Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/601 E. 2023/589 K. 21.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2023/601 Esas
KARAR NO : 2023/589

DAVA : TAZMİNAT
DAVA TARİHİ : 19/06/2023
KARAR TARİHİ : 21/09/2023

Mahkememizde görülmekte olan tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; … A.Ş. bundan böyle ile borçlu … arasında… sayılı Banka Kredisi Sözleşmesi akdedilmiş olup buna göre banka borçluya teminat verilmesi, aciliyet, faiz ödenmesi, geri ödenmesi ve kullanım amacına uygun kullanılması şartlarında yıllık %16’lık bir faiz ile 125.000.000 tenge miktarında 17/01/2026 tarihine kadar kredi kullandırdığını, sözleşmedeki yükümlülüklerin teminatı olarak …’ın kefaleti verilmiş olup buna göre Kefil, Borçlu tarafından Kredi Sözleşmesi ile öngörülen ödeme planının ihlali durumunda ve ayrıca Borçlunun Kredi Sözleşmesi kapsamındaki yükümlülüklerini uygunsuz olarak yerine getirmesi durumunda, gayri kabili rücu ve koşulsuz olarak anapara borcu, kredinin kullanım faizi ve ceza dahil olmak üzere mevcut borç tutarını gecikmeksizin ve alacaklının ilk talebi üzerine geri ödeme yükümlülüğünü 17.01.2020 tarih ve … sayılı Kefalet Sözleşmesi ile üstlendiğini, … yerel mahkemesi tarafından yapılan yargılama neticesinde tahsil ettirilecek tutarı … ve …’dan … nolu 17 Ocak 2020 tarihli banka kredi sözleşmesi gereği 150.266.414 Tenge (Yüz elli milyon iki yüz altmış altı bin dört yüz on dört Tenge) tutarındaki borcun …-… A.Ş. lehine müştereken tahsiline karar verildiğini, yine, aynı kararda … ve …’dan 4.507.993 Tenge (Dört milyon beş yüz yedi bin dokuz yüz doksan üç Tenge) tutarındaki dava talebi sırasındaki devlet harcı giderlerinin … A.Ş. paylarına göre tahsiline karar verildiğini, uyuşmazlık banka kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili istemine ilişkin olup MÖHUK’un 50. maddesine göre, yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş olan ve Kazakistan kanunlarına göre de kesinleşmiştir. Yine MÖHUK’un 54. maddesine göre alacak davası konusunda verilen mahkeme kararı, Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş bir karar olduğundan tenfize engel bir durum da bulunmadığını, işbu karar yasa yollarından geçerek 06.06.2022 tarihinde kesinleşmiş olup 06/06/2022 tarihi itibariyle yasal yaptırım gücüne sahip olduğunu ve derhal yerine getirilmesi gerektiğini belirten, İcra Emri başlıklı belgenin de yine apostil şerhi içeren Rusça aslı ve apostil şerhi içeren Türkçe tercümesi ile birlikte sunulduğunu, davalıların müvekkile olan borcunu, işbu mahkeme ilamına rağmen ödemediğini, davalıların Türkiye’de ikamet etmesi ve Türkiye’de birçok menkul ve gayrimenkul mallara sahip olması nedeniyle alacağımızın tahsil kabiliyetinin bulunması ve Türkiye’de icra takibi yapabilmek amacıyla ve Kazakistan-Ziraat International Bank lehine ipotekli taşınmazların Türkiye bulunması nedeniyle davaya konu … İlçe Mahkemesi’nin 03/05/2022 tarihli, … sayılı mahkeme kararının tanınmasına ve tenfizine karar verilmesini talep zarureti hasıl olduğunu, … Cumhuriyeti ile Türkiye arasında karşılıklılık olduğundan … Arasında Hukuki ve Ticari Konularda Adli Yardım Sözleşmesi’nin 14. maddesi hükmü gereği müvekkil Banka teminattan muaf tutulması gerektiğini, tenfiz istemine dair davalar, eda davası değil tespit davası davası niteliğinde olması sebebiyle yargılama harcı maktu olarak takdir edilmesi gerektiğini, sonuç olarak; … İlçe Mahkemesi’nin … tarihli, … sayılı yabancı mahkeme kararının ve söz konusu kararın 05.05.2022 tarihi itibariyle yasal yaptırım gücüne sahip olduğunu ve derhal yerine getirilmesi gerektiğini belirten, … ve … sayılı İcra Emri başlıklı belgenin Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanununun 50 vd maddeleri gereğince tanınmasına ve tenfizine, yargılama giderlerinin ve avukatlık ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Dava, MÖHUK 50-59 maddesinde düzenlenmiş olan yabancı Mahkeme kararının tenfiz ve tanınmasına ilişkindir.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle tenfizle ilgili kısa bir açıklama yapılmasında yarar bulunmaktadır. Zira yabancı mahkeme kararlarının tanınmasının düzenlendiği 5718 sayılı Kanun’un 58 inci maddesinde yabancı mahkeme ilâmının kesin delil veya kesin hüküm olarak kabul edilebilmesi yabancı ilâmın tenfiz şartlarını taşıdığının mahkemece tespitine bağlı olduğu, ancak tanımada 54 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinin uygulanmayacağı belirtilmiştir.
5718 sayılı Kanun’un 50 inci maddesinin birinci fıkrasında yabancı mahkeme kararlarının tenfizinin mümkün olabilmesi için gerekli olan ön şartlar; “yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilâmların Türkiye’de icra olunabilmesi yetkili Türk mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır” şeklinde düzenlenmiştir. Buna göre yabancı mahkeme kararlarının tenfizinin mümkün olabilmesi için tenfizi talep edilen kararın yabancı bir mahkemeden verilmiş karar olması, kararın hukuk davalarına ilişkin olması ve yabancı mahkeme kararının verildiği ülke kanunlarına göre kesinleşmiş olması gerekmektedir.
Yabancı mahkeme kararının tenfiz edilmesinde hukuki yararı bulunan herkes tenfiz isteminde bulunabilir. Tenfiz istemi görevli ve yetkili mahkemeye verilecek bir dilekçe ile olur (5718 sayılı Kanun m. 52). Bu dilekçeye; yabancı mahkeme ilâmının ve bu ilâmın kesinleştiğine ilişkin belgenin, o ülke makamlarınca usulen onanmış aslının veya onaylı sureti ile bu belgelerin onanmış tercümelerinin eklenmesi zorunludur (5718 sayılı Kanun, m. 53).
Yabancı mahkeme kararlarının tenfiz edilebilmesi için aranan ön şartların yanında ayrıca 5718 sayılı Kanun’un 54 üncü maddesinde, tenfiz kararı verilebilmesi için gerekli olan asli şartlar düzenlenmiş olup, anılan madde aynen;
“Yetkili mahkeme tenfiz kararını aşağıdaki şartlar dâhilinde verir:
a) Türkiye Cumhuriyeti ile ilâmın verildiği devlet arasında karşılıklılık esasına dayanan bir anlaşma yahut o devlette Türk mahkemelerinden verilmiş ilâmların tenfizini mümkün kılan bir kanun hükmünün veya fiilî uygulamanın bulunması.
b) İlâmın, Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş olması veya davalının itiraz etmesi şartıyla ilâmın, dava konusu veya taraflarla gerçek bir ilişkisi bulunmadığı hâlde kendisine yetki tanıyan bir devlet mahkemesince verilmiş olmaması.
c) Hükmün kamu düzenine açıkça aykırı bulunmaması.
ç) O yer kanunları uyarınca, kendisine karşı tenfiz istenen kişinin hükmü veren mahkemeye usulüne uygun bir şekilde çağrılmamış veya o mahkemede temsil edilmemiş yahut bu kanunlara aykırı bir şekilde gıyabında veya yokluğunda hüküm verilmiş ve bu kişinin yukarıdaki hususlardan birine dayanarak tenfiz istemine karşı Türk mahkemesine itiraz etmemiş olması” hükmünü haizdir.
Buna göre yabancı mahkeme kararının tenfiz edilebilmesi için birinci şart “karşılıklılık” ilkesidir. Bu ilke yabancı mahkeme kararının tanınmasında aranmamaktadır. Yabancı mahkeme kararının Türkiye’de tenfiz edilebilmesi için kararın verildiği devletle Türkiye arasında ya ilamların tenfizine dair bir anlaşma (akdi karşılıklılık) veya o devlette Türk mahkeme kararlarının tenfizine imkân veren kanun hükmünün (hukuki karşılıklılık) ya da fiili uygulamanın (fiili karşılıklılık) bulunması gerekir. Yabancı mahkeme kararının verildiği devletin federal yapıda olması hâlinde 5718 sayılı Kanun’un 54/a maddesi anlamında karşılıklılığın federal devlet ile değil, kararı veren mahkemenin bulunduğu federe devlet ile Türkiye arasında aranması gerekir.
5718 sayılı Kanun’un 54/b maddesi gereğince yabancı mahkeme kararlarının tenfizi için aranan şartlardan ikincisi, kararın Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş olması veya davalının itiraz etmesi şartıyla ilamın dava konusu veya taraflarla gerçek bir ilişkisi bulunmadığı hâlde kendisine yetki tanıyan bir devlet mahkemesince verilmiş olmamasıdır. Anılan maddede yer alan “ilâmın, dava konusu veya taraflarla gerçek bir ilişkisi bulunmadığı hâlde” ibaresi yabancı mahkemenin yetkisinin, milletlerarası usul hukukunun genel kabul gören yetki kurallarının dışında, kabul edilmesi mümkün olmayan bir şekilde oluşmuş olmasını ifade etmektedir. Bu durumda yabancı mahkemenin yetkisi “aşkın yetki” olarak karşımıza çıkmaktadır. Tenfiz mahkemesi yabancı mahkemenin yetkisinin Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girip girmediğini resen incelerken, yabancı mahkemenin yetkisinin aşkın yetki hâli olup olmadığının incelenmesi ise davalının bu konuda itiraz etmiş olmasına bağlıdır.
Tenfiz kararının verilebilmesi için aranan üçüncü şart ise 5718 sayılı Kanun’un 54/c maddesi gereğince, hükmün kamu düzenine açıkça aykırı bulunmamasıdır. Kamu düzeni kavramı, yabancı hukukun uygulanmasına engel olan bir kural olarak 5718 sayılı Kanun’un 5 inci maddesinde ele alındığı gibi, yabancı mahkeme hükmünün Türk kamu düzenine açıkça aykırı olması hâlinde de tanıma ve tenfiz engeli olarak 5718 sayılı Kanun’un 54/c maddesinde düzenlenmiştir. Bu durumda kamu düzeni, yabancı hukukun uygulanmasını engellediği gibi aynı sebeplerden yabancı mahkeme kararının Türk mahkemeleri önünde tanıma ve tenfizini de engellemektedir.
Bilindiği gibi kamu düzeni kavramı zamana ve yere göre değişen, içeriği ve sınırları kesin olarak çizilemeyen bir kavramdır. Kamu düzenini bir toplumun siyasi, sosyal, ekonomik ve hukuki açıdan temel yapısını ve temel menfaatlerini ilgilendiren kurallar teşkil etmektedir. Devletlerin vazgeçemeyeceği temel ilkeler, kamu düzenini ilgilendiren kurallar olup, genel olarak, kamu menfaat ve düzenini koruma amacını güden emredici kanun hükümlerine aykırılık, ahlâka ve temel hak ve özgürlüklere aykırılık, kamu düzeninin müdahalesini gerektiren hususlardır. Bu esaslara göre Türk hukukunun temel ilkelerine, Türk adap ve ahlâk anlayışı ile Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklere aykırılık kamu düzenine aykırılık teşkil edecektir.
Kamu düzeni kavramı takdiri bir kavram olup sınırlarını kesin çizgilerle belirlemek mümkün değildir. Bu nedenle kamu düzeni benzer yönler olmakla birlikte, her ülkenin kendine özgü tarihsel, sosyal, ekonomik ve diğer koşulların oluşturduğu özel durumlar dikkate alınarak belirlenir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.11.1973 tarihli ve 1973/609 Esas, 1973/959 Karar sayılı kararı). Başka bir deyişle bir durumun kamu düzeni ile ilgisi ülkenin sosyal, ekonomik, kültürel ve tarihsel gerçeklerine göre belirlenir; bu gerçekler durumun vazgeçilmezliğini, toplumsal yararını ve hukuk düzeninin korunmasına yönelik amacını ortaya koyuyorsa söz konusu durumun kamu düzeni ile ilgisi kabul edilmelidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.12.1990 tarihli ve 1990/3-527 Esas, 1990/627 Karar sayılı kararı).
Yargıtay İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 10.02.2012 tarihli ve 2010/1 Esas, 2012/1 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; kamu düzeni kavramının müdahale alanı, son derece geniş ve yoruma müsaittir. Türk kamu düzeninin ihlâlini gerektirecek hâller çoğunlukla emredici bir hükmün açıkça ihlâli hâlinde düşünülecektir. Fakat her emredici hükmün ihlâli hâlinde veya her emredici hükmü ihlâl eden bir yabancı kararın Türk kamu düzenine aykırı bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Zira iç hukuktaki kamu düzeni kavramı ile milletlerarası özel hukuk alanındaki kamu düzeni kavramı birbirinden farklıdır. İç hukuktaki kamu düzeninin çerçevesi, Türk hukukunun temel değerlerine, Türk genel adap ve ahlâk anlayışına, Türk Kanunlarının dayandığı temel adalet anlayışına, Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklere, milletlerarası alanda geçerli ortak prensiplere, medeni toplulukların müştereken benimsedikleri ahlâk ilkeleri ve adalet anlayışının ifadesi olan hukuk prensiplerine, toplumun medeniyet seviyesine, siyasi ve ekonomik rejimine, insan hak ve özgürlüklerine aykırılık şeklinde çizilebilir. İç hukukta kamu düzeninin, tarafların uymak zorunda oldukları, kamu hukukundan ve özel hukuktan doğan ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri kurallar olarak anlaşılması gerekir.
Yabancı mahkeme kararının Türk kamu düzenine aykırı olup olmadığının denetlenmesi sırasında kararın içeriğinin kamu düzenine aykırı olup olmadığı değil, kararın Türkiye’de icra edilmesinin ve kararın icrasının sonuçlarının Türk kamu düzenine “açıkça” aykırı olup olmadığı incelenmelidir. Zira 5718 sayılı Kanun’da kabul edilen sisteme göre, tenfiz hâkimince, yabancı mahkeme kararı esastan incelenemez ve hukuka uygunluğu denetlenemez. Şu durumda tenfiz hâkiminin, tenfiz şartları dışında, kararın içeriği üzerinde incelemede bulunma hak ve yetkisi bulunmamaktadır. Aksi hâlin kabulü, tenfiz hâkimini, üst mahkeme görevini kendinde bulması şeklindeki bir sonuca götürecektir.
Tenfiz kararının verilebilmesi için aranan son şart, savunma hakkının ihlâl edilmiş olmamasıdır. MÖHUK’nın 54/ç maddesi gereğince, kendisine karşı tenfiz istenen kişi, mahkemeye o yer kanunlarına göre usulüne uygun olarak çağrılmamış yani davet edilmemiş veya uygun çağrı yapılmadığı ya da yapıldığı hâlde temsil edilmemiş veyahut da o yer kanunlarına aykırı olarak kararın gıyabında veya yokluğunda verilmiş olması hâllerinde ilgilinin tenfize karşı Türk mahkemesinde itiraz etmesi üzerine yabancı mahkeme kararının tenfizi mümkün olmayacaktır. Görüldüğü üzere MÖHUK’nın 54/ç maddesi bütün savunma haklarını içine alacak bir genişliğe sahip olmadığı için savunma hakkını ihlâl eden diğer durumlar MÖHUK’nın 54/c maddesindeki kamu düzenine aykırılık nedeni ile tenfiz engeli olabilecektir (Aysel Çelikel/ B. Bahadır Erdem, Milletlerarası Özel Hukuk, İstanbul, 2016, s. 706),
Görüldüğü üzere yabancı mahkeme kararlarının tenfizi için aranan şartlar 5718 sayılı Kanun’da sınırlı bir şekilde sayılmış; hâkimin tenfiz kararını verirken, yabancı karara uygulanan hukukun doğru seçildiğinin, doğru uygulandığının, delillerin doğru takdir edildiğinin kısaca kararın esas yönünden doğruluğunun incelenmesini öngören “revision” sistemi Türk Hukuku’nda kabul edilmemiştir. Başka bir deyişle tenfiz davasına bakan Türk mahkemesi, yabancı mahkeme kararının doğru olup olmadığını denetleyemez veya uyuşmazlığın esası hakkında karar veremez. Yabancı mahkemenin maddi vakıaları doğru uygulayıp uygulamadığı, yabancı mahkemenin uyguladığı usul kurallarının veya maddi hukuk kurallarının Türk Hukuku ile uyumlu olup olmadığı tenfiz davası kapsamı dışında kalmaktadır. (HGK 2022/11 – 800 Esas 2023/607 Karar)
… 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne tevzi edilen dosyada eldeki davanın tenfizi istenilen … İlçe Mahkemesi’nin 03/05/2022 tarihli, … sayılı yabancı mahkeme kararı konusunun bankayla müşteri arasında kaynaklanan kredi sözleşmesinden kaynaklanmış olup, dava konusu tenfiz isteminin dayanağı ilamın niteliği itibariyle finans Mahkemelerinin dava konusu kapsamında kaldığı tespit edilmiş olmakla; dosyanın görevli mahkemenin İstanbul 6, 7, 8 ve 9 numaralı Asliye Ticaret Mahkemeleri olduğu belirtilerek verilen görevsizlik kararı üzerine dosya mahkememize tevzi edilmiş ise de; yukarıda bahsedilen Hukuk Genel Kurulu’nun 2022/11-800 Esas 2023/607 Karar sayılı ilamında ayrıntılı şekilde ve açıkça belirtildiği üzere yabancı mahkeme kararlarının tenfizi için aranan şartlar 5718 sayılı Kanun’da sınırlı bir şekilde sayılmıştır. Hâkimin tenfiz kararını verirken, yabancı karara uygulanan hukukun doğru seçildiğinin, doğru uygulandığının, delillerin doğru takdir edildiğinin kısaca kararın esas yönünden doğruluğunun incelenmesini öngören “revision” sistemi Türk Hukuku’nda kabul edilmemiştir. Başka bir deyişle tenfiz davasına bakan Türk mahkemesi, yabancı mahkeme kararının doğru olup olmadığını denetleyemez veya uyuşmazlığın esası hakkında karar veremez. Yabancı mahkemenin maddi vakıaları doğru uygulayıp uygulamadığı, yabancı mahkemenin uyguladığı usul kurallarının veya maddi hukuk kurallarının Türk Hukuku ile uyumlu olup olmadığı tenfiz davası kapsamı dışında kalmaktadır. Bu sebeple İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin gerekçesinde belirtmiş olduğu dayanak ilamın banka ile müşteri arasında kaynaklanan kredi sözleşmesine dayalı olması, dosyanın esasına ilişkin mahkememizce inceleme yapılamayacağından finans mahkemesi olarak değerlendirilmesi gereken bir husus bulunmadığından; tanıma ve tenfize ilişkin genel hukuk kuralları uygulanacak olup söz konusu uyuşmazlıkta finans mahkemesi olarak mahkememiz özel olarak yetkilendirilmediğinden tabi hakim ilkesi dikkate alınarak dosyanın ilk olarak tevzi edilmiş olduğu İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi görevli olduğundan karşı görevsizlik kararı verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
K A R AR :
1-Davacının açtığı davada, mahkememizin görevli olmadığı anlaşılmakla; açılan davanın, HMK’nun 115/2.maddesi uyarınca aynı kanunun 114/1-(c) maddesinde belirtilen dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden REDDİNE, mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE,
2-Görevli Mahkemenin İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ OLDUĞUNA,
3-İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından da görevsizlik kararı verilmesi nedeniyle İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi ile mahkememiz arasında olumsuz görev uyuşmazlığı çıktığından dosyanın taraflarca istinaf edilmediği takdirde merci tayini için İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 37. Hukuk Dairesi’ne GÖNDERİLMESİNE;
4-Harç, yargılama gideri ve vekalet ücretinin görevli ve yetkili mahkemece karar verilmesine,
Dair, tarafların yokluğunda tensiben, gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ HUKUK DAİRESİ’NDE istinaf yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 21/09/2023

Başkan …
E-imzalıdır
Üye …
E-imzalıdır
Üye …
E-imzalıdır
Katip …
E-imzalıdır