Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/203 E. 2021/507 K. 14.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2019/203
KARAR NO:2021/507

DAVA:ALACAK
DAVA TARİHİ:11/04/2019
KARAR TARİHİ :14/06/2021

Mahkememizde görülmekte olan Alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVACININ TALEBİ:
Davacı …Ş. vekili verdiği dava dilekçesinde, davalı … Ltd. Şti. ile 28.09.2016 tarihli Çerçeve Protokol, Bayilik Sözleşmesi, Ürün Alım Taahhütnamesi ve Ariyet Demirbaş Listesi yaptıklarını, davalının …. Noterliği 16.05.2018 tarih ve … sayılı ihtarnamesi ile sözleşmeyi süresinden önce feshettiğini, davalının taahhüt ettiği halde satın almadığı 506,96 ton ürün bulunduğunu, taahhütnameye göre eksik alınan her ton başına 50,00 USD ödemek zorunda olduğunu, ariyet olarak aldığı ekipmanları iade etmediğini ve sökülemez nitelikteki yatırımların bedelini de iade etmediğini, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak koşulu ile davalının taahhüt ettiği halde almadığı ürün bedelleri için 500,00 USD’nin arabulucuya başvuru tarihi olan 07.02.2019 tarihinden itibaren TCMB’nın döviz kuruna uyguladığı avans faiz oranında davalıdan tahsiline, çerçeve protokolün 12.c maddesinde düzenlenmiş olan cezai şart için 500,00 USD’nin sözleşmenin fesih tarihi olan 15.05.2018 tarihinden itibaren TCMB’nın döviz kuruna uyguladığı avans faiz oranında davalıdan tahsiline, iade edilmeyen ekipmanlar ve yatırım bedeli olarak da 184.500,00 TL’nin sözleşmenin fesih tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
DAVALININ TALEBİ:

Davalı … Ltd. Şti. davaya cevap dilekçesi vermeyerek 6100 sayılı HMK m.128’e göre dava konusu maddi vakıaları inkâr etmiştir.

DAVANIN HUKUKİ NİTELİĞİ:

Dava 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 110 davaların yığılması esasına göre açılmış 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m. 102 ve devamı maddelerine göre acentelik sözleşmesinin feshi nedeniyle 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 49’a göre müspet zarar, m. 179’a göre cezai şart alacağı ve m. 379’a göre kullanım ödüncü sözleşmesinden kaynaklı alacak davasıdır.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:

Davacı taraf, sözleşmeleri, ticari defterleri, tanık beyanlarını, keşif ve bilirkişi incelemesini delil olarak sunmuştur.

Davalı taraf, 6100 sayılı HMK m. 126’ya göre cevap ve delil dilekçesi sunmamış, HMK m. 139’a göre ön inceleme ve HMK m. 144’e göre tahkikat duruşmasına usulüne uygun şekilde çağrıldığı halde katılmamıştır.

6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun “Dava Şartı Olarak Arabuluculuk” başlıklı 5/A maddesine göre; “Bu Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.” Mahkememizde açılmış olan dava bu yasa kapsamında arabuluculuk dava şartına bağlı olup arabuluculuk son tutanağının dosyaya sunulduğu anlaşılmakla davanın esasının incelenmesine geçilmiştir.

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m. 102’ye göre; “Ticari mümessil, ticari vekil, satış memuru veya işletmenin çalışanı gibi işletmeye bağlı bir hukuki konuma sahip olmaksızın, bir sözleşmeye dayanarak, belirli bir yer veya bölge içinde sürekli olarak ticari bir işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık etmeyi veya bunları o tacir adına yapmayı meslek edinen kimseye acente denir.” Taraflar arasında 28.09.2016 tarihinde yapılan bütün sözleşmeler incelendiğinde; Bayilik Sözleşmesinin 1’inci maddesinde; “Bayi, …’in kullanım hakkına haiz bulunduğu (…) gayrimenkul üzerinde kurulu bulunan akaryakıt satış ve servis istasyonunda münhasıran …’den veya …’in yazılı olarak belirleyeceği yerden satın alacağı akaryakıt, oto LPG ve … tarafından belirtilecek diğer malları kendi nam ve hesabına olmak üzere satmayı, bulundurmayı kabul eder.” düzenlemesi bulunmaktadır. Sözleşmedeki bu madde hükmüne göre taraflar arasındaki sözleşme 6102 sayılı TTK m. 102’ye göre acentelik sözleşmesi niteliğindedir.

