Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/622 E. 2023/430 K. 07.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2022/622 Esas
KARAR NO:2023/430

DAVA:Tazminat
DAVA TARİHİ:16/09/2022
KARAR TARİHİ:07/06/2023

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 04.10.2021 tarihinde müvekkilin maliki bulunduğu … plakalı aracın, davalı sigorta şirketi nezdinde sigortalı bulunan … plakalı araç ile tarihinde karışmış oldukları maddi hasarlı trafik kazasında dava dışı karşı taraf sürücüsü asli kusurlu olduığunu, Müvekkil için davalı-borçlu sigorta şirketine başvuru yapılmış olmasına rağmen tazminatı ödemediği, müvekkilin haklarını(tazminatını) sebepsiz yere ödemeyerek ihlal ettiği, tazminatı sürümceme de bırakarak sebepsiz zenginleşmeye gittiğini, tahsil etmesi gereken tazminat alacağın yasal süresinde tahsil edilemediği, Alacağın zamanında tahsil edilememesinden ve faizi aşan zararın ortaya çıkmış olması sebebiyle aşkın zarar talebe ilişkin huzurdaki davayı açma zarureti doğduğu karşı taraf sürücüsünün asli kusurlu olduğu, müvekkilin ise kusurunun bulunmadığı, müvekkili zarara uğratmak maksadıyla herhangi bir ödeme yapmadığı, Davalı tarafa bildirimin yapıldığına ilişkin ileti, dilekçemiz ekinde sunulduğu, müvekkilin uğradığı zararın daha fazla artmaması adına dosyanın bilirkişiye gönderilmesini talep edildiği, ülkedeki enflasyon ve alım gücünün düşmesi durumu göz önüne alınarak müvekkil yararına munzam zarar olduğuna, bu zararın hesaplanması amacıyla dosyaya bilirkişi atanmasına, haklı davamızın kabulüne karar verilmesini saygılarımızla vekaleten talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle;
Müvekkil şirkete gönderilen dava dilekçesi ekinde zarara ilişkin hiçbir bilgi ve belge yer almadığı, dava konusunu, talebi, delilleri görüp değerlendirmeden davaya yanıt verebilmenin mümkün olamadığı, hususların saptanabilmesi, davanın esasına ve usule ilişkin itirazlarımızın sunulabilmesi için dava dilekçesi ve tüm delillerin ibrazı gerektiği, Davacının talepleri kesin hüküm nedeniyle reddedilmesi gerektiği, … plakalı araçta meydana gelen hasar ve değer kaybı müvekkil şirket tarafından tazmin edilmiş ve müvekkil şirket poliçeden kaynaklanan tüm sorumluluğunu yerine getirdiği, davacının hasar bedeli talepli olarak yaptığı 2021.e… numaralı başvuruya binaen 17.263,84 tl ve değer kaybı talepli olarak yaptığı 2021.e… numaralı başvuru nedeniyle 10.000,00 tl asıl olacak olmak üzere poliçe limitinden toplam 27.263,84 tl ödeme yapıldığı, davacı tarafından hasara başvuru yapıldığında, aracı onarılmış ve anlaşmalı tamirhaneye 11.254,93 tl ödeme yapıldığı, bakiye teminat limitinin 4.481,23 -TL olduğu. davayı kabul anlamına gelmemekle müvekkil şirketin sorumluluğu sigortalısının kusuru ile sınırlı olduğundan kazanın oluşumunda kusur oranlarının tespiti gerektiği, hiç bir şekilde kabul anlamına gelmemek kaydıyla, başvuranın munzam zarar bedeli bilirkişi aracılığıyla tespit edilmesi gerektiği, müvekkil şirket dava açılmasına sebebiyet vermediği gibi temerrüdü de söz konusu olmadığı, bu nedenle faiz talepleri haksız ve reddinin gerektiği, haksız davanın esastan reddine , aksi halde dosyanın meydana geldiği iddia edilen munzam zarar konusunda uzman bilirkişiye tevdi ile rapor alınmasına ,Kusurun ve hasarın ispatlanamaması halinde davanın reddi ile yargılama harç ve giderleri ile ücreti-i vekaletin davacı tarafa tahmiline karar verilmesini saygılarımla arz ve talep etmiştir.
Taraflar arasında uyuşmazlık bulunan hususların; 12.09.2021 tarihinde meydana gelen trafik kazası sonucunda davacı lehine Sigorta Tahkim Komisyonu’nun … karar numaralı dosyasından lehine hükmedilen tazminatın, 15/09/2021 tarihinde davalının temerrüde düşürüldüğü ancak ödemenin 22/02/2022 tarihinde icra takibi ile yapıldığı iddiasıyla aşkın(munzam) zarar talebinden ibaret olduğu görüldü.
DELİLLER; …. İcra Müdürlüğüne müzekker yazılarak … Esas sayılı dosyası celp edilmiştir, Türkiye Noterler Birliği Başkanlığına müzekkere yazılarak … ve … Plaka sayılı araçların önceki sahiplerini de göstertir şekilde trafik sicil kayıtları celp edilmiştir, … A.ş.’ne Müzekkere yazılarak , … ve … plaka sayılı araçların 04/10/2021 tarihli kazaya ilişkin hasar dosyası celp edilmiştir, Sigorta Bilgi Ve Gözetim Merkezi Müdürlüğüne müzekkere yazılarak … ve … Plaka sayılı araçların tramer kayıtları celp edilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE;
Mahkememizce yapılan yargılama sonucunda; tarafların beyanları, deliller ve tüm dosya kapsamına göre;
Dava, munzam zarar talebine ilişkindir. Davacı vekili dava dilekçesinde, davacının alacağını zamanında tahsil edememesi nedeniyle belirsiz alacak olarak 500-TL’nin avans faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
6098 sayılı TBK’nın 122/1. maddesinde, “Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Munzam Zararın İspatında Yargıtay’ın Tarihsel Yaklaşımı Değerlendirildiğinde;
Munzam zarar, borçlunun temerrüdü ile oluşmaya başlayan asıl borcun ifasına kadar zaman içinde artarak devam eden, asıl borçtan tamamen bağımsız yeni bir borç olup bu hukuki niteliği ve karakteri itibariyla, asıl alacak ve faizleri yönünden icra takibinde bulunulması veya dava açılmasıyla sona ermeyeceği gibi, icra takibi veya dava açılması sırasında asıl alacak ve temerrüt faizi yanında talep edilmemiş olması halinde dahi takip veya davanın konusuna dahil bir borç olarak kabul edilemez. Bu nedenle asıl alacağın faizi ile birlikte tahsiline yönelik icra takibinde veya davada munzam zarar hakkının saklı tutulduğunu gösteren bir ihtirazî kayıt dermeyanına da gerek bulunmamaktadır. Ayrı bir dava ile on yıllık zamanaşımı süresi içerisinde her zaman istenmesi mümkündür.
Munzam zararın ispatın somut olarak ispatının gerekip gerekmediği hususu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve Özel Dairelerinin birbirinden farklı uygulamaları ile süregelmiştir. Yargıtay uygulamalarındaki bu iki farklı görüş, munzam zararı ispatının sıkı ispat kurallarına bağlanıp bağlanmaması; maruf ve meşhur olayların “karine” olarak kabul edilip, edilemeyeceği ve maddi zararın belirlenmesi yöntemlerinde yoğunlaşmaktadır.
Yargıtay’ın eskiden beri ağırlıklı olarak uyguladığı birinci görüşe göre; munzam zarar talep eden-davacı, temerrüde uğrayan alacağın varlığını, bu alacağın ödenmemesi sebebiyle temerrüt faizini aşan zararı bulunduğunu somut olarak ve yasal delilerle ispatlamak zorundadır. Olumsuz ekonomik veriler (yüksek enflasyon, döviz kurlarındaki artış, piyasa yüksek faiz oranları) davacı-alacaklıyı ispat yükünden kurtarmaz. Geç tahsil edilen alacağın, iştigal konusu ticarette kullanılmasının tabiî olduğu varsayımı yeterli kabul edilip hüküm kurulamaz. Alacaklının, munzam zararını yasal delillerle kanıtlaması halinde borçlu; ya alacaklının bir zarara uğramadığını ya da borç zamanında ifa edilmiş olsaydı bile, alacaklının değeri düşmeyecek bir yatırım yapmayacağını ispat ederek sorumluluktan kurtulabilir.
İkinci görüşe göre; munzam zarar alacaklısı, öncelikle temerrüde uğrayan asıl alacağın varlığını, bu alacağın geç veya hiç ifa edilmemesinden dolayı temerrüt faiziyle karşılanmayan zarar miktarını; zarar ile borçlu temerrüdü arasındaki uygun illiyet bağını kanıtlamalıdır. Munzam zarar alacaklısı, normal durumlar ve fiili karineler ile maruf ve meşhur olaylara dayanıyorsa bunun ispatı istenmemeli, munzam zarar davalarında davacı-alacaklının ispat yükümlülüğü çok sıkı kurallara bağlanmamalı, enflasyonist ortamda, bireyin parasının değerini sabit tutmak ve kazanç sağlamak için bir çaba ve girişimlerde bulunması; örneğin, en azından vadeli mevduat veya kurları devamlı yükselen döviz yatırımlarında değerlendirilmesi, olayların normal akışına, hayat tecrübelerine uygun düşen bir karine olarak kabul edilmelidir. Bu karinenin aksini, kusursuzluğunu ve sorumsuzluğunu ispatlamak borçlunun yükümlülüğündedir.
Yargıtay Daireleri arasında bu yolda oluşan içtihat aykırılığının giderilmesi istemi, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nca reddedilmiştir.
Başından beri birinci görüşü uygulayan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, daha sonra ikinci görüşü benimsemiş, 2021 ve 2022 yıllarında verdiği kararlar incelendiğinde ise somut ispat kuralına geri döndüğü görülmüştür.
İbranamenin Munzam Zararı Sona Erdirip Erdirmeyeceği Değerlendirildiğinde;
Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 2020/7864 E- 2022/1108 K.sayılı Kararında;
“Ayrıca sigortacının ibrası ister taraflar arasında akdedilmiş bir sulh sözleşmesi ile ister bağımsız bir ibra sözleşmesi ile kararlaştırılmış olsun, sözleşmede aksine hüküm yoksa sigorta tazminat borcu ile birlikte gecikme faizi ve munzam zarar gibi borçlar da ibra ile sona erer. Sigorta tazminat borcuna ilişkin sulh-ibra sözleşmesi yapılırken iradesi sakatlanan (hata, hile, ikrah) sigorta ettiren, sigortalı bu sözleşmeyi iptal hakkına sahiptir.Ancak sigortalı hata,hile, ikrah ile iradesinin sakatlandığını ispat etmek zorundadır. Aksi halde sigortalı “tazminat makbuzu-ibraname” “mutabakatname-ibraname”, “ibraname” başlıklı belge ile tespit edilen sulh ve ibra sözleşmesi ile bağlıdır.” şeklindeki kararı ile aksine düzenleme bulunmadıkça ibranamenin munzam zarar borcunu da sona erdireceğine hükmedilmiştir.
Ekonomik Olumsuzluklar Karine Yönünden Değerlendirildiğinde;
Gerek 818 sayılı mülga BK’nın 105.maddesinde ve gerekse 6098 sayılı TBK’nın 122/1. Maddesinde “FAİZ”den değil, “ZARAR”dan bahsedilmektedir. “Günümüz ekonomik koşullarıyla geçmişdeki ekonomik veriler değerlendirildiğinde; ekonomi düzeni içinde yer alan yatırım araçlarının hiçbir zaman istikrarlı gelir getirmediği ve dolayısıyla munzam zararın ispatında “karine” oluşturmadıkları sonucuna varılmaktadır. Örneğin, belli bir zamanda getirisi olan döviz, başka bir zamanda zarar oluşturmaktadır. Borsalardaki yatırımlarda kâr sağlayabildiği gibi, zarara da sebebiyet vermektedir. Enflasyon oranı düştükçe, banka mevzuat faizi de düşmektedir. O halde, ikinci görüşü benimseyen Yargıtay kararları ve hukuksal öğretideki görüşler, “karine” yönünden hukuksal dayanaktan yoksun kalmaktadır.” (Yargıtay 15.HD’nin 2013/3885 E-2014/4268 K.sayılı kararı) Yakın bir tarihte yüksek döviz kurlarının bir gecede neredeyse yarı yarıya kadar düştüğü dikkate alındığında, dövize yatırımın her zaman gelir getirmeyeceği, bu nedenle olumsuz ekonomik verilerin karine sayılamayacağı görülmektedir.
Somut Olay ve Güncel Yargıtay Kararları Değerlendirildiğinde;
Dava dilekçesinde davacının faizle karşılanmadığı ileri sürülen zararına ilişkin somut bir vakıa ve somut bir vakıaya ilişkin delil bildirilmemiştir. Davacı vekili munzam zarar talebini enflasyon döviz artışı gibi olumsuz ekonomik verilere dayandırmış, alacak hesabının da bu verilen üzerinden hesaplanmasını talep etmiştir.
Yargıtay 4.Hukuk Dairesi 2017/154 E- 2019/5415 K.sayılı kararında;
“Yüksek enflasyon, dolar kurundaki artış, serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek oluşu davacıyı ispat yükünden kurtarmaz. Davacı para alacağını zamanında alması halinde ne şekilde kullanacağını, uğradığı zararın kendisine ödenen temerrüt faizinden fazla olduğunu ispat etmek zorundadır.” şeklindeki kararı ile somut ispatı aramıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/(18)5-2800 E- 2021/1629 K.sayılı kararında;
“Uğranılan zarar, yetkili merciin belirlediğinden fazla ve bu nedenle 105. maddeye dayanılarak munzam zarar istenecek ise, artık o merciin, zararın oranını belirlemek için kullandığı/dikkate aldığı/değerlendirdiği ölçülere ve bunların “maruf ve meşhur” oldukları olgusuna değil, davaya özgü somut vakıalara dayanılması gerekir. Bunlar da, elverişli ve geçerli delillerle kanıtlanmalıdır.”
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2021/11-938 E- 2022/401 K.sayılı kararında;
“Davacı tarafından ileri sürülen, ülkemizdeki belirli dönemlerde mevcut olan ekonomik olumsuzluklardan enflasyon, yüksek faiz, para değerindeki düşüş gibi olgulara dayalı aşkın (munzam) zarar talebi, zarar olgusunun delili olarak kabul edilemez. Zira ülkemizdeki belirli dönemlerde var olan ekonomik koşullardaki olumsuzluklar nedeniyle paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma, tek başına davacının temerrüt faizi dışında bir zararının varlığının ispatı değildir. Dolayısıyla ekonomik şartlar sebebiyle ortaya çıkan yüksek enflasyon, döviz kurlarındaki dalgalanma, serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek oluşu, paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma gibi olumsuzluklar, bir karine olarak kabul edilip davacıyı, kendi somut durumuna özgü vakıalarla oluştuğu iddia olunan zararı ispat yükümlülüğünden kurtarmayacağı gibi davacıya bu yönde herhangi bir ispat kolaylığı da sağlamaz. Hâl böyle olunca, TBK’nın 122. maddesinde karşılanması öngörülen faizi aşan aşkın (munzam) zararın, genel ekonomik olumsuzlukların (ülkede cari enflasyon oranı, yüksek ve değişken döviz kurları, mevduat faizleri, paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma) dışında davacının durumuna özgü somut vakıalarla ispatlanması gerekir.”
Dosya kapsamı ve deliller birlikte değerlendirildiğinde, davacının salt olumsuz ekonomik verilere dayanarak munzam zarar talebinde bulunduğu, somut olarak zarara uğradığına dair vakıa ve delil ibraz etmediği, Yargıtay’ın son dönemdeki kararlarına göre, munzam zararın somut olarak ispatının gerektiği, olumsuz ekonomik verilere üzerinden varsayıma dayalı hesap yapılamayacağı anlaşılmakla, ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince hesaplanan 179.90 -TL maktu red harcının davacıdan tahsiline, peşin alınan 80.70-TL harçtan mahsubu ile geri kalan 99,20-TL harcın hüküm kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret tarifesi gereğince hesap olunan 500,00-TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak DAVALIYA VERİLMESİNE,
4-Arabuluculuk ücreti olan 1.560,00-TL’nin davacıdan alınarak, HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
5-Davalı tarafından yargılama gideri yapılmadığından takdirine yer olmadığına,
6-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
7-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayarak artan gider avansının karar kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine
Dair, tarafların yokluğunda gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içinde İstinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı 07/06/2023

Katip …
E-İmzalıdır

Hakim …
E-İmzalıdır