Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/114 E. 2021/679 K. 12.07.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2018/114
KARAR NO:2021/679

DAVA:TAZMİNAT
DAVA TARİHİ:05/02/2018
KARAR TARİHİ:12/07/2021

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVACININ TALEBİ:
Davacı … vekili verdiği dava dilekçesinde, davalı … A.Ş. ile sigorta acentelik sözleşmesi yaptıklarını, davalı tarafın sözleşmeyi…. Noterliğinin 07.02.2017 tarih ve … sayılı ihtarnamesi ile feshettiğini, fesih ihtarnamesinde davalı tarafın bir neden göstermediğini bu nedenle fesihten sonra devam edecek sözleşmeler nedeniyle denkleştirme tazminatı talep haklarının doğduğunu, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak koşulu ile 50.958,00 TL denkleştirme tazminatının dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte taraflarına ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DAVALININ TALEBİ:
Davalı … A.Ş. vekili verdiği cevap dilekçesinde, öncelikle hak düşürücü süre itirazında bulunmuş ve davanın 6102 sayılı TTK m. 122/IV’e göre bir yıllık süre içinde açılmadığını belirtmiştir. Davanın esasına ilişkin olarak da davacı acentenin sözleşmenin yapıldığı tarihten fesih tarihine kadar geçen sürede yapmış olduğu poliçelerden dolayı elde edilen prim tutarının ödenen hasar tutarından az olduğunu, meydana gelen zararların acentelerin elinde olmasa da bu tip acentelerin sözleşmelerinin feshedildiğini, acentenin sadece trafik kasko poliçesi düzenlediğini, başka tür poliçeler düzenlemiş olması durumunda bu zararın oluşmayacağını, sözleşmenin feshinden sonra davacı acentenin yaptığı poliçelerin yenilenmediğini ve davacı acentenin portföyünün kendileri tarafından kullanılmadığını, poliçe sahiplerinin başka acentelere poliçelerini düzenleterek yenilettiklerini, bu nedenle de davacının denkleştirme tazminatı talep hakkının doğmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DAVANIN HUKUKİ NİTELİĞİ:
Dava 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m. 122’ye göre acentenin denkleştirme tazminatı davasıdır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Davacı taraf, acentelik sözleşmesini, …. Noterliğinin 07.02.2017 tarih ve … sayılı ihtarnamesini, ticari defterleri, @ posta yazışmalarını, yemin delilini, tanık beyanlarını ve bilirkişi incelemesini delil olarak sunmuştur.
Davalı taraf, acentelik sözleşmesini delil olarak sunmuştur.
Dava 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m. 122’ye göre acentenin denkleştirme tazminatı davasıdır.
Davalı taraf hak düşürücü süre itirazında bulunmuş olup 6102 sayılı TTK m. 122/IV’e göre denkleştirme tazminatına ilişkin davanın sözleşme ilişkisinin sona ermesinden itibaren bir yıl içinde açılması gerekmektedir. Taraflar arasındaki sözleşme davalının davacıya gönderdiği, …. Noterliğinin 07.02.2017 tarih ve … sayılı ihtarnamesi ile feshedilmiştir. İhtarname 08.02.2017 tarihinde davacıya ulaşmıştır. Dolayısıyla bir yıllık hak düşürücü süre 08.02.2017 tarihinde başlamıştır. Mahkememizdeki dava ise 05.02.2018 tarihinde açılmıştır. Bu nedenle davalı tarafın hak düşürücü süre itirazının reddine karar verilmiştir.
6102 sayılı TTK m. 102’ye göre; “Ticari mümessil, ticari vekil, satış memuru veya işletmenin çalışanı gibi işletmeye bağlı bir hukuki konuma sahip olmaksızın, bir sözleşmeye dayanarak, belirli bir yer veya bölge içinde sürekli olarak ticari bir işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık etmeyi veya bunları o tacir adına yapmayı meslek edinen kimseye acente denir.” Taraflar arasında yapılan 16.09.2009 tarihli sözleşmenin “Sözleşmenin Konusu” başlıklı 1’nci maddesinde “Sigorta şirketi bu sözleşmeyle acenteyi faaliyet konusu içinde bulunan elementer sigorta branşlarında mevzuatın emredici hükümleri ile aşağıdaki sözleşme hükümleri çerçevesinde A acentesi olarak tayin etmiştir.” düzenlemesi getirilmiş olup sözleşmenin bu hükmüne göre taraflar arasında acentelik sözleşmesi kurulduğu anlaşılmaktadır.
Davacının talebi sözleşmenin haksız feshi nedeniyle 6102 sayılı TTK m. 122’ye göre denkleştirme tazminatı istemine ilişkindir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m. 122’ye göre; “(1) Sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra; a) Müvekkil, acentenin bulduğu yeni müşteriler sayesinde, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da önemli menfaatler elde ediyorsa, b) Acente, sözleşme ilişkisinin sona ermesinin sonucu olarak, onun tarafından işletmeye kazandırılmış müşterilerle yapılmış veya kısa bir süre içinde yapılacak olan işler dolayısıyla sözleşme ilişkisi devam etmiş olsaydı elde edeceği ücret isteme hakkını kaybediyorsa ve c) Somut olayın özellik ve şartları değerlendirildiğinde, ödenmesi hakkaniyete uygun düşüyorsa, acente müvekkilden uygun bir tazminat isteyebilir. (2) Tazminat, acentenin son beş yıllık faaliyeti sonucu aldığı yıllık komisyon veya diğer ödemelerin ortalamasını aşamaz. Sözleşme ilişkisi daha kısa bir süre devam etmişse, faaliyetin devamı sırasındaki ortalama esas alınır. (3) Müvekkilin, feshi haklı gösterecek bir eylemi olmadan, acente sözleşmeyi feshetmişse veya acentenin kusuru sebebiyle sözleşme müvekkil tarafından haklı sebeplerle feshedilmişse, acente denkleştirme isteminde bulunamaz. (4) Denkleştirme isteminden önceden vazgeçilemez. Denkleştirme istem hakkının sözleşme ilişkisinin sona ermesinden itibaren bir yıl içinde ileri sürülmesi gerekir. (5) Bu hüküm, hakkaniyete aykırı düşmedikçe, tek satıcılık ile benzeri diğer tekel hakkı veren sürekli sözleşme ilişkilerinin sona ermesi hâlinde de uygulanır.” Bu maddenin üçüncü fıkrasına göre denkleştirme tazminatı istenebilmesinin birinci koşulu taraflar arasındaki sözleşmenin acente tarafından haksız olarak feshedilmemesi ya da müvekkil tarafından haklı sebeplerle feshedilmemesidir.
Davacı tarafın dosyaya delil olarak sunduğu davalı tarafın…. Noterliğinin 07.02.2017 tarih ve … sayılı fesih ihtarnamesi incelendiğinde sadece sözleşmenin feshedildiğinin yazılı olduğu, fesih nedeni gösterilmediği görülmektedir. Davalı taraf fesih ihtarnamesinde fesih nedeni göstermemişken davaya cevap dilekçesinde davacı acentenin sözleşmenin yapıldığı tarihten fesih tarihine kadar geçen sürede yapmış olduğu poliçelerden dolayı elde edilen prim tutarının ödenen hasar tutarından az olmasını ve davacı acentenin sadece trafik kasko poliçesi düzenlediğini, başka tür poliçeler düzenlememesini fesih nedeni olarak göstermiştir.
Fesih ihtarnamesinde gösterilmeyen fesih nedenlerinin sonradan eklenmesinin iyiniyet ve dürüstlük kurallarına aykırı olmaması koşulu ile kabul edilebilir olduğu gerek Yargıtay gerekse öğretide kabul edilmektedir. (Gökyayla, Cemile Demir; s. 204) Bu nedenle davalının fesih ihtarnamesinde yazılı olmayan fesih nedenlerini cevap dilekçesinde ileri sürmesinde hukuka aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Taraflar arasında yapılan sözleşmenin “Sözleşmenin Feshi ve Sona Ermesi” başlıklı 32’nci maddesinde fesih nedenleri sınırlı sayıda sayılmış olup bunlardan biri de acentenin davalı tarafından verilen satış hedefine ulaşamamasıdır. Davalı taraf da fesih nedenlerinden biri olarak davacı acentenin sözleşmenin yapıldığı tarihten fesih tarihine kadar geçen sürede yapmış olduğu poliçelerden dolayı elde edilen prim tutarının ödenen hasar tutarından az olmasını göstermektedir. Dolayısıyla bu neden taraflar arasında yapılan sözleşmenin bu maddesine göre haklı fesih nedenidir. Ancak davalı vekili cevap dilekçesinin 1’inci sayfasının sonunda ve 2’nci sayfasında devamla “Acentenin sözleşmenin yapıldığı tarihten fesih tarihine kadar geçen sürede yapmış olduğu poliçelerden dolayı elde edilen prim tutarı ödenen hasar tutarından azdır. Bu duruma uzun zaman direnen, tahammül eden müvekkilim şirket durumun düzelmediğini görerek müddebir tacir davranışı gösterip sözleşmeyi feshetmiştir. Her ne kadar zarar acentenin elinde değilse de sigorta şirketlerince zararlı portföy olarak tanımlanan bu tip acentelerin sözleşmeleri feshedilmiştir.” açıklamasını yaparak meydana gelen bu tip zarardan davacı acentenin sorumluluğunun bulunamayacağını kabul etmiştir. Davalı vekilinin cevap dilekçesindeki bu açıklaması 6100 sayılı HMK m. 189/I’de yer alan “Tarafların veya vekillerinin mahkeme önünde ikrar ettikleri vakıalar, çekişmeli olmaktan çıkar ve ispatı gerekmez.” hükmüne göre davacı acentenin sözleşmenin yapıldığı tarihten fesih tarihine kadar geçen sürede yapmış olduğu poliçelerden dolayı elde edilen prim tutarının ödenen hasar tutarından az olmasından sorumlu olmayacağı maddi vakıası davalı vekili tarafından açıkça ikrar edilmiştir. Bu nedenle davalı tarafın bu fesih nedeni haklı fesih olarak kabul edilmemiştir.
Davalı taraf ikinci fesih nedeni olarak davacı acentenin sadece trafik kasko poliçesi düzenlediğini, yangın ve iş yeri gibi başka tür sigorta poliçesi düzenlemediğini, bu durumunda zarara neden olduğunu belirtmiştir. Davacı acentenin davalı adına düzenlediği sigorta poliçelerinde böyle bir ayırıma bilerek gittiğine ilişkin bir delili davalı taraf dosyaya sunmuş değildir. Dolayısıyla ticari hayatın olağan akışı içerisinde davacı acentenin kendisine gelen sigorta taleplerini belirlemesinin mümkün olmaması, trafik ve kasko sigortalarının çoğunlukta olmasının davacının tercihinde olmaması nedeniyle bu fesih nedeni de haklı fesih nedeni olarak kabul edilmemiştir.
Yukarıda açıkladığımız nedenlerle davalının sözleşmeyi fesihte haklı olmadığı anlaşılmakla davacının denkleştirme tazminatı almaya hak kazanıp kazanmadığının tespiti için 6102 sayılı TTK m. 122/I-a, b ve c’deki koşulların bulunup bulunmadığının incelenmesine geçilmiştir. Bu amaçla 6100 sayılı HMK m. 266’ya göre bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmiştir.
Hazırlanan 04.09.2019 tarihli birinci bilirkişi raporunda 6102 sayılı TTK m. 122/I-a, b ve c’deki koşulların bulunup bulunmadığının incelemesinin yapılmadığı, bilirkişi heyetinde hukukçu bilirkişinin bulunması ve 6100 sayılı HMK m. 266’da ki; “Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez.” hükmü uyarınca hukukçu bilirkişiden rapor alınamayacak olması nedeniyle bu bilirkişi raporu hükme esas alınmamıştır.
Mahkememizin 12.11.2019 tarihli duruşmasında oluşturulan ara kararla sigorta ve mali müşavir bilirkişiden oluşan heyete yerinde inceleme yetkisi verilerek; davacının yaptığı poliçeler incelenerek sözleşmenin feshinden sonra davalının prim tahsilatı yaparak kazanç sağlayıp sağlamayacağına tespiti, davalının prim tahsilatı yaparak kazanç sağlayacağı tespit edilirse ne kadar kazanç sağlayacağının tespiti, davacının yaptığı poliçeler incelenerek sözleşmenin feshinden sonra fesih öncesi davacının yaptığı poliçelerden davacının yoksun kaldığı prim alacağı bulunup bulunmadığının tespiti ve davacının yoksun kaldığı prim alacağı var ise prim alacağının ne kadar olduğunun tespiti istenilmiştir.
Bilirkişi heyetinin hazırladığı 13.11.2020 tarihli ikinci bilirkişi raporunun bilirkişilere yerinde inceleme yetkisi verildiği halde bilirkişilerin yerinde inceleme yapmadıkları, davacının düzenlediği poliçeleri incelemedikleri, dosya içindeki bilgi ve belgelerle yetinerek rapor hazırladıkları anlaşılmakla dosyanın aynı bilirkişilere tekrar verilerek aynı inceleme konularında tekrar rapor hazırlamaları ve raporun ara kararda istenilen her bir başlık altında ayrıntılı şekilde hazırlanması istenilmiştir.
Hazırlanan 07.04.2021 tarihli üçüncü bilirkişi raporunda davacının yoksun kaldığı prim alacağı tutarının 32.007,94 TL olduğu, davacının sözleşmenin feshinden sonra müşteri çevresini davalı … şirketinden diğer sigorta şirketlerine kaydırdığı, bu nedenle de hem acentenin ücret kaybının olmadığı, hem de devam eden acente portföyünden ötürü davalının önemli menfaatler elde etme koşulunun gerçekleşmediği tespit edilmiştir. Dolayısıyla taraflar arasındaki sözleşmenin haksız feshi ile 6102 sayılı TTK m. 122/I-a ve b’de ki koşulların oluşmadığı anlaşılmaktadır.
6102 sayılı TTK m. 122/I-c’ye göre; “Somut olayın özellik ve şartları değerlendirildiğinde, ödenmesi hakkaniyete uygun düşüyorsa, acente müvekkilden uygun bir tazminat isteyebilir.” düzenlemesi bu maddede yer alan a ve b bentlerinden ayrık olarak denkleştirme tazminatının değerlendirilmesinde somut olayın özelik ve şartlarının ayrıca değerlendirilmesini şart koşmaktadır.
Davalı tarafın sözleşmeyi haksız olarak feshinden sonra davacı taraf daha önce davalı adına yaptığı sigorta poliçelerinden edindiği müşteri çevresini başka sigorta şirketleri ile yaptığı acentelik sözleşmeleri çerçevesinde kendi müşteri portföyünde tutmaya devam etmiştir. Dolayısıyla hem kendisinin bir zararı oluşmamış hem de kendisinin emeği sonucu fesih sonrası davalı tarafta bir kazanç oluşmamıştır. Davacının sadece önceki poliçeler sebebiyle 32.007,94 TL prim alacağı kalmış olup bu alacak kalemi ise dava konusu değildir. Denkleştirme tazminatının amacı acentelik sözleşmesinin haksız olarak feshi nedeniyle sözleşmeye güvenerek belli bir yatırım yapan ve müşteri çevresi edinen acentenin daha güçlü konumda olan müvekkiline karşı bu emeğinin korunmasıdır. Dava konusu somut olayda davacı acentenin davalı müvekkiline karşı denkleştirme tazminatı talep etmesini gerektirecek korunmaya değer bir menfaatinin kalmadığı anlaşılmakla 6102 sayılı TTK m. 122/I-c hükmüne göre de somut olayın özellik ve koşulları kapsamında denkleştirme tazminatı talep edemeyeceği anlaşıldığından davanın reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince hesaplanan 59,30-TL maktu karar harcının peşin alınan 870,24-TL harçtan mahsubu ile artan ‭810,94‬-TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde DAVACIYA İADESİNE,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan 7.424,54-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak DAVALIYA VERİLMESİNE,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
5-Kullanılmayan gider/delil avansının karar kesinleştiğinde ilgilisine iadesine,
Dair, davalı vekilinin yüzüne karşı gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içinde İstinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.12/07/2021

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır