Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/295 E. 2023/21 K. 17.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İSTANBUL 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
T.C.
İSTANBUL
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2021/295
KARAR NO:2023/21

DAVA:İtirazın İptali
DAVA TARİHİ:20/04/2021
KARAR TARİHİ:17/01/2023

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirket ile davalı yan arasında müvekkili şirketin 39/40 oranında pay sahibi olduğu … ili Merkez ilçesi … Mahallesi … Mevkii 249 Ada 13 Parsel ve 249 Ada 15 Parselde yer alan taşınmazların kiralanması, satımı yahut ilgili taşınmazlar üzerinde arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi akdetmek yetkilerini içerir simsarlık sözleşmesi akdedildiğini, işbu sözleşmeye müteakip davalıya 01.08.2019 ila 31.12.2019 tarihleri arasında geçerli olacak şekilde yetki belgesi verildiğini, işbu yetki belgesinde davalı yana taşınmazlar üzerinde gerçekleştireceği satış, kiralama yahut kat karşılığı inşaat işlemlerini gerçekleştirmesi karşılığında makul bir ücret ödeneceğinin belirtildiğini, davalı yanın alıcı bulduğunu ve süreci tamamlaması için makul ücretten mahsup edilmek üzere avans ödemesi talep ettiğini, müvekkili şirketçe alıcıyı kaybetmemek adına davalı yanın talebi için 18.12.2019 tarihli eft işlemi ile 25.000 TU’lik bir ödemenin davalı yana gönderildiğini, fakat satış işleminin davalı yan tarafından gerçekleştirilmediğini, bu sebeple davalı yanın hiçbir surette komisyona hak kazanmamış olduğunu, kendisine gönderilen 25.000 TL’lik ödemeyi geri iade etmediğini, Bu doğrultuda ….İcra Müdürlüğünün … e. sayılı dosyası ile davalı aleyhine icra takibi başlatıldığını, davalı tarafın takibe itiraz ettiğini, arabuluculuk görüşmesinin anlaşmama ile sonuçlandığını, davalının yetki itirazının haksız ve hukuka aykırı olduğunu, beyan ettiği Davalı tarafından yapılan itirazın iptaline, davalarının kabulüne, icra takibinin devamına, Davalı/Borçlunun asıl alacağın (9620)’sinden az olmamak üzere İcra İnkâr Tazminatına mahkümiyetine, Yargılama giderleri ve vekalet ücretinin de Davalı tarafa yükletilmesine, karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili aleyhine başlatılan icra takibinde müvekkilinin borçlu olduğu herhangi bir rakamın bulunmadığını ve bu suretle itiraz edildiğini, ödeme emri ekinde hiçbir birazlarının olduğunu, dayanak belge olmadığını ve bu hususta takip talebinde belirtilen kdv’ nin usul ve yasaya aykırı olduğunu, icra takibinin yetkili icra dairesinde ve mevcut yetkili mahkemede açılmadığını bu suretle yetkiye itiraz edildiğini, Müvekkilinin, … ilinde emlak danışmanlığı da veren … San. Tic. Ltd. Şti/ nin sahibi olduğunu, davacı şirket yetkilisi ile Müvekkilinin görüşülerek davacı tarafça sadece davacı şirketçe imzalanan yetki belgesinin düzenlendiğini, görüşmede her ihtimalde bir danışmanlık ücreti olacağına karar verildiğini ve komisyonculuk değil danışmanlık hizmeti konusunda anlaştıklarını, Satış olması durumunda yüzde alınacağının bir kural olduğunu, anlaşma süresi boyunca tüm danışmanlık hizmeti veren firmalarca yapıldığı gibi müvekkilinin söz konusu arazinin satılması için çeşitli temaslarda bulunduğunu, bir çok alıcı