Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/146 E. 2018/615 K. 26.06.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2018/128
KARAR NO : 2018/544
DAVA : Alacak (Ticari İşletmenin Satılması Veya Devrinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 06/02/2018
Davacı yanca davalı yan aleyhine açılan davanın yapılıp sona erdirilen açık yargılaması sonunda,
AÇILAN DAVA VE İDDİA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin sahibi olduğu, lokanta olarak faaliyet gösteren …adlı ticari işletmesinin 14.06.2017 devir sözleşmesi ile davalı yana devretmiş olmasına rağmen devir bedeli olarak belirlenen 105.000.-TL’nin yalnızca bir kısmının ödendiğini, bakiye kalan 61.289.-TL’nin ödenmediğini, açıklanan nedenlerle ; mezkur geriye kalan bakiye bedelin tespiti ile davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA VE KARŞI TALEPLER:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin davacının işletmekte olduğu …isimli işyerinin işletmesini devir sözleşmesi devir aldığını, sözleşme devir bedeli olan 31.211.-TL’nin davacıya ödendiğini ve bunun sözleşmede açıkça belirtildiğini, davacı tarafın devir bedelinin gerçeği yansıtmadığı ve gerçek devir bedelinin 105.000.-TL olduğu yönündeki iddiasının asılsız olduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, MAHKEMECE VARILAN NİTELENDİRME VE SONUÇ:
Tarafların Hukuk Muhakemeleri Kanunu uyarınca hasrettikleri delilleri toplanmıştır.
Ön inceleme duruşması yapılarak tarafların iddia ve savunmaları, uyuşmazlık konusu, tarafların üzerinde anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, dava şartlarının bulunup bulunmadığı, ilk itiraz olup olmadığı, tarafların sulh olup olamayacakları ortaya konulmuş ve yargılama ön inceleme duruşmasında tarafların da onay verdikleri uyuşmazlık nitelendirmesi ile sonuçlandırılmıştır.
Dava bir muvazaa davası olup, işlemin inançlı bir işlem olduğu ve bedelin gerçek değreri göstermediği iddiası bulunmaktadır.
Bilindiği üzere; muvazaa kısaca irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanabilir. Muvazaada taraflar üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak için anlaşarak bazen aslında bir sözleşme yapma iradesi taşımadıkları halde görünüşte bir sözleşme yapmaktadırlar ( mutlak muvazaa ). Veya gerçek iradelerine uygun olarak yaptıkları sözleşmeyi iradelerine uymayan görünüşteki bir sözleşme ile gizlemektedirler ( nisbi muvazaa ). Taraflar, ister salt bir görünüş yaratmak için, ister başka bir sözleşmeyi gizlemek amacıyla sözleşme yapsınlar, görünüşteki sözleşme gerçek iradelerine uymadığından, tabandaki sözleşme de tapulu taşınmazlarda şekil koşullarını taşımadığından geçersizdir.
Her ne kadar, muvazaayı düzenleyen 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 19. ( 818 sayılı Borçlar Kanununun 18. ) maddesinde ve öteki kanun hükümlerinde muvazaalı sözleşmelerin hüküm ve sonuçları hakkında bir açıklık bulunmamakta ise de; taraflar arasında alacak ve borç ilişkisi doğurmayacağı, muvazaanın varlığının hiçbir süreye bağlı olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği, mahkemece kendiliğinden ( resen ) göz önünde bulundurulması gerektiği, belirli bir sürenin geçmesi, sebebin ortadan kalkması veya ilgililerin olur ( icazet ) vermesi ile geçerli hale gelmeyeceği, uygulamada ve bilimsel görüşlerde ortaklaşa kabul edilmektedir.
Öte yandan, muvazaanın varlığını iddia eden taraf veya bunların ardılı ( halefi ) sıfatı ile hareket eden, başka bir anlatımla sözleşmenin yanlarından birine teb’an dava açan kişi Türk Medeni Kanununun 6. maddesi gereğince bu iddiasını ispat etmek zorundadır. Senede bağlı bir sözleşmeye karşı muvazaa iddiası, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun ( HMK ) 200 ve 201. ( 1086 s. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun ( HUMK ) 288. ve 290. ) maddelerinde belirtildiği üzere ancak yazılı delille kanıtlanabilir. Sözleşme aynı kanunun 203. ( HUMK’nun 293. ) maddesinde sözü edilen yakın akrabalar arasında yapılmış olsa dahi, muvazaanın yazılı delille ispat edilmesi gerekir. Böyle bir sözleşmenin resmi şekilde yapılması halinde bile olayın özelliği itibariyle adi yazılı delilin yeterli olacağı öğretide ve kararlılık kazanmış yargısal içtihatlarda ortaklaşa kabul edilmiştir. İşte bu görüşten hareketle, 5.2.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında taraf muvazaası ve takma ad ( namı-müstear ) davalarında iddianın ancak yazılı delille kanıtlanabileceği kabul edilmiştir.
Davacıy yan YAZALI DELİL veya başkaca KESİN DELİL sunmamış , muvazaayı işletmenin reel değerlerinin tespiti üzerinden kanıtlayacaklarını savunmuştur. ( Yemin deliline dayanılmamıştır.)
Bu hali ile yazılı delil sunulmadığından davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M :Yukarıda açıklanan nedenlerle ve dosya içeriğine göre;
1-Yerinde görülmeyen davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 35,90 TL ret harcının peşin yatırılan 1.046,67 TL kısmından mahsubu ile bakiye 1.010,77 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya İADESİNE,
3-Davacı tarafın yaptığı yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Davalı yan davada kendisini vekille temsil ettirmiş olmakla; karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 7.091,79 TL ücreti vekaletin davacıdan alınıp, davalıya VERİLMESİNE,
5-HMK 120.maddesi uyarınca; taraflarınca yatırılan gider avansı ile varsa delil avansının arta kalan kısmının karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara İADESİNE,
Dair; taraf vekillerinin yüzüne karşı HMK’nun 341/1 vd. maddeleri uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize ya da mahkememize gönderilmek üzere başka yer mahkemesine istinaf dilekçesi sunulmak suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere karar verildi.
Katip …
Hakim …