Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/422 E. 2020/430 K. 04.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2018/870
KARAR NO:2020/439

DAVA:Menfi Tespit
DAVA TARİHİ:26/09/2018
KARAR TARİHİ:07/09/2020

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVACININ TALEBİ:
Davacı … vekili verdiği dava dilekçesinde, davalı …’nin 21.12.2015 keşide tarihli, 8.000,00 TL bedelli ve 30.01.2016 vade tarihli bonoya dayalı olarak …. İcra Dairesinin … sayılı dosyasından kambiyo yoluyla icra takibi başlattığını, söz konusu bononun taraflar arasında imzalanmış olan 22.12.2015 tarihli … Cihazı Kullanıcı Sözleşmesinin 3’üncü maddesine göre verildiğini, takip konusu bono bedelinin takip öncesinde 28.01.2016 tarihinde davalı tarafa ödendiğini, ödemenin davalı tarafından yetkilendirilen dava dışı … isimli kişiye imza karşılığı yapıldığını, bono aslının davalıdan alınmadığını, ödemeden iki yıl sonra davalı tarafından kötüniyetli olarak icra takibine konulduğunu, taraflar arasında sözleşmede ve ticari ilişkiden kaynaklı bir borcun da bulunmadığını belirterek borçlu olmadıklarının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
DAVALININ TALEBİ:
Davalı … vekili verdiği cevap dilekçesinde, davalı tarafın dayandığı sözleşmenin tarafları ile dava konusunun tamamen farklı olduğunu, söz konusu sözleşmenin taraflarının davalı …’nin ortağı bulunduğu …. Şti. ve davacı …’ın ortağı bulunduğu …. Şti. olduğunu, davaya konu bononun ise davacı ile davalı arasında imzalanmış bulunduğunu, bonoda “nakden” ibaresinin bulunduğunu, davacı tarafın belirttiği sözleşmede yazılı olan bononun vadesinin 31.01.2016 olmasına karşın dava konusu bononun vadesinin 30.01.2016 olduğunu, davacının adı geçen sözleşmede bononun keşide tarihinin 21.12.2015 olarak belirtmesine karşın sözleşmede bononun keşide tarihinin bulunmadığını, dava konusu bononun imza tarihinin sözleşmenin imza tarihinden önce olduğunu, davalının bu bono nedeniyle kendilerine hiç bir ödeme yapmadığını, davacının dosyaya sunduğu ödeme belgesinde kendilerinin isminin ya da ortağı bulundukları şirketin adının geçmediğini, belgede imzası bulunan …’ın ise 2014 yılında işten ayrılmış olması nedeniyle bononun imzalandığı tarihte kendileriyle hukuki ilişkisinin kalmadığını, dava dışı …’ın kendilerine gönderdiği @ posta yazışmasında 2016 yılında davacıya sattığı cihazın davalı …’nin ortağı bulunduğu …. Şti. ile bir ilgisinin bulunmadığını, söz konusu cihazın 2016 yılında davacıya satıldığını, kendisinin ise daha önce 2014 yılında davalı …’nin ortağı bulunduğu …. Şti.’den işten ayrıldığını belirttiğini, dava dışı …’a tanıklık teklif ettiklerini ancak kendisinin kabul etmeyerek @ posta gönderdiğini, davacının sunduğu ödeme belgesindeki rakamın 9.500,00 TL olduğunu, bononun ise 8.000,00 TL bedelli olduğunu, davacının belirttiği sözleşmenin konusunun “…” marka olduğunu, yine davacının sunduğu ödeme belgesindeki cihazın modelinin ise “…” olduğunu, ödeme belgesine göre cihazın teslim tarihinin 28.01.2016 olduğunu, sözleşmeye göre teslim tarihinin ise 22.12.2015 olduğunu, cihazların teslim tarihi bilgilerinin de birbiriyle uyuşmadığını bu gerekçelerle davanın reddine ve % 20 tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DAVANIN HUKUKİ NİTELİĞİ:
Dava kambiyo senetlerine mahsus icra takibine karşı 2004 sayılı İcra ve İflas Kanun m. 72’ye göre açılmış menfi tespit davasıdır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Davacı taraf, … Cihazı Kullanıcı Sözleşmesini, ödeme belgesini, yemin delilini, tanık beyanlarını ve bilirkişi incelemesini delil olarak sunmuştur.
