Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/521 E. 2020/400 K. 13.07.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2014/1604
KARAR NO : 2020/395

DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 25/12/2014
KARAR TARİHİ : 09/07/2020

Mahkememizde görülmekte olan Alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekil dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin … adı ile Türkiye’nin dışında …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … ve … olmak üzere pek çok … ülkesine Türkçe televizyon yayını yapan bir kuruluş olduğunu, Davalılarla yapılan 17,01.2014 tarihli sözleşmeyle; kanalın reklam kuşakları içinde yer alan tüm reklam yerlerinin 11.200.000,00 TL karşılığında 14 ay boyunca Davalı yana tahsis edildiği, … nin işi yüklenen taraf, diğer davalıların ise Garantör olduğu,Yürürlüğe giren sözleşme gereğince taraflar karşılıklı olarak edimlerini ifa ederken 30.05.2014 tarihinde … tarafından müvekkili şirketin yönetim ve denetimine el konulduğu, Davalıların oluşan belirsizlikten istifade ederek sanki taraflar arasında, müvekkili şirket kanalında ne kadar reklam yayınlanmış ise o kadar ücrete hak kazanılacağına dair bir anlaşma varmış gibi bir algı yaratarak ve gerçeğe aykırı beyanlarla müvekkili şirketin bu süre içinde düşük miktarlı fatura düzenlemesini temin ettiklerini, Müvekkili şirket yönetim ve denetiminin 18.07.2014 tarihli yargı kararı ile yeniden … grubuna devredilmesi sonrasında taraflar arasındaki sözleşmenin … yönetiminden saklandığının anlaşıldığını, dava konusu sözleşmenin garantörü konumunda olan Davalı şirket temsilcisine konu aktarıldığında yapılan işlemlerin hatalı olduğunu kabul ettiğini, bir kısmını vadesinden önce nakit olarak bir kısmını ise ileri tarihlî çekle ödeyeceğini ifade ettiğini, bunun üzerine, Davalı…’ nin farklı tarihlerde olmak üzere toplam 1.500.000,00 TL nakit ödeme yapıp, vadesi gelmemiş borçlara karşılık 1.250.000 TL, 650.000 TL ve 650.000 TL bedelli üç adet çeki 01 Eylül 2014 tarihinde keşide ederek müvekkili şirkete verdiği bunun karşılığında müvekkili şirketin Mayıs, Haziran, Temmuz ve Ağustos ayına ait fark faturalarının ilkini 1 Ağustos 2014 tarihinde ikinci grup fark faturaların İse 1 Eylül 2014 tarihinde düzenleyerek Davalı şirkete tebliğ ettiğini, ancak davalıların; yasa hükümlerine, Reklam Kurulu normlarına ve yetki verilen Bölge’de yürürlükte olan İlgili yasal düzenlemelere aykırı olacak şekilde reklam yayını yapma taleplerinde bulundukları ve ısrar ettikleri, müvekkilinin bunu kabul etmemesi üzerine müvekkil şirket emrine keşide ettikleri 1.250.000,00 TL meblağlı çeki ödemedikleri, fatura içeriklerine kötü niyetle itiraz ettikleri ve sözleşme ile üstlendikleri edimlerini yerine getirmeyeceklerini ifade etmeleri üzerine sözleşmenin müvekkili şirket tarafından … Noterliğinin … tarih ve … yevmiye No.lu ihtarnamesi ile feshedildiği, Müvekkili şirketin alacağını tahsil etmek amacı ile Önce (1) no.lu Davalı tarafından keşide edilerek kendisine verilmiş olan 31.10.2014 tarih ve 1.250.000,00 TL’lik çeki icra takibine koymasına rağmen karşılığını tahsil edemediği, 30.11.2014 vade tarihli 650.000,00 TL’lik çekin de karşılıksız çıktığı, yine Davalı yanlar tarafından müvekkili şirkete alacağına mahsuben verilen 28.02.2015 tarih ve 650.000 TL tutarlı diğer çekin de vadesinde ödenmeyeceğinin Davalılar tarafından müvekkili şirkete gönderilen ihtarnamede ikrar edildiği, Sözleşmenin yürürlüğe girdiği Ocak 2014 tarihinden sözleşmenin feshedildiği 3 kasım 2014 tarihine kadar Davalılar tarafından toplamda 5.550.000,00 TL ödemede bulunulması gerekirken sadece 1.500.000,00 TL nakit ödemede bulunulduğu,Fesih anına kadar ürün (reklam} pazarlamasından dolayı 4.050.000,- TL alacak oluştuğu, bu bedef ve sözleşme hükümlerinin ihlal edilmesi nedeni İle 500.000,00 Euro cezai şart alacağının ödenmesinin ihtar edildiği ancak Davalıların hiçbir ödemede bulunmadıkları, Davalıların farklı İki ülke merkezli tüzel kişilikler oluşturarak tüzel kişilik perdesi arkasına sığındıkları, Müşterilerinden tahsil ettikleri paraları yine yurt dışında yerleşik bankalarda tuttukları, (2} ve (3) numaralı Davalıların Türkiye’de mukim olmalarına ve keza (1) ve (2} no.lu Davalıların yetkililerinin de (3) no.lu Davalı olduğu açıkça ortada iken Davalı yanların somut olayda sorumluluğu (1) nolu Davalıya İndirgeyerek ve hileli bir kısım işlemlere girişmek suretiyle yargıdan kaçmak gayreti içinde oldukları, Bu gerekçelerle müvekkili şirkete ait … adlı televizyon kanalında yayınlanan reklamlar nedeni ile oluşan alacağının ve sözleşme şartlarına uyulmaması nedeni ile doğan ceza-i şart alacağının tahsili için huzurda görülmekte olan davayı açma zorunluluğu doğduğu, Davalı yanların 3. şahıslardaki hak ve alacakları hususunda ihtiyati tedbir kararı oluşturulmasını, Uygun görülecek teminat mukabilinde menkul ve gayrimenkul malları ile 3. şahıslardaki hak ve alacaklarının ihtiyaten haczine karar verilmesini, Bir nolu Davalı hakkında…, İcra Müdürlüğümün … E. sayılı dosyası ile takip başlatılmış olduğundan, İşbu davada talep edilen alacağın 2.800.000 TL’İik kısmının (1) no.lu Davalıdan diğer Davalılar ile birlikte müştereken ve müteselsilen, 4.050.000-TL asıl alacağın tamamının (2) ve (3) no.lu Davalılardan müştereken ve müteselsilen, 500.000 Euro tutarındaki cezai şart alacağının tüm Davalılardan müştereken ve müteselsilen, temerrüt tarihinden itibaren bankaların uyguladığı en yüksek avans faizi ile birlikte tahsilini, dava masraflarıyla vekalet ücretinin davalılar üzerine yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili şirket aleyhine açılan davanın haksız ve hukuki mesnetten yoksun olduğu, Davacıya karşı müşterek ve müteselsil bir sorumluluğu bulunmadığı, Müvekkili şirketin sözleşmenin, tanımlar bölümünde, kısaca “Garantör” olarak adlandırılmış ise de böyle olmadığı, bu kelimenin hukuki anlamda kullanılmadığı, Bu yönü ile bakıldığında sözleşmenin müvekkili açısından, bir “Garanti veya Garantör Sözleşmesi” olmadığı, müvekkilinin “Garantör” olarak kabul edilemeyeceği, müvekkilinin yükümlülüğünün sadece çekleri Davacı adına keşide edip teslim etmesi olduğu, bunun dışında bir sorumluluğunun bulunmadığı, Müvekkilinin belirtilen çekleri keşide ederek Davacıya teslim ettiği, sonrasında. Davacının kendi İsteği ile … çeklerini kendisine iade ederek diğer Davalı …’nın çeklerini aldığı böylece müvekkiline ait bütün sorumlulukların ortadan kalktığı, bu nedenle ceza-i şarttan da sorumlu tutulamayacağı, … nezdinde hile veya gerçeğe aykırı beyan ile sözleşmenin gizlendiği iddialarının doğru olmadığı, Davacı tarafından müvekkiline sırf ızrar etmek amacıyla haciz ve muhafaza işlemi yapıldığı, Davacı tarafından herhangi bir