Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/1391 E. 2019/90 K. 11.02.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2014/1391 Esas
KARAR NO : 2019/90
DAVA : Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 21/11/2014
KARAR TARİHİ: 11/02/2019
Davacı tarafından davalı aleyhine açılan alacak davasının mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda dosya incelendi.
D A V A /
Davacı vekilinin dava dilekçesini özetle; 05.01.2007 tarihinde davalı firmadan satın alınmış olan 55.000-TL bedelli… şasi numaralı aracın davalı şirketçe yapılan soruşturma kapsamında müvekkilin maliki bulunduğu araca el konulması sebebiyle fazlaya ilişkin haklarının saklı kalması kaydıyla müvekkili tarafından ödenmiş 55.000-TL bedelin ödeme gününden itibaren işletilecek ticari temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsilini, davalı firma yurtdışından araç ithal eden bir otomotiv şirketi olduğunu, müvekkili … 05.01.2007 tarihinde davalı şirketten … model… marka,… plakalı…şasi numaralı aracı 129.500,00-TL bedel ödemek suretiyle davalı firmadan satın aldığını, akabinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının … Esas numaralı dosyası üzerinden başlatılan bir soruşturma kapsamında davalı şirketçe sözü geçen aracın da bulunduğu birçok aracın sahte belgeler kullanılarak gümrük vergilerini kısmen ödemeksizin usulsüz bir şekilde yurt dışından ithal edildiği şüphesiyle soruşturulduğunu ve işbu soruşturma dahilinde müvekkili şirketin yönetim kurulu başkanı…’ nun da ifadesine başvurulduğunu, mezkur soruşturma sürerken İstanbul … Sulh Ceza Mahkemesi … D.İş sayılı dosyası ile suça konu araçlar üzerinde müsadere kararı verildiğini, bunun sonucunda müvekkili maliki olduğu… plakalı araca da el konulduğunu, araç üzerindeki müsadere kararına itirazları da red ile sonuçlandığını, aracın güncel değeri olan 55.000-TL nin tarafına ödenmesini, davanın kabulü ile 05.01.2007 tarihinden itibaren işletilecek ticari temerrüt faizi ile tarafına iadesini, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davalı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
S A V U N M A /
Davalı vekilinin cevap dilekçesini özetle, davacı dilekçesinde… plakalı 55.000-TL bedelli…şasi numaralı aracın müvekkili şirketçe yapıldığını iddia ettiğini ithalat sırasında gerçekleştirildiğini öne sürdüğü usulsüz işlemler nedeniyle açılan soruşturma kapsamında maliki bulundukları araca el konulması nedeniyle bedel iadesi talebinin yerilde olmadığını, bu nedenle hukuka aykırı olan taleplerin reddi gerektiğini, davacının ihtayit tedbir talebinin reddi gerektiğini, davacının satım tarihinden itibaren senelerce aracı kullanmış olması soruşturma dosyasında kendisinin de şüpheli olması halleri göz önüne alındığında bedel iade talebinin sebepsiz zenginleşme olarak nitelendirilerek taleplerinin reddini, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davacı tarafa yükletilmesini talep etmiştir.
G E R E K Ç E /
Açılan davada uyuşmazlık … şasi numaralı… plaka nolu araçta hukuki ayıp bulunup bulunmadığı, araç alımı sebebiyle davalıya ödenmiş paranın ispatı ve hukuki ayıp varlığının kabulü halinde paranın iadesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmıştır.
Bilirkişi kök raporuna göre; araç alış yılı olan 2007 yılına ait yevmiye ve defteri kebirin tasdikine ait bilgilerde; yevmiye defteri 27.12.2006 … Noterliği … yevmiye numarası ve defteri kebir 27.12.2006 … Noterliği tasdik edildiğini, taraflar araç satışı için … Noterliğince 05.01.2007 tarih ve … yevmiye nolu resmi araç satış sözleşmesi yapılmış olup sözleşme de satış bedeli fatura tutarı olan 129.500-TL gösterildiğini, bu resmi sözleşmeden başka kendi aralarında herhangi bir özel sözleşmenin yapılmadığı ifade edildiğini, belirtilen araç için satıcı davalı …Şti. Tarafından aiılı adına düzenlenen 05.01.2007 tarih ve 417400 sayılı araç bedeli 128.217,82-TL ve KDV 1.282,18-TL olmak üzere MTV ve Damga vergisi giderleri haricinde toplam 129.500-TL olan alış faturasının 05.01.2007 tarih ve 150 sayılı yevmiye maddesi ile 254 – Taşıtlar 129.777,05-TL, 191 indirilecek KDV 1.310,74-TL, 740 Hizet Üretim Maliyeti 3.633,40-TL ve 320 satıcılar 134.720,89-TL olarak yasal defter kayıtlarına intikal ettirildiğini, belirtilen araç alış tutarı satıcıya şu şekilde ödendiğini; 09.10.2006 tarih ve …nolu yevmiye maddesinde ngörüldüğü üzere 75.200,00-TL ödeme yapıldığını, 18.12.2006 tarih ve … nolu yevmiye maddesinden görüldüğü üzere 50.046,50-TL ödeme yapıldığını, 19.01.2007 tarih ve 981 nolu yevmiye maddesi görüldüğü üzere 7.087,50-TL ödeme yapıldığı görülmüş ve firmaya virmanlanarak borcunun kapatıldığı görüldüğünü, söz konusu araç için yıl sonlarında vergi usul kanunu hükümlerine göre amortisman yıl sonlarında %20 oranı üzerinden her yıl ayrılarak, süresinde itfa edildiği ve kayıtlara geçtiği görüldüğünü, dava konusu olayla ilglii davacı ve davalının ticari defter kayıtlarının incelenmesinde alacak ve borç kayıtlarının birbirine uygun olduğunu, bu nedenle her iki taraf açısından kendi lehlerine delil olma özelliği taşıdığını, alacak tutarı olan 55.000-TL nin nasıl ve neye göre belirlendiği anlaşılmamakla birlikte aracın müsadere edilerek el konulduğu 22.11.2012 tarihindeki piyasa değerinin esas alınması gerektiği araçların resmi işlemlerindeki piyasa değerine karşılık kasko değeri benimsendiğinden müsadere tarihinde geçerli kasko değerinin öğrenilerek bu değerin esas alınıp yine müsadere tarihinden itibaren ticari temerrüt faizinin hesaplanması gerektiğini, diğer taraftan usulsüz olarak ithalat kapsamında İstanbul … Ağır Ceza mahkemesinde… E. Sayılı davası devam ettiğini müsadere olayı kesinleşmemiş olduğunu, ayrıca raporun önceki bölümünde belirtilen 5607 sayılı kaçakçılıkla mücadele kanunun 16/2 madde hükmünün göz önünde bulundurulması gerektiğini belirtmiştir.
Bilirkişi ek raporuna göre; dava konusu aracın müsadere tarihi itibariyle ( 2012) ikinci el piyasa değerinin aynı zamanda trafik kasko değeri olarak 53.797,00-TL olduğu dikkate alındığında davacının talep ettiği 55.000-TL ye yakın bir değer olduğunu, demekki davacı kasko değerinden hareketle tutarı yuvarlaştırmak suretiyle 55.000-TL olarak talep ettiğini, diğer taraftan dava dosyasındaki bilgilerden anlaşılacağı üzere davalı taraf savunmalarında 55.000-TL alacak tutarından ziyade alacağın başlangıç tarihi olarak iddia edilen aracın satın alandığı tarihten itibaren faiz hesaplanmasına yönelik olduğunu belirtmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No : 2011/19-597, Karar No : 2012/80 sayılı ilamında; “Dava, ticari satış sözleşmesinin, satıma konu malda ortaya çıkan hukuki ayıp nedeniyle feshi ile satış bedelinin, zapt işleminden itibaren ticari işlere uygulanan en yüksek reeskont faizi ile birlikte, iadesi istemine ilişkindir.
Davacı şirket vekili 11.08.2004 harç tarihli dava dilekçesinde; taraflar arasında düzenlenen 09.04.2003 tarihli sözleşme ile davalı şirketten bedelinin tamamı ödenerek satın alınan 2003 model Hummer marka aracın, teslim alınıp müvekkilince kullanılmakta iken, İstanbul Gümrük ve Muhafaza Baş Müdürlüğünce 25.06.2004 tarihli tutanağa rapten zapt edildiğini, buna gerekçe olarak ithal aracın yurda girişi sırasında düzenlenen faturalardaki kıymet farkının gösterildiğini, böylece aracın hukuki ayıplı olarak kendilerine satıldığının ve kandırıldıklarının anlaşıldığını, ifadeyle taraflar arasındaki satım sözleşmesinin feshini, satış bedelinin ticari işlere uygulanan en yüksek reeskont faizi ile birlikte iadesini istemiştir.
Davalı satıcı şirket vekili zamanaşımı defi yanında, ayıbın ithalatla ilgili olup, kendilerinin satıcı olduğunu, davanın ithalatçı firmaya ihbarı gerektiğini, ayrıca davacının ayıp ihbarında bulunmadığını, yararlanma süresinin bedele dönüştürülerek satış bedelinden indirilmesi gerektiğini ve davanın reddini savunmuştur. Davaya feri müdahil olarak katılan şirketler vekilleri davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, davacı yanca, aracın gizli ayıplı olduğunun zaptedilmesi ile öğrenildiği, durumun davalı satıcıya bildirildiği, ceza kovuşturmasının başladığı, satıcının sattığı malın ayıplı olmadığını alıcıya karşı yükümlenmekle, bu ayıbı bilmese bile sorumlu olacağı, gerekçesiyle davanın kabulü ile satış sözleşmesinin iptaline, davaya konu bedelin davacıya ödenmesine, davaya konu araç ödenen teminat karşılığı Ağır Ceza Mahkemesi tarafından davacıya iade edildiğinden, aracın adli emanete teslimi koşuluyla bedelin davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiştir. Davacı ve davalı vekillerinin temyizi üzerine karar Özel Dairece, ayrıntısı yukarıda başlık bölümünde yer aldığı üzere, satıma konu malla ilgili ceza davasının sonucunun beklenip, tüm deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gereğine, işaretle eksik incelemeye dayalı olarak bozulmuş; davacı tarafın temyiz itirazları bozma nedenine göre incelenmemiştir.
Mahkemece, bozma ilamında ceza davasının sonucunun beklenmesine işaret edilmekle 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 189.maddesi çerçevesinde değerlendirme yapıldığı, oysa ilk kararlarında da belirtildiği üzere uyuşmazlığa uygulanması gereken yasa hükmünün aynı Kanunun satıcının ayıba karşı tekeffülünü düzenleyen 194 ve onu izleyen maddeleri olması gerektiği, davalı satıcının ayıbın meydana gelmesinde kusuru olmasa bile alıcıya karşı sorumlu olduğu, ceza davasının sonucunun bu sorumluluğa etkisinin olamayacağı, gerekçesiyle önceki kararında direnmiştir.
Hükmü davacı ve davalı vekilleri ile feri müdahil vekili temyize getirmiştir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davanın hangi yasal düzenlemelere göre çözümleneceği; varılacak sonuca göre de davaya konu malla ilgili olarak sürmekte olan ceza davası sonucunun beklenmesinin gerekip gerekmediği, noktasında toplanmaktadır. Öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukuki kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar vardır:
818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) ’nun 182/1. maddesine göre; satıcı, satılan malı alıcının ödemek zorunda olduğu bedel karşılığında alıcıya teslim ve mülkiyeti ona devretmek borcu altına girer. Taşınır sözleşmesinde satıcının taşınırı teslim etmek ve mülkiyeti alıcının üzerine geçirmek gibi asıl borcu yanında satılan malı saklama ve gerektiğinde taşıma masraflarını ödeme borcu gibi tali nitelikte borçları da bulunmaktadır. Satıcının diğer bir borcu ise Borçlar Kanunun 189 ilâ193. maddelerinde düzenlenen zabta karşı teminat borcudur.
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 189. maddesinde zabta karşı teminat:
“Satıcı satılan şeyin bir üçüncü kişi tarafından satım sözleşmesinin kurulduğu sırada mevcut bir hak sebebi ile tamamen ve kısmen zaptedilmesinden alıcıya karşı sorumludur” şeklinde tanımlanmıştır. Satıcının bu borcu ile ilgili olarak öğretide “zabta karşı tekeffül satılan malın bir üçüncü kişinin iddia ettiği üstün bir hak yüzünden alıcının elinden alınmasından veya iddia olunan bu hak sebebi ile alıcının mülkiyet hakkını gereği gibi kullanmamasından dolayı satıcının sorumlu olmasıdır” şeklinde tanımlanmaktadır(Tandoğan H. Borçlar Hukuku- Özel Borç İlişkileri, C.1/1, 4. Bası, Ankara 1988 s.148 ).
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun 683. maddesine göre ise; bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Bir zapt tehlikesinin bulunması halinde malikin, yani alıcının, bu yetkilerini kullanması engellenmiş, mülkiyet hakkı gereği gibi kullanılamamış olur. Bu nedenle satım hukukunda zapta karşı tekeffül sorumluluğunun varlığı zorunludur.
Satıcının zabta karşı tekeffül borcu satım sözleşmesinin kanun bir hükmi olması dolayısıyla kanuni bir borçtur. Satım sözleşmesinde bu hususta bir taahhüt bulunulmasının sonucu değildir. Ne var ki, taraflar bu sorumluluğu kaldıran veya daraltan sözleşme yapabilirler. Satıcının zabta karşı tekeffül borcundan sorumlu olması için aranan koşullar; satılan malın alıcıya teslim edilmiş olması; mala el koyan üçüncü kişinin satılan üzerinde zabtı sağlayacak bir hakka sahip olması ve bu hakkın en geç sözleşmenin kurulması sırasında mevcut olması; üçüncü kişinin kısmen veya tamamen zapta girişmiş olması; BK’nun 190.maddesinin 1. fıkrasına göre satılanın zabtı ile tehdit edilen alıcının aleyhine dava ikame edilmiş ise bunun satıcıya ihbar edilmesi; BK’nun 189.maddesinin 2. fıkrası uyarınca alıcının satım sözleşmesinin kurulması zamanında zabıt tehlikesini bilmemesi; BK’nun 189 maddesi 3. fıkrası gereğince satım sözleşmesinin tarafları arasında zapta karşı tekeffül borcunu kaldıran veya sınırlayan bir anlaşmanın bulunmaması olarak sayılabilir.
Bu şartların bulunması halinde satıcının sorumluluğunun kapsamı satılanın kısmen veya tamamen zaptedilmiş olmasına göre değişecek ve satıcı bu zabıttan dolayı sorumlu tutulacaktır. Satıcının ayıba karşı tekeffül borcuna gelince; bu borç 818 sayılı Borçlar Kanunu(BK)’nun 194 ilâ 207. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Anılan Kanunun “Ayıba Karşı Tekeffül”e ilişkin 194.maddesinde:“Bayi müşteriye karşı mebiin zikir ve vadettiği vasıflarını mütekeffil olduğu gibi maddi veya hukuki bir sebeple kıymetini veya maksut olan menfaatini izale veya ehemmiyetli bir suretle tenkis eden ayıplardan salim bulunmasını da mütekeffildir. Bayi, bu ayıpların mevcudiyetini bilmese bile onlardan mesuldür.” hükmü yer almaktadır.
Ayıba karşı tekeffül, doktrinde; satılan şeyde satıcı tarafından zikir ve vaad edilen vasıfların bulunmamasından veya satılan şeyin değerini yahut akit gereğince ondan beklenen faydaları azaltan veya kaldıran noksanları bulunmasından satıcının sorumlu tutulması şeklinde tarif edilmektedir(Edis S. Satıcının Ayıba Karşı Tekeffül Borcu Ankara 1963, Ajans-Türk Matbaası, s. 7). Şu hale göre ayıba karşı tekeffül ya zikir ve vaad olunan vasıfların bulunmaması ya da satılanın lüzumlu vasıflarının olmaması sebebiyle gerçekleşir.
Ayıba karşı tekeffül borcu, satıcının mülkiyeti geçirme borcunun tamamlayıcısıdır. Çünkü satımda alıcının amacı, istediği maksat için kullanabileceği, yararlı bir malın mülkiyetine sahip olmaktır. Satıcı, malın değerini veya yararını azaltan eksikliklerin bulunmadığını ayrıca garanti etmese bile; bu borç kanunen mevcuttur. Bu nedenle satıcının bu borcunu kanuni bir borç olarak nitelendirmek mümkündür (Tandoğan, H., a.g.e, s.163; Yavuz, C., Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, İstanbul 1996, s.91).
Satıcı satış sözleşmesine konu taşınır malın niteliği ve kullanım amacı bakımından malın değerini ve kullanım amacını azaltan veya ortadan kaldıran mülkiyet hakkının sonucu olan tasarrufi işlemler yapmasını engelleyen bir eksikliğin bulunmamasını sağlama borcu altındadır. Satıcının bu borcunun söz konusu olabilmesi için satılanda bu çeşit eksikliklerin var olduğunu bilmesi gerekmediği gibi satılandaki bulunması gereken vasıfları ayrıca zikir ve vaad etmesine de gerek yoktur. Ayıp sözüyle, bir şeyde bulunmaması gereken objektif bozukluklar ve eksiklikler kastolunmaktadır. Ayıp maddi şekilde olabileceği gibi hukuki veya ekonomik bir ayıp şeklinde de ortaya çıkabilecektir. Bir eşyanın aynı cinsten normal parçalarla karşılaştırıldığında kendi değerini veya elverişliliğini kaldıran ya da azaltan her türlü kötü nitelik maddi ayıptır. Satım sözleşmesinin yerine getirilmesi için geçirilen hakkın, objektif bir hukuk kuralından ötürü sakatlanmış bulunması, satılanın objektif bir hukuk kuralı nedeniyle öngörülen amaca hizmet edememesi ise “hukuki ayıp” olarak nitelendirilmektedir. Satılanın değerine ve ondan beklenen yarara etki eden ve objektif hukukun koyduğu bir takım sınırlama ve yasaklardan doğan eksiklikler “hukuki ayıp” olarak ifade edilebilir.
Hukuki ayıpların tayin ve tespiti maddi ayıplarda olduğu gibi kolay değildir.
Özellikle “zapt” ile “hukuki ayıp teşkil eden noksanlıklar” ın birbirinden ayrılması güçlük arz eder. Bunun başlıca nedeni taahhüt edilen hak ile ilgili olmasıdır. Hukuki ayıp “zapt” mahiyetinde olmamakla beraber, zikir ve vaad edilmiş vasıfların yokluğunu intaç eden yahut şeyin değerine veya tahsis cihetinden beklenen faydalara tesir eden hukuk nizamında doğmuş noksanlıklardır. İşbu hukuk nizamından doğan noksanlıklar şeyin değerine veya ticarette alım satımına tahdit koyan yahut o şeyin alım ve satımını tamamen yasaklayan hükümler dolayısıyla ortaya çıkabilir(Edis S. Satıcının Ayıba Karşı Tekeffül Borcu Ankara 1963, Ajans-Türk Matbaası, s. 14).
Hukuki ayıp, satılanın mutlaka alıcının elinden alınması sonucunu doğurmaz. Bu hal satıcının zabta karşı tekeffül sorumluluğuna değil, ayıba karşı tekeffül sorumluluğuna yol açar. Kamu hukukuna dayanan bir sınırlamanın varlığı; örneğin, ithal edilen bir aracın ithalatında problem olması hukuki ayıp olarak kabul edilebilir. Ancak bu ayıbın sözleşmede yarar ve hasarın alıcıya geçmesi anında satılanda var olması, mevcut ayıbın gizli olması ve o malın değerini veya kullanım amacını ciddi surette azaltması veya kaldırması gereklidir.
Satıcının bu yükümlülüğünün ortaya çıkması için alıcının satılanı muayene etmesi ve iddia olunan ayıpları satıcıya ihbar etmesi gereklidir. Bunun aksine davranan alıcının ayıba karşı tekellüf hükümlerinden faydalanma olanağı yoktur. Ayıba karşı tekeffül borcuna ait BK.’nun 194 ila 201. maddeleri arasında belirtilen koşullarının gerçekleşmesiyle, alıcı aynı Kanunun 202 ve devamı maddeleri kapsamında kendisine tanınan seçimlik haklarını satıcıya karşı kullanabilecektir.Alıcı, satılan malın ayıbının bulunması halinde BK’nun 202. maddesine göre satılanı redde hazır olduğunu beyanla satış sözleşmesini fesh edebileceği gibi; satılanı alıkoyup kıymetinin noksanı karşılığında satım parasının indirilmesini de isteyebilecektir.Diğer taraftan, BK’nun 203. maddesine göre, satılanın miktarı muayyen misli şeylerden ise, alıcıya dilerse fesih veya semenin tenzilinden hiçbirini talep etmeyip; satılanın ayıpsız bir benzeriyle değiştirilmesini talep hakkı da tanınacaktır.Satım sözleşmesinden dönme beyanı, bozucu yenilik doğuran bir hak niteliğinde olup, bir irade açıklaması olarak, satıcıya vardığı anda hükümlerini doğurur ve sözleşmeyi geçmişe etkili olarak ortadan kaldırır.
Dönme üzerine sözleşmenin geçmişe etkili olarak ortadan kalkmasının doğal bir sonucu olarak, tarafların edimlerinin karşılıklı olarak aynı anda ifası gerekir.Dolayısıyla davacı/alıcı, elindeki aracı davalı/satıcıya fiilen teslim ve tescil şartıyla, satım bedelini alabilecektir.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde:
Dava konusu araç feri müdahil ithalatçı firma tarafından ithal edilmiş ve 31.12.2002 tarihinde diğer feri müdahil şirketlere 167.265,00 (YTL)TL bedel ile satılmıştır. Araç 02.04.2003 tarihinde de 168.000,00 (YTL)TL bedel ile davalı şirkete satılmıştır. Davalı şirket ile davacı şirket arasında düzenlenen 09.04.2003 tarihli sözleşme ile de 168.000,00 TL bedelle davacı tarafça satın alınıp; bu şirket adına tescil edilmiştir.Araç; davacı şirkete teslimi ve şirket adına tescilinden sonra; davacı yan yedinde iken 25.06.2004 tarihinde İstanbul Gümrük ve Muhafaza Başmüdürlüğü tarafından yurtdışı araştırmaları sonucu faturalardaki kıymet farkı gerekçesi ile zaptedilmiştir. İthalatçı firma yetkilileri hakkında, Bakırköy … Ağır Ceza Mahkemesi’nin … esas sayılı dosyasında resmi evrakta sahtecilik ve teşekkül halinde kaçakçılık iddiası ile kamu davası açılmış olup; temyiz incelemesi sırasında da bu davanın derdest olduğu dosya kapsamı ile belirgindir.
Ceza yargılaması sırasında, Bakırköy … Ağır Ceza Mahkemesi’nin … esas sayılı dosyasında verilen … Değişik iş sayılı karara istinaden, araç 18.03.2005 tarihinde davacı şirkete 174.009,00 (YTL)TL teminat mukabilinde ve “satılamaz ve devredilemez” şerhi ile teslim edilmiştir.Açıklanan tüm bu gelişmeler gözetildiğinde: davacı şirket ile davalı şirket arasında ticari satıma ve eldeki davaya konu aracın açık biçimde hukuken ayıplı olduğu, burada zapta değil ayıba karşı tekeffül hükümlerinin uygulama alanı bulacağı belirgin olup; her türlü duraksamadan uzaktır.
Bu ayıp nedeni ile davacının mülkiyet hakkının içeriğini düzenleyen 4721 sayılı TMK’nun 683. maddesinde belirtilen yetkilerine sahip olamadığı ve bunları kullanamadığı da kuşkusuzdur. Araç her ne kadar davacıya ceza mahkemesi kararı ile teslim edilmiş ise de bu teslim, belirlenen araç bedeli kadar meblağın teminat olarak davacı şirket tarafından yatırılması ve tescil kaydı üzerine “devredilemez ve satılamaz” kaydı konulması koşuluyla gerçekleşmiştir. Davacı, kendisine satılmasından önce vukubulan bir suça konu olması nedeniyle 25.06.2004 tarihinde resmi mercilerce zaptedilen aracı, zabıt tarihinden; teminat karşılığında ve koşullu olarak teslim aldığı 18.03.2005 tarihine kadar olan dönemde hiç kullanamamış; bu tarihten sonra da sicil kaydındaki şerh nedeni ile dilediği gibi tasarruf etme olanağı bulamamıştır.Dolayısıyla, davacının satın aldığı mala, kendisinin herhangi bir kusuru olmaksızın, kamu gücüyle el konulmuş; tasarruf hakkı kısıtlanmıştır.
Hal böyle olunca; satın alan davacı açısından, o maldan elde edeceği faydanın, dava konusu menkule resmi makamlarca kamu gücüne dayanılarak el konulması tarihinde ortadan kalktığının kabulü gerekir ve böylece ortaya çıkan hukuki ayıptan -satıcının ayıba karşı tekeffülüne ilişkin hükümlere göre- davalı satıcı şirket sorumludur; burada davalının hukuki ayıbın ortaya çıkmasında kusurlu olup olmaması da sonuca etkili değildir. O halde, Bakırköy … Ağır Ceza mahkemesinde davaya konu aracı ithal eden firma yetkilileri hakkında açılan kamu davasında verilecek kararın- ki bu dava satıcı hakkında olsa dahi- satıcının ayıba karşı tekeffülüne dayalı eldeki davaya herhangi bir etkisi bulunmamaktadır. Mahkemece, aynı hususlara işaretle, hukuki ayıbın varlığının ve davalı satıcının bu ayıp nedeniyle, kusurlu olup olmadığına da bakılmaksızın, sorumluluğunun kabulü ile ceza davasının sonucu beklenmeden, sonuçta; satıcının ayıba karşı tekeffülü hükümleri çerçevesinde değerlendirme yapılarak, hükme varılmış olması yerindedir. ” şeklinde karar verilmiştir.
Taraflar arasındaki hukuki ilişkiye konu edilen … şasi numaralı… plaka sayılı aracın İstanbul … Ağır Ceza Mahkemesinin… Esas sayılı dosyasından da anlaşılacağı üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Kaçakçılık, Narkotik ve Ekonomik Suçlar Bürosu tarafından tanzim edilen Soruşturma No: …, Esas No:…, İddianame No : … sayılı iddianameyle “…tomotiv İhtisas Gümrük Müdürlüğü’nün IM020394 numaralı 14/12/2006 tarihli beyannamesi ile ithal edilen…şasi, … motor numaralı … model… marka (… plakalı) aracın,-ABD’de distribütör tarafından düzenlenen 08/11/2006 tarihli fatura ile 35.369 USD bedel karşılığında …’e satılarak 27/11/2006 tarihinde ABD’de trafiğe tescil edildikten sonra …’in sahibi olduğu … ünvanlı firma tarafından …Şirketi’ne satıldığı, -ABD’de trafiğe tescil edilmiş 2. el araç niteliğinde olması nedeniyle ithali izne tabi aracın Ekonomi Bakanlığı (Mülga Dış Ticaret Müsteşarlığı)’ndan izin almaksızın ithal edildiği,-… ifadesinde; aracın satış bedeli ile ilgili beyanda bulunmadığı,- ABD ihracat beyannamesi eki faturada araç bedelinin 35.000 USD olduğu, -Türkiye Gümrük Müdürlüğü’ne ibraz edilen İthalat Gümrük Beyannamesi eki faturada araç bedelinin 20.00 USD olarak gösterildiği,-Aracın gerçek fatura bedeli (yurtdışı distribütör satış bedeli) (35.369 USD) ile ithalat gümrük beyannamesi eki faturada bedeli (20.000 USD) arasında 15.369 USD fark bulunduğu,-İthalat gümrük beyannamesi eki faturanın, aracın gerçek satış bedelinin düşük gösterildiği sahte fatura olduğu,-İthalat gümrük beyannamesinin de araç gümrük değerinin düşük gösterilmiş olması nedeniyle sahte olduğunun kabul edilmesi gerektiği,-İthalatçı …Şirketi tarafından ihracatçı …’in hesaplarına aynı ithalat beyannamesi ile ithal edilen 2 adet araç (… şasi,… motor numaralı 2007 model … marka-model ve … şasi… motor numaralı … model… marka) bedeline mahsuben 2 parti halinde toplam 88.000 USD (55.000 + 33.000) para trasferi yapıldığı, ilk transferi olan 55.000 USD’nin …Şirketi ortak ve yetkilisi …’in kardeşinin oğlu … tarafından 11/10/2006 tarihinde yapıldığı, 2. parti para transferi olan 33.000 USD’nin ise …Şirketi tarafından 30/10/2006 tarihinde yapıldığı, -İthalat işlemlerinin …Şirketi yetkilisi … tarafından yürütüldüğü saptanmıştır. Dolayısıyla, ithali izne tabi olduğu halde izin alınmaksızın ithal edilmiş olması ve sahte belgeler düzenlemek-kullanmak suretiyle gümrük vergileri kısmen ödenmeksizin ithal edilmiş olması nedeniyle aracın kaçak araç olduğu belirlenmiştir. Kaçak aracın,… Şirketi …Şirketi tarafından 04/01/2007 tarihinde şüpheli …’ün ortak ve yetkilisi olduğu …Şirketi’ne satıldığı ve… plakalı araç olarak trafiğe tescil ediliği tespit edilmiştir. …Şirketi tarafından düzenlenen aracın ilk satışına ilişkin 04/01/2007 tarih B-417397 sayılı fatura tutarının 65.678,00 TL [ÖTV matrahı 30.250,00 TL, ÖTV tutarı 25.410,00 TL (%84), Ödenen KDV tutarı 10,018,00 TL (%18)] olduğu görülmüştür. İstanbul … Sulh Ceza Mahkemesi’nin 17/10/2012 tarih ve…Değişik iş sayılı el koyma kararı ile kaçak araca elkonulması kararı verilmiştir. Kaçak araca 22/11/2012 tarihinde fiilen elkonulmuştur.” şeklindeki iddiayla kamu davası açıldığı, yargılama devam ederken mahkeme tarafından 11.09.2017 tarihli ara kararla araç üzerindeki elkoyma kararının kaldırıldığı, bu sebeplerle araç üzerinde hukuki ayıp olduğunun mahkememizce de kabulü gerektiği, ceza yargılamasının neticelenmesinin beklenmesinde hukuki ayıp tespiti ve davalı kusuru bakımından usulen bir fayda bulunmadığı kanaatine varılarak davanın kabulüne dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M / Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın KABULÜNE;
2-Taraflar arasındaki alım – satım sözleşmesinin iptaline, davacı tarafından ödenen 55.000,00 TL ‘nin dava konusu araç halen ceza davaları devam etmiş olması nedeniyle adli emanete iade edilmek koşuluyla davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, anılan meblağa teslim tarihinden itibaren 3095 sayılı yasanın 2/1 maddesi gereğince değişen oranlarda temerrüt faizi uygulanmasına,
3-Alınması gereken 3.757,05-TL harçtan peşin alınan 936,30-TL harcın mahsubu ile bakiye 2.820,75-TL harcın davalıdan alınarak HAZİNEYE İRAT KAYDINA,
Davacının peşin olarak yatırdığı 936,30-TL harcın davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
4-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihi Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap ve takdir olunan 6.400,00-TL ücreti vekaletin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
5-Davacının yaptığı ilk masraf 35,60 TL, bilirkişi ücreti 900,00-TL, posta gideri 291,60-TL olmak üzere toplam 1.231,70-TL’nin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
6-Tarafların HMK 120 madde gereğince yatırdıkları gider avansından kalan miktarın karar kesinleştiğinde talep halinde taraflara İADESİNE,
Dair; taraf vekilleri yüzüne karşı, kararın tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde, mahkememize ya da mahkememize gönderilmek üzere her hangi bir Asliye Ticaret Mahkemesine verilecek bir dilekçe ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İSTİNAF kanun yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.
Katip …
¸e-imzalıdır
Hakim …
¸e-imzalıdır