Davalı taraf, …. İcra Dairesinin … sayılı dosyasını, 21.12.2015 keşide tarihli, 8.000,00 TL bedelli ve 30.01.2016 vade tarihli bonoyu, dava dışı … ile yapılan @ posta yazışmasını, dava dışı …’ın … kayıtlarını, ticaret sicil kayıtlarını, tanık beyanlarını, keşif ve bilirkişi incelemesini delil olarak sunmuştur.
Dava kambiyo senetlerine mahsus icra takibine karşı 2004 sayılı İcra ve İflas Kanun m. 72’ye göre açılmış menfi tespit davasıdır.
…. İcra Dairesinin … sayılı dosyası ve içerisindeki bono getirtilerek dosyamız içerisine alınmış ve incelenmiştir. Takip alacaklısının davalı …, takip borçlusunun ise davacı … olduğu, takip konusunun 21.12.2015 keşide tarihli, 8.000,00 TL bedelli ve 30.01.2016 vade tarihli bono olduğu, takip bedelinin ise yasal faiz ve komisyonla birlikte 9.911,78 TL olduğu görülmektedir. İcra dosyası içerisinde bulunan bono incelendiğinde de bononun 21.12.2015 keşide tarihli, 8.000,00 TL bedelli, 30.01.2016 vade tarihli, düzenleme yerinin İstanbul, borçlunun davacı …, alacaklının davalı … ve bedelinin de nakden alındığının yazılı olduğu görülmektedir. Bono üzerinde her hangi bir şirketin kaşesi bulunmamakta ve üç tane de imza yer almaktadır. İmzalardan ikisi tarih altında biri ise borçlunun isminin altında yer almaktadır. Bonoda davacının üç imzasının bulunmasının imzalardan birinin ortağı olduğu şirket diğer iki imzanın ise şahsi kefilliği için atılmış olup olmadığı konusunda her iki tarafın da bir iddiası bulunmamakla birlikte imzaların üzerinde ya da altında davacının ortağı bulunduğu …. Şti.’nin kaşesinin bono üzerinde bulunmaması nedeniyle imzaların davacının ortağı bulunduğu şirket adına atıldığı yönünde mahkememizde bir düşünce oluşmamıştır.
Davacının sunduğu ödeme belgesinin aslı getirtilerek mahkememiz kasasına alınmış ve incelenmiştir. Ödeme belgesinde “28.01.2016 tarihinde … cihazı eksiksiz ve çalışır halde teslim edilmiştir. 9.500,00 TL nakit elden verilmiştir.” yazılı olduğu, belgenin altında teslim eden kısmında dava dışı …’ın, teslim alan kısmının altında da davacı …’ın isminin ve imzasının yer aldığı görülmektedir. Bu belgedeki rakam 9.500,00 TL olup dava konusu bono üzerindeki rakam ise 8.000,00 TL’dir. Bu nedenle bu ödeme belgesindeki rakam ile dava konusu bono üzerindeki rakam birbiriyle uyuşmamaktadır. Ayrıca bono üzerinde bedelinin nakden alındığı yazılı olup malen alındığına ilişkin bir kayıtta bulunmamaktadır. Belgenin altında imzası bulunan dava dışı …’ın … kayıtları getirtilerek dosya içerisine alınmıştır.
Dava dışı …’ın davalıya ait …. Şti.’de çalıştığı ve ödeme belgesinin düzenlendiği tarihte bu şirketten ayrıldığı anlaşılmaktadır.
Dava dışı …’ın davalının ortak olduğu şirketin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 547’ye göre ticari temsilcisi, 551’e göre ticari vekili ya da 552’ye göre para tahsil etme yetkisine sahip tacir yardımcısı olup olmadığının tespit için Ticaret Sicil Müdürlüğüne yazı yazılarak davalının ortak olduğu şirketin kayıtları getirtilmiş ve dosya içerisine alınmıştır. İncelenen Ticaret Sicil Kayıtlarında ödeme belgesinde imzası bulunan dava dışı …’ın 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 547’ye göre ticari temsilcisi, 551’e göre ticari vekili olmadığı görülmektedir. TBK m. 552’ye göre para tahsil etme yetkisine sahip tacir yardımcısı bulunup bulunmadığının tespiti için davalı vekilinden davalının ortağı olduğu şirketin toptan, yarı toptan veya perakende işi ile uğraşan bir şirket olup olmadığı sorulmuş, davalı vekili tarafından verilen 26.11.2019 tarihli dilekçede davalının ortağı bulunduğu şirketin toplu olarak değil perakende olarak satış yapan bir şirket olduğu bildirilmiştir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 552’ye göre; “Toptan, yarı toptan veya perakende satışlarla uğraşan ticari işletmelerin görevli veya hizmetlileri, o ticari işletme içinde, müşterilerin kolaylıkla görebilecekleri bir yerde ve kolayca okuyabilecekleri bir biçimde, yazıyla aksine duyuru yapılmış olmadıkça, aşağıdaki işlemler için yetkilidirler: 1. Ticari işletmenin alışılmış bütün satış işlemlerini yapmak. 2. Yetkili oldukları işlemler hakkında faturaları imzalamak. 3. Ticari işletmenin alışılmış işlemlerinden doğan borçların ifa edilmesine veya bunların hiç ya da gereği gibi ifa edilmemesine ilişkin ihtar veya diğer açıklamaları işletme sahibi adına yapmak; bu nitelikteki ihtar veya diğer açıklamaları, özellikle alışılmış işlem dolayısıyla teslim edilmiş mallara ilişkin ayıp bildirimlerini ticari işletme adına kabul etmek. Toptan, yarı toptan veya perakende satışlarla uğraşan ticari işletmelerin görevli veya hizmetlileri, kendilerine yazıyla yetki verilmiş olmadıkça, işletme dışında ve kasa görevlileri atanmışsa, işletme içinde satış bedellerini isteyip alamazlar. Bu kişiler, satış bedellerini almaya yetkili bulundukları hâllerde, faturaları kapatmaya veya makbuz vermeye de yetkilidirler.” Bu maddeye uygun olarak davalıya ait şirketin perakende satış yapan bir şirket olmasına karşın dava dışı …’ın davalının dava dışı şirketinde kasa görevlisi olarak atanıp atanmadığı, işletme içinde ve dışında kendisine satış bedellerini alma yetkisini içeren yazılı yetki verilip verilmediği ve bu kapsamda faturaları kapatmaya veya makbuz vermeye de yetkili olup olmadığı konusunda yazılı bir belge ödeme belgesi ekinde ve davacı tarafın delilleri arasında bulunmamaktadır.
Davacının dosyaya sunduğu “… Cihazı Kullanıcı Sözleşmesi” incelendiğinde, sözleşmenin birinci paragrafında davacı … ve davalının ortağı olduğu davalı …’nin ortağı bulunduğu …. Şti. taraf olarak gösterilmiş ancak sözleşmenin son sayfasında davacı … ismi altında davacının ortağı olduğu …. Şti.’nin de kaşesi basılmıştır. Sözleşme satıcı olarak …. Şti. ortağı davalı … tarafından ve alıcı olarak da …. Şti. ortağı … tarafından imzalanmıştır. …. Şti.’nin kaşesi de davalının imzasının altına basılmıştır. Sözleşmenin Genel Hükümler başlıklı 1’inci maddesinde sözleşme konusu cihazın “…” model olduğu yazılmış, sözleşmenin aynı bölümünün 3’üncü maddesinde de “Ödeme faturaya istinaden alınmış olup 31.12.2015 tarihli 2.000,00 TL meblağlı ve 31.01.2016 tarihli 8.000,00 TL meblağlı iki adet senet düzenlenmiştir. Bu miktarlar belirtilen tarihlerde senede karşılık alınacaktır.” hükmü yer almaktadır. Sözleşmede yazılı olan cihazın modeli “…” davacının dosyaya sunduğu ve incelemesini yukarıda yaptığımız ödeme belgesindeki cihazın modeli ise “…” olup birbiriyle uyuşmamaktadır. Sözleşmede yazılı olan bonolardan birinin bedeli 8.000,00 TL olup bu bedel dava konusu bononun bedeli ile örtüşmektedir. Sözleşmede yazılı olan bononun 31.01.2016 tarihli olduğu sözleşmede yer alan “Bu miktarlar belirtilen tarihlerde senede karşılık alınacaktır.” ibaresiyle bu tarihin vade tarihi olduğu, dava konusu bononun ise 30.01.2016 vade tarihli olduğu ve iki tarih arasında bir günlük fark bulunduğu anlaşılmaktadır.
Davacı taraf ayrıca iki tane de banka ödeme dekontunu delil olarak sunmuş olup, bu dekontlardan ilkinin işlem tarihi 13.07.2015, alıcısı …. Şti. ve tutarı 25.000,00 TL, ikincisinin işlem tarihi 23.06.2015, alıcısı … ve tutarı da 5.900,00 TL’dir. Dekontlarda hiç bir kambiyo senedine ilişkin açıklama bulunmamaktadır. 5.900,00 TL bedelli dekont üzerinde “cihaz ödemesi …” yazılı olup bu ödemenin hangi cihaz için olduğu, sözleşmedeki “…” için mi yoksa ödeme belgesinde yazılı olan “…” için mi olduğu anlaşılamamaktadır. Dekontlardan 25.000,00 TL bedelli olanı 13.07.2015 tarihli, 5.900,00 TL bedelli olanı da 23.06.2015 tarihli olup her iki dekontta dava konusu bononun düzenleme tarihinden öncedir. Ayrıca 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 555’e göre; “Havale, havale edenin, kendi hesabına, para, kıymetli evrak ya da diğer bir mislî eşyayı havale alıcısına vermek üzere havale ödeyicisini; bunları kendi adına kabul etmek üzere havale alıcısını yetkili kıldığı bir hukuki işlemdir.” Yargıtay 13. Hukuk Dairesi havale işleminde ispat yükü konusunda aşağıdaki tespitte bulunmuştur. “Hemen belirtmek gerekir ki havale bir ödeme vasıtası olup, var olan bir borcun ödendiğini gösterir. Bu karinenin aksini havaleyi gönderen şahsın ispat etmesi gerekir. Davalı savunmasında borcu kabul etmemiş gerekçeli inkarda bulunmuştur. Öte yandan banka dekontunda, paranın gönderiliş nedenine ilişkin olarak “satın alınan ev bedeli hayırlı uğurlu olsun” açıklaması dışında herhangi bir şerhin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu haliyle havale, paranın borç olarak gönderildiğini ispata yeterli değildir. Somut olayda, davalı karz ilişkisini inkar ettiğine göre, karz ilişkisinin varlığını davacının kanıtlaması gerekir. Davacının bu yöndeki belirttiği tüm delilleri toplanarak karar verilmesi gerekirken, ispat yükü ters çevrilerek davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.” (Yargıtay 13. HD 2016/6956 Esas; 2017/8430 Karar ve 21/09/2017 Tarih) Dava konusu olayda davacı bono bedelinin kendisi tarafından ödendiğini ileri sürmekte ve buna kanıt olarak da havale dekontlarını göstermektedir. Ancak havale dekontları üzerinde bir açıklama bulunmadığı gibi havale edilen miktarlarda dava konusu bono bedeli ile uyuşmamakta, yapılan havaleler dava konusu bononun düzenleme tarihinden önceki tarihlere aittir.
Davanın taraflarının her ikisinin de gerçek kişi olmasına karşın her ikisinin de aynı zamanda şirket ortağı bulunması ve davaya konu bononun verilmesine sebep olarak gösterilen tıbbi cihazın alım satım işi ile uğraşmaları nedeniyle her iki tarafın ortağı bulunduğu şirketlerin ticari defterlerinin incelenmesine ve 6100 sayılı HMK m. 266’ya göre bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiştir.
Hazırlanan 22.01.2020 tarihli bilirkişi raporunda davalı …’nin ortağı olduğu …. Şti.’nin ticari defterlerinde dava konusu bononun ödendiğine ilişkin bir kayıt bulunmadığı, davacının dosyaya delil olarak sunduğu ödeme belgesinde yazılı olan 9.500,00 TL’nin cihaz için yapılmış bir ödeme olduğuna ilişkin eşleştirme yapılamadığı tespit edilmiştir.
Ticari defter incelemesinin sadece davalının ortağı bulunduğu şirket için yapılmış olması ve incelemede eksik kalan konular olduğunun anlaşılması nedeniyle dosyanın başka bir SMM bilirkişiye verilerek her iki şirketin ticari defterlerinin de incelenmesine, davalının ortağı olduğu …. Şti.’nin kayıtlarında … çalışanı …’ın kendi imzası ile tahsil ettiği fatura ya da makbuz bulunup bulunmadığının, iki şirket arasında davaya konu cihazın satışına konu alacak borç kaydının bulunup bulunmadığının ve iki şirket arasında davaya konu bonoya ilişkin alacak borç kaydının bulunup bulunmadığının tespiti istenilmiştir.
Hazırlanan 30.06.2020 tarihli bilirkişi raporunda …. Şti.’nin çalışanı dava dışı …’ın tahsil ettiği bir fatura bulunduğu bunun bedelinin de 2.000,00 TL olduğu, dava dışı …’ın işten ayrıldıktan sonra tahsil ettiği fatura bulunmadığı, her iki şirket arasında davaya konu cihazın satışı için alacak borç kaydının bulunmadığı, her iki şirket arasında 25.000,00 TL bedelli bir fatura kesildiği ancak bu borcun kapandığı ve davaya konu bononun her iki şirketin de kayıtlarında bulunmadığı tespit edilmiştir.
Bilirkişi raporunda dava dışı …’ın davalıya ait şirkette çalışırken bir tane faturayı imzalayarak bu şirket adına tahsilat yaptığı tespit edilmiştir. Bu durum üçüncü kişiler nezdinde ve üçüncü kişi durumunda olan davacı … nezdinde dava dışı …’ın davalıya ait şirket adına mal satma ve fatura imzalayarak satış bedellerini alma yetkisine sahip olduğu konusunda bir güven yarattığı düşünülse bile taraflar arasında ki uyuşmazlığın konusunun kambiyo senedi olması nedeniyle kambiyo senetlerine özgü koşulların bu durumla birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun aşağıya alıntıladığımız kararında menfi tespit davasına konu yapılan bonoda ispat yükünün kimin üzerinde bulunduğu tespit edilmiştir. Yargıtay kararında; “Bono, bağımsız borç ikrarını içeren bir senettir. Bu nedenle bir illete bağlı olması gerekmez ve kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu ileri süren tarafa aittir. Ancak senette borcun nedeni “mal” ya da “nakit” olarak belirtilmişse, davacının yazılı borç sebebine dayanmaya hakkı olacağından, ispat yükü bunun aksini ileri süren tarafa ait olacaktır. (HMK m. 191/1, TMK m. 6). Eğer yanlardan biri senet metninde yazılı kaydın doğru olmadığını söylüyorsa, buna senedin talili denmektedir. Bu anlamda talil senet metninde açıklanan düzenleme (ihdas) nedenine aykırı beyanda bulunma anlamına gelmektedir ve bu hâlde ispat yükünün kaydın aksini iddia edene ait olacağında kuşku bulunmamaktadır. Bonoda yazılı bulunan bedel kaydının hem borçlu hem de alacaklı tarafından talil edilmesi hâlinde ispat yükünün hangi tarafta olduğu hususu da üzerinde durulması gereken önemli bir konudur. Bonodaki bedel kaydının her iki tarafça talil edilmesi hâlinde ispat yükü borçlu üzerindedir. Diğer bir ifade ile bu durumda ispat yükü yer değiştirmez. HMK’nın 191. maddesinin 2. fıkrası ve TMK’nın 6. maddeleri uyarınca borçlunun bononun bedelsiz olduğunu ispat etmesi gerekir. Hemen burada, menfi tespit (borçsuzluğun tespiti) konulu eldeki davada ispat yükünün özellikleri üzerinde de durulmalıdır. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 72’inci maddesi gereğince borçlu icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu olmadığını ispat için menfî tespit davası açabilir. Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf, o vakıayı ispat etmeye mecburdur (TMK m. 6 m.). İspat yüküne ilişkin bu genel kural, menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf o vakıayı ispat etmelidir. Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle ortadan kalktığını ileri sürebilir. Borçlu borcun varlığını inkâr ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle sona erdiğini ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir. Görülmektedir ki, menfi tespit davasında kural olarak, hukuki ilişkinin varlığını ispat yükü davalı/alacaklıdadır ve alacaklı hukuki ilişkinin (borcun) varlığını kanıtlamak durumundadır. Borçlu bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmiş, ancak bu hukuki ilişkinin senette görülenden farklı bir ilişki olduğunu ileri sürmüşse bu kez, hukuki ilişkinin kendisinin ileri sürdüğü ilişki olduğunu ispat külfeti davacı borçluya düşmektedir. Zira davacı borçlu, senedin varlığını kabul etmekle birlikte bir hukuki ilişkiye dayanmadığını değil, başka bir hukuki ilişkiye dayandığını ileri sürmekte; temelde bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmektedir.” (Yargıtay HGK 2017/19-821 Esas; 2019/58 Karar; 05.02.2019 Tarih) tespitinde bulunmuştur.
Dava konusu olayda da davacının talebi kambiyo senedinden dolayı borçlu olunmadığının tespitine ilişkin olduğuna göre, konunun hem kambiyo hem de ispat hukuku açısından ve yukarıdaki açıklamalar ışığında ele alınması gerekir. Dava konusu bonoda davacı … keşideci, davalı … ise lehtar olup, düzenleme nedeni olarak “nakden” kaydı bulunmaktadır. Yargıtay HGK kararında da ifade edildiği üzere bono bağımsız borç ikrarı içeren bir senet olup, senette bedel kaydının mevcut olması hâlinde ispat yükü kaydın aksini savunan tarafa aittir. Dava konusu olayda ise davacı bononun mal karşılığı olduğunu davalı ise bononun mal karşılığı olmadığını ileri sürmektedir. Dolayısıyla davacı tarafından bononun talil edildiğinin kabulü gerekir. Bu durumda 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m. 6 ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanun m. 191 uyarınca ispat yükünün davacı senet borçlusunda olduğu yolundaki genel kuralın dava konusu olayda da uygulanacağı ve davacının senedin bedelsiz olduğunu ispatlaması gerektiği kabul edilmelidir.
Yukarıda tek tek incelemesini yaptığımız delillerden davacı tarafın sunduğu 25.000,00 TL bedelli banka ödeme dekontunun her iki tarafın ortağı bulunduğu şirketlerin defterlerinde de kaydının bulunduğu, ilgili faturanın bedelinin ödendiği ve düzenleme tarihinin dava konusu bononun düzenleme tarihinden öncesine ait olduğu anlaşıldığından bu belge dava konusu bononun ödendiğine kanıt oluşturmamaktadır. 5.900,00 TL bedelli banka dekontunun düzenleme tarihinin de dava konusu bononun düzenleme tarihinden önce olması nedeniyle bu belge de dava konusu bononun ödendiğine kanıt oluşturmamaktadır.
Davacı tarafın delil olarak sunduğu … Cihazı Kullanıcı Sözleşmesindeki bilgiler ile ödeme belgesi olarak sunduğu ve altında davalının şirketinin eski …’lı çalışanı olan dava dışı …’ın imzasının bulunduğu belgedeki bilgiler birbiriyle örtüşmemektedir. Bu sözleşmenin davacı ile davalı arasında değil tarafların ortağı bulundukları iki şirket arasında yapıldığı da sözleşme altındaki imza ve kaşelerden anlaşılmakta olduğundan davacının delil olarak sunduğu … Cihazı Kullanıcı Sözleşmesi gerçek kişi konumunda olan taraflar arasında bir ticari ilişki bulunduğuna kanıt oluşturmamaktadır.
Dava dışı …’ın imzasının bulunduğu belgede söz konusu cihazın ve bu cihazın bedeli olan 9.500,00 TL’nin 28.01.2016 tarihinde teslim edildiği yazılı olup belgeye konu cihaz ve paranın karşılıklı teslim tarihi dava konusu bononun düzenleme tarihi olan 30.01.2016 tarihinden öncedir. Bu nedenle bu belge davacı tarafından dava konusu bononun ödendiğine ilişkin kanıt oluşturmamaktadır. Bu gerekçelerle davanın reddine yönelik olarak aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
Davacının “nakden” kaydı içeren bonoyu imzalayıp davalı tarafa vermesinden sonra dava konusu bono bedelini ödeyip ödemediğini bilebilecek durumda olması, tıbbi cihaz satışı yapan bir şirketin ortağı olmasına, buna ilişkin olarak sözleşmeler yaptığını belirtmesine ve bu sözleşmelerden birin de delil olarak göstermesine karşın bononun verilmesine gerekçe gösterdiği cihaz satışını gerek ortağı olduğu şirket yönünden gerekse şahsi hesapları yönünden muhasebeleştirmemesi, bononun bedelini ödediğini ancak bonoyu geri almadığını ileri sürmesine karşın 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 105’e göre borcun ödendiğine ilişkin davalı taraftan bir belge almaması 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m. 18’e göre basiretli bir tacir gibi hareket etmediğini göstermekte olup, hakkında başlatılan icra takibine karşı menfi tespit davası açmakta iyiniyetli olmadığı anlaşılmakla davalı lehine % 20 kötüniyet tazminatına hükmedilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-Davacı vekili Av. …’in 04/09/2020 tarihi itibariyle istifa ettiğine ilişkin dilekçesinin 1136 sayılı avukatlık kanunu hükümlerine göre işleme konulmasından sonra 15 günlük süre içerisinde usul işlemleri istifa eden avukat tarafından yapılması gerektiğinden istifa eden davacı vekili Av. …’in 04/09/2020 tarihli mazeret dilekçesinin kabulüne,
2-Davanın REDDİNE,
3-%20 kötüniyet tazminatının davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince hesaplanan 54,40-TL maktu karar harcının peşin alınan 169,27-TL harçtan mahsubu ile artan 114,87-TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde DAVACIYA İADESİNE,
5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan 3.400,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak DAVALIYA VERİLMESİNE,
6-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
7-Kullanılmayan gider/delil avansının karar kesinleştiğinde ilgilisine iadesine,
Dair, davalı vekilinin yüzüne karşı gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içinde İstinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.07/09/2020

Katip …

Hakim …