Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/687 E. 2021/342 K. 14.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2019/687
KARAR NO:2021/342

DAVA:İTİRAZIN İPTALİ
DAVA TARİHİ:25/06/2014
KARAR TARİHİ:14/04/2021

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVACININ TALEBİ:
Davacı … A.Ş. vekili verdiği dava dilekçesinde, davalılardan … … Ltd. Şti. ile müvekkili şirket arasındaki ticari ilişkiden kaynaklanan doğan borcunu davalının ödememesi nedeniyle icra takibi başlatıldığını, diğer davalı …’ın davalı şirketin müvekkili şirketten aldığı mallardan kaynaklanan borcunun teminatı olarak maliki bulunduğu …, Merkez … İlçesi, … Mahallesi, … ada, 3 parselde kayıtlı A Blok, 10 numaralı bağımsız bölüm üzerine toplamda 50.000,00 TL değerinde ipotek tesis edildiğini, alacağın ödenmesi için davalılara önce … Noterliğinin 18.06.2010 tarih ve … sayılı ihtarnamesinin gönderildiğini, ihtarnameden sonra davalı şirket ile ipotek veren aleyhine …. İcra Dairesinin … sayılı dosyası ile ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibine geçildiğini, ancak davalıların borca ve takibe itiraz ettiklerinden takibin durduğunu, bu davaya konu İcra takibinin alacağı tahsil etmek amacıyla ve tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla başlatıldığını, 2004 sayılı İİK m. 45’e göre rehin ve ipotekle teminat altına alınmış alacaklarda alacaklının hangi durumlarda takip yapabileceğinin belirtildiğini ve 2004 sayılı İİK m. 167’ye yollama yapıldığını, müvekkili şirketin alacağını tahsil amacıyla borçlu tarafından düzenlenen senet ve çeklere ilişkin tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla takip başlatmasının hukuka aykırı olmadığını, Yargıtay kararlarının da bu yönde olduğunu belirterek davalıların icra takibine yaptığı tüm itirazların iptaline, takibin devamına, davalıların % 20’den aşağı otmamak üzere icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DAVALILARIN TALEBİ:
Davalılar vekili verdiği cevap dilekçesinde, öncelikle yetki itirazında bulunmuş ve dosyanın yetkili … Ticaret Mahkemesine gönderilmesini talep etmiştir. Davanın esasına ilişkin olarak davacıya müvekkillerinin borcunun bulunmadığını, davacının kötü niyetli olarak aynı konuda …. İcra Dairesinin … / … sayılı dosyası ile haksız bir takip daha başlattığını, … İcra Hukuk Mahkemesinin … / … Esas; … / … Karar sayılı kararı ile takibin iptal edildiğini, kararda 2004 sayılı İİK m. 149’a göre ipotek akit tablosunun kayıtsız şartsız para borcu ikrarını ihtiva etmesi ve alacağın muaccel olması halinde icra emri gönderileceği, ayrıca cari hesap ve kredi ilişkisi söz konusu olmadığından icra emri gönderilmesine olanak tanıyan 2004 sayılı İİK m. 150/ı maddesinin de uygulanmasına olanak olmadığı, bu nedenle alacaklının genel mahkemelerde dava açıp alacağını miktar olarak belirlemeden borçlular hakkında ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapmasının usulsüz olduğu bu nedenle de icra emirlerinin iptaline karar verildiğini, kararın, alacaklı tarafından temyiz edildiğini, Yargıtay … HD.’nin 2012 / … Esas; 2012 / … Karar sayılı kararı ile onandığını, mahkemenin hükmüne rağmen davacının genel mahkemelerde dava açıp alacağını miktar olarak belirlemeden icra takibi başlattığını, bu nedenle açılan itirazın iptali dâvasının reddi gerektiğini, davacının müvekkillerinden haksız menfaat sağlamaya çalıştığını, davacının sunmuş olduğu mutabakat mektubundaki imzanın müvekkiline ait olmadığını, çünkü diğer davalı … … Ltd. Şti.’nin … isminde bir yetkilisi ve çalışanının bulunmadığını, davacının müvekkiline gönderdiği mallar karşılığında senet aldığını, ancak malların davacı tarafından gasp edilip iş yeri boşaltıldığından senedin karşılıksız kaldığını, davacının vermiş olduğu malları iade faturası ile davacıya iade ettiğini, müvekkilinin işyerine el konulduğundan defterlerin davacıda olduğunu, davacının iddia ettiği alacakla ilgili olarak müvekkilinin … İli, … İlçesi, … Mahallesi 5592 ada, 11 parselde kayıtlı 10.000.000,00 TL değerindeki 9 katlı iş merkezini ekte sundukları Protokol ile 4.500.000,00 TL’ye devir aldığını, ayrıca taşınmaz içindeki 3.500,000,00 TL değerindeki menkullerini de rehin sözleşmesi ile uhdesine geçirdiğini, alacağından fazlasını aldığını, ekte sundukları Protokol gereği davacının … Bankasına olan ipotekli borcu üzerine alıp ödemesi gerekirken ödemediğini, ihtarnamelerin hiçbirinin müvekkillerine tebliğ edilmediğini, davacının ticari defterleri üzerinde bilirkişi İncelemesi yapılması halinde müvekkillerinin davacıya borcu olmadığının ortaya çıkacağını, müvekkilinin defterlerinin davacı tarafından işyerinden alınarak gasp edildiğini, bu gerekçelerle davanın reddine, davacının icra takibinde ve itirazın iptali davasında kötü niyetli olması nedeniyle % 20’den aşağı olmamak üzere tazminata mahkûm edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

DAVANIN HUKUKİ NİTELİĞİ:

Dava, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m. 102 ve davamı maddelerine göre acentelik sözleşmesinden kaynaklı alacak için başlatılmış ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibine itiraz nedeniyle 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu m. 67’ye göre itirazın iptali davasıdır.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:

Mahkememizce davanın reddine yönelik olarak verilen kararın istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi …. HD tarafından incelenmiş ve “Anayasa’nın 143’üncü maddesi uyarınca mahkeme kararları gerekçeli olmak zorundadır. Yine 6100 Sayılı HMK’nun 297/1-c maddesi uyarınca hükmün, tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri kapsaması gerekir. Bu açıklamalardan sonra istinafa konu kararın incelenmesinde; mahkemece verilen kararın gerekçe kısmının en son paragrafının bilirkişi heyetince düzenlenen ek raporun 3. sayfasında doğrudan alıntı yapılmak suretiyle oluşturulduğu, hatta bu bölümde mahkemenin tek hakimle karar verdiği halde bilirkişi raporundan doğrudan alıntı yapılması nedeniyle “sonuç olarak kurulumuz, davacının kök rapora vaki itirazlarının raporda herhangi bir değişiklik gerektirmediği, oradaki tespit ve görüşlerin aynen muhafaza edilmesi icap ettiği kanaatine ulaşıldığı” ibaresinin aynen yer aldığı görülmüştür. Bilirkişi raporundaki kanaat ve görüşlerin aynen kararın gerekçe kısmına alınması kararın gerekçe içerdiği anlamına gelmez. Mahkeme, yukarıda belirtilen tırnak içindeki ibarelerden sonra sadece “bildirildiğinden ispatlanamayan davanın reddi yönünde aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.” ibaresini kullanmıştır. Dolayısıyla istinafa konu kararda gerekçenin bulunmadığı anlaşılmış olup davacı vekilinin istinaf talebinin esasa dair yönler incelenmeksizin kabulü gerekmiş…” gerekçesiyle mahkememiz kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.

Yeniden yapılan yargılama sonucunda aşağıdaki gerekçelerle hüküm kurulmuştur.

Davacı taraf, …. İcra Hukuk Mahkemesinin … / … Esas; … / … Karar sayılı dosyasını, … Noterliğinin 18.06.2010 tarih ve … sayılı ihtarnamesini, …. İcra Dairesinin … sayılı dosyasını, ipotek belgelerini, tapu kaydını, ticari defterlerini, tanık beyanlarını, yemin delilini ve bilirkişi incelemesini delil olarak sunmuştur.

Davalı taraf, …. İcra Dairesinin … sayılı dosyasını, ipotek belgelerini, tapu kaydını, davacı şirketin ticari defterlerini, protokolü, satış vaadi sözleşmesini, keşif, tanık beyanlarını, yemin delilini ve bilirkişi incelemesini delil olarak sunmuştur.

Dava, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m. 102 ve davamı maddelerine göre acentelik sözleşmesinden kaynaklı alacak için başlatılmış ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibine itiraz nedeniyle 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu m. 67’ye göre itirazın iptali davasıdır.

Davalı taraf öncelikle yetki itirazında bulunmuş ve dosyanın yetkili … Ticaret Mahkemesine gönderilmesini talep etmiştir. Taraflar arasında yapılan sözleşmenin 17’nci maddesinde İstanbul Mahkemelerinin yetkili olduğunun belirlendiği anlaşıldığından 6100 sayılı HMK m. 17’ye göre davalıların yetkisizlik itirazının reddine karar verilmiştir.

6102 sayılı TTK m. 102’ye göre; “Ticari mümessil, ticari vekil, satış memuru veya işletmenin çalışanı gibi işletmeye bağlı bir hukuki konuma sahip olmaksızın, bir sözleşmeye dayanarak, belirli bir yer veya bölge içinde sürekli olarak ticari bir işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık etmeyi veya bunları o tacir adına yapmayı meslek edinen kimseye acente denir.” Taraflar arasında yapılan sözleşmenin 1’inci maddesinde “İş bu anlaşmanın konusu … Ltd. Şti.’nin “Pazarlama” tarafından belirlenen ve belirlenecek mağazacılık ve donanım, tefriş, teşhir, malzeme ve tarzı, uygulama, çalışılacak yazılım ortamı, işletmecilik vb. Konulardaki standartlara, uygun olarak “… Caddesi … … Alışveriş Merkezi …” adresindeki ticarethanede tabela ile ilan ve reklamlarında ve ambalaj malzemesinde “… … Mağazası” veya sadece “… …” deyiminin bulunacağı bir mağaza açması ve “Pazarlama”nın buna muvafakatıdır.” düzenlemesinin yer aldığı, bu düzenlemeye göre taraflar arasındaki sözleşmenin 6102 sayılı TTK m. 102’ye göre acentelik sözleşmesi hükmünde olduğu anlaşılmaktadır.

Taraflar arasındaki sözleşmenin 5’inci maddesinde “… Ltd. Şti.” “Pazarlama”dan satın aldığı malların bedelini aralarında mutabık kalacakları şartlara göre nakden, çek ile ya da bono ile ödemek zorundadır. Bonoların zamanında ödenmemesinden ya da çeklerin karşılıksız çıkmasından mütevellit bütün sorumluluk “… Ltd. Şti.” ile “… …”a ait olup bu gibi hallerden doğan muhtemel zararları, m. 11’de belirtilen sözleşmenin sözleşmenin feshinden kaynaklanan tazminatı ve her ne şekilde olursa olsun “Pazarlama”nın hak ve alacaklarını karşılamak üzere “… Ltd. Şti.” ile “… …”, “Pazarlama” lehine, taraflarca tutarında mutabık kalınacak bir veya birkaç gayrimenkul üzerinden birinci derece ipotek tesis ettirecektir.” düzenlemesi getirilmiş olup davaya konu ipoteklerin davalıların davacı şirket ile olan ticari ilişkileri nedeniyle doğacak borçlarına teminat olarak verildiği anlaşılmaktadır. Sözleşmede ipotek tutarı konusunda rakam belirlenmemiştir.

Dosyaya getirtilen davaya konu ipotek akit tabloları incelendiğinde ipoteklerin üst limit ipoteği olduğu davaya konu …, Merkez … İlçesi, … Mahallesi, 1528 ada, 3 parselde kayıtlı A Blok, 10 numaralı bağımsız bölüm üzerine toplamda 1997 yılında 50.000.000.000 TL (Elli milyar TL) değerinde ipotek tesis edildiğini görülmektedir.

Dava konusu uyuşmazlık davacı şirketin davalı ile yaptığı acentelik sözleşmesi hükümlerine göre davalıdan alacaklı olduğunu ileri sürdüğü miktarın tahsili için aralarında yaptıkları sözleşmeye göre teminat amaçlı olarak davalı tarafa ait taşınmazlar üzerinden kurulan ipoteklerin rehinin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibine konu yapılması sonucunda davalı tarafın borca itiraz etmesinden kaynaklanmaktadır.

6102 sayılı TTK m. 112’ye göre; “Acente, müvekkiline ait olan parayı göndermekle veya teslim etmekle yükümlü olup da bunu yapmazsa, yükümlülüğün doğduğu tarihten itibaren faiz ödemek ve gerekirse ayrıca tazminat vermek zorundadır.” Davacının davalı acenteden ve davalı acentenin doğmuş ve doğacak borçlarına kefil olan diğer davalıdan acentelik sözleşmesi hükümlerine göre bu madde kapsamında kendisine ait olan parayı talep etmekte hukuki yararı bulunmaktadır. Bu nedenle taraflar arasında yapılan acentelik sözleşmesine göre tarafların birbirlerinden alacaklı olup olmadıklarının tespiti için 6100 sayılı HMK m. 266’ya göre tarafların ticari defterlerinin bilirkişi aracılığı ile incelenmesine karar verilmiştir.

Hazırlanan 11.04.2016 tarihli bilirkişi kurulu raporunda davacı tarafın ticari defterlerine göre 30.09.2012 tarihine göre davacının davalı şirketten 251.738,09 TL alacağının oluştuğu, bu alacağın aynı tarihte “şüpheli ticari alacaklar hesabına” aktarıldığı, 2014 yılına ait yevmiye defterinde de davalı şirketten 400.000,00 TL alacak kaydının yer aldığı, dosya içerisinde yer alan mutabakat mektubunda imzası bulunan … isminde bir yetkilinin davalı şirkette bulunduğuna ilişkin ticaret sicil kaydında bir bilgi olmadığı, bu nedenle de mutabakat mektubunun davalı şirket için bağlayıcı sayılamayacağı ve davacının alacağın varlığını kanıtlayamadığı tespitinde bulunmuştur.

Hazırlanan 13.07.2016 tarihli ek bilirkişi kurulu raporunda da aynı tespitlerde bulunulmuştur.

Her iki bilirkişi raporunda da hukukçu bilirkişinin görev almış olması nedeniyle 6100 sayılı HMK m. 266’da ki; “Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez.” hükmü uyarınca bilirkişi raporlarındaki hukukçu görüşü hükme esas alınmamıştır. Ayrıca her iki bilirkişi raporunda şüpheli ticari alacaklar hesabı konusunda mali müşavir bilirkişi tarafından bir değerlendirme yapılmadığı anlaşıldığından mali müşavir bilirkişinin görüşü hükme esas alınmamıştır.

Mahkememizce 18.03.2020 tarihinde oluşturulan ara kararla dosyanın başka mali müşavir bilirkişiye verilerek davacı defterlerinde alacak gözüken ve şüpheli alacaklar hesabına aktarılan kısmın 213 sayılı Vergi Usul Kanunu m. 323 kapsamında incelenerek; geçerli gider olarak kaydının yapılıp yapılmadığının, bilançoda karşılık ayrılıp ayrılmadığının, giderleştirme yapılıp yapılmadığının, alacak niteliğini kaybedip kaybetmediğinin tespitinin yapılması istenilmiştir.

Hazırlanan 09.10.2020 tarihli bilirkişi raporunda; davacı şirketin tüm müşterilerine ait şüpheli hale gelmiş olan alacakları torba hesap şeklinde tek bir hesaba kayıt ettiği, davacı şirketin biri …. İcra Dairesinin… diğeri …. İcra Dairesinin … sayılı dosyası olmak üzere davalı şirketten alacakları için iki tane karşılık ayırdığı, bunlardan …. İcra Dairesinin… sayılı dosya için davalı şirketten 400.000,00 TL alacaklı olduğu ve dava tarihi itibariyle hesaplarda alacak niteliğini taşımakta olduğu, diğeri olan …. İcra Dairesinin … sayılı dosyasına konu alacak miktarının ise 853.738,09 TL olduğu, bu alacak için şüpheli ticari alacaklar hesabına 251.738,26 TL para aktarıldığı, kalan 601.999,83 TL için karşılık ayrıldığı, 251.738,26 TL’nin alacak niteliğini taşımakta olduğu, her iki alacak için de giderleşme yapıldığı tespit edilmiştir.

213 sayılı VUK’nun “Şüpheli Alacaklar” başlıklı 323’üncü maddesine göre; “Ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla; 1. Dava veya icra safhasında bulunan alacaklar; 2. Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar; Şüpheli alacak sayılır. Yukarıda yazılı şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabilir. Bu karşılığın hangi alacaklara ait olduğu karşılık hesabında gösterilir. Teminatlı alacaklarda bu karşılık teminattan geri kalan miktara inhisar eder. Şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları tahsil edildikleri dönemde kar-zarar hesabına intikal ettirilir.” Hazırlanan 09.10.2020 tarihli bilirkişi raporunda şüpheli alacaklar hesabına aktarılan 251.738,26 TL alacağın bu maddeye göre usulüne uygun şekilde davacı ticari defterlerinde kaydını devam ettirdiği, dolayısıyla… tarafından mahkememiz kararı kaldırılmadan önce yapılan yargılama esnasında hazırlanan iki bilirkişi raporunda da bu durumun incelenmediği ve bu sebeple de hatalı bilirkişi raporuna dayanılarak davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Öncelikle mutabakat mektubunda imzası bulunan dava dışı …’un davalı şirkette çalışıp çalışmadığının tespiti için davalı şirketin bağlı bulunduğu SGK’ya yazı yazılarak davalı şirkette çalışanların SGK kayıtlarının gönderilmesi istenilmiştir. Gelen yazı cevabında dava dışı …’un 20.06.2001’den 31.05.2007 tarihine kadar ve 20.03.2009 tarihinden 21.10.2009 tarihine kadar iki kere davalı şirkette çalıştığı, mutabakat mektubu imzalandığı tarihte de davalı şirkette çalışmakta olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle 11.04.2016 tarihli bilirkişi kurulu raporunda bu kişi ile ilgili tespitlerin doğru olmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle dava dışı …’un hukuki değerlendirmesinin yapılması gerekmektedir.
6098 sayılı TBK’nda tacir yardımcıları ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları olarak düzenlenmiştir.
6098 sayılı TBK m. 547’ye göre; “Ticari temsilci, işletme sahibinin, ticari işletmeyi yönetmek ve işletmeye ilişkin işlemlerde ticaret unvanı altında, ticari temsil yetkisi ile kendisini temsil etmek üzere, açıkça ya da örtülü olarak yetki verdiği kişidir. İşletme sahibi, ticari temsilcilik yetkisi verildiğini ticaret siciline tescil ettirmek zorundadır; ancak ticari işletme sahibinin ticari temsilcinin fiillerinden sorumluluğu, tescilin yapılmış olmasına bağlı değildir.” Dava dışı …’un bu madde kapsamında davalı şirketin ticari temsilcisi olduğuna ilişkin ticaret sicil kaydı bulunmamaktadır. Ticari temsilci olduğuna ilişkin bir belge ya da başka ticari işlerde davalı şirketi temsilen imza attığına ilişkin de belge bulunmadığından tescil zorunluluğu olmaksızın ticari vekil sıfatıyla attığı imzadan ötürü davalı şirketin hukuki sorumluluğu yoluna gidilmesi mümkün değildir.
6098 sayılı TBK m. 551’e göre; “Ticari vekil, bir ticari işletme sahibinin, kendisine ticari temsilcilik yetkisi vermeksizin, işletmesini yönetmek veya işletmesinin bazı işlerini yürütmek için yetkilendirdiği kişidir. Bu yetki, işletmenin alışılmış bütün işlemlerini kapsar. Ancak, ticari vekil açıkça yetkili kılınmadıkça, ödünç olarak para veya benzerlerini alamaz, kambiyo taahhüdünde bulunamaz, dava açamaz ve açılmış davayı takip edemez.” Dava dışı …’un bu madde kapsamında davalı şirketin ticari vekili olduğuna ilişkin vekâletname ya da benzeri bir belge dosyada bulunmamaktadır. Ayrıca davaya konu mutabakat mektubu davalı şirketi borçlandırıcı nitelikte bir işlem olup bunun için ayrıca özel olarak yetkilendirilmiş olması da gerekir. Bu nedenle dava dışı …’un ticari vekil sıfatıyla attığı imzadan ötürü davalı şirketin hukuki sorumluluğu yoluna gidilmesi mümkün değildir.

6098 sayılı TBK m. 552’ye göre; “Toptan, yarı toptan veya perakende satışlarla uğraşan ticari işletmelerin görevli veya hizmetlileri, o ticari işletme içinde, müşterilerin kolaylıkla görebilecekleri bir yerde ve kolayca okuyabilecekleri bir biçimde, yazıyla aksine duyuru yapılmış olmadıkça, aşağıdaki işlemler için yetkilidirler: 1. Ticari işletmenin alışılmış bütün satış işlemlerini yapmak. 2. Yetkili oldukları işlemler hakkında faturaları imzalamak. 3. Ticari işletmenin alışılmış işlemlerinden doğan borçların ifa edilmesine veya bunların hiç ya da gereği gibi ifa edilmemesine ilişkin ihtar veya diğer açıklamaları işletme sahibi adına yapmak; bu nitelikteki ihtar veya diğer açıklamaları, özellikle alışılmış işlem dolayısıyla teslim edilmiş mallara ilişkin ayıp bildirimlerini ticari işletme adına kabul etmek. Toptan, yarı toptan veya perakende satışlarla uğraşan ticari işletmelerin görevli veya hizmetlileri, kendilerine yazıyla yetki verilmiş olmadıkça, işletme dışında ve kasa görevlileri atanmışsa, işletme içinde satış bedellerini isteyip alamazlar. Bu kişiler, satış bedellerini almaya yetkili bulundukları hâllerde, faturaları kapatmaya veya makbuz vermeye de yetkilidirler.” Bu madde de yetkileri düzenlenen diğer tacir yardımcıları toptan, yarı toptan veya perakende satışlarla uğraşan ticari işletmelerin olağan işlerini yapmak için yetkilendirilmiş kişiler olup dava konusu borçlandırıcı işlem gibi büyük miktarlarda borçlandırıcı işlemler için imza atmaya yetkili olmadıklarından dava dışı …’un imzaladığı belge nedeniyle bu madde kapsamında da davalı şirketin sorumluluğuna gidilemez.

Ülke genelinde iş yapan ve acentelikler veren davacı şirketin hesap mutabakatı yaptığı şirkette muhatap aldığı çalışanın 6098 sayılı TBK m. 547 ve 551’e göre ticari temsilci ya da ticari vekil olarak yetkilendirilmiş olup olmadığını araştırmak ya da bu maddeler kapsamında yetkilendirilmiş kişilerce hesap mutabakatının imzalanmasını davalı taraftan istemek 6102 sayılı TTK m. 18/II’ye göre basiretli iş adamı gibi hareket etmenin gereğidir. Bu gerekçelerle dosya içerisinde bulunan hesap mutabakatı davacı taraf lehine delil olarak kabul edilmemiştir.
Mahkememizin önceki yargılamasında davalı şirketin defterlerinin incelenmediği anlaşılmakla davalı şirketin bulunduğu … Asliye Ticaret Mahkemesine talimat yazılarak davalı şirketin ticari defterlerinin mali müşavir bilirkişi aracılığı ile incelenmesi ve 2011, 2012, 2013 ve 2014 yıllarında davalı şirketin davacı şirkete borcunun bulunup bulunmadığının tespiti istenilmiştir. … Asliye Ticaret Mahkemesinden gelen talimat cevabında ticari defterlerin mahkemeye sunulmaması nedeniyle inceleme yapılamadığı bildirilmiştir.
Bu durumda hazırlanan 09.10.2020 tarihli bilirkişi raporunda davacı şirket tarafından kendi kayıtlarında şüpheli alacaklar hesabına aktarılan 251.738,26 TL tutarındaki alacağın varlığını davalı şirket kendi ticari defterleri ile çürütememiştir.
6100 sayılı HMK m. 222/II’ye göre; “Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.” Davacı defterlerinin bu maddeye uygun şekilde tutulduğu anlaşılmakla davacı defterlerinin kendisi lehine delil hükmünde olduğu kabul edilmiş ve bu kayıtlar hükme esas alınmıştır.
6100 sayılı HMK m. 222/III’e göre; “İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Diğer tarafın ikinci fıkrada yazılan şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticari defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.” Bu maddeye uygun olarak davacı defterlerindeki kayıtların aksi davalı tarafından senet ya da kesin delillerle ve kendi ticari defterlerindeki kayıtlarla kanıtlanamadığından davacı defterleri davacı lehine delil hükmündedir. Yukarıda yaptığımız açıklama doğrultusunda davaya konu alacak davacı defterlerinde 213 sayılı VUK’nun “Şüpheli Alacaklar” başlıklı 323’üncü maddesine uygun şekilde alacak olarak kaydını devam ettirmektedir.
Davaya konu …. İcra Dairesinin … sayılı dosyasındaki takip davacı şirkete ait …, … … İlçesi, … Mahallesi, … ada, 3 parselde kayıtlı A Blok, 10 numaralı bağımsız bölüm üzerinde kurulmuş olan dört adet ipotek için rehinin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibi niteliğindedir. Kurulan ipoteklerin toplam bedeli eski TL ile elli milyar TL olup … TL’ye çevrildiğinde 50.000,00 TL yapmaktadır.
Davaya konu ipotekler üst sınır ipoteği olduğu için ipotekte yazılı olan rakamdan daha fazlasını davacının talep etmesi hukuken mümkün değildir. Davacının icra takibinde ve mahkememizde açtığı itirazın iptali davasında ki talebi de bu miktar kadardır. Bu gerekçelerle davanın kabulüne yönelik olarak aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
Davalıların davacı şirkete ipotek verdikleri, davacı şirket ile aralarındaki acentelik sözleşmesi gereği aldıkları ürünlerin bedellerini ödeme yükümlülüklerinin bulunduğunu bildikleri halde aleyhlerinden başlatılan icra takibine itiraz etmeleri iyiniyetli görülmeyerek davacı lehine icra inkâr tazminatına hükmedilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-Davanın kabulü ile …. İcra Dairesi’nin … sayılı takip dosyasına, davalının itirazının iptali ile takibin takip talebindeki diğer koşullarla devamına,
2-Asıl alacak likit ve hesaplanabilir olduğundan asıl alacağın %20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince hesaplanan 3.415,50-TL nispi karar harcından peşin alınan 603,90-TL harcın mahsubu ile bakiye 2.811,60-TL harcın davalılardan tahsili ile HAZİNEYE İRAD KAYDINA,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan 7.300,00-TL nispi vekalet ücretinin davalılardan alınarak DAVACIYA VERİLMESİNE,
5-Davacı tarafından yapılan toplam ‭3.877,4‬0-TL’nin ( 25,20-TL BVH, 3,80-TL VH, 603,90-TL Peşin Harç, 1.144,50-TL Tebliğ ve Posta, 2.100,00-TL BK ) yargılama giderinin davalılardan alınarak DAVACIYA VERİLMESİNE,
6-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayarak artan gider avansının karar kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı davalı tarafın yokluğunda gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içinde İstinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 14/04/2021

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır