Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/364 E. 2020/524 K. 21.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2019/364
KARAR NO:2020/524

DAVA:Alacak
DAVA TARİHİ:09/05/2001
KARAR TARİHİ:21/09/2020

Mahkememizde görülmekte olan Alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVACININ TALEBİ:
Mahkememizin asıl dosyasında; davacı vekili tarafından verilen dilekçe ile; müvekkili şirketin davalı bankanın … Şubesinin müşterisi olduğu şirketi temsile yetkili tek ortağın … bulunduğu ancak davacı şirketin yetkili temsilcisinin bilgisi dışında 3. kişilere ödemede bulunulup şirketin zor durumda bırakıldığı, bankanın bu ödemeleri yaparken müdebbir bir tacir gibi davranmadığı ve müvekkili şirket yetkilisine haber vermediği iddia edilerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 2.000 TL alacağın yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, 04.03.2010 tarihinde verilen islah dilekçesiyle de 3.933,50 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesi istenmiştir.
DAVALININ TALEBİ:
Mahkememizin asıl dosyasında; davalı vekili tarafından verilen cevap dilekçesinde; davalı şirket ile kefilleri dava dışı …’a 01.01.2000 tarihinde 7.500 TL tutarlı genel kredi taahhütnamesine istinaden kredi kullandırıldığı, kredinin geri ödenmemesi üzerine …. Noterliğinin 23.03.2001 tarih … yevmiye nolu ihtarnamesinin keşide edilerek hesabın kat edildiği, ve …. icra müdürlüğünün 2001/9130 sayılı dosyası ile takibe geçildiği, borçlu şirket tarafından takibe itiraz edildiği, itirazın iptali için …. ATM… sayılı dosyasında dava açıldığı, davacı şirketin tek yetkilisinin şirket ortağı … olduğunun iddia edilmesine rağmen şirket yetkilisi … …. noterliğinin 01.12.2000 tarih … sayılı vekaletnamesi ile kızı …’a şirketi temsile yetkili olduğuna ilişkin ahzu kabza da dahil her türlü yetkinin verildiği, davanın kötü niyetle açıldığı beyan edilerek davanın reddine karar verilmesi istenmiştir.
DAVANIN HUKUKİ NİTELİĞİ:
Dava 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 49’a göre haksız fiil nedeniyle tazminat davasıdır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Mahkememizce Yargıtay’ın 03.10.2012 tarihli birinci bozma ilamına uyularak, araştırma yapılmış, bilirkişi raporu alınmıştır. Bilirkişi … 10.05.2015 tarihli raporunda, güven kurumu olan bankanın hafif kusurlarından dahi sorumlu olup, bunu kaldıran sözleşmelerin geçersiz olacağını, kredi çekme konusunda yetki bulunmayan vekalete dayalı olarak işlem yapan bankanın özen yükümlülüğünü yerine getirmediği ve davacı şirketin müterafik kusurunun bulunmadığını bildirmiştir.
Yapı‎lan yargı‎lamadan toplanan delillerden; ası‎l dava dosyas‎nda davac‎ı ş‏irket taraf‎ından bilgileri olmadığı‎ halde mü‏şterisi oldukları davalı banka tarafı‎ndan şirket hesabı‎ndan ödemelerde bulunulduğu iddia edilerek haksı‎z olarak ş‏irket hesabı‎ndan ç‎ıkan paran‎ın tahsilini talep etmiştir. Davacı şirketi temsil ve ilzama yetkili kişi … olup banka tarafından yetki konusunda … tarafından vekaletname verildiği söylenmesine rağmen bu kişinin kızı olan …’a verildiği söylenen …. Noterliğinin 01.12.2000 tarih … yevmiye nolu vekaletnamedeki 01.02.2000 tarihli 7.500 TL bedelli genel kredi sözleşmesindeki 01.12.2000 tarihli 7.500 TL bedelli ödeme dekontunda ve 01.12.2000 keşide tarihli 820.000 TL bedelli çekteki keşideci imzasında …’a atfen atılan imzaların bu kişinin eli ürünü olmadığının ve vekaletnamenin iğfal kabiliyetine haiz bulunduğunun alınan raporlarla anlaşılmıştır. Bu durumda … tarafından davacı şirketi temsilen yapılan işlemlerin tümünün geçersiz olup genel kredi sözleşmesinde belirtilen paranın davacı şirket tarafından tahsil edilmeyip bu paranın dava dışı … tarafından çekildiği, ayrıca 01.12.2000 keşide tarihli … emnrine düzenlenmiş 820.000 TL bedelli çekin de … tarafından tahsil edilmiştir. Yapılan incelemede … tarafından tahsil edilen bu paraların davacı şirket adına sarf edilmediği, genel kredi sözleşmesinde tahsis edilen paranın davacı şirket kayıtlarına hiç intikal ettirilmediği, davalı bankanın sahte vekaletnameye istinaden kredi kullandırmakta tam kusurlu olduğu ve krediden dolayı davacıdan bir hak ve alacak talep edemeyeceği, bankanın usulsüz olarak kullandırmış olduğu bu krediye istinaden davacı şirketten toplam 3.313,50 TL tahsil ettiği, yine davacı hesabından sahte çeke dayalı da 820,00 TL tahsil edildiği anlaşılmıştır. Her ne kadar, işlemlerde imzası bulunan …’ın davacı şirketin ortağı olduğu anlaşılmış ise de, anılan kişinin şirketi temsil ve ilzama yetkili olmadığı, işlemlerde kullanılan vekaletin sahte olduğu, alınan miktarın şirkette kullanılmadığı, şirketin bu işlemleri onayladığına dairi kanıt bulunmadığı, olayın ortaya çıkmasından sonra davacı şirketin suç duyurusu üzerine işlemi yapan ortak hakkında kamu davası açıldığı gibi, taraflar arasında bundan önce de benzer şekilde işlemlerin yapıldığı TMK nun 2. Maddesinin uygulanması açısından kanıtlanamamıştır. İtibar kurumu olan bankalar, her türlü işlemlerinde en yüksek dikkat ve özeni göstermekle yükümlü olup, yapılacak her türlü talepte, talep sahibinin yetkisini titizlikle araştırmakla yükümlüdür. Bankanın bu yükümlülüğü, olaydan haberdar olmayan davacı şirkete yüklenemeyeceğinden şirketin müterafik kusurunun bulunmadığı sonucuna varılarak hüküm kurulmuştur.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİNİN BOZMA KARARI:
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, “…Ancak somut uyuşmazlıkta bankada usulsüz işlemleri yapan …’ın, işlem tarihlerinde davacı şirketin %50 hissesine sahip olduğu anlaşıldığı gibi, bu kişinin, kendisi hakkında yapılan ceza soruşturma ve kovuşturmasında “şirketin muhasebesini yürüttüğünü, muhasebe işlerine baktığını” beyan ettiği görülmüştür. Bu durumda usulsüz işlemleri gerçekleştiren …’ın davacı şirketin ortağı ve muhasebe işlerini yürüten kişi olması nedeniyle ortağını iyi seçmeyen ve iyi adam çalıştırmayan davacının da olayda müterafik kusuru bulunmakta olup mahkemece, davacı şirketin müterafik kusur oranının tespit edilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.” gerekçesiyle mahkememiz kararı bozulmuş ve yeniden yargılama yapılamak üzere dosya mahkememize gönderilmiştir.
YENİDEN YAPILAN YARGILAMA VE GEREKÇESİ:
Yargıtay 11. HD’nin bozma kararına karşı tarafların beyanları alındıktan sonra bozma kararına uyulması yönünde ara karar oluşturulmuş ve yargılamaya devam edilmiştir. Yargıtay bozma kararında davacı şirketin müterafik kusurunun bulunduğunun tespiti açısından iki maddi vakıaya dayanmıştır. Bunlardan birincisi bankada usulsüz işlemleri yapan …’ın işlem tarihlerinde şirketin muhasebesini yürüttüğünü ve muhasebe işlerine baktığını ceza yargılamasında beyan etmesi, diğeri de bu kişinin şirketin % 50 ortağı olması maddi vakıalarıdır.
