Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/501 E. 2023/352 K. 17.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2022/501 Esas
KARAR NO :2023/352

DAVA:İtirazın İptali
DAVA TARİHİ:23/07/2022
KARAR TARİHİ:17/05/2023
Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin alacağına istinaden başlatılan takibe karşı davalı/borçlu tarafından haksız ve mesnetsiz olarak yapılan itirazların iptalini işbu takibin devamını, davalı/borçlu aleyhine dava ve takip değerinin %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini, müvekkilinin alacağını tahsilinin ileride imkansız hale gelme ihtimalinin dikkate alınmasını davalı/borçlu ile ilgili ihtiyati hacze hükmedilmesini müvekkilinin şirket ile davalı/borçlu …, aralarındaki ticari ilişki nedeniyle mal alım satımı yapmış olduklarını müvekkili şirketin malları davalı/borçluya teslim ettiğini usulüne uygun e- arşiv faturalara dayanarak alacağını talep etme hakkına sahip olduğunu davalı/borçlu borcunu müvekkiline zamanında ödemediğini müvekkilinin alacağına istinaden tarafımızca …. İcra Müdürlüğü … Esas sayılı dosya ile icra takibi başlatılmış olduğunu ancak borçlu tarafça yetkiye ve borca itiraz edilmiş olduğunu yetkiye, borca ve ferilerine yapılan haksız ve mesnetsiz itirazın iptalini takibin devamını, ilaveten alacağın likit olmasından mütevellit karşı taraf aleyhine dava ve takip değerinin %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini Davalı/borçlunun icra dosyasına yaptığı itirazlarını değiştirip genişletmesine muvafakat etmediğini beyanla, davalı/borçlunun …. İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyasına yapmış olduğu haksız ve mesnetsiz itirazlarının iptalini ve takibin devamını ihtiyati haciz talebinin öncelikle teminatsız, mahkeme aksi kanaatte ise uygun bir miktarda teminat ile kabulünü dava ve takip konusu alacağın likit olmasından bahisle kötü niyetli davalı/borçlu aleyhine dava ve takip değerini % 20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatına hükmedilmesini yargılama giderleri ve vekalet ücretini davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı taraf dava dilekçesinde başlatılan icra takibinin ve açılan davanın yetkili icra dairesinde açıldığını ve müvekkilİ davalının icra takibiğne itirazında yetki itirazına dayanmasını kabul etmeyerek yetkili icra dairesinin ve mahkemenin İstanbul mahkemeleri olduğunu iddia etmiş olduğunu iddia usul ve yasaya aykırı olduğunu müvekkili davalının icra takibine itirazında görüleceği üzere hem yetki yönünden hem de borç yönünden itiraz edildiğini müvekkili davalının ikameti Malatya ilinde olup yetkili icra daireleri de Malatya İcra Daireleri olduğunu davacı taraf dava dilekçesinde her ne kadar borç ilişkisinin cari hesaptan kaynaklandığını, sözleşmeye dayalı alacak olduğunu ve para borcu olduğundan alacaklı yerleşim yerinin yetkili olduğunu savunduğunu iddianın hukuka aykırı olduğunu borca itiraz dilekçesi incelendiğinde müvekkili davalının açıkça borca ve borç ilişkisine itiraz etmiş olduğunu müvekkili davalı da borcun kaynağı borç ilişkisine itiraz ettiğini taraflar arasında geçerli bir hukuki borç ilişkisi bulunmamakta olduğunu bu sebeplerden ötürü yapılan yetki itirazının yerinde olduğunu davacı tarafın yetki konusundaki iddialarının hukuka aykırı olduğunu müvekkili davalı davaya konu alacağın muhatabı olmadığını, davacı tarafın dosyaya ibraz ettiği alacağa dair irsaliye faturaları dikkate alındığında faturaların davacı taraf adına kesilmiş olduğu görülmüş ise de müvekkili davalının defter kayıtları incelendiğinde bu faturaların girişi yapılmadığının görüleceği E-fatura işlemlerinde tarafların karşılıklı işlem yapmaları gerekmekte olduğunu dava dosyasına yansımış olan davacıya ait faturaların bir karşılığı olmadığından, müvekkili davalıya teslimi yapılmayan bir işlem söz konusu olmuş olduğunu müvekkili davalıya ait ticari defterler incelendiğinde ve yukarıda açıklanan nedenlerle; yargılama sonunda davanın reddine karar verilmesini alacaklı davacı tarafın %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkum edilmesini yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Taraflar arasında uyuşmazlık bulunan hususların; Davacının davalıdan cari hesap alacağı olup olmadığı, alacağın miktarı, icra dairesinin ve mahkememizin yetkili olup olmadığı, davacının başlattığı takibe davalının itirazının haklı olup olmadığı, itirazın iptali ile icra inkar tazminatına ve işlemiş faize hükmedilip hükmedilmeyeceğinden ibaret olduğu görülmüştür.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE;
Mahkememizce yapılan yargılama sonucunda; tarafların beyanları, deliller ve tüm dosya kapsamına göre;
Dava; Davacının davalıdan cari hesap alacağı olup olmadığı, alacağın miktarı, icra dairesinin ve mahkememizin yetkili olup olmadığı, davacının başlattığı takibe davalının itirazının haklı olup olmadığı, itirazın iptali ile icra inkar tazminatına ve işlemiş faize hükmedilip hükmedilmeyeceğinden kaynaklanan itirazın iptali davasıdır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesine göre, bir davanın ticari dava sayılması için, uyuşmazlık konusu iş tarafların her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olmalı ya da tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın Türk Ticaret Kanunu veya diğer kanunlarda o davaya asliye ticaret mahkemesinin bakacağı yönünde düzenleme olmalıdır. Örneğin, ödünç para verme işlemlerine ilişkin uyuşmazlıklar Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesi uyarınca, iflas davaları ise 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 154 ve devamı maddeleri hükmünce ticari dava sayılır. Buna karşılık Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesi uyarınca, tarafların tacir olup olmamasına bakılmaksızın ticari dava sayılan havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin uyuşmazlıklardan doğan davalar herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmiyorsa, ticari dava vasfını kaybedecektir. Yine, 6102 sayılı TTK’nun 19/II. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira, kanun ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 12. maddesinde “Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir”, yine aynı Kanun’un 16/1 maddesinde ise “Ticaret şirketleriyle, amacına varmak için ticari bir işletme işleten vakıflar, dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşlar da tacir sayılırlar.” hükmünü içermektedir.
26/06/2012 tarihinde kabul edilen ve 30 Haziran 2012 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca ticari davalar asliye ticaret mahkemelerince görülerek karara bağlanır. Diğer taraftan aynı düzenleme gereğince, asliye ticaret mahkemeleri ile diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki, 6762 sayılı TK’ndan ve 6102 sayılı TTK’nun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil, görev ilişkisidir.
5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanununun 3’üncü maddesinde, Esnaf ve sanatkâr, ister gezici ister sabit bir mekânda bulunsun, Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunca belirlenen esnaf ve sanatkâr meslek kollarına dahil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedenî çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usûlde vergilendirilenler ve işletme hesabı esasına göre deftere tâbi olanlar ile vergiden muaf bulunan meslek ve sanat sahibi kimseler olarak ifade edilmiştir. Ayrıca TTK’nın 1463. maddesinde de, önce 17. maddeye gönderme yapılarak, Bakanlar Kurulunun bu konuda kararname çıkarması halinde onlarda gösterilen miktardan aşağı gayrisafi geliri bulunan sanat ve ticaret erbabından başka hiç kimse kanunun 17. maddesinde tarif edilen esnaftan sayılamaz denmek suretiyle tacir veya esnafın hangi kriterlere göre saptanacağı açık bir biçimde gösterilmiştir. 19.02.1986 tarih ve 19024 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 25.01.1986 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile TTK’nın 1463. maddesine göre esnaf ve küçük sanatkar ile tacir ve sanayicinin ayrımına dair esaslar tespit edilmiştir. Buna göre; 1- Koordinasyon kurulunca tespit ve yayınlanacak esnaf ve küçük sanatkar kollarına dahil olup da gelir vergisinden muaf olanlar ile kazançları götürü usûlde vergilendirilenler ve işletme hesabına göre, defter tutanlardan iktisadi faaliyetleri nakdi sermayesinden ziyade, bedeni çalışmalarına dayanan ve kazançları ancak geçimlerini sağlamaya yetecek derecede az olan ve Vergi Usûl Kanununun 177. maddesinin birinci fıkrasının 1 ve 3 nolu bentlerinde yer alan limitlerin yarısını, iki numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların esnaf ve küçük sanatkar, 2- Vergi Usûl Kanununa istinaden birinci sınıf tacir sayılan ve bilanço esasına göre defter tutanlar ile işletme hesabına göre defter tutan ve birinci madde de belirtilenlerin dışında kalanların tacir ve sanayici sayılmaları kararlaştırılmıştır.
Bu durumda; yukarıda açıklanan hususlar gözönünde bulundurularak tarafların tacir olup olmadığı hususu araştırılarak sonucuna göre görevli mahkemenin tayin edilmesi gerekmektedir. (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 37. Hukuk Dairesi’nin 05/04/2022 tarih 2021/2357 Esas, 2022/1069 Karar sayılı ilamı)
Bu açıklamalar ışında somut olayın incelenmesinde; mahkememizce resen yapılan araştırmada davalının Malatya Beydağı Vergi Dairesi Başkanlığı nezdinde tacir kaydı bulunmamaktadır. Dosyaya sunulan vergi kayıtlarının incelenmesinden Bakanlar Kurulu Kararı ile belirlenen ve Vergi Usul Kanunu’ nun 177. Maddesi ile düzenleme altına alınan sınırın altında geliri olduğu, burada sayılan hadleri aşmadığı, buna göre esnaf ve küçük sanatkar sayılması gerektiği açıktır. Sonuç olarak davalının tacir olmadığı gibi, davanın mutlak ticari dava olmadığı sabittir. Açıklanan nedenlerle eldeki davanın Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmesi gerektiği ve mahkememizin görevsiz olduğu anlaşılmakla görevsizlik kararı verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis etmek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-Davacının açtığı davada,mahkememizin görevli olmadığı anlaşılmakla; açılan davanın, HMK’nun 115/2.maddesi uyarınca aynı kanunun 114/1-(c) maddesinde belirtilen dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden REDDİNE,mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE,
2-Görevli Mahkemenin İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi OLDUĞUNA,
3-HMK 20. Maddesi gereğince süresi içerisinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmesi halinde iki hafta içinde mahkememize müracaat ile dosyanın görevli mahkemeye GÖNDERİLMESİNE, başvurulmaması halinde davanın açılmamış sayılmasına,
4-Mahkememizce verilen görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra dava yetkili ve görevli mahkemede devam edilmemesi ve talep halinde yargılama giderlerinin değerlendirilerek HMK’ nun 331/2. maddesi gereğince bir karar verileceğinin İHTARATINA,
5-Harç ve masrafların görevli mahkemede nazara ALINMASINA,
Dair, 6100 sayılı HMK’nun 342 ve 345.maddeleri gereğince karşı tarafın sayısı kadar örnek eklenmek suretiyle tebliğden itibaren 2 haftalık süre içerisinde mahkememize verilecek dilekçe ile ilgili İstinaf Dairesi nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar davacı vekilinin yüzüne karşı, davalının yokluğunda açıkça okunup, usulen anlatıldı .17/05/2023

Katip …
E imzalıdır

Hakim …
E imzalıdır