Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/707 E. 2023/824 K. 29.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2022/707 Esas
KARAR NO :2023/824

DAVA:Menfi Tespit
DAVA TARİHİ:01/04/2019
KARAR TARİHİ:29/11/2023

…. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’NİN 2019/581 ESAS VE 2019/864 KARAR SAYILI BİRLEŞEN DOSYASI

DAVA:İstirdat
DAVA TARİHİ:14/11/2019

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı …Ş.’nin alacaklısı bulunduğu borçlusu dava dışı … Ltd. Şti. olan ve …. İcra Müdürlüğünün … E. Sayılı dosyasının talimatı üzerine, 21/12/2018 tarihinde … … Müdürlüğünün … TAL sayılı dosyasında, davacı şirketin halen faaliyet gösterdiği adresinde ihtiyati haciz işlemi için gelindiğini, davacı şirketin yetkilisi tarafından adreste bulunan tüm malların davacı şirkete ait olduğu belirtilerek, istihkak iddiasında bulunulduğunu, ancak alacaklı vekilinin ise istihkak iddiasını kabul etmeyerek haciz talebinde bulunduğunu ve 1 adet 500,00-TL değerinde … marka toplama bilgisayar ile 1 adet … Marka … Dik İşleme Makinesi’nin kıymet takdiri yapılmaksızın haczedildiğini, öte yandan 15/02/2019 tarihinde ise tekrar davacıya ait adrese hacze gelindiğini, 21/12/2018 tarihinde yapılan haciz işlemi hakkında icra mahkemesince takibin devamı kararı verildiği beyan edilerek, haczedilen menkullerin muhafaza altına alınacağı baskısıyla davacı şirketin hiçbir ilgisinin bulunmadığı, icra dosyasının borç tutarının davacıdan tahsil edilmeye çalışıldığını ve alacaklı vekiline haciz esnasında 80.000,00-TL ödeme yapılmak zorunda kaldığını ve buna ilişkin olarak haciz baskısı altında 120.000,00-TL bedelli bonoyu da imza ederek davalı tarafa teslim edildiğini, bu şekilde keşide edilen bono ve imza altına alınan protokolün davacıların muhafaza ve haciz baskısı altında ve müzayaka halinde olmasından istifade edilerek alınması nedeniyle tamamen geçersiz olduğunu, söz konusu icra dosyasının borçluları ile davacının hukuki veya ticari hiçbir bağının bulunmadığını, söz konusu icra dosyasının borçlusu olan … Ltd. Şti. unvanlı şirketin davacının faaliyet göstermekte olduğu iş yerindeki davacıdan önce ki kiracı olduğunu, yapılan haksız ve kötü niyetli haciz işlemlerine karşı davacı tarafından … … Hukuk Mahkemesinin … E. Sayılı dosyası ile istihkak davası açıldığını belirterek, davanın kabulü ile davacı tarafın keşidecisi olduğu lehtarı davalı olan 15/02/2019 tanzim 15/03/2019 vade tarihli 120.000,00-TL bedelli bono ve 15/02/2019 tarihli protokol bakımından davacıların davalı tarafa borçlu olmadığının tespitine, söz konusu bono sebebiyle davacıdan tahsil edilen 40.000,00-TLnin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacılara verilmesine, davalının tamamen haksız ve kötü niyetli olması nedeniyle dava değerinin % 20’sinden aşağı olmamak üzere tazminata hükmedilmesini talep ettikleri görülmüştür.