Davacı taraf davalı tarafa yönelik olarak üç talepte bulunmaktadır. Bunlardan birincisi taraflar arasında yapılan taahhütnameye göre eksik alınan her ton başına 50,00 USD ödemek suretiyle kâr kaybının karşılanması, ikincisi çerçeve protokolün 12.c maddesinde öngörülen ceza koşulunun ödenmesi ve üçüncüsü davalıya ariyet olarak verilen ekipmanların ve sökülemez nitelikteki yatırımların bedelinin ödenmesidir.

Davacı tarafın taleplerinin hukuken geçerli olması için sözleşmenin sona ermesinde davacı tarafın kusurunun bulunmaması ya da haksız durumda bulunmaması gerekmektedir. Davacı tarafın dosyaya delil olarak sunduğu …. Noterliği 16.05.2018 tarih ve … sayılı ihtarnamesi incelendiğinde davalı şirket taraflar arasındaki sözleşmeyi fesih nedenleri olarak davacının Türkiye genelindeki bütün bayileri … A.Ş. ile bayilik sözleşmesi yapmaya zorlamasını, bu durumun rekabet yasağına aykırı olmasını, kendilerini tasfiye edilen bir şirketin bayisi durumuna düşürmüş olmasını, … fiyatları üzerinden kâr anlaşması yapılmasına rağmen … fiyatlarının belirlenmesinde ticari protokole aykırı davranılmasını, EPDK’nın 1240 sayılı kararı uyarınca otomasyon kurulum ve işletim ücretinin davacıya ait olmasına karşın otomasyon ücreti kesilmesini göstermiştir. Ancak davalı taraf davaya cevap dilekçesi vermediğinden ihtarnamede yazılı olan fesih nedenlerine ilişkin delilleri de dosyaya sunmamıştır.

Taraflar arasındaki sözleşmeler incelendiğinde sözleşmenin feshinin nasıl gerçekleştirileceğine ilişkin bir madde bulunmadığı görülmektedir.

6102 sayılı TTK m. 121/I’e göre; “Belirsiz bir süre için yapılmış olan acentelik sözleşmesini, taraflardan her biri üç ay önceden ihbarda bulunmak şartıyla feshedebilir. Sözleşme belirli bir süre için yapılmış olsa bile haklı sebeplerden dolayı her zaman fesih olunabilir.” Aynı maddenin 4’üncü fıkrasına göre de “Haklı bir sebep olmadan veya üç aylık ihbar süresine uymaksızın sözleşmeyi fesheden taraf, başlanmış işlerin tamamlanmaması sebebiyle diğer tarafın uğradığı zararı tazmin etmek zorundadır.” Taraflar arasında yapılan Çerçeve Protokolün 8’inci maddesine göre sözleşmenin 06.12.2018 tarihine kadar süreceği öngörülmüştür. Dolayısıyla sözleşme 28.09.2016 – 06.12.2018 tarihleri arasında iki yıl iki ay sekiz gün süreli olarak yapılmıştır. Belirli süreli olarak yapılmış olduğu anlaşılan sözleşmenin TTK m. 121 hükümlerine göre haklı sebeple her zaman feshedilmesi mümkündür. Davalı tarafın davacıya gönderdiği …. Noterliği 16.05.2018 tarih ve … sayılı ihtarnamesinde belirttiği fesih gerekçelerinin bu madde kapsamında ele alınması gerekmektedir.

Davalının birinci fesih nedeni davacının Türkiye genelindeki bütün bayileri … A.Ş. ile bayilik sözleşmesi yapmaya zorladığı iddiasıdır. Taraflar arasındaki Çerçeve Protokolün “Devir” başlıklı 14’üncü maddesinde “…, işbu anlaşmayı tüm hak ve yükümlülükleriyle birlikte üçüncü şahıslara, kendi sermaye iştiraki olan şirket veya firmalara devredebilir.” düzenlemesi getirilmiştir. Sözleşmenin bu maddesi ile davacı şirket birleşme ya da devralmaları ile sözleşmenin aynı koşullarda davacının birleştiği, devraldığı, ya da devrolunduğu şirketlerle aynen devamının sağlanacağı hüküm altına alınmıştır. Dolayısıyla davacının dava dışı … A.Ş. ile birleşme ya da devralma şeklinde yeni bir ticari ortaklık durumu varsa sözleşmenin bu hükmü davacıya sözleşmenin aynen devri hakkını vermektedir. Davalı tarafa davacının dava dışı … A.Ş. ile yeni bir sözleşme yapmaya zorlamasına ilişkin bir belge ihtarname ekinde bulunmamaktadır. Davalı tarafından da böyle bir delil dosyaya sunulmamıştır. Bu nedenle davalı tarafın bu fesih gerekçesi haklı fesih gerekçesi olarak kabul edilmemiştir.

Davacının başka bir şirketle birleşmesi, devralınması ya da devralması ticari hayatın olağan işlerinden olması nedeniyle bu durumun davalı tarafı tasfiye edilen bir şirketin bayisi durumuna düşürmüş olması nedeniyle sözleşmeyi fesih hakkı vermesi düşünülemez. Akaryakıt şirketleri arasındaki birleşme ve devralmaların yaratacağı rekabete aykırı durumlar için ilk hukuki başvuru yeri Rekabet Kurumu olup davalı taraf bu konuda Rekabet Kurulu’na başvuruda bulunduğuna ilişkin bir bilgiyi de dosyaya sunmamıştır.

Davalının ikinci fesih nedeni … fiyatları üzerinden kâr anlaşması yapılmasına rağmen … fiyatlarının belirlenmesinde ticari protokole aykırı davranılmasıdır. Taraflar arasında yapılan Çerçeve Protokol ve Bayilik Sözleşmesi ile Ürün Alım Taahhütnamesinde … fiyatları üzerinden kâr anlaşması yapıldığına ilişkin bir madde bulunmamaktadır. Sadece Çerçeve Protokolün “Satış” başlıklı 2’nci maddesinin ikinci fıkrasında “…, (…) bayiye 5015 sayılı kanun hükümleri uyarınca ürün ikmal etmeyi, bayi de … tarafından 5015 sayılı kanun hükümleri uyarınca tayin ve tespit edilen tavan fiyatı aşmamak üzere ürün satışı yapmayı kabul ve taahhüt etmiştir.” düzenlemesi getirilmiştir. Dolayısıyla satışı yapılacak ürünlerde öngörülen fiyatlar 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu hükümlerine göre belirlenmiştir. … fiyatlarına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle davalı tarafın bu fesih gerekçesi haklı fesih gerekçesi olarak kabul edilmemiştir.

Davalının üçüncü fesih gerekçesi ise EPDK’nın 1240 sayılı kararı uyarınca otomasyon kurulum ve işletim ücretinin davacıya ait olmasına karşın otomasyon ücreti kesilmesidir. 06.07.2007 tarihli 26574 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren EPDK’nın 1240 sayılı Petrol Piyasasında Dağıtıcı Lisansı Sahiplerinin Bayi Denetim Sistemine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Karar ve bu kararda değişiklik yapan sonraki yıllardaki EPDK kararlarında 2019 yılına kadar otomasyon kurulum ve işletim ücretinin bayilik veren akaryakıt şirketlerine ait olacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Otomasyon kurulum ve işletim maliyeti gibi ilgili mevzuata göre dağıtıcı sorumluluğunda olan veya bayiye teslimden önceki aşamalarda gerçekleştirilen iş ve işlemlere ilişkin maliyetlerin herhangi bir ad altında bayilere yansıtılamayacağına ilişkin değişiklik 26.09.2019 tarihinde yapılmıştır. Taraflar arasında yapılan Çerçeve Protokolün “Sair Hükümler” başlıklı 7.10 maddesinde otomasyon katılım bedeli faturası kesileceği ve bunun davalı tarafından ödeneceği belirlenmiştir. Dolayısıyla sözleşmenin yapıldığı tarihte EPDK’nın 1240 sayılı kararının eski hali yürürlüktedir. Bu nedenle davalı tarafın bu fesih gerekçesi haklı fesih gerekçesi olarak kabul edilmemiştir.

Davalı tarafın davacıya gönderdiği ihtarnamede belirttiği fesih nedenlerinin hiç birinin haklı neden içermediği ve sözleşmeyi de üç aylık süre öngörmeksizin feshettiği anlaşılmaktadır. Bu durumda davalı taraf TTK m. 121/IV hükmüne göre davacı tarafın uğradığı zararları karşılamakla yükümlüdür. Davacının taleplerinin sözleşme hükümleri ve Yargıtay’ın yerleşik kararları doğrultusunda incelemesi yapılacaktır.

Davacı taraf sözleşmenin süresinden önce haklı neden gösterilmeksizin feshedilmesinden ötürü doğan zararlarını davalı tarafın kendisine verdiği ürün taahhütnamesinde yazılı olan miktarlarda ürün alımı yapılmamış olmasına bağlamaktadır. Davacının ikinci talebi olan Çerçeve Protokolün 21.c maddesindeki cezai şart alacağı talebi de yine bayilik sözleşmesindeki taahhütlerin yerine getirilmemiş olmasına ve sözleşmenin süresinden önce feshedilmiş olmasına dayanmaktadır. Bu nedenle her ikisinin birlikte ele alınarak hukuki değerlendirmesinin yapılması gerekmektedir.