Dosya içerisine getirtilen ceza dosyasının incelenmesi sonucunda ceza mahkemesinin dava dışı …’ın şirketin muhasebe işlerini yürüttüğüne ilişkin beyanını araştırmadığı, şirketin olay tarihinde muhasebe işlerini kimin yaptığının tespiti yoluna gidilmediği anlaşılmaktadır. Bu nedenle davacı şirketin olayın meydana geldiği tarihte muhasebe işlerini kimin yaptığının tespiti için şirketin bağlı bulunduğu … Vergi Dairesine yazı yazılmış ve bilgi istenilmiştir. … Vergi dairesinden gelen 10.03.2020 tarihli yazı cevabında davaya konu usulsüz işlemlerin yapıldığı 17.10.2000 tarihinde şirketin muhasebecisinin … olduğu bildirilmiştir. Dolayısıyla dava dışı …’ın ceza mahkemesinde verdiği ve Yargıtay’ın da gerekçeli kararında yollama yaptığı olay tarihinde şirketin muhasebesini yürüttüğü bilgisinin davacı şirketin iç muhasebesine yönelik olduğu, şirketin dış muhasebesinin ise konusunda uzman başka bir muhasebeci tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır.
Yargıtay’ın bozma kararında gerekçe olarak belirttiği dava dışı …’ın şirketin muhasebe işlerini yürüttüğüne ilişkin beyanının muhasebe işlerinden sorumlu yönetim kurulu üyesi ya da muhasebe işlerinden sorumlu ve yetkili ortak durumunda bulunup bulunmadığının tespiti için davacı şirketin kayıtlı olduğu … Ticaret Odasına yazı yazılmış ve davacı şirketi temsilen dava dışı …’ın isminin tescil edilip edilmediği araştırılmıştır. … Ticaret Odasından gelen yazı cevabında davacı şirket adına şirketi temsile yetkili kılınan tek kişinin diğer ortak … olduğu görülmektedir. Bu durumda dava dışı …’ın … sayılı TBK m. 547’ye göre ticari temsilci ya da aynı yasanın 551’inci maddesine göre ticari vekil olmadığı anlaşılmaktadır. 6098 sayılı TBK m. 552’ye göre de dava dışı …’ın tacir yardımcısı olduğuna ilişkin bir belge ya da delil dosya içerisinde bulunmamaktadır. Dosya içerisine getirtilen dava dışı …’ın … kayıtlarında da bu kişinin davacı şirkette maaşlı personel olarak çalışmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla dava dışı …’ın davacı şirket tarafından gerek dış muhasebe işlemleri için gerekse başka işlemler için yetkilendirilmediği görülmektedir.
Yargıtay’ın bozma kararında belirttiği ikinci maddi vakıa ise bankada usulsüz işlemleri yapan dava dışı …’ın işlem tarihlerinde davacı şirketin % 50 hissesine sahip olmasıdır. Bu nedenle Yargıtay davacı şirketin ortağını iyi seçmemesi ve iyi adam çalıştırmaması nedeniyle müterafik kusur sorumluluğunun bulunduğunu belirtmektedir. Dosya içerisine dava dışı …’ın … kayıtları getirtilmiş ve incelenmiştir. Dava dışı …’ın … kayıtlarına göre bu kişinin davacı şirkette hiç çalışmadığı, tek işe giriş bildirgesinin de başka bir işverene ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla davacı şirketin … sayılı TBK m. 66’ya göre hizmet sözleşmesi ilişkisi içerisinde adam çalıştıranın hukuki sorumluluğu bulunmamaktadır. Davacı şirketin diğer ortağı ve ticaret sicil kayıtlarına göre de olay tarihinde yetkili temsilcisi olan … ile dava dışı … baba kız olup aralarında akrabalık bağı bulunmaktadır. Bu nedenle 6098 sayılı TBK m. 116/I’de düzenlenmiş olan “Borçlu, borcun ifasını veya bir borç ilişkisinden doğan hakkın kullanılmasını, birlikte yaşadığı kişiler ya da yanında çalışanlar gibi yardımcılarına kanuna uygun surette bırakmış olsa bile, onların işi yürüttükleri sırada diğer tarafa verdikleri zararı gidermekle yükümlüdür.” hükmüne göre davacı şirketin sorumluluğu yoluna gidilebileceği düşünülse de aynı maddenin üçüncü fıkrasında “Uzmanlığı gerektiren bir hizmet, meslek veya sanat, ancak kanun veya yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütülebiliyorsa, borçlunun yardımcı kişilerin fiillerinden sorumlu olmayacağına ilişkin anlaşma kesin olarak hükümsüzdür.” düzenlemesi getirilmiştir. Maddenin karşı yorumundan uzmanlığı gerektiren bir hizmet, meslek veya sanat, ancak kanun veya yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütülebiliyorsa, borçlu yardımcı kişilerin fiillerinden sorumlu olacaktır sonucu çıkmaktadır. Dava dışı … davacı şirketin muhasebe işlerini yürüttüğünü belirtmekteyse de resmi olarak muhasebe işlerinin yürütülmesi bu konuda ki mevzuat çerçevesinde serbest muhasebeci ve mali müşavirlere tanınmış bir yasal haktır. Bu nedenle resmi olarak serbest muhasebeci belgesi olmayan birine şirketin muhasebe işlerinin verilmesi işveren açısından tazminat sorumluluğunu gerektirecektir. Yukarıda açıkladığımız gibi dava dışı …’ın davacı şirketin muhasebecisi ya da bu konuda yetkilendirilmiş bir ticari vekil ya da temsilcisi olmadığı, … kaydının da bulunmadığı kendi beyanına göre davacı şirketin iç muhasebesine baktığı anlaşılmaktadır. Dava dışı …’ın şirketin diğer ortağının kızı olması ve aralarında akrabalık bağının bulunması tek başına … sayılı TBK m. 116/I’e göre davacı şirketin müterafik sorumluluğunu doğuracak bir etken olabilmesi için bu durumun başka delillerle de desteklenmesi gerekmektedir. Bu durumda dava dışı … tarafından gerçekleştirilen usulsüz işlemlere konu eylemin gerçekleştirilebilmesi için dava dışı …’ın şirketin ortağı ya da diğer ortağının kızı ve onunla aynı evi paylaşan akrabası olmasının usulsüz işlemlere etkisinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
Dava dışı …’ın yaptığı belirtilen usulsüz işlemler bu kişiye verildiği söylenen …. Noterliğinin 01.12.2000 tarih ve … yevmiye sayılı vekaletnamesindeki, 01.02.2000 tarihli ve 7.500 TL bedelli genel kredi sözleşmesindeki, 01.12.2000 tarihli ve 7.500 TL bedelli ödeme dekontundaki ve 01.12.2000 keşide tarihli ve 820.000 TL bedelli çekteki keşideci imzalarının davacı şirketin asıl temsilcisi …’a ait olmaması ve dava dışı … tarafından davacı şirketi temsilen yapılan işlemlerin tümünün geçersiz olmasıdır.
Bu usulsüz işlemler ve bu işlemlere konu ceza hukukunu gerektirecek eylemlerin gerçekleşmesinde eylemi gerçekleştiren kişinin şirket ortağı olması ya da şirketin ortaklarından birinin aynı evde yaşayan akrabası ya da çalışanı olmasının bu usulsüz işlemlerin sonuca vararak dava konusu paranın davacı şirketin yetkilisi olmayan biri tarafından tahsil edilmesine bir etkisi bulunmamaktadır. Bu usulsüz işlemlerin tamamının şirket ortağı olmayan biri tarafından da yapılabilirliği gerçek hayatta olanak dahilindedir. Nitekim dava dışı …’ın dava konusu usulsüzlükleri yaparken erkek arkadaşı Hasan Gökçimen ve … ile birlikte hareket ettiği dava konusu usulsüzlüklerin kovuşturmasının yapıldığı …. Ağır Ceza Mahkemesinin … Esas ve … Karar sayılı dosyasından anlaşılmaktadır.
