taraf defterlerinin incelenmesi zorunludur. Çünkü tarafın ticari defterleri yasada belirtildiği üzere karşı tarafın ticari defterleri ile uyumlu olduğu takdirde lehine delil olabilecektir. Karşı taraf defterleri incelenmediği takdirde dayanan tarafın kendi defterindeki kayıtların lehe delil olması mümkün değildir. Davacının da bu durumu bilerek ticari defterlere delil olarak dayandığı ve karşı tarafın ticari defterlerinin de incelenmesini istediği kabul edilmelidir.” görüşüne yer verilmiştir.
Tüm dosya muhteviyatı, faturaların tebliğ durumu, taraf ticari defterlerinde davalının davacıya 29.998,91 TL borçlu olduğunun tespit edilmiş olmasıyla defterlerin birbiriyle uyumlu olması, davalının ödeme yapmak istemeleri savunması bakımından ise yargılamanın her aşamasında ve takipten sonra da icra kasasına borç miktarı paranın yatırılıp takipte borcu söndürmek yoluyla davanın konusuz kalmasını sağlama imkanı bulunuyor olması, cari hesap bakımından ise tüm dosya kapsamında taraflar arasında imza altına alınmış cari hesaba dair taraf borcun vadesi konusunda bağlayıcı bir cari hesap sözleşmesi ibraz olunmaması ve bu haliyle de cari hesap ilişkisi sona erdirilmesinin beklenmesine gerek olmaması (misal için bkz. Yargıtay 23. Hukuk Dairesi Esas No : 2016/4883, Karar No : 2017/3298 sayılı ilamı) nedenleriyle davacının davasının 2004 sayılı İİK md. 67 gereğince “genel hükümler dairesinde” kısmen ispat edildiği kanaatine varılarak davanın kabulüne karar vermek gerekmiştir. Alacak likit olup davalının takibe itirazı haksız bulunduğundan 2004 sayılı İİK md. 67/2 gereğince davacı yararına icra-inkar tazminatına karar verilmiştir.
İcra-inkar tazminatı ile ilgili olarak; Yargıtay … Hukuk Dairesi Esas No : … ve Karar No: … sayılı kararında “2004 sayılı İİK’nun 67. maddesinin 2. fıkrasında; “Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötüniyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın (Değişik ibare:02/07/2012-6352 S.K./11.md.) yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir” hükmüne yer verilmiştir. Yargıtay Daire’leri ve Hukuk Genel Kurulu’nun kararlılık kazanmış uygulamasına göre; itirazın iptali davalarında İİK’nun 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için, usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde ödeme emrine itiraz etmesi, alacaklının bir yıl içinde itirazın iptali davasını açması ve davasında haklı çıkarak inkar tazminatı talep etmiş olması gereklidir. Burada, borçlu itirazının kötü niyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmamaktadır. Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likit olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için, ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise, ortada likit bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir. Borçlu, ne kadar borçlu olduğunu yada olmadığını her zaman kendi elinde olan delil ve bilgilerle bilme ve araştırma olanağına sahip olmayabilir. Borçlu, açıkça belli olmasa bile ne kadar borçlu olduğunu objektif kriterlere göre tespit edebiliyor veya edebilecek durumda yada tespit edebilmek için gerekli olan unsurlara ve bilgilere sahipse, alacak likit ve muayyen sayılır. Takibe konu alacağın yargılama faaliyetine ihtiyacı olup olmadığı takip talepnamesinde belirtilen rakamlarla, yargılama sonunda ortaya çıkan rakamların farklı ve takip talepnamesinden daha az olmasından da anlaşılabilir. İtirazın iptali davasına konu olan alacağın gerçek miktarının hesaplanması bilirkişi incelemesini gerektiriyorsa, takibe konu olan alacağın miktarı belli olmaktan çıkmıştır.” görüşüne yer verilmiştir. Her ne kadar dosyamızda bilirkişi incelemesi yapılmış ise de davada talep edilen miktar ile çıkan miktarın tamamen aynı olması, uyuşmazlığın alacağın miktarı ile ilgili değil var olup olmadığı noktasında toplandığından incelemenin alacağın var olup olmadığı hususunda mahkememizce yaptırılmış olması, davalının kendi defterlerinden borç miktarı tetkik edip tespit etme imkanı bulunması, alacağın faturaya dayalı olması (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi Esas No: 2013/2345 Karar No: 2013/6713 sayılı kararı ) sebepleriyle alacağın likit olduğu kanaatine varılmıştır.
H Ü K Ü M / Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın KISMEN KABUL, KISMEN REDDİ ile,
2-Davalının İstanbul … İcra müdürlüğünün … Esas sayılı takibe itirazının kısmen İPTALİNE, takibin kaldığı yerden asıl alacak 29.998,91 TL ve faiz üzerinden DEVAMINA, fazlaya ilişkin 0,62 TL bakımından ispat olunamayan davanın reddine,
3-Kabul edilen alacağın (29.998,91 TL) %20’ı tutarında icra inkar tazminatı olan 5.999,78 TL takdirine, takdir olunan bu icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
4-Alınması gereken 2.049,22-TL nisbi ilam harcından peşin alınan 362,32-TL’ den fazla yatan 1.686,90-TL’ nin davalıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA,
Davacının ilk dava açılırken peşin olarak yatırdığı 362,32-TL harcın davalıdan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
5-Davacının yaptığı ilk masraf 49,30-TL, 700,00-TL bilirkişi ücreti, 126,00-TL posta gideri ücreti olmak üzere toplam 875,30-TL’nin red ve kabul oranına göre 875,28-TL ‘nın davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
6-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihi Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesaplanan 3.599,76-TL ücreti vekaletin davalıdan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihi Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesaplanan 0,62-TL ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE,
7-Davacının HMK 120 madde gereğince yatırdığı gider avansından kalan miktarın karar kesinleştiğinde talep halinde davacıya İADESİNE,
Dair;taraf vekilleri yüzüne karşı, kararın tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde, mahkememize ya da mahkememize gönderilmek üzere her hangi bir Asliye Ticaret Mahkemesine verilecek bir dilekçe ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İSTİNAF kanun yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.
Katip …
E-İMZALIDIR
Hakim …
E-İMZALIDIR