Davacı vekili birleşen dosya dava dilekçesinde özetle; davalının alacaklısı bulunduğu ve borçlusu dava dışı …. Ltd.Şti olan …. İcra Müdürlüğünün … sayılı dosyanın talimatı ile … … Müdürlüğünün … Tal sayılı dosya ile müvekkil adresinde haciz işlemine gelindiğini, adreste bulunan tüm malların müvekkil şirkete oit olduğu gerekçesiyle istihkak iddiasında bulunduklarını, buna rağmen birtakım eşyanın kıymet takdiri yapılmaksızın haczedildiğini, akabinde adrese tekrar hacze gelindiğini, icra mahkemesinin takibin devamına karar verildiğinin beyan edildiğini, davalı yanın haciz ve muhafaza baskısı altında zor durumda kalan müvekkil şirket toplam 80.000,00 TL ödeme yapmak zorunda kaldığını, söz konusu icra dosyası borçluları ile müvekkil şirketin hukuki veya ticari hiçbir bağının bulunmadığını, … … Hukuk Mahkemesinin … Esas sayılı dosyası ile haczedilen mahcuzların müvekkil i işrkete ait olduğnuun tespiti ve tesis edilen haczin kaldırılması için istihkak davası açıldığını ve kesin olarak haczin kaldırılmasına karar verildiğini, haciz ve muhafaza baskısı altında zor durumda yapılan ödemenin yanında müvekkil şirkete protokol imzalatıldığını ve 120.000,00 TL bedelli bono imzalatıldığını, bu hususta … … Ticaret Mahkemesinin … Esas sayılı menfi tespit davası ile yargılamanın devam ettiğini belirterek maddi ve manevi tazminat davaları açma hakları saklı kalmak kaydıyla müvekkili şirketten haksız şekilde tahsil edilen 80.000,00 TL’nin sebepsiz zengenleşme hükümlerince öncelikle ödeme tarihi olan 15/02/2019 tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, davalı yanın tamamen haksız ve kötü niyetli olması sebebiyle dava değerinin %20’isnden aşağı olmamak üzere tazminata mühkum edilmesini talep ederek dosyanın tarafları ve konusu aynı olan … 2. Asliye ticaret Mahkemesinin … Esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili birleşen dosya cevap dilekçesinde özetle;Tebligatın davalının … Şubesine usulsüz bir şekilde yapıldığını, davaya konu protokol ve haciz işlemlerinin …. İcra Müdürlüğünün … E. Sayılı dosyasında alacaklı olan … A.Ş. (Merkez) ile davacılar arasında yapılmış olduğunu, davalı şirketin … Şubesinin yapılan işlemlerle ve sözleşmelerle hiçbir ilgisinin bulunmadığını, dava dilekçesinin de usulsüz olarak şubeye tebliğ edilmiş olması nedeniyle davalı şirketin cevap süresinin 14/05/2019 tarihinde başlayacağını, davanın yetkili mahkemede açılmadığını, HMK 6. Maddesine göre davalının davanın açıldığı tarihteki adresi ve taraflar arasındaki yetki sözleşmesi dikkate alınarak İstanbul Mahkemelerinde açılması gerektiğini, davacıların borca katılan sıfatıyla dosya borcunu ödemeye katıldıkları ve borcu üstlendiklerini, bu nedenle hukuki yararlarının bulunmadığını, istirdat davasının ancak borçlu tarafından açılabileceğini, davacıların husumet ehliyetinin olmadığını, arabulucuya başvurma şartının davacılardan … Makina Ltd. Şti. Tarafından yerine getirilmediğini, davaya konu bono ve protokolün her türlü baskıdan ari şekilde ve tarafların özgür iradesi ile düzenlendiğinden tacir olan ve basiretli iş adamı gibi davranmak zorunda olan davacıların ikrah iddiaları dinlenemeyeceğinden TBK’nın 38/2 maddesi gereğince, hukuki dayanaktan yoksun olduğunu belirterek, davanın reddine, % 20 kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep ettiği görüldü.
Taraflar arasında uyuşmazlık bulunan hususların;Davanın, menfi tespit, bononun iptali ve istirdat istemli olduğu, davacı tarafça dava konusu olan ve davacıların keşidecisi olduğu, lehtarı davalı olan 15/02/2019 tanzim 15/03/2019 vade tarihli 120.000,00-TL bedelli bononun ve 15/02/2019 tarihli protokol nedeni ile davacıların davalı tarafa borçlu olmadığının tespiti, söz konusu bononun iptali ve yapılan ödemelerin istirdadının talep edildiği görüldü.
Mahkememizce verilen ara karar gereğince bilirkişi raporu alınmasına karar verilmiş olup 05/05/2023 tarihli bilirkişi raporunda özetle;” Verilen görev ve uyuşmazlık konusu doğrultusunda dosya içeriği detaylıca incelenmiş olup, Davacı ile dava dışı … Ltd. Şti arasında cari hesap ilişkisi bulunmadığı, kanuni kayıtlarda borç alacak ilişkisini doğuracak herhangi bir kayıda rastlanılmadığından aralarında borç alacak ilişkisinin olmadığı, … Ticaret Odasının 22.04.2019 tarih 62752911-101.05-E… sayılı evrakında Davacı … ile dava dışı … Ltd. Şti.’nin adreslerinin ve ortaklarının farklı olduğu görülmüş, iki firma arasında organik bağ olmadığı” sonuç ve kanaatine varılmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE;
Mahkememizce yapılan yargılama sonucunda; tarafların beyanları, deliller ve tüm dosya kapsamına göre;
Dava; dava dışı 3. kişilerin borçları sebebiyle haciz baskısı altında protokol imzalandığı ve senet düzenlettirildiği iddiasıyla senetten dolayı borçlu olunmadığının tespiti ile haciz baskısı altında ödendiği iddia olunan bedelin istirdadı istemine ilişkindir.
