Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/724 E. 2021/314 K. 07.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2019/724
KARAR NO:2021/314

DAVA:Tazminat
DAVA TARİHİ:30/12/2019
KARAR TARİHİ:07/04/2021

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVACININ TALEBİ:
Davacı … Ltd. Şti. vekili verdiği dava dilekçesinde, davalı … A.Ş. ile 10.04.2017 tarihinde bayilik sözleşmesi yaptıklarını, … ili … ilçesi baş bayii olarak faaliyet gösterdiklerini, davalının kendilerine gönderdiği …. Noterliğinin 28.11.2018 tarih ve … sayılı ihtarnamesi ile davalı şirketin genel kurulunda aldığı kararla faaliyet konusunu değiştirdikleri, dağıtım, satış ve pazarlama faaliyetlerini sonlandırdıkları gerekçesiyle sözleşmenin 8.2 maddesine dayanarak sözleşmenin ihtarnamenin tebliği tarihinden itibaren 30 gün sonra feshedildiğinin bildirildiğini, … Noterliğinin 27.12.2018 tarih ve … sayılı ihtarnamesi ile davalıya cevap verdiklerini, sözleşmenin bu şekilde haklı sebep gösterilmeksizin feshedilmesinin kendilerinde kâr mahrumiyeti yarattığını, feshin iyiniyet ve dürüstlük kurallarına aykırı olduğunu, haksız fesih nedeniyle işçi tazminatları ödemek zorunda kaldıklarını ve sözleşmenin devam etmesi ile elde edilecek kârdan yoksun kaldıklarını, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak koşulu ile şimdilik 10.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak taraflarına verilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DAVALININ TALEBİ:
Davalı … A.Ş. vekili verdiği cevap dilekçesinde, müvekkil şirketin gazete, dergi, kitap gibi süreli ve süresiz yayınlar ile bazı yayın dışı ürünlerin dağıtımı ve dijital kontör satışını yaptığını, 28.09.2018 tarihli genel kurulda alınan kararla faaliyet konusunu değiştirdiğini ve dağıtım işinden tamamen çıktığını, alınan bu genel kurul kararı ile davacının da aralarında bulunduğu çok sayıda bayi ile sözleşmelerini feshettiğini, feshin keyfi olarak yapılmadığını, internetin yaygın olarak kullanılır hale gelmesi nedeniyle satış kaybı yaşadıklarını, ekonomik koşulların zorlaması nedeniyle dağıtım faaliyetine son verildiğini, fesih işleminin sözleşmenin 8.2 maddesine göre yapıldığını, bu maddeye göre 7 gün önel verilmesi gerekirken davacıya 30 gün önel verildiğini, feshin haksız olduğu düşünülse bile davacının fesihten ötürü uğramış olduğu bir zararının bulunmadığını, davacının sözleşme süresince de kâr edemediğini, kendilerinin kâr edemeyen bayileri desteklemek amacıyla bayi katkı payı adı altında ödeme yaptıklarını, davacıya da 551.031,68 TL bayi katkı payı ödemesi yaptıklarını, bayi katkı payının amacının bayiliğin devamını sağlamak için bayinin asgari giderlerini sağlamak ve giderlerini karşılayamayan bayilerin işi bırakmalarını önlemek amacıyla verilen bir katkı parası olduğunu, sözleşmenin feshinin ihbar edildiği 28.11.2018 tarihinden sonra da davacıya fesih sonrası destek olmak için 30.11.2018 tarihinde 20.178,00 TL bayi katkı payı ödediklerini, eğer davacıya bir tazminat ödenmesine karar verilecekse bayi katkı payı ödemelerinin tazminat miktarından düşülmesi gerektiğini, bu gerekçelerle açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DAVANIN HUKUKİ NİTELİĞİ:
Dava 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m. 102 ve devamı maddelerine göre acentelik sözleşmesinin feshi nedeniyle müspet ve menfi zarara ilişkin tazminat davasıdır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Davacı taraf, 10.04.2017 tarihli bayilik sözleşmesini, … Noterliğinin 28.11.2018 tarih ve … sayılı ihtarnamesini, … Noterliğinin 27.12.2018 tarih ve … sayılı ihtarnamesini, faturaları, ticari defterleri, yemin delilini, tanık beyanlarını ve bilirkişi incelemesini delil olarak sunmuştur.
