Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/1127 E. 2021/912 K. 17.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO :2018/1127
KARAR NO:2021/912

DAVA:TAZMİNAT
DAVA TARİHİ:29/11/2018
KARAR TARİHİ:17/11/2021

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilince verilen dava dilekçesinde özetle; … yeni kurulacak şirketin esas sözleşmesi üzerinde zamanında çalışmaya başladığını ve aynı zamanda cevher arama çalışmaları için gerekli ekipmanları davalının ruhsatında bulunan alana gönderdiğini, … tarafından hazırlanan ve şirket yönetiminde tarafların eşit söz hakkı sahibi olacağı şekilde düzenlenen esas sözleşme taslaklarında… tarafından atanan yönetim kurulu üyelerinin oy hakkının daha yüksek olacağı şekilde değişikliler talep edildiğini, esas sözleşmedeki genel kurul toplantılarına ilişkin hükümlerin, …’in oy hakkını üstün kılar şekilde değiştirilmesi talep edildiğini, talep edilen bu imtiyazların iş birliği sözleşmesine aykırı olduğunu, …’in zararının temelinde…’in ruhsat sahibi olduğu alanda yapmış olduğu cevher araştırması bulunmakta olduğunu, sahada yapmış olduğu cevher araştırması çalışmaları sonucu çıkartmış olduğu karotlar, … tarafından …’in rızası dışında, karotların içerisinde bulunduğu konteynerlerin kapısı sökülerek alınmış olduğunu, bu hususta … Sulh Hukuk Mahkemesi’nin … Değişik İş Esas Sayılı dosyası ile tespit edilmiş olduğunu, … bu sebeplerinde Cevher araştırması çalışmalarında kullanmak için satın almış olduğu konteyner bedeli olan 106.500.- TL, dava dışı şirket tarafından kendisine sondaj çalışmaları sebebiyle fatura edileni 169.825,60 TL, dava dışı şirket tarafından kendisine vinç çalışması sebebiyle fatura edilen 885,00- TL, dava dışı şirket ve dava dışı üçüncü kişi tarafından kendisine konteynerlerin taşınması sebebiyle fatura edilen toplam 3.776,00 TL’den oluşan toplam 280.986,60 TL tutarındaki zararının, sözleşmenin gereği gibi ifa edilmemesine dayanan menfi zararı olduğunu ve bu zararın hesaplanacak ticari temettü faizi ile birlikte tazminini; o ayrıca könteynerların usulsüz bir şekilde açılması ve karotların alınmasının tespit edildiği değişik iş davası için yapmış olduğu toplam 1.791,20TL avukatlık ücreti ve dava masraflarının da tazminini talep etmiş olduğunu, davacı bu dilekçesi ile, davalının sözleşmenin bilerek ve kötü niyetli olarak sona ermesine yol açtığını ileri sürmekte ve bu nedenle uğramış olduğu zararların tazmini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın temelinde rödövans sözleşmesi bulunduğunu ve bu sebeple davacı, davalının ruhsat sahibi oldu maden sahasına davalının rızası olmaksızın girmiş ve çalışmalarda bulunmuş olduğunu, hukuka aykırı bu fiiline dayanarak tazminat talebinde bulunacağını, İş birliği Sözleşmesi hükümlerine göre yeni şirket 7 işgünü içerisinde kurulamadığını ve bu sebeple de… yeni şirketle rödövans sözleşmesi imzalamadığını, ayrıca yine İş birliği Sözleşmesi hükümleri kapsamında … ile… arasında cevher araştırılması ve çıkarılmasına ilişkin sözleşme de kurulmadığını ve yine sözleşme hükümlerine göre … cevher arama ve çıkartma çalışmaları ile ilgili bütün masrafları üstlendiğini, gerek şirketin zamanında kurulamaması gerekse de …’in herhangi bir hak veya alacak talebinde bulunamayacağına dair sözleşme hükümleri sebebiyle bahsedildiği gibi bir tazminat talebinde bulunulması mümkün olmadığını, aynca İş birliği Sözleşmesi’nin 8. maddesinde belirtilen süreler geçtiğinden sözleşme kendiliğinden lesholdu. Sözleşmeye dayanarak herhangi bir talepte bulunamayacağını, kaldı ki konteynerlar …’in değil, … …’in konteynerları olduğunu, son olarak… tarafından teklif edilen sözleşme değişiklikleri, İş birliği Sözleşmesi’nin diğer hükümlerini kullanarak Davacı’nın…’in maden ruhsatına sahip olduğu alanı ele geçirmeye çalışmasının önüne geçmek için olduğunu, tarafların yeni kurulacak şirkette eşit söz hakkı sahibi olması, şirketin faaliyetlerinde oybirliğini gerekli kıldığını, şirketin karar almasının zorlaştığını, bu durumun önüne geçmek ve yeni şirketin maden arama ve çıkarıma faaliyetlerine onay vermesinin … tarafından engellenmemesi için esas sözleşme değişiklikleri talep edildiğini, bu sebeplerle …’in herhangi bir tazminat talebinde bulunması mümkün olmadığını ve davanın reddini talep etmiştir.
Mahkememizce tüm deliller toplanmış, gerekli inceleme ve araştırmalar yapılmış, 26/12/2019 tarihli ara karar ile iddia ve savunma hudutları doğrultusunda, dosya içeriği delil ve belgeler ile tarafların uyuşmazlık konusu dönem ticari defter ve banka kayıtları üzerinde taraf iddialarının yerindeliği, davacının alacağının varlığının ve miktarının tespiti amacıyla bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmiştir.
03/03/2021 tarihli raporunda bilirkişi heyeti; taraflar yapmış oldukları iş birliği sözleşmesi ile, yeni bir anonim şirket kurmayı üstlenmiş olduğunu ve şirketin esas sözleşmesinin içeriğine yönelik taahhütlerde bulunmuş olduklarını, İş birliği sözleşmesi uyarınca anonim şirketin 30 iş günü içerisinde kurulamaması halinde sözleşme kendiliğinden sona erecek olduğunu, taraflar 30 iş günü geçmesine rağmen anonim şirketi kuramamış olduklarını, anonim şirketin kurulamamasının nedeninin İş birliği sözleşmesi ile belirlenen hissedarlık ile temsil yönlemine aykırı taleplerin davalı tarafından ileri sürülmesi olduğunu, davacının iş birliği sözleşmesine aykırı bir şekilde karşı darafın kabul etmeyeceğini bilerek ya da öngörerek esas sözleşmeye yönelik teklifler ileri sürmesi barca aykırılık teşkil etmekte olduğunu, borca aykırılık nedeniyle iş birliği sözleşmesi sona ermiş olduğunu, yürürlükte kalmasının imkânı kalmamış olduğunu, sözleşmenin sona ermesine davranışlarıyla yol açan davalının bu nedenle davacının uğramış olduğu zararlar nedeniyle sorumlu tutulması gerekmekte olduğu, davalının sorumluluğunun kapsamı, iş birliği sözleşmesinin geriye etkili olarak sona ermesi nedeniyle, davacının sözleşmenin kurulması ya da ifası maksadıyla yapmış olduğu masraflar olacağını, davacı tarafından paylaşılan Dava konusu belgelere göre taraflar arasındaki sözleşmeye konu maden için (KDV Dahil) 298.162,31 TL’a Finansal ödeme (fonlama) yaptığı, Davacının talebin 280.986,60 TL’a olduğu ve bu tutarın paylaştığı belge/födeme araçları ve Kanuni defter kayıtlarında yer aldığı, davacının davaya konu ettiği sözleşme kapsamında Toplam KDV Dahil 280.986,60 TL’a Harcama yaptığını, davacı taraf dava dosyasında “Şirketin uğramış olduğu 280.986,60 TL’a doğrudan zararın, dava tarihinden itibaren işletilecek ticari temerrüt faizi ile birlikte tahsilini talep etmiş olduğunu sonuç ve kanaatine varıldığını bildirmiştir.
Tüm dosya içeriği bir bütün olarak değerlendirildiğinde;
Taraflar arasında Cevher arama ve işleme konusunda saha çalışması ve işbirliği sözleşmesi imzalandığı, sözleşmenin 5. Maddesinde İşbirliği KoŞULLARI BAŞLIĞI ALTINDA a- “ Taraflar iş bu sözleşmenin imzasından sonra en geç 7 iş günü içinde yeni bir Anonim Şirket kuruluşu için çalışmalara başlayacaklardır.
Görev itirazı yönünden, taraflar arasındaki sözleşmenin Rödövans Sözleşmesi olmadığı, uyuşmazlığın imzalanan Cevher arama ve işleme konusunda saha çalışması ve işbirliği sözleşmesine göre kurulacak olan şirketin kurulamaması nedeniyle davacının zararını talep edip edemeyeceği noktasında toplandığı, TTK m. 4 gereğince Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevli olduğu anlaşıldığından davalının itirazı yerinde değildir.
Öncelikle sözleşmenin geneli açısından fikir sahibi olmak adına bazı maddelerine bakılması önem arz etmektedir.
5-e “ Yeni Şirketle… arasında işbu sözleşme konusu Cevherin çıkarılmasıyla ilgili rödövans sözleşmesi yapılacaktır”.
m. 6 Cevher Araştırılması Mutabakatı a bendinde “İşbirliği konusu maden ruhsatı… adınadır…. yeni şirketin kurulmasından 10 iş günü içinde yeni şirket ile rödövans sözleşmesi akdedecektir”
M. 7 Cezai Müeyyideler “a) Taraflardan birisi işbu sözleşmenin imzasından sonra haksız olarak sözleşmeden rücu etmek isterse diğer tarafın maddi ve doğrudan zararlarını telafi etmek zorundadır.
b)İşbu sözleşmeye aykırı davranan taraf diğer tarafın tüm maddi ve doğrudan zararlarını tazmine mecburdur”.
m.8 “Sözleşmenin feshi ve sona ermesi madde başlığı altında a bendinde “ İşbu sözleşmenin imzalanmasından sonra en geç 7 işgünü içinde yeni şirketin kuruluşu için çalışmalara başlanmaması halinde veya 30 işgünü içinde yeni şirketin kurulamaması halinde işbu sözleşme kendiliğinden sona erecek olup , tarafların birbirlerine karşı herhangi hak veya alacak talebi olmayacaktır”.
Bozucu koşul, hukuki sonuçlarını doğurmuş olan bir hukuki işlemin ortadan kalkmasının gelecekteki şüpheli bir olayın gerçekleşmesine bağlanmış olduğu şarttır. Taraflar arasındaki sözleşme m. 8 uyarınca kurulması kararlaştırılan yeni şirketin kurulmadığı ihtilaf dışı olup bozucu şartın gerçekleştiği anlaşılmaktadır.
Konunun anlaşılması açısından, Culpa in contrahendo bir diğer deyişle sözleşme görüşmelerinde kusur konusunda açıklamada bulunmak gerekmektedir.Sözleşme kurulmadan önce taraflarca, sözleşmenin içeriği, şartları, kapsadığı tüm hak ve yükümlülükler üzerinde detaylı olarak görüşülmektedir. Tüm bu görüşmelerin başlamasıyla da taraflar arasında hukuki bir ilişki kurulmaktadır. Bu ilişki biçimi, sözleşme benzeri bir güven ilişkisidir. Söz edilen güven ilişkisi de TMK m. 2/I’ de düzenlenmiş olan dürüstlük kuralından kaynaklanmaktadır. Bu kural çerçevesinde, görüşenlerin sözleşmenin içerik ve şartlarına dair birbirlerini aydınlatması, dürüstlük kuralına uyması, birbirlerinin kişilik ve malvarlığı değerlerine zarar vermemek için gereken özeni göstererek koruma yükümlülüklerini yerine getirmesi gerekmektedir. Taraflar, bu yükümlülüklere kusurlu olarak davranır, görüşmelerin başlamasıyla aralarında kurulmuş olan güven ilişkisini ihlal ederlerse, bundan doğan zarardan sorumlu olurlar. Sözleşmenin kurulmasından önceki kusurlu davranıştan doğan bu sorumluluğa Latince bir deyişle “culpa in contrahendo” ya da kısaca “culpa sorumluluğu” denilmektedir. “Sözleşme görüşmeleri esnasındaki kusurdan doğan sorumluluk” ve “sözleşme öncesi sorumluluk” olarak da ifade edilmektedir. Yargıtay 4. HD.’nin 23.04.2005 tarihli E. 2004/10082 K. 2005/4260 T. 23.4.2005 kararında; “…dolayısıyla davalının akit müzakeresi sırasında kusurlu davrandığını ( culpa in contrahendo ) belirterek zararın tazminine karar verilmiş kararında culpa in contrahendo “akit müzakeresi sırasında kusurlu davranış” olarak, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 30.11.2004 tarihli kararında E. 2004/4912 K. 2004/11803 T. 30.11.2004 kararında; “Oysa iddia, savunma ve toplanan delil ve belgelerin ışığında bir değerlendirme yapılığında olaya “akit görüşmelerinden doğan sorumluluk” (CULPA İN CONTRAHENDO) kurallarıyla bakılması gerektiğinde kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır” ise, “akit görüşmelerinden doğan sorumluluk” olarak ifade edilmiştir.
Tarafların culpa in contrahendo yükümlülükleri, sözleşme kurulduğu anda sona ermektedir. Dolayısıyla, culpa in contrahendo sorumluluğundan bahsedebilmek için, sözleşmenin kurulmamış olması gerekmektedir. Buna ek olarak, culpa in contrahendo sorumluluğu sadece taraflara aittir
Culpa in contrahendonun genel şartları ise, “zarar”, “kusur” ve “zarar ile kusur arasındaki uygun illiyet bağı”dır. Culpa in contrahendo sorumluluğu kapsamında, tazminata hak kazanabilmek için, bir zararın ortaya çıkması gereklidir. Doktrinde zarar kavramı dar anlamıyla; kişinin malvarlığında meydana gelen eksilme olarak tanımlanmaktadır. Buna ek olarak, kişiye veya şeye verilen zararlar da culpa in contrahendo sorumluluğu kapsamında tazmin ettirilebilir. 01.12.2010 tarihli E. 2010/13-593 K. 2010/623 Yargıtay Hukuk Genel Kurul kararında, zarar kavramıyla ilgili; “Sözleşme kurulmadan önce taraflar sözleşmenin muhtevası, şartları, içerdiği hak ve yükümlülükler üzerinde görüşmeler yaparlar; bu görüşmeler kısa veya uzun sürebilir. Görüşmelerin başlamasıyla görüşmeciler arasında hukuki bir ilişki kurulur. Bu ilişki sözleşme benzeri bir güven ilişkisidir. Güven ilişkisi MK. m.2/1’de düzenlenmiş bulunan dürüstlük kuralına dayanır. Buna göre görüşmeler esnasında görüşmecilerin sözleşmenin muhtevası ve şartları hakkında birbirlerini aydınlatması, dürüstlük kuralına uygun davranması, birbirlerinin kişilik ve mal varlığı değerlerine zarar vermemek için gerekli özeni göstermesi, koruma yükümlülüklerine uyması gerekir. Görüşmeciler bu yükümlülüklere kusurlu olarak aykırı davranıp, görüşmelerin başlamasıyla aralarında kurulmuş bulunan güven ilişkisini ihlal ettikleri takdirde bundan doğan zarardan sorumludurlar.” ifadesiyle, sözleşme görüşmeleri sırasında, TMK m.2 çerçevesinde birbirlerine karşı sorumlu olan taraflardan birinin kusurlu olarak diğer tarafa zarar vermesi halinde, o zarardan sorumlu olacağı belirtilmiştir.
Yargıtay 19. HD.’nin 01.12.2005 tarihli i E. 2005/2865 K. 2005/11959 sayılı kararı kararında ise,“ …Taraflar yükümlülüklerine kusurlu olarak aykırı davranıp görüşmelerin başlaması ile aralarında kurulmuş bulunan güven ilişkisini ihlal ettikleri takdirden bundan doğan zararlardan sorumludurlar.” ifadesiyle, sözleşme görüşmeleri sırasında ortaya çıkan güven ilişkisinin ihlali nedeniyle bir zarar meydana gelirse, zarar verenin, culpa in contrahendo kapsamında sorumlu tutulacağı vurgulanmıştır.
Menfi zarar; sözleşmenin karşı tarafınca yerine getirileceğine olan güvenin boşa çıkması nedeniyle uğranılan zarardır. Kısaca bu zarar, alacaklının sözleşme yaptığı için uğradığı, sözleşme yapmamış olsa idi uğramayacağı zarar olup, sözleşmeye güvenilerek yapılan harcamaların (giderlerin) tamamının, başka bir anlatımla karşı tarafın mal varlığına girmese bile o sözleşme sebebiyle cepten çıkan paradır. Müspet zarar ise, sözleşme sebebiyle cebe girmesi gereken paranın, girmemesi sebebiyle meydana gelen zarardır. Bu niteliği gereği müspet zarar daima ileriye dönük olup, bir beklenti kaybıdır. Kısaca, akdin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesinden doğan zarardır. Örneğin, kira geliri kaybı, geciken ifa sebebiyle ifaya bağlı ceza (B.K.158/ll.md.), seçimlik ceza (B.K.158/I.md.), eksik işler bedeli, kâr kaybı müspet zarar kapsamındaki alacakları oluşturmaktadır.
Taraflar sözleşme kurulmadan önce kusurlu ya da kusursuz davranışlarıyla sözleşmenin ifasına engel olabilirler. Bunun üzerine karşı taraf, uğradığı zararın tazminini talep edebilir. Taraflardan biri, sözleşme görüşmeleri sırasında dürüstlük kuralına aykırı hareket eder ve güven ilişkisini ihlal ederek karşı tarafa zarar verirse, bundan doğan zararlardan sözleşme kurulmuş gibi sorumlu olur.
Bozucu koşul, hukuki sonuçlarını doğurmuş olan bir hukuki işlemin ortadan kalkmasının gelecekteki şüpheli bir olayın gerçekleşmesine bağlanmış olduğu şarttır. TBK md.173 hükmünde düzenlenmiştir. Buna göre, sona ermesi önceden gerçekleşip gerçekleşmeyeceği bilinmeyen olguya bırakılan sözleşme, bozucu koşula bağlanmış olur. Taraflar arasında Cevher arama ve işleme konusunda saha çalışması ve işbirliği sözleşmesi imzalandığı, m.8 Sözleşmenin feshi ve sona ermesi madde başlığı altında a bendinde “ İşbu sözleşmenin imzalanmasından sonra en geç 7 işgünü içinde yeni şirketin kuruluşu için çalışmalara başlanmaması halinde veya 30 işgünü içinde yeni şirketin kurulamaması halinde işbu sözleşme kendiliğinden sona erecek düzenlemiş olup 30 iş günü içinde şirketin kurulmadığı, dolayısıyla TBK M.173/2 gereğince bozucu koşula bağlanmış sözleşmenin hükümleri, koşulun gerçekleştiği sözleşmenin ortadan kalktığı anlaşılmaktadır. Ancak sözleşme bir bütün olarak incelendiğinde, taraflar arasında kurulacak olan Rödövans sözleşmesine hazırlık olarak ön sözleşme niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Keza, sözleşmenin m. 6 Cevher Araştırılması Mutabakatı a bendinde “İşbirliği konusu maden ruhsatı… adınadır…. yeni şirketin kurulmasından 10 iş günü içinde yeni şirket ile rödövans sözleşmesi akdededileceği bu duruma işaret etmektedir.
Yine sözleşmenin 5/b ve 5/d maddelerine göre kurulacak yeni şirkette … ve…’in eşit hisse sahibi ortaklar olacağı ve şirkette eşit söz hakkı sahibi olarak temsil edilecekleri kararlaştırılmıştır.
Dosyaya sunulan davacı tarafından sözleşmeye göre kurulacak olan yeni şirketin esas sözleşme için hazırlana taslak metnin 12. Maddesinin “ Yönetim Kurul üye tam sayısının çoğunluğu ile toplanır ve kararların toplantıya katılanların oybirliği ile alır, 17. Maddesi ise “ olağan ve olağanüstü genel kurul toplantılarnıda hazır bulunan pay sahiplerinin veya vekillerini her pay için 1 oyu vardır.
Davalı tarafça değiştirilen metinde ise 12. maddenin “Red veya kabul oylarında eşitlik olması halinde, ilgili konu bir sonraki toplantıya bırakılır. İknici toplantıda da red ve kabul oylarında eşitlik olursa A rubu pay sahiplerinin aday gösterdiği Yönetim Kurul üyesinin oyu 2 oy kabul edilerek karar verilir” , 17. Maddenin “ Olağan ve olağanüstü genel kurul toplantılarında A grubu pay, her pay için pay sahibine 2 , diğer grup pay ise pay sahibine 1 oy hakkı verir.” B u bağlamda A grubu hisse sahibi olarak…, B grubu hisse sahibi olarak Volcan Metalin belirlendiği, davalı tarafından teklif edilen esas sözleşme değişikliklerinin sahip olacağı A grubu paylar ile genel kuruldaki oy hakların ve kendisi tarafından atanacak yönetim kurulu üyelerinin oy haklarını, Davacının sahip olacağı B grubu paylara verilen haklara üstün kılmayı amaçladığı görülmektedir. Ancak taraflar arasındaki İşbirliği sözleşmesinin 5. Maddesine göre her iki tarafın da kurulacak olana yeni şirkette eşit temsil edileceğinin kararlaştırılmasına aykırı bir durum oluşturduğu, davalı tarafından sunulan tekliflerin yeni şirketin sözleşmede belirtilen sürede ve şartlarda kurulmasına engel olunduğu, davalı tarafın TTK m.18/2 gereğince basiretli tacir olarak kurulan ön sözleşmeye uygun davranmayarak sonraki kurulacak Rödövans sözleşmesine engel olduğu yukarıda açıklandığı üzere culpa in contrahendo sorumluluğu nedeniyle davacının TMK m.2/1 gereğince sözleşmenin kurulacağına ilişkin güven nedeniyle yapmış olduğu menfi zararlarından sorumlu olduğu, buna göre davacının Rödövans sözleşmesinin kurulması için konteyner alımı, sondaj faturası, konteynerların taşınması için vinç faturası, konteyner nakliye faturalarını mali yönden yapılan incelemede ticari defter ve kayıtları ile ispatladığı, toplam 280.986,60TL üzerinden tarafların tacir olması ve yapılan işin ticari iş olması nedeniyle daha önceden davalı tarafa çekilmiş bir ihtarat olmadığı gözetilerek dava tarihinden itibaren işletilecek ticari temerrüt faizi birlikte davanın kabulüne karar vermek gerekmiş olup aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-Davanın KABULÜNE,
Davacının 280.986,60 TL menfi zararının 30/11/2018 dava tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince hesaplanan 19.194,20-TL nispi karar harcından peşin alınan 4.798,55-TL harcın mahsubu ile bakiye 14.395,65-TL harcın davalıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAD KAYDINA,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan 28.119,06 -TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak DAVACIYA VERİLMESİNE,
4-Davacı tarafından yapılan toplam 7.399,85-TL’nin ( 35,90-TL BVH, 10,40-TL VH, 4.798,55-TL Peşin Harç, 155,00-TL Tebliğ ve Posta, 2.400,00-TL BK) yargılama giderinin davalıdan alınarak DAVACIYA VERİLMESİNE,
5-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayarak artan gider avansının karar kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde İstinaf Kanun Yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.17/11/2021

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır