Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/788 E. 2022/859 K. 22.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2021/788
KARAR NO:2022/859

DAVA:Sözleşmenin Uyarlanması
DAVA TARİHİ:03/12/2021
KARAR TARİHİ:22/12/2022

Mahkememizde görülmekte olan Sözleşmenin Uyarlanması davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketlerden … Ltd. Şti ile davlı şirket arasında … 17. Noterliği’nin 12.12.2014 tarih ve … yevmiye sayılı evrakı ile … İli, … İlçesi … Mah. 2247 Ada, 1 Parselde kain alışveriş merkezi olarak kullanılan taşınmazla ilgili olarak 14002185 sayılı 17.700.000,00 USD bedelli finansal kiralama sözleşmesi akdedildiğini, bu sözleşmede davalılardan … Ltd. Şti Turkmall Yatırım ve Hayvancılık A.Ş ve … ve Ticaret A.Ş’nin ise kefil olarak sözleşmeyi imzaladıklarını, daha sonra bu sözleşme kapsamında kalan borcun 12.06.2015 tarihinde tarafların ortak girişimiyle … A.Ş nezdinde kullanılan 17.700.000,00 USD tutarlı kredi sözleşmesine dönüştürüldüğünü, bu sözleşme gereğince ödenmesi gerekli ilk iki taksitin ödenmesinden sonra 12.12.2016 tarihli sözleşme ile kredinin ödeme cinsi değiştirilerek 15.838.134,62 EURO tutarlı kredi haline getirildiğini, daha sonra yeniden finansal kiralama ilişkisine dönülerek sözü edilen kredi ilişkisi değiştirilerek ödemelerin “sell and lease back” yöntemiyle yeniden finanse edilmesini amaçlayan 25.10.2017 tarih ve … sayılı 16.300.000,00 EURO bedelli 121 kira döneminden oluşan finansal kiralama sözleşmesi akdedildiğini, akabinde tarafların yeniden bir araya gelerek 25.10.2017 tarihli finansal kiralama sözleşmesini tadil eden 14.12.2018 tarihli finansal kiralama tadil sözleşmesini akdettiklerini, tadil sözleşmesine göre 17 numaralı kira dönemi olan 24.03.2020 tarihli kira bedeli dahil ödeme yapıldıktan sonra tüm dünyada baş gösteren pandemi etkisiyle ödemelerin altı ay süreyle ertelendiğini, erteleme sonrasında ödeme planının yeniden yapılandırılarak 23.09.2020 tarihinden başlayan bir kira dönemi benimsediğini ve altı aylık ödemesiz dönem dahil 99 kira dönemlik bir düzenlemeye gidildiğini, bu tarihten sonra çeşitli yapılandırma girişimleri olduğunu ve son olarak 13.11.2020 ve 03.12.2020 tarihlerinde … Ltd. Şti ile davalı şirket arasında ve … ve Ticaret A.Ş, … Tekstil Gıda Turizm İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş, … A.Ş, … ve …’un kefil olduğu yeni yapılandırma sözleşmeleri yapıldığını, ancak izah edildiği üzere yapılan bu tadil sözleşmelerinde müvekkillerinin gerçek iradelerinin ortaya konulabildiğinden söz edilemeyeceğini, zira bu dönemde müvekkillerinin temerrüt korkusu içerisine girdiğini ve yönetim kurulunda bu durumu izah eden bir karar almak suretiyle tadil sözleşmelerinin imzalanmak zorunda olduğunun belgelendiğini, sonrasında da bu sözleşmelerin muzayaka halinde ve temerrüt korkusu içinde imzalandığı bir ihtarname ile davalı şirketi bildirildiğini, müvekkili şirketin finansal kiralama sözleşmesi kapsamında Türk Lirası bazında değerlendirme yapıldığında borcunun %80’ine yakın kısmını ödemişken döviz bazlı bakıldığında yapılan ödemenin %1 seviyesinde kaldığını, döviz kurlarında yaşanan son artışın da müvekkili şirketi akdi yükümlülüklerini yerine getirme noktasında imkansızlığa ittiğini, müvekkili şirket tarafından yapılan TL bazlı ödemelerin toplamının 40.000.000,00 TL’ye yakın olup bu bedel esnasında ilk finansal kiralama sözleşmesi kapsamında yüklenilen yükümlülüğün neredeyse tamamına tekabül ettiğini, kesin hükme kadar devam edecek olan yargılama sürecinde dava konusu ile ilgili olarak hukuki durumda meydana gelebilecek değişiklikler ve doğabilecek zararlara karşı öngörülmüş bulunan ihtiyati tedbir kurumunun uygulanabilmesi için somut olayda; esasa dair karar verilinceye kadar geçecek süreçte müvekkili şirketin ödemelerini dövizle yapmak zorunda kalması ve bu durumun müvekkili şirket açısından aşırı ifa güçlüğü yaratması karşısında yukarıda gösterilen düzenlemede yer verilen ihtimallerden gecikme sebebiyle bir zararın doğması halinin mevcut olduğunun kabulünün gerektiğini, ihtiyati tedbir kararı verilmesini, ihtiyati tedbir kararı gereğince yapılacak ödemelerin daha sonradan uyarlama kararı verilerek belirlenecek takvimde yapılacak ödemelerin ilk taksitlerinden başlamak üzere mahsubuna, taraflar arasındaki 25.10.2017 tarihli finansal kiralama sözleşmesi ile bu sözleşmeye dayanılarak yapılan 13.11.2020 ve 03.12.2020 tarihli tadil sözleşmelerinin finansal kiralama bedeline ilişkin hükmünün 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 138/1 maddesi uyarınca aşırı ifa güçlüğü nazara alınarak hakimin sözleşmeye müdahalesi ve sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması suretiyle ihtiyati tedbir kararı verilmesi halinde bu tarihten aksi takdirde karar tarihinden başlamak üzere döviz ve Türk Lirası bazlı tüm ödemelerin birleştirilmesi suretiyle bilirkişilerce belirlenecek ödeme planı oluşturulmak suretiyle ödenmesi şeklinde sözleşmenin değiştirilerek uyarlanmasını, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın taraflarının tacir olduğunu, tacirler arasında oluşan uyuşmazlıklar için arabulculuk dava şartının bulunduğunu, finansal kiralama sözleşmesinin tarafı olmayan 5 davacının (… Yat. Teks. Gıda Tur. İnş. San. Ve Tic. A.Ş, … İnş. Tur. San. Ve Tic. A.Ş.; … Yönet. San. Ve Tic. A.Ş, … ve …) uyarlama talep etme hak ve yetkisinin olmadığını, uyarlanması talep edilen asıl finansal kiralama sözleşmesinin ve bu sözleşmeyi tadil sözleşmelerinin taraflarının kiracı sıfatıyla davacılardan … Ltd. Şti ile kiralayan sıfatıyla davalı müvekkili … A.Ş’nin olduğunu, bilindiği üzere sözleşmelerden nisbi nitelikte haklar doğacağını ve sadece o sözleşmenin taraflarının hak sahibi olup borç altına gireceklerini ve sahip oldukları bu hakları sadece birbirlerine karşı dermeyan edebileceklerini, dolayısıyla uyarlama talebini sadece sözleşmelerin tarafı olan davacı kiracı … Ltd. Şti’nin müvekkili kiralayana karşı ileri sürülebileceğini, finansal kiralama sözleşmesine konu olan malın kiracısının seçimi ve talebine dayandığının anlaşılması gerektiğinin açık olduğunu, finansal kiralama sözleşmesi düzenlenmesi talebinin kiracıdan geldiğini, kiracının sözleşme yapılmasını kiralayandan talep ettiğini, kiracının finansal kiralama sözleşmesi talebi ile başlayan süreçte sözleşmeye k onu olan malı kiracının seçimine dayandığını, yani hangi malı kiralayacağını kiracının seçtiğini ve kiralayan finansal kiralama şirketine müracaat ederek o malı finansal kiralama yoluyla kiralamak istediğini beyan ettiğini, bu beyanın talep ve seçim üzerine finansal kiralama şirketinin kiracı ile sözleşme akdettiğini, finansal kiralama sözlemesi ile kiracıya bir finansman sağlandığından kiracıya mal temini ile finansman sağlanması karşılığında kiracının da finansmanı iade yükümlülüğü doğduğunu, bu kapsamda sözleşme karşılığı kiracının edim yükümlüğünün niteliğinin finansmanı iadesi olduğunu, finansal kiralama sözleşmesi ile kiracıya bir mal temini (somut olayda sale and lease back yöntemi ile kiracıdan mal satın alarak) yani finansman sağlanmış olması karşılığında kiracının edim yükümlüğünün de finansman bedeli iadesi olarak doğduğunu, yani kiracının edim yükümlülüğünün finansman iadesi olup kira bedeli ödemek olmadığını, ödeme planlarının kiracının talebi üzerine kararlaştırıldığını, kiracının ödeme planı ve sözleşme ile ilgili tüm hususlarda ayrıntılı olarak ön bilgilendirme formu ile bilgilendirildiğini, sözleşmeye ve ödeme planlarına yönelik tüm detayların kiracı ile müzakere edilerek ön bilgilendirme formu ve sözleşmenin imza altına alındığını, davacı şirketin taşınmazın satın alındığı tarih veya sözleşmenin akdedildiği tarih itibariyle EURO/TL paritesini esas alarak sözleşmenin o tarihteki TL karşılığını maliyet olarak belirleyip o günkü TL bedelinin bugünkü kurdan uyarlanmasını talep ettiğini, müvekkilinin EURO üzerinden sağlamış olduğu finansmanın maliyeti göz önüne alındığında sadece müvekkilinin zararına sebebiyet vereceği gibi kiracı şirketin de aldığı finansmanı tam olarak iade etmemesi hali ile sebepsiz zenginleşmesine sebep olacağını, davacı kiracının sözleşme konusu malı temin ederken finansmanını müvekkili şirketten almış olduğundan malın geliri düşse dahi müvekkilinden almış olduğu finansman miktarını değiştirmediğini, bu hali ile de kiracıya kullandırılan finansman miktarı üzerinden belirlenen ödeme planlarına konu kira bedelinin ödeme borcunun belirlenen ödeme planlarına konu kira bedeli ödeme borcunun değişmesinin hukuken ve dürüstlük kuralı kapsamında mümkün olmadığını, davacının finansal kiralama sözleşmesinde yer alan diğer ödeme planlarını kabul ve ikrar etmediğini, taraflar arasında sözleşme serbestisi kapsamında akdedilen finansal kiralama sözleşmesinin M.25/G gereğince kiracının sözleşmenin devamı süresince ekonomik şartlardaki değişiklikleri sebep göstererek uyarlama davacı açamayacağını taahhüt ettiğini, tarafların hak ve menfaatlerini ileri sürerken iyi niyetli olmak zorunda olup, davacı hakkında verilen iflas kararı ve derdest konkordato davası olduğundan davacının tüm taleplerinin dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, tacir olan davacıların basiretli iş adımı gibi hareket etme yükümlülükleri bulunduğundan temerrüt korkusu ile sözleşme imzaladıkları iddialarının dinlenebilirliğinin bulunmadığını, davacı kiracı şirket ile birden çok kez tadil sözleşmesi akdedildiğini ve öteleme yapılmış olduğundan davacı tarafın iş bu davayı açmasında hukuki yararı bulunmadığını, davacı tarafın taleplerinin finansman şirketi olan müvekkili şirketin kuruluş amacı ile örtüşmediğini, hiçbir itirazi kayıt düşülmeden iradi olarak yapılan ödemeler sebebi ile uyarlama davası açılmasının mümkün olmadığını, resen gözetilecek nedenlerle, öncelikle ve ivedilikle usul ve yasaya aykırı olarak verilen ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasını ve davacıların haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davasının reddi ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı taraflara yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Taraflar arasında uyuşmazlık bulunan hususların; davalı şirket ile davacılardan … ve İşletme Ltd. Şti. arasında 12/12/2014 tarihinde imzalanan finansal kiralama sözleşmesinin 12/06/2015 tarihinde kredi ilişkisine dönüştürüldüğü, sonradan yeniden finansal kiralama ilişkisine dönelerek 25/10/2017 tarihli finansal kiralama sözleşmesi imzalandığı, önce 14/12/2018 tarihinde sonra 14/04/2020 tarihli ve son olarak 13/11/2020 ve 03/12/2020 tarihlerinde yapılandırma sözleşmeleri imzalandığı, diğer davalıların kefil olarak sözleşmeleri imzaladıkları, tadil sözleşmeleri sırasında muzayaka halinde olup olmadıkları, davacı şirketin aşırı ifa güçlüğü yaşayıp yaşamadıkları, finansal kiralama sözleşmesinin uyarlanmasının mümkün olup olmadığından ibaret olduğu görülmüştür.
DELİLLER;
Davacılar vekili tarafından dava konusu finansal kiralama sözleşmesinin aslı mahkememiz dosyasına sunulmuştur.
Davalı vekili tarafından dava konusu finansal kiralama sözleşmesi, proforma fatura, tapu kaydı, finansal kiralama tadil sözleşmesi, ödeme planları, ön bilgilendirme formları, öteleme talebi banka ödeme dekontlarının fotokopileri mahkememiz dosyasına sunulmuştur.
Mahkememiz dosyasına sunulan … 17. Noterliği’nin … yevmiye nolu ihtarname aslı mahkememiz kasasına kayıt edilmiştir.
Mahkememizce verilen ara karar gereğince bilirkişi raporu alınmasına karar verilmiş olup bilirkişi heyetinden ayrık rapor veren bilirkişi … 07/11/2022 tarihli bilirkişi raporunda özetle; mahkemenin raporda belirtilen 1.uyarlama alternatifini benimsememesi halinde; her üç sözleşmede toplam ödeme tutarı TL uyarlaması ile (( 33.826.055,11+FaizTL) + 51.598.951,50 TL+48.903.699,33TL), 2.uyarlama alternatifini benimsemesi halinde her üç sözleşmede toplam ödeme tutarı TL uyarlaması ile ((33.826.055,11TL+ Faiz TL) + 24.654.872,29TL + 24.646.204,14TL) olarak hesaplandığı görüşüne varıldığı bildirilmiştir.
11/11/2022 tarihli bilirkişi raporunda özetle; taraflar arasındaki 01.11.2017 tarihli 17003410 numaralı finansal kiralama sözleşmesi ile bu sözleşmeye dayanılarak yapılan 13.11.2020 ve 03.12.2020 tarihli tadil sözleşmelerinin olduğu, taraflar arasında yapılan EUR sözleşmelerinin Türk Lirasına dönüştürme zorunluluğu istisnası oluşturduğu mevcut davaya ilgili; T.C. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi’nin 2022/648 Esas 2022/672 Karar ( ilgili kısmı) Kararında.”.. Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Kararın 17 ve 17/A maddeleri kapsamında yapılacak finansal kiralama (leasing) sözleşmelerine ilişkin bedellerin döviz cinsinden kararlaştırılması mümkündür.” hükmüne yer verildiğini, her ne kadar somut sözleşme 32 Sayılı Kararın ve 17 ve 17/A maddeleri kapsamında yapılacak finansal kiralama sözleşmelerinden olmasa da, ilk tebliğde değişiklik yapılarak 32 sayılı kararın geçici 8.maddesinin yürürlüğe girdiği tarihten önce akdedilmiş bulunan menkul ve gayrimenkullere ilişkin finansal kiralama sözleşmelerinin Türk Lirasına dönüştürülmesi zorunluluğunun bulunmadığı hususunun hükme bağlandığı, somut sözleşmenin 32 sayılı kararın geçici 8.maddesinin yürürlüğe girdiği tarihten önce akdedildiği, dolayısıyla Türk Lirasına dönüştürülmesi zorunluluğunun istisnasını oluşturduğu…şeklinde karar verildiği, yapılan tespit ve incelemeler sonucunda davacı şirketin uyarlama talebinin ispata muhtaç olduğu, mevcut değerlendirmenin gerekçesi olarakta davacı şirketin mali yapısının TTK 376/3 fıkrası uyarınca borca batık olmadığının tespit edildiği, tacirlerin mali yapısı hakkında TTK 376 dışındaki yapılan inceleme, tespit ve değerlendirmelerin ispata muhtaç olarak değerlendirildiği görüş ve kanaatine varıldığı bildirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE;
Mahkememizce yapılan yargılama sonucunda; tarafların beyanları, deliller ve tüm dosya kapsamına göre;
Davalı ile davacı … Ltd. Şti. arasında 12/12/2014 tarihinde 17.700.000,00 USD finansal kiralama bedeli karşılığı … ili … ilçesinde bulunan ve alışveriş merkezi olarak kullanılan taşınmazın konu olduğu finansal kiralama sözleşmesi imzalanmış, akabinde davalının iştiraki olan dava dışı … A.Ş. İle 12.06.2015 tarihinde kredi sözleşmesi düzenlenmiş, ödenmesi gereken ilk iki taksit ödendikten sonra 12.12.2016 tarihli yeni bir sözleşme ile banka kredisinin ödeme cinsi değiştirilmiştir. Daha sonra davalı ile dava konusu taşınmazın sat-geri kirala yöntemi ile finansmanı için 01.11.2017 tarihli yeni bir finansal kiralama sözleşmesi imzalanmış ve 16.300.000 EURO bedeli finansman davacılara sağlanarak 121 aylık kira taksidine bölünerek bir ödeme planı oluşturulmuştur. Taraflar daha sonra mutabık kalarak 14.12.2018 tarihli tadil sözleşmesi ile 01.11.2017 tarihli finansal kiralama sözleşmesini değiştirmişlerdir. 29.04.2020 tarihinde Covit 19 nedeniyle 6 aylık ödemesiz döneme ilişkin düzenleme yapılmış, 13.11.2020 tarihinde yapılan tadil anlaşması ile ödeme planı 1 adet TL ve 2 adet EURO cinsinden olmak üzere 3 adet yeni ödeme planı düzenlenmiştir. Akabinde 03.12.2020 tarihli tadil sözleşmesi ile 13.11.2020 tarihli tadil sözleşmesindeki EURO birimi ödemelerden biri de TL’ye çevrilerek sonuç olarak ikisi TL biri EURO birimi olmak üzere 3 adet ödeme planı bulunmaktadır. Davacı kiracı ve kefiller EURO cinsinden yürürlükte bulunan ödeme planınına ilişkin sözleşmenin aşırı ifa güçlüğü dikkate alınarak değişen koşullara uyarlanması talebi ile eldeki davayı açmışlardır.
Davacılar, kiralama bedelinin EURO olarak kararlaştırılması sonucu ortaya çıkan ekonomik kriz, döviz kurundaki yüksek artış ve Covit 19 pandemisi nedeniyle ödeme planlarının katlanılamaz hale geldiği, tadil sözleşmelerinde gerçek iradelerinin ortaya konulamadığı, temerrüt korkusu içine girildiğinden tadil sözleşmelerinin imzalanmak zorunda kalındığını, sözleşmenin akdedildiği tarihte, sözleşmeye dayanak yapılan … … Projesi kapsamında AVM kiracıları ile yapılan sözleşmenin EURO bazlı olduğunu, finansal kiralama sözleşmesi gereği kira ödemelerinin kiracılardan tahsil edilecek kira ödemeleri ile finanse edilmesi planlandığı, 13.09.2018 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 85 sayılı Cumhurbaşkanı kararı ile Türk parası kıymetini korumak hakkında 32 sayılı kararın 4. maddesine eklenen g bendi ve geçici 8. madde gereğince, davacının AVM kiracıları ile yapmış olduğu döviz bazlı sözleşmelerin TL cinsine dönüştürmek zorunda kalındığını, buna rağmen finansal kiralama sözleşmesinin döviz cinsinden kararlaştırılmasının mümkün olduğuna ilişkin yasal düzenleme nedeniyle davalı ile yapılan FKS’nin döviz cinsinden devam ettiği, bu nedenle kiralama sözleşmesinden kaynaklı yükümlülüklerin yerine getirilemez hale geldiği, ayrıca pandemiden dolayı AVM’nin 3 ay kapalı kalıp, kiracılardan kira bedeli alınamadığını, AVM’nin kapalı olduğu süreçle ilgili davalı tarafından borç ertelemesi yapılmış ise de; diğer ödemelerde güçlükler yaşandığından sözleşmeden doğan borcun değişen koşullara uyarlanmasının davalıdan talep edildiği, bu süreçte davacının temerrüt korkusu ile 13.11.2020 ve 03.12.2021 tarihli tadil sözleşmelerini imzalamak zorunda kaldığını, bu sözleşmelerin irade fesadı halleri nedeniyle geçerli kabul edilmesinin mümkün olmadığını, TBK 138/1 hükmünün yabancı para borçlarında da uygulanması gerektiğini, sonuç olarak davacı şirketin finansal kiralama sözleşmesi yapmasına neden olan dövizle kira bedeli alabilmesi imkanı mevzuatta yapılan değişiklik ile yasaklanmış olduğundan, finansal kiralama sözleşmesindeki edimlerin ifasının aşırı ölçüde güçleştiği ve sözleşmenin temelinden çöktüğünü, döviz ve Türk Lirası bazlı tüm ödemelerin birleştirilmesi suretiyle belirlenecek ödeme planı oluşturmak suretiyle, sözleşmenin değiştirilerek uyarlanmasını talep etmişlerdir.
Davalı tarafça, sözleşmenin tarafı olan KD dışındaki davacılar yönünden husumet itirazında bulunulmuş ise de; diğer davacıların sözleşmeyi müteselsil kefil sıfatıyla imzalamış oldukları, sözleşmenin uyarlanmasında ve dava açılmasında hukuki yararları ve taraf ehliyetleri bulunduğundan, davalının bu husustaki savunmasına itibar edilmemiştir.
Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa-Pacta Sund Servanda ) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Eş söyleyişle, sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile, borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Ancak bu ilke özel hukukun diğer ilkeleriyle sınırlandırılmıştır. Sözleşme yapıldığında karşılıklı edimler arasında mevcut olan denge sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde tarafların biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulabilir. İşte bu durumda sözleşmeye bağlılık ilkesine sıkı sıkıya bağlı kalmak adalet, hakkaniyet ve objektif hüsnüniyet kaidelerine aykırı bir durum yaratır hale gelir. Hukukta bu zıtlık (Clausula Rebüs Sic Stantibus -beklenmeyen hal şartı- sözleşmenin değişen şartlara uydurulması) ilkesi ile giderilmeye çalışılmaktadır. İşte bu bağlamda hakim, somut olayın verilerine göre alacaklı yararına borçlunun edimini yükseltmeye veya borçlu yaranına onun tamamen veya kısmen edim yükümlülüğünden kurtulmasına karar verilebilir ve müdahale ederek sözleşmeyi değişen koşullara uyarlar. Bununla birlikte her talep vukuunda sözleşmeyi değişen hal ve şartlara uydurmak mümkün değildir. Aksi halde özel hukuk sistemimizde geçerli olan “irade özgürlüğü” “sözleşme serbestisi” ve “sözleşmeye bağlılık” ilkelerinden sapma tehlikesi ortaya çıkar. Sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai, tali (ikinci derecede) yardımcı nitelikte olup, ancak uyarlama kurumun şartlarının mevcudiyeti halinde anılan kurumun uygulanması gündeme gelebilecektir.
6098 sayılı T.B.K yürürlüğe girmesinden evvel, mevzuatımızda uyarlama kurumuna ilişkin bir düzenleme olmamakla birlikte, taraflar arasındaki sözleşme koşullarının daha sonra önemli ölçüde değişmesi halinde değişen bu koşullar karşısında (Clausula Rebüs Sic Stantibus -beklenmeyen hal şartı- sözleşmenin değişen şartlara uydurulması ) ilkesi bağlamında ve M.K. 2. maddesinden de yararlanılmak suretiyle sözleşmenin yeniden düzenlenmesinin mümkün bulunduğu ve karşılıklı sözleşmelerde edimler arasındaki dengenin bozularak “işlem temelinin çökmesi” halinde M.K. 1, 2 ve 4’üncü maddelerinden yararlanılması gerektiğine dair öğreti ve uygulamada yerleşik bir kabul mevcut iken 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren TBK’nın 138 nci maddesi ile bu husus yasal bir düzenlemeye de kavuşturulmuştur. Aşırı ifa güçlüğü başlıklı bu yeni düzenleme, öğreti ve uygulamada sözleşmeye bağlılık (ahde vefa) ilkesinin istisnalarından biri olarak kabul edilen, “işlem temelinin çökmesi”ne ilişkindir. Ancak az yukarıda ifade edildiği üzere “sözleşmeye bağlılık” ilkesi esas olup, sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai nitelikte bir kurum olmakla yasa koyucu tarafından da bu kurumun uygulanması ancak anılan madde de belirtilen dört koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlanmıştır. Bunlar; sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü durum ortaya çıkması, bu durumun borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkması, yine bu durumun sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmesi ve borçlunun borcunu henüz ifa etmemiş olması veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olması halidir. Bu dört koşulun birlikte gerçekleşmesi halinde ise borçlunun, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme hakkı bulunmaktadır.
Bu konuda Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.11.2019 ve 2017/13-515 Esas, 2019/1233 Karar sayılı ilamına baktığımızda; “Kurulmuş bir sözleşmede sonradan ortaya çıkan bazı olgular nedeniyle değişiklik yapılabilmesi, bugün çağdaş tüm hukuk sistemlerinde kabul edilen, beklenmeyen hâl (emprevizyon) veya clausula rebus sic stantibus kuramının koşullarının gerçekleşmiş olması hâlinde mümkün görülmektedir. Bu kuramın, borçlunun şartları ne olursa olsun mutlaka akde sadık kalmasını zorunlu gören, bir bakıma artık eskimiş olarak nitelendirilebilecek ahde vefa veya pacta sunt servanda kuramını sınırlamak için konulduğu benimsenmektedir.
Beklenmeyen hâl kuramı, şöyle açıklanmaktadır: “Akit yapıldığı sırada mevcut bulunan şartlar önemli surette değişmişse taraflar akitle bağlı olmamalıdır. Buna “clausula rebus sic stantibus” (beklenmeyen hâl şartı) denmektedir. Bu görüş öğretide “emprevizyon teorisi” adıyla anılmaktadır. Öğretide, sözleşmenin, yapıldığı andaki durumun değişmeyeceği şeklindeki bir zımni kabul ile yapıldığı, aynen uygulanmasının taraflarca bu zımni şarta bağlı tutulduğu varsayılmaktadır (Tekinay, S.S./Akman, S./Burcuoğlu, H./Altop, A.: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, 7.Bası,İstanbul 1993, s.1005).
Akitlerin ifasını şartların değişmemesine bağlayan fikir (clasula rebus sic stantibus) gerçeğe tam olarak uygun değilse de, ahde vefa prensibine kesin ve sıkı sıkıya bağlılığında her zaman adil olmadığı görülmektedir. Bugün İsviçre-Türk hukukunda çoğunlukla dayanılan esas, uyuşmazlıklara dürüstlük kuralı uyarınca çözüm bulunmasıdır (Oğuzman, K.: Borçlar Hukuku Dersleri,Cilt 1, 4.Bası, İstanbul 1987, s.123; Serozan, R.: Borçlar Hukuku, Genel Bölüm, İfa, İfa Engelleri, Haksız Zenginleşme 3.Cilt, İstanbul 1994, s.164; Kaplan, İ.: Hakimin Sözleşmeye Müdahalesi, Ankara 1987, s.112; Burcuoğlu, H.: Hukukta Beklenmeyen Hal ve Uyarlama, İstanbul 1995, s.4; İsviçre Hukuku için Bkz. Eugen Bucher, Schweizer Isch’es Obligationenrecbt Allgemeiner Teil, 2.Bası, Zürich 1988, s.385 vd. Henri Deschenaux, Le Titre Preliminaire Du Code Civil,Fribourg 1969, s.183).
Anlaşılacağı üzere hukukumuzda ahde vefa ilkesinin geçerli olduğu ancak bir kısım özel şartların bir araya gelmesi halinde TBK’nun 138. maddesi çerçevesinde sözleşmeyle bağlılık ilkesinin ihmal edilebileceği açıktır.
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olayda davacılar, finansal kiralama sözleşmesinden doğan ödeme planlarının uyarlanmasını TBK 138 maddesi kapsamında talep etmiş olup, bu madde kapsamında borçlunun uyarlama talep edebilmesinin temel koşulu, sözleşme yapıldıktan sonra, mevcut durumda bir değişiklik olmasıdır. Davacı, 25.10.2017 tarihli finansal kiralama sözleşmesi sonrası değişen şartlardan dolayı ifa güçlüğü içine düştüğünü beyan etmektedir. Ancak, taraflar arasında değişen koşullar sonrası yapılan tadil sözleşmelerinin sonuncusu 03.12.2020 tarihli olup, davacının bu tarihte mevcut veya olumsuz şartları ileri sürerek uyarlama talep etmesi mümkün değildir. Zira davacı bu tarih itibarıyla tadilde belirtilen hususları kabul etmiş sayılmalıdır. Her ne kadar davacı temerrüde düşme korkusu ile tadil sözleşmesini imzaladığını, iradenin sakat ve geçersiz olduğunu iddia etmiş ise de; Türk Borçlar Kanunun 28. maddesinde düzenlenen aşırı yararlanma ve Türk Borçlar Kanunun 38. maddesinde düzenlenen korkutma halleri nedeniyle sözleşmenin geçersiz olduğu hususu davacı tarafça ispat edilememiştir. Davacı tacir olup, Türk Ticaret Kanunun 18/2. maddesinde “Her tacirin ticaretine ait bütün faaliyetlerinde, basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir” şeklindeki basiretli tacir ilkesi dikkate alındığında temerrüde düşme korkusu iddiası da yerinde görülmemiştir. En son tadil sözleşmesinin yapıldığı tarihten sonra ortaya çıkan ifa güçlükleri incelendiğinde; döviz değerindeki olası yükselmelerin tacir olan davacı tarafça öngörülmesi gerektiğinden davacıların döviz ile borçlanmayı tadil sözleşmesinde kendi iradesi ile seçtiği ve döviz kurundaki artış riskinin göze alındığı ve bu durumun öngörülebilir olduğuna ilişkin içtihatlar karşısında sözleşmenin uyarlanması için gerekli şartların gerçekleşmediği kanaatine varılarak davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davanın REDDİNE,
1-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince hesaplanan 80,70 TL maktu red karar harcından peşin alınan 59,30 TL ve tamamlama harcı ile alınan 43.321,93 TL olmak üzere toplam 43.381,23 TL harcın mahsubu ile geri kalan 43.300,53 TL harcın hüküm kesinleştiğinde ve talep halinde davacılara iadesine,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan 225.839,21TL nispi vekalet ücretinin davacılardan alınarak, davalıya verilmesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
4-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayarak artan gider avansının karar kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, 6100 sayılı HMK’nun 342 ve 345.maddeleri gereğince karşı tarafın sayısı kadar örnek eklenmek suretiyle tebliğden itibaren 2 haftalık süre içerisinde mahkememize verecekleri bir dilekçe ile veya başka bir mahkeme aracılığı ile mahkememize gönderecekleri dilekçe ile HMK 341. madde uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf yoluna başvurma hakları hatırlatılmak suretiyle oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 22/12/2022

Başkan …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Katip …
e-imzalıdır