delil ibraz edilmediği, bu nedenlerle, davanın reddi İle yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Ip&Media vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkiline, taraflar arasındaki sözleşmenin fesh edildiğine dair usulüne uygun bir fesih bildirimi yapılmadığı, Feshin haksız olduğu, Davacı tarafın 17.012014 tarihli sözleşmedeki yükümlülüklerini tam olarak yerine getirmediği, sözleşmenin imzasından sonra kanalın içeriğinin ve reytinginin çok düştüğü, ücreti alınmasına rağmen yayınlanmayan reklamlar nedeni ile piyasada imajının zedelendiği, Davacı … kanalının uydu transponder’inin arızalı olması nedeniyle Avrupa erişiminin çok düşük olduğunun gizlendiği, şikâyetler üzerine arızanın Davacı tarafından kabul edildiği ancak giderilmediği, bu yüzden müşterilerinin reklam vermekten imtina ettikleri, kanala … (Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu) tarafından el konulacağı söylentilerinin verilen reklam sayısını tahammül edilemez seviyede düşürdüğü, …’ nin Davacı şirkete el koyması ile birlikte, önceden yayınlanan reklamların yayından kaldırılıp daha önceden kabul edilen tekliflerin reddedildiği. Davacı şirkete … tarafından el konulması ile sözleşmenin hukuken uygulanamaz hale gelerek sona erdiği, …’ nin kanala el koymasının ticari hayatta önceden öngörülemeyecek bir mücbir sebep olduğu, müvekkilinin bir özel şirket ile sözleşme imzalanmış iken, devir ile birlikte, muhatabının kamu gücünü kullanan bir kurum olduğu, dolayısıyla işlerin uygulanışı, karar mekanizması, ihtilafların çözümü ve uygulanacak hukukun tamamen farklılaştığı, müvekkilinin ödemelerden dolayı temerrüdünün söz konusu olmadığı, sözleşmenin bu nedenle feshinin haklı bir gerekçe olarak kabul edilemeyeceği, Müvekkilinin, Davacı şirkete yayınların kesildiği ve fesih tarihi olarak iddia edilen tarih itibariyle ödenmemiş bir borcu bulunmadığı, sözleşmeye göre Davacının ödemelerin vadesinde yapılmaması durumunda Davalıya 30 günlük süre vermesi gerektiği halde bu sürenin verilmediği, Davacı tarafın teminat olarak elinde bulundurduğu ve iade etmesi gereken bedelsiz çeki tahsile çalıştığı, Müvekkil şirketin hiçbir zaman aykırı yayın talebinde bulunmadığı, daha önce yayınlanmış olan yayınların Davacı tarafından sebepsiz ya da siyasi nedenler bahane edilerek yayınlanmadığı, Davacı tarafın sözleşmeyi fesih bildiriminde bulunmadan önce müvekkil şirketin reklam yayınlarını durdurarak sözleşmeye aykırı davrandığı, Her ne kadar ortada yazılı bir sözleşme bulunmakta ise de sözleşmenin hayatın olağan akışına ve hedeflenen amacın ruhuna uygun olarak ticari hayatın gerekleri ve teamülleri ile genel hukuk kaidelerine uygun olmadığı, bu nedenle birçok hükmünün geçersiz sayılması gerektiği, müvekkilinin yükümlülüklerini yerine getirdiği, Davacının üzerine düşenleri yapmadığı, Davacının, ceza-i şart talep hakkı bulunmadığı, bu nedenlerle; davanın reddi ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Taraflarca gösteriler deliller toplanmış,… İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası, … İcra Hukuk Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası, …Bankası cevabi yazısı, …cevabi yazısı, … Şubesi Cevabi yazısı,… cevabi yazısı, … cevabi yazısı celp edilmiş, alacağın varlığı ve miktarı yönünden bilirkişi incelemesi yaptırılmış bilirkişi heyetinden 11/03/2019 tarihli rapor alınmıştır.
Bilirkişi heyeti 11/03/2019 tarihli raporunda ” Davacı taraf Ticari Defterlerinin: 6102 savılı kanunun 66, md. 64. md. ve 215 Savılı Vergi Usul Kanunun 220. md. uyarınca usu/üne uygun olarak tutulmuş olduğu. 6100 Sayılı Kanunun 222.md uyarınca kendi lehlerine delil olma niteliğine haiz olduğu, 2 Nolu Davalı taraf Ticari Defterlerinin; 6102 sayılı kanunun 64. Md. ve 6100 Savılı H.M. Kanununun 222. m d uyarınca kendi lehlerine delil olma niteliğine haiz olmadığı, bu surette kendi aleyhine delil sayılabileceği takdirin yüce Mahkemeye ait bulunduğu, 1 nolu davalı …’ nin, Dava dosyası içerisine, kesin süre içerisinde bilgi vermemesi ve inceleme günü herhangi bir beyanda bulunmamış olması sebebiyle Davacı tarafın bilgi, belge ve delil niteliğindeki dökümanları doğrultusunda inceleme gerçekleştirildiği, Taraflar arasında akdedilen 17.01.2014 tarihli ticari nitelikteki hizmet sözleşmesinin yazılı olarak kayıt altına alındığı ve Isbu mezkûr sözleşme ve anlaşma metinlerinin kanuni sekil şartlarını haiz olduğu, Davacının fesih sebebi olarak belirtmiş olduğu ” Davalı tarafın … ve gerçeğe aykırı beyanları”, ile “reklamların ve programların vasa ve diğer mevzuat hükümlerine bakılmaksızın istendiği seklide yayınlanması ve ısrar edilmesi bulgularının dava dosyasına mübrez bilgi ve belgelerle KAYDİ olarak ispatlanamadığı, Davalının sözleşmenin feshine ilişkin belirtmiş olduğu; “Sözleşmenin İmzasından sonra kanalın içeriğinin ve raitinginin çok düşük olduğu. ücreti alınmasına rağmen yayınlanmayan reklamların olduğu ve bu sebeple Davacının Piyasada İmajının zedelendiği” ile “… kanalının uydu transponderinin arızalı olduğu ve bu nedenle Avrupa erişimin çok düşük olduğu, dolayısı ile müşterilerin reklam vermekten İmtina ettiği” savunma taleplerinin dava dosyasına mübrez bilgi ve belgelerle KAYDİ olarak ispatlanamadığı, davacı şirkete … tarafından kısa süreliğine el konulmasının Davalı lehine mücbir sebep sayılıp sayılamayacağı hususunda nihai takdir makamının yüce Mahkeme olduğu ve sayın yargı makamının takdirine göre ilgili dava yanının böyle bir hususun varlığı durumunda sadece hizmet verdiği döneme ait hizmet bedeli bakiyesini alabileceği, Davalının savunmasında belirtmiş olduğu, sözleşmenin feshedilebilmesi için gerekli olan 30 günlük bekleme süresinin sadece ödemelerin yapılamaması durumunda geçerli olabileceği, Davacı tarafın sözleşme ödeme planı doğrultusunda sözleşme fesih tarihine kadar toplam 5.550.000 TL’lik hizmet faturası kestiği. buna karşılık 1.500.000 TL nakit tahsilat gerçekleştirdiği, borca karşılık keşide edilen 3 farklı tutardaki çekin ise ilgili tarihlerinde ödenmediği, 3180090 nolu çekin ödenmemiş olması sebebiyle ilgili dönem vasaf sınırları doğrultusunda bankanın sorumlu olduğu 1.120 TL’lik tutarın tahsil edildiği. davacı tarafından keşide edilen … tarihli … numaralı TL’lik fatura ile 01.09.2014 tarihli 901747 numaralı 325.000 TL’lik İki faturaya Davalı tarafça itiraz edildiği, bu suretle ispat yükünün Davacıya geçtiği, dava dosyası İçeriğinde bu faturalara İlişkin hizmet ifasının İspat edilemediği. bu suretle Davacının KAYDİ veriler doğrultusunda 3.198.880,- Tl Alacağını Talep Etmekte Haklı Olduğu. Davacı lehine keşide edilen 1.250.000 TL’lik çekin yukarıdaki İncelemeler neticesinde vadesinde ödenmediği, bu durumun Dava dışı … Bankası tarafından teyit edildiği, 2 ve 3 nolu Davalıların garantör unvanına haiz olarak talep edilen alacak tutarından sorumluluklarına ilişkin değerlendirme ve İzahın Mahkemenin görüsüne ara edildiği. Bilirkişiliğimizin görüsünün, eğer davacı yanın sayın yüce Mahkemece benimsenirse, bunun 2.800.000.- kısmından 1 numaralı davalının da mesul olduğu ve bu vön dışında, tamamından diğer davalıların -ödemede tekerrür olmamak üzere- davacı yanı karsı teselsül hükümleri dairesinde mesul olduğu, Davacı tarafın çekin karşılıksız çıkması akabinde sözleşmenin 7.1.maddesi uyarınca 30 günlük bir süre beklemeden sözleşmeyi feshetmesi sebebiyle Cezai Şart Bedeli Talebinin Yerinde olmadığının sayın Mahkemece değerlendirilmesi gerekeceği, Davacı tarafın, ilgili davalı tarafından itiraz edilen ilgili faturalara ilişkin hizmetin verildiğinin İspatı doğrultusunda Borçlar Kanunu 124.Maddesi I.fıkrasından belirtildiği üzere; “Borçlunun içinde bulunduğu durumdan veya tutumundan süre venimesmm etkisiz olacağı anlaşılıyorsa” süre verilmesine gerek bulunmadığından sözleşmenin fesih sürecinin usulüne uygunluğunun doğrulanabileceği, bu suretle 500.000 Euro Cezai Şart Bedelini Talep Edebileceği, nihayetinde keyfiyetin yüce Mahkemenin hukuki değerlendirmesi içinde kalacağı. ” görüşü bildirilmiştir.
Çelişkilerin giderilmesi ve taraf vekillerince rapora karşı yapılan itirazların değerlendirilmesi için bilirkişi heyetinden rapor alınmıştır. Bilirkişi heyeti tarafından alınan 25/11/2019 tarihli ek raporda ” 1 nolu davalı tarafın itiraz dilekçesinde; “Davacının herhangi bir alacağı olmadığı iddialarını tekrar etmekle birlikte, tespit edilen verilere göre rakamın 5.148,880 TL olması gerekir iken, 3.198,880 TL olarak hesaplandığı” şeklinde beyanda bulunduğu görülmüştür. İlgili İnceleme kapsamında Davacı tarifin sözleşme ödeme planı doğrultusunda sözleşme fesih tarihine kadar toplam 5.550.000 TL’lik hizmet faturası kestiği, buna karşılık 1.500,000TL nakit tahsilat gerçekleştirdiği, borca karşılık keşide edilen 3 farklı tutardaki etkin ise ilgili tarihlerinde ödenmediği. … nolu çekin ödenmemiş olması sebebiyle ilgili dönem yasal sınırları doğrultusunda bankanın sorumlu olduğu 1.120 TL’lik tutarın tahsil edildiği, … tarihli … numaralı 525.000 TL’lik fatura İle … tarihli … numaralı 525,000 TL’lik iki faturaya İtiraz edildiği. bu surede İspat yükünün Davacıya geçtiği, Sayın Mahkemenizce, “davacı tarafından hizmetin İfa edildiği” kanaatine ulaşılması durumunda davacı tarafın kaydi veriler doğrultusunda Mali açıdan 4.048.880 TL alacağını talep etmekte haklı olduğu, Sayın Mahkemenizce, “davacı tarafından hizmetin İfa edildiği İddiasının İspatlanamadık kanaatine ulaşılması durumunda, davacı tarafın kaydı veriler doğrultusunda Mail aadan 3.198.880 TL alacağını talep etmekte haklı olduğu, mali olarak değerlendirilmiş olup, HMK 282. M d hükmü gereğince nihai ve hukuki değerlendirme ile takdir Sayın Mahkemenize alt olarak tetkike arz edilmektedir.” görüşü bildirilmiştir.
Tüm dosya ve deliller birlikte değerlendirildiğinde, açılan dava, sözleşmeden kaynaklı alacak ve cezai şart alacağına ilişkindir. Taraflar arasında 17.01.2014 tarihli sözleşme akdedilmiş, sözleşmenin 2 Md. Tanımlar bölümünde özellikle 2.4 kısmında … ve … garantörler olarak belirlemiş, sözleşmenin 3 Md.’de sözleşme konusu belirlenirken mülkiyeti davacı tarafa ait olan ve bölgede yayın yapan kanalda ürün pazarlama ve gelir toplama yetkisinin davalılardan …’e sağlanması …’in sözleşme kapsamındaki davacıya karşı yükümlülüklerinin ise diğer davalılar … ve … tarafından garanti edilmesi ifadelerine yer verildiği, sözleşmenin 4.6 md.de sözleşme bedeli, ödeme planı ve garantörlerin sorumluluğu hususlarının hükme bağlandığı anlaşılmakta olup davalılar sözleşmenin tarafı ve garanti verenler olarak sözleşme kapsamında müştereken ve müteselsilen sorumludurlar.
Davacının açtığı dava iki ayrı talebe dayalı olmakta olup ilk olarak sözleşmeden kaynaklı alacak talebi incelenecek olursa sözleşmenin süresi 01.02.2014 ile 31.03.2015 tarihleri olup sözleşme bedeli 11.200.000,00 TL’dir. Davacı taraf Şubat-Ağustos 2014 tarihlerindeki bedelin 5.550,000,00 TL olmasına rağmen davalının sadece 1.500.000,00 TL ödemede bulunduğu belirterek 4.050.000,00 TL alacak talebinde bulunmaktadır. Gerek ticari defter ve kayıtlar üzerinde gerekse çekler üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda davacı tarafın ödeme planı doğrultusunda 5.550.000,00 TL hizmet faturası kestiği, buna karşılık 1.500.000,00 TL nakit ödeme gerçekleştiği, bakiye borç için keşide edilen 3 adet çekin ilgili tarihlerde ödenmediği, bankanın sorumluluk bedeli olan 1.120,00 TL’nin tahsil edildiği, davacı tarafından kesilen 01.09.2014 tarihli 525.000 TL’lik ve 01.09.2014 tarihli 325.000 TL’lik iki adet faturanın iade edildiği, iade edilen faturalar yönünden davacının hizmetin verildiğini ve faturanın içeriğini ispat yükümlülüğü bulunmasına rağmen davalı tarafın cevap dilekçesinde “herhangi haklı bir sebep göstermeksizin 31.10.2014 tarihinde yayınlar durdurulmuştur.” beyanında bulunulduğu, hizmetin ifasına ilişkin ikrarda bulunulmuş olduğu, ispat yükümlülüğü ters çevrildiği için iade faturalarının alacak hesabında dikkate alınması gerektiği, eylül-ekim aylarına ilişkin ilişkin faturalara davalı tarafça itiraz edilmemiş olduğundan haziran-temmuz aylarına ilişkin faturaların fark faturası olup tüm bu alacak hesabına göre davacının isteyebileceği miktarın 4.048.880,00 TL olduğu, taraflarca yapılan iddia ve savunmalara gelince davacı tarafça her ne kadar sözleşmenin …’den saklandığı iddia edilmiş ise de sözleşme aslının davacı tarafta kaldığı sözleşme hükümlerine göre sabit olup bu iddia dikkate alınmamış, davalı tarafça kanala … tarafından el konulmuş olmasının mücbir sebep oluşturduğu belirtilmiş ise de 30.05.2014 ile 18/07/2014 tarihleri arasındaki kısa dönem için … yönetimince el konulmuş olmasının sözleşme hükümlerine etki etmeyeceği, bu yönde somut delil olmadığı ve mücbir sebep sayılamayacağı kanaatine varılmış, davalı tarafça sözleşmenin iki tarafa borç yükleyen sözleşme olup davacının yükümlülüklerini yerine getirmediği iddia edilmiş ise de …, … ve diğer kurumlardan getirtilen cevabi yazılara göre belirtilen tarihler arasında uydu transporderlerinde herhangi bir arıza olmadığı, yayın kalitesinde sorun bulunmadığı, … tarafından herhangi bir yaptırım uygulanmadığı saptanmış olup davalı tarafın iddialarına itibar edilmemiş ve netice olarak davacı tarafından mahkememizce sunulan ticari defter ve kayıtların usulüne uygun tutulmuş olması ve davalı tarafça defterlerin ibraz edilmediği hususları da gözetilerek davacının 4.048.880 TL alacağı olduğu kanaatine varılmıştır.
Davacı taraf dava dilekçesinde davalılardan … Ltd. Şti. ile …’ın tüzel kişilik perdesine sığındıklarını ve “tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisi” kapsamında davalılar … Ltd. Şti. İle … hakkında ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep etmişlerdir.
Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması 4721 sayılı TMK m. 2’ye dayanmakta olup buna göre tüzel kişilik perdesi arkasına sığınan tarafın dürüstlük kuralına aykırı hareket ettiği kabul edilir. Bugün tüm hukukçuların üstünde birleşerek kabul ettikleri husus TMK m. 2’ye dayandırılan tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisinin uygulamasını çok istisnai olması gerektiği uygulanacak bir kanun hükmü ya da başka bir hukuki dayanak bulunmakta ise bu teoriye başvurulmaması yönündedir. Taraflardan birinin TMK m. 2’ye göre dürüstlük kuralına aykırı hareket etiğinin tespiti için Yargıtay bazı ölçütler getirmiştir.
Tüzel kişiler kendisini oluşturan gerçek kişilerden mutlak olarak ayrı ve bağımsız bir hukuk süjesidir. Şahıs ve mal ayrılığı ilkesi gereğince tüzel kişiliğin ortaklarında ve organlarını oluşturan üyelerinden bağımsız olarak bir kişiliği bulunduğundan ayrı bir mal varlığına da sahiptir. Yani tüzel kişiliği oluşturan üye ve ortaklar tüzel kişinin borçlarından dolayı sorumlu değildirler. Hukuken kabul edilen ana kural bu olmakla beraber bu durum tüzel kişiliği oluşturanlar tarafından bazı yükümlülüklerden kurtulmak ya da hukuken geçerli bulunmayan sonuçlara ulaşabilmek amacıyla kötüye kullanılabilmektedir. Bu nedenle tüzel kişi ve üyeleri arasındaki mal ayrılığı kuralının mutlak bir biçimde ve her durumda uygulanması zaman zaman hakkaniyete aykırı sonuçların doğmasına ve hukuka olan güvene sarsılmasına neden olabilmektedir. Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisi ile tüzel kişinin üyeleri ile arasındaki ayrılık ilkesinin uygulanmasından vazgeçilerek üçüncü kişilere tüzel kişilerin ortaklarına veya üyelerinin mal varlığına başvurabilme ve sorumluluklarını verebilme imkanı tanımakta ve tüzel kişilik perdesinin arkasına saklanılarak sorumluluktan kurtulmalarına engel olmaktadır.
Tüzel kişilik perdesinin kaldırılarak sorumlu kılmanın söz konusu olabileceği özel durumlar olarak; öz kaynak yetersizliği, tüzel kişi üzerinde belirli bir kişi ya da grubun hakimiyet kurması, mal varlıklarını ya da alanlarının birbirine karışması, yabancı sermaye ortaklıklar veya yabancı ortaklıkların faaliyetlerini taşınması, kurumsal kötüye kullanma gösterilmektedir. Bu sebeplerden tüzel kişi üzerinde belirli bir kişi ya da grubun hakimiyet kurması sebebinde bir ortağın gerçek veya tüzel kişi olan herhangi bir ortağının gücü nedeniyle ona olan bağımlılığının bir sonucu olarak ortaklığa hakim olması ve bu kişinin ortaklığın çıkarlarıyla çelişen kendi özel çıkarlarını gözeterek bu çıkarlara üstünlük tanıması sonucunda ortaklığın faaliyetlerini kendi çıkarlarına hizmet edecek şekilde yönlendirmesi halinde hakim ortağın son bulunan tüzel kişilik perdesi kaldırılarak gidilebileceği kabul edilmektedir. Mal varlıklarına ya da alanlarının birbirine karışması halinde ise; ortaklık ile ortaklar arasında mal varlığı düzeni ve organizasyonu yeterli ve düzenli bir şekilde ayrışmamışsa alanların karışmış olduğu kabul edilmektedir. Bu iki halde de mal varlığının ayrılması ilkesinin kötüye kullanılması söz konusudur. Alanların karışması ortaklığın mal varlığı ile ortağın mal varlığının ayrımının muhasebe hileleri, bilançonun makyajlanması, hileli işlemlerle aynı varlıkların birden fazla gerçek ve tüzel kişi üzerine kayıtlı gösterilmesi veya başka sebeplerle ayrıştırılmasının mümkün olmadığı hallerde söz konusu olur.
Sınırlı sorumluluk ilkesi gereğince tüzel kişinin alacaklılarının öncelikle tüzel kişiye başvurulması zorunluluğu vardır. Tüzel kişilik perdesinin kaldırılarak ortaklık alacaklılarına karşı ortaklığın sorumlu kılınması istisnai bir durum olduğu için ancak tüzel kişiden tahsil edilemeyen alacaklar yönünden teorinin uygulanması söz konusu olabilecektir. Örneğin öz kaynak yetersizliğinde tüzel kişilik perdesinin kaldırılarak ortakların sorumluluğuna gidebilmesinden önce alacaklıların alacaklarını ortaklığın mal varlığından tahsil edememiş olmaları gerekmektedir.
Dava konusu olayda mahkememizde yargılaması yapılmış olan dosyada ancak hükmün verilmesinden sonra davacı alacaklının alacağının tahsili için icra aşamalarının başlayacak olması ve yukarıda açıkladığımız gibi öncelikle asıl borçlu taraftan alacağın tahsili yolunun denenmesi, bunun mümkün olmaması durumunda ve tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasının yukarıda açıkladığımız diğer koşullarının gerçekleşmesi durumunda tüzel kişilik perdesinin kaldırılması yoluyla şirket ortaklarının sorumluluğuna gidilmesi gerekmektedir. Mahkememizdeki davanın açıldığı tarihte henüz davanın ne şekilde sonuçlanacağı belli olmadığı için tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisine dayanılarak ihtiyati tedbir kararı verilmesi bu nedenle hukuken mümkün değildir. Ayrıca tüzel kişilik perdesi kaldırılmak istenen iki davalının da davaya konu sözleşmeye 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 128’e göre üçüncü kişinin fiilini taahhüt yoluyla yani garantör sıfatıyla taraf olmaları da asıl borçtan hukuken sorumlu oldukları anlamına gelmekte olup bu yönüyle de tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisinin uygulanması hukuken mümkün değildir. Bu gerekçelerle davacının bu talebi hakkında hüküm oluşturulmamıştır.
Cezai şart alacağı talebinin incelenmesine gelince cezai şarta ilişkin hüküm sözleşmenin 8. Md’de düzenlenmiş olup ödemelerin vadesinden itibaren 30 gün içinde ödenmemesi veya çeklerden herhangi birinin karşılıksız çıkması halinde 500.000 USD ödemeyi davalıların kabul ve taahhüt ettikleri fakat sözleşmenin 7. Md. Düzenlenen fesih sürecinin usulüne uygun ve önel sürelerine uyularak yapılmadığı, 30 günlük süreye uyulmadan sözleşmenin 03.11.2014 tarihinde feshedilmiş olduğu, cezi şart bedelinin istenebilirlik koşullarının oluşmaması nedeniyle cezai şart alacağının talep edilemeyeceği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davanın KISMEN KABULÜNE,
A) 4.048.880,00-TL alacağın davalı … ‘nin sorumluluğunun 2.800.000,00-TL ile sınırlı olmak üzere tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine,
B) Cezai şart alacağına ilişkin talebin REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan harçlar tarifesi gereğince 276.579,00 TL nispi harçtan peşin alınan 93.499,35 TL’nin mahsubu ile eksik kalan 183.079,65 TL (Davalı … 126.599,57 TL’den sorumlu tutulmak kaydı ile) harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile HAZİNEYE İRAD KAYDINA,
3-Davacı tarafından dava açılırken yatırılan 93.528,35 TL ( 25,20 TL başvurma harcı, 44,40 TL Peşin Harç, 3,80 vekalet harcı) harcın davalılardan (Davalı … 2.508 TL’den sorumlu tutulmak kaydı ile) alınarak DAVACIYA VERİLMESİNE,
4-Davacının yaptığı 2.900,00 TL bilirkişi ücreti, 728,00 TL tebligat gideri olmak üzere toplam 3.628-TL yargılama gideri’nin red ve kabul oranına göre kabul edilen miktar üzerinden hesaplanan 2.685,10-TL’nin davalılardan (Davalı … 1.856,74 TL’den sorumlu tutulmak kaydı ile) alınarak DAVACIYA VERİLMESİNE,
5-Davalıların yaptığı 400 TL bilirkişi ücreti, 391,70 TL tebligat gideri olmak üzere toplam 791,70 TL yargılama gideri’nin red ve kabul oranına göre kabul edilen miktar üzerinden hesaplanan 205,05-TL’nin davacıdan alınarak DAVALILAR … ve … VERİLMESİNE,
6-Karar tarihinde yürürlükte bulunan avukatlık ücret tarifesi hükümleri gereğince hesaplanan 129.113,80 TL (Davalı … 114.225,00 TL sorumlu tutulmak kaydı ile) nispi vekalet ücretinin davalılardan alınarak DAVACIYA VERİLMESİNE,
7-Karar tarihinde yürürlükte bulunan avukatlık ücret tarifesi hükümleri gereğince hesaplanan 82.549,70 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak DAVALILAR … ve … VERİLMESİNE,
8-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayarak artan gider avansının hüküm kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içinde İstinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 09/07/2020

Başkan

Üye

Üye

Katip