Davacı şirketin ortağını iyi seçmemesi maddi vakıası ise 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m. 124 ve 125’de düzenlenmiş olan ticari şirketler ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m. 47’de düzenlenmiş olan tüzel kişiler kapsamında değerlendirilecektir. 6102 sayılı TTK m. 124’e göre; “Ticaret şirketleri; kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerden ibarettir.” Davacı şirkette limited şirket olup bu kanun hükmü kapsamında ticaret şirketidir. 6102 sayılı TTK m. 125’e göre; “Ticaret şirketleri tüzel kişiliği haizdir. Ticaret şirketleri, Türk Medenî Kanununun 48’inci maddesi çerçevesinde bütün haklardan yararlanabilir ve borçları üstlenebilirler.” Bu maddenin yollama yaptığı 4721 sayılı TMK m. 47 “Başlıbaşına bir varlığı olmak üzere örgütlenmiş kişi toplulukları ve belli bir amaca özgülenmiş olan bağımsız mal toplulukları, kendileri ile ilgili özel hükümler uyarınca tüzel kişilik kazanırlar.” düzenlemesini getirmiş; 48’inci madde de “Tüzel kişiler, cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar dışındaki bütün haklara ve borçlara ehildirler.” düzenlemesini getirmiştir. 6102 sayılı TTK ve 4721 sayılı TMK hükümlerine göre davacı şirket ayrı bir tüzel kişiliği bulunan ve gerçek kişiler gibi hak ve borçlara ehil durumdadırlar. Dolayısıyla tüzel kişilerin de birbirleriyle ya da gerçek kişilerle ortaklık kurmaları hukuken olanak dahilindedir. Dava dışı … davacı şirketin paydaşı olup diğer paydaş …’ın şirket tüzel kişiliği içinde ortağı konumundadır.
Yaptığımız bütün bu hukuki değerlendirmeler çerçevesinde davacı şirketin dava dışı …’a muhasebe görevi vermediği, ticari temsilci ya da vekil olarak atamadığı, …’lı çalışanı olmadığı, dava konusu usulsüzlük olayının gerçekleşmesinde dava dışı …’ın şirket ortağı olmasının tek başına etken olmadığı ancak davacı şirketin iç muhasebesinin dava dışı …’a diğer ortak …’ın kızı olması nedeniyle verildiği ve davacı şirketin dava dışı …’ı bu görev verirken başkaca bir ölçüt ya da liyakat aramadığı anlaşıldığından davacı şirketin müterafik kusurunun bulunduğu anlaşılmakla davacı şirket nezdinde meydana gelen zararın takdiren % 20’sinden davacı şirketin kendisinin sorumlu olduğu kabul edilerek davanın kısmen kabulüne yönelik olarak aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
Davacı şirketin limited şirket olması, 6102 sayılı TTK hükümlerine göre sermaye şirketi olması, sermaye şirketlerinin yönetim kurulu, sorumlu ortak, şirket müdürü gibi kurumsal yapısının bulunması ve limited şirketlerin bu özelliğini de davalı bankanın bilebilecek durumda olması nedeniyle banka şubesinde işlem yapan kişinin davacı şirket adına yetkili kişi olup olmadığını gerekli belgeleri talep ederek araştırma olanağı varken yerine getirmemiş olması nedeniyle davalı bankanın % 80 oranında kusurlu olduğu kabul edilmiş ve aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
Davacının toplam alacak talebi 3.933,50 TL olup bu alacak tutarından mahkememizce belirlenen davalının % 80 kusur sorumluluğu oranına karşılık gelen 3.146,80 TL’nin 2.000 TL’sini dava tarihi olan 02.05.2001 tarihinden, bakiye 1.146,80 TL’lik kısmının ise ıslah tarihi olan 03.03.2010 tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlardaki yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davalıya verilmesine karar verilmiştir. (Alacak talebi 3.933,50 TL x % 80 = 3,146,80 TL davalının sorumlu olduğu miktar) Bu hesaplama basit matematik işlemini gerektirdiğinden ve yapılan hesaplama tarafların 6100 sayılı HMK m. 107’ye göre bedel artırımında bulunmalarını ya da HMK m. 176’ya göre ıslah da bulunmalarını gerektirmeyeceğinden 6100 sayılı HMK m. 30 usul ekonomisi uyarınca bilirkişi incelemesi yaptırılmamıştır.
Mahkememizce yapılan önceki yargılamada dosya müterafik kusur durumunun tespit için iki defa bilirkişiye verilmişse de her iki bilirkişi incelemesi sonucunda da davacı şirketin müterafik kusurunun bulunmadığı yönünde rapor hazırlanmıştır.
6098 sayılı TBK m. 50’ye göre; “Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler.”; aynı yasa m. 51’e göre; “Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler. Tazminatın irat biçiminde ödenmesine hükmedilirse, borçlu güvence göstermekle yükümlüdür.” aynı yasa m. 52’ye göre de; “Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir. Zarara hafif kusuruyla sebep olan tazminat yükümlüsü, tazminatı ödediğinde yoksulluğa düşecek olur ve hakkaniyet de gerektirirse hâkim, tazminatı indirebilir.” 6098 sayılı TBK hükümleri kusurun tespitinde hakime geniş bir taktir yetkisi vermiştir. Hakimin kusurun tespitinde bilirkişiye başvurabilmesi için 6100 sayılı HMK m. 266’ya göre çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâller olması gerekmektedir. Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Dava konusu olayda müterafik kusur oranının tespiti 4721 sayılı TMK, 6098 sayılı TBK ve 6102 sayılı TTK hükümlerine göre yapılmış olup bilirkişi incelemesini gerektirecek derecede çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren bir durum olmadığından müterafik kusurun oranının tespit için dosya bilirkişiye verilmemiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-Birleşen …. Asliye Ticaret Mahkemesinin… Esas sayılı dosyasında Mahkememizce 13.12.2010 tarihinde verilen red kararı bozma kapsamı dışında kalarak kesinleştiğinden birleşen dava yönünden yeniden KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
2-Asıl davada, davanın KISMEN KABULÜ ile 3.933,50-TL alacaktan Mahkememizce belirlenen %80 kusur sorumluluğu oranını karşılık gelen 3.146,80-TL’nin 2.000,00-TL’sinin dava tarihi olan 02/05/2001 tarihinden, bakiye 1.146,80-TL’nin ıslah tarihi olan 03/03/2010 tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlardaki yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
3-Asıl dava yönünden, karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince hesap olunan 214,96-TL nispi karar harcından peşin ve ıslah ile alınan toplam 57,00-TL harçtan mahsubu ile eksik 157,96-TL harcın davalıdan alınarak HAZİNEYE İRAD KAYDINA,
4-Ayrıca, asıl dava yönünden bozmadan önce verilen karar gereğince 18/112015 tarih, 2015/266 Harç No’lu Harç Tahsil Müzekkeresi ile davalıdan tahsil için yazılan 241,70-TL bakiye karar harcının tahsil edilmiş ise tahsil edildiğine ilişkin makbuz ibraz edildiğinde DAVALIYA İADESİNE,
5-Asıl dava yönünden davacı tarafından yargılama esnasında yapılan toplam 1.283,60-TL (1.100,00-TL BK ücreti, 183,60-TL tebliğler ve posta ) yargılama giderinin davadaki kabul ve red oranına göre takdiren hesaplanan 1.026,88-TL’nin davalıdan alınarak DAVACIYA VERİLMESİNE,
6-Ayrıca asıl dava yönünden davacı tarafından dava açılırken yatırılan toplam 60,84-TL ( 3,24-TL BH, 27,00-TL PH, 30,00-TL IH, 0,60-TL VH ) harcın davalıdan alınarak DAVACIYA VERİLMESİNE,
7-Asıl dava yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan 3.146,80-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak, DAVACIYA VERİLMESİNE,
8-Asıl dava yönünden davalı tarafından yargılama esnasında yapılan toplam 474,70-TL ( 350,00-TL BK, 124,70-TL tebliğler ve posta) yargılama giderinin davadaki kabul ve red oranına göre takdiren 94,94-TL’nin davacıdan alınarak, davalıya verilmesine,
9-Asıl dava yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan 786,70-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak, DAVALIYA VERİLMESİNE,
10-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayarak artan gider avansının hüküm kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine,
Dair; taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 15 gün içinde Yargıtay Kanun Yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.
21/09/2020

Katip …

Hakim …