Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/94 E. 2021/643 K. 07.07.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2020/94
KARAR NO:2021/643

DAVA:Menfi Tespit
DAVA TARİHİ:26/11/2015
KARAR TARİHİ:07/07/2021

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

DAVACININ TALEBİ:

Davacı … Ticaret A.Ş. vekili verdiği dava dilekçesinde taraflar arasında, 01.01.2015 tarihli … Alım Sözleşmesi yapıldığını, bu sözleşme ile davacı şirketin davalı şirketten sözleşme ekinde belirlenmiş “non – …” aksesuarlarının alım satım koşullarının belirlendiğini, taraflar arasındaki ticari ilişki devam ederken davalı şirket tarafından …. Noterliğinin 13.03.2015 tarih ve … sayılı işlemi ile yapılmış Alacağın Devri Sözleşmesi gönderildiğini, anılan sözleşme ile davalı şirket ile dava dışı … A.Ş. arasındaki anlaşmaya dayanarak davalı şirketin davacı şirketten alacaklı olduğu tüm miktarın dava dışı şirkete devrolduğunun bildirildiğini, ancak taraflar arasındaki sözleşmenin 5’inci maddesinin (e) bendi uyarınca sözleşmeden doğan alacağın devir ve temlik edilemeyeceğinin düzenlendiğini, davacı şirkete gönderilen alacağın devri sözleşmesinin hemen ertesi gününde ise bu defa …. İcra Dairesinin … sayılı dosyası üzerinden dava dışı … A.Ş. tarafından davalı şirket ile ilgili olarak İİK 89/1 Birinci Haciz İhbarnamesinin gönderildiğini, davalıya yapılacak ödemelerle ilgili bir tereddüt oluştuğunu, davacı şirket tarafından bu konu ile ilgili olarak …. Sulh Hukuk Mahkemesine başvurularak tevdi mahalli tayini talep edildiğini ve mahkemenin … D. İş dosyası üzerinden … Adliyesi … Şubesinin tevdi yeri olarak belirlendiğini, daha sonrasında davalı şirketin alacaklarına haciz konulduğuna ilişkin müzekkere ile ilgili olarak …. İcra Dairesinin … sayılı dosyası üzerinden taraflarına haczin fek edildiğine ilişkin müzekkerenin gönderildiğini ve ilgili müzekkerenin 01.09.2015 tarihinde tebliğ edildiğini, davalı şirket alacakları üzerine konulan haczin fekkinden sonra taraflar arasında ödemelerin ne şekilde gerçekleştirilmesi gerektiği konusunda herhangi bir mutabakata varılmadan davalı şirket tarafından bu defa …. İcra Dairesinin … sayılı dosyası üzerinden davacı şirkete karşı 350.010,89 TL tutarlı alacak talebi ile icra takibi başlatıldığını, anılan icra takibi ile birlikte aynı zamanda mutabakat mektubunun da gönderildiğini ve davalı şirket cari hesabının 380.010,89 TL borç bakiye verdiği, 1 ay içinde itiraz edilmediği takdirde bakiyede mutabık kalındığının kabul edileceğinin bildirildiğini, gönderilen mutabakat metni gerçeklerle bağdaşmadığından davacı şirket tarafından 15.10.2015 tarihinde icra dosyasına kısmi itirazda bulunulduğunu ve davalı şirketin vadesi gelmiş borç miktarının 198.524,30 TL olduğundan dosya üzerinden yapılan hesap neticesinde toplamda 225.353,88 TL’nin 16.10.2015 tarihinde icra dosyasına ödendiğini, dosyadan bakiye 151.489,59 TL’lik miktara ise bir kısmı henüz muaccel olmadığından bir kısmı ise taraflar arasında imzalanmış sözleşmenin 4’üncü maddesi gereğince davacı şirkette bulunan malların bir kısmı iade edileceğinden itiraz edildiğini, tarafların satılmayan ürün ve fazla stokun önüne geçebilmek adına sözleşmenin “Teslimat ve İade” başlıklı 4’üncü maddesi ile davacı şirketin satılmayan ürünleri davalı şirkete iade etmesine olanak tanıyan bir düzenlemenin getirildiğini, sözleşmenin 4’üncü maddesinde, “iade ürünler … mağazaları tarafından, iadesi sağlanan ürünlere dair iade faturası ile birlikte firmaya gönderilecektir” düzenlemesinin yer aldığını, böylece tarafların satılmayan ve stok fazlası ürünlerin iade faturası ile davacı tarafından davalı şirkete iadesini kabul ettiklerini, ayrıca sözleşmenin “İşin Bedeli” başlıklı 3’üncü maddesinin (b) bendi uyarınca, davacı şirketin davalı şirkete yaptığı ödemelerin; “Firma ile … haftalık satış rakamları çerçevesinde en geç bir sonraki haftanın salı günü mutabık kalacakları, haftalık satış TL tutarının ödemesi, mutabakat haftasını takip eden 60’ıncı güne karşılık gelecek … ilk ödeme gününde (Perşembe günü) yapılacaktır.” düzenlemesinin bulunmakta olduğunu, davacı şirketin, sözleşme hükmünün verdiği bu hakkı kullanarak henüz satışı ve ödeme için mutabakatı yapılmamış toplamı 106.314,16 TL olan ürünleri iade faturası ile davalı şirkete göndermişse de, davalı şirketin taraflar arasındaki sözleşme hükmüne rağmen ürünleri iade almaktan ve bedelini ödemekten imtina ettiğini, bunun üzerine davacı şirketin ürünleri kargo ile iade faturalarını da …. Noterliğince 23.10.2015 tarih ve … sayı ile onaylı ihtarname ekinde bir kez daha davalı şirkete gönderdiğini, davalı şirketin …. Noterliğince 02.11.2015 tarih ve … sayılı ihtarname ile iade faturalarını kabul etmediğini bildirdiğini, iade faturalarının kabul edilmemesi sebebi olarak kendisine 10 ay boyunca ödeme yapılmamış olmasını, sözleşme fesih olunduğundan iade maddesinin de hükümsüz olduğunu ve malların uygun biçimde teslim edilmediği gibi haksız ve gayri ciddi gerekçeler bildirdiğini ve iade faturasına konu malları iade almayacağını, davacı şirketin bu malların bedelini ödemesini talep ettiğini, davalının bu beyan ve iddialarının gerçeklerle bağdaşmadığı gibi, haksız ve hukuki dayanaktan da yoksun olduğunu, sözleşmenin ayrıca “Diğer Hususlar” başlıklı 5’inci maddesinin (b) bendinde davacı şirketin mâllara tahribat verilmemesi şartıyla koşulsuz iade hakkının bulunduğunun düzenlendiğini, malların nitelikleri itibariyle aksesuar ürünleri olup kargo ile iadelerinde bir sorun bulunmadığını, sözleşmenin 4’üncü maddesi ile satılmayan ürün ve fazla stok oluşumunun önüne geçilmesi adına, davacı şirketin Satın Alma Müdürlüğü tarafından onaylanan ürünlerin davalıya iade edilmesinin mümkün hale getirildiğini, sözleşmenin bu açık hükmüne rağmen davalı şirketin davacı şirket tarafından iade edilen ürünleri kabul etmemesinin sözleşmeye açık bir aykırılık teşkil ettiğini, bilindiği üzere, TBK’nın 107’inci maddesinin; “Alacaklının temerrüde düşmesi durumunda borçlu hasar ve giderleri alacaklıya ait olmak üzere, teslim edeceği şeyi tevdi ederek borcundan kurtulabilir. Tevdi yerini, ifa yerindeki hakim belirler. Bununla birlikte ticari mallar; hakim kararı olmadan da bir ardiyeye tevdi edilebilir.” hükmünü içerdiğini, davalının açık sözleşme hükmüne rağmen, iadeye konu malları teslim almadığının davalının …. Noterliğince 02.11.2015 tarih ve … sayılı ihtarnamesi ile sabit olduğunu, bu durumda, yaklaşık 10’ar kg ağırlığında 18 adet tutarındaki iade ürünlerinin hasar ve giderleri davalıya ait olmak üzere bir tevdii mahalline teslim edilmesine karar verilmesini alep ettiklerini belirterek fazlaya ilişkin tüm talep ve dava hakları saklı kalmak koşulu ile taraflar arasında ki 01.01.2015 tarihli … Alım Sözleşmesinin 4’üncü maddesi gereğince davacı şirket tarafından davalı şirkete iade edilen ve fakat davalı şirket tarafından teslim alınmayan iade faturasına konu mallar için TBK m. 107 uyarınca malların teslim edileceği bir tevdii mahalli tayini ile davacı şirketin davalı şirketin iade ve teslim almaktan imtina ettiği malların bedeli olan 106.314,16 TL için davalı şirkete borçlu bulunmadıklarının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
DAVALININ TALEBİ:
Davalı … A.Ş. vekili verdiği cevap dilekçesinde, taraflar arasında alım satım sözleşmesinin imzalandığını ve davacının istediği tüm ürünlerin kendisine gönderildiğini, ancak sözleşme tarihi 01.01.2015 olmasına rağmen haklarında takip yapılan 07.10.2015 tarihine kadar 10 aydan fazla bir sürede hiçbir ödeme yapmadıklarını, defalarca kendilerine ödeme konusunda iletişime geçilmiş ise de sonuç alınamadığını, davalı şirketin Mart 2015’de iflasının ertelenmesi talepli dava açtığını ve bu süreçte birçok sıkıntılarla karşı karşıya kaldığını, bu durumdayken alacakları ile ilgilenememesinin davacı tarafça fırsat bilindiğini ve tam 10 aydan fazla süre ödeme yapılmadığını, yapılan ödemenin de icra takibi neticesinde olduğunu, hiçbir zaman davacıya ürün gönderimi konusunda gecikmenin yaşanmadığını, buna karşılık hiçbir zaman davalıya ödeme yapılmadığını, dava dilekçesinde, davaya konu alacağın devredildiği, daha sonra kendilerine İİK m. 89/I haciz ihbarnamesi ulaştığı bu sebeple tevdi mahalli talepli dava açıldığı ve İstanbul Anadolu Adliyesi … Şubesi’nin tevdi mahalli olarak tayin edildiğinin belirtildiğini, ancak davacı tarafın davalıya olan borcunu tayin edilen bu tevdi mahallinede yatırmadığını, yine dava dilekçesinde mutabakat metninin gerçeği yansıtmadığı belirtilmiş ise de bu durumun da gerçeği yansıtmadığını, söz konusu mutabakat metninde davacı tarafından “Mutabıkız” ibaresi ile atılmış imzanın bulunduğunu, icra dosyasında 151.439,59 TL’ye itiraz edilmesine rağmen huzurdaki davanın 106.314,16 TL üzerinden açıldığını, bu davada da davacının, 45.175,43 TL için haksız olarak itiraz ettiğini açıkça ikrar ettiğini, ancak yapılan itiraz neticesinde takip durdurulduğundan davalının ikrar edilen bu tutara dahi kavuşamadığını, bu şekilde davaya konu alacağın sürüncemede bırakıldığını, dava dilekçesinde, davacının iade hakkı bulunduğu belirtilmişse de davacı tarafa gönderilen …. Noterliğinin 02.10.2015 tarih ve … sayılı ihtarnamesi ile taraflar arasındaki sözleşmenin davacı tarafın ödeme yapmaması nedeniyle tek taraflı ve haklı olarak feshedildiğinin bildirildiğini, bu sebeple bu tarihten sonra davacı tarafın iade hakkının bulunmadığını, dava dilekçesinde belirtildiği gibi davalıya ürün gönderimi yapıldığı iddiasının gerçek dışı olduğunu, herhangi bir usulüne uygun iade yapılmadan gönderilen faturaların davacı tarafa iade ve itiraz edildiğini, davacı vekilinin iddia ettiği gibi söz konusu ürünlerin elektronik ürünler olup kargo ile iade yapılabileceği iddiasının ticari hayatın olağan akışına aykırı ve haksız bir iddia olduğunu, söz konusu elektronik ürünlerin çalışıp çalışmadığının, paketlerinin açılıp açılmadığının, davacı tarafa teslim edildiği şekilde ve nitelikte olup olmadığının ancak bu hususta bilgili teknik elemanlar tarafından tespit edilebileceğini belirterek davanın reddine, yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DAVANIN HUKUKİ NİTELİĞİ:
Dava, 6100 sayılı HMK m. 110 davaların yığılması esasına göre açılmış 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 207 ve devamı maddelerine göre alım satım sözleşmesinden kaynaklı alacak nedeniyle 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu m. 72’ye göre menfi tespit davası ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 107’ye göre tevdi yeri belirlenmesi davasıdır.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:

Mahkememizce verilen 30.03.2017 tarihli karar … Bölge Adliye Mahkemesince kaldırılmakla dosya mahkememize geri gelmiş ve İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinin kaldırma kararı doğrultusunda yeniden yargılama yapılmıştır.

İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 16. HUKUK DAİRESİNİN KALDIRMA KARARI:

… Bölge Adliye Mahkemesi …. Hukuk Dairesi “Dava, alacak davasıdır. Anayasa’nın 141/3 maddesi uyarınca HMK’nun 297 vd. maddeleri uyarınca mahkeme kararları gerekçeli olmak zorundadır. İstinafa konu kararın gerekçe bölümünde bilirkişi raporu özetlenmiş ve bilirkişi raporunda davacının borçlu bulunmadığının tespitine ilişkin talebin yerinde olmadığı sonuç ve kanaatine varıldığı belirtilerek “…rapor doğrultusunda davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir” şeklinde gerekçe yazıldığı görülmüştür. Söz konusu bu gerekçe Anayasa’nın ve HMK’nın aradığı anlamda bir gerekçe değildir. Bu gerekçe bilirkişi raporunun özetinden ibarettir. HMK’nun 297/c maddesinde de değinildiği üzere kararda delillerin tartışılması ve değerlendirmesinin yapılması, ayrıca sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin gösterilmesi gerekir. Açıklanan bu nedenlerle mahkeme kararı gerekçesiz olduğundan davacı vekilinin esasa dair istinaf talepleri incelenmeksizin re’sen bağlamında kararın kaldırılması yoluna gidilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” gerekçesiyle mahkememiz kararını kaldırmış ve yeniden yargılama yapılamak üzere dosya mahkememize gönderilmiştir.

YENİDEN YAPILAN YARGILAMA VE GEREKÇESİ:

Davacı taraf, 01.01.2015 tarihli sözleşmeyi, alacağın devri sözleşmesini, birinci haciz ihbarnamesini, …. Sulh Hukuk Mahkemesinin … D. İş sayılı dosyasını, ödeme emrini, mutabakat mektubunu, itiraz dilekçesini, icra dairesine yapılan ödeme makbuzunu, ihtarnameleri, ticari defter ve kayıtları ve bilirkişi incelemesini delil olarak sunmuştur.

Davalı taraf, 01.01.2015 tarihli sözleşmeyi, …. İcra Dairesinin … sayılı dosyasını, mutabakat mektubunu, ihtarnameleri, ticari defter ve kayıtları, tanık beyanlarını ve bilirkişi incelemesini delil olarak sunmuştur.

Dava, 6100 sayılı HMK m. 110 davaların yığılması esasına göre açılmış 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 207 ve devamı maddelerine göre alım satım sözleşmesinden kaynaklı alacak nedeniyle 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu m. 72’ye göre menfi tespit davası ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 107’ye göre tevdi yeri belirlenmesi davasıdır.

6098 sayılı TBK m. 207’ye göre; “Satış sözleşmesi, satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme, alıcının ise buna karşılık bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşmedir.” Taraflar arasında yapılan “… Alım Sözleşmesi”nin “Sözleşme Konusu” başlıklı 2’nci maddesinde “… Ticaret A.Ş. Şirketimiz için Ek – 1’de belirtilen non-… aksesuar alımını içermektedir.” düzenlemesini içermektedir. Taraflar arasındaki sözleşme niteliği itibariyle alım satım sözleşmesi niteliğindedir.

Sözleşmenin taraflarından davalı şirket …. Noterliğinin 13.03.2015 tarih ve 6274 sayılı işlemi ile davaya konu sözleşmeden kaynaklanan haklarını dava dışı … A.Ş.’ye devretmiştir. Söz konusu devir işlemi TBK m. 184’e uygun şekilde yapılmıştır. Ancak taraflar arasında yapılan sözleşmenin “Diğer Hususlar” başlıklı 5.e maddesinde “…bu sözleşmeden doğan haklarını da devir ve temlik edemez.” düzenlemesi yapılmıştır. TBK m. 183’e göre “Kanun, sözleşme veya işin niteliği engel olmadıkça alacaklı, borçlunun rızasını aramaksızın alacağını üçüncü bir kişiye devredebilir.” Bu durumda davalı şirket tarafından yapılan alacağın devri sözleşmesi davacı ile yaptığı alım satım sözleşmesinin 5.e maddesine aykırılık oluşturmaktadır.

Davalının alacağın devri sözleşmesini yapmasından sonra davalı aleyhinde başlatılan …. İcra Dairesinin … sayılı dosyasından davacıya 2004 sayılı İİK m. 89/I birinci haciz ihbarnamesi gönderilmiştir. Davacı şirket 6098 sayılı TBK m. 184 hükmü ile sözleşmenin 5.e hükmü nedeniyle davalının kendilerinden olan alacağının kime ödeneceği konusunda tereddüt oluşması nedeniyle İİK m. 89/I ihbarnamesine konu borç miktarını …. Sulh Hukuk Mahkemesinin … D. İş sayılı dosyasından verilen karar ile … Adliyesi … Şubesindeki hesaba yatırdıklarını belirtmektedir.

TBK m. 187/I ve II’ye göre; “Kime ait olduğu çekişmeli bulunan bir alacağın borçlusu, ifadan kaçınabilir ve alacağın konusunu hâkim tarafından belirlenen yere tevdi etmekle borçtan kurtulur. Borçlu, alacağın çekişmeli olduğunu bildiği hâlde ifada bulunursa, bundan doğacak sonuçlardan sorumlu olur.” Davacının İİK m. 89/I’e göre kendisinde bulunduğunu kabul ettiği ancak sözleşme hükümlerine göre devri yasaklanmış olan alacağı İİK m. 89/I’e aykırı şekilde ifadan kaçınması durumunda kendi sorumluluğunun doğacak olması nedeniyle TBK m. 187’ye göre ifa yeri tayini istemekte hukuki yararı bulunduğu düşünülse de TBK m. 183 hükmünün verdiği sözleşme serbestisine göre taraflar arasındaki sözleşmede alacağın devri açıkça yasaklanmış olduğundan davacının tevdi yeri istemesinde hukuki yararı bulunmamaktadır.

Davalının borçlu bulunduğu ve davacıya da İİK m. 89/I ihbarnamesinin gönderildiği …. İcra Dairesinin … sayılı dosyasından 01.09.2015 tarihinde bu dosyada davacının alacakları üzerine konulmuş hacizlerin kaldırıldığına ilişkin yazının kendilerine ulaşmasından sonra davacı aleyhinde …. İcra Dairesinin … sayılı dosyasından 350.010,89 TL bedelli takip başlatılmış, takibe davacı taraf muaccel hale gelmemiş borçlar nedeniyle kısmi itirazda bulunmuştur. Takip miktarının 255.353,88 TL’si davacı tarafından icra dosyasına ödenmiş, kalan 151.489,59 TL’ye itiraz edilmiştir.

Davacı taraf sözleşmede satılmayan ürünlerin iadesinin kararlaştırılmış olması nedeniyle iade faturası düzenleyerek davalıya gönderdiklerini ancak hem malları geri almadıklarını hem de malların bedellerini iade etmediklerini, iadesi istenen malların bedellerinin de 106.314,16 TL olduğunu belirtmektedir.

Dava konusu olayda çözülmesi gereken ilk konu tarafların birbirlerinden alacaklı olup olmadıkları ve buna bağlı olarak da sözleşmede satılmayan mallarını iadesinin kararlaştırılıp kararlaştırılmadığıdır.

Taraflar arasında yapılan sözleşmenin “Diğer Hususlar” başlıklı 5.b maddesinde “… çalışanlarının firma tarafından teslim olunan malzemeye herhangi bir tahribat verilmemesi şartıyla koşulsuz iade etme hakkı mevcuttur” düzenlemesi getirilmiştir. Sözleşmenin “Teslimat ve İade” başlıklı 4’üncü maddesinde de iadelerin ne şekilde yapılacağı düzenlenmiştir. Sözleşmenin bu maddelerine göre davacının ürünleri iade etme hakkı bulunmakta olup davalının iadeyi kabul etmeme hakkı ancak ürünlerde tahribat olması durumunda geçerlidir. Dosya içerisinde davacının iade etmek istediği ancak davalı tarafından iadesi kabul edilmeyen ürünlerde tahribat olduğuna ilişkin bir belge ya da tespit tutanağı bulunmamaktadır. Bu durumda davacının iadesini talep ettiği malların bedeline ilişkin olarak borçlu olmadıklarının tespitini istemekte hukuki yararı bulunmaktadır.

Davalının davacı tarafa gönderdiği …. Noterliğinin 02.11.2015 tarih ve … sayılı ihtarnamesi incelendiğinde bu ihtarnamenin sözleşmenin fesih ihtarnamesi olmadığı sadece faturalara itiraz beyanı içerdiği, dolayısıyla dava açıldığı tarihte sözleşmenin henüz feshedilmemiş olduğu anlaşılmaktadır.

6102 sayılı TTK m. 21/III’e göre; “Telefonla, telgrafla, herhangi bir iletişim veya bilişim aracıyla veya diğer bir teknik araçla ya da sözlü olarak kurulan sözleşmelerle yapılan açıklamaların içeriğini doğrulayan bir yazıyı alan kişi, bunu aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde itirazda bulunmamışsa, söz konusu teyit mektubunun yapılan sözleşmeye veya açıklamalara uygun olduğunu kabul etmiş sayılır.” Davacı taraf davalı tarafından kendilerine gönderilen ve üzerinde sadece davacının imzaladığı iki taraf arasındaki alacak borç miktarının 380.010,89 TL olduğunu gösteren mutabakat mektubunu dosyaya delil olarak sunmuştur. Söz konusu mutabakat metni hukuken teyit mektubu niteliğinde olup davalı tarafından davacıya gönderilmiş ve davacı tarafından da imzalanmıştır. Dolayısıyla taraflar arasındaki alacak borç ilişkisinde delil niteliğindedir.

Yukarıda yaptığımız açıklamalar çerçevesinde tarafların birbirinden alacaklı olup olmadıklarının tespiti için 6100 sayılı HMK m. 266’ya göre bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiştir.

Hazırlanan 30.12.2016 tarihli bilirkişi raporunda heyette yer alan hukukçu bilirkişinin görüşleri 6100 sayılı HMK m. 266’da ki; “Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez.” hükmü uyarınca hükme esas alınmamıştır.

Hazırlanan 30.12.2016 tarihli bilirkişi raporunda, davalı şirketin takip tarihindeki alacak miktarının 339.685,89 TL olduğu, davacının icra dosyasına 198.524,30 TL ödeme yaptığı, davacının 106.314,16 TL bedelli 13 tane iade faturası düzenlediği, davacının icra dosyasına yaptığı ödeme miktarı ile iade faturaları toplamı asıl alacak miktarından düşülünce davalının alacaklı olduğu miktarın 34.847,43 TL olduğu, davacı tarafın kayıtlarında davalının alacaklı olduğu miktarın 380.010,89 TL olarak gözüktüğü, 04.09.2015 tarihli mutabakat mektubunda yer alan rakamında aynı olduğu, ihtilaflı iade faturalarının toplamı 106.314,16 TL ile davacının yaptığı ödeme tutarı olan 198.524,30 TL’nin toplamının mutabakat miktarı olan 350.010,89 TL’den düşülmesi sonucunda davalı alacağının 45.172,43 TL olduğu, davacı kayıtlarında ise davalının alacaklı olduğu miktarın 34.847,43 TL olduğu, ikisi arasındaki farkın 10.325,00 TL olduğu, aradaki farkın nedeninin mutabakat tarihinden sonra 30.09.2015 tarihli ve 58638 sayılı fatura nedeniyle davalı hesabına borç kaydedilen tutardan kaynaklandığı, bu faturanın dosyada yer almadığı, taraflar arasındaki sözleşmenin 3.b maddesine göre ödemenin nasıl yapılacağının belirlendiği, ancak bu maddeye uygun şekilde haftalık mutabakatların yapılmadığı ve buna uygun bir ödeme de bulunmadığı tespit edilmiştir.

Davalı tarafın ticari defterlerinin incelenmemiş olması ve davacı kayıtları ile mutabakat metni nedeniyle ortaya çıkan 30.09.2015 tarihli, 58638 sayılı ve 10.325,00 TL bedelli faturanın davalı kayıtlarında bulunup bulunmadığının tespiti için davalı tarafın ticari defterleri üzerinde mali müşavir bilirkişi aracılığı ile bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiştir.

Hazırlanan 25.06.2020 tarihli bilirkişi raporunda davalı şirketin iflas etmesi nedeniyle defterlerinin iflas dairesinde olduğu, sunulan belgelerin adi yazılı belge durumunda olması nedeniyle defter sıfatına sahip olmadıkları, ancak sunulan belgelere göre 30.09.2015 tarihli, 58638 sayılı ve 10.325,00 TL bedelli faturanın davalı taraf defterlerinde kayıtlı olduğu, davalının davacıdan 153.513,11 TL alacaklı gözüktüğü tespit edilmiştir. Davalı şirketin @ defterlerine bir türlü ulaşılamaması nedeniyle davalı şirketin BA ve BS formları ilgili vergi dairesinden istenilmiş ve dosya içerisine alındıktan sonra dosya tekrar bilirkişiye verilmiştir.

Hazırlanan 09.02.2021 tarihli bilirkişi raporunda davacının davalıya düzenlediği 30.09.2015 tarihli, 58638 sayılı ve 10.325,00 TL bedelli faturanın davalının BA formunda gözüktüğü tespit edilmiştir.

Davalı şirketin @ defterlerine iflas masasının ulaşması üzerine dosya son kez bilirkişiye verilmiştir. Hazırlanan 05.04.2021 tarihli bilirkişi raporunda @ defterlerin bulunduğu diskin içinde yevmiye defterinin bulunduğu ancak kapanış kaydının olmadığı, kebir defterinin bulunmadığı, bu nedenle taraflar arasındaki alacak borç ilişkisinin tespit edilemediği, sunulan disk içindeki @ defter kayıtlarında Ağustos ayına kadar kayıt bulunduğu, bu yüzden de 30.09.2015 tarihli, 58638 sayılı ve 10.325,00 TL bedelli faturanın kaydının bulunmadığı, ancak daha önce hazırlanan 09.02.2021 tarihli bilirkişi raporunda davacının davalıya düzenlediği 30.09.2015 tarihli faturanın davalının BA formunda gözüktüğü tespit edilmiştir.

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinin kaldırma kararından sonra hazırlanan 25.06.2020, 09.02.2021 ve 05.04.2021 tarihli bilirkişi raporlarında yapılan tespitlerden 30.09.2015 tarihli, 58638 sayılı ve 10.325,00 TL bedelli faturanın davalı tarafından alındığı, vergi dairesine beyan edildiği ve itiraz da edilmediği anlaşılmaktadır. Hazırlanan bu raporlarla 30.12.2016 tarihli bilirkişi raporunda belirtilen davacı kayıtlarındaki borç miktarı olan 34.847,43 TL ile ile mutabakat metnindeki rakam üzerinden hesap edilen borç miktarı olan 45.172,43 TL arasındaki çelişki giderilmiş ve davalının davacıdan alacaklı olduğu miktarın davacı kayıtlarındaki gibi 34.847,43 TL olduğu anlaşılmıştır.

Davacı taraf 106.314,16 TL için borçlu olmadıklarının tespitini talep etmiştir. Yukarıda açıklanan bilirkişi raporları sonucunda davacının davalıya 34.847,43 TL borçlu olduğu anlaşılmaktadır. Ancak davalının borçlu olmadığının tespitini talep ettiği 106.314,16 TL, sözleşmeye göre davacının iade hakkı kapsamında olan ürün bedelleridir. Davacının borçlu olduğu tespit edilen 34.847,43 TL ise sözleşmeye göre davacının iade hakkı kapsamında olan ürün bedelleri değil, davalıdan satın aldıktan sonra satışı yapılan ürün bedelleri olup dava konusunu oluşturmamaktadır. Bu nedenle davanın kabulüne ve davacının 106.314,16 TL tutarlı malların bedeli için borçlu olmadığının tespitine yönelik olarak aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.

Davacının ikinci talebi ise 106.314,16 TL tutarlı mallar için TBK m. 107’ye göre tevdi yeri belirlenmesidir. TBK m. 106’ya göre; “Yapma veya verme edimi gereği gibi kendisine önerilen alacaklı, haklı bir sebep olmaksızın onu kabulden veya borçlunun borcunu ifa edebilmesi için kendisi tarafından yapılması gereken hazırlık fiillerini yapmaktan kaçınırsa, temerrüde düşmüş olur.” Taraflar arasında yapılan sözleşmenin 4 ve 5’inci maddelerine göre davacının malları iade hakkı bulunmakta olup davalının malları iade alması için davacı gönderdiği ihtarnamelerle gerekli bildirimleri yapmıştır. Dolayısıyla davalı şirket alacaklı olarak temerrüte düşmüştür. Ancak TBK m. 107/II’de ki; “Tevdi yerini, ifa yerindeki hâkim belirler. Bununla birlikte ticari mallar, hâkim kararı olmadan da bir ardiyeye tevdi edilebilir.” hükmü uyarınca ticari mallar için hakim kararına gerek olmadığından davacının tevdi yeri tayini için dava açmakta hukuki yararı bulunmadığı anlaşılmakla davacının bu talebini reddine karar verilmiştir.

HÜKÜM: Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-Davanın KISMEN KABULÜNE,
2-Davacının 106.314,16-TL tutarlı malların bedeli için borçlu olmadığının tespitine,
3-Davacının 106.314,16-TL tutarlı malların tevdi yeri tayini talebinin 6098 sayılı TBK madde 107/II’ye göre reddine,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince hesap olunan 7.262,32-TL nispi karar harcının peşin alınan 1.815,59-TL harçtan mahsubu ile eksik 5.446,73-TL harcın davalıdan alınarak HAZİNEYE İRAD KAYDINA,
5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan 14.049,85-TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak, DAVACIYA VERİLMESİNE,
6-Davacı tarafından yapılan toplam 5.731,89-TL’nin ( 27,70-TL-BH, 4,10-TL VH, 1.815,59-TL PH, 884,50-TL tebliğ/ posta, 3.000,00-TL bilirkişi ücreti) yargılama giderinin davalıdan alınarak, DAVACIYA VERİLMESİNE,
7-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayarak artan gider avansının hüküm kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içinde İstinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.07/07/2021

Katip …
¸

Hakim …
¸