Öncelikle kâr mahrumiyetinden kaynaklanan müspet zarar talebi ile cezai şart talebinin birlikte talep edilebilip edilemeyeceğinin incelenmesi gerekmektedir. 6098 sayılı TBK m. 179’a göre; “Bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir ceza kararlaştırılmışsa, aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da cezanın ifasını isteyebilir.” Bu madde hükmüne göre sözleşmenin gereği gibi ifa edilmemesinden ötürü davacı ya sözleşmenin ifasını ya da cezai şartın ifasını talep edebilecektir. Bunun aksinin sözleşmede kararlaştırılması da mümkündür. Taraflar arasında yapılan Çerçeve Protokolün 12’nci maddesinin (c) bendinde sözleşmenin süresinden önce feshi halinde “…’e Standart Bayilik Anlaşmasından kaynaklanan tüm hakları ve diğer cezai şartları talep hakları saklı kalmak kaydıyla fesih tarihinde 100.000,00 USD miktarında cezai şartı (…) ödemeyi” düzenlemesi getirilmiştir. Sözleşmenin bu maddesindeki “Standart Bayilik Anlaşmasından kaynaklanan tüm hakları ve cezai şartları talep hakları saklı kalmak kaydı” belirlenen cezai şartın ifaya eklenen cezai şart olduğunu göstermektedir. Ürün taahhütnamesinin (e) bendinde de “…haklı nedenle feshi halinde cezai şarta ilaveten talep edilebileceğini,” düzenlemesi getirilmiştir. Dolayısıyla davacı hem sözleşmenin haklı neden gösterilmeden feshi nedeniyle sözleşmedeki ürün taahhüdünün yerine getirilmemesinden doğan kâr kaybını yani müspet zararını hem de sözleşmenin süresinden önce haklı neden gösterilmeksizin feshi nedeniyle cezai şartı talep edebilecektir.

Davacının bu talep hakları değerlendirilirken 6098 sayılı TBK m. 180’de ki “Alacaklı hiçbir zarara uğramamış olsa bile, kararlaştırılan cezanın ifası gerekir. Alacaklının uğradığı zarar kararlaştırılan ceza tutarını aşıyorsa alacaklı, borçlunun kusuru bulunduğunu ispat etmedikçe aşan miktarı isteyemez.” hükmü de dikkate alınmak zorundadır. Yani davacının kâr kaybından kaynaklı müspet zarar miktarı cezai şart talebini geçemeyecektir. Bu hukuki tespitler doğrultusunda davacı tarafın gerek kâr kaybına dayalı müspet zararı için gerekse cezai şart talebi için dayanak yaptığı ürün taahhütnamesinin incelenmesi gerekmektedir.

Bunun için ilk önce eksik ürün alımı yapılıp yapılmadığının tespiti için davacı tarafın ticari defterlerinde mali müşavir bilirkişi aracılığı ile inceleme yaptırılmıştır. Davacı taraf ticari defterleri üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda hazırlanan 02.02.2021 tarihli bilirkişi raporunda davacının davalı taraftan 202.990,28 TL alacaklı olduğu, davalının alması gereken ürün miktarının 1096 ton olduğu, davalının aldığı ürün miktarının ise 809,97 ton olduğu, eksik ürün miktarının ise 378,15 ton olduğu, eksik alınan ürün miktarına göre de davacının kâr mahrumiyetinin 18.907,50 USD olduğu tespit edilmiştir.

Taraflar arasında yapılan ürün alım taahhütnamesinin üçüncü paragrafında davalı yıllık asgari 500 ton beyaz ürün almayı kabul etmiştir. Taahhütnamenin (a) bendinde de “anlaşma süresinin sonunda ve/veya her bir yıllık anlaşma süresinin sonunda hesaplanacak eksik kalan miktar üzerinden ton başına 50,00 USD tutarının ödeme gününde uygulanmakta olan Merkez Bankası döviz alış kuru üzerinden hesaplanacak TL karşılığında kâr mahrumiyetini ödemeyi” düzenlemesi getirilmiştir. Taahhütnamenin (c) bendinde “söz konusu kâr mahrumiyeti miktarının … tarafından her bir yıllık anlaşma döneminin hitamında veya bizzat belirleyeceği dönemlerde anlaşmanın ifasıyla birlikte talep edilebileceğini,” (d) bendinde “Anlaşmanın hitamında veya anlaşmanın her ne sebeple olursa olsun sona ermesini müteakip (…) talep edilebileceğini,” düzenlemesi getirilmiştir.

Ürün taahhütnamesinin hükümleri incelendiğinde kâr kaybı adı altında taahhüt edilen miktarın davacı tarafından sözleşmenin bitiminde ya da her bir sözleşme yılının süresinin sonunda talep edilebileceği belirlenmiştir. Dolayısıyla kâr kaybı adı altında taahhüt edilen miktarın davacı tarafından ne zaman talep edilebileceği davacının inisiyatifine ve belirsiz bırakılmıştır. Dolayısıyla sözleşmenin başlangıç tarihi olan 28.09.2016 ile sözleşmenin fesih tarihi olan 16.05.2018 tarihi arasında geçen iki yıl iki ay sekiz günlük sözleşme süresi içinde her bir yılın bitiminde ya da sözleşmenin feshi ile birlikte toplu olarak davacıya talep hakkı tanınmıştır.

Yargıtay …. HD akaryakıt bayilik sözleşmelerindeki bu ve benzeri hükümlerin nasıl uygulanması gerektiğini aşağıya alıntıladığımız kararında şu şekilde açıklamıştır. “…beş yıl süreli bir “akaryakıt bayilik sözleşmesinde (veya eki taahhütnamede) bayinin yıllık asgari ürün alımı taahhüdü bulunmasına rağmen yıllar itibariyle bu taahhüde uyulmamış ise tedarikçi (sağlayıcı) firmanın, TBK’nun 179/II. md. uyarınca hem ifayı hem de ceza koşulunu talep edebilmesi için takip eden yılda henüz bayie mal vermeden önce ceza koşulu ile ilgili “çekince” (ihtirazi kayıt) bildirmesi ya da bu konuda bayie noterden bir ihtarname göndermesi gerekir. Çekince için bir şekil şartı getirilmemiştir. Tedarikçi, taahhüde aykırı davranılmış olan yılı takip eden yeni yıldaki ilk fatura ve irsaliyeye koyacağı bir açıklama (şerh) ile bu koşulu yerine getirebilir. Bu şekilde bir çekince (ihtirazi kayıt) konulduktan veya ihtar çekildikten sonra tedarikçi (sağlayıcı) firma, mal vermeye (ifaya) devam etse bile önceki yıla ilişkin ceza koşulu alacağını sözleşme zamanaşımı süresi içinde her zaman talep edebilir. Sonraki yıllarda da aynı kural geçerlidir. Tekrarlamak gerekirse, her yıl sonunda bir önceki yıla dair ceza koşulunun istenebilmesi, takip eden yılda henüz ifaya başlanmadan önce çekince (ihtirazi kayıt) bildirilmesi veya ihtar çekilmesine bağlıdır. Bunlar yapılmadan müteakip yılın ifası gerçekleşmişse artık bir önceki yıla ait ceza koşulu istenemez. Çekince konmuş veya ihtar çekilmiş olan yıllarla ilgili ceza koşulunun istenebileceği ise kuşkusuzdur. TBK’nun 179/II. Maddesinde öngörülen hüküm, emredici nitelikte olmadığından taraflar, sözleşme serbestisi ilkesi gereğince aralarında farklı bir düzenleme yapabilirler. Örneğin, sözleşmenin feshi halinde hem cezai şart hem de kar mahrumiyeti ödeneceğini kararlaştırabilirler. Ancak sözleşmenin feshi halinde cezai şart ödeneceğinin kararlaştırılmış olduğu hallerde, Yargıtay HGK’nun 20.01.2013 T. 2012/19-… E. 2013/… K. sayılı kararında da açıklandığı üzere, sözleşme süresi içinde çekince konmadan uzun süre ifaya devam edilmesi üzerine borçluda, “ceza koşulu istenmeyeceği” ne dair haklı bir güven oluşmuş ise oluşan bu haklı güven ve dürüstlük ilkesi nedeniyle önceki yıla veya yıllara ait ceza koşullarının talep edilemeyeceğinin kabulü gerekir.” (Yargıtay … HD 2013 / … Esas; 2013 / … Karar; 10.12.2013 Tarih)

Dava konusuolayda davacı taraf 2016 ve 2017 sözleşme yıllarına ilişkin olarak davalının ürün taahhütnamesinden kaynaklı “kâr kaybı” olarak ifade edilen talep hakkını kullandığına ilişkin davalıya gönderilmiş bildirim yazısı ya da ihtarnameyi dosyaya sunmuş değildir. Dolayısıyla davacının bu sözleşme yıllarına ilişkin talepte bulunma hakkı bulunmamaktadır. 2018 sözleşme yılı ise 06.12.2018 tarihinde bitecekken sözleşme 16.05.2018 tarihinde davalı tarafından feshedilmiştir. Dolayısıyla 2018 sözleşme yılı henüz sona ermediğinden ve önceki iki yıla ilişkin talep hakkı da davacı tarafından kullanılmayarak Yargıtay’ın yukarıya alıntıladığımız kararında belirlediği ilkelere göre davalı tarafta “kâr kaybı” olarak ifade edilen cezai şartın kendisinden istenmeyeceğine ilişkin güven duygusu oluştuğu kabul edilerek davacının bu sözleşme yılına ilişkin “kâr kaybı” olarak ifade edilen cezai şart talep hakkı doğmamıştır. Bu gerekçelerle ürün taahhütnamesinin ihlalinden kaynaklı “kâr kaybı” olarak ifade edilen cezai şart talebinin reddine yönelik olarak aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.

Davacının ikinci talebi Çerçeve Protokolün 12.c maddesinde öngörülen ceza koşulunun ödenmesidir. Davacı tarafın sözleşmenin eki protokolün 12’nci maddesinin (c) bendine göre cezai şart sözleşmenin süresinden önce feshi koşuluna bağlanmıştır. Davalı taraf yukarıda açıkladığımız gerekçelerle hem haklı neden göstermeksizin hem de 6102 sayılı TTK m. 121/I’deki süreye uymaksızın taraflar arasındaki sözleşmeyi süresinden önce feshetmiştir. Dolayısıyla davacı tarafın sözleşmenin bu maddesine göre 100.000,00 USD tutarında cezai şart talep etme hakkı bulunmaktadır. Davacı bu alacak kalemini USD olarak talep etmekte ise de Çerçeve Protokolün 12.c maddesinde ifa tarihinde uygulanmakta olan TCMB döviz satış kuru üzerinden hesaplanacak TL karşılığı ödeneceği belirlenmiştir. Sözleşmenin haksız olarak feshedildiği tarih 16.05.2018 olup ceza koşulunun ifa tarihi de bu tarih olup bu tarihteki kur üzerinden TL olarak ceza koşulu talep etme hakkına sahiptir. 16.05.2018 tarihindeki kur üzerinden davacının talep edebileceği ceza koşulu miktarı 445.000,00 TL’dir. (Ceza koşulu 100.000 USD x 4,45 USD/TL kuru = 445.000,00 TL)

Davacının üçüncü talebi davalıya ariyet olarak verilen ekipmanların ve sökülemez nitelikteki yatırımların bedelinin ödenmesidir. Davacı tarafın davalıya verdiği ariyetlerin ve sökülemez nitelikteki yatırımların değerinin tespiti için 6100 sayılı HMK m. 266’ya göre bilirkişi incelemesi yapılmak üzere davalıya ait akaryakıt istasyonunun bulunduğu … Asliye Ticaret Mahkemesine talimat yazılarak keşif yapılması istenilmiş, keşifte dava konusu ariyetlerin istasyonda bulunup bulunmadığı, davacı tarafa teslim edilip edilmediği ve dava konusu ariyetler istasyonda ise sözleşmenin fesih tarihi olan 16.05.2018 tarihine göre rayiç değerlerinin tespiti istenilmiştir.

Hazırlanan 01.07.2020 tarihli … talimat bilirkişi raporunda ariyetlerin ve yatırım bedelinin toplamının 442.230,00 TL olduğu tespit edilmiştir. Ancak raporda değer tespiti yapılacak jeneratörde komşu istasyon maliklerinin hak iddia etmeleri nedeniyle, kompresörün içinde bulunduğu akaryakıt binasının kapalı olması nedeniyle, dalgıç pompaların ve tankların bulunduğu tankların kapaklarını kaldıracak personel bulunmaması nedeniyle bu ariyetlere kıymet takdiri yapılamamıştır.

… Asliye Ticaret Mahkemesine tekrar talimat yazılarak; dava konusu istasyonda aynı bilirkişiler ve istasyonda kapalı olan her yeri açacak çilingir ve teknik personel eşliğinde keşif yapılması, dava konusu jenaratörün kıymet takdirinin yapılması, dava konusu jenaratör hakkında komşu istasyon sahiplerinin istihkak iddiası varsa bu durumun keşif tutanağına yazılması, istasyonun kapalı olan her yerinin açılarak kompresörün kıymet takdirinin yapılması, dalgıç pompaları ve akaryakıt tanklarının kapaklarını açacak personelin keşif esnasında hazır bulundurularak yerinde olup olmadığının ve yerindeyse kıymet takdirinin yapılması istenilmiştir.

Hazırlanan 02.11.2020 tarihli ikinci talimat bilirkişi raporunda davaya konu jeneratör, kompresör, dalgıç pompa ve akaryakıt tanklarının toplam değeri 89.000,00 TL olarak tespit edilmiştir. 01.07.2020 tarihli ilk talimat bilirkişi raporunda tespit edilen ariyet ve yatırım bedelleri toplamı olan 442.230,00 TL’de dahil edildiğinde toplam ariyet ve yatırım bedeli miktarı 531.230,00 TL yapmaktadır. (01.07.2020 tarihli ilk talimat bilirkişi raporunda tespit edilen ariyet ve yatırım bedelleri toplamı 442.230,00 TL + 02.11.2020 tarihli ikinci talimat bilirkişi raporunda tespit edilen ariyet ve yatırım bedelleri toplamı 89.000,00 TL = 531.230,00 TL)

6098 sayılı TBK m. 379’a göre; “Kullanım ödüncü sözleşmesi, ödünç verenin bir şeyin karşılıksız olarak kullanılmasını ödünç alana bırakmayı ve ödünç alanın da o şeyi kullandıktan sonra geri vermeyi üstlendiği sözleşmedir.” Taraflar arasında yapılan sözleşmelerin eki ariyet demirbaş listesinde davalıya teslim edilen ekipmanlar belirlenmiştir. Hazırlanan 01.07.2020 ve 02.11.2020 tarihli talimat bilirkişi raporlarında söz konusu ariyetlerin davacıya teslim edilmediği halen davalının kullanımında olduğu anlaşılmaktadır. Taraflar arasında yapılan Çerçeve Sözleşmenin “Malzeme ve Teçhizat” başlıklı 5’inci maddesinin üç ve dördüncü fıkralarında davalıya ariyet olarak verilen ekipmanların ve sökülemez nitelikteki yatırımların sözleşmenin feshi durumunda davalı tarafından satın alınabileceği düzenlenmiştir. Dolayısıyla bu ekipmanlar davalıya ait değildir. Sözleşmenin feshi ile birlikte bu ariyetlerin 6098 sayılı TBK m. 379 hükmüne göre davacı tarafından talep edilebileceği anlaşılmaktadır. Aynı şekilde ayrılmaz parça / mütemmim cüz durumunda olan yatırım bedelleri de davalı yönünden sözleşmenin haksız feshi ile birlikte sebepsiz zenginleşme yarattığı için davacının 6098 sayılı TBK m. 77’ye göre bedellerini talep etme hakkı bulunmaktadır.

16.05.2018 tarihindeki kur üzerinden davacının talep edebileceği ceza koşulu miktarının 445.000,00 TL olduğu, hazırlanan bilirkişi raporlarıyla da davacının talep edebileceği toplam ariyet ve yatırım bedeli miktarının 531.230,00 TL olduğu anlaşılmakla 05.04.2021 tarihli duruşmada 7251 sayılı yasa ile değişik 6100 sayılı HMK m. 107/II’ye göre davacıya iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilmesi için iki haftalık kesin süre verilmiş, aksi takdirde davanın talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanacağı ihtarı yapılmıştır.

Davacı taraf verilen iki haftalık kesin süre içerisinde bedel arttırım talebinde bulunmamıştır. Bu gerekçelerle davacının ceza koşulu talebinin 6100 sayılı HMK m. 26 taleple bağlılık ilkesine göre 500,00 USD’ye karşılık gelen 2.225,00 TL üzerinden kabulüne yönelik olarak aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur. (Davacının talep ettiği ceza koşulu miktarı 500,00 USD x 4,45 USD/TL kuru = 2.225,00 TL) Davacının ceza koşulu yönünden bedel arttırım talebinde bulunmaması nedeniyle 6098 sayılı TBK m. 182/III’e göre ceza koşulu miktarının aşırı olup olmadığı konusunda inceleme yapılmamıştır.

Davacı ariyet ve yatırım bedelleri tutarı olarak 184.500,00 TL talep etmiş olup 6100 sayılı HMK m. 26 taleple bağlılık ilkesine göre bu rakam üzerinden ariyet ve yatırım bedelleri tutarının davalıdan alınarak davacıya verilmesine yönelik olarak aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.

Davacının cezai koşul alacağı ile ariyet ve yatırım bedelleri alacağının faiz başlangıç tarihi olarak 6098 sayılı TBK m. 117/I’e göre sözleşmenin davalı tarafından feshedildiği 16.05.2018 tarihi esas alınmıştır.

Davacı taraf ceza koşulu için TCMB kısa vadeli avanslar için döviz kuruna uyguladığı faiz oranında faiz talep etmişse de taraflar arasında yapılan Çerçeve Protokolün 12.c maddesinde ifa tarihinde uygulanmakta olan TCMB döviz satış kuru üzerinden hesaplanacak TL karşılığı ödemenin yapılacağının belirlenmiş olması ve gecikme faizi olarak da bütün sözleşmelerde hüküm belirlenmemiş olması nedeniyle davacının bu faiz türü talebinin reddine karar verilerek ticari faize hükmedilmiştir.

6325 sayılı yasanın 18/A maddesinin on birinci fıkrası yargılama giderleri ve vekâlet ücreti konusunda “Taraflardan birinin geçerli bir mazeret göstermeksizin ilk toplantıya katılmaması sebebiyle arabuluculuk faaliyetinin sona ermesi durumunda toplantıya katılmayan taraf, son tutanakta belirtilir ve bu taraf davada kısmen veya tamamen haklı çıksa bile yargılama giderinin tamamından sorumlu tutulur. Ayrıca bu taraf lehine vekâlet ücretine hükmedilmez. Her iki tarafın da ilk toplantıya katılmaması sebebiyle sona eren arabuluculuk faaliyeti üzerine açılacak davalarda tarafların yaptıkları yargılama giderleri kendi üzerlerinde bırakılır.” hükmünü düzenlemektedir. Dosyaya sunulan Arabuluculuk Son Tutanağı incelendiğinde davalı tarafın arabuluculuk görüşmesine katılmadığı anlaşılmıştır. Bu nedenle davanın reddedilen kısmı yönünden davalı lehine vekâlet ücretine hükmedilmemiş ve yargılama giderlerinin tamamı davalı üzerinde bırakılmıştır.

HÜKÜM: Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-Davanın kısmen kabul, kısmen reddine,
2-Davacının ürün taahhütnamesinin ihlalinden kaynaklı “kâr kaybı” talebinin reddine,
3-Davacının ceza koşulu talebinin 6100 sayılı HMK m. 26 taleple bağlılık ilkesine göre kabulü ile 500,00 USD’ye karşılık gelen 2.225,00 TL’nin 16.05.2018 tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacının ariyet ve yatırım bedelleri talebinin 6100 sayılı HMK m. 26 taleple bağlılık ilkesine göre kabulü ile 184.500,00 TL’nin 16.05.2018 tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacının TCMB kısa vadeli avanslar için döviz kuruna uyguladığı faiz talebinin reddine,
6-6325 sayılı yasanın 18/A maddesinin on birinci fıkrası uyarınca yargılama giderlerinin tamamının davalı üzerinde bırakılmasına,
7-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince hesap olunan 12.755,19-TL nispi karar harcının peşin alınan 3.247,97-TL harçtan mahsubu ile eksik 9.507,21-TL harcın davalıdan alınarak HAZİNEYE İRAD KAYDINA,
8-Davacı tarafından dava açılırken ve yargılama esnasında yapılan toplam ‭7.539,42‬-TL ( 2.150,00-TL BK ücreti, 507,55-TL tebliğler ve posta, ‭1.154,7‬0-TL keşif harç ücreti, 428,40-TL keşif yol ücreti, 3.247,97-TL PH, 44,40-TL BK, 6,40-TL VH‭ ) harcın ve yargılama giderinin davalıdan alınarak DAVACIYA VERİLMESİNE,
9-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan 21.520,75-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak, DAVACIYA VERİLMESİNE,
10-6325 sayılı yasanın 18/A maddesinin on birinci fıkrası uyarınca davalı tarafa vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
11-Arabuluculuk görüşmelerinde arabulucu olarak atanan İpek Türkyılmaz Kabaktepe’ye 1.320,00-TL ödeme yapılmasına karar verildiği, ödemenin suçüstü ödeneğinden ödendiği anlaşıldığından 1.320,00-TL arabuluculuk ücreti’nin 6325 sayılı hukuk uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu madde 18/A-11 ve 118/A-13’e göre davalıdan tahsili ile HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
12-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayarak artan gider avansının hüküm kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içinde İstinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.14/06/2021

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır