Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/922 E. 2023/867 K. 14.12.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2015/922
KARAR NO :2023/867

DAVA:Tazminat
DAVA TARİHİ:18/09/2015

BİRLEŞEN İSTANBUL 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN … SAYILI DOSYASI

DAVA:Tazminat
DAVA TARİHİ:24/11/2015
KARAR TARİHİ:14/12/2023

Mahkememizde görülmekte olan tazminat davalarının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Asıl davada davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili …’nin 1871 yılında İngiltere’de kurulduğunu ve halen sigorta … alanında … & … Şirketler Grubu’nun Türkiye iştiraki olduğunu, 1979 yılında kurulmuş olan müvekkilinin, Türkiye’de halen …, …, …, …, … ve … sigorta … ve risk danışmanlığı faaliyetine devam ettiğini, sigorta … şirketlerinin en büyük ve önemli varlıklarının portföylerinde bulundurdukları müşterileri ve bu müşterilerin iş hacimleri olduğunu, müvekkili şirketin genel müdürlüğünün, 1999-2015 yılları arasında aynı zamanda yönetim kurulu üyeliği görevi de bulunan davalı … tarafından ifa edildiğini, şirket yönetimi tarafından bu görevde değişiklik yapılarak …’a yönetim kurulu içinde başka bir pozisyon teklif edilmesine karar verildiğini; ancak … tarafından bu yeni görevin kabul edilmediğini ve neticede şirket ile olan ilişkisinin tüm yasal hakları ödenerek 21.07.2015 tarihinde sona erdiğini, bununla birlikte davalının genel müdürlük görevinden tamamen bağımsız olarak yürüttüğü yönetim kurulu üyeliği görevinden kendi isteği ile istifa ettiğini; söz konusu istifanın 01/07/2015 tarihinde müvekkiline ulaşmakla sonuç doğurduğunu, davalı …’ın, görevinini getirdiği özel durum nedeniyle müvekkilinin tüm sırlarına, müşteri bilgilerine, finansal kayıtlarına, teklif hazırlama ve gelecek planlama stratejilerine; kısaca müvekkili açısından kritik tüm önemli ticari sırlara tam anlamıyla hakim olduğunu, hem bu nedenlerle, hem de kendisinin motive edilmesi amacıyla her yıl yüzbinlerce ABD Doları seviyesinde prim ödemesi yapıldığını; bununla birlikte rekabet etmeme ve şirket sırlarını koruma taahhütleri alındığını, ne var ki …’ın kendisine teklif edilen görev değişikliğini kabul etmediği gibi yasal rekabet yasağı sorumluluğuna da aykırı bir şekilde müvekkillerinin müşterilerine ve çalışanlarına bir takım iş teklifleri götürmeye başladığının öğrenildiğini, bazı çalışanların herhangi bir açıklamada bulunmadan sürpriz bir şekilde şirketten ayrılmaları üzerine …’a … 32.Noterliği vasıtasıyla ihtarname gönderildiğini, dava tarihinden itibaren geriye doğru son bir aylık süreçte, müvekkilinin kurumsal müşteri departmanında ve diğer bölümlerde görevli yaklaşık 20 çalışanının hiçbir neden göstermeksizin ve ihbar sürelerine de riayet etmeksizin ayrıldığını, yapılan araştırmada bu kişilerin de … … … A.Ş. çatısı altında çalışmaya başladıklarının öğrenildiğini, aynı şekilde …’ın da günlük mesaisini aynı adreste herhangi bir tescili veya Hazine Müsteşarlığı brokerlik ruhsatı olmayan … (Sigorta) markasını kullanarak yapmaya başladığı gerek piyasadan, gerekse de kendisine ait sosyal ağ hesaplarından öğrenildiğini, izah edilen sebeplerle bağlantılı olarak müvekkilinin en büyük müşterilerinden … Hastaneler Grubu’nun, müvekkili ile brokerlik ilişkisine son verdiğini ve Integra/… … … A.Ş.’yi broker olarak atadığını beyan ettiğini, buradan da kurulan haksız rekabet çarkının işlemeye başladığını; müşterilerinin de müvekkilinin sırlarından faydalanılarak ayartıldığının anlaşıldığını, neredeyse tüm personeli davacı tiarafından ayartılan kurumsal müşteriler departmanının, yalnızca adı geçen müşteriden elde ettiği son cari yıl kazancının en az 105.000TL olduğunu, izah edilen hukuka aykırı davranışlar nedeniyle müvekkilinin söz konusu gelirden mahrum kaldığını; bu ve buna benzer kayıpların sorumlusunun davalı olduğunu ve kendisinden tazmin ettirilmesi gerektiğini, davalının, dava dışı … … … AŞ ve diğer çalışanlarla birlikte müvekkilinin müşteri bilgi ve kayıtlarını kullanarak giriştiği ayartma eylemlerinin de halen devam ettiğini, davalının ve ayartılan çalışanların … Mah., … Cad., No:199 numaralı plazanın üçüncü katında herhangi bir resmiyeti bulunmayan bir ofis tutarak çalışmaya başladıklarının öğrenilmesi üzerine HMK’nın 400 vd. maddeleri uyarınca delil tespiti talebinde bulunulduğunu, talebi kabul eden ….Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından adreste yapılan inceleme sırasında ise davalının kendini mahkeme heyetine, yetkili olarak tanıttığını, ofis girişinde … isimli bir tabela bulunduğunu, davalı tarafından ayartılan, müvekkilinin eski personelinin bir anda kaçarak ofisi terk etmeleri nedeniyle boş kahve fincanlarının, ceketlerin masalarda bulunduğunu bu durumun Sn.Hakim … tarafından da keşif tutacağına geçirildiğini, 6102 sayılı TTK’nın 396.maddesi uyarınca yönetim kurulu üyesinin diğer bir şirkette yöneticilik yapmasının, bu maddenin özüne aykırı düşeceği gibi sadakat yükümünün ve rekabet yasağının da ihlali olduğunu, izah edilen maddi olaylardan da anlaşılacağı üzere davalı …’ın TTK’nın 396.maddesi uyarınca rekabet yasağına tabi olduğunu, keşif tutanağından da anlaşılacağı gibi davalı …’ın … … … A.Ş. tüzel kişiliği kapsamında gayriresmi faaliyetlerine, müvekkilinin yönetim kurulundaki görevinin devamı sırasında başladığını; halen de gizli ortak olarak devam ettiğini, davalının yönetim kurulu üyeliği devam ederken ve dava tarihi itibariyle en azından adi ortaklık seviyesinde olduğunu, davalının hukuk dışı davranışının TTK’nın 396.maddesinde tanımlanan, aynı tür ticari işlerle uğraşan bir şirkete Ssorumluluğu sınırsız ortak sıfatıyla girmeme yükümlülüğünün ihlali mahiyetinde olduğunu; zira adi ortaklık şeriklerinin sorumluluğunun sınırsız olduğunu, davalının içinde bulunduğu faaliyeti her ne şekilde değerlendirilirse değerlendirilsin evleviyetle kanuni rekabet yasağı kapsamında olacağının tartışılamayacağını, davalının kanuni rekabet yasağını ihlal etmesinden dolayı müvekkilinin uğradığı net zararın tam olarak hesaplanmasının bu aşamada mümkün olmadığını, ancak bu zarar kalemlerinin öncelikle ayartılan personelin yerine alınacak personel maaş farkları ve eğitim giderleri ile aynı şekilde ayartılan müşterilerden dolayı uğranılan kâr kaybı olduğunu, bununla birlikte eldeki davanın münhasıran davalının TTK’nın 396. Maddesinden kaynaklı rekabet yasağını ihlal etmesi nedeniyle ikame edildiğini, müvekkilinin dava dışı gerçek ve tüzel kişiler ile davalıya genel olarak iş hukuku, haksız rekabet ve sözleşmenin ihlali vs. nedenlerine dayalı dava haklarının saklı olduğunu ve bilahare kullanılacağını ileri sürerek davalının TTK’nın 396. maddesine muhalif olarak gerçekleştirmiş olduğu eylemlerden dolayı müvekkilinin uğramış olduğu maddi zararın tespitini ve tazminini, belirsiz alacak olarak şimdilik 100.000.TL’nin taraflarına ödenmesini talep etmiştir.
Asıl davada davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin davacının da kabul ettiği üzere davacı …’ın Yönetim Kurulu Üyesi olduğu dönemde yasal düzenlemeye aykırı şekilde başka bir şirkette çalışması veya aykırı işleminin söz konusu olmadığını, işveren … tarafından genel müdürlük görevine son verilen müvekkilinin, … 18. Noterliği’nin … yevmiye numaralı ve 26.06.2015 tarihli bildirim ile de yönetim kurulu üyeliğinden de istifa ettiğini, müvekkilinin iş akdinin işveren … tarafından sona erdirildiğini; hiçbir kabul anlamına gelmemek kaydı ile geçerli bir sözleşmesel rekabet yasağı söz konusu olsaydı bile, işveren tarafından işine son verilmiş olmakla her ne şekilde olursa olsun sözleşmesel rekabet yasağından bahsedilemeyeceğini, Borçlar Kanunu’nun 447.maddesinin 2. fıkrası çerçevesi ve Yargıtay Kararları ile de sabit olduğu üzere; işveren tarafından haklı sebep olmaksızın sözleşmenin feshi ile rekabet yasağının sona erdiğini, müvekkili …’ın 06/08/2015 tarihinde … … … A.Ş. şirketinde çalışmaya başladığını, 21/09/2015 tarihinden itibaren de şirket hissedarı olduğunu, davacı tarafça da beyan edilmek zorunda kalındığı üzere müvekkilinin 26/06/2015 tarihli bildirim ile davacı şirket …’ın yönetim kurulu üyeliğinden istifa ettiğini ve yaklaşık iki ay sonra, 06.08.2015 tarihinde … … … AŞ’de çalışmaya başladığını, davacı tarafın kendi müşterileri olduğunu ifade ettiği … Hastaneler Grubu’nun broker atama yazısının tarihinin de 18/08/2015 olduğunu, yani müvekkilinin davacı şirketteki yönetim kurulu üyeliğinin sona ermesi sonrasında olduğunu, anonim şirket yönetim kurulu üyelerinin bu görevleri sona erdikten sonra yeni bir işletmede çalışma veya yeni bir işletme açmalarına yasal bir engel olmadığını, aksine çalışma özgürlüğü ve rekabetin desteklenmesinin anayasal ve yasal güvence altında olduğunu, herhangi bir işletmede çalışanlar üzerinde etkiye sahip olan bir kişinin, çalıştığı işyerinden ayrılarak bir başka işyerine geçmesi veya bir başka işyeri kurması durumunda, daha önce beraber mesai harcadığı kişilerin de onunla çalışmak istemesinin hukuka aykırı bir eylem olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığını, müvekkilinin davacı şirkette çalıştığı mevki gereğince gerek şirket çalışanları ile gerekse müşterilerle sıkı ilişkiler içerisinde olması dolayısıyla bunun gerçekleşmesinin doğal olduğunu, davacı tarafın dilekçesinde yer verilen haksız ve mesnetsiz iddialar incelendiğinde, davacı tarafça dava dilekçesinin bir kişinin Anayasa’nın 48.maddesinde teminat altına alınan mesleğini ve işini icra edeceği yeri serbestçe seçebilme ve dolayısıyla değiştirebilme özgürlüğüne sahip olduğu hususunun adeta yok sayılarak kaleme alındığının anlaşıldığını, kaldı ki yaşanan yönetimsel değişiklikten sonra, davacı şirketten ayrılarak müvekkili ile çalışmaya başlayanlardan daha fazla çalışanın davacı şirketten ayrıldığı hususunda herhangi bir beyana her nedense yer verilmediğini, Yönetimsel değişiklikten sonra çalışanların işyerinden ayrılması dahi şirket içinde yeni bir yapılanma sürecinin başladığının, çalışanlar bakımından mutsuzluğun söz konusu olduğunun ve bu itibarla müvekkiline atfedilmeye çalışılan şirket çalışanlarının ayartılması gibi bir eylemin söz konusu olmadığının göstergesi olduğunu, işçinin çalışma sürecinde edindiği bilgileri yeni çalıştığı şirkette kullanmasının ve bunlardan yararlanmasının, çalışanın kişisel gelişimi ile ilgili olduğunu; bu durumun hukuka aykırı bir durum olarak nitelendirilmesinin mümkün olmadığını, bir kimsenin eski işyerinde birlikte çalıştığı bazı müşterilerin onu takip ederek yeni işyerine de gelmelerinin, kesinlikle hukuka uygun olduğu ve ticari sırdan bahsetmenin mümkün olmadığını, müşterilerin çalışmaya alışkın oldukları, tercih ve beklentilerini bilen, menfaatlerini koruyan broker ile çalışmaya devam etmek istemelerinin de doğal olduğunu; bir kimsenin, eski işyerinde birlikte çalıştığı bazı müşterilerin onu takip ederek yeni işyerine de gelmelerinin kesinlikle hukuka uygun olduğunu, bir hususun ticari sır olarak vasıflandırılabilmesi için, işletme sahibinin bir olguyu ticari sır olarak görmesinin yetmediğini; bunun aynı zamanda haklı bir ticari menfaat olarak da kabul görmesi gerektiğini; bunun için de her somut olayın ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiğini, davacı vekillerinin ise ne dava dilekçesinde ne de delil olarak ileri sürdüğü belgelerin herhangi birinde anılan ticari sırrın ne olduğunu ortaya koyamadığını, esasen, davacıya ait müşterilerin kimlerden oluştuğu bu piyasada çalışan hemen herkes tarafından bilindiğinden ve herkes tarafından erişilebilecek meslek odalarından, internet vasıtasıyla kolayca tespit edilebildiğinden müşteri bilgilerinin bir sır olduğunu ileri sürülemeyeceğini, teklifler brokerler tarafından değil, sigorta şirketi tarafından hazırlandığından müşterilere verilen tekliflerin de ticari sır olarak nitelenmesinin mümkün olmadığını, ticari bir şirketin kararlarının şirketin ekonomik menfaatleri gözetilerek ve objektif kriterlere dayanılarak alınacağının aşikar olduğu nazara alındığında; müvekkili şirketin, davacı şirketin müşterilerini kandırarak ve etkileyerek sadece kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmesinin mümkün olmayacağını, hiçbir kabul anlamına gelmemek kaydıyla, davacının bir müşteri kaybı varsa bu durumdan davacının kendi müşterisini kazanmak için basiretli bir tacir gibi davranamadığını, dolayısıyla bu durumun müsebbibinin tamamıyla kendisi olduğunu, kurumsal müşteri departmanının, davacı şirketin kendi iç işleyişi bakımından yaptığı bir iç ayrımdan ibaret olduğunu; bir departmanın tümüyle ayartıldığı iddiasının da abesle iştigal olduğunu, davacı tarafın, tespit talebinin mahkemece büyük ölçüde reddedildiğini; tespitine karar verilen hususta da davacı tarafın iddialarını destekler somut bir neticeye ulaşılamadığını, davacının dava tarihi itibariyle müvekkilden talep edebileceği bir zararı bulunmadığının kendi beyanları ile sabit olduğunu, aslında davacının alacağının belirsizliğinin, alacağının olmamasından kaynaklandığını, davacının zarar kalemleri arasında sayılan personel yerine alınacak personel maaşları ifadesi ile dava tarihi itibariyle henüz yeni personel alımı yapılmadığını kabul, beyan ve ikrar ettiğini, dava tarihi itibariyle olmadığı kabul edilen bir hususta müvekkilinden talepte bulunulmaya çalışmasının, işbu davanın ikame edilmesi amacının müvekkiline rahatsızlık vermek ve işlerini yapmasını engellemeye çalışmak olduğunu, usul hükümleri ve Yargıtay Kararları ile belirtildiği üzere dava tarihi itibariyle olmayan bir zararın hüküm altına alınmasının caiz olmadığını, davacının müşterilerinin ayartılması iddiasının tamamen mesnetsiz olduğunu, zira serbest piyasa koşullarında müşterilerin çalışmak istedikleri kişi veya şirketi seçmelerinin kendi takdirlerinde olduğunu, davacı tarafça dava dilekçesine eklenen broker atama mektubuna bakıldığında broker olarak …’ın değil, … … … A.Ş.’nin atandığını, netice itibariyle müşterinin dilediği kişi ile çalışma hakkının bulunduğu gerçeği ışığında hiçbir kabul anlamına gelmemek ve husustaki beyan ve açıklamaları saklı kalmak kaydı ile davacının bir zararı olsaydı bile bu zararı müvekkilinden talep etmesi usul ve hükümleri çerçevesinde mümkün olmayacağını, ayrıca dava dilekçesi ekinde yabancı bir kısım evrakların -söz konusu evrakların usulünce tasdikli örnekleri ve tercümeleri sunulmaksızın- dosyaya ibraz edildiğini, oysa davacı tarafça sunulan belgelerin usulünce onaylı Türkçe tercümelerinin sunulmasının zaruri olduğunu, işbu davanın külliyen reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Birleşen davada davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili …nin yaklaşık 27.000 çalışanı ile 130’dan fazla ülkede yerleşik müşterilerine danışmanlık ve brokerlik alanında hizmet veren dünyanın lider sigorta … risk danışmanlığı grubu olan … & …’ın Türkiye operasyonunu yürüten iştiraki olduğunu, 300’den fazla risk ve sigorta uzmanı ile 40 yılı aşkın süredir risk ve sigorta … alanında Türkiye’deki lider konumunda olan …’ın ana merkezi olan İstanbul dışında Ankara, İzmir ve Gaziantep bölge ofisleri ile ülke çapında hizmet verdiğini, yerli ve yabancı sermayeli işletmelere sigorta … ve risk danışmanlığı alanlarında hizmet veren …’ın müşteri portföyü arasında Türkiye’nin ilk 500 şirketi içerisinde yer alan birçok lider şirket bulunduğunu, davalılardan …’ın 1998 yılından itibaren süreklilik arz edecek şekilde müvekkili şirket nezdinde genel müdür sıfatı ile şirketin en üst düzey yöneticisi olarak görev yaptığını, aynı zamanda yönetim kurulu üyeliği görevini de yürüttüğünü, dolayısıyla adı geçen davalı ile müvekkili şirket arasında hem genel müdür sıfatından kaynaklanan hizmet sözleşmesine dayanan bir akdi ilişki, hem de yönetim kurulu üyeliği statüsünden kaynaklanan vekalet akdine dayanan bir akdi ilişki mevcut olduğunu, 22 Ocak 2015 tarihinde müvekkili … tarafından taraflar arasındaki hizmet sözleşmesinin feshi ihbar başlıklı maddesine uygun olarak davalıya gönderilen altı ay mehil içeren fesih ihbarnamesi ile hizmet sözleşmesinin 22 Temmuz 2015 tarihinden itibaren münfesih hale geleceğini, 1 nolu davalı …’ın bildirdiğini ve hizmet akdinden kaynaklanan hukuki ilişkinin anılan tarih itibariyle sona erdiğini, adı geçen davalının 26 Haziran 2015 tarihinde yönetim kurulu üyeliği görevinden de istifa etmek suretiyle ayrıldığını, davalı …’ın hizmet sözleşmesinin sona ermesinin ardından diğer davalı … … … A.Ş nezdinde çalışmaya başladığını, davalı …’ın müvekkili … ile arasında akdedilen hizmet sözleşmesinde ve kısıtlayıcı şartlar sözleşmesinde yer alan akdi rekabet yasağı hükümlerine aykırılık teşkil ettiği gibi ayrıca 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümleri uyarınca haksız rekabet de teşkil ettiğini, bu nedenle 1 nolu davalı … hakkında huzurdaki davanın ikame edildiğini, ayrıca anılan dava hakkında yönetim kurulu üyeliğinin sona ermesinden önceki dönemde ika ettiği haksız rekabet teşkil eden eylemleri için TTK’nın 396.maddesinin ihlali temeline dayalı olarak da dava açılmış olup söz konusu davanın İstanbul… Asliye Ticaret Mahkemesi’nin…Esas sayılı dosyası ile görüldüğünü, 2 nolu davalı …’ın ise 1 nolu davalı … ile işbirliği içerisinde TTK hükümleri anlamına haksız rekabet teşkil eden elemleri gerçekleştiren sigorta … şirketi olduğunu, TTK m.4/1 (a) ve (c) hükümleri uyarınca hem haksız rekabet hem de akdi rekabet yasağına aykırılık davalarında görevli mahkemenin ticaret mahkemeleri olduğunu, ayrıca hem 1 nolu davalının medeni ikametgah adresinin, hem de dosyaya mübrez delillerden de anlaşılacağı üzere 1 ve 2 nolu davalıların birlikte haksız rekabet teşkil edecek şekilde faaliyet gösterdikleri büro adresinin İstanbul Adliyesi’nin yargı alanı içerisinde bulunması sebebiyle mahkemenin huzurdaki davayı görmeye yetkili olduğunu, müvekkili … ile 1 nolu davalı … arasındaki ilk hizmet sözleşmesinin 16/06/1998 tarihide akdedildiğini, 30/11/2003 tarihinde akdedilen belirsiz süreli ikinci hizmet sözleşmesinin ise davalının genel müdürlük görevi sona erene kadar yürürlükte kalmaya devam ettiğini, 1 nolu davalı …’ın müvekkili şirket nezdinde görevinden ayrılmasının hemen ardından hiç vakit dahi kaybetmeden … sigorta’nın haklı menfaatini korumak adına hizmet sözleşmesinde ve kısıtlayıcı şartlar sözleşmesinde yer alan tüm bu rekabet yasağı hükümlerine tamamen aykırı davranarak müvekkili şirkete rakip konumda bulunan 2 nolu davalının …’da ortak ve yönetici olarak çalışmaya başladığını, müvekkili şirket çalışanlarına iş tekliiflerinde bulunduğu ve müvekkili şirketin müşterilerini mevcut sözleşmelerini ihlal etmek suretiyle … ile çalışmaya yönlendirdiğini, bu eylemlere ilişkin duyum alınmasının ardından müvekkili şirket tarafından …’a keşide edilen … 32. Noterliği’nin … yevmiye numaralı ve 26 Haziran 2015 tarihli ihtarnamesi ile rekabet yasağına aykırı ve ayrıca haksız rekabet teşkil eden eylemlere son verilmesi gerektiği, aksi halde müvekkili şirketin kanun ve sözleşmelerden doğan hukuki ve cezai tüm başvuru haklarını saklı tuttuğunun ihtar edildiğini, ancak ne yazık ki bu ihtarnamenin de sonuç vekmediğini ve 1 nolu davalı …’ın akdi rekabet yasağının ihlalini oluşturan ve haksız rekabet teşkil eden elemleri ile müvekkili şirketi ağır şekilde zarara uğratmaya devam ettiğini, davalı …’ın sadece rakip firma için çalışma yasağını ihlal etmekle kalmadığını, ayrıca müvekkili …’ın broker lisansına sahip çalışan portföyünün önemli bir kısmına tam 24 adet brokere iş teklifinde bulunmak suretiyle bu kimselerin müvekkili şirketten ayrılarak …’da çalışmaya başlamalarını sağladığını, 1 nolu davalı …’ın teklif ve ısrarları üzerine müvekkili Masrh’tan ayrılarak 2 nolu davalı …’a geçen 24 adet broker sıfatına sahip çalışan listesinin görev yerleri ve pozisyonlarının dosyaya sunulduğunu, 1 ve 2 nolu davalıların müvekkili …’ın broker portföyünün önemli bir bölümünün …’dan ayrılmasını ve 2 nolu davalıya geçmesini sağlamak suretiyle …’ın sigorta aracılığı faaliyeti ağır şekilde sekteye uğratmayı hedeflediğini ve ne yazık ki bu hedeflerinde başarılı olduklarını, 1 ve 2 nolu davalıların birlikte ika ettikleri fiillerin TTK hükümleri anlamında haksız rekabet teşkil ettiklerini, …’ta çalışan 24 adet brokerin blok halinde …’tan ayrılması ve … nezdinde çalışmaya başlaması sonucunda müvekkili şirketin bazı müşterileri ile müşteri portföyünün tamamına ait önemli ticari bilgi ve belgelerin … önderliğinde anılan brokerler eliyle …’a aktarıldığını, adı geçen brokerlerin kendilerinin …’tan ayrılmadan önce poliçe vadesi sona eren bazı müşterilerin poliçe vadelerini önce 1 ay gibi bir kısa süreler için zeyilname ile uzatmalarını sağladıklarını, …’a transfer olduktan sonra ise aynı müşterilerin yeni poliçeleri için aracılık yaparak aracılık primini …’ın kazanmasını sağladıklarını, özellikle müşterilerin hangi tür poliçeye ihtiyaçları bulunduğuna dair bilgiler ve poliçe bitim vadelerinin sigorta aracılığı sektöründe paha biçilemez değerde olan ticari bilgiler olduğunu, davalıların …’a ait hasar dosyalarını … üzerinden takip ettiklerini, davalıların … Insurance Broker ünvanlı lisans sahibi bir brokerlik şirketi henüz mevcut değilken bu isimde bir lisanslı brokerlik şirketi mevcutmuş gibi faaliyet gösterdiklerini,1 ve 2 nolu davalıların akdi rekabet yasağı anlaşmasını ihlal eden ve haksız rekabet teşkil eden açıklanan eylemleri nedeniyle müvekkili … ‘ın rakamla ifade edilemeyecek ölçüde büyük bir maddi zarara uğradığını ve bu zararın mevcut tabloda giderek büyümeye devam ettiğini, ayrıca müvekkili …’ın bu olaylar nedeniyle sektörel açıdan müşteri portföyü nezdinde itibar kaybederek manevi zarara da maruz kaldığının açık olduğunu, bu nedenlerle haksız rekabetin tespit ve meni ile müvekkili şirketin uğradığı maddi manevi zararların giderilmesi talebiyle huzurdaki davanın açılmasının kaçınılmaz olduğunu, davalıların akdi rekabet yasağının ihlal eden ve haksız rekabet teşkil eden fiillerinin tespiti ile bu fiillerin menine, TTK 59 hükmü uyarınca haksız rekabetin tespit ve menine dair ilamın Türkiye çapında yayım yapan tirajı 100.000’den daha yüksek en az üç adet gazetede ilanına, fazlaya ilişin hakları saklı kalmak kaydıyla müvekkili şirketin uğradığı zarara mahsuben maddi tazminat olarak HMK m.107 hükmü kapsamında şimdilik en az 250.000TL’nin haksız rekabet teşkil eden eylemlerin meydana geldiği tarihten itibaren işleyecek olan ticari faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline, TTK m56/1 (e) hükmü uyarınca müvekkili şirketin itibar kaybı ve manevi açıdan uğradığı zararları gidermek üzere 50.000 TL manevi tazminatın davalılardan müteselsilen tahsiline, yargılama masrafları ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Birleşen davada davalı … … … A. Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirket aleyhine husumet yöneltilebileceğinin kabulü anlamına gelmemek kaydıyla, davalı tarafça da açıkça kabul ve ikrar edildiği üzere, müvekkili şirket ile davacı arasında herhangi bir sözleşmesel ilişki bulunmadığı ve müvekkili şirketin ticaret sicilinde kayıtlı şirket merkezi adresinin de; … Caddesi No:26 … İstanbul adresi olduğundan ve bu itibarla müvekkili şirketin ikametgâhının … Mahkemelerinin yargı sınırları içinde bulunduğu açık ve net olduğundan, işbu uyuşmazlığın halli bakımından … Mahkemeleri yetkili mahkeme sıfatını haiz olduğundan ve mahkemenin yetkili mahkeme sıfatını haiz olmadığından, işbu davanın herhâlükârda yetki itirazları doğrultusunda mahkemenin yetkisizliği (… İş Mahkemelerinin yetkili olması) nedeniyle usulden reddine karar verilmesini, dava dilekçesinde de ifade edildiği üzere, ikame edilen davada diğer davalı … ile davacı tarafın geçmişte aralarında var olan iş sözleşmesi ilişkisinden kaynaklanan ve var olduğu iddia edilen akdi rekabet yasağına aykırılık ve haksız rekabet teşkil eden eylemlerde bulunduğundan bahisle tazminat yükümlüğüne dair olduğunu, dava dilekçesi incelendiğinde, davacı …’ın asıl hedefinin diğer davalı olduğunun görüldüğünü, davacının davalı müvekkili … ile işbirliği içinde haksız rekabet teşkil eden eylemler gerçekleştirdiğinden bahisle var olmayan bir haksız rekabet iddiasına dayanarak müvekkili …’nın da sorumluluğunun bulunduğunu beyan ve iddia ettiğini ve bu iddiasını destekler bir belge sunmaksızın müvekkili …’yı alakası bulunmayan bir uyuşmazlığın içine çekmeye çalıştığını, müvekkili … tarafından davacı şirketin çalışanlarının ve/veya müşterilerinin ayartılması gibi bir durumun söz konusu olmadığını, nitekim davacı tarafın bu yöndeki ve dava kapsamındaki iddialarını MK m. 6 uyarınca ispatla mükellef olduğunu ve fakat üzerine düşen ispat külfetini yerine getiremediğini, kaldı ki var olmayan bir hususun ispatının da mümkün olmadığını, bu itibarla davacı tarafın hiçbir somut bilgi ve/veya belgeye dayandıramadığı, dayandırmasının da mümkün olmadığı işbu davada ileri sürülen birtakım talep ve iddiaları ile müvekkili şirket faaliyetleri arasında hiçbir nedensellik bağı bulunmadığını, davacı tarafın tüm tazminat talepleri de dahil olmak üzere haksız ve mesnetsiz tüm beyan, iddia ve taleplerinin külliyen reddinin gerektiğini, müvekkil şirket ile davacı arasında herhangi bir sözleşme olmadığından ve davacı ile arasında rekabet yasağından da söz edilemeyeceğinden davacının sözleşmeye dayalı bir alacak talebi de söz konusu olmadığını, kaldı ki asıl olan serbest rekabet ortamının korunması olduğunu, müvekkil şirket tarafından davacıya yapılmış bir haksız fiil/haksız rekabet eylemi de söz konusu olmadığını, müvekkili şirketin davacının aleyhine sebepsiz iktisabının da olmadığı dava dilekçesi içeriği ile sabit olmakla, müvekkili şirketin işbu haksız ve mesnetsiz dava bakımından pasif husumet ehliyeti bulunmadığını, davacı tarafın, dava konusu edilen ve ancak somutlaştırılmayan, hakkında sadece soyut birtakım iddialara yer verilmekle yetinilen zararı, diğer davalı ve müvekkili şirketten müteselsilen tahsilini talep etmesinin yasal olarak mümkün olmadığını, arz ve izah edilen nedenler muvacehesinde fazlaya ilişkin tüm hakları saklı kalmak kaydıyla, müvekkili davalılar arasında mecburi ve/veya ihtiyari dava arkadaşlığı bulunmadığından müstekar Yargıtay içtihatları da nazara alınarak, müvekkili davalılar aleyhine ikame edilen davanın HMK madde 167 gereğince tefrikine, işbu uyuşmazlığın çözümü bakımından görevli Mahkemeler İş Mahkemeleri olduğundan, mahkeme görevli mahkeme sıfatını haiz olmadığından, işbu davanın öncelikle HMK m. 115/2 uyarınca dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine, işbu uyuşmazlık bakımından müvekkil davalı şirket yönünden yetkili mahkeme sıfatını haiz olmadığından, işbu davanın öncelikle (… İş Mahkemeleri Yetkili ve Görevli Olmakla) Sayın Mahkeme’nin yetkisizliği nedeniyle reddine, dava konusu uyuşmazlık bakımından müvekkili şirket aleyhine husumet tevcihi mümkün bulunmadığından, müvekkili şirket aleyhine ikame edilen davanın pasif husumet yokluğu nedeni ile reddine, haksız, hukuki mesnetten yoksun ve kötü niyetli olarak ikame edilen davanın külliyen reddine, yargılama masrafları ve ücreti vekaletin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
Birleşen davada davalı … Yücesen vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkile davalılar arasında mecburi veya ihtiyari dava arkadaşlığı bulunmadığından müstekar yargıtay içtihatları da nazara alınarak müvekkili davalılar aleyhine ikame edilen davanın HMK madde 167 gereğince tefrikine, iş bu uyuşmazlığın çözümü bakımından görevli mahkemeler iş mahkemeleri olduğundan mahkeme görevli mahkeme sıfatını haiz olmadığından iş bu davanın öncelikle HMK m.115/2 uyarınca dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine, iş bu dava dosyası ile mahkemenin 2015/922 Esas sayılı dosyası arasında fiili ve hukuki irtibat bulunduğundan görev itirazlarına helal gelmemek ve hiçbir kabul anlamına gelmemek kaydıyla iş bu davanın mahkemenin 2015/922 Esas sayılı dosyası ile veya mahkeme tarafından o dosyada da görevsizlik kararı verilmesi halinde görevli iş mahkemesinde HMK m.166/1 ve ilgili hükümleri gereğince birleştirilmesine, müvekkili …’ın iş sözleşmesinin davacı tarafça gerekçesiz şekilde feshedilerek sona erdirildiğinden geçerli bir rekabet yasağı sözleşmesinin bulunduğunun hiçbir surette kabulü anlamına gelmemek kaydıyla davacının rekabet yasağı sözleşmesine dayanarak ileri sürdüğü haksız ve mesnetsiz tüm taleplerinin TBK m.447/2 hükmü uyarınca külliyen reddine, müvekkili …’ın iş sözleşmesinde yer alan rekabet yasağı düzenlemesi TBK m.445 hükmü uyarınca yer, zaman, konu sınırlaması bakımından geçersiz olduğundan davacı taleplerinin bu nedenle de külliyen reddine, haksız hukuki mesnetten yoksun ve kötü niyetli olarak ikame edilen davanın külliyen reddine, yargılama masrafları ve ücreti vekaletin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkememizce verilen ara karar gereğince bilirkişi raporu alınmasına karar verilmiş olup 20/02/2020 tarihli bilirkişi raporunda özetle; davalılardan …’ın yönetim kurulu üyeliği görevi devam ettiği süre içerisinde davacı şirket ile rekabet teşkil eden bir ticari bir işlemi gerçekleştirmediği, davacı taraf/ından rekabet kapsamında olduğu ileri sürülen fiillerin davalının yönetim kurulu üyeliği görevinin sona ermesinden sonraki sürece ilişkin olduğu, sözleşmeye davalı rekabet yasağı bakımından; süre bakımından kanuna uygun sınırın uygulanabileceği, ayrıca yer bakımından bir geçersizlik halinin söz konusu olmadığı, zira sözleşmelerde mutlak manada sigorta aracılığı işinin yasaklanmış olmadığı, yasaklamanın davacı şirket müşteri ve çalışanlarına ilişkin olduğu, davalı gerçek kişinin davacı şirketten ayrıldıktan sonra sigorta aracılığı ile uğraştığının sabit olduğunun dosya kapsamından anlaşılmakta olduğu, yapılması gerekenin, davalı …’ın, davacı şirketin son üç yıl içinde müşterisi olmuş hangi kişi ya da şirketlere sigorta aracılığı hizmeti ilişkisi içine girdiğinin ve davacı şirketin son 1 yılı içindeki hangi sigorta aracılığı ile uğraşan (broker) çalışanlarının davalılarca istihdam edildiğinin tespit edilmesi olduğu, bu bakımdan davacı şirketin uğradığı zararı da bu kapsamda ortaya koyması ve buna ilişkin talebini somutlaştırması gerektiği, ancak davacı şirket talebini somutlaştırdıktan sonra bu konuda bir değerlendirmede bulunulmasının mümkün olacağı, haksız rekabet iddiaları bakımından; müşterileri ya da çalışanları ayartma olgusunun ispat edilememiş olduğu, …’nın lisansının almadan çalışmaya başladığı iddiasının sabit görülmesi halinde ise davalı şirketin iş ve çalışma koşullarına uymadığı ve bu suretle haksız rekabet ftilini işlediği sonucuna varılacağı, buna ilişkin olarak da davacı şirketin tazminat talebini somutlaştırması gerektiği; sektör faaliyet konusunun özelliği gereği; sigortacılık yönünden, 1 no.lu davalının rekabet ihlali sonucu davacının portföy komisyon kaybından söz edilemeyeceği, ancak 1 no.lu davalı …’ın 2 no.lu davalı şirkete, davacı … portföyünden bir kısım işleri kaydırmış olduğu ve bu durumda; davacı ile anılan davalı aralarındaki sözleşme ilgili hükümleri kapsamında ( 3 yıl sürede ) rekabet ( etmeme ) yasağı ihlal edilmiş olmasından bu hususta değerlendirme mahkemenin hukukunda bulunduğu görüş ve kanaatine varıldığı bildirilmiştir.
Mahkememizce verilen ara karar gereğince ek rapor alınmasına karar verilmiş olup 18/06/2021 tarihli ek bilirkişi raporunda özetle; davacı vekilinin, TTK m. 396 hükmüne ilişkin beyanları, davalı …’ın yönetim kurulu üyesi iken adi şirket kurmuş olduğu iddiası, çalışanların ayartılması ilişkin olağan dışı menfaat kriterinin aranmadığı görüşü, ticari sırra ilişkin ifadeleri yönünden kök rapordaki görüşlere ve varılan sonuçlarda herhangi bir değişikliğe gidilmesini gerektir bir durum olmadığı kanaatine varıldığı bildirilmiştir.
Mahkememizce verilen ara karar gereğince 2.kez ek rapor alınmasına karar verilmiş olup 16/01/2023 tarihli 2.ek bilirkişi raporunda özetle; dosyaya sunulu mütalaa içeriği dikkate alınmaya değer bulunmadığı ve bu nedenle görüş mahkemece hükmedilmesi halinde tecdit komisyon icmali raporda mevcut olduğu, davalı … tarafından davacının bir kısım portföyünün davalı …’nın portföyüne aktarıldığı, davacı şirketin portföyünde olup 2016/2017 döneminde davalı Integra’nın portföyünde olan müşterilerle yapılan poliçelerin komisyon tutarının 2015/2016 dönemine göre 745.764,61 USD olduğu, davalı … ile davacı şirket arasında akdedilen sözleşmenin Rekabet Teşkil Eden Faaliyetler ile ilgili olarak 3 yıl süre ile rekabet etmeme hükmüne göre rekabet yasağı/sözleşme ihlali bulunduğu, buna göre 3 yıllık komisyon tutarının 2.237.293,83 USD olacağı, kök ve 1. ek rapordaki görüşlerde ve varılan sonuçlarda herhangi bir değişikliğe gidilmesini gerektirir bir durum bulunmadığı görüş ve kanaatine varıldığı bildirilmiştir.
Asıl ve birleşen davada davacı vekili 09/06/2023 tarihli talep artırım dilekçesinde özetle; birleşen dava bakımından müvekkili davalı … arasındaki akdi rekabet yasağının ihlali nedeniyle uğranılan 42.112.134,30 TL tutarındaki zararın, taraflar arasındaki akdi rekabet yasağına aykırı fiillerin vuku bulduğu tarihten itibaren işleyecek ticari avans faizi ile davalılardan …’dan tahsiline, vekalet ücretinin ve yargılama giderlerinin davalılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE;
Mahkememizce yapılan yargılama sonucunda; tarafların beyanları, deliller ve tüm dosya kapsamına göre;
Asıl davada, davacı müvekkili şirketin genel müdürlüğünün 1999-2015 yılları arasında aynı zamanda yönetim kurulu üyeliği görevi de bulunan davalı tarafından ifa edildiğini, şirket yönetimi tarafından davalıya yönetim kurulu içinde başka bir pozisyon teklif edildiğini, davalı tarafça bu yeni görevin kabul edilmeyerek şirket ile olan ilişkisinin 21/07/2015 tarihinde sona erdiğini, genel müdürlük görevinden bağımsız olarak yürüttüğü yönetim kurulu üyeliğinden kendi isteği ile istifa edip istifanın 01/07/2015 tarihinde müvekkiline ulaşmakla sonuç doğurduğunu, davalının yasal rekabet yasağı sorumluluğuna aykırı bir şekilde müvekkilinin müşterilerine ve çalışanlarına iş teklifleri götürmeye başladığının öğrenilmesi ve bazı çalışanların sürpriz bir şekilde şirketten ayrılmaları üzerine davalıya ihtarname gönderildiği, davalının TTK 396.maddesi uyarınca yönetim kurulu üyesinin diğer bir şirkette yöneticilik yapmasının sadakat yükümlülüğünün ve rekabet yasağının ihlali olduğunu, davalının TTK 396.maddesine muhalif olarak gerçekleştirmiş olduğu eylemlerden dolayı müvekkilinin uğramış olduğu maddi zararın tespiti ve tazmini talebinde bulunduğunu belirterek eldeki davayı açmıştır.
Davalı ise; davacı şirkette yönetim kurulu üyesi olduğu dönemde başka bir şirkette çalışması olmadığını, davacı tarafından genel müdürlük görevine son verildiğini, 26/06/2015 tarihli bildirim ile kendisinin yönetim kurulu üyeliğinden istifa ettiğini, iş akdine davacı tarafından son verildiğini, işveren tarafından haklı sebep olmaksızın sözleşmenin feshi ile rekabet yasağının sona erdiğini, 06/08/2015 tarihinde … … Şirketi’nde çalışmaya başladığını, 21/09/2015 tarihinde şirket hissedarı olduğunu, davacı şirkette yönetim kurulu üyeliğinden istifa edildikten yaklaşık 2 ay sonra … Sigorta Şirketi’nde çalışmaya başladığını, tekliflerin brokerler tarafından değil sigorta şirketi tarafından hazırlandığından müşterilere verilen tekliflerin de ticari sır olarak nitelenmesinin mümkün olmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.
Birleşen davada ise davacı, müvekkili şirkette yönetim kurulu üyesi ve genel müdür olarak çalışan davalı …’ın iş akdinin feshi sonrası diğer davalı şirkette çalışmaya başlamasının taraflar arasındaki 30/11/2003 tarihli sözleşmedeki akdi rekabet yasağına aykırılık teşkil ettiğini, davalının müvekkili şirketten ayrılmasının ardından diğer davalı şirkette ortak ve yönetici olarak çalışmaya başlayıp müvekkili şirket çalışanlarına iş tekliflerinde bulunup müvekkili şirketin müşterilerinin mevcut sözleşmelerini ihlal etmek suretiyle … Sigorta A.Ş ile çalışmaya yönlendirdiği, davalıların müvekkili şirkete karşı hizmet sözleşmesinin sona ermesinden sonra belirli süreyle rekabet etmeme borcu altında bulunan brokerleri de müvekkili şirkete karşı sözleşmesel taahhütlerini ihlal etmeye yönlendirmesinin haksız rekabet teşkil ettiğini belirterek davalıların haksız rekabet teşkil eden eylemlerinin tespiti ve meni ile maddi ve manevi zararlarının tazmini talebinde bulunmuştur.
Tüm dosya kapsamının incelenmesinde davacının asıl davada anonim şirket yönetim kurulu üyesinin tabi olduğu rekabet yasağı, birleşen davada sözleşmeye dayalı rekabet yasağı ve haksız rekabet hükümleri kapsamında talepte bulunduğu anlaşılmış olup davalı …’ın 1999 yılından 01/07/2015 tarihine kadar davacı şirkette yönetim kurulu üyeliği görevini yürüttüğü, 26/06/2015 tarihli bildirimle davalının tek taraflı irade beyanıyla yönetim kurulu üyeliğinden istifa ettiği ve bozucu yenilik doğuran bir hak niteliğinde olan istifanın davacı şirketin kabulüne bağlı olmaksızın şirkete ulaşmış olduğu tarih olan 01/07/2015 tarihinde sonuç doğurduğu, bu kapsamda davalının davacı şirketteki yönetim kurulu üyeliğinin 01/07/2015 tarihinde son bulduğu tarafların kabulündedir.
TTK’nın 396. maddesinde anonim şirketlerde yönetim kurulu üyeleri için rekabet yasağı düzenlenmiştir. Bu yasağın amacı, şirketin yönetim ve işleyişinde söz sahibi olan kişilerin, bulundukları pozisyonu kötüye kullanarak şirkete zarar verebilecek eylem ve faaliyetlerde bulunmalarının engellenmek istenmesidir. TTK’nın “rekabet yasağı” başlıklı 396. maddesi aşağıdaki gibidir:
MADDE 396- (1) Yönetim kurulu üyelerinden biri, genel kurulun iznini almaksızın, şirketin işletme konusuna giren ticari iş türünden bir işlemi kendi veya başkası hesabına yapamayacağı gibi, aynı tür ticari işlerle uğraşan bir şirkete sorumluluğu sınırsız ortak sıfatıyla da giremez. Bu hükme aykırı harekette bulunan yönetim kurulu üyelerinden şirket tazminat istemekte veya tazminat yerine yapılan işlemi şirket adına yapılmış saymakta ve üçüncü kişiler hesabına yapılan sözleşmelerden doğan menfaatlerin şirkete ait olduğunu dava etmekte serbesttir. (2) Bu haklardan birinin seçilmesi birinci fıkra hükmüne aykırı harekette bulunan üyenin dışındaki üyelere aittir. (3) Bu haklar, söz konusu ticari işlemlerin yapıldığını veya yönetim kurulu üyesinin diğer bir şirkete girdiğini, diğer üyelerin öğrendikleri tarihten itibaren üç ay ve herhâlde bunların gerçekleşmesinden itibaren bir yıl geçince zamanaşımına uğrar. (4) Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluklarıyla ilgili hükümler saklıdır. TTK madde 396/ 1’de, yönetim kurulu üyelerinin genel kurulun iznini almaksızın şirketin işletme konusuna giren ticari iş türünden bir işlemi kendisi veya başkası hesabına yapamayacağı ve aynı tür ticari işlerle uğraşan bir şirkete sınırsız ortak sıfatıyla giremeyeceği hususları hüküm altına alınmıştır. Öncelikle belirtilmelidir ki, kanunun lafzından da anlaşıldığı üzere, yönetim kurulu üyeleri, genel kurulun iznini alarak bu tür iş ve işlemleri gerçekleştirebilmektedir. Dolayısıyla bu yasak, mutlak bir yasak niteliğinde değildir, aksinin kararlaştırılabilmesi mümkündür. Esasen anonim şirketlerde yönetim kurulu üyeleri için öngörülen rekabet yasağının, TTK madde 369’da bahsi geçen özen ve bağlılık yükümlülüğünden kaynaklandığını söylemek yanlış olmayacaktır. TTK madde 369 uyarınca yönetim kurulu üyeleri ve yönetimle görevli üçüncü kişiler, görevlerini tedbirli bir yöneticinin özeniyle yerine getirmek ve şirketin menfaatlerini dürüstlük kurallarına uyarak gözetmek yükümlülüğü altındadırlar. Bu da yönetim kurulu üyeleri açısından özen ve sadakat yükümlülüğüne aykırı hareket etmemek, şirketin faaliyet alanıyla ilgili eylem ve faaliyetlerde bulunmamak suretiyle şirketle rekabet oluşturabilecek iş ve işlemlerden kaçınmayı gerektirmektedir. Nitekim bu tür faaliyetlerde bulunulduğunda, yönetim kurulu üyesi/ üyelerinin bireysel menfaatleriyle şirketin menfaatlerinin çatışması gündeme gelebileceğinden, TTK madde 396 ile şirketin ticari devamlılığı ve çıkarlarını korumak amaçlanmıştır. Ayrıca belirtilmelidir ki, yönetim kurulu üyeleri için öngörülen yasak, kişilerin “yönetim kurulu üyeliği” sıfatına bağlı olduğundan, söz konusu rekabet yasağı yönetim kurulu üyelerinin görev süreleri ile sınırlıdır. Dolayısıyla yönetim kurulu üyeliği sona eren kişi/ kişiler için artık TTK madde 396 anlamında bir rekabet yasağı gündeme gelmeyecektir. Nitekim bu husus, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 04.10.2012 tarihli 2010/11204 Esas ve 2012/15168 Karar sayılı kararında da vurgulanmıştır. Bununla birlikte, yönetim kurulu üyesi ile şirket arasında yapılacak bir sözleşme ile rekabet yasağının üyeliğin sona ermesinden sonra da devam edeceğinin kararlaştırılabilmesi mümkündür. Bu halde söz konusu yasağa aykırılık halinde yönetim kurulu üyesi, TTK madde 396 uyarınca değil, yapılan sözleşmeye göre sorumlu olacaktır. Somut olay yönünden davacının rekabet yasağına aykırı davranıldığının ileri sürüldüğü hususlar (davalı …’ın … Sigorta A.Ş markasını kullanarak mesaisini harcadığı, davacının müşterilerinden … Hastaneler Gurubu’nun … ile çalışmaya başladığı, bu hususların 11/09/2015 tarihli keşif tutanağında tespit edildiği ve … Hastaneler Grubu’nun broker atama mektubunun (18/08/2015 tarihli) bulunduğu) davacının yönetim kurulu üyeliğinin sona erdiği 01/07/2015 tarihi sonrasına ilişkin olup, davalının yönetim kurulu üyeliğinin devam ettiği süre içerisinde özen ve sadakat yükümlülüğüne aykırı davranarak yönetim kurulu üyeleri için öngörülen TTK 396. madde hükmünde düzenlenen rekabet yasağına aykırı davrandığı hususu davacı tarafça ispatlanamadığından asıl davanın reddine karar verilmiştir.
Birleşen dava yönünden davacının sözleşmeye dayalı talepleri davacı ile davalı arasında akdedilen 30/11/2003 tarihli hizmet sözleşmesine dayanmakta olup hizmet sözleşmesinin tercümesinde rakip iş başlığıyla yer alan hükmünde; “İstihdamınızın sona ermesinden sonra Üç yıl boyunca, Şirket tarafından çalışmamanızın talep edildiği durum dışında, doğrudan veya dolaylı olarak, kendi hesabınıza veya Şirket ya da Grubun herhangi bir diğer üyesi ile rekabet içincdeki herhangi bir diğer kişi, firma veya şirket adına: — İstihdamınızın sorta ermesinden önceki Üç yıl içinde Şirketin veya Grubun bir müşterisi olan ve söz konusu dönem zarfından kendinizin de ilişkinizin olduğu herhangi bir kişi, firma veya şirketten sigorta işi talep etmeyecek veğa reklamını yapmayacaksınız; — istihdamınızın sona ermesinden önceki üç yıl içinde Şirketin veya Grubun bir müşterisi olan ve söz konusu dönem zarfından kendinizin da ilişkinizin olduğu herhangi bir kişi, firma veya şirket ile sigorta işi ile ilgili işlem yapmayacaksınız.” düzenlemesinin yer aldığı görülmüştür.
Taraflar arasındaki sözleşmede davalının hukuki ve kişisel olarak işverene bağımlı çalıştığı, arada iş ilişkisinin bulunduğu, nitekim davalı … tarafından davacı … Sigorta aleyhine açmış olduğu işçilik hak ve alacaklarının tahsili talepli İstanbul 11.İş Mahkemesi’nin 2015/1185 Esas sayılı dosyasının istinafı nedeniyle İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 48. Hukuk Dairesi’nin 2020/… Esas 2022/… Karar sayılı ilamında; “Davalı vekili, davacının Yönetim Kurulu üyesi olduğunu, iş sözleşmesi ile çalışmadığını, vekalet sözleşmesi ile çalıştığını, dolayısıyla iş mahkemelerinin görevsiz olduğunu, davanın asliye ticaret mahkemesinde görülmesi gerektiğini, emsal kararların da bu yönde olduğunu savunmuş ise de bizzat davalı şirket tarafından keşide edilen 22/01/2015 tarihli fesih bildiriminde, davacı ile aralarında iş sözleşmesi bulunduğu ve 6 ay sonrasında hüküm ifade etmek üzere sözleşmenin feshedilmiş olduğu yazılmıştır. Davacıya yeni bir pozisyon önerilmesine ilişkin 08/06/2015 tarihli yazıda kendisine kıdem tazminatı ile yıllık izin alacağının doğacağı belirtilmiştir. Davacının özlük dosyasının incelenmesinde, yıllık izin kayıtlarının tutulduğu görülmüştür. Davacının bildirimleri SGK’ya hizmet akdi ile çalışan (da) olarak bildirilmiş, işten ayrılış nedeni ise “belirsiz süreli iş sözleşmesinin işveren tarafından haklı neden bildirilmeksizin feshi” (kod 4) olarak bildirilmiştir. Buna göre davacının işyerinde hizmet akdi ile çalıştığı kanaatine varılmakla bu itiraz haklı görülmemiştir. ….Öte yandan davacının iş sözleşmesinin haksız rekabet iddialarından önce işveren tarafından hiç bir haklı neden ileri sürülmeksizin feshedilmiş olması ve fesih bildiriminde davacının – haklarının ” ödeneceğine – ilişkin beyan birlikte değerlendirildiğinde prim alacaklarının muaccel hale geldiği ” değerlendirmelerine yer verilmiş olup mahkememizce de Bölge Adliye Mahkemesi’nin gerekçesi yerinde görülmekle taraflar arasındaki ilişkinin hizmet ilişkisinden kaynaklandığı ve davacı tarafça hizmet ilişkisinin haklı neden bildirilmeksizin feshedildiği, bu kapsamda TBK 447/2.maddesi uyarınca rekabet yasağının sona erdiği kabul edildiğinden davacının rekabet yasağı sözleşmesine aykırılık nedeniyle tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
Davacı birleşen dosyada ayrıca davalıların müvekkilinin müşteri çevresini ayartarak TTK’nın haksız rekabete ilişkin hükümlerini ihlal ettiğinin tespiti ve önlenmesini istemiştir. Bu kapsamda, müvekkilinin uzun yıllardır çalıştığı müşterilerinin ayartılarak rakip şirkete götürüldüğünü ileri sürmüştür. TTK’nın 55.maddesinde genel olarak haksız rekabet oluşturabilecek haller sayılmış olup, 55/1.b.3. Başkalarının işçilerini, vekillerini, üretim veya iş sırlarını ifşa etmeye veya ele geçirmeye yönelmek haksız rekabet oluşturduğu gibi müşterilerle sözleşme yapılabilmesi için onları başkalarıyla yapmış oldukları sözleşmelere aykırı davranmaya yöneltmekte bir çeşit haksız rekabettir. Bu durumda, davalının sıfatından bağımsız olarak, haksız rekabet teşkil edecek bir eyleminin bulunduğu maddi vakalar ve somut delillerle ortaya konulması halinde haksız rekabetin varlığından söz edilebilir.
Davacı tarafın çalışanlarının bir kısmının davalı şirkete geçtiği ve bu hususun haksız rekabet teşkil ettiği ileri sürülmüş ise de; çalışanların çalıştıkları şirket ya da işletmeyi değiştirmeleri bizzat yeni iş yeri arayışında olmaları veya kendilerine başka bir şirket veya işletmede çalışmaları konusunda teklifte bulunulması kural olarak haksız rekabet teşkil etmez. Aksine bir kabul çalışma ve iş arama hürriyetinin kısıtlanması anlamına gelir. Ayartma olgusunun mevcut olduğunun söylenebilmesi için çalışanlara olağan dışı vaatlerde bulunulması gerçek olmayan şartların teklif edilmesi gerekir. …’ın ne suretle çalışanları ayarttığı konusunda ispat yükü davacıdadır. Davacı tarafça bu hususta ispata elverişli bir delil ibraz edilmemiştir. Bu kişilerin işten ayrılmadan önce davalı … ile görüşmüş olduğu kabul edilse dahi bu durum tek başına haksız rekabet olgusunu ispat edecek nitelikte değildir.
Davalıların TTK’nın 54 ve 55. Maddesinde sayılan türden bir eyleminin varlığı somut delillerle kanıtlanmadığından birleşen davada maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmiş, yine davacının birleşen davada TTK 56/1-e maddesi gereği manevi tazminat talebinin de TBK 58.maddesindeki koşulların oluşmadığı, kişilik haklarının zedelendiğinin ispatlanamadığı anlaşıldığından davacının asıl ve birleşen davadaki taleplerinin ayrı ayrı reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Asıl davanın ve mahkememiz dosyası ile birleşen mahkememizin 2015/1123 esas sayılı dosyasına ilişkin davanın ayrı ayrı REDDİNE,
2-Asıl dava yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 269,85 TL harçtan peşin alınan 1.707,75 TL harcın mahsubu ile bakiye 1.437,90 TL harcın hüküm kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Birleşen dava yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 269,85 TL harçtan peşin alınan 1.523,25 TL ve tamamlama harcı ile alınan 719.169,97 TL olmak üzere toplam 720.693,22 TL harcın mahsubu ile bakiye 720.423,37 TL harcın hüküm kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
4-Asıl dava yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 13/4.maddesi gereğince hesap olunan 17.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Birleşen davada maddi tazminat talebi yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 13/4. maddesi gereğince hesap olunan 17.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
6-Birleşen davada manevi tazminat talebi yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 10/3. maddesi gereğince hesap olunan 17.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
7-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
8-Davalı … tarafından yapılan 100,00 TL yargılama masrafının davacıdan alınarak davalı …’a verilmesine,
9-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayarak artan gider avansının hüküm kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine,
Dair, davacı birleşen dosya davacı vekilinin yüzüne(e- duruşma), davalı birleşen dosya davalılar vekilinin yüzüne, 6100 sayılı HMK’nun 342. ve 345.maddeleri gereğince karşı tarafın sayısı kadar örnek eklenmek suretiyle tebliğden itibaren iki haftalık süre içerisinde mahkememize verecekleri bir dilekçe ile veya başka bir mahkeme aracılığı ile mahkememize gönderecekleri dilekçe ile veya HMK 348. maddesi gereğince istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf, başvurma hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile mahkememize verecekleri bir cevap dilekçe ile veya başka bir mahkeme aracılığı ile mahkememize gönderecekleri cevap dilekçesi ile HMK 341. madde uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere oy birliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 14/12/2023

Başkan …
*e-imzalıdır
Üye …
*e-imzalıdır
Üye …
*e-imzalıdır
Katip …
*e-imzalıdır