adayıyla yer gösterdiğini ve ağırladığını, ayrıca söz konusu arazinin yanından çevre yolu geçtiği ürekli değişen imar planını belediyeden takip edip davacı … bilgilendirdiğini, şirket yetkilisine arazinin fotoğraflarının ilettiğini ve imar planıyla ilgili evrakları da gönderdiğini, Söz konusu arazinin değerinin çok yüksek olması sebebiyle harcanan emek ve mesai ile Müvekkilince alıcılar için yapılan masraflarında yüksek olduğunu, bu süre içerisinde davacı şirketin araziye alıcı çıktıkça bedeli arttırması sebebiyle söz konusu arazinin satılamadığını, Sözleşme bitimine yakın arazi satılamadığı için müvekkili ile şirket yetkilisinin görüşmesi neticesinde müvekkilinin yaptığı masraf ve harcadığı emek ile mesaisi için 25.000 TL bedel üzerinde anlaşıldığını ve ilgili ödemenin “… … arazisi için” notuyla müvekkiline gönderildiğini, davacı şirketin faturayı mart ayında istemesi talebiyle müvekkilince ilgili faturanın sistemden gidiyor olmasına rağmen elden de gönderilmiş olduğunu ve süresinde herhangi bir itiraz gelmediğini ve bu suretle kesinleştiğini, ihtarlarda görüleceği üzere davacı tarafça faturayı tesliminin kabul edildiğini ancak faturanın beyan edildiği şekilde iade edilmediğini, söz konusu faturanın müvekkili defterlerinde kayıtlı olduğunu, davacı şirketin sahibinden.com internet sitesinde kendi koydukları ilanda halen müvekkili tarafından çekilen fotoğrafların kullanıldığını, yaklaşık 2 ay sonra davacı şirket yetkilisi tarafından müvekkili aranarak, “verilen bedelin fazla olduğu, aynı işi daha ucuza yapacak danışmanlar ve emlakçılar olduğu söylenerek ödemenin bir kısmının iade edilmesinin” istendiğini, kendisinin yaptığı masraf, harcadığı emek ve mesaisini karşılık biçtiği değerde anlaştıklarının iletildiğini, Davacı tarafın müvekkilinin satış yapmak için avans istediğini belirttiğini ancak bunun asılsız olduğunu keza yetki belgesi ile müvekkilinin satış yapmasının imkansız olduğunu, söz konusu belgenin sadece müvekkilinin alıcılar ile görüşmesine imkan sağladığını, dekontta avans veya satış işlemi masrafı gibi bir ibarenin yazılmadığını, davacı firmanın bu davayla haksız kazanç elde etmeye çalıştığını ve müvekkilinin emeğiyle hak ettiği ücreti talep ettiğini, beyan ettiği açıklanan hususlar doğrultusunda yetki itirazının kabulüne, davanın reddine ve takibin iptaline, Davacının kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin Davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, Simsarlık sözleşmesinden kaynaklı ve ….İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasına konu 2004 sayılı İİK madde 67’ye göre itirazın iptali davasıdır.

Mahkememizce tüm deliller toplanmış, gerekli inceleme ve araştırmalar yapılmış …. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyası dosya arasına alınmış Mahkememizce 14/12/2021 ara karar ile dosyanın Taraflarının ticari defterlerinin SMM aracılığı ile incelenerek, alacak ve dosya kapsamında rapor düzenlenmesinin istenilmesine,
Mahkememizce 11/10/2022 ara karar ile … nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine talimat yazılarak davalı tarafın ticari defter ve kayıtları üzerinde resen seçilecek mali müşavir bilirkişi aracılığı ile rapor düzenlenmesine karar verilmiştir.
