Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/280 E. 2021/498 K. 28.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2018/280 Esas
KARAR NO:2021/498 Karar

DAVA:Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ:18/09/2014
KARAR TARİHİ:28/06/2021

Davacı yanca davalı yan aleyhine açılan davanın yapılıp sona erdirilen açık yargılaması sonunda,
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü :
AÇILAN DAVA VE İDDİA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkil şirketin,”… Sitesi … Cadde No:… …” adresindeki taşınmazda faaliyet gösterdiğini, söz konusu gayrimenkulün elektrik ihtiyacını … tipi … KVA’lik bir trafo ile sağladığını, kira sözleşmesi akdedilirken elektrik sağlanması konusunda sorunlar ortaya çıkması üzerine kiralayanın da talebiyle trafonun müvekkili şirkete devredildiğini, aynı trafodan başka kiracıların da elektrik kullanmakta olduğunu, müvekkili şirketin 14/06/2010 tarihinde “Elektrik Enerjisi Satışına İlişkin Preakende Satış Sözleşmesi ” imzaladığını, bu durum karşısında …’ın müvekkili şirket adına düzenlenen elektrik faturalarında kayıp kaçak bedeli altında her ay ortalama 2.160,00 TL tahsil edildiğini, kayıp kaçak bedelinin aynı trafodan elektrik kullanan diğer kiracılar tarafından ödenmediğinin öğrenildiğini ve bu hususun kendilerine iletildiğini,kayıp kaçak bedellerine ilişkin 44 ay boyunca ödenen tutarların talebine ilişkin olarak fatura düzenlenerek davalıya tebliğ edildiğini ancak kendi paylarına düşen tutarları ödemekten imtina ettiğini, daha önceleri gayrimenküldeki kiracıların faturalarına yansıtılan kayıp kaçak bedelini ödemekte iken müvekkili şirketin trafoyu üzerine almasını fırsat bilerek bu bedeli ödemekten imtina ettiklerini, bunun açıkça hakkaniyete aykırılık teşkil ettiğini, açıklanan nedenlerle öncelikle sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan 19.008,00 TL’nin fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davalı tarafından dava tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte müvekkili şirkete ödenmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA VE KARŞI TALEPLER:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafından müvekkili şirkete fatura edilen sözde kayıp kaçak bedelinin doğru hesaplanmadığını, davacı tarafından dökümü müvekkiline iletilen hesaplamalar sonucunda dava konusu dönemde 3.536,25 TL kayıp kaçak bedeli payının kendi üzerlerine düştüğünün beyan edildiğini, beyan edilen miktarların yaklaşık altı ay sonra altı katına çıktığınının anlaşılamadığını bu nednele müvekkili şirkete gönderilen faturalara itiraz edilerek iade edildiğini, kayıp kaçak bedellerinin yansılıtırken bunun içinde KDV’nin kabul edilemeyeceğini, davalı tarafından talep edilen miktarın fahiş olduğunu, hukuki dayanaktan yoksun davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
BOZMA ÖNCESİ YAPILAN YARGILAMA:
Mahkememizin, 07/12/2015 tarih ve … Esas-2015/968 Karar sayılı kararının, Yargıtay 3. H.D.’nin, 13/11/2017 Tarih ve 2017/14240 Esas ve 2017/15777 Karar sayılı bozma kararından önce yapılan yargılaması sonucu;
“… Toplanmasına karar verilen deliller olan faturalar, satış sözleşmesi, abonelik dosyası, ihtarname getirtilerek dosyada bulundurulmuştur.
Yanlar arasındaki akdi ilişki, …’tan gelen abonelik dosyası kapsamında davacının ödediği toplam kayıp kaçak bedelinin miktarının ne olduğu ve bu bedelden davalı şirketin hissesine ne miktar düştüğü hususlarında mahkememizce reseçilen konuda uzman ilk ve itirazlar sonucunda yeni seçilen bilirkişi marifetiyle ayrıntılı rapor tanzim edilerek dosyamız kapsamına sağlanmıştır.
İlk bilirkişi raporu Doç. Dr. … tarafından tanzim edilmiş olup, bilirkişinin sözleşme ilişkisi dışında varsayımsal olarak kayıp kaçak bedelinin ne olacağını hesap etmeye çalıştığı, sözleşmesel ilişkiyi ve ödenen mevcut bedelleri dikkate almadığı ve bu hali ile raporun hüküm vermeye elverişli olmadığı gibi somut uyuşmazlığı doğru nitelendiremeyen bilirkişiden ek rapor almanın da sonuca götürmeyeceği anlaşılmıştır.
Bu nedenle aynı konuda uzman bilirkişi … ‘dan yeniden rapor alınmıştır.Buna göre trafo kayıp bedelinin trafonun içinde bulunan bakır sargılardan geçen elektrik ve ısı nedeni ile bir enerji kaybı olduğunu, trafonun sözleşme ile davacıya devrinin yapıldığı, ancak aynı trafodan davalı ile dava dışı … plastik şirketinin de enerjisinin sağlandığı, müvekkilinin … a ödediği faturalarda kayıp/ kaçık edelinin de bulunduğunu, ancak davalının davacı yanca ödenen kayıp kaçak bedelini ödemeden enerji bedelini ödemekle yetindiğini, 44 ay boyunca davacının ödediği kayıp kaçak bedelinin trafonun kullanım payına göre 2/10 unun davalının uhdesinde kaldığı ve buna ilişen 44 aylık kayıp kaçak bedelinin 2/10 hisseye göre davalı tarafından ödenmesi gerektiği beyan edilmiştir.
44 aylık kayıp kaçak bedeli olarak davacının 3/10 hissine 3261,6 kW , dava dışı … in 5/10 hissesine aylık 5436,0 kW ve davalının 2/10 hissesine de aylık 2174,4 kw düşmekte , buna göre davalının ödemesi gereken trafo kaybı bedeli 24.875,13 TL olacağı hesaplanmıştır.
Davacının talebi bu miktarın altında olup, ıslah da sözkonusu olmadığından davanın kabulüne karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M :Yukarıda açıklanan yazılı gerekçe ile;
1-Davanın KABULÜNE, 19.008,00 TL’nin davalıdan alınıp, davacıya VERİLMESİNE, dava tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına …” şeklinde karar verildiği anlaşılmıştır.
BOZMA İLAMI:
Mahkememizce verilen, 07/12/2015 tarih ve … Esas-2015/968 sayılı karar, Yargıtay 3. H.D.’nin, 13/11/2017 Tarih ve 2017/14240 Esas ve 2017/15777 Karar sayılı kararı ile;
“…1-Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden, davalı şirketin …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … esas sayılı dosyasında, 21.05.2015 günü saat 15:05’ten itibaren iflâsına karar verildiği, buna göre davalı şirketin dava açıldıktan sonra davanın devamı sırasında iflas ettiği anlaşılmaktadır. Bu noktada öncelikle incelenmesi gereken husus, taraf teşkilinin sağlanıp sağlanmadığı noktasındadır.
Kural olarak, İİK’nın 191. maddesi gereğince borçlunun iflas açıldıktan sonra masaya ait mallar üzerinde her türlü tasarrufu alacaklılara karşı hükümsüz olup, müflisin masa malları üzerindeki tasarruf yetkisi iflâs ile kısıtlandığından, aynı Kanun’un 226. maddesinde de masanın kanuni mümessilinin iflas idaresi olduğu hükmü kabul edilmiştir. Diğer anlatımla, iflasın açılmasıyla dava takip yetkisi (ve taraf sıfatı), artık müflise değil, iflas idaresine ait olup, adi tasfiyede İİK’nın 226-229 maddeleri gereği iflas masasını temsil yetkisi iflas idare memurlarına, şayet basit tasfiye (İİK’nın m. 218) usulü benimsenmişse, bu temsil yetkisi İflas Müdürlüğü’ne (İflas Dairesine) aittir.
Müflisin tasarruf yetkisinin kısıtlanmış olması (İİK’nın m.191), müflisin iflâs masasına giren mal ve haklarına ilişkin davaları takip etme yetkisini de etkiler. Müflis, iflâsın açılması ile hak ehliyetini kaybetmediği gibi, dava ehliyetini de kaybetmez. Ancak müflisin masa malları üzerindeki tasarruf yetkisi kısıtlandığından, masa ile ilgili davalar hakkındaki dava takip yetkisi (ve taraf sıfatı), artık müflise değil, iflâs idaresine aittir.
İflâs idaresinin bu dava takip yetkisini kullanıp kullanmayacağını (yani davalara devam edip etmeyeceğini) tespit edebilmek için, ilk önce iflâs organlarının oluşması ve her dava hakkında esaslı bilgi sahibi olunması gerekir. Bu ise, zaman isteyen bir husustur. İşte bu nedenle, Kanun, müflisin taraf bulunduğu hukuk davalarının, iflâsın açılması ile belli bir süre için durmasını kabul etmiştir. (md. 194).
İflastan önce açılmış olup da devam eden, müflisin (davacı veya davalı olarak) taraf bulunduğu hukuk davaları, (maddede yazılı istisnalar dışında) iflâsın açılması ile durur. Bu durma, ikinci alacaklılar toplantısından (md. 237) on gün sonraya kadar devam eder; ancak bundan sonra, duran hukuk davalarına devam edilebilir. (md. 194/1)
İflâsın açılması ile duracak olan davalar, iflâstan önce açılmış olup da halen derdest bulunan (görülmekte olan) ve iflâs masasına giren mal, alacak ve haklara ilişkin hukuk davalarıdır. Bunlar, (davacı olarak) müflisin açmış olduğu davalar ile müflise karşı (davalı olarak) açılmış olan davalardır. Somut olaydaki alacak davası da bu tür davalardandır.
Davaların durduğu bu süre içinde, iflâs idaresi, duran davalar hakkında araştırma yapar ve bu davaların geleceği hakkında karar verir. Burada, müflisin davacı veya davalı olmasına göre, bir ayrım yapmak gerekir:
Müflisin davacı olduğu davalarda, iflâs idaresi bir davanın başarı şansı olduğu kanısına varırsa, masanın bu davayı takip etmesine karar verir; bu karar ikinci alacaklılar toplantısının uygun bulması ile kesinleşir ve ikinci alacaklılar toplantısından sonraki on günlük süre geçince, bundan böyle davaya, davacı olarak iflâs idaresi tarafından devam edilir. İflâs idaresi ve ikinci alacaklılar toplantısı, davanın başarı şansı olmadığı kanısına varırlarsa, masanın davayı takip etmemesine karar verirler. Bu halde, o davayı takip yetkisi, isteyen alacaklıya devredilir (md. 245). Hiçbir alacaklı, davayı takip etmek istemezse, o zaman, müflisin dava takip yetkisi yeniden doğar ve müflis iflâsın kapanmasını beklemeden, davayı kendi adına devam ettirebilir.
Müflisin davalı olduğu davalara gelince: iflâs idaresi, alacakları tahkik ederken, ( md. 230 vd) müflise karşı dava açan alacaklının alacağının mevcut olup olmadığı hakkında bir karar vermez; sadece, bu alacağı davalı (çekişmeli) alacak olarak sıra cetveline geçirir. Bu alacağın, dolayısıyla davanın kabul edilip edilmeyeceği hakkındaki kararı, ikinci alacaklılar toplantısında karar verilir. İkinci alacaklılar toplanması davaya devam edilmesine karar verirse, iflâs idaresi, ikinci alacaklılar toplantısından on gün sonra (müflis yerine) davayı takip eder veya tayin edeceği bir avukat vasıtasıyla davayı takip ettirir.
Bir hukuk davasının kayıt-kabul davasına dönüşmesi için davalının iflas etmesi, iflas idaresinin de dava konusu alacağı iflas masasına kabul etmemesi gerekir. Davalı tarafı dava sırasında iflas eden aleyhine iflastan önce açılan ve İİK’nın 194. madde hükmünde sayılan istisnalardan olmayan bir davaya bakan Mahkemece asıl dava konusu alacağın, ikinci alacaklılar toplanmasında, iflas masasına kaydedilip, alacağın masaca kesin olarak kabul edilip edilmediğinin araştırılması ve şayet kesin suretle kayıt ve kabul edilmiş ise, konusu kalmayan davada hüküm tesisine yer olmadığına karar verilmesi; masaya kayıt edilmesi istenip de alacak kısmen veya tamamen reddedilmiş ise ve kayıt-kabul davası ayrıca açılmamışsa, davaya alacağın iflas masasına kayıt ve kabulü davası olarak devam edilerek, varılacak sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekir.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı şirketin dava açıldıktan sonra iflasına karar verildiği, eş söyleyişle davalı şirketin yargılamanın devamı sırasında müflis halde olduğu anlaşılmaktadır. Buna karşın, dava dilekçesi ve gerekçeli karar dahil olmak üzere dosya kapsamında yapılması gereken tüm tebligatlar davalı müflis şirkete yapılmıştır. Oysa açıklandığı üzere iflas eden şirketin, bütün hak ve borçları yasa gereği olarak iflas masasına intikal ettiğinden ve müflisin bu hak ve borçları üzerinde tasarruf ehliyeti kalkacağından husumetin iflas masasına yönetilmesi gerekecektir. Diğer yandan iflas açıldıktan sonra masaya giren tüm mal, hak ve alacaklara ilişkin dava açılması ve açılmış davanın takibi iflas idaresine aittir (İİK m. 194). Davayı müflis şirket yönünden iflas idaresinin (yetkili iflas idare memurunun) temyiz ettiği de dikkate alındığında, davada taraf teşkili sağlanmadan karar verildiği açıktır.
O halde mahkemece, davalı müflis şirket yönünden, iflas idaresine gerekli tebligatların yapılıp taraf teşkili sağlandıktan sonra yukarıda açıklana usullere göre yargılamaya devam edilip, sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, taraf teşkili sağlanmadan ve İİK’nın 194. maddesinin hukuk davalarının “durması”ndan sözettiği hususu göz önüne alınmadan, işin esasına girilerek eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
2-Bozma kapsamına göre, davalı şirket adına iflas idare memurluğunun sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenlerle davalı şirket adına iflas idare memurluğunun sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına …” gerekçesiyle bozulmuş, dosya yeniden yargılama yapılmak ve karar verilmek üzere mahkememize gönderilmiş, mahkememizce, bozma sonrası tensip tutanağı düzenlenerek, yeni duruşma gün ve saatiyle birlikte taraflara tebliğ edilmiştir.
Bozma ilamı sonucu, …. İflas Müdürlüğü’ne yazılan, 30.03.2018 Tarihli müzekkere ile; “… İflas sayılı dosyasına ilişkin iflas kararının bir örneği ile iflas masa memurlarının oluşup oluşmadığı ve masa memurlarının açık kimlik bilgilerinin gönderilmesinin” talep edildiği, 3. İflas müdürlüğü tarafından verilen 30/03/2018 tarihli cevabi yazı ile; “…. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas sayılı dosyasından, 21/05/2015 günü saat 15:05’den itibaren iflasına karar verilen … SAN. VE TİC. A.Ş’nin (… Ticaret Sicil No: …-Vergi No: …) … Mah. … Bulv. No:…, … Apt. D:… …/ … adresinde mukim iken dairemizde iflas tasfiye işlemleri yürükülmekte iken;
Müflis şirket hakkında verilen iflas kararı Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 2015/7437 esas, 2017/87 karar sayılı ilamı ile 19/01/2017 tarihinde BOZULMUŞ ve kesinleşmiş olduğundan, dosyamızın 08.01.2018 tarihinde işlemden kaldırılmasına karar verilmiştir.
İflas dosyası bozma nedeniyle kapatılmıştır.
Bozma öncesi görevli olan İflas idare memurlarının isim ve adresleri aşağıya çıkarılmıştır” şeklinde cevap verildiği, bunun üzerine mahkememizin 18/12/2018 tarihli celsesinde;
“1-Usul ve yasaya uygun bulunan bozma ilamına uyulmasına,
2-Firmanın iflas durumunda olmadığı iflas kararının kalktığı nedenle davalı şirketin son tescilli adresi … Mah. … Bul. No:… … Apt. Kat:… D:… …/… bozma ilamının bilirkişi raporlaının verilen ve bozulan gerekçeli kararın tebliğ edilmesine” karar verildiği, davalı şirkete tebligatın yapıldığı, 07/05/2019 tarihli duruşmaya davalı vekili olarak Av. …’ın iştirak ettiği, aynı celsenin 1 nolu ara kararı ile; “Davalı vekiline iflas durumu kalktıktan sonraki döneme ilişkin güncel vekaletname sunmak üzere iki hafta süre verilmesine” karar verildiği, davalı vekili tarafından vekaletname sunulduğu ve 23/09/2019 tarihli celsede; “Bozmadan önce yapılan tahkikat aşaması tarafımızın yokluğunda yapılmıştır, biz yeniden tahkikat yapılmasını talep ediyoruz…” şeklinde beyan ve talepte bulunulduğu, bunun üzerine mahkememizin 28/09/2020 tarihli celsesinde; “Davalı vekilinin mahkememizin 23/09/2019 tarihli celsesinde ileri sürmüş olduğu yeniden tahkikat yapılmasına ve delillerin toplanmasına ilişkin isteminin gerekçesi gerekçeli kararda açıklanacağı üzere reddine” karar verildiği ve yargılamaya devam olunduğu anlaşıldı.
Dosyada delil olarak; dava dilekçesi ve ekleri, cevap dilekçeleri ve ekleri, Yargıtay 3. H.D.’nin, 13/11/2017 Tarih ve 2017/14240 Esas ve 2017/15777 Karar sayılı bozma ilamı, …. İflas Müdürlüğü’nün … İflas sayılı dosyası mündericatı ile iş bu dosya üzerinden gönderilen cevabi yazı içerikleri, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamı bulunmaktadır.
Mahkememizde açılan dava öncelikle, görev, yetki, taraf sıfatı ve diğer dava şartları açısından incelenmiş ve mahkememizin görevli ve yetkili olduğu ve ayrıca diğer dava şartlarının da bulunduğu anlaşılmış olduğundan davanın esasına geçilmiştir.
Dava; sebepsiz zenginleşme hukuksal sebebine dayalı alacak istemine ilişkindir.
Sebepsiz zenginleşme davasının konusu, bir başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşen kimsenin, bu zenginleşmeyi hak sahibine geri vermesidir. Müspet zenginleşme, kendi içinde aktifin artması ve pasifin azalması şeklinde gerçekleşir. Borcu ortadan kaldıran her işlemde zenginleşenin malvarlığının pasif kısmı azaltılmış ve bu oranda da davalı zenginleşmiş olur.
Sebepsiz zenginleşme davası kişisel nitelikte bir davadır. Sebepsiz zenginleşme ilişkisinin borçlusu, malvarlığı haklı bir sebep olmaksızın başkası aleyhine artan, zenginleşen kimsedir. Sözkonusu borç ilişkisinde zenginleşenin mal varlığının kendisi aleyhine artmış olan kimseye de alacaklı, hak sahibi veya davacı adı verilir.
Bu bağlamda, dava konusu somut olaya ilişkin olarak, taraflarca sunulan deliller ile başka yerden getirtilmesi gereken tüm deliller toplanmış, gelen yazı cevapları dosyamız içerisine alınmış, ön inceleme duruşması yapılarak tarafların iddia ve savunmaları, uyuşmazlık konusu, tarafların üzerinde anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, dava şartlarının bulunup bulunmadığı, ilk itiraz olup olmadığı, tarafların sulh olup olamayacakları ortaya konulmuş ve yargılama ön inceleme duruşmasında tarafların da onay verdikleri uyuşmazlık nitelendirmesi ile sonuçlandırılmış ve ayrıca taraf iddia ve savunmalarının değerlendirilmesi amacıyla bilirkişi incelemesi yapılarak raporlar alınmıştır.
Bilirkişi Doç. Dr. … tarafından tanzim edilerek mahkememize ibraz olunan 12/06/2016 tarihli raporun incelenmesinde, bilirkişinin sözleşme ilişkisi dışında, varsayımsal olarak kayıp kaçak bedelinin ne olacağını hesap etmeye çalıştığı, sözleşmesel ilişkiyi ve ödenen mevcut bedelleri dikkate almadığı ve bu hali ile raporun hüküm vermeye elverişli olmadığı gibi somut uyuşmazlığı doğru nitelendiremeyen bilirkişiden ek rapor almanın da sonuca götürmeyeceği anlaşılmış olduğundan, aynı konuda uzman bilirkişi …’dan yeniden bilirkişi raporu alınmış olup, bilirkişi tarafından tanzim edilerek mahkememize ibraz olunan 19/10/2015 tarihli raporun incelenmesinde özetle; “… Davalının, trafo kayıp bedelini her ay 2174,4 kW karşılığı olan meblağı ödemesi gerektiği, Davacının idda ettiği gibi geçmişe dönük bedelin 44 ay olduğu, çünkü trafo devir sözleşmesi 14.06.2010 tarihinde yapıldığı ve fatura ettiği tarih 14.02.2014 olduğundan dolayı, 44x 2174,4 = 95673,6 kW olması gerektiği, Geçmişe dönük bedeli hesaplarken, yıllık tarife fiyatları değiştiğinden ve hatta 4’er aylık dönemler halinde bile değiştiğinden dolayı ortalamanın ve her türlü fonlar dahil 0.26 TL/kW alındığını, buna göre 95673,6 kW x 0,26 TL/k = 24.875,13 TL’nin uygun olacağı” şeklinde görüş ve kanaat bildirildiği görülmüştür.
Bilirkişi … tarafından tanzim olunan raporunun denetlenmesinde de, raporun hukuki yönleri ayrık olmak üzere, yapılan teknik inceleme ve tespitler bakımından ayrıntılı ve gerekçeli olduğu anlaşıldığından, hükme esas alınmasına karar verilmiştir.
Davalı vekili tarafından her ne kadar, bozmadan önce yapılan tahkikat aşamasının yokluklarında yapıldığı ve yeniden tahkikat yapılması talep edilmiş ise de, tahkikat aşamasında davalı vekili olarak Av. …’ın bulunduğu, bilirkişi raporları ve ara kararların davalı vekiline tebliğ edildiği, bu haliyle de yeniden tahkikat yapılmasını gerektirecek bir husus olmadığı anlaşıldığından, davalı vekilinin bu yöndeki isteminin reddine karar verilmiş ve yargılamaya devam olunmuştur.
Toplanan deliller, alınan bilirkişi raporu, Yargıtay bozma ilamı ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde;Mahkememizce görülüp karara bağlanan davanın, sebepsiz zenginleşme hukuksal sebebine dayalı alacak istemine ilişkin olduğu, mahkememizce daha önce verilen hüküm Yargıtay 3. H.D.’nin, 13/11/2017 Tarih ve 2017/14240 Esas ve 2017/15777 Karar sayılı bozma kararı ile; “… O halde mahkemece, davalı müflis şirket yönünden, iflas idaresine gerekli tebligatların yapılıp taraf teşkili sağlandıktan sonra yukarıda açıklana usullere göre yargılamaya devam edilip, sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, taraf teşkili sağlanmadan ve İİK’nın 194. maddesinin hukuk davalarının “durması”ndan sözettiği hususu göz önüne alınmadan, işin esasına girilerek eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir” gerekçesiyle bozulmuş ise de, bozma sonrası iflas müdürlüğü’ne yazılan müzekkere sonucu davalı firma hakkında verilen iflas kararının, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 2015/7437 Esas-2017/87 Karar sayılı ilamı ile 19/01/2017 tarihinde Bozulduğu ve kesinleşmiş olduğu, iflas dosyasının da 08.01.2018 tarihinde işlemden kaldırılmasına karar verildiği, bu haliyle de davalı firmanın iflas durumunda olmadığı iflas kararının kalktığı anlaşıldığından yargılamaya devam olunmuş ve yapılan yargılama sonucu da, mahkememizce alınan ve ayrıntılı, gerekçeli ve aynı zamanda dosya kapsamına uygun olduğu anlaşılan ve hükme esas alınmasına karar verilen 19/10/2015 tarihli bilirkişi raporu ile davacının davalıdan talep edebileceği alacak miktarının 24.875,13 TL olduğu anlaşılmış ve davacının talebinin de bu miktarın altında olduğu ve ayrıca ıslah da sözkonusu olmadığından davanın talep gibi kabulüne karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın KABULÜNE, 19.008,00 TL’nin davalıdan alınıp, davacıya VERİLMESİNE, dava tarihinden itibaren yasal faiz UYGULANMASINA,
2-Alınması gereken 1.298,44 TL nisbi karar ve ilam harcının peşin alınan 324,65 TL harçtan mahsubu ile bakiye 973,79 TL harcın davalıdan alınıp Hazine’ye GELİR YAZILMASINA,
-Davacı tarafından ilk dava açılırken yatırılan 324,65 TL harç parasının davalıdan alınıp, davacıya verilmesine,
3-Davacının yaptığı yargılama giderlerinden başvuru harcı 25,20 TL, posta gideri 345,00 TL, bilirkişi ücreti gideri 900,00 TL olmak üzere toplam: 1.225,20 TL yargılama giderinin davalıdan alınıp, davacıya VERİLMESİNE,
4-Davacı yan davada kendisini vekil ile temsil ettirmiş bulunduğundan hüküm tarihi uyarınca yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesaplanan 4.080,00 TL ücreti vekaletin davalıdan alınıp, davacıya VERİLMESİNE,
5-HMK 120. maddesi gereğince davacı tarafından yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının karar kesinleştiğinde İADESİNE,
Dair; davacı vekilinin yüzüne karşı davalı yanın yokluğunda, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde mahkememize ya da mahkememize gönderilmek üzere başka yer mahkemesine TEMYİZ dilekçesi sunulmak suretiyle, YARGITAY nezdinde TEMYİZ kanun yolu açık olmak üzere karar verildi. 28.06.2021

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır