Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/441 E. 2018/193 K. 19.03.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2016/441 Esas
KARAR NO : 2018/193
DAVA : İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 22/04/2016
KARAR TARİHİ : 19/03/2018
Davacı tarafından davalı aleyhine açılan itirazın iptali davasının mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda dosya incelendi.
D A V A / Davacı vekilinin mahkememize sunmuş olduğu dava dilekçesini özetle; müvekkili ile davalı borçlu şirket arasındaki iş ilişkisine istinaden müvekkili tarafından verilen hizmet karşılığında davalı-borçlu şirkete fatura kesildiğini karralaştırılan iş kapsamında müvekkili bahsi geçen tüm yükümlülüklerini eksiksiz yerine getirdiğini, ne var ki davalı borçlu şirket fatura bedellerini ödemediğini, bunun üzerinee alacağın tahsili amacıyla İstanbul … İcra Md. …sayılı takip dosyası üzerinden davalı borçlu şirket aleyhine ilamsız icra takibi başlattığını, davalı borçlu şirketin haksız ve mesnetsiz itirazın iptali içni huzurdaki davayı açma gereği hasıl olduğunu, davalı borçlu şirket aleyhine İstanbul … İcra Md. … E. Sayılı takip dosyası üzerinden başlatılan irca takibine vaki haksız ve mesnetsiz itirazın iptali ile 40.618,62-TL lik toplam alacak üzerinden takip tarihi itibariyle takibin ırar verilmesinin, %20 den aşağı olmamak üzere davalı borçlu şirket aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılara yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
S A V U N M A / Davalı vekilinin mahkememize sunmuş olduğu cevap dilekçesini özetle; Davacı tarafından yasal dayanaktan yoksun, haksız ve hukuka aykırı şekilde İstanbul … İcra Md. … E. Sayılı dosyası ile müvekkili şirket aleyhine icra takibi başlatılmış olup süresi içerisinde itiraz edildiğini, takiben huzurdaki itirazın iptali davası ikame edildiğini, icra ve iflas kanunu 67. Maddesine göre itirazın iptali davasının itirazın alacaklıya tebliğinden başlayarak bir yıl içinde açılması gerektiğini, hak düşürücü nitelikte olan bu sürenin geçmiş olması durumunda davanın reddine karar verilmesi zorunlu olduğunu, mahkemece bu sürelerin tetkik edilerek huzurdaki davanın hak düşürücü süre içerisinde açılmadığının tespiti halinde davanın reddini talep etmiştir.
G E R E K Ç E /
Bilirkişi raporuna göre; mevcut tespitlerimizin değerlendirilmesi sonucunda davacının davasının ispat etmeye mecbur olduğu, davacı huzurdaki davada alacağın dayanağı olan faturalarda yazılı olan hizmeti veya malı davalıya teslim ettiğini ve bu mal ve ya hizmetlerin bedelini içeren faturaları davalıya tebliğ ettiğini ispatlayabiliyorsa davacının davalıdan 24.506,00-TL alacağı olacağı, davacı bu ispatı yasaya uygun deliller ile yapamıyorsa davalıdan alacağı olamayacağı açık olduğunu, belirtmiştir.
Uyuşmazlık dava konu edilen faturaya dayalı alacağın var olup olmadığı noktasında toplanmıştır.
Fatura ile ilgili olarak; Dosyada davacı tarafında kesilmiş bir fatura bulunmaktadır. Faturanın davacı lehine delil teşkil edebilmesi için Yargıtay …Hukuk Dairesi Esas No: …, Karar No: … sayılı ilamında da belirtildiği gibi “Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 27.06.2003 tarih ve … E., …K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere; Bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içerdiği bilgilere itiraz etme hakkına sahiptir. Aksi taktirde faturanın içeriğini kabul etmiş sayılır.(Dava tarihinde yürürlükte olan 6102 sayılı TTK’nın m. 21/2.) Bu hüküm, fatura içeriğinden kabul edilen hususlara ilişkin olarak, faturayı düzenleyenin lehine; adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getirmektedir. Bu karine, faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır. Diğer anlatımla, fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi, kendisi faturayı düzenlemediği halde tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir. Faturanın adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, yani, faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi TTK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden kaynaklanmaktadır. İşin bedeli sözleşme kurulurken kararlaştırılmış olup, fatura ise bu aşama ile ilgili değil, ifa safhası ile ilgili bir belgedir. Fatura öncesinde taraflar arasında borç doğurucu hukuki ilişkinin bulunması, faturanın da bu ilişki nedeniyle düzenlenmiş olması gerekir. Faturayı alan (faturayı defterlerine kaydetmemesi koşulu ile) akdi ilişkiyi inkâr ettiğinde, faturayı gönderenin önce akdi ilişkiyi kanıtlaması gerekir. Fatura, sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. 6102 sayılı TTK’nın 21. maddesinin 2 ve 3. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. 2. fıkra gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura içeriğinin doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir. Taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa, düzenlenen belge fatura değildir. Bu belge belki icap olarak kabul edilebilir ki, buna itiraz edilmemesi, anılan 21/2. madde hükmü anlamında sonuç doğurmaz. Öte yandan, sadece faturanın tebliğ edilmiş olması akdi ilişkinin varlığını ispatlamaz. Karşı tarafın akdi ilişkiyi inkâr etmesi halinde tacir, öncelikle akdi ilişkiyi başkaca delillerle ispatlamalıdır. Akdi ilişkinin ispatlanamaması halinde faturanın anılan fonksiyonundan yararlanma imkânı yoktur. Faturanın ispat aracı olması, ancak niteliği gereği faturaya geçirilmesi gereken bilgiler (olağan içerik) hakkında geçerlidir.Sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak düzenlenen faturanın şekli ve kapsamının ne olması gerektiği konusunda, Türk Ticaret Kanunu’nda özel bir hüküm bulunmamakta, anılan Yasa’nın 21. maddesinde neyi ifade ettiği açıklanmaksızın faturanın içeriğinden söz edilmektedir. Faturanın zorunlu içeriği ve şekil şartlarına ilişkin ayrıntılı düzenleme Vergi Usul Kanunu’nda yer almaktadır. Faturanın olağan içeriği, akdin ifası ile ilgili hususlarla sınırlıdır (VUK’nın m. 230). Dolayısıyla, faturanın içeriği, faturanın bu temel niteliğine uygun olmadığı takdirde, sekiz günlük itiraz süresinin geçirilmesi bu hususları yazılı delil haline getirmez. Faturaya itiraz, faturanın teslim alındığı tarihten itibaren sekiz gün içinde yapılmalıdır. İtirazın sekiz gün içinde karşı tarafa varması şart değildir. Sekiz günlük süre, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi değildir. Sadece ispat yükünün yer değiştirmesi açısından önem taşır. Sekiz günlük süre içinde itiraz edildiği taktirde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunu ispat külfeti faturayı veren tarafa ait iken, sekiz günlük sürenin geçmesinden sonra itiraz edilmesi halinde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti faturayı alan tarafa ait olur. Faturayı alan her türlü delille bu külfeti yerine getirebilir. (Geniş bilgi için Bkz: Prof. Dr. Sami Karahan, Ticari İşletme Hukuku, 23. Baskı, Eylül 2012, Konya; Sh 111 vd.) Faturanın tebliği şekle bağlı değildir, yazılı veya sözlü herhangi bir şekilde yapılabilir. Muhatap hazır ise kendisine elden verilmesi, değil ise herhangi bir şekilde gönderilmesi mümkündür.” Ancak dosyamızda davacı faturanın davalıya tebliğine dair herhangi bir delil davacı tarafından ibraz edilmemiştir. BA-BS formu bakımından da dosyada mevcut … kayıtları incelendiğinde … karşılığı olmadığı şeklinde form üzerinde yazım olduğu görülmüştür.
Ticari defterle ilgili olarak; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) hükümlerine göre: Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir (HMK 222/1). Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır (HMK 222/2).Bu şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması ve defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerektiği ise üçüncü fıkrada düzenlenmiştir. Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur (HMK 222/4). Nitekim Yargıtay … Hukuk Dairesi Esas No : …, Karar No : …sayılı ilamında ” Bir taraf kendi defterlerine delil olarak dayanmış ise karşı tarafın ticari defterlerine dayanılmamış olsa da karşı taraf defterlerinin incelenmesi zorunludur. Çünkü tarafın ticari defterleri yasada belirtildiği üzere karşı tarafın ticari defterleri ile uyumlu olduğu takdirde lehine delil olabilecektir. Karşı taraf defterleri incelenmediği takdirde dayanan tarafın kendi defterindeki kayıtların lehe delil olması mümkün değildir. Davacının da bu durumu bilerek ticari defterlere delil olarak dayandığı ve karşı tarafın ticari defterlerinin de incelenmesini istediği kabul edilmelidir.” görüşüne yer verilmiştir. Davalı ticari defterleri üzerinde bilirkişi tarafından yapılan inceleme sonucu çıkan tespitlerde davalı defterlerinde davalının davacıya borçlu olduğunda dair herhangi bir kayıt olmadığı görülmüştür. Davacı tarafından da ticari defter değil mali veriler adı altında bir takım belgelerin incelemeye esas olmak üzere sunulduğu görülmüştür.
Her ne kadar davacı mali verilerinde alacaklı olarak görünüyor ise de davalı defterlerinin davacı mali verileri ile uyumlu olmaması, kaldı ki bu mali verilerin TTK anlamında ticari defter olarak kabulünün mümkün olmaması ve kaldı ki faturanın da tebliğinin ispat edilememiş olması,…formu bakımından vergi dairesinden gelen formda … karşılığının olmadığının yazılmış olması, ( İspat bakımından bkz; Yargıtay… Hukuk Dairesi Esas No : …, Karar No: …, Yargıtay … Hukuk Dairesi Esas No: …, Karar No : … Sayılı kararları) davacı tarafından edimin yerine getirildiğinin dosyada mevcut delillerle ispat edilememiş olması, mahkememiz nezdinde davanın kabulüne dair beyan olmaması nedeniyle genel hükümlere göre ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmiş ve davacının kötü niyetli olduğunun davalı tarafından ispatı gerektiğinden takip yapmakta davacı kötü niyetli olmadığından, İİK md. 67/2 gereğince şartları oluşmayan tazminat talebinin reddine karar vermek gerekmiştir. (Aynı yönde bkz. Yargıtay … Hukuk Dairesi Esas No: …, Karar No: … sayılı kararı)
Davacı vekili tarafından 26.05.2017 tarihli dilekçesinde konu kısmında HMK md. 176 gereğince dava dilekçesinin ıslah edildiği ile “müvekkilin alacağının davalı şirketten tahsili” talebi yazılmış olmasına karşın dilekçe sonunda netice-i talepte bu sefer dava dilekçesinin ıslah edildiği ancak itirazın iptalini talep ettiği anlaşılmıştır. Davacı tarafın dilekçesi incelediğinde davasını tahsil talepli mi ? yoksa aynı davaya devam edilerek daha sonra ortaya çıktığı iddiası ile ticari defterlerinin incelenmesi amacıyla mı ? yaptığı HMK anlamında bir tavsife oturmayan talebi anlaşılamamakla; HMK md. 176 uyarınca ıslah ancak “tarafların yapmış oldukları usul işlemleri” için söz konusu olabilir, mahkememizce ticari defterlerin ibrazı konusunda HMK 220-222 ihtaralı kesin süre verilip bu aynı zamanda 15.02.2017 tarihli duruşmada davacı vekiline tebliği yapılmış, davacı taraf incelemeye esas olacak ticari deftleri süresinde ibraz etmemiş, bunun yerine inceleme için mali veriler adı altında bir takım belgelerin ibraz edilmiş, verilen süre kesin olmakla ve bu süre karşı taraf bakımından usuli kazanılmış hak doğurup mahkememizi de bağlayacağından ve mahkememiz tarafından yapılmış bir işlemin HMK md. 176’ya sokulmak suretiyle taraf işlemi gibi gösterilip yeninden delil sunulması mümkün olmadığından davacının buna yönelik talep ve iddialarına itibar edilmemiştir.
Nitekim kesin süreye ilişkin ara kararının verilmesiyle karşı taraf lehine usulü kazanılmış hak doğmaktadır. Bu ilkenin doğal sonucu, yargısal kesin süreyle sadece tarafların değil, hakimin de bağlı olduğu, dolayısıyla hakimin bu tür bir ara kararından dönmesinin hukuken geçersiz bulunduğudur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.12.2012 gün ve … E., … K. sayılı ilamında da bu ilkeler benimsenmiştir. Usul hükümleri ile normatif bir değer kazanan bu zaman aralıklarına süre denilmektedir. Böylece usul işlemlerinin yapılması zamansal olarak tarafların ya da mahkemenin arzularına, inisiyatifine bırakılmamış olmaktadır. Usuli kazanılmış hak söz konusu olduğunda artık ıslah gündeme gelemeyecektir. ( Yargıtay … Hukuk Dairesi Esas No : …, Karar No: … sayılı kararı)
H Ü K Ü M / Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın REDDİNE,
2-Takip yapmakta davacının kötü niyetli olmadığı kanaatine varıldığından 2004 sayılı İİK md. 67/2 gereğince icra-inkar tazminatı verilmesine YER OLMADIĞINA,
3-Alınması gereken 47,85-TL harçtan peşin alınan 490,58-TL’den mahsubu ile fazla yatan 442,73-TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya İADESİNE,
4-Davacının yaptığı yargılama giderlerinin davacı üzerinde BIRAKILMASINA,
5–Davanın red edildiğinden hesaplanan 4.818,05 TL ücreti vekaletin davacından alınıp davalı tarafa VERİLMESİNE,
6-Taraflarca HMK 120 madde gereğince yatırdıkları gider avansından kalan miktarın karar kesinleştiğinde talep halinde taraflara İADESİNE,
Dair; taraf vekilleri yüzüne karşı kararın tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde, mahkememize ya da mahkememize gönderilmek üzere her hangi bir Asliye Ticaret Mahkemesine verilecek bir dilekçe ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İSTİNAF kanun yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.
Katip …
¸e-imzalıdır
Hakim …
¸e-imzalıdır