03/06/2022 tarihli bilirkişi raporunda;
Davacı taraf Ticari Defterlerinin; 6102 sayılı kanunun 64. Md. ve 213 Sayılı Vergi Usul Kanunun 182 ile 220. md. uyarınca usulüne uygun olarak tutulmuş olduğu, Mali ve Kaydi olarak kendi lehlerine delil olma niteliğine haiz olduğu mütalaa olunmakla birlikte, işbu çerçevede 6100 Sayılı Kanunun 222.md uyarınca Hukuki ve nihai değerlendirme ile takdirin Yüce Mahkemenize ait olabileceği, Davalı taraf vekiline ilişkin dava dosyası içerisinde herhangi bir iletişim rastlanılmadığı, internet ortamında tarafımca yapılan aramada 0376 216 30 30 telefon numarasından kendisine ulaşılamaması sebebiyle Sayın Mahkeme kalemi nezdinde herhangi bir inceleme organize edilemediği ve bu suretle davalı taraf nezdinde herhangi bir inceleme yapılamadığı, keza davalı taraf adresi de … ili sınırları içerisinde gözükmekte olup, talimatla inceleme yetkisinin Sayın Mahkeme takdirinde olabileceği, Davacı ve Davalı taraflarca ticari nitelikteki ilişkinin yazılı olarak kayıt altına alındığı, yazılı bir “yetki belgesi” metninin mevcut olduğu ve dava dosyasına sunulduğu, dava dosyası içerisindeki yetki belgesi üzerinde her iki tarafında kaşe ve imzalarının Mevcut olmadığının görüldüğü, yetki belgesine ilişkin hukuki değerlendirme ve takdirin Sayın Mahkemeye ait olabileceği, “Davacı taraf kayıtlarına göre” Davacı tarafın 31.12.2020 tarihi sonu itibariyle Davalı taraftan mali ve kaydi olarak 25.000,00 TL Alacaklı olduğu, Bahsi geçen dava dışı şirket ile davalı taraf ticari defter ve kayıtları tarafımca görülememiş olup, davalı tarafın dava dışı şirketin yetkilisi/sahibi olduğu, dava dışı şirket ticari defter kayıtlarının davalı taraf beyanlarını doğrulayıp doğrulamadığı, ilgili faturanın BS formları vasıtasıyla beyan edilip edilmediğine ilişkin hususların talimatla incelenip incelemeyeceği değerlendirmesinin Sayın Mahkemeniz – takdirinde olabileceği, Dava dosyasına mübrez yetki belgesinin içeriği ve evsafına (danışmanlık, simsarlık vb.) ilişkin değerlendirme hukuki mütalaa gerektirmekte olup Sayın Mahkemeniz takdirinde olabileceği, Davalı taraf emeğinin ve karşılığının ne kadar olabileceği, sektörde süregelen kurallar doğrultusunda satış gerçekleştirilmemesi durumunda dahi emlak danışmanına bir ret ödenip ödenmeyeceği hususlarının görev alanım gereği – tarafımca değerlendirilemeyeceği, netleştirilebilmesi amacıyla konunun Emlak Sektörü (emlakçı) bilirkişisi — tarafından — veya — hukuki — perspektifte — Sayın — Mahkemenizce değerlendirilebileceği, işbu hususların Sayın Mahkemeniz takdirinde olabileceği, Dava dosyası içerisinde TBK hükümlerine göre, yapılan ödemenin nevii ve geri iadesine ilişkin herhangi bir ihtar bildirisinin vaki olmadığının görüldüğü, Mali ve Kaydi olarak icra takip tarihi itibariyle işleyecek faiz hesaplaması yapılabileceği, bu suretle tarafımca herhangi bir işlemiş faiz hesaplamasının yapılamadığı, bahsi geçen işlemiş faiz hususunun HUKUKİ perspektifte Sayın Mahkemeniz değerlendirme ve takdirinde olabileceği, dava sürecinin devam ediyor olması hasebiyle işleyecek faiz taleplerinin Sayın Mahkemeniz takdirinde olabileceği, dava dosyasına mübrez tüm inceleme ve değerlendirmelerin MALİ – KAYDİ bilgi ve belgeler üzerinden yapıldığı, HUKUKİ tüm görüş ve izahların mahkemece değerlendirme ve takdirinde olduğu, görüş ve kanaatine varılmıştır.