Davalı taraf, genel kurul toplantı tutanağını, 10.04.2017 tarihli bayilik sözleşmesini, … Noterliğinin 28.11.2018 tarih ve … sayılı ihtarnamesini, davacıya yapılan bayi katkı payı ödemeleri dökümünü, faturaları, ticari defterleri, yemin delilini, tanık beyanlarını ve bilirkişi incelemesini delil olarak sunmuştur.
Dava 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m. 102 ve devamı maddelerine göre acentelik sözleşmesinin feshi nedeniyle müspet ve menfi zarara ilişkin tazminat davasıdır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun “Dava Şartı Olarak Arabuluculuk” başlıklı 5/A maddesine göre; “Bu Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.” Mahkememizde açılmış olan dava bu yasa kapsamında arabuluculuk dava şartına bağlı olup arabuluculuk son tutanağının dosyaya sunulduğu anlaşılmakla davanın esasının incelenmesine geçilmiştir.
6102 sayılı TTK m. 102’ye göre; “Ticari mümessil, ticari vekil, satış memuru veya işletmenin çalışanı gibi işletmeye bağlı bir hukuki konuma sahip olmaksızın, bir sözleşmeye dayanarak, belirli bir yer veya bölge içinde sürekli olarak ticari bir işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık etmeyi veya bunları o tacir adına yapmayı meslek edinen kimseye acente denir.” Taraflar arasında yapılan sözleşmenin “Konu” başlıklı 2’nci maddesinde “İşbu bayilik sözleşmesinin konusunu şirketin dağıtımını üstlendiği yayınlar ile medya dışı ürünlerin okur kitlesine ve nihai tüketiciye istenilen zamanda, istenilen miktarda ve düzenli olarak ulaştırılmasını sağlamak amacıyla işbu sözleşmede belirlenen coğrafi alanda dağıtım, pazarlama ve satış yetkisinin bayiye verilmesi oluşturmaktadır.” düzenlemesi getirilmiş olup taraflar arasındaki hukuki ilişki bu yönüyle acentelik sözleşmesi niteliğindedir.
Davalı taraf dosyaya sunduğu genel kurul karar tutanağı ile şirketin çalışma alanında değişikliğe gitmiş ve davacıya bayilik verdiği süreli ve süresiz yayınların dağıtım işinden çekildiğini belirterek davacı ile yaptığı sözleşmeyi feshetmiştir.
Taraflar arasında yapılan sözleşmenin “Fesih” başlıklı 8.2’nci maddesine göre; “Şirket, 7 gün öncesinden yazılı olarak ihbar etmek kaydıyla dilediği zaman sözleşmeyi tek taraflı ve tazminatsız olarak fesih yetkisini de haizdir. Bu takdirde bayi sözleşmenin ilgili hükümleri uyarınca 30 gün içinde şirket ile hesap mutabakatı yapmak, aynı süre içinde gerek şirkete gerekse son satıcılara olan borçlarını tasfiye etmekle yükümlüdür.” düzenlemesi getirilmiştir. Davalı taraf fesih ihtarnamesini sözleşmenin bu maddesinde yazılı olan 7 günlük öneli 30 gün uygulayarak göndermiştir.
Fesih nedeniyle davacının davalı taraftan iki tür talebi bulunmaktadır. Bunlardan birincisi sözleşmenin süresinden önce feshi nedeniyle yoksun kaldığı kâr kaybı nedeniyle uğradığı zarar, diğeri de sözleşmenin feshi nedeniyle çalışanlarına ödemek zorunda kaldığı işçi tazminatları sebebiyle uğradığı zarardır. Davacının taleplerinden sözleşmenin süresinden önce feshi nedeniyle yoksun kaldığı kâr kaybı nedeniyle uğradığı zarar kalemi müspet zararı, sözleşmenin feshi nedeniyle çalışanlarına ödemek zorunda kaldığı işçi tazminatları sebebiyle uğradığı zarar da menfi zararı oluşturmaktadır.
Yargıtay 15. Hukuk Dairesi aşağıya alıntıladığımız kararında menfi zararla ilgili olarak; “Menfi zarar; sözleşmenin karşı tarafınca yerine getirileceğine olan güvenin boşa çıkması nedeniyle uğranılan zarardır. Kısaca bu zarar, alacaklının sözleşme yaptığı için uğradığı, sözleşme yapmamış olsa idi uğramayacağı zarar olup, sözleşmeye güvenilerek yapılan harcamaların (giderlerin) tamamının, başka bir anlatımla karşı tarafın mal varlığına girmese bile o sözleşme sebebiyle cepten çıkan paradır.” (Yargıtay … HD 2016 / … Esas; 2018 / … Karar; 24.04.2018 Tarih) tespitinde bulunmuştur. Davacının ödediğini belirttiği işçilik tazminatları davacının menfi zararını oluşturmakta olup davacı ödediğini belirttiği işçilik tazminatlarına ilişkin bir belge ya da delili dosyaya sunmamıştır. Aşağıda incelemesini yaptığımız bilirkişi raporlarında davacının aynı iş kolunda başka firmaların da işlerini yaptığı, dolayısıyla başka firmaların işleri için de işçi çalıştırmaya devam etmekte olduğu anlaşıldığından bu davacının ispatlanamayan bu konudaki tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
Davacının yoksun kaldığı kârın tespiti için 6100 sayılı HMK m. 266’ya göre tarafların ticari defterlerinin incelenmesine karar verilmiş ve öncelikle davacı tarafın ticari defterlerinin incelenmesi için … Asliye Hukuk Mahkemesine talimat yazılmıştır. Bilirkişiden, taraflar arasında ki sözleşmenin kurulduğu 10.04.2017 tarihi ile feshedildiği 28.11.2018 tarihleri arasında davacının kâr edip etmediğinin, taraflar arasında ki sözleşmenin kurulduğu 10.04.2017 tarihi ile feshedildiği 28.11.2018 tarihleri arasında davacı kâr etmiş ise ne kadar kâr ettiğinin, taraflar arasında ki sözleşmenin kurulduğu 10.04.2017 tarihi ile feshedildiği 28.11.2018 tarihleri arasında davacı kâr etmiş ise sözleşmenin feshedildiği 28.11.2018 tarihinden sözleşmenin olağan bitiş tarihi olan 10.04.2022 tarihine kadar davacının yoksun kalacağı kârın ne kadar olduğunun, davalının davacıya yaptığı ödemelerin miktarının, davalının davacıya yaptığı ödemeler içinde “Bayi Katkı Payı” adında kayıtlı ödeme bulunup bulunmadığının tespiti ve hesaplama yapılırken davalının belirttiği “Bayi Katkı Payı” ödemelerinin ayrıca belirtilmesi ile davacı tarafın kârı içinde bulunup bulunmadığının açıklanması istenilmiştir.
Hazırlanan 12.11.2020 tarihli talimat bilirkişi raporunda davacının sözleşmenin kurulduğu 10.04.2017 tarihi ile feshedildiği 28.11.2018 tarihleri arasında kâr ettiği, davacının aynı iş kolunda başka bir firmanın da işini yaptığı, bu nedenle de oranlama yapılarak kârının tespit edildiği, buna göre davacının kârının 63.711,74 TL olduğu, sözleşmenin feshedildiği 28.11.2018 tarihinden sözleşmenin olağan bitiş tarihi olan 10.04.2022 tarihine kadar davacının yoksun kalacağı kârın ise 131.215,84 TL olduğu, davalının davacıya yaptığı ödemelerin ise hesaplanamadığı, bayi katkı payının KDV hariç 324.537,61 TL olduğu, hesaplanan dönem kârı içinde bayi katkı payının da bulunduğu tespit edilmiştir.
