Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/384 E. 2020/536 K. 23.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2017/384
KARAR NO:2020/536

DAVA :İtirazın İptali
DAVA TARİHİ:20/04/2017
KARAR TARİHİ:23/09/2020

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVACININ TALEBİ:
Davacı … A.Ş. vekili verdiği dava dilekçesinde, davalı …’a sebze satışı yaptıklarını, bu satıştan ötürü alacaklarının olduğunu, alacaklarının ödenmemesi nedeniyle …. İcra Dairesinin … sayılı dosyasından icra takibi başlattıklarını, takibe davalının itiraz etmesi üzerine de itirazın iptali davası açtıklarını belirtmiştir. Davanın kabulü ile icra inkâr tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
DAVALININ TALEBİ:
Davalı … davacının açtığı itirazın iptali davasının süresi içinde açılmadığını belirterek hak düşürücü süre itirazında bulunmuştur. Davanın esasına ilişkin olarak da icra takibine dayanak olarak gösterilen faturaların toplam tutarının icra takibi tutarını bulmadığını, dava konusu borcun tamamının davacı şirkete ödendiğini, ödemenin davacı şirketin o dönem yönetim kurulu başkanı olan …’a teslim edildiğini, buna ilişkin yazılı belge örneğini delil olarak sunduklarını, ürünlerin ve faturaların tesliminin davacı şirketin aracı olarak kullandığı … ve … aracılığı ile yapıldığını, tanıklarının dinlenilmesi durumunda ödemenin yapıldığının tespit edileceğini, bu konuda verilmiş hal hakem heyeti kararları bulunduğunu, açılan davanın kötüniyetli olduğunu, bu nedenlerle davanın reddine ve kötüniyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
DAVANIN HUKUKİ NİTELİĞİ:
Dava, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 207 ve davamı maddelerine göre alım satım sözleşmesinden kaynaklı alacak için başlatılmış icra takibine itiraz nedeniyle 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu m. 67’ye göre itirazın iptali davasıdır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Davacı taraf, …. İcra Dairesinin … sayılı dosyasını, faturaları, ticari defterleri ve bilirkişi incelemesini delil olarak sunmuştur.
Davalı taraf, …. İcra Dairesinin … sayılı dosyasını, ödeme belgesini, faturaları, ticari defterleri, yemin delilini ve bilirkişi incelemesini delil olarak sunmuştur.
Dava, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 207 ve davamı maddelerine göre alım satım sözleşmesinden kaynaklı alacak için başlatılmış icra takibine itiraz nedeniyle 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu m. 67’ye göre itirazın iptali davasıdır.
Davalı taraf hak düşürücü süre itirazında bulunmuştur. Dava konusu icra takibi 04.02.2016 tarihinde … İcra Dairesinin … sayılı dosyası üzerinden yapılmış, davalı tarafın 22.02.2016 tarihindeki yetkisizlik itirazı üzerine dosya …. İcra Dairesinin … sayılı dosyasında tekrar işleme konulmuş ve bu dosya üzerinden 29.03.2016 tarihinde davalı tarafa tekrar ödeme emri gönderilmiştir. Davalı taraf bu ödeme emrine 30.05.2016 tarihinde itirazda bulunmuştur. 2004 sayılı İİK m. 67’ye göre itirazın iptali davaları tebliğ tarihinden itibaren bir yıl içinde açılır. Bu hükme göre bir yıllık hak düşürücü sürenin dolacağı tarih 30.05.2017 olup dava yaklaşık on bir ay sonra 24.04.2017 tarihinde açılmıştır. Bu nedenle davalı tarafın hak düşürücü süre itirazının reddine karar verilmiştir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 207’ye göre; “Satış sözleşmesi, satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme, alıcının ise buna karşılık bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşmedir. Sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça veya aksine bir âdet bulunmadıkça, satıcı ve alıcı borçlarını aynı anda ifa etmekle yükümlüdürler.” Bu maddeye göre taraflar arasındaki mal alım satımına ilişkin fatura bedelinin davalının malların kendisine teslimi ile birlikte davacıya ödenmesi gerekmektedir. Dava konusu uyuşmazlık satılan mallarını bedelinin davacı tarafa ödenip ödenmediği noktasındadır.
Yargılama devam ederken 16.10.2018 tarihli duruşmada davalı vekili yemin deliline dayandıklarını belirterek davacı tarafa yemin teklifinde bulunmuşlardır. Aynı duruşmada davacı tarafa yemin davetiyesi çıkartılmasına karar verilmiştir. Davalı vekili mahkememize sunduğu 17.10.2018 tarihli dilekçesinde davacı tarafın henüz yemini eda edeceğine ilişkin beyanda bulunmamış olması nedeniyle yemin töreninden önce toplanmamış olan delillerinin toplanmasına karar verilmesini, deliller toplandıktan sonra gerekli olması durumunda yemin metninin davacı tarafa gönderilmesini talep etmiştir.
Mahkememizin 10.12.2019 tarihli duruşmasında davalı tarafın yemin töreninden önce toplanmamış olan delillerinin toplanması için verdiği 17.10.2018 tarihli dilekçesinde ki talepleri ile ilgili olarak; davalı vekilinin 16.10.2018 tarihli duruşmada davacı tarafa yemin teklif ettiği ancak davacı tarafın kendisine teklif edilen yemini eda edeceğini açıklamadan mahkememize verdiği 17.10.2018 tarihli dilekçesiyle “Tüm delillerimiz toplandıktan sonra halen gerekli olması halinde yemin metni düzenlenip, tebliğ edilmesi adına ara karardan rücu edilerek bu hususta yeni ara karar verilmesini” talep ettiği, davalı vekilinin mahkememize verdiği dilekçenin 6100 sayılı HMK m. 227/II’de yer alan; “Yemin teklif olunan kimse, yemini edaya hazır olduğunu bildirdikten sonra, diğer taraf teklifinden vazgeçerek başka bir delile dayanamaz ve yeni bir delil de gösteremez.” hükmünün aksi yorumundan anlaşılan yemin teklif olunan kimse, yemini edaya hazır olduğunu bildirmeden önce, diğer taraf teklifinden vazgeçerek başka bir delile dayanabilir ve yeni bir delil de gösterebilir sonucuna ve Yargıtay 14. HD 2018 / 1448 Esas; 2018 / 9093 Karar sayılı içtihadına da uygun olduğu ve bu nedenle; davalı tarafın davaya ihbarını talep ettiği …’un davaya ihbarının yapılmadığı, davalı tarafın dava dosyasına delil olarak sunduğu yazılı belgenin altındaki imzanın davacı şirketin belgenin düzenlendiği tarihteki yöneticisi olan …’a ait olup olmadığının …’a sorulmadığı, … tarafından davalı tarafın sunduğu yazılı belgedeki imzanın imza inkârı yapılırsa imza incelemesinin yapılmadığı, davalı tarafın dayandığı yazılı belgenin aslının dosyaya getirtilmediği anlaşılmakla; davalı tarafın 17.10.2018 tarihli dilekçesindeki talebinin kabulüyle davalı tarafın delillerinin toplanmasından sonra halen gerekli olması halinde yemin metni düzenlenip tebliğ edilmesi adına mahkememizin 16.10.2018 tarihli ara karardan dönülmesine karar verilmiştir. Davalı tarafın dosyaya delil olarak sunduğu yazılı ödeme belgesinin aslının dosyaya sunulması nedeniyle toplanan delillerin davayı aydınlatmaya yeterli olduğu anlaşılmakla yemin töreni yapılmamıştır.
Taraflar arasında yapılan alım satım işleminin ve tarafların birbirlerinden alacaklı olup olmadıklarının tespiti için 6100 sayılı HMK m. 266’ya göre ticari defterler üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiştir. Davacı tarafın ticari defterlerinin …’de bulunması nedeniyle … Asliye Ticaret Mahkemesine talimat yazılmıştır. … Asliye Ticaret Mahkemesince hazırlanan 04.05.2018 tarihli bilirkişi raporunda icra takip tarihine göre davacının davalı taraftan 78.290,41 TL alacaklı olduğu tespit edilmiştir.
Davalı tarafın ticari defterlerinin incelenmesi sonucunda hazırlanan 29.06.2018 tarihli bilirkişi raporunda da davalı tarafın ticari defterleri için hazırlanan tabloda davalının yevmiye defterinin açılış ve kapanış onay tarihleri belirtilmesine karşın kebir defteri ve envanter defterinin açılış ve kapanış onaylarının “Yok” olarak belirtildiği, ancak raporun devamında davalı tarafın defterlerinin açılış ve kapanış onaylarının süresinde yapıldığı belirtilmiştir. Aşağıda incelemesini yaptığımız davalı tarafın sunduğu yazılı belge nedeniyle davalı taraf defterlerinin açılış ve kapanış onayları konusundaki raporda yer alan çelişkinin giderilmesi için ek rapor alınması yoluna gidilmemiştir. Hazırlanan raporda davalı defterlerine göre davalı tarafın davacıya 78.290,41 TL borçlu olduğu tespit edilmiştir.
Davalı taraf, dosyaya fotokopisi sunulan ve baş tarafında “Cari Defter” yazılı belgenin incelenmesi sonucunda bu belgenin hemen altında açıklama, borç, alacak ve bakiye kısımlarından oluştuğu, en alt kısmında da el yazısı ile “256 nolu yazıhaneye komisyona satılmak üzere gönderilen bütün malların faturalarını ve tutarlarını nakit olarak aldım.” yazılı olduğu, bu yazılı açıklamanın hemen yanında da … ismi ve imzasının bulunduğu, imzanın altında da “Bu paraları elden PTT hesabından aldım aldığım paraların başka müsebbibi yoktur. İmza bana aittir.” yazılı olduğu görülmektedir.
Belgede imzası bulunan … davacı şirketin eski yönetim kurulu başkanı olup 10.12.2019 tarihli duruşmada …’un davacı şirketin eski yönetim kurulu başkanı olması nedeniyle 6100 sayılı 169’a göre isticvabına karar verilmiştir. Davacı şirketin eski yönetim kurulu başkanının 11.03.2020 tarihli duruşmada alınan beyanında; “Davacı şirket … tarikatının şirketidir. Biz okuldan mezun olduktan sonra 25 sene bu tarikatta görev aldık. Bize bu şirkette yönetici olacaksınız dediler. Biz de sadece yönetici olduk, çalıştık, herhangi bir kâr payı falan da almadık. Ben 9’uncu ayda yönetim kurulu üyeliğinden ayrıldım. 13/11/2015 tarihinde de beni usulsüz şekilde işten çıkardılar. Bana dosya içerisinde gösterilen baş tarafında cari defter yazılı olan, alt kısmında da “eski yönetim kurulu başkanı iken …” ibarelerinin bulunduğu fotokopi belgesindeki iki adet imza bana aittir. İmzaların sol kısmında yazılı olan diğer el yazıları ise şirketin muhasebecisi …’ya aittir. Bu imza bana zorla attırılmıştır. Davalı … davaya konu ürünlerin parasını şirketin şoförü … aracılığı ile sebze paralarını şirkete ödedi. Ödenen bu paralarla da davaya konu sebzelerin satın alındığı çifçilerin parası ve şirketin bir takım giderleri ödenmiştir. Diğer cari defter isimli belgedeki imzası bulunan … isimli kişide cemaat üyesidir ve davalı … ile davacı şirket arasındaki bağlantıyı kuran kişidir. Belge asıllarının ise nerede olduğunu bilmiyorum. Ancak şirkette olması gerekir.” şeklinde beyanda bulunmuştur.
İsticvap yöntemi ile beyanı alınan davacı şirketin eski yönetim kurulu üyesi beyanında imzasını kabul etmiş ancak yazılı belgedeki imzayı kendisine zorla attırdıklarını ileri sürmüştür. Davacı taraf ise imzanın 6098 sayılı TBK m. 37’ye göre korkutma sonucu atıldığı itirazında bulunmamış, beyanı alınan şirket eski yönetim kurulu başkanının bu beyanından sonra da korkutma iddiasının araştırılması talebinde bulunmamıştır. Bu nedenle davalı tarafın fotokopisini sunduğu yazılı belge üzerindeki imzanın imza sahibi tarafından doğrulanmış olması nedeniyle belgenin geçerli bir ödeme belgesi olarak kabulüne karar verilmiştir. Belgenin aslının mahkememize sunulması için de 11.03.2020 tarihli duruşmada davalının ödeme belgesi olarak belirttiği belgenin davalının davacıya ödeme yaptığının kanıtlanması için ispatı için zorunlu belge olduğu anlaşılmakla, davacı tarafa dosya içerisinde fotokopisi bulunan bu belgelerin mahkememize sunulması için 6100 sayılı HMK m. 220/I’e göre iki hafta kesin süre verilmesine, bu belgeleri mahkememize sunmasına karar verilen davacının kendisine verilen iki haftalık kesin sürede belgeyi mahkememize sunmaması ve aynı sürede, delilleriyle birlikte sunmaması hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermesi ya da belgeyi elinde bulunduğunu inkâr etmesi durumunda davacı şirket yöneticilerine mahkememizce 6100 sayılı HMK m. 220/II’e göre belgeleri ellerinde olmadığına, özenle aradıkları hâlde bulamadıklarına ve nerede olduklarını da bilmediklerine ilişkin yemin teklif edilmesine, davacı tarafın kendisine teklif edilen yemini kabul veya icra etmemesi durumunda dosyadaki bilgi ve belgelere göre belge konusunda davalı tarafın beyanının kabul edilebileceğinin 6100 sayılı HMK m. 220/III’e göre ihtarına ve davacıya gönderilecek ihtar davetiyesine 6100 sayılı HMK m. 220’de yazılı olan hususların yazılmasına karar verilmiştir. Söz konusu belge aslının davalı tarafından mahkememize sunulması üzerine bu ara karardan dönülmüştür.
6100 sayılı HMK m. 222/II’ye göre; “Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.” Davacı defterlerinin bu maddeye uygun şekilde tutulduğu anlaşılmakla davacı defterlerinin kendisi lehine delil hükmünde olduğu kabul edilmiş ve bu kayıtlar hükme esas alınmıştır.
Davalı defterlerinin ise bu maddeye uygun şekilde tutulup tutulmadığı hazırlanan bilirkişi raporunda çelişkili açıklamalar bulunması nedeniyle anlaşılamamaktadır. 6100 sayılı HMK m. 222/III’e göre; “İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Diğer tarafın ikinci fıkrada yazılan şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticari defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.” Davalı tarafın dosyaya sunduğu ve altındaki imzası imza sahibi tarafından doğrulanan yazılı ödeme belgesi bu maddeye göre defter kayıtlarının aksini kanıtlayan senet veya diğer kesin delil hükmündedir. Tarafların ticari defterleri üzerinde yapılan incelemeler sonucu hazırlanan bilirkişi raporları ile davalı tarafın aslını mahkememize sunduğu yazılı ödeme belgesinin birlikte değerlendirilmesi sonucunda davaya konu borcun davalı tarafından ödendiği ancak her iki tarafça da ticari defterlerine kaydının yapılmayarak muhasebeleştirilmediği anlaşılmakla davanın reddine yönelik olarak aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
Davacı şirket anonim şirket olup 6102 sayılı TTK hükümlerine göre sermaye şirketidir. Genel kurul, yönetim kurulu, denetim kurulu gibi organları bulunan bu nedenle de kurumsal kimliği olan bir tüzel kişiliktir. Yaptığı bütün ödemelerle tahsil ettiği bütün paraları muhasebeleştirme yükümlülüğünde olduğu gibi eski ve yeni yönetim kurulu üye ve başkanlarının görev devir ve tesliminde birbirlerine kendi dönemlerine ilişkin faaliyetler hakkında bilgi vermek özen yükümlülüğünün bir geriğidir. Davacı şirketin eski yönetim kurulu başkanı zamanında tahsil ettiği ve karşılığında yazılı bilge verdiği alım satım işini kendi ticari defterlerine kaydını yapmaması 6102 sayılı TTK m. 18/II’ye göre basiretli bir tacir olarak hareket etmediğini göstermektedir. Bu nedenle davacın şirketin ödenmiş bir borç için icra takibi yapması iyiniyetli görülmeyerek davalı taraf lehine kötüniyet tazminatına hükmedilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-Davalı tarafın hak düşürücü süre itirazının REDDİNE,
2-Davanın REDDİNE,
3-%20 kötüniyet tazminatının davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince hesaplanan 54,40-TL maktu karar harcının peşin alınan 1.029,26-TL harçtan mahsubu ile artan 974,86-TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde DAVACIYA İADESİNE,
5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan 11.878,77-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak DAVALIYA VERİLMESİNE,
6-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
7-Kullanılmayan gider/delil avansının karar kesinleştiğinde ilgilisine iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içinde İstinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.23/09/2020

Katip …

Hakim …