02/12/2022 tarihli talimat bilirkişi raporunda; Davalı …’ın sahibi olduğu … … İnş Malz Enerji Oto E Tic San Tic Ltd Şti nin 2019-2020-2021 yılları yasal/ticari defterlerinin VUK 228-226 md gereğince muhasebe usul ve tekniğine uygun tutulup kazıntı ve silintiye rastlanmadığı , açılış ve kapanış tasdiklerinin zamanında yapıldığı HMK 222 md gereğince sahibine delil vasfına haiz olduğu Davalı …’ın sahibi olduğu … … İnş Malz Enerji Oto E Tic San Tic Ltd Şti nin 2019-2020-2021 yılları yasal/ticari defterler ve kayıtlarında Davacı Firmadan 25.000.00 Lira Alacaklı olduğu Bu Alacağın 03.03.2020 tarih ve … numaralı fatura kapsamında Arazi Danışmanlık ve Hizmet Bedeli / … 249 Ada 13-15 Parsellerin hizmet bedelinden kaynaklandığı Davacı Firmanın Davalı …’ın Şahsi Hesabına 18.12.2019 Tarihinde 25.000,00 lira … … Arazisi İçin açıklaması ile para gönderdiği Dolayısıyla Gerek davacı gerekse davalı taraf dosya içeriği belge defter ve kayıt incelemesi sonucu Davacı Tarafından Davalıya gönderilen paranın ve Davalı Tarafından Davacıya kesilen faturanın … İlinde mevcut 249 ada 13-15 parselde ki arazi/taşınmaz işlemleri/ticareti için ; aynı konu /işlem için yapılan işlemler olduğu ; Davacı firma her ne kadar davalı …’IN Şahsi hesabına gönderdiği paradan ötürü 25.000,00 lira Alacaklı olarak gözükse de Davalı …”’ da sahibi olduğu firma üzerinden kesmiş olduğu aynı taşınmaz için danışmanlık /hizmet bedeli faturasından dolayı Davacı firmadan 25.000,00 lira Alacaklı konumdadır. Dolayısıyla taraflar arasında herhangi bir borç/alacak ilişkisinin olmadığı görüş ve kanaatine varılmıştır.
”Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle simsarlık sözleşmelerine kısaca değinilmesi yerinde olacaktır. Sözleşme ilişkisine girmek isteyen tarafların birbirlerini bulmaları, çeşitli sebeplerden dolayı güçlük arz eder. Bu güçlüğü ortadan kaldırmak, sözleşme yapmak isteyen kişileri bir araya getirmek, sözleşmenin yapılabilmesi için uygun bir ortam hazırlamak üzere simsar (tellal) denilen aracıdan yararlanılır (Arkan, Sabih: Ticari İşletme Hukuku, 19. Baskı, Ankara 2014, s. 190; Cevdet, Yavuz: Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, 10. Baskı, İstanbul 2012, s. 1312; Yıldız, Şükrü: Taşınmaz Simsarlığı Sözleşmesinin Şekli Ve Şekle Uyulmamasının Hukuki Sonuçları, Cevdet Yavuz’a Armağan, s. 3046, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/373685 – erişim tarihi 03.06.2022). Taraflar arasında bir sözleşme kurulması imkânının hazırlanmasını veya kurulmasına aracılık etmeyi üstlenen ve bu sözleşmenin kurulması hâlinde ücrete hak kazanan kişi olarak tanımlanan (Türk Hukuk Lûgatı, Ankara 2021, C. 1, s. 991) simsarlık yürürlük tarihi itibariyle somut uyuşmazlıkta uygulanması gereken 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 520 ve devam maddelerinde düzenlenmiştir. Kanun koyucu 520. maddede simsarlık sözleşmesini “simsarın taraflar arasında bir sözleşme kurulması imkânının hazırlanmasını veya kurulmasına aracılık etmeyi üstlendiği ve bu sözleşmenin kurulması hâlinde ücrete hak kazandığı sözleşme” olarak tanımlamış, maddenin ikinci fıkrasında bu sözleşmelere kural olarak vekâlete ilişkin hükümlerin uygulanacağını, üçüncü fıkrada ise taşınmazlar konusundaki simsarlık sözleşmelerinin, yazılı şekilde yapılmadıkça geçerli olmayacağını belirlemiştir. Kanun’un 521 ve devamı düzenlemelerine göre, simsarın ücret alacağının doğumu için şu şartların birlikte gerçekleşmesi aranır: a) Simsarın aracılık ettiği asıl sözleşmenin iş sahibi (vekâlet veren) ile üçüncü kişi arasında kurulması gerekir. Bu şart, iş sahibinin, kendisine teklif olunan üçüncü kişilerle sözleşme yapmayı sebepsiz olarak reddetmesi hâlinde de gerçekleşmiş sayılmalıdır. Bu konu, TBK’nın 175. maddesinin kapsamı çerçevesinde değerlendirilmelidir. Fakat asıl sözleşmenin geçerli olarak kurulması lazım ve yeterli olup ücret alacağının doğumu için, bu sözleşmenin ifa edilmesi gerekmez. Geciktirici şarta bağlı olarak yapılmış sözleşmelerde, şartın gerçekleşmesi beklenmelidir. Bu düzenlemeyi getiren TBK m. 521/1 hükmü, emredici nitelik taşımaz. Taraflar, asıl sözleşme kurulmamış olsa bile, ücret ödenmesini kararlaştırabilecekleri gibi ücretin, sözleşmenin ifa edilmesi hâlinde ödeneceğini de kararlaştırabilirler. b) Asıl sözleşmenin kurulması ile simsarın faaliyeti arasında nedensellik ilişkisi bulunmalıdır. TBK’nın 521/1. maddesi bu şartı, “yaptığı faaliyet sonucunda” sözleriyle ifade etmiştir. Bu şartın aksi de kararlaştırılabilir. c) Kanun’un 523. maddesinde düzenlenen ve simsarın ücret ve giderlere ilişkin alacağının kaybı sonucunu doğuracak durumlardan birinin gerçekleşmemesi gerekir. Anılan mevzuat hükümlerinde kanun koyucu tellallık sözleşmesinin genel hatlarını çizmiş olup tarafların sözleşme serbestisi ilkesi gereği bu sınırlar dâhilinde hukukî ilişkilerini şekillendirebileceklerdir (Hukuk Genel Kurulunun 13.12.2018 tarihli ve 2017/13-621 E., 2018/1929 K. sayılı kararı). Tüm bu açıklamalar ışığında Mahkeme ve Özel Daire arasındaki uyuşmazlık incelendiğinde; taraflar arasında “Satılık Emlak Görme Zaptı” başlıklı sözleşme imzalanmış ve davalıya gösterilen dairenin satın alınması hâlinde satış bedelinin yüzde ikisinin KDV ile birlikte ödeneceği kararlaştırılmıştır. Sözleşmenin adı emlak görme şeklinde olsa da içeriğinin simsarlık sözleşmesi niteliğinde olduğunda tereddüt bulunmamalıdır. Davalının bu taşınmazı davacı vasıtasıyla gezip gördüğü sözleşmeyle belirlendiği gibi davalı tarafça da inkar edilmemekle taraflar arasında çekişmesiz hâle gelmiştir. Mal sahibinin satış konusunda davacı simsarı yetkilendirmiş olup olmaması da somut olayda alıcı-simsar arasındaki sözleşme yönünden önem arz etmez. Zira mal sahibi satıcı ile simsar arasında satış konusunda aracılık etme yönünde ikinci bir ilişkinin var olup olmadığı, ancak emlakçının satıcıdan da simsarlık ücreti isteyip isteyemeyeceği bir dava/uyuşmazlık konusu olur ise tartışılır. Bu aşamaya kadarki sözleşme hükümlerine göre davacının ücrete hak kazanabilmesi için önce dava konusu olan dairenin sahibine ulaşması ve yukarıda da açıklandığı üzere tarafları bir araya getirerek bu faaliyete bağlı şekilde satış sözleşmesinin kurulması gerektiği açıktır. Daha açık bir anlatımla; sözleşmenin yukarıda değinilen hükmü simsarlık ücretine ancak satıcıyla alıcının bir araya getirilmesi ve satışın da gerçekleşmesi hâlinde hak kazanılacağına ilişkin bir metindir ve elbette ki emlakçı satışı gerçekleştiremezse sırf yer gösterdiği için ücrete hak kazanamayacaktır. Zira yer gösterme tellallık faaliyetinin hazırlık işlemlerinden olup bu faaliyetler çerçevesinde neticenin elde edilememesi hâlinde salt yer gösterme işlemi nedeniyle herhangi bir hak/ücret iddiasında bulunulamayacaktır. Ne var ki sözleşmenin devamında taraflar, uyuşmazlıkta asıl önemli olan bir başka kararlaştırmada bulunmuşlar ve davalı, sözleşme kapsamında gezdirilip gösterilen taşınmazın kendisi veya yakınları tarafından satın alınması hâlinde bu durumu kendiliğinden simsara bildirmez ve gerekli hizmet bedelini ödemezse simsara satış bedelinin yüzde dördü oranında bedel ödeyeceğini taahhüt etmiştir. Bu hüküm aslında, taşınmaz satın alma iradesiyle hareket ederek emlakçının yardım ve katkılarıyla bu süreci hızlandırmak isteyen muhtemel alıcı adaylarının, sözleşmenin gerçekleştirilmesi yolunda aracılık hizmetlerinden istifade ettikten sonra ücrete hak kazanılacak aşamaya gelindiğinde, emlakçı aradan çıkarılarak satışı gerçekleştirmeleri suretiyle simsarın ücretinin ödenmemesi ihtimaline binaen kararlaştırılmış, ücrete ek olarak cezai şart niteliği de taşıyan, bir anlaşma olup aksi yönde bir kararlaştırma bulunmadıkça yahut sözleşme iptal edilmedikçe sözleşme serbestisi ilkesi gereği geçerli ve taraflar için bağlayıcıdır. Davalı serbest iradesiyle bu taahhütte bulunmuş ve (bağlayıcılığı konusunda herhangi bir süre de öngörülmeyen) sözleşmeden iki gün sonra sözleşme konusu taşınmazı satın almıştır. Davalı bu satış için mal sahibinin yetkilendirdiği bir başka emlakçıya simsarlık ücreti ödediği savunmasında bulunmuş ise de bu savunma somut olayda davalının sözleşmeden doğan sorumluluğunu ortadan kaldırmamaktadır. Satışa konu yerin davacı tarafından davalıya gösterilmiş yerlerden olduğunda çekişme bulunmadığına ve yer göstermenin sonrasında sözleşmedeki bu hükmün iptal edildiği iddia ve ispat olunmadığına göre mahkemece davalının sözleşmeyle bağlı olduğu değerlendirilmeksizin yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi hatalıdır. Nitekim Özel Daire de yerleşik uygulamasıyla paralel bozma kararında aynı yöne işaret etmiş olup Hukuk Genel Kurulunun 09.12.2020 tarihli, 2017/(13)3-588 E., 2010/1019 K., 04.02.2020 tarihli, 2017/13-543 E., 2020/64 K., 15.03.2017 tarihli, 2017/13-644 E., 2017/460 K. sayılı kararlarında da aynı ilke ve esaslar kabul edilmiştir….”(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 11/10/2022 tarih 2021/(13)3-243 esas ve 2022/1283 karar sayılı ilamı)
”Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 11/11/2020 tarihli 2019/3926 E. 2020/2954 K. sayılı ilamında; “…Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 27.06.2003 tarih ve 2001/1 Esas, 2003/1 Karar sayılı ilamında da açıklandığı üzere; bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içerdiği bilgilere itiraz etme hakkına sahiptir. Aksi taktirde faturanın içeriğini kabul etmiş sayılır (Fatura ve dava tarihinde yürürlükte olan 6102 sayılı TTK’nın m. 21/2.). Bu hüküm, fatura içeriğinden kabul edilen hususlara ilişkin olarak, faturayı düzenleyenin lehine; adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getirmektedir. Bu karine, faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır. Diğer anlatımla, fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi, kendisi faturayı düzenlemediği halde tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir. Faturanın adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, yani, faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi TTK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden kaynaklanmaktadır. İşin bedeli sözleşme kurulurken kararlaştırılmış olup, fatura ise bu aşama ile ilgili değil, ifa safhası ile ilgili bir belgedir. Fatura öncesinde taraflar arasında borç doğurucu hukuki ilişkinin bulunması, faturanın da bu ilişki nedeniyle düzenlenmiş olması gerekir. Faturayı alan (faturayı defterlerine kaydetmemesi koşulu ile) akdi ilişkiyi inkâr ettiğinde, faturayı gönderenin önce akdi ilişkiyi kanıtlaması gerekir.
Fatura, sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. 6102 sayılı TTK’nın 21. maddesinin 2 ve 3. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. 2. fıkra gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura içeriğinin doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir. Taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa düzenlenen belge gerçek anlamda fatura olarak kabul edilemez. Bu belge belki icap olarak kabul edilebilir ki, buna itiraz edilmemesi, anılan 21/2. madde hükmü anlamında sonuç doğurmaz. Öte yandan, sadece faturanın tebliğ edilmiş olması akdi ilişkinin varlığını ispatlamaz. Karşı tarafın akdi ilişkiyi inkâr etmesi halinde tacir, öncelikle akdi ilişkiyi başkaca delillerle ispatlamalıdır. Akdi ilişkinin ispatlanamaması halinde faturanın anılan fonksiyonundan yararlanma imkânı yoktur. Faturanın ispat aracı olması, ancak niteliği gereği faturaya geçirilmesi gereken bilgiler (olağan içerik) hakkında geçerlidir.
Sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak düzenlenen faturanın şekli ve kapsamının ne olması gerektiği konusunda, Türk Ticaret Kanunu’nda özel bir hüküm bulunmamakta, anılan Yasa’nın 21. maddesinde neyi ifade ettiği açıklanmaksızın faturanın içeriğinden söz edilmektedir. Faturanın zorunlu içeriği ve şekil şartlarına ilişkin ayrıntılı düzenleme Vergi Usul Kanunu’nda yer almaktadır. Faturanın olağan içeriği, akdin ifası ile ilgili hususlarla sınırlıdır (VUK’nın m. 230). Dolayısıyla, faturanın içeriği, faturanın bu temel niteliğine uygun olmadığı takdirde, sekiz günlük itiraz süresinin geçirilmesi bu hususları yazılı delil haline getirmez. Faturaya itiraz, faturanın teslim alındığı tarihten itibaren sekiz gün içinde yapılmalıdır. İtirazın sekiz gün içinde karşı tarafa varması şart değildir. Sekiz günlük süre, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi değildir. Sadece ispat yükünün yer değiştirmesi açısından önem taşır. Sekiz günlük süre içinde itiraz edildiği taktirde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunu ispat külfeti faturayı veren tarafa ait iken, sekiz günlük sürenin geçmesinden sonra itiraz edilmesi halinde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti faturayı alan tarafa ait olur. Faturayı alan her türlü delille bu külfeti yerine getirebilir (Prof. Dr. Sami Karahan, Ticari İşletme Hukuku, 23. Baskı, Eylül 2012, Sh 111 vd.).
Faturanın tebliği şekle bağlı değildir, yazılı veya sözlü herhangi bir şekilde yapılabilir. Muhatap hazır ise kendisine elden verilmesi, değil ise herhangi bir şekilde gönderilmesi mümkündür. Ancak, uyuşmazlık halinde ispat kolaylığı açısından, fatura tebliğinin noter aracılığıyla ya da imza karşılığı elden tebliğ yolu ile ya da telgraf, teleks yolu ile veya PTT aracılığıyla ya da faks çekilmesi yahut güvenli elektronik imza ile elektronik posta gönderilmesi şeklinde yapılması uygundur. Faturaların borçluya tebliğ edilip edilmediği, itiraza uğrayıp uğramadığı belirlenmeli, faturaların tebliğ edilmiş ve 8 günlük itiraz süresi içerisinde itiraz edilmemiş olduğunun tespiti halinde faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunun alacaklı tarafça kanıtlanmış olduğu ve sadece fatura içeriğinin kesinleştiği, bunun aksinin yani faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığının ve kesinleşmediğinin kanıt yükünün bu kez borçluya geçtiği kabul edilmelidir. Faturaların tebliğ edildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanamaması ya da kanıtlanıp da süresinde iade edildiğinin borçlu tarafça kanıtlanması halinde, borçlu taraf alacaklının hizmet vermediğini savunmakta ise, faturaya konu hizmetin verildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanması; borçlunun faturaları tebliğ alıp süresinden sonra iade etmesi halinde de faturanın alacaklı tarafça gönderilmesi şeklindeki icabı, borçlunun (faturayı defterine kaydetmemek ve hizmet almadığını savunmak suretiyle), kabul etmemesi ya da borçlunun faturayı kendi defterine kaydetmekle birlikte süresinde itiraz ve iade etmesi halinde hizmetin verildiğini yine alacaklının kanıtlaması gerekeceğinden, bu doğrultuda alacaklının delillerinin toplanıp değerlendirilmesi, şayet borçlunun faturaları kendi defterlerine kaydetmesi halinde alacaklının HMK’nın 222. (6762 sayılı TTK’nın 84. ve 85.) maddesi uyarınca alacağını ispatladığının kabul edilmesi gerektiği gözetilmelidir…” Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 10/02/2016 tarihli 2015/4576 E. 2016/621 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 08/02/2016 tarihli 2015/5485 E. 2016/550 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 09/12/2015 tarihli 2015/2467 E. 2015/7975 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 11/01/2016 tarihli 2015/4473 E. 2016/19 K. sayılı ilamları da aynı mahiyettedir.” (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi’nin 28/12/2022 tarih, 2020/1158 esas ve 2022/1532 karar sayılı ilamı)
Tüm bu açıklamalar ışığında somut uyuşmazlıkta; Taraflar arasında 01/08/2019 ile 31/12/2019 tarihleri arasında geçerli olmak üzere … ili Merkez ilçesi … Mahallesi … Mevkii 249 Ada 13 Parsel ve 249 Ada 15 Parselde yer alan taşınmazların kiralanması, satımı yahut ilgili taşınmazlar üzerinde arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi akdetmek yetkilerini içerir simsarlık sözleşmesi yapıldığı ve sözleşmeye istinaden yetki belgesi verildiği, davacı yanca satış işleminin davalı yan tarafından gerçekleştirilmediğini ve bu nedenle 25.000,00 TL’lik ödemenin iadesi için ….İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasından takip başlatıldığı ve takibe itiraz üzerine iş bu davanın açıldığı, davalı tarafça uyuşmazlık konusu arazinin değerinin çok yüksek olması sebebiyle harcanan emek ve mesai ile dava dışı alıcılar için yapılan masraflarında yüksek olması nedenleri ile 25.000,00 TL ödeme yapıldığı beyan edilmiştir. Mahkememizce aldırılan ve hükme esas alınan bilirkişi raporuyla taraflar arasında 25.000,00 TL ödeme yapıldığı hususu tespit tespit edilmiş olup basiretli bir tacir olan taraflarca sözleşme serbestisi içerisinde simsarlık sözleşmesine konu bedelin satış/kiralama akdi kurulmadan veyahut verilen hizmete ilişkin bir kısım ödeme yapılabileceğinin kararlaştırabileceği, yine basiretli bir tacir olan davacı yanın sözleşme ilişki dışında ödeme yapmasının beklenemeceği bu haliyle davacı yanca sözleşme dışında hareket edildiğinden bahisle iadeye ilişkin haklılığını ispat edemediği anlaşılmakla; davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Yasal şartları oluşmayan kötüniyet tazminatı talebinin reddine,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince hesaplanan (179,90-TL) maktu red harcının davacıdan tahsiline, peşin alınan 356,29‬-TL harçtan mahsubu ile geri kalan 176,39-TL harcın hüküm kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret tarifesi gereğince hesap olunan ( 9.200,00-TL) nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Arabuluculuk ücreti olan 1320,00-TL’nin davacıdan alınarak, hazineye GELİR KAYDINA,
6-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayarak artan gider avansının karar kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içinde İstinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.17/01/2023

Katip …

Hakim …