Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/500 E. 2021/262 K. 24.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2018/500
KARAR NO:2021/262

DAVA:Tazminat
DAVA TARİHİ:04/03/2014
KARAR TARİHİ:24/03/2021

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

DAVACININ TALEBİ:

Davacı … A.Ş. vekili verdiği dava dilekçesinde, müvekkilinin tescilli patent haklarına sahip olduğu ürünleri üreten bir firma olduğunu, sekiz tane işçisinin işten ayrılarak rakip firmalarda çalışmaya başladığını, müvekkil şirkette öğrendikleri bir takım gizli bilgileri sızdırdıklarını, davalı …’nın da bu sekiz işçiden biri olduğunu, davalının dava dışı … A.Ş.’de çalışmaya başladığını, bu şirket aleyhine …. Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin … D. İş sayılı dosyasında tespit yaptırdıklarını, bu tespit sonucu hazırlanan bilirkişi raporunda kendilerine ait üç adet tasarımın bu şirketin ürettiği tasarımlarla iltibas yaratacak şekilde olduğunun tespit edildiğini, bunun üzerine de …. Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin … Esas sayılı dosyasında tazminat davası açtıklarını, davalının müvekkili ile yanlarında çalıştığı sürece edindiği bilgi ve ticari sırları işten ayrıldıktan sonra üçüncü kişilerle paylaşmaması için 25.04.2011 tarihinde Gizlilik ve Rekabet Etmeme Sözleşmesi yapıldığını, 6098 sayılı TBK m. 444’e göre de davalının yasal yükümlülüğü bulunduğunu, davalının müvekkil şirketten ayrılmasından sonra çalışmaya başladığı dava dışı … A.Ş.’nin de bu sözleşme ve yasa hükümlerine uymadığını, bu nedenle uğradıkları zararlarının tazmini için 2.000,00 TL maddi ve 5.000,00 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

DAVALININ TALEBİ:

Davalı … vekili verdiği cevap dilekçesinde öncelikle görevsizlik itirazında bulunmuş ve iş mahkemelerinin görevli olduğunu belirtmiştir. Davalı taraf kendi yerleşim yerinin … olması nedeniyle yetkisizlik itirazında bulunmuştur. Davanın esasına ilişkin olarak davacı şirkette düz işçi olarak çalıştığını, davacı şirketin sırlarını öğrenme olanağının bulunmadığını, kendisine verilmiş bir eğitim olmadığını, tecrübeyle öğrendiği bilgi birikimi olduğunu, şuan çalıştığı şirkette ise Ar-Ge faaliyeti yürüttüğünü ancak geliştirdikleri ürünün piyasada satış aşamasına gelmediğini, 6098 sayılı TBK m. 445’e göre rekabet etmeme anlaşmasının en fazla iki yıl için yapılabileceğini, sözleşmenin ise beş yıllık yapıldığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

DAVANIN HUKUKİ NİTELİĞİ:

Dava, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 444’e göre işçinin işverene karşı rekabet yasağının ihlali nedeniyle maddi ve manevi tazminat davasıdır.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:

Davacı taraf, ihtarnameleri, davalının SGK kayıtlarını, dava dışı … A.Ş.’nin SGK kayıtlarını, 25.04.2011 tarihli Gizlilik ve Rekabet Etmeme Sözleşmesini, …. Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin … D. İş sayılı dosyasını, …. Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin … Esas sayılı dosyasını, tanık beyanlarını ve bilirkişi incelemesini delil olarak sunmuştur.

Davalı taraf, SGK kayıtlarını, …. Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin … D. İş sayılı dosyasını, tanık beyanlarını, yemin delilini, keşif ve bilirkişi incelemesini delil olarak sunmuştur.

Dava, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 444’e göre işçinin işverene karşı rekabet yasağının ihlali nedeniyle maddi ve manevi tazminat davasıdır.

Mahkememizce 19.09.2017 tarihinde davanın reddine yönelik olarak hüküm kurulmuştur. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi mahkememiz kararının kaldırılmasına karar vererek dosyayı mahkememize göndermiştir.

İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 14. HUKUK DAİRESİNİN KALDIRMA KARARI:

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi “Anayasa’nın 141/3. maddesi ”Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır” hükmünü içermektedir. HMK’nun 297/c, 27/c maddelerinde ise mahkeme kararlarında her iki tarafın iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, çekişmeli konular hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması, ret ve üstün tutma nedenleri, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonucu ve hukuki sebeplerin açıkça gösterilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Gerekçe, kararın denetiminin yapılabilmesi ve tarafların kararın doğruluğu veya yanlışlığı konusunda fikir sahibi olmasını sağlayarak kanun yollarına başvurma konusundaki tutumlarının belirlenebilmesi açısından önemli bir işlev görür. İlk Derece Mahkemesi, dosyadaki taraf beyanlarını, taraflarca sunulan delilleri ve davacının iddialarını gerekçeli kararında tartışmamıştır. Davalının hangi tür bilgilere sahip olduğunu, bu bilgilerin ticari sır niteliğinde olup olmadığını değerlendirmemiştir. Olayda, rekabet yasağı koşullarının oluşup oluşmadığını ve TBK’nun 444, 445 ve 446 maddeleri değerlendirmemiştir. Davacı tarafın raporlara itirazlarının nasıl aşıldığını gerekçeli kararında göstermemiştir. Tüm bu değerlendirmeler ışığında, somut uyuşmazlığa ilişkin dosyaya sunulan delillerin değerlendirilmediği, Anayasal ve yasal zorunluluklara rağmen ret gerekçelerinin karar yerinde gösterilmediği, bu haliyle istinaf denetimine elverişli bir karar bulunmadığı anlaşıldığından, HMK 353/1.a.6. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak, davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki karar verilmiştir.” gerekçesiyle mahkememiz kararını kaldırmış ve yeniden yargılama yapılamak üzere dosya mahkememize gönderilmiştir.
YENİDEN YAPILAN YARGILAMA VE GEREKÇESİ:
Mahkememizce İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinin kaldırma kararından önce yapılan yargılamasında hazırlanan 17.04.2015, 24.04.2016 ve 28.10.2016 tarihli bilirkişi raporlarında hukukçu bilirkişilerin görev aldığı anlaşılmakla 6100 sayılı HMK m. 266’da ki; “Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez.” hükmü uyarınca bu bilirkişi raporları hükme esas alınmamıştır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık davalının davacı şirketten ayrılırken yaptığı rekabet etmeme sözleşmesinin 6098 sayılı TBK m. 444 ve devamı maddelerine uygun olup olmadığı, davalının davacı şirketten ayrıldıktan sonra çalışmaya başladığı dava dışı … A.Ş.’nde davacıya ait ticari sırları paylayıp paylaşmadığı, eğer davacı şirkete ait ticari sırları paylaşmakta ise bu durumun davacıyı maddi ve manevi olarak zarara uğratıp uğratmadığı noktasındadır.
6098 sayılı TBTK m. 444/I’e göre; “Fiil ehliyetine sahip olan işçi, işverene karşı, sözleşmenin sona ermesinden sonra herhangi bir biçimde onunla rekabet etmekten, özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya bunların dışında, rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmekten kaçınmayı yazılı olarak üstlenebilir.” Taraflar arasında yapılan 25.04.2011 tarihli Gizlilik ve Rekabet Etmeme Sözleşmesinin 1’inci maddesinde “Bilgi” kavramının tanımı yapılmış, 2’nci maddesinde 1’inci madde de tanımı yapılan bilgilerin davalı tarafından açıklanmayacağı koşulu getirilmiş, 3’üncü maddesinde davalı tarafından kullanılan ve davalıya verilen bütün malzemelerin mülkiyetinin davacıya ait olduğu tespit edilmiş, 4’üncü maddesinde çalışma esnasında davalıya verilen bütün bilgilerin davacıya iade edileceği kararlaştırılmış, 5’inci maddesinde gizli sayılmayan bilgilerin neler olduğu tanımlanmış ve sözleşmenin çalışma ilişkisinin feshedilmesi durumunda da devam edeceği kararlaştırılmıştır. Taraflar arasında yapılan bu sözleşme ticari sırlarını korumak isteyen her işveren için 6098 sayılı TBK m. 444/I’e uygun hükümler taşımaktadır. Ancak sözleşmenin diğer hükümlerinin 6098 sayılı TBK m. 444 ve devamı maddelerine göre ve davalının yaptığı işin niteliğine göre de incelenmesi gerekmektedir.
Taraflar arasında yapılan 25.04.2011 tarihli Gizlilik ve Rekabet Etmeme Sözleşmesinin 8’inci maddesinde sözleşmenin davacı ile davalı arasındaki hizmet sözleşmesinin feshinden itibaren 5 yıl geçerli olduğu kararlaştırılmıştır.
6098 sayılı TBK m. 445/I’e göre; “Rekabet yasağı, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremez ve süresi, özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamaz.” Bu maddeye göre rekabet yasağının iki yılı aşamayacağı hüküm altına alınmıştır. Sözleşme 24.11.2011 tarihinde yapılmış olup davalı 26.07.2013 tarihinde davacı iş yerinden ayrılmıştır. Davalının rekabet etmeme yasağı 26.07.2013 tarihinde başlamış, 6098 sayılı TBK m. 445/I’e göre 26.07.2015 tarihinde, taraflar arasındaki sözleşmeye göre ise 26.07.2018 tarihinde dolmuştur.