Davalı …nin alacaklı, dava dışı … Oto. Gıda. Tur. Nak. İnş. Taah. San. Ve Tic. Ltd. Şti, Tasfiye Halinde … Hizm. Tic. A.Ş, … İnş. Taah. İth. İhr. Tic. Ltd. Şti ve … Hizm. A.Ş’nin borçlu olduğu …. İcra Müdürlüğünün … sayılı takip dosyasından yazılan talimat ile 21.12.2018 tarihinde … … Müdürlüğü’nün … talimat sayılı dosyası üzerinden … … Toplu İş Yerleri 1450. Sokak No: 33 … adresine hacze gelindiği, 500,00 TL kıymetinde … marka toplama bilgisayar ile … marka dik işleme makinesinin haczedildiği makinenin kıymet takdirinin yapılamadığı, davacı yetkilisi tarafından istihkak iddiasında bulunulması üzerine yediemin olarak bu kişiye menkullerin bırakıldığı, akabinde 15/02/2019 tarihinde tekrardan … … Müdürlüğü’nün … talimat sayılı dosyası üzerinden … … Toplu İş Yerleri 1450. Sokak No: 33 … adresine hacze gelindiği, davacının tekrardan istihkak iddiasında bulunduğu, davacı yetkilisi tarafından istihkak iddiasında bulunulması üzerine yediemin olarak bu kişiye menkullerin bırakıldığı anlaşılmıştır.
15/02/2019 tarihli ikinci haciz tarihi ile aynı tarihli protokol ile davacıların birleşen 80.000,00 TL’yi protokolün imzalanması sırasında davalı şirket vekili Av. … Öğünç’ün hesabına gönderdiği ve asıl dava konusu 120.000,00 TL’lik bonoyu davalıya verdiği görülmüştür. İlgili protokolde …. İcra Müdürlüğünün … sayılı takip dosyasına atıf yapılmıştır.
Davacılar senedin haciz baskısı altında imzalandığını ve yine bu baskı altında bir miktar ödemede bulunduğu iddia ile menfi tespit ve ödenen bedelin iadesini talep etmektedir. Davalı ise, davacılar ile dava dışı 3. kişi borçlular arasında organik bağ olduğundan bahisle ve bu durumun davacıların kabulünde olması ile baskı olmaksızın icra dairesi huzurunda protokol yapıldığından, senet verildiğinden ve ödemede bulunulduğundan bahisle davanın reddini savunmaktadır.
Öncelikle tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisine değinmek gerekirse; bu teori ancak istisnai ve sınırlı durumlarda titizlikle uygulanması gereken bir teoridir. Bu teoriye ihtiyatlı bir biçimde yaklaşılmalı; istisnai bir teori olduğundan mümkün olduğunca dar yorumlanmalı ve bu teorinin uygulanmasına ancak tüzel kişilik kavramının arkasına saklanılarak dürüstlük kuralına aykırı davranıldığı, kendisine tanınan hakkın kötüye kullanılarak üçüncü kişilerin zarara uğratıldığı, zarara yol açan tüzel kişinin sorumluluğuna hükmedebilmek için ise başka bir yasal sebeple dayanılmasının mümkün olmadığı durumlarda başvurulmalıdır. Zira tüzel kişilik perdesinin aralanması, tüzel kişilerin borçlarından dolayı başkalarının sorumlu tutulamayacağı ilkesinin, özellikle şirketlerin sadece sermayeleri ile sorumlu olacakları ve tüzel kişilerin borçlarından dolayı ortakların sorumlu tutulamayacağı kuralının önemli bir istisnasını teşkil etmektedir (Çamoğlu, Ersin: Ticaret Ortaklıkları Bağlamında Perdenin Kaldırılması Kuramı ve Yargıtay Uygulaması, BATİDER, C. 32, S. 2, 2016, s. 12).
Anlaşılacağı üzere tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi her somut olayın özelliği gözetilerek değerlendirilmeli ve TMK’nın 2. maddesi gereğince dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı gözetilerek tüzel kişiliğin alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla kullanılıp kullanılmadığı, tüzel kişiliği düzenleyen normların dışına çıkılıp çıkılmadığı incelenmelidir.
Borçlu şirketin yanında aynı ana şirkete bağlı bir kardeş şirketin sorumluluğuna gidilebilmesi tüzel kişilik perdesinin aralanması suretiyle mümkün olabilmektedir. Bu durum sadece ana ve kardeş şirket için değil, aynı zamanda grup veya holding sistemi içinde yer alan kardeş şirketler arasında da söz konusu olabilmektedir.