Aynı konularda davalı şirket defterlerinin de incelenmesi için bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Hazırlanan 05.01.2021 tarihli bilirkişi raporunda davacı tarafından davalıya düzenlenen bayi katkı payı açıklamalı fatura toplamının KDV hariç 2017 yılında 180.983,00 TL, 2018 yılında ise 285.993,00 TL olmak üzere toplam da 466.976,00 TL olduğu, davalının davacıya sadece 22.03.2019 tarihinde … Bankası A.Ş. hesabından 4.573,26 TL tutarlı havale yaptığı tespit edilmiştir.
Tespiti istenen diğer konularda açıklama bulunmaması nedeniyle dosya ek rapor için tekrar bilirkişiye verilmiştir.
Hazırlanan 24.01.2021 tarihli ek bilirkişi raporunda, davacının sözleşmenin kurulduğu 10.04.2017 tarihi ile feshedildiği 28.11.2018 tarihleri arasında bürüt 63.711,74 TL kâr ettiği, davalının sözleşmenin fesihinden sonra da davacıya 20.178,00 TL bayi katkı payı ödediği ve bu miktarın davacının 2018 yılı kârı olan 87.544,90 TL’nin içinde olduğu, davacının son yılki günlük kârının 72,74 TL olduğu, sözleşmenin feshedildiği 28.11.2018 tarihinden sözleşmenin olağan bitiş tarihi olan 10.04.2022 tarihine kadar davacının yoksun kalacağı kârın ise 1229 günden 89.393,45 TL yapacağı, davalının davacıya 22.03.2019 tarihinde bir defa 4.573,26 TL ödeme yaptığı, davalı kayıtlarında bayi katkı payı açıklamalı ödeme bulunmadığı, ancak davalının yapması gereken ödeme tutarından düşüldüğü, davacı tarafından düzenlenen bayi katkı payı faturalarının 2017 yılında 180.983,00 TL olduğu, 2018 yılında 285.993,00 TL olduğu ve her ikisinin de 2017 ve 2018 yılı kârlarının içinde yer aldığı, toplam bayi katkı payı ödemelerinin 466.976,00 TL olduğu, hazırlanan 12.11.2020 tarihli talimat bilirkişi raporunda 9 tane bayi katkı payı açıklamalı faturanın yer almadığı, her iki tarafında cari hesapta mutabık oldukları, davacının düzenlediği bayi katkı payı açıklamalı faturaların davacı tarafın 2017 ve 2018 yıllarına ait kâr rakamları içinde yer aldığı tespit edilmiştir.
Davacı vekili mahkememize verdiği 02.04.2021 tarihli dilekçe ile dava değerini 89.393,45 TL’ye çıkartmış, eksik harcı da tamamlamıştır.
Dava konusu uyuşmazlıkta çözülmesi gereken konu piyasada güçlü konumda bulunan ve acentelik dağıtan davalı şirketin kâr oranlarındaki düşüşü gerekçe göstererek çalıştığı alandan çekilme kararı alarak acenteleriyle sözleşmesini feshetmesinin haklı fesih olup olmadığı, fesih haklı fesih değilse bu durumun davacı acenteye müspet zarar tazminatı talep hakkı verip vermediğidir.
Yargıtay … Hukuk Dairesi aşağıya alıntıladığımız kararında müspet zararla ilgili olarak; “Müspet zarar ise, sözleşme sebebiyle cebe girmesi gereken paranın, girmemesi sebebiyle meydana gelen zarardır. Bu niteliği gereği müspet zarar daima ileriye dönük olup, bir beklenti kaybıdır. Kısaca, akdin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesinden doğan zarardır. Örneğin, kira geliri kaybı, geciken ifa sebebiyle ifaya bağlı ceza (…158/ll.md.), seçimlik ceza (…158/I.md.), eksik işler bedeli, kâr kaybı müspet zarar kapsamındaki alacakları oluşturmaktadır. Özetle sözleşmenin feshedilmesi halinde sözleşmeyi feshedenin kâr kaybı isteyebilmesi için sözleşmede buna dair düzenleme bulunması gerekir. (Yargıtay … HD 2016 / … Esas; 2018 / … Karar; 24.04.2018 Tarih) tespitinde bulunmuştur. Taraflar arasında yapılan sözleşmede sözleşmenin haksız olarak feshi durumunda acentenin yoksun kalınan kârının ödeneceğine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Dolayısıyla Yargıtay’ın müspet zarar yönünden getirdiği ölçüt davacı yönünden gerçekleşmiş değildir. Ancak dava konusu uyuşmazlığın gerek 6102 sayılı TTK m. 102 ve devamı maddelerindeki acentelik sözleşmesi hükümlerine göre gerekse bu maddenin ikinci fıkrasının yollamasıyla simsarlık, komisyon ve vekâlet sözleşmesi hükümleri çerçevesinde de değerlendirilmesi ve davacının müspet zarar tazminatı talep etme hakkı elde edip etmediğinin tespiti gerekmektedir.

6102 sayılı TTK m. 121/I ve II’ye göre; “Belirsiz bir süre için yapılmış olan acentelik sözleşmesini, taraflardan her biri üç ay önceden ihbarda bulunmak şartıyla feshedebilir. Sözleşme belirli bir süre için yapılmış olsa bile haklı sebeplerden dolayı her zaman fesih olunabilir. Belirli süre için yapılan bir acentelik sözleşmesinin, süre dolduktan sonra uygulanmaya devam edilmesi hâlinde, sözleşme belirsiz süreli hâle gelir.” Taraflar arasındaki sözleşme 10.04.2017 tarihinde yapılmış ve 28.11.2018 tarihinde feshedilmiştir. Sözleşmenin “Süre” başlıklı 6’ncı maddesine göre sözleşme beş yıllık süre için yapılmıştır. Dolayısıyla sözleşme belirli süreli sözleşme niteliğinde olup fesih önelleri bakımından kanunun emredici hükümlerine aykırı bir durum bulunmamaktadır.
Aynı maddenin dördüncü fıkrasına göre de; “Haklı bir sebep olmadan veya üç aylık ihbar süresine uymaksızın sözleşmeyi fesheden taraf, başlanmış işlerin tamamlanmaması sebebiyle diğer tarafın uğradığı zararı tazmin etmek zorundadır.” Davalının kâr oranlarındaki düşüşü gerekçe göstererek çalıştığı alandan çekilme kararı alması ve acenteleriyle sözleşmesini feshetmesinin bu madde kapsamında haklı fesih olup olmadığının incelenmesi gerekmektedir. Yani davalının 6102 sayılı TTK m. 121’de düzenlenmiş olan olağan fesih hakkının sınırsız bir hak olup olmadığının ve dava konusu olayda bu hakkın 4721 sayılı TMK m. 2 ve 3’de düzenlenmiş olan iyiniyet ve dürüstlük kuralları çerçevesinde kullanılıp kullanılmadığının tespiti gerekmektedir.
Uygulamada olağan fesih hakkının kötüye kullanılması, karşısındakini zarara uğratma kastı amacıyla yapılan fesih, güvenin korunması ilkesinden doğan çelişkili davranış yasağına aykırı davranılarak yapılan fesih, üreticinin sadakat borcuna aykırı davranması nedeniyle yapılan fesih ve oranlılık ilkesine aykırı davranılarak yapılan fesih olmak üzere dört şekilde tanımlanmaktadır. (Gökyayla, Cemile Demir; Milletlerarası Özel Hukukta Tek Satıcılık Sözleşmeleri, Münhasır Bayilik Sözleşmeleri; s. 191)
Dosya içerisinde davalının davacıyı zarara uğratma kastı amacıyla sözleşmeyi feshettiğine ilişkin bir bilgi ya da belge bulunmamaktadır.
Güvenin korunması ilkesinden doğan çelişkili davranış yasağına aykırı davranılarak yapılan fesih, davalının imzalanan acentelik sözleşmesi ile yeni yatırımlarda bulunmasını isteyip acentede haklı beklentiler yarattıktan sonra fesih hakkının kullanılması olarak tanımlanan fesih türüdür. Dava konusu olayda davalının davacıya karşı böyle bir haksız davranışı bulunduğuna ilişkin delil bulunmamaktadır.
Üreticinin sadakat borcuna aykırı davranması nedeniyle yapılan fesih davalı tarafın üretici olmaması nedeniyle dava konusu kapsamına giren bir fesih türü değildir.
Oranlılık ilkesine aykırı davranılarak yapılan fesih, bir hakkın kullanılması karşı tarafa oranlı olmayan şekilde zarar veriyorsa ve bu kadar ağır sonuçlar doğurmayacak karşı tarafın menfaatlerini de aynı şekilde hesaba katan ya da en azından karşı taraftan katlanması beklenebilecek başka önlemlerin alınması da mümkün ise hakkın bu şekilde kullanılmasının hukuka aykırı olduğunun kabul edildiği fesih türüdür. Dava konusu olayda davalı taraf internetin yaygınlaşması nedeniyle kâr oranlarındaki düşüşü gerekçe göstererek çalıştığı alandan çekilme kararı almış, şirketin iştigal konusunu değiştirmiş ve başka alanlarda çalışmaya devam etmiştir. Davacı ise davalının bu kararı ile birlikte acentelik sözleşmesinin kendisine sağladığı bütün ekonomik olanakları kaybetmiştir. Bu durumda davalının sözleşmeyi feshetmesinin davacı açısından orantılı sonuç doğurduğu söylenemeyecektir. Sözleşme taraflar arasında beş yıl süreli olarak yapılmış olup davalı zarar etmekte olduğu iddiasında değil, kâr oranlarında düşüş yaşandığı iddiasındadır. Davalı taraf cevap dilekçesinin ikinci sayfasında 2015 yılındaki net satış sayısının 89,5 milyon iken 2018 yılında 34,4 milyona düştüğünü belirtmektedir. Bu durumda davalının sözleşmenin olağan bitiş tarihine kadar katlanabileceği bir kâr oranının bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu konudaki açıklayıcı rakamları davalının kendisinin vermiş olması nedeniyle bilirkişi incelemesi yaptırılması yoluna gidilmemiştir.
6102 sayılı TTK m. 121/IV’de yer alan; “Haklı bir sebep olmadan veya üç aylık ihbar süresine uymaksızın sözleşmeyi fesheden taraf, başlanmış işlerin tamamlanmaması sebebiyle diğer tarafın uğradığı zararı tazmin etmek zorundadır.” düzenlemesi başlamış ve devam eden işler yönünden zarar tazminatını öngörmektedir. Bu nedenle yukarıda açıkladığımız oranlılık ilkesine aykırı davranılarak yapılan fesih nedeniyle bu madde kapsamında tazminata hükmedilemez. Bu durumda 6102 sayılı TTK m. 102/II’de yer alan; “Bu Kısımda hüküm bulunmayan hâllerde aracılık eden acentelere Türk Borçlar Kanununun simsarlık sözleşmesi hükümleri, sözleşme yapan acentelere komisyon hükümleri ve bunlarda da hüküm bulunmayan hâllerde vekâlet hükümleri uygulanır.” hükmüne göre taraflar arasında yapılan acentelik sözleşmesi hem aracılık hem de sözleşme yapılmasını kapsamakta olduğundan bu üç sözleşme türü uygulama alanı bulacak ve tazminatın ilkeleri buna göre tespit edilecektir.
6102 sayılı TTK m. 102/II’nin yolama yaptığı simsarlık sözleşmesini düzenleyen 6098 sayılı TBK m. 520’de “Simsarlık sözleşmesi, simsarın taraflar arasında bir sözleşme kurulması imkânının hazırlanmasını veya kurulmasına aracılık etmeyi üstlendiği ve bu sözleşmenin kurulması hâlinde ücrete hak kazandığı sözleşmedir.” şeklinde tanımlanmış olup simsarlık sözleşmelerinin haksız olarak feshi durumunda yasal bir düzenleme bulunmamaktadır. Aynı maddenin ikinci fıkrasında “Simsarlık sözleşmesine, kural olarak vekâlete ilişkin hükümler uygulanır.” düzenlemesi getirilmiştir. 6102 sayılı TTK m. 102/II’nin yolama yaptığı ikinci sözleşme türü de vekâlet sözleşmeleridir.
6098 sayılı TBK m. 512’ye göre; “Vekâlet veren ve vekil, her zaman sözleşmeyi tek taraflı olarak sona erdirebilir. Ancak, uygun olmayan zamanda sözleşmeyi sona erdiren taraf, diğerinin bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür.” Bu maddede düzenlenen tazminata hak kazanılabilmesi için iki koşulun gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Bunlardan birincisi vekil eden davacının uygun olmayan zamanda sözleşmeyi tek taraflı sona erdirmesi, ikincisi de vekilin yani davalının zarar görmesidir. Uygun olmayan zamanda sözleşmenin sona erdirilmesi kavramı haklı sebebe dayanmayan anlamında kullanılarak uygulamaya yerleşmiş durumdadır. Yukarıda açıkladığımız olağan fesih hakkının oranlılık ilkesine aykırı davranılarak yapılması haklı sebebe dayanmayan bir fesih nedeni olarak dava konusu olayda karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla 6098 sayılı TBK m. 512’de öngörülen ilk koşul davacı açısından gerçekleşmiştir.
İkinci koşul ise davalının zarar görmesidir. 6098 sayılı TBK m. 512’de düzenlenen tazminatın hukuki niteliği menfi zarar için öngörülmüş olmasıdır. Bu madde ifa edileceğine inanılan sözleşmenin ifa edilmemesinden doğan menfi zararlar için tazminat öngörmektedir. Başka bir değişle bu zarar sözleşme ifa edilmiş olsaydı alacaklının elde etmiş olacağı maddi yararın sağlanmamış olmasından doğan müspet bir zarar değildir. Bu zararın kapsamına uygun olmayan zamanda sona erdirilen sözleşmenin kurulması sebebiyle yapılan masraflar, faydasız kalan hazırlık masrafları, sözleşmenin ifa edileceği inancıyla yapılan masraflar, başka bir sözleşme imkânının kaçırılması gibi masraflar girmektedir. (Özkaya, Eraslan; Vekâlet Sözleşmesi ve Kötüye Kullanılması; s. 866)
Davacının talebi 6098 sayılı TBK m. 512’de düzenlenmiş olan menfi zarar kapsamına giren zararlara ilişkin değil sözleşmenin feshedildiği 28.11.2018 tarihinden sözleşmenin olağan bitiş tarihi olan 10.04.2022 tarihine kadar davacının yoksun kalacağı kâra ilişkin müspet zararlara ilişkindir. Bu nedenle gerek 6102 sayılı TTK m. 102/II’nin yollamasıyla 6098 sayılı TBK m. 512’ye göre gerekse menfi ve müspet zarar konularında Yargıtay’ın yukarıya alıntıladığımız yerleşik kararlarına göre davacının müspet zarar talep etme hakkı bulunmamaktadır. Bu gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince hesaplanan 59,30-TL maktu karar harcının peşin ve ıslah ile alınan toplam 1.526,63-TL harçtan mahsubu ile artan 1.467,33-TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde DAVACIYA İADESİNE,
3-Arabuluculuk görüşmelerinde arabulucu olarak atanan …’e 1.320,00-TL ödeme yapılmasına karar verildiği, ödemenin suçüstü ödeneğinden ödendiği anlaşıldığından 1.320,00-TL arabuluculuk ücreti’nin 6325 sayılı hukuk uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu madde 18/A-13’a göre davacıdan tahsili ile HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan 12.421,15-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak DAVALIYA VERİLMESİNE,
5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
6-Kullanılmayan gider/delil avansının karar kesinleştiğinde ilgilisine iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içinde İstinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.07/04/2021

Katip …

Hakim …