Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/668 E. 2021/1069 K. 23.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/668
KARAR NO : 2021/1069

DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 30/12/2014
KARAR TARİHİ : 23/12/2021

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili mahkememiz sunduğu dava dilekçesinde özetle; Davacı müvekkil yetkililerinin davalı firma yetkilileri ile çocukluk arkadaşı olduğu, kurdukları iç ortaklık niteliğindeki “gizli ortaklık” ilişkisi çerçevesinde davalı adına çıkartılan dal ruhsatının davalı fırına tarafından ortaklık ilişkisine aykırı olarak müvekkilinin rızası olmaksızın üçüncü kişiye satılması ve sonrasında tahsil payına düşen kısmın Ödenmemesi nedeniyle ortaklığın fesih ve tasfiyesi ile müvekkil firmaya ait meblağı ve uğradığı zararı, bilirkişi marifetiyle tespit edebilecek olan işletme hakkından kaynaklanan tüm zararların tespit ve tazminini talep ediyoruz.Taraflar son teknoloji ürünü olan lineer hızlandırıcı bir cihaz almaya karar vermişler, bu cihazın almabilmesi için kredi kullanılacağından gerçek kişiler adına olan tedavi merkezi için bir anonim şirket kurulması gerekmiş ve 22.07.1997 tarihinde müvekkil şirket kurulmuştur. Müvekkil şirketin kurulmasını müleakip olarak … Marka … Hızlandırıcı cihaz alınmış ve tedavilerde kullanılmaya başlanmıştır. Söz konusu cihaz alındıktan sonra öncelikle … Kurumu’na mtiracaaı edilerek cihaza lisans alınması lalep edilmiştir. 1997 yılı ve sonrasında birçok talep yapılmış, tespit edilen eksikliklerin giderilmesi sağlanmış, Fizik Mühendisleri Odasından rapor alınmış ancak …’dan alınacak lisanstan sonra Sağlık Bakanlığından alınması gereken tıp merkezi ruhsatı konusundaki mevzuat engelinin tespiti üzerine lisans faaliyeti tamamlanmamıştır. Sağlık Bakanlığı’nın yayımladığı Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelik’in 8/1 inci maddesine göre tıp merkezlerinin sadece tabipler tarafından açılabileceği hükmü karşısında ortakları arasında hekim olmayan kimseler bulunan müvekkil şirket lisans alma faaliyeti durdurulmuştur. Davalı firmamn hissedarları. … ile … müvekkil şirket hissedarı …’in çocukluk arkadaşı olup, cobalt cihazlanndan birisini satmak istemesi üzerine bu cihazı almaya talip olmuşlardır.Davalı firma cihazı almış ise de bu cihazı kendi katına taşıyamaması, çoğunlukla kullanıyor olması nedeniyle faaliyetini müvekkil firmanın ofisinde icra etmeye başlamıştır. Daha sonra ruhsat almak gerekliliği nedeniyle taraflar arasında yapılan görünürdeki sözleşmeye istinaden 03.10.2007 tarihinde “İşyeri İşletme ve Hizmet Süzleşmesi” adı altında bir kira ilişkisi düzenlenmiştir. Bu sözleşmenin akdedilmesini müteakip davalı firma Sağlık Bakanlığı’ndan davaya konu olan Tıp Merkezi Ruhsalını çıkartmıştır.Zira ortaklarımızın tümünün hekim olmaması nedeniyle ruhsat alamayacağından davalı firma ile gizli ortaklık kurularak bu firma üzerinden sorun çözülmüş ve kira akdi düzenlenerek ruhsat alınmasına karar verilmiştir. Tıbbi cihazların pahalı olması nedeniyle kira akdine dayalı olarak ruhsat çıkartabilmektedir. Bu sebeple davalı firma kiracısı göründüğü cihazı da kapsar biçimde ruhsat çıkartmış ve davalı yanın sözleşme ilişkisine ve ortaklık hukukuna aykırı davrandığı 2014 yılına kadar fiili ortaklık ilişkisi devam etmiştir.Davalı firma müvekkilin bilgisi ve rızasını almaksızın müvekkil firma yetkilisi …’in yurt dışında olduğu bir dönemde ruhsatı … Hastanesine 2.000.000.-USD bedelle satmıştır. Bu bedelin yarısı olan 1.000.000.-USD’nin müvekkillerine ait olduğu açıktır.Yukarıda açıklananlarla birlikte Sayın Mahkemece re’sen nazara alınacak diğer nedenlerle, müvekkilin doğmuş ve doğacak tüm yasal talep ve dava haklarıyla sair hakları saklı ve baki kalmak üzere; Davamızın kabulü ilc ortaklığın dal ruhsatının davalı yanca satılmış olması karşılığında ortaklığın feshi ve tasfiyesine, Dava konusu olan ve üçüncü kişiye satılan dal ruhsatının 1/2 oranında mülkiyet hakkının müvekkilin payına ait olduğunun tespiti ve davacı müvekkil payına düşen kısmın 1/2 pay oranında tespiti ve tahsiline, Dal ruhsatının satışından elde fililen gelirin müvckkile ötdenmesi için tespiti ve müvckkilimiz payına düşen kısmın tahsiline, yukarıda belirtilen talepler kapsamında tespit edilecek miktarlar yönünden belirsiz alacak davası olması bakımından artırma hakkımızı ve diğer tüm haklarımızı saklı tutarak şimdilik 10.000..-TL.nin davalının temerrüde düştüğü tarih olan 09.07.2014 tarihi itibariyle ticari avans faiziyle birlikte davalıya ödettirilmesine karar verilmesi talep ve dava edilmiştir.
Davalı şirket vekili cevap dilekçesinde özetle; Yetki itirazında bulunarak yetkili mahkemenin … Ticaret mahkemeleri olduğunu, davacı ile aralarında ne açık ne de gizli bir ortaklık bulunmadığını, böyle bir şeye ihtiyaçlarının da olmadığını, 1975 yılında dahi davacının radyo terapi tedavi ruhsatının bulunmadığını, hiç de olmadığını, iddiaların gerçek dışı olduğunu, …’in aradığı şartları bir türlü yerine getiremeyerek lisans alamadığını, lisans alabilmek için tüm ortakların hekim olması gibi bir şart bulunmadığını, böyle bir şart olsa bile sadece hekimlerden oluşan 2 kişilik bir limited şirket ve arka planda gizli bir ortaklık kurarak bu şartı kolaylıkla yerine getirmelerinin mümkün olduğunu ama gerçeğin bu olmadığını, cihazın maliyetinin yüksekliği nedeniyle lisans alamadıklarını, davacı ile aralarında sadece kira ilişkisi olduğunu, onun da sona erdiğini, davacının …adresinde 10 yıldır ruhsatsız olarak hasta kabul ve tedavi ediyorken, davalı müvekkilin 1996 dan beri … ve … Merkezlerinde tedavi ruhsatlı olarak faaliyet gösterdiğini, ancak kendisi lisans İçin para harcamadan 10 yıldır hasta tedavi eden davacının doktor ortakları diğer taraftan eski ve kaynağı yetersiz cobalt cihazını satmak için müvekkili şirketin eskiden beri tanıdıkları doktor ortağını “…’den …’e bizim bir üst kata taşının bizim cihazı size satalım” diye ikna ettiklerinden müvekkil şirketinde davacının bir üst katını mal sahibinden kiraladığını, ancak davacıdan 10 milyara satın aldığı cobalt cihazını üst kata yaklaşık 8 ton ağırlığında olması ve radyoaktif maddelerin taşınma esnasında yayılması tehlikesinin büyüklüğü nedeni ile cıkartamamış ancak satın oldığı cihazın alt katta yani davacının bulunduğu katta kalmasının fiziki sartlar ve sağlıksal tehlikenin oluşmaması için daha uygun olacağından ve ayrıca davacının da müvekkile satarak para kazandığı cihazı kendisinin de legal olarak kullanmasının avantajı nedeni ile cihazı yerinden oynatmak istemediğinden, cihazın kapladığı alan, cihazın kullanılabilmesi için gerekli ortak alan ve mecburen kullanılmak zorunda olan Fizik Odasını da kiralamak durumunda kaldıklarını, kira parası olarak da nakdi bir para yerine ayda 2 hastanın tedavi ücretlerinin davacıya kira bedeli olarak ödenmesi hususunda anlaşma yaptıklarını, davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını ruhsat bedelinin 2.000.000.-USD olması ve bunun yarısı talep edildiğinden müddeabihin tamamlanması gerektiğini, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dava, gizli ortaklık nedeniyle davalının sattığı lisans bedelinin yarısının kendilerine ait olduğu iddiasına dayalı gizli ortaklığın tespit ve tasfiyesi ile buna bağlı alacak davasıdır.
Dava, taraflar arasında yazılı olmayan sözlü/gizli olarak akdedildiği iddia edilen gizli adi ortaklığın tespiti, feshi ve tasfiyesi ile buna bağlı alacak istemine ilişkindir.
Adi ortaklığın tanımı, TBK’nun 620.(BK’nun 520.)maddesinde; “Adi ortaklık sözleşmesi, iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir ” şeklinde yapılmıştır.
Adi ortaklık, bir ticari işletmeyi işletmek şeklinde olabileceği gibi esnaf işletmesi veya hiç bir işletme olmaksızın bir kaç kişinin muhtemel kazancı paylaşmak amacıyla emeklerini ve mallarını bir araya getirme şeklinde de olabilir. O halde uyuşmazlığın âdi ortaklıktan doğduğu sonucuna varılmıştır.
Dava, 6102 sayılı TTK. nun yürürlüğe girdiği 01/07/2012 tarihinden sonra açılmıştır.
Bu noktada öncelikle HMK. 114. maddesi gereği dava şartı olan görev hususunun dosya üzerinden değerlendirilmesi gerekmekte olup bu hususun dosya üzerinden ve 6100 sayılı HMK. 115 maddesi uyarınca her aşamada değerlendirilmesi usulen mümkün görülmüştür.
Yapılan incelemede, davacının davalı ile gizli olarak adi ortaklık sözleşmesi yaptığını, gelirin eşit olarak paylaşılmak üzere davaya kon işletme lisansının alındığı iddia edilmektedir. Bu iş doğrudan doğruca davacının ticari işletmesi ile ilgili değildir. Oysaki 6102 sayılı TTK.m.4/f.1 uyarınca mutlak surette ticaret mahkemesinde halli gerekmeyen adi ortaklık sözleşmesinden doğan uyuşmazlıklarda ticaret mahkemesinin adi ortaklık sözleşmesi açısından görevli olabilmesi ancak ve ancak adi ortaklığı oluşturan tarafların tacir olması ve en önemlisi adi ortaklık sözleşmesini kendi ticari işletmeleri ile ilgili olarak yapmaları halinde söz konusu olabilecektir. Davacının anlatımlarına göre gizli ortaklığın davacının kendine ait işletmesi ile doğrudan bağlantısı bulunmamaktadır. Davacı davalı şirketin gizli ortağı olduğunu iddia etmediğine ve onun tasfiyesini istemediğine göre sermaye şirketi olan taraflar arasında bir gizli adi ortaklık iddiası ortaya konulduğundan, ticaret mahkemesinin de görevli olamayacağı sonucuna varılmıştır. Kaldı ki dava âdi ortaklığın tasfiyesi niteliğinde olup TBK.m.620’den kaynaklandığından dolayı ticaret mahkemesinin mutlak olarak görev alanı içine de girmemektedir. Saptanan ve hukuksal durum bu olunca, davanın TTK nun 4. ve 5. Maddeleri kapsamında “ticari dava” olarak değerlendirilemeyeceği ve davaya bakmanın Asliye Hukuk Mahkemesinin görevi kapsamında bulunduğu sonucuna varılmakla, iş bu davada mahkememizin görevli bulunmamadığının tespitine karar verilmiş, karar davalı vekilince temyiz edilmiş, Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 2016/5370 Esas – 2017/1961 Karar sayılı 10.04.2017 tarihli bozma ilamına göre ” Dava, adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi istemine ilişkin olup, mahkemece, yazılı şekilde taraflar arasındaki uyuşmazlıkta Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevli olduğu gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiştir. Oysa, 6102 sayılı TTK’nın 3. maddesinde bu kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiillerin ticari işlerden olduğu belirtilmiş, 4. maddesinde de ticari dava ve işler sayılmıştır. Aynı Yasa’nın 5. maddesinde ise bir yerde asliye ticaret mahkemesinin bulunması halinde, asliye hukuk mahkemesinin görevi içinde bulunan ve 4 üncü madde hükmünce ticari sayılan davalarla özel hükümler uyarınca ticaret mahkemesinde görülecek diğer işlere asliye ticaret mahkemesinde bakılacağına değinilmiş, asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişkinin görev ilişkisi olduğu, ihtilaf halinde göreve ilişkin usul hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. Dosya kapsamından, taraflarca oluşturulduğu iddia edilen ve tasfiyesi istenen adi ortaklığın tacir olan tarafların ticari işletmeleriyle ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda, mahkemece, tacir olan tarafların ticari işletmeleriyle ilgili adi ortaklığın tasfiyesinde görevli olduğu hususu gözetilerek yargılamaya devam edilmesi gerekirken, görevsizlik kararı verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.” gerekçesi ile mahkeme kararı bozulmuş, yeni esas alınarak yargıtay bozma ilamına uyulmuştur.
Bilirkişiden 04/12/2018 tarihli rapor alınmış, alınan raporda ” 1- TBK m.620 vd. hükümleri uyarınca taraflar arasında gizli bir adi ortaklık ilişkisi bulunduğu davalının ruhsatı … AŞ’ne satımı sonucu elde etmiş olduğu kazancın %50’nin davacıya ait olduğu kabulünün Sayın Mahkemenin takdirinde bulunduğu; 2- Sayın Mahkemece davacı şirketin haklı bulunduğunun benimsenmesi seçeneğinde, davalı şirketin elde ettiği kazancın sabit bölümünün 1/2 oranındaki bölümünün 1.000.000 USD olarak tespitinin olanaklı bulunduğu; buna karşın kazançtan alınacak %18 oranındaki payın dava dosyasına sunulu belgelerle sınırlı olarak tespitinin olanaklı bulunmadığı ” görüşü bildirilmiştir.
Davalı defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak rapor alınmış, alınan 17/06/2020 tarihli raporda ” Dosya içerisine sunulan 04.12.2018 tarihli …, …ve …’a ait bilirkişi raporunun sonuç kısmında, 1- TBK m.620 vd, hükümleri uyarınca taraflar arasında gizli bir adi ortaklık ilişkisi bulunduğu davalının ruhsatı … A.Ş’ne satımı sonucu elde etmiş olduğu kazancın “%50’nin davacıya ait olduğu kabulünün Sayın Mahkemenin takdirinde bulunduğu; 2-Sayın Mahkemece davacı şirketin haklı bulunduğunun benimsenmesi seçeneğinde, davalı şirketin elde ettiği kazancın sabit bölümünün 1/2 oranındaki bölümünün 1.000.000 USD olarak tespitinin olanaklı bulunduğu; buna karşın kazançtan alınacak %18 oranındaki payın dava dosyasına sunulu belgelerle sınırlı olarak olanaklı bulunmadığı” yönünde tespit ve değerlendirme Sayın Mahkemeye sunulduğu, 3-Davalı taraf ticari defterleri ve banka hesap hareketlerinin incelenmesinde, davacının talep etmiş olduğu %18 kazanca ilişkin davalı tarafından dava dışı … A.Ş adına herhangi bir fatura düzenlenmediği ve tahsilat yapılmadığı, 4-Davacı tarafın 30.12.2014 dava tarihi itibari ile davalı taraftan %18 kazanca ilişkin alacağının bulunmadığı,” görüşü bildirilmiştir.
Davalı tarafın itirazlarının değerlendirilmesi için yeni bilirkişi heyetinden rapor alınmış, alınan 11/03/2021 tarihli raporda ” Dosyaya sunulan … Raporu ile … Raporu arasında serdedilen görüşler açısından uyum olduğu görülmektedir. Davalı yanın 6.7.2020 tanzim tarihli olarak … Raporu’na yönelttiği itirazlar da gözetildikte, davalının, yanlar arasındaki ilişkinin adi ortaklık olarak tavsifine ilişkin değerlendirmelerin hatalı olduğunu, doğru sonuca, dosyaya kendileri tarafından sunulan 26.2.2016 tanzim tarihli …’in Uzman Görüşü’nde yer alan mütalaalardan ulaşılabileceğini bildirdiği görülmektedir. Davacı yan da, kendi savları yönünden dosyaya …’dan sadır 12.10.2015 tarihli Uzman Görüşü’nü sunmuştur. Her biri memleketimizin tanınmış iki hukukçusu ve bilim insanı olan Uzman Görüşü hazırlayıcıları, taraflar arasındaki ilişkiye dair yorumu noktasında birbirine 180 derece ters değerlendirmelerde bulunmaktadırlar. Gerçekten hukuk öğretisinde, adi ortaklıkla ilgili çekişmeler önemli değerlendirme farklılıklarına yol açabilmektedir (bu konuda bkz: ilişkinin kurulduğu dönem açısından, 818 sa, mülga BK md. 520 vd., ayrıca öğretideki, izahat için bkz: Prof. Dr. Nami Barlas; ADİ ORTAKLIK TEMELİNE DAYALI SÖZLEŞME İLİŞKİLERİ, 3 bası. İstanbul 2012, sh. 12-103 arası ve ayrıca sh. 161-201 arası). Bu merhalede çözüm, sayın Mahkemenin meseleyi TBK md. 19/ I (e. BK. md. 18/1) anlamında yapacağı değerlendirme neticesinde hukuki açıdan nasıl yorumlayacağına bağlıdır. Eğer sayın Mahkeme bu yapacağı yorumuna bağlı olarak, …’un Uzman Görüşünde yer verdiği gerekçelere katılarak, yanlar arasındaki ilişkinin bir “adi ortaklık olarak” tavsifini mümkün görürse, bu seçenekte, …’nda yer verilen yaklaşıma katılmak olanaklı görülecektir. Bu meyanda, davacının 1.000.000,- USD’lik talebi ile ilgili olarak, orada zikredilen koşullarla …’nda yazılı SONUÇ’a aynen iştirak etmek, ama bununla beraber/ öte yandan da davacının diğer istem kalemi bakımından; davalının yeri kuruları ilişkinin %18’inde ortak olduğu ve o %18’lik paydan elde edilen gelirin yarısının kendisine verilmesi yönündeki talebi yönünden ise, yine … Raporu’nda yer verildiği gibi, talebin bu bölümünün ispat koşullarının mali veriler yönünden tekemmül etmediği mütalaasını serdetmek mümkün olacaktır. Buna karşılık, sayın yargı makamı, davalı yanın anlatımlarını, 26.12.2018 tanzim tarihli dilekçesindeki İzahatı, 6.7.2020 tanzim tarihli dilekçesindeki izahatı ve mezkür İki dilekçedeki izahatına temel aldığı, kendisinin …’den temin ettiği/dosyada yer bulan Uzman Görüşü’nde ifade edilen değerlendirme, saptama ve yorumları benimseyecek olursa, bu seçenekte, yüce Mahkeme, davalı savunmaları yönünde hüküm kurma mevkiine gelebilecektir.” görüşü bildirilmiştir.
Davacı taraf, 14.04.2021 tarihli dilekçesi ile talep arttırımında bulunmuş, harç tamamlanarak dilekçe karşı tarafa tebliğ edilmiştir.
Tüm dosya ve deliller birlikte değerlendirildiğinde açılan dava, gizli adi ortaklığın feshi ile buna bağlı alacak davasıdır.
TBK 620 Md. “Adi ortaklık sözleşmesi iki yada daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir.”
TBK 623/1 Md. “Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir.”
Ticari alanda oldukça yaygın olan, gerçek kişi veya tüzel kişilerin mali veya yasal engellerinin olması durumunda başvurdukları “gizli adi ortaklık” taraf iradelerinin biraraya gelmesiyle kar ve zarara katılma suretiyle her iki ortağın da sermaye koyarak biraraya geldiği fakat dış ilişkide aktif ortağın temsil yetkisinin olduğu ve işlemler yönünden onun malvarlığında artış ve azalış yarattığı adi ortaklığın bir türüdür. Adi ortaklık sözleşmesi belli bir şekil şartına bağlanmamış olup yazılı veya sözlü yapılabilmektedir. Adi ortaklık sözleşmesi 5 ana unsur üzerine tesis edilmesi gereken bir müessesedir. Kişi, sermaye, sözleşme, müşterek amaç ve affectio societatis öğelerinin bulunması zorunludur. Gizli iç ortaklığı, adi ortaklıktan ayıran unsurlar ise temsil edilmeme ve malvarlığı olmaması unsurlarıdır. Bu kapsamda taraf iradeleri ve somut uyuşmazlık incelendiğinde, taraflar arasında imzalanan 13.05.2003 tarihli ve ayrıca 03.10.2007 tarihli sözleşme büyük önem arzetmektedir. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki davacı tarafın elinde bulunan … Marka … model …teleterapi cihazı ile …Kobalt teleterapi cihazından … Marka cihaz … dosyasından da anlaşılacağı üzere …’e bağışlanmış, diğer cihaz ise davalı tarafa 13.05.2003 tarihli sözleşme ile satılmıştır. Davacı taraf, bu cihazların dışında … Marka … Hızlandırıcı cihaz kullanmaktayken taraflar biraraya gelerek hastalara daha kaliteli hizmet verebilmek amacıyla birlikte çalışma kararı almışlar ve 13.05.2003 tarihli sözleşmeyi imzalamışlardır. Birlikte çalışma kararı alındığı açık ve net bir şekilde sözleşmede yazılıdır. Bu sözleşme kapsamında davalı şirketin, davacı şirketin üst katına tüm personel, laboratuvar ve cihazları ile taşınacağı, Kobalt, fizik odası ve diğer ortak kullanım alanlarından yer kirası talep edilmeyeceği, buna karşılık Işın’a 2 hafta tedavisi için ücretsiz kullanım hakkı verileceği, …’nun … akseleratür hastaları ve Işın’ın kobalt hastaları için karşılıklı olarak toplam tedavi ücretlerinin %50’si oranında cihaz kullanım bedeli ödeneceği, daha sonra edinilecek tedavi vb. aygıtların ayrı prensipler içinde kullanılacağı ve sözleşmenin 10 yıl süreyle geçerli olacağı hüküm altına alınmıştır. Bundan tam 4 yıl sonra birlikte tıp merkezi işletmekteyken ve cihazlar yönünden kullanım şartları belirlenmişken ve 13.05.2003 tarihli sözleşme halen yürürlükteyken (ki 10 yıl sürelidir) kira sözleşmesi yapmayı gerektirecek somut veriler olmaksızın taraflar arasında 03.10.2007 tarihli sözleşme imzalanmış, bu sözleşme kapsamında 1. Bodrum katın … tarafından kullanıldığı, alt kira bedeli ödediği, 2. Bodrum katın Işın tarafından kullanıldığı alt kira bedeli ödediği, Işın’ın aktifinde kayıtlı olan demirbaş alet ve edevatların …’ya kiralandığı, bu kiralama karşılığında bir bedel sözkonusu olmadığı …’nun bu kiralama karşılığında bir hizmet üretip, bundan elde edeceği net karın %50’sini Işın’a ödeyeceğini, her iki tarafın karşılayacağı ve ortak masrafların belirlendiği, …’nun ödeyeceği kar payı ve net ücret tediyesine karşılık Işın’ın fatura keseceği hüküm altına alınmıştır. Bu sözleşmeden tam 27 gün sonra yani 30.10.2007 tarihinde İl Sağlık Müdürlüğünce 30.10.2007 tarih ve 14651 sayılı Uygunluk belgesi verilmiştir. Bu husus dosyaya ibraz edilen İstanbul Valiliği İl Sağlık Müdürlüğü’nün .. tarihli cevabi yazısıyla sabittir. Yani sözleşmeden hemen sonra uygunluk belgesi alınabilmiştir. Bu da 13.05.2003 tarihli sözleşme halen yürürlükteyken neden 30.10.2007 tarihli sözleşme yapıldığını açıklamaktadır. Adi ortaklık sözleşmesi için gereken kişi ve sermaye unsurları fiilen mevcut olup yapılan sözleşmelerde birlikte çalışma kararı oldukları, bunun hastalara daha kaliteli hizmet verebilmek amacıyla yapıldığı, müşterek amaç çerçevesinde çalıştıkları, Uygunluk belgesinin sözleşmeden hemen sonra alınabildiği, %50 oranında yani TBK 623/1 Md.’de belirtildiği gibi kazancın eşit olarak paylaşıldığı, işyeri işletme ve hizmet sözleşmesinde demirbaş ve alet edevatların kiralanması ifadesi kullanılmış ise de açık ve net bir kira bedeli belirlenmediği bunun yerine üretilecek hizmetten elde edilecek net karın %50 (yine eşit olarak) belirlendiği, zaten sözleşmenin sonunda da …’nun ödeyeceği kar payı olarak ifade yer aldığı tespit edilmiş bulunmaktadır. Dosyaya ibraz edilmiş olan 01.04.2008 tarihli “Tutanak” başlıklı belgede İl Sağlık Müdürlüğünce yapılan laboratuvar denetiminde Işın’a ait herhangi bir tabela olmadığı, …ve … adına düzenlenmiş 28.04.1975 tarihli ruhsatnamenin görüldüğü, Kobalt cihazı ve lineer hızlandırıcı cihazın davalı şirkete lisanslı olduğu tespit edilmiş olup 28.04.1975 tarihli ruhsatın davacı şirkete ait olmasına rağmen 01.04.2008 tarihli tutanakta …’nun işlettiği laboratuvarda fiilen kullanıldığı, Işın’ın 2. Bodrum katta ticari faaliyette olmasına rağmen herhangi bir tabelasının olmadığı anlaşılmıştır. Ayrıca davalı taraf, cevap dilekçesinde her ne kadar 30.10.2007 tarihinden sonra SGK’ya başvurulduğu, yapılan anlaşmadan sonra Ocak 2008 itibaren hasta kabul edildiği, bu nedenle kira ödemelerinin ancak 09.04.2009 tarihinde başlandığı iddia edilmiş ise de ilk ödemenin 21.08.2009 tarihinde yapıldığı oysa davalının ikrar ettiği şekilde kabul edilecek olsa Ocak 2008 ila 21.08.2009 tarihleri arasında 1,5 yıl gibi bir fark olup 03.10.2007 tarihli sözleşme kira sözleşmesi olsaydı 1,5 yıl içerisinde kira bedellerinin ödeniyor olmasının gerektiği, fakat davacı tarafın kira bedeli almadığı gibi laboratuvar, fizik odası, ortak kullanım alanları, demirbaş ve alet-edevatların kullanılmasına izin verildiği yani adi ortaklık sözleşmesi için gereken kar ve zararın paylaşımı unsurunun da gerçekleşmiş olduğu, sağlık sektörü yönünden yapılan incelemeye göre ise 24.07.1985 tarihli Radyasyon Güvenliği Tüzüğü 8 Md.’ne göre somut davadaki tıp merkezinin C tipi tıp merkezi olduğu, Tıpta Tedavi amacıyla kullanılan İyonlaştırıcı Radyasyon kaynaklarını içeren tesislere lisans verme Yönetmeliğinin 16 Md.’de …’ten lisans alabilme şartlarının belirlendiği Sağlık Bakanlığından ruhsat almak, SGK ile anlaşma yaparak SGK’lı hastalara bakmak için …’ten alınacak lisansın önkoşul olduğu, 23.07.2002 tarih ve 24708 sayılı Özel Hastaneler Yönetmeliği, 15.02.2008 tarihli ve 26788 sayılı Ayakta Teşhis ve Tedavi yapılan Özel Sağlık Kuruluşları hakkında Yönetmelik 8/1 Md.’de “Tıp Merkezi, mesleğini serbest icra etmek hak ve yetkisi olan tabip veya birden fazla tabip ve diş tabibi ortaklığında açılır” hükmü bulunduğu, dosyaya ibraz edilen deliller ve … dosyası incelendiğinde davacının mevzuat engelinin mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Ayırca dosyaya sunulan ve yazılı delil başlangıcı niteliğinde bulunan e-mail ve yazışmalar incelendiğinde davacı şirket ortaklarından …ile davalı şirketin dal ruhsatının satımı hususunda görüşmeler yaptıkları, bilgi alışverişinde bulunduklarından olması gereken müşterek amaç için eylemli çaba unsuru gerçekleşmiş durumdadır. Tüm açıklanan bu gerekçelere göre her ne kadar görünüşte kira sözleşmesi gibi yansıtılmaya çalışılsa da taraflar arasında gizli adi ortaklık sözleşmesinin olduğu kanaatine varıldığı, davacı tarafın sunduğu ıslah dilekçesi ile dal ruhsatının 2.000.000,00 USD’ye satılmış olması nedeniyle kendi paylarına düşen 1.000.000,00 USD karşılığı 2.130.700,00 TL’nin talep edildiği, gerek sözleşme hükümleri gerekse TBK 623 Md. Gereğince davacı tarafın %50 payı olmakla davacı tarafın bilgisi olmadan ruhsatın satılmış olması nedeniyle adi ortaklığın haklı nedenle feshine ve %50 paya isabet eden 1.000.000 USD karşılığı 2.130.700,00 TL bedelin davacı tarafa ödenmesine ve davanın kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davanın KABULÜNE,
Taraflar arasındaki gizli adi ortaklığın feshi ile dal ruhsatının satımından elde edilen meblağ üzerinde davacının eşit oranda hak sahibi olması nedeniyle 1.000.000,00-USD karşılığı 2.130.700,00-TL bedelin 10.000-TL’si için temerrüt tarihi olan 09/07/2014 tarihinden 2.120.700,00-TL si için ıslah tarihi olan 14/04/2021 tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faiziyle birlikte davalıdan tahsiline,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince hesaplanan 145.548,11 TL nispi karar harcından peşin ve tamamlama ile alınan 36.646,94 TL harcın mahsubu ile bakiye 108.901,17 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan 102.177,60 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan toplam 40.350,94 TL’nin (25,20 TL Başvurma Harcı, 3,80-TL Vekalet Suret Harcı, 426,94 TL Peşin Harç, 36.220,00 TL Tamamlama Harcı, 475,00 TL tebliğler, 3.200,00 TL bilirkişi ücreti) yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayarak artan gider avansının karar kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 23/12/2021

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …