Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/573 E. 2019/961 K. 12.12.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2014/573 Esas
KARAR NO : 2019/961

DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 18/09/2014
KARAR TARİHİ : 12/12/2019

Davacı vekili tarafından davalı aleyhine mahkememize açılan; “Tazminat” davasının yapılan yargılaması sonunda;
D A V A /
Davacı vekili tarafından sunulan dava dilekçesinde özetle: Tarafalar arasında 2001 yılından bu yana yaklaşık olarak onbir yıldır süregelen ticari ilişki çerçevesinde en son olarak 31.12.2008 tarihinde “Bayilik Sözleşmesi” adı altında bir sözleşme imzalandığını, “Bayilik Sözleşmesi” olarak adlandırılmak ve nitelendirilmekle beraber, içeriği yönünden b ir “alt tek satıcılık sözleşmesi” oluşturduğu kuşkusuz bulunan bu sözleşme uyarınca Davacının, Davalı tarafından ithal edilen veya edilecek veya ticareti yapılan ya da yapılacak veya üretilen ya da üretilecek belirli bazı markalı ürünlerin Mersin, Adana, Hatay, Osmaniye, Kahramanmaraş, Adıyaman, Gaziantep, Şanlıurfa ve Kilis illerindeki satış noktalarına yeniden satımını gerçekleştirmek yükümlülüğü altına girdiğini, Bayilik Sözleşmesi’nin 2. maddesi uyarınca Davacının kapsama dahil olan ürünleri davalıdan satın almak zorunluluğunda bırakıldığı gibi, yine bu tür ürünleri rakip işletmelerden satın almamayı ve yeniden satmamayı da taahhüt etmiş, başka bir ifade ile kendisi açısından tam bir rekabet yasağına tabi tutulmuş olduğunu, ayrıca Davalı da, sözleşme ile belirlenen bölgede ve yine sözleşme ile belirlenen ürünlerin davacıdan başka birine satışını yapmadığını, bir başka ifade ile Davalı, bu ürünlerin sözleşmeyle belirlenen bölgede satışını yapabilecek veya başkasına yaptırabilecek iken bunu gerçekleştiremediğini, Davacının buna rağmen tamamen kendi çabalarıyla, davalıya oldukça büyük bir müşteri portföyü kazandırdığını, davacı fiilen , davalının sözleşmeyle belirlenen ürünlerinin tek yetkili satıcısı olarak faaliyet göstermiş, sözleşmenin yürürlükte kaldığı süre boyunca kendisine ayrılan ve sözleşmeyle belirlenen bölgede fiilen tek yetksizlik satıcı olarak hareket etmiş olduğunu, Taraflar arasındaki ilişki hiçbir sorun yaşanmaksızın onbir yıl varlığım koruduğunu ve parasal yönden de büyük cirolara ulaşılmış olduğunu, davacının kendi çabalarıyla müşteri portföyünü son 5 yılda da %50 arttırmayı başardığını ve 1.500’ün üzerinde farklı noktaya satış yapıldığını, davacının bu başarılarının birincilik ve çeşitli ödüller Davalı tarafından verildiğini, davacının davalı ile arasındaki on bir yıl devam eden ilişki karşılıklı güven ve bilgilerin %190 paylaşımı esasına göre geliştiğini, söz konusu çalışma ilkeleri ve işleyiş çerçevesinde; bu denli yüksek hedefler, oldukça büyük bir müşteri portföyünün oluşturulması ve bu portföyün son beş yılda %50 arttırılması, 1.500’ün üzerinde farklı noktaya satış yapılması, giderek genişleyen bir satış ve dağıtım ağının oluşturulması ve sonuçta gelinen nokta ve elde edilen basarı tamamen Davacı şirkete ait olduğunu, Davacının elde edilen başarıların davalıya katkısı oldukça fazla olduğunu ve Davacının oluşturduğu müşteri portföyünden, sözleşmenin sona ermesinden sonra da davalı menfaat sağlamaya devam etmekte olduğunu, sözleşme konusu ürünlerin satışında Davacının son beş yıllık büyümesi, davalının Türkiye büyümesinin üzerinde, dolayısıyla Davacının, hedeflenenin üzerinde cirolara ulaştığını, davalının işlerinin sorunsuz yapılması için Davacı olarak; ‘ Satış temsilcilerine 14 adet el terminal sistemi, notebook bilgisayar alındığını, Davalının satışlarında görevli elemanlar için 5 adet binek araç alındığını, Depoya 6 adet Mitsubishi ve Ducato marka sevkiyat aracı alındığını, o Ürünlerin depolanması ve kolay sevkıyatı için depoya özel raf sisteminin yapıldığını, o Depo ve ofise 12 eleman daha alındığını ve bu elamanların aylık maliyeti ortalama 25.000,00.-TL olduğunu, o 2 adet forklift alındığını, gibi yardımları yapıldığını, davacının toplam iş hacminin % 40′ ını, davalı ile arasındaki sözleşme doğrultusunda yaptığı satışlar oluşturduğunu, dolayısıyla davalının, tek taraflı olarak ve herhangi bir mazeret ileri sürmeksizin yapmış olduğu haksız fesih sonucu Davacının yaklaşık elli yıldır süren ticari faaliyetlerine neredeyse son vermek durumuyla karşı karşıya kaldığını,ancak Davacının, ticari itibarının zedelenmemesi, piyasadaki durumunun bozulmaması adına da mevcut yapılanmayı devam ettirmek İçin büyük çabalar göstermiş olup halen de aynı çabalarla mücadeleye devam etmekte olduğunu, davacı; ticari ilişkinin devam ettiği yaklaşık on bir yıllık dönem içinde hiçbir yükümlülüğünü ihlal etmeyip, aksine davalının ithalatçısı ve/veya satıcısı olduğu ürünlerin yeniden satımı konusunda çok büyük çabalar gösterdiği ve bunun sonucunda anılan ürünlerin kendisine bırakılan bölge sınırları içinde rakiplerine oranla çok daha fazla tercih edilip satılmasını olanaklı kıldığı ve yine bu ürünleri tanıtıp, ilgili müşterilerin rağbetini ve bağlılığını artırdığı halde, davalı Aralık 2012 yılı başında sözleşmenin feshi konusundaki iradesini TTK 18/III’de öngörülen ve zorunlu nitelik taşıdığı kuşkusuz bulunan şekil koşullarından hiçbirine uymaksızın bir satış müdürü aracılığı ile ve sözlü olarak açıklamış ve daha sonra da … Noterliği aracılığı ile keşide ettiği 21 Ocak 2013 tarih ve… sayılı bir ihtarnamede bu sona erdirme İradesinin Davacı tarafından da benimsendiğini ifade ettiğini, Davacı, bu tür bir fesih bildiriminin kesinlikle geçersiz olduğunu ve hiçbir hüküm doğurmayacağını bilmesine rağmen, yaklaşık on bir yıl iyi niyetle sürdürülen ticari ilişkinin geldiği hu son noktada ve davalının mal vermeyeceğini beyan etmesi üzerine çok zor durumda bırakılmış ancak yine de sözleşmeden kaynaklanan alacak ve maddi taleplerinden kesinlikle vazgeçmemiş, nitekim bu konudaki istemlerinden feragat ettiğini gösteren bir sulh ve/veya ibra sözleşmesi gibi her hangi bir belgeyi imzalamadığını, Bilahare Davacının davalıya verdiği teminat mektupları ve … ler iade edildiğini, davalının teminat mektuplarını ve …lerini iade etmesi, davalının hiçbir zararının bulunmadığının ve Davacıya atfedilecek herhangi bir kusur olmadığının en büyük kanıtı olduğunu, 6102 sayılı Yeni Türk Ticaret Kanunu, bilimsel öğreti ve yargısal içtihatlardaki görüş ve önerilere uygun bir biçimde 122. maddesinde acentenin “denkleştirme istemi”ni açıkça düzenleyip hükme bağladığını, söz konusu maddenin 5. fıkrasında acentenin denkleştirme istemine ilişkin kuralın hakkaniyete aykırı düşmedikçe tek satıcılık ve benzeri sürekli sözleşme ilişkilerinin sona ermesinde de uygulanacağını açıklandığını, Ayrıca TTK 122/11, yukarıda da vurguladığımız üzere 5. fıkranın açık yollaması uyarınca tek satıcılık ve benzeri sürekli sözleşme ilişkilerinin sona ermesinde de uygulanmasını öngördüğü denkleştirme tazminatının, ilgili aracının “son beş yıllık faaliyeti sonucunda aldığı yıllık komisyon ve diğer ödemelerinin ortalamasına göre hesaplanacağını” kabul ettiğini. Davalıya, haksız ve geçersiz fesih nedeni ile uğradığımız tüm zararların tazmini konusundaki talepler mahfuz tutarak, denkleştirme tazminatı talebine havi…Noterliği’ nin 27.06.2013 tarih ve… yevmiye no.lu ihtarnamesi keşide edildiğini,Davalı ise …Noterliğimin 15.07.2013 tarih ve …yevmiye no’lu ihtarnamesi ile konuya ilişkin cevap ve itirazlarını bildirdiğini, Yargıtay’ ın yerleşik içtihatları çerçevesinde; haksız ve geçersiz fesih nedeni ile uğradığımız tüm zararlarımızın tazmini konusundaki taleplerimiz mahfuz kalmak kaydıyla; hak kazandığımız “denkleştirme tazminatının taraf yasal defter ve belgeleri üzerinde yapılacak bilirkişi incelenmesi ile belirlenebileceğini, netice olarak tazminatı değerinin tam ve kesin olarak beürlenebilmesinin mümkün olduğu anda arttırılmak üzere şimdilik, 300,000,00 TLdenkleştirme tazminatının davalının temerrüt tarihi olan (ihtarnameye cevap ve itirazlarını havi ihtarname tarihi) 15/07/2013 tarihinden itibaren % 13,75 oranından az olmamak üzere temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama giderleriyle ücreti vekalet ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmesi talep ve dava edilmiştir.

S A V U N M A /
Davalı vekili tarafındandan sunulan cevap dilekçesinde özetle: Davacının, müvekkil şirkete ait markalı ürünlerin anlaşma kapsamındaki illerdeki satış noktalarına davacı şirketçe yeniden satışına yönelik olarak 31.12.2008 tarihinde akdettikleri sözleşmenin tarafların karşılıklı iradesiyle 10.01.2013 tarihinde sona erdirildiği yönündeki beyanları gerçeğe uygun olduğunu, davacı, Bayilik Sözleşmesi’nin içeriği yönünden bir “alttek satıcılık sözleşmesi olduğunu ve davacı şirketin Türk Ticaret Kanunurnun (TTK) 122/f, 5 hükmü uyarınca acentenin denkleştirme talebine ilişkin yasal düzenlemeye (m. 122/f,1-4) dayanarak davalıdan denkleştirme bedeli talep edebileceğini iddia ettiğini, tek satıcılık sözleşmesinin temel unsuru olan ve bu yönüyle bu sözleşme türüne ismini de veren unsur, tek satıcıya belli bir yer ve bölgede sözleşme konusu malların dağıtımı ve/veya satımı hususunda bir “tekel hakkı” tanınması olduğunu, böyle bir sözleşme ilişkisi içinde olan üretici veya sağlayıcı ile bunların sözleşme konusu bölge dışında faaliyet gösteren bayi ve/veya toptancıları tek satıcının faaliyet gösterdiği bölgeye mal satamayacaklarını, bir tekel hakkının söz konusu olmadığı durumlarda bir bayilik sözleşmesinden söz edilebilirse de tek satıcılık sözleşmesinden bahsedilemeyeceğini, bayilik sözleşmesinin açık hükümleri gereği davacı şirket böyle bir tekel hakkına sahip olmayıp davalının doğrudan veya dolaylı şekilde bölgedeki diğer satış noktalarına mal satmakta tamamen serbest bırakıldığını, bayilik Sözleşmesinin “Sözleşmenin Konusu” başlıklı giriş bölümünün C bendinde açıkça ifade edildiği üzere “Bu Sözleşme Bayi’ye ürünlerin veya …’in pazarladığı diğer ürünlerin satışa arz edilmesi hususunda bölge’de ve sair herhangi bir bölgede ilde, ilçede veya mahallede tekel hakkı veya münhasırlık vermez, adem-i rekabet ve satış/gelir garantisi sağlamaz,” denildiğini, aynı bölümün D bendinde de davalının bölgedeki diğer noktalara mal satabileceği ve hatta ürünlerinin bölge de satışı amacıyla Bölge’de başka bayilikler, acentelikler, komisyonculuklar dahi ihdas edebileceği bir kez daha ve açıkça vurgulandığını, davalının Bölge dâhilinde veya haricinde dilediği bölge, il, ilçe veya mahalde başka/yeni dıstribütörler/bayiler, acenteler, komisyonculuklar ihdas etmek kendi veya üçüncü kişiler adına münferiden veya ortaklık kurmak suretiyle ürünleri doğrudan veya dolaylı olarak pazarlamak, satmak/dağıtmak veya sattırmak/dağıtmak hakkını haiz olduğunu, bu hallerde BAYİ herhangi bir ücret, bedel, komisyon ve sair nam altında herhangi bir meblağ talep edemeyeceğini, davacı, taraflar arasında aksi yönde bir anlaşma olduğunu iddia etmekte ise bu iddiasını somut belgelerle kanıtlamakla yükümlü olduğunu, bu durumu somut delillerle ispat edemeyen davacı tekel hakkı bulunmayan bir bayilik sözleşmesine dayanarak denkleştirme talebinde bulunamayacağını, Bayilik Sözleşmesinin tek satıcılık sözleşmesi niteliğinde olmamasından dolayı davacının TTK m. 122 hükmü uyarınca denkleştirme bedeli talep hakkı bulunmaması sebebiyle başkaca bir incelemeye girişilmeksizin davanın esastan reddine, talebin kabul görmemesi halinde ise denkleştirme için aynı yasa maddesinde öngörülen yasal şartların somut olayda gerçekleşmemiş olması sebebiyle davanın esastan reddine ve yargılama masrafları ile vekâlet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

G E R E K Ç E /
Taraflar arasındaki ilk sözleşme 2001 yılında tip sözleşme olarak imzalanmış, en son sözleşme 31.12.2008 tarihinde 2009 yılını kapsayacak şekilde 1 yıllık olarak imzalanmıştır. dığı, ancak imzalanan tip sözleşmelerdeki sözleşmenin 9.2 maddesindeki sözleşmenin yenilenmeyeceği yönündeki yazılı bildirimin yapılmaması nedeniyle sürekli olarak sözleşmenin birer yıl uzadığı, netice itibariyle taraflar arasındaki sözleşme 2001 yılından itibaren kesintisiz olarak fiilen uygulandığı, davalı tarafından sözleşmenin 21.01.2013 tarihinde feshedildiği anlaşılmıştır.
Davalı şirket, …Noterliğinden 21.01.2013 tarih ve … sayılı ihtarname göndermiş olup söz konusu ihtarnamede; davacı ile 01.01.2009 tarihli sözleşme akdedildiğini ve bu sözleşme gereğince davacının bölge bayisi olarak görev yaptığını, yeni dönem için firma planlamasında davacıyla sözleşmenin uzatılmaması karar altına alındığını ve bu durumun davacıya bildirilerek karşılıklı mutabakata sağlandığını, her iki tarafında muhasebesinde ve firma kayıtlarında işbu ihtarın bulunmasında yarar mülahaza edilerek, taraflarca yeni dönem öncesi karşılıklı mutabakat sağlandığı üzere 10.01.2013 tarihinden itibaren bayilik sözleşmesinin yenilenmemek üzere feshedildiğinin bildirildiği görülmüştür.
Davacı şirket cevaben…Noterliğinden 27.06.2013 tarih ve …sayılı ihtarname göndermiş olup söz konusu ihtarnamede; taraflar arasındaki sözleşmenin isminin Bayilik Sözleşmesi olmasına rağmen fiilen uygulamada alt tek satıcılık sözleşmesi olduğunu, Sözleşmesinin 2. maddesi uyarınca davacının kapsama dahil olan ürünleri davalıdan satın almak zorunluluğunda bırakıldığı gibi, yine bu tür ürünleri rakip işletmelerden satın almamayı ve yeniden satmamayı da taahhüt etmiş, başka bir ifade ile kendisi açısından tam bir rekabet yasağına tabi tutulduğunu, davacının sözleşmenin devam ettiği beş yıllık dönem içinde hiçbir yükümlülüğünü ihlal etmediği halde, davalının Aralık 2012 yılı başında Sözlesme’nin feshi konusundaki iradesini TTK 18/III‘de öngörülen ve zorunlu nitelik taşıdığı kuşkusuz bulunan şekil koşullarından hiçbirine uymaksızın bir satış müdürü aracılığı ile ve sözlü olarak açıkladığını, daha sonra da …Noterliği aracılığı ile keşide ettiği 21 Ocak 2013 tarih ve 83172 sayılı bir ihtarnamede bu sona erdirme iradesinin davacı tarafından da benimsendiğini ifade ettiğini, sözlü fesih bildiriminin kesinlikle geçersiz olduğunu ve hiçbir hüküm doğurmayacağını bilmesine rağmen, beş yıl iyi niyetle sürdürülen ticari ilişkiyi son aşamada zedelememek amacı ile davalının sözleşmeye son verme arzusuna olumlu yaklaşmakla beraber, sözleşmeden kaynaklanan alacak ve maddi taleplerinden kesinlikle vazgeçmediğini, bu konudaki istemlerinden feragat ettiğini gösteren bir sulh ve/veya ibra sözleşmesi gibi her hangi bir belgeyi imzalamadığını, 6102 sayılı TTK’ nın 122. maddesinde acentenin “denkleştirme istemini açıkça düzenleyip hükme bağladığını, “son beş yıllık faaliyeti sonucunda aldığı yıllık komisyon ve diğer ödemelerinin ortalamasına göre hesaplanacağını, hesaplanan miktarın 3.095.099,23 TL olduğunu ve bu tutarın en geç ihtarnamenin tebliğini izleyen 15. iş günü sonuna kadar ödenmesini, aksi halde icra ve/veya dava yoluna başvurmak zorunluluğunda kalınacağını, bu takdirde tüm yargılama ve icra giderleri ve vekillik ücretinin yanı şıra temerrüt faizi de talep edileceğini, şeklinde ihtarname gönderildiği görülmüştür.
Taraflar arasındaki ticari ilişki 2001 yılında başlamış ve 2013 yılına kadar devam etmiştir. Sözleşme davalı yanın fesih bildirimi ile son bulmuştur. Mahkememizce oluşturulan ilk bilirkişi kurulu tarafından usule uygun şekilde rapor sunulmamış, heyette yer almayan bilirkişinin katılımı ile tanzim edilmiş bulunan rapor, yetkisiz bir bilirkişi tarafından imzalanmış olmakla, işbu raporun dikkate alınması da mümkün görülmemiştir. Belirli süreli sözleşmelerde kural olarak sürenin dolmasıyla sözleşmenin bu nedenle sona ermiş olması halinde portföy tazminatı istenemez. Mahkememizce yeniden oluşturulan Bilirkişi Kurulu, ilk raporunda portföy tazminatı koşullarının bulunduğu yönünde görüş bildirmiş olmakla beraber, ek raporda, aşağıda yer verilecek olan hususlara da atıfla ve değişiklik gerekçesini de açıklamak suretiyle, dava konusu olay bakımından portföy tazminatı talep koşullarının bulunmadığını ifade etmiştir. Kök ve ek rapor arasındaki bu farklılık, somut belge ve kayıtlara yönelik bir görüş değişikliğinden değil, bizatihi portföy tazminatı koşullarına ilişkin genel değerlendirme farklılığından kaynaklanmakta olup, ek raporda portföy tazminatına dair gerekli şartlar bakımından görüş değişikliğine dair de yeterli ve doyurucu nitelikte açıklamaya yer verilmiş, ayrıca aynı yöndeki uzman mütalaasına da atıfla, genel olarak portföy tazminatı tayin koşulları bakımından yeni bir değerlendirme yapılmıştır. Portföy tazminatı talep şartları değerlendirildiğinde, yukarda belirtildiği üzere sözleşmenin tacirler arasında şekle bağlı bir fesih iradesiyle son bulmuş olması yanında; belirli süreli sözleşmelerde sözleşmenin portföy tazminatına dair bir hüküm içermemesi ve belirli sürenin dolmasıyla sona erme halinde anılan tazminatın da istenmeyeceği yönünde taraflar arasında bir mutabatın var olduğu benimsenmektedir. Diğer şart, bayiye bırakılmış münhasır yetkiyi haiz bir bölgenin varlığıdır. “inhisar” hakkı tek satıcılık sözleşmesine niteliğini veren unsur olarak görülmektedir. Bizatihi ‘tek satıcı’ deyimi de sözleşmenin bu vasfına göndermede bulunmaktadır. Yine önemli bir müşteri kitlesinin kazandırılması da diğer bir şart olarak yer almaktadır. Bunun içinde; önemli miktarda müşteri kazandırılması ve bu kazandırılan bu müşterilerin işletmeye bağlı olup, istikrarlı bir kazanç sağlamaya devam ettirilmesi şeklinde iki şartın birarada gerçekleşmiş olması zorunludur. Tek satıcının gayretleri ile önemli büyüklükte müşteri kitlesinin işletmeye kazandırılması ve kazandırılan bu önemli müşteri kitlesinin tek satıcı ayrıldıktan sonra da işletmeyle iş yaptığının, işletmeye bağlı kaldığının tek satıcı tarafından kanıtlanması gerekir. Tek satıcının bu anlamda müşterilerle temasın sağlanması ve devamı bakımından elindeki bilgileri vermesi, bir nevi müşteri devri yapılması gerekir. Yine bir diğer şart, tek satıcı ya da acentenin portföy tazminatı talebinin, somut olayın gerçekliğine göre hakkaniyete uygun olmasıdır. Hakkaniyetin belirlenmesinde kıdem yanında tek satıcının işletmeye uyumu ve bunun için gösterdiği çaba, müşteri kazanma için yaptığı fedakarlıklar ve gayretler, filo kurma, eğitim hizmeti verme, müşteri memnuniyeti bakımından gerekli gayretin sarfedilmesi ve pazar hakkında ve pazar değerlendirmesi için verilen raporların kalite ve düzeni gibi unsurlar dikkate alınmalıdır. Bu bilgier ışığında dava konusu olaya bakıldığında; öncelikle davacının sözleşme ve fiili duruma göre de tek satıcılık hakkı bulunmamaktadır. Davalıya geçirmiş olduğu müşterilerin daha önce on iki yıl boyunca distrübütörlük yapan şirketin müşterileri olmadığına ilişkin herhangi bir somut delil de sunulmamıştır. Sözleşmeler bir yıllık süre ile yapılmış ve bizzat davacının da beyanı üzre yapmış olduğu işin sadece %47’lik bir bölümü davalıya ait bulunmaktadır. Davalı şirketin piyasa büyüklüğü ve tanınırlılığı ve yapmış olduğu işin niteliği de, yukardaki tesbit ve kabullerle birlikte dikkate alındığında, davacı açısından portföy tazminatı şartalarının mevcut olmadığı kanaatine varılmıştır. Açıklanan tüm bu nedenlerle dava konusu olayda tazminat koşullarının mevcut olmadığı kanaatine varılarak davanın bu nedenlerle reddine dair aşağıdamki gibi hüküm kurulmuştur.

H Ü K Ü M / Yukarıda izah edildiği üzere;
1-Yerinde görülmeyen davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 44,40 TL karar ve ilam harcının davacı tarafından peşin ve ıslah suretiyle yatırılan 67.879,75 TL’ den mahsubu ile bakiye 67.835,35 TL’ nin karar kesinleştiğinde ve talebi halinde davacı iadesine,
3-Yargılama masraflarının davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesap ve takdir edilen 104.948,05 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine,
5-HMK 120 maddesi uyarınca davacı tarafından yatırılan gider avansından arta kalan kısmın karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı HMK’nun 341/1 vd. maddeleri uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize ya da mahkememize gönderilmek üzere başka yer mahkemesine istinaf dilekçesi sunulmak suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.

Başkan … Üye … Üye … Katip …