Tartışılması gereken ilk konu hangi sürenin esas alınacağıdır. Kanun koyucu 6098 sayılı TBK m. 445/I’de “özel durum ve koşullar” olmasını ayrık durum olarak düzenlemiştir. Bu maddenin mefhumu muhalifinden istinbat edilmesi / karşı yorumundan “özel durum ve koşullar” olması durumunda iki yıllık sürenin aşılabileceği sonucu çıkmaktadır. Dava konusu uyuşmazlığın aydınlatılmasında araştırılması gereken durumlardan birincisi davacının ürettiği ürünlerde iki yıllık rekabet etmeme koşulunun davacının sınai haklarının korunması için yeterli olmaması ve daha uzun bir sürenin gerekip gerekmeyeceğidir. Dolayısıyla davacının ürününün niteliğinin araştırılması gerekmektedir.
6098 sayılı TBK m. 444/II’ye göre; “Rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir.” Bu maddeye göre taraflar arasında yapılan sözleşmenin geçerliliği davalının davacı yanında çalışırken yaptığı işin niteliğine bağlıdır. Dolayısıyla dava konusu uyuşmazlığın aydınlatılmasında araştırılması gereken ikinci konu davalının davacı yanında çalışırken davacının müşteri çevresi veya üretim sırları ya da davacı işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme olanağına sahip olup olmadığıdır.
Bu iki durumun tespiti için öncelikle Türk Patent Enstitüsüne yazı yazılarak davacı adına tescilli bütün patentlerin bilgilerinin gönderilmesi istenilmiştir. TPE’den gelen 10.07.2020 tarihli yazı cevabı ekinde davacı adına tescilli patentler içinde davalının sırlarını açıkladığı ileri sürülen oyun hamuru ürünü bulunmadığı tespit edilmiştir.
Davalının çalıştığı davacı şirkete ait fabrikanın bulunduğu Saruhanlı Asliye Hukuk mahkemesine talimat yazılarak kimya mühendisi ve makine mühendisi eşliğinde keşif yapılması istenilmiş, bilirkişilerden, davalı …’nın fabrikada yaptığı işin tespiti, davalının üretiminde çalıştığı ileri sürülen hamurun sadece davacı işyerinde üretilen türden bir hamur mu yoksa piyasada benzer imalathanelerde yapılmakta olan genele arzedilmiş, herkesce bilinen ve kolaylıkla bulunabilir türden bir hamur mu olduğunun tespiti ve davalının üretiminde çalıştığı hamurun Türk Patent Enstütüsünde patentinin bulunup bulunmadığının tespiti istenilmiştir.
Hazırlanan 25.12.2020 tarihli talimat bilirkişi heyeti raporunda, davalının davacıya ait fabrikada hamurhane şefi olarak çalıştığı, davacının ürettiği bütün hamur ürünlerinin reçetelerine ulaşabilecek pozisyonda olduğu, kendisine verilen araç ve bilgisayardan düz ve sıradan bir pozisyonda olmadığının anlaşıldığı, üretilen hamurun özgün bir hamur olduğu, sıradan bir hamur olmadığı ancak patentinin davacı tarafından alınmış olmadığı, ürünün en önemli kısmının hamur reçetesi ve üretim bilgisi olduğu, ürünün patentinin alınmamış olmasının normal olduğu çünkü ürünün ham maddesini oluşturan poliester ve cam elyafın yeni keşfedilmediği, aynı malzemeleri aynı oranda başka birisinin kullanmasının engellenebilir ve korunabilir olmadığı, davalının yeni iş yerinde de benzer bir ürün üretilmekte ise bunun iyiniyetle açıklanmasının mümkün olmadığı ancak bu durumun tespit için davacının ürünü ile davalının yeni çalışmakta olduğu iş yerindeki ürünün fiziksel kıyaslamasının yapılması gerektiği tespit edilmiştir.
Hazırlanan 25.12.2020 tarihli talimat bilirkişi heyeti raporu ile davalının davacıya ait fabrikada hamurhane şefi olarak çalıştığı, davacının ürettiği bütün hamur ürünlerinin reçetelerine ulaşabilecek pozisyonda olduğu, kendisine verilen araç ve bilgisayardan düz ve sıradan bir pozisyonda olmadığı anlaşılmaktadır. Davalının davacıya ait hamurhanede çalıştığı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinin kaldırma kararı öncesinde yapılan yargılamada dinlenen tanık beyanları ile de sabittir. Dolayısıyla davalının davacı yanında çalışırken davacının üretim sırları ya da davacı işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme olanağına sahip olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle davacı ile davalı arasında yapılan 25.04.2011 tarihli Gizlilik ve Rekabet Etmeme Sözleşmesi 6098 sayılı TBK m. 444/II’ye göre hukuken geçerlidir.
Aynı raporda davacının ürettiği ürünün sıradan bir ürün olmadığı ancak davacı tarafından da patentinin alınmamış olduğu, ürünün patentinin alınmamış olmasının normal olduğu çünkü ürünün ham maddesini oluşturan poliester ve cam elyafın yeni keşfedilmediği, aynı malzemeleri aynı oranda başka birisinin kullanmasının engellenebilir ve korunabilir olmadığı tespit edilmiştir. Davacının davaya konu oyun hamuru ürününün patentini henüz almamış olması fiilen üretmekte olduğu bu ürün üzerindeki fikri ve sınai haklarının bulunmadığı anlamına gelmemektedir. Raporda üründe kullanılan aynı malzemeleri aynı oranda başka birisinin kullanmasının engellenebilir ve korunabilir olmadığı belirtilmiştir. Ancak bu durum davacının bu malzemeleri bu üründe kullandığından habersiz olan başka üreticinin aynı malzemeleri aynı oranda kullanması için geçerli olup davacı yanında çalışan birinin başka bir iş yerinde çalışmaya başlaması ve bilgileri aktarması ile aynı malzemeleri aynı oranda kullanarak aynı ürünü üretmesi durumunda 4721 sayılı TMK m. 2 ve 3’e göre iyiniyet ve dürüstlük kuralından söz edilemeyecektir.

Bu ürünün sırlarının davacı şirket dışına çıkması başka bir firmanın kendi Ar – Ge çalışması sonucunda keşfetmiş olması durumu dışında davacı şirketin kendisinin bilgi paylaşımı ile ya da rekabete aykırı davranış sonucunda gerçekleşecektir. Bu durumda raporda davacının ürettiği ürünün sıradan bir ürün olmadığının tespit edilmiş olması nedeniyle davacı şirket kendi iradesi ile ürünün bilgisini paylaşmadığı sürece ürüne ait bilgiler kendisinde saklı kalacak ve üretimi sadece kendisi yapmaya devam edecektir. Dolayısıyla davacının üretimini yaptığı oyun hamuru başka bir firmanın kendi Ar – Ge çalışması sonucunda keşfedilmediği ve davacı tarafından da bilgileri açıklanmadığı sürece davacı için sürdürülebilir bir ticari menfaat anlamına gelmektedir. Bu ticari menfaatin korunması için rekabet etmeme anlaşmasını 6098 sayılı TBK m. 445/I’de yazılı olan iki yıllık süre ile sınırlamak yerine bu durumu bu madde de yazılı olan “özel durum ve koşullar” olarak kabul edip beş yıllık sözleşme yapılmasında hukuka aykırı bir yön bulunmamaktadır. Bu nedenle davalının 25.04.2011 tarihli Gizlilik ve Rekabet Etmeme Sözleşmesinin süresine yönelik itirazı kabul edilmemiştir. Dolayısıyla sözleşme iş akdinin fesih tarihinden sonra beş yıl daha geçerli olup 26.07.2018 tarihine kadar davalı davacıya karşı rekabet etmeme borcu altındadır.

Davalının yeni çalıştığı dava dışı … A.Ş.’nin de aynı oyun hamurunu ürettiği konusunda davalı tarafın bir itirazı bulunmamaktadır. Bu nedenle ve 6100 sayılı HMK m. 30 usul ekonomisi uyarınca rekabete aykırı hareketin tespiti için davacı şirket ürünü ile dava dışı … A.Ş.’nin ürünlerinin teknik bilirkişi incelemesi ile karşılaştırmasının yapılmasına gerek görülmemiştir.

6098 sayılı TBK m. 444 ve devamı maddelerde düzenlenen rekabet yasağına aykırı davranış niteliği itibariyle haksız fiilin özel bir türüdür. Dolayısıyla kusur, zarar ve uygun nedensellik bağı koşullarının varlığının dava konusu olayda incelenmesi gerekmektedir.

Taraflar arasında yapılan 25.04.2011 tarihli Gizlilik ve Rekabet Etmeme Sözleşmesinde sözleşme hükümlerine aykırı davranılması durumunda belli bir tazminat miktarı belirlenmemiştir. Ancak davacının doğacak zararlarının davalı tarafından karşılanacağı sözleşmenin 8’inci maddesinde düzenlenmiştir. Sözleşmenin bu hükmü 6098 sayılı TBK m. 446’da ki; “Rekabet yasağına aykırı davranan işçi, bunun sonucu olarak işverenin uğradığı bütün zararları gidermekle yükümlüdür.” hükmüne de uygundur. Bu sebeple davacının dava konusu olay nedeniyle zararının olup olmadığının tespiti için mahkememizin 26.10.2018 tarihli duruşmasında davacı şirketin ve dava dışı … A.Ş.’nin ticari defterlerinin incelenmesine karar verilmiştir.

Hazırlanan 25.02.2019 tarihli bilirkişi raporunda davacı şirketin 2011, 2012 ve 2014 yıllarında alım satım kârı elde ettiği, 2013 yılında ise 204.047,35 TL alım satım zararının oluştuğu tespit edilmiştir. Davalının davacı yanında işten ayrıldığı tarih ise 26.07.2013 olup davacının 2013 yılı zararının davalının işten ayrılması sonucunda rekabete aykırı davranışı olmadığı anlaşılmaktadır. Hazırlanan 25.02.2019 tarihli bilirkişi raporunda dava dışı … A.Ş.’nin ise 2013 ve 2014 yıllarında zarar ettiği her iki zararının da genel yönetim giderlerinden kaynaklandığı tespit edilmiştir. Bu rapora tarafların itirazları üzerine hazırlanan 05.08.2019 tarihli raporda da aynı tespitlerde bulunulmuştur. Dolayısıyla davalının davacı yanında işten ayrılmasından sonra rekabete aykırı davranışı nedeniyle davacının maddi bir zararının oluşmadığı anlaşılmakla davacının 2.000,00 TL tutarlı maddi tazminat talebinin reddine yönelik olarak aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.

Davalının manevi tazminat talebi ise 6098 sayılı TBK m. 58’e göre değerlendirilecektir. Davacının maddi zararının oluşmamış olması davacının şirket olarak davalının rekabet etmeme yükümlülüğüne aykırı davranışının manevi tazminat sorumluluğunu kaldıracağı anlamına gelmemektedir. 6098 sayılı TBK m. 58’e göre; “Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.” Manevi tazminat zarara uğrayanlarda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmez. Takdir edilecek miktarın, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olması gerekir. Manevi tazminatın bu ölçütleri 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu Kararında tespit edilmiştir. Hazırlanan 25.12.2020 tarihli talimat bilirkişi heyeti raporunda davacının ürettiği ürünün sıradan bir ürün olmadığı tespit edilmiş olup davacının Ar – Ge çalışması ile elde edilen bir ticari bilgisinin başka firmaların eline geçmesinin ve bu durumun davacı şirketin çalıştığı piyasada duyulmasının davacı şirket yönünden belli bir ticari itibar kaybı yaratacağı açıktır. Davacının talep ettiği manevi tazminat miktarının davacı şirket yönünden zenginleşmeye neden olmayacak derecede olduğu, davalı açısından ise fakirleşmeye neden olmayacak miktarda olduğu anlaşılmakla davacının manevi tazminat davasının kabulüne yönelik olarak aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.

6098 sayılı TBK m. 117’ye göre; “Muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer. Borcun ifa edileceği gün, birlikte belirlenmiş veya sözleşmede saklı tutulan bir hakka dayanarak taraflardan biri usulüne uygun bir bildirimde bulunmak suretiyle belirlemişse, bu günün geçmesiyle; haksız fiilde fiilin işlendiği, sebepsiz zenginleşmede ise zenginleşmenin gerçekleştiği tarihte borçlu temerrüde düşmüş olur. Ancak sebepsiz zenginleşenin iyiniyetli olduğu hâllerde temerrüt için bildirim şarttır.” Dava konusu olay niteliği itibariyle haksız fiil olmasına ve haksız fiilin gerçekleştiği tarihte davalı açısından temerrütün gerçekleşmiş olmasına karşılık davacı taraf davalıya gönderdiği …. Noterliğinin 22.08.2013 tarih ve … sayılı ihtarnamesinin davalı tarafa ulaştığı 08.10.2013 tarihinden sonraki üçüncü günden itibaren ticari avans faiz talep etmiştir. Davacının faiz başlangıç talebi 6100 sayılı HMK m. 26 taleple bağlılık ilkesine göre kabul edilerek davacı tarafın davalıya gönderdiği …. Noterliğinin 22.08.2013 tarih ve … sayılı ihtarnamesinin davalı tarafa ulaştığı 08.10.2013 tarihinden sonraki üçüncü gün olan 11.10.2013 tarihinden itibaren faize hükmedilmiştir.

Davalı tacir olmamakla birlikte davacı şirketle 6098 sayılı TBK m. 444’e göre yaptığı rekabet etmeme sözleşmesi ticari nitelikte sözleşme olduğundan davalının bu sözleşmeye aykırı davranışı nedeniyle davacının ticari avans faizinin kabulüne karar verilmiştir.

Her iki tarafında dosyaya delil olarak sundukları …. Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin … Esas sayılı dosyasının davacısı mahkememiz davacı şirketi davalısı ise … Ltd. Şti.’dir. Davanın konusu ise davacıya ait bir takım teknik çizimlerin bu dosya davalısı şirket tarafından elde edilerek başka firmalarla paylaşılmasından kaynaklı tespit davası olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu davanın mahkememiz davası ile hukuki ilişkisi bulunmamaktadır.

Kararın verildiği tarihte reddedilen miktar her ne kadar maddi tazminat miktarı yönünden istinaf sınırı altında kalsa da davacının mahkememizin önceki kararına karşı istinaf kanun yoluna gitmiş olması davacı açısından usulü kazanılmış hak oluşturduğundan maddi tazminat talebi hakkında da istinaf yolu açık olarak karar verilmiştir.

HÜKÜM: Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-Davacının maddi tazminat talebinin REDDİNE,
2-Davacının manevi tazminat talebinin KABULÜNE,
3-5.000,00-TL manevi tazminatın davacının davalıya gönderdiği ihtarnamenin davalıya ulaştığı günden sonraki 3. günü olan 11/10/2013 tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince hesap olunan 341,55-TL nispi karar harcının peşin alınan 119,35-TL harçtan mahsubu ile eksik 222,20-TL harcın davalıdan alınarak HAZİNEYE İRAD KAYDINA,
5-Davacı tarafından yargılama esnasında yapılan toplam 5.027,75-TL ( 2.900,00-TL BK ücreti, 1.697,70-TL Talimat, 429,85-TL tebliğler ve posta ) yargılama giderinin davadaki kabul ve red oranına göre takdiren hesaplanan 3.591,25-TL’nin davalıdan alınarak DAVACIYA VERİLMESİNE,
6-Ayrıca davacı tarafından dava açılırken yatırılan toplam 148,35-TL ( 25,20-TL BH, 119,35-TL PH, 3,80-TL VH ) harcın davalıdan alınarak DAVACIYA VERİLMESİNE,
7-Kabul edilen manevi tazminat yönünden, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan 4.080,00-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak, DAVACIYA VERİLMESİNE,
8-Reddedilen maddi tazminat yönünden, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan 2.000,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak, DAVALIYA VERİLMESİNE,
9-Davalı tarafından yargılama esnasında yapılan toplam 200,00-TL ( tebliğler ve posta) yargılama giderinin davadaki kabul ve red oranına göre takdiren 57,14-TL’nin davacıdan alınarak, DAVALIYA VERİLMESİNE,
10-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayarak artan gider avansının hüküm kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içinde İstinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.24/03/2021

Katip …
¸

Hakim …
¸