Tüzel kişilik perdesinin aralanması genellikle kardeş şirketler arasında söz konusu olduğundan, ana şirket ile kardeş şirket ve ortaklar arasındaki karmaşık ilişkiler zinciri net bir şekilde ortaya konulmalıdır. Bu noktada bu  şirketlerin   ekonomik anlamda bağımsız  şirket  vasfında olup olmadığının araştırılması büyük önem taşımaktadır. Çünkü kardeş  şirketler arasında perdenin aralanması teorisine başvurabilmek için tek bir iktisadi işletmenin yürütüldüğü farklı faaliyetler için birbirinden bağımsız tüzel kişiliklerin kurulmuş olması gerekmektedir. Hukuken iki farklı tüzel kişilik gibi görünen bu şirketler aslında özdeştir, alacaklılardan mal kaçırmak ya da sorumluluktan kurtulmak amacıyla kötü niyetli olarak iki farklı tüzel kişilik gibi kurulmuştur. Ayrıca bunların üretim, pazarlama ve ihracat faaliyetleri birbirini tamamlayıcı nitelikte olup, şirketler aslında tek ve aynı iktisadi işletmeye vücut vermektedir(Öztek, Selçuk/Memiş, Tekin: Şirketler Hukuku ve İcra İflas Hukuku İlkeleri Karşısında Borçlu Şirketin Alacaklılarının Hakim Ortağa Karşı Korunması, E. Ulusoy (Editör), I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İstanbul 2008, s. 209).
Tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasına benzeyen bir başka kavram organik bağ kavramıdır. Tüzel kişilik perdesinin aralanmasında olduğu gibi organik bağ kavramında da bir tüzel kişinin borçlarından bir başka tüzel kişinin sorumluluğuna gidilmektedir. Bu hâliyle organik bağ kavramının da kaynağını TMK’nın 2. maddesinde yer alan dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı oluşturmaktadır (Öztek/ Memiş, s. 210). Ancak organik bağ kavramı, tüzel kişilik perdesinin aralanmasına göre daha geniş bir anlama sahip olsa da organik bağın varlığı, tek başına tüzel kişilik perdesinin aralanmasını gerektirmemektedir. Başka bir deyişle şirketler arasında organik bağ tespit edilse dâhi tüzel kişilik perdesinin aralanması ve alacağın perdenin arkasındakinden de istenebilmesi için sırf alacaklıdan mal kaçırmak ve onu zarara uğratmak amacıyla kötü niyetli işlemler yapıldığının da somut verilerle ispatlanması gerekmektedir.
Şirketler arasında ortakların akraba olması tek başına organik bağ veya tüzel kişilik perdesinin kaldırılması için yeterli değildir olmadığı gibi şirketlerin aynı faaliyeti yürütüyor olması da organik bağ için yeterli değildir (Baycık, Gaye: İşverenin Tespitinde Birlikte İstihdam ve Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Kurumları, İş Uyuşmazlıklarında Yargıtay ve Bölge Adliye Mahkemeleri Kararları Değerlendirme Toplantısı (Seminer Bolu/Abant – 06 Nisan 2019), … Sanayicileri İşveren Sendikası, … 2019, s. 20).
Şirketler arasında organik bağ olup olmadığı; şirketlerin adreslerinin aynı olması, ortaklık yapılarının ve yönetim kurullarının benzer olması veya temsilcilerinin aynı olması, faaliyet alanları, hisse devirleri, muvazaalı işlemler gibi hususlar ve somut olayın özellikleri de gözetilerek tespit edilebilir. Ancak tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasında her iki şirketin faaliyet alanı, ortaklık yapısı, ortakları gibi konularda öyle büyük ve derin bir kesişme vardır ki; bu şirketlerle iş yapan kişiler nezdinde iktisadi bir bütünlük içerisinde tek bir şirketle iş yapılıyor algısı oluşmaktadır. Ayrıca üçüncü kişiler nezdinde uyandırılan bu algı neticesinde, ticaret yaparken güçlü bir yapıya sahip görüntüsü oluşturularak, şirketlerden birinin borca batırılması ya da içinin boşaltılıp iş alanının diğerine kaydırılması işlemleri tipik bir hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilmelidir.
Dava konusu protokolün imzalandığı tarihte yürürlükte olan TBK’nın m. 133 maddesi ile düzenleme altına alınan “tecdit-yenileme” kavramı ve şartları üzerinde durmakta yarar vardır. Yenileme, dar anlamda borcu sona erdiren sebeplerden biridir. Borcun yenilenmesi alacaklı ile borçlu arasında yapılacak bir sözleşme ile gerçekleşir. Bir borcun yerine yenisinin geçerek eski borcun sona erdirilmesi sözleşmesine yenileme sözleşmesi denir. Bu sözleşme tarafların önceki borç yerine yeni bir borcu geçirme iradelerinden oluşur. Borcun yenilenmesi için her şeyden önce taraflar arasında mevcut ve geçerli eski bir borç bulunması, borçlunun sözleşme ile yeni bir edim üstlenmesi (böylece yeni bir borcun doğması) ve tarafların eski borç yerine geçecek yeni bir borç kurma iradesine sahip olmaları gerekmektedir. Bahsedilen bu irade, yeni bir borç kurmak suretiyle eski borcu ortadan kaldırma, onu sona erdirme iradesidir. Borcun yenilenmesi karine olarak kabul edilemez. Yenileme, tarafların açık iradesine dayanmalıdır (Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, … 2018, s. 1293 vd.).
Bu kuralı teyit eden TBK’nın m. 133/2 göre; mevcut borç için kambiyo taahhüdünde bulunulması veya yeni bir alacak senedi ya da yeni bir kefalet senedi düzenlenmesi, tarafların açık yenileme iradeleri olmadıkça yenileme sayılmaz. Buna karşılık, tarafların kambiyo taahhüdünde bulunmak suretiyle eski borcun (asıl borç ilişkisinin) sona erdiği ve yenilemenin olduğu hususunda anlaşmış olmaları hâlinde kambiyo taahhüdü ifa yerine yapılmış sayılır ve borç yenilenmiş sayılır. Bu yenilemenin sonucu olarak da asıl borç ilişkisi ile ona bağlı teminatlar ortadan kalkar ve asıl borç ilişkinin yerine kambiyo ilişkisinden doğan borç geçer. Kural olarak, bu nitelikte bir anlaşma bulunmadığı veya durum şüpheli olduğu sürece yenilemeden söz edilemez (Bozer/Göle, s. 68).
Yalnızca kambiyo taahhüdünde bulunmak, yenilemeye karine teşkil etmese de, tarafların kambiyo taahhüdünün yenilemeyi gerektireceği hususunda anlaşmalarının mümkün olduğu belirtilmiştir. Böyle bir durumda kural olarak, yenilemeyi iddia eden kimse, bu yoldaki anlaşmayı ispatlamalıdır. Çekte düzenleyen ile lehtar arasındaki ilişki, eş söyleyişle bedel ilişkisi tahsil amaçlıdır, yani tahsil şartına bağlı bir ödeme teşebbüsüdür (Poroy/Tekinalp, s. 141, 332).
Borcun yenilenmesinden söz edilebilmesi için, eski borç ile yeni borcun hukukî sebepleri birbirinden farklı olması gerekmektedir. Buna karşılık her iki borcun hukukî sebebi aynı ise burada ancak bir borç ikrarından söz edilebilir. Tarafların sadece borç miktarını veya ifa şartlarını değiştirmeleri yenileme için yeterli olmamakta, ayrıca mevcut borç ilişkisinin hukukî sebebinde de bir değişiklik yapılması gerekmektedir (Tekinay, Sulhi Selahattin/Akman, Sermet/Burcuoğlu, Hâluk/Altop, Atilla: Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1993, s. 989).
Borcun yenilenmesi bir hukukî ilişkinin doğması, değiştirilmesi veya ortadan kaldırılması (fesih) sonuçlarının bir veya bir kaçını içerebilir. Bu sebeple, yenileme sözleşmesi sadece bu sonuçlardan birini içerecek şekilde değerlendirilmemelidir. Bu itibarla yenileme sözleşmesi, taraflar arasında süregelen hukukî ilişkileri yok ederek yerine bağımsız ilişkiler kuran geniş kapsamlı bir sözleşmedir.
Yenileme işleminin geçerliliği için taraflar yeni bir borç meydana getirirken eskisini ortadan kaldırmak iradesine sahip olmalılardır. Yenileme sözleşmesi için gerekli olan irade beyanının açık bir irade beyanı olabileceği gibi örtülü bir irade beyanı da olabilir. Bu itibarla tarafların yeni bir borç kurulurken eskisini ortadan kaldırmak amacıyla hareket edip etmediklerinin yapılan işlemin muhtevasından ya da işin özelliklerinden çıkarılması gerekmektedir.
Hemen belirtilmelidir ki, yenilemenin önemli sonuçlarından biri, eski borcun sona ermesi ve yeni bir borcun doğması ile birlikte eski borca bağlı olan fer’î hakların da aksi kararlaştırılmadığı takdirde sona ermesidir. Başka bir deyişle fer’î hakların sona ermeyeceği hususu yenileme sözleşmesi ile kararlaştırılmadığı sürece fer’î haklar eski borç ile birlikte sona erecektir. Fer’î haklar kavramından, alacağın dar anlamda unsurları dışında kalan ve alacağın amacına hizmet eden haklar anlaşılmalıdır. Bu haklar, faiz ve cezai şart gibi alacağın genişlemesine, rehin hakkı, hapis hakkı, teminat ve kefâlet gibi alacağın garanti altına alınmasına hizmet eden haklardır. Ayrıca, yenilik doğuran haklar, temsil hakları ve eski borca bağlı olan zamanaşımı def’î, ödemezlik def’î gibi def’î hakları da fer’î haklar içinde değerlendirilir ve bu haklar da eski borcun sona ermesi ile kendiliğinden ortadan kalkar (Von Tuhr, Andreas: Borçlar Hukuku I-II, Çeviren: Cevat Edege, … 1983, s. 656-657). Bu sonucun tek istisnasını BK’nın 115. (TBK m. 134) maddesinde hüküm altına alınan cari hesaptaki yenileme karinesi oluşturur. Eş söyleyişle; yenileme ile temel borç, aynî ve şahsî teminatları ile sona erer. Yenileme ile sona eren eski borçtan bağımsız, yeni bir borç doğar ki bu yeni borç, kambiyo senedinden doğan soyut bir borçtur. Eski borca ilişkin def’îler, yenileme ile doğan yeni borç için ileri sürülemez (Reisoğlu, Safa: Türk Borçlar Hukuku, İstanbul 2012, s. 406- 407). Burada önemle belirtmek gerekir ki, kambiyo taahhüdünün açıkça yenileme olarak kabul edilebilmesi ve temel borcun sona erdirilebilmesi için, yeni borç geçerli olarak doğmalıdır (Reisoğlu, 406). TBK’nın m. 133/2 fıkrasında düzenlenen karinenin aksine, kambiyo senedinin düzenlenmesinin yenileme sonucunu doğuracağı konusunda anlaşmanın olduğunu iddia eden taraf iddiasını ispatla yükümlü olacaktır (Von Tuhr, s. 655).
Neticeten bu açıklamalar ışığında, davacılar ile dava dışı 3. kişiler arasında gerçekten organik bağ bulunup bulunmadığı hususu sunulan deliller bağlamında değerlendirilmelidir. Davacı …’nin 15.04.2015 tarihinde tescil edildiği, 20.04.2015 tarih 8804 sayılı Ticaret Sicil gazetesinde kuruluşunun yayınlandığı görülmüştür. Kuruluş adresinin … Bölgesi … Mah. 1463 Sokak No:1 …/… olarak gösterildiği, şirket yapısının tek ortaklı şirket olduğu , kurucu ortak olarak …’ın sermayenin %100’ne sahip olduğu görülmüştür. Davacı şirketin 22.05.2017 tarihinde şirketin merkezini, … Bölgesi … Mah. 1463 sokak No:1 …/… adresinden … Mahallesi 1450 Cad. No:33 …/… adresine taşıdığı, 25.05.2017 tarih 9333 sayılı Ticaret Sicil gazetesinde tescil ettirdiği görülmüştür. Davacı … San.Tic.Ltd.Şti.’nin 2018 yılı incelenen resmi kayıtlarına göre, davacı şirket ile dava dışı şirket … Ltd. Şti. arasında ticari ilişkinin olmadığı görülmüştür. Dava dışı … Ltd. Şti.’nin 21.08.2008 tarihinde tescil edildiği, 26.08.2008 tarih 7135 sayılı Ticaret Sicil gazetesinde kuruluşunun yayınlandığı görülmüştür. Kuruluş adresinin … … 26.Cadde 675.Sokak No:30 …/… olarak gösterildiği, şirketin kurucularının %51 hisseye sahip … ve %49 hisseye sahip …olduğu görülmüştür. Dava dışı … Ltd. Şti.’nin şirketin merkezini … … 26.Cadde 675.Sokak No:30 …/… adresinden … … 1450.sokak No:33 …/… adresine taşıdığı, 14.12.2015 tarih 8967 sayılı Ticaret Sicil gazetesinden, daha sonra … … 1450.sokak No:33 …/… adresinden … Mahallesi 1534 Cad. No:19 …/… adresine taşındığı, 02.01.2020 tarih 9985 sayılı Ticaret Sicil gazetesinden anlaşılmıştır. 03/05/2023 tarihli bilirkişi raporu ile de Davacı ile dava dışı … Ltd. Şti arasında cari hesap ilişkisi bulunmadığı, kanuni kayıtlarda borç alacak ilişkisini doğuracak herhangi bir kayıda rastlanılmadığından aralarında borç alacak ilişkisinin olmadığı, … Ticaret Odasının 22.04.2019 tarih 62752911-101.05-E… sayılı evrakında Davacı … ile dava dışı … Ltd. Şti.’nin adreslerinin ve ortaklarının farklı olduğu görülmüş, iki firma arasında organik bağ olmadığı tespit edilmiştir.
Davacı şirketin … … Hukuk Mahkemesi’nin … esas sayılı dosyasından, …. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile başlatılan takip dosyasından alınan talimat uyarınca, … … Müdürlüğü’nün … talimat sayılı dosyası ile 21/12/2018 tarihinde haczedilen taşınırların mülkiyetinin müvekkiline ait olduğunu ileri sürerek, istihkak iddiasının kabulü ile mahcuzlar üzerindeki haczin kaldırılmasını talep etmiş, mahkemece … karar sayılı karar ile “istihkak davalarının hacizli malların bulunduğu yerde açılabilmesinin mümkün olması nedeniyle davalı alacaklı vekilinin mahkemenin yetkisine yapmış olduğu itirazın ara karar ile reddine karar verilmiştir. Üçüncü kişi şirketin haciz mahallinde 16/05/2017 tarihinde faaliyet göstermeye başladığı, borçlunun iş yerinin önceki kiracısı olduğu, ancak ticaret sicilinde kayıtlı adresini değiştirmediği, davacının haczedilen dik işleme makinasına ilişkin davasından vazgeçmesi nedeni ile bu hususta karar verilmesine yer olmadığı, davanın konusunu 500,00 TL kıymetindeki toplama bilgisayarın oluşturduğu, bilgisayara ait faturanın davacının ticari defterinde kayıtlı olduğunun görüldüğü, nüfus müdürlüğünden gelen cevaptan, üçüncü şahıs ve borçlu şirket ortakları arasında akrabalık bulunmadığının anlaşıldığı, haciz mahallinde borçlu şirkete ilişkin herhangi bir belgenin bulunmadığı, davacının sunduğu elektrik ve su faturaları ile OSB aidat ödemeleri de gözönüne alındığında, hacizli menkulün davacı şirkete ait olduğu kanaatine varılarak davanın kabulüne haczin kaldırılmasına, davacıya tazminat verilmesine yer olmadığına, … marka dikişleme makinesi hakkındaki davadan vazgeçilmesi nedeniyle bu hususta karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.”
İlk derece mahkemesi kararının davalı tarafça istinaf edilmesi üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesinin 2021/624 esas, 2021/490 karar sayılı kararı ile “Davacı üçüncü kişi vekili, 18.03.2019 havale tarihli dilekçesinde … A.Ş’nin dava konusu makine yönünden …. İcra Hukuk Mahkemesinin … esas sayılı dosyası ile istihkak davası açmış olduklarını öğrenmeleri nedeniyle … marka … dik işleme makinesi yönünden taleplerinden vazgeçtiklerini, beyan etmiş ise de davacı taraf vekili 09.05.2019 tarihli dilekçesinde ise feragat ettiklerini ilk duruşmada ise, yine aynı beyanını tekrar ederek bu makine yönünden feragat beyanlarını açıkça dile getirdiği, vekaletinde feragat yetkisinin yer aldığı anlaşılmıştır. Bu durumda önce vazgeçme beyanının ileri sürüldüğü sonrasında ise feragatin ilk celsede açıkça beyan edilmesi karşısında mahkemece kabul edilmeyen vazgeçme beyanına göre hüküm kurulması hatalı olmuştur. Dava konusu menkullerden … marka 500 TL kıymetindeki toplama bilgisayar yönünden yapılan incelemede ise; borçlunun haciz yapılan iş yerinin önceki kiracısı olması ticaret sicilde kayıtlı adresini değiştirmemesi karşısında karine davalı borçlu lehinedir. Karinenin aksi davacı tarafça ispatlanması gerekir. Toplama bilgisayarın faturasının davacı tarafça mahkemeye sunulması ve bu menkulün faturasının davacı üçüncü kişinin ticari defterinde demirbaşlar listesinde yer aldığı mahkemece isabetli olarak tespit edildiğine göre, bilgisayar yönünden kabul kararı verilmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davacının bu menkul yönünden iddiasını ispatladığı anlaşılmakla haczin kaldırılmasına karar verilmesi doğrudur.” gerekçesi ile davanın kısmen kabulü ile, … … Müdürlüğü’nün … talimat sayılı takip dosyasında 21.12.2018 tarihinde haczedilen … marka toplama bilgisayar üzerindeki haczin kaldırılmasına, davacının … marka dikişleme makinesine yönelik talebinin feragat nedeniyle reddine kesin olarak karar verilmiştir.
İcra Hukuk Mahkemelerinde istihkak ve ihalenin feshi davaları dışındaki davalardaki kararlar ve elde edilen deliller genel mahkemelerde maddi anlamda kesin hüküm ve kesin delil sonucu doğurmazlar. İstihkak ve ihalenin feshi davalarında verilen kararlar ise maddi anlamda kesin hüküm teşkil ederler. … Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesinin 2021/624 esas, 2021/490 karar sayılı kararı ile davacının istihkak iddiası, “Dava konusu menkullerden … marka 500 TL kıymetindeki toplama bilgisayar yönünden yapılan incelemede ise; borçlunun haciz yapılan iş yerinin önceki kiracısı olması ticaret sicilde kayıtlı adresini değiştirmemesi karşısında karine davalı borçlu lehinedir. Karinenin aksi davacı tarafça ispatlanması gerekir. Toplama bilgisayarın faturasının davacı tarafça mahkemeye sunulması ve bu menkulün faturasının davacı üçüncü kişinin ticari defterinde demirbaşlar listesinde yer aldığı mahkemece isabetli olarak tespit edildiğine göre, bilgisayar yönünden kabul kararı verilmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davacının bu menkul yönünden iddiasını ispatladığı anlaşılmakla haczin kaldırılmasına karar verilmesi doğrudur” gerekçesi ile kabul edilmiştir.
Davacılar haciz baskısı altında protokolü, protokol gereği birleşen dava konusu 80.000,00 TL’yi ve protokol gereği asıl dava konusu 15/02/2019 düzenleme tarihli, 15/03/2019 vade tarihli 120.000,00 TL bedelli bonoyu davalıya verdiğini, protokolün haciz tarihi ile aynı tarihli olması, protokolde davacıların tarafı olmadığı …. İcra Müdürlüğünün … sayılı takip dosyasına açıkça atıfta bulunulması sebebiyle ispatlamıştır. Davacılar istihkak iddiasını ise … Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesinin 2021/624 esas, 2021/490 karar sayılı kararı ile ispatlamışlardır. Bu sebeple davacı tarafça asıl davada 15/02/2019 düzenleme tarihli, 15/03/2019 vade tarihli 120.000,00 TL bedelli bono sebebiyle davalıya borçlu olmadıklarının tespiti ile bono sebebiyle ödenen toplam 105.000,00 TL’den 40.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tahsili istenilmiş ise de dava açıldıktan sonra 40.000,00 TL’lik ve 25.000,00 TL’lik ödemeler yapıldığından bu ödemeler yönünden İİK 72/6 gereği istirdat davası olarak devam olunarak, 40.000,00 TL’nin 22/04/2019 tarihinden, 25.000,00 TL’nin 30/04/2019 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacılara verilmesine, birleşen dosya yönünden 80.000,00 TL nin ödeme tarihi olan 15/02/2019 tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak ile davacılara verilmesine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 72/5.maddesi uyarınca Borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırşa, talebi üzerine, borçlunun dava sebebi ile uğradığı zararın da alacaklıdan tahsiline karar verilir. Takdir edilecek zarar haksızlığı anlaşılan takip konusu alacağın %20’sinden aşağı olamaz. Somut olayda davalının kötüniyetli ya da ağır kusurlu olduğu ispatlanamadığından davacıların asıl ve birleşen dava yönünden kötüniyet tazminatı taleplerinin reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-Asıl dava yönünden,
Davanın KABULÜ ile davacıların 15/02/2019 düzenleme tarihli, 15/03/2019 vade tarihli 120.000,00 TL bedelli bono sebebiyle davalıya borçlu olmadıklarının tespiti ile bono sebebiyle ödenen toplam 105.000,00 TL’den 40.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi, 40.000,00 TL’nin 22/04/2019 tarihinden, 25.000,00 TL’nin 30/04/2019 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacılara verilmesine,
Davacıların kötüniyet tazminatı taleplerinin reddine,
2-Birleşen …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Karar sayılı dava yönünden; davanın KABULÜ ile;
80.000,00 TL nin ödeme tarihi olan 15/02/2019 tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak ile davacılara verilmesine,
Davacıların kötüniyet tazminatı taleplerinin reddine,
Asıl dava yönünden;
3-Asıl dava nedeniyle karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince hesaplanan 8.197,20 TL nispi karar harcının peşin alınan 2.049,30 TL harçtan mahsubu ile geri kalan 6.147,9‬0 TL harcın davalıdan tahsili ile HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
4-Asıl dava nedeniyle karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan 19.200,00-TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacılara verilmesine,
5-Davacılar tarafından yapılan dava açılırken yapılan toplam 2.100,10 TL(44,40 TL BVH, 6,40TL VSH, 2.049,30 TL peşin harç) harcın davalıdan alınarak, davacılara verilmesine,
6-Davacılar tarafından yargılama aşamasında yapılan toplam 2.571,00 TL ( 771‬,00 TL tebliğler ve posta, 1.800,00 TL bilirkişi ücreti) yargılama giderinin davalıdan alınarak davacılara verilmesine,
Birleşen dava yönünden;
7- Birleşen dava nedeniyle karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince hesaplanan 5.464,80 TL nispi karar harcının peşin alınan 1.366,20 TL harçtan mahsubu ile geri kalan 4.098,6‬0 TL harcın davalıdan tahsili ile HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
8-Birleşen dava nedeniyle karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan 17.900,00-TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacılara verilmesine,
9-Davacılar tarafından yapılan dava açılırken yapılan toplam 1.417,00 TL( 44,40 TL BVH, 6,40TL VSH, 1.366,20 TL peşin harç) harcın davalıdan alınarak, davacılara verilmesine,
10-Arabuluculuk ücreti olan 1.320,00TL’nin davalıdan alınarak, HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
11-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayarak artan gider avansının karar kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde İstinaf Kanun Yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 29/11/2023

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır