Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/207 E. 2020/94 K. 03.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2015/207
KARAR NO : 2020/94

DAVA KONUSU : İTİRAZIN İPTALİ
DAVA TARİHİ : 24/02/2015
KARAR TARİHİ : 03/02/2020

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVACININ TALEBİ:
Davacı … Şti. vekili verdiği dava dilekçesinde, davalılar …Şti. ve …A.Ş.’ye ücret karşılığı taşımacılık hizmeti verdiklerini, bu hizmet sonucunda davalı … Şti.’nin kendilerine 193.371,17 TL borcunun bulunduğunu, diğer davalı … A.Ş.’nin ise kendilerinden 43.530,66 TL alacaklarının bulunduğunu, borçlu davalı … Şti. ile diğer davalı … A.Ş. arasında organik bağ bulunduğunu, bu nedenle de davalı … A.Ş.’nin kendilerinden olan 43.530,66 TL alacaklarını mahsup ederek davalı … Şti. aleyhine İstanbul … İcra Dairesinin … sayılı dosyasında 163.587,86 TL tutarlı icra takibi başlattıklarını, davalı … Şti.’nin kendilerine verdiği çeklerin karşılıksız çıkması üzerine bu çeklerin düzeltilmesini diğer davalı … A.Ş.’nin yaptığını, iki şirketin de ortaklarının ve yetkili kişilerinin aynı olmasının aralarında organik bağ bulunduğunu kanıtladığını bu nedenle Yargıtay’ın tüzel kişilik perdesinin kaldırılması kararları doğrultusunda borçtan birlikte sorumlu olduklarını, takibe davalıların itiraz etmesi üzerine de itirazın iptali davası açtıklarını belirtmiştir.

DAVALILARIN TALEBİ:
Davalı … A.Ş. vekili verdiği cevap dilekçesinde, davacı şirketin dava dilekçesinde kendilerine 43.530,66 TL borçlu olduklarını açıkça ikrar etmesine karşın icra takibi başlatmalarının ve dava açmalarının iyiniyetli olmadığını, diğer davalı şirketin karşılıksız çıkan çeklerinin kendileri tarafından teslim alındığı iddiasının doğru olmadığını, her iki davalı şirketin yürüttüğü film ve dizi faaliyetlerinin farklı olduğunu, diğer davalıya gönderilen faturaların kendi kayıtlarında gözükmemesinin doğal olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı … Şti. vekili verdiği cevap dilekçesinde, “…” isimli dizisinin yapımcısı olduğunu, şirketin bu diziden başka gelirinin bulunmadığını, dizinin yayınının durdurulması nedeniyle şirketin tasfiye sürecine girdiğini, davacı şirketin dizi çekimleri için kendilerine taşımacılık hizmeti verdiğini, ancak taşımacılık hizmetinde araçların can güvenliğinin olmadığını, kullanılan araçların standartların altında olduğunu, sürücülerin SGK’sının olmadığını, ayıplı hizmet verildiğinden hizmetin durdurulduğunu ve davacıya borçlarının olmadığını belirterek davanı reddine karar verilmesini talep etmiştir.

DAVANIN HUKUKİ NİTELİĞİ:
Dava 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m. 850 ve devamı maddelerine göre taşıma işlerinden kaynaklı alacak nedeniyle başlatılmış icra takibine itiraz nedeniyle 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu m. 67’ye göre açılmış itirazın iptali davasıdır.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Davacı taraf, İstanbul … İcra Dairesinin … sayılı dosyasını, ticari defterleri, İTO kayıtlarını, tanık beyanlarını ve bilirkişi incelemesini delil olarak sunmuştur.
Davalı … A.Ş., ticari defterleri, banka kayıtlarını, tanık beyanlarını ve bilirkişi incelemesini delil olarak sunmuştur.
Davalı … Şti., ticari defterleri, tanık beyanlarını, yemin delilini ve bilirkişi incelemesini delil olarak sunmuştur.
Dava 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m. 850 ve devamı maddelerine göre taşıma işlerinden kaynaklı alacak nedeniyle başlatılmış icra takibine itiraz nedeniyle 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu m. 67’ye göre açılmış itirazın iptali davasıdır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m. 850’ye göre; “Taşıyıcı, taşıma sözleşmesiyle eşya veya yolcu taşıma işini veya ikisini birlikte üstlenen kişidir. Eşya her türlü yükü de kapsar. Taşıyıcı, taşıma sözleşmesiyle eşyayı varma yerine götürmeyi ve orada gönderilene teslim etmeyi veya yolcuyu varma yerine ulaştırmayı; buna karşılık, eşya taşımada gönderen ve yolcu taşımada yolcu, taşıyıcıya, taşıma ücretini ödemeyi borçlanır.” Taraflar arasında yolcu taşımacılığı işinin yapıldığı konusunda bir anlaşmazlık bulunmamaktadır. Bu nedenle davacı bu madde kapsamında “Taşıyıcı” konumunda olup yolcu taşımacılığı faaliyeti karşılığında ücretini talep etmekte hukuki yararı bulunmaktadır.
Taraflar arasındaki ticari ilişkinin ve alacak borç durumunun tespiti için her iki tarafında ticari defterlerini mahkememize sunmaları istenilmiş ve 6100 sayılı HMK m. 266’ya göre bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmiştir. Her iki tarafta ticari defterlerini mahkememize sunmuştur. Hazırlanan 29.11.2015 tarihli bilirkişi raporunda davacı tarafın yevmiye defterini sunduğu ancak kebir ve envanter defterlerini sunmadığı, bu yüzdende defterlerin birbirlerini doğrulayıp doğrulamadığının anlaşılamadığı, davacının yevmiye defterine göre davacı şirketin davalı … Şti.’den 193.371,10 TL alacaklı gözüktüğü, diğer davalı … A.Ş.’den ise 23.159,34 TL alacaklı gözüktüğü, davalı şirketlerin her ikisinin de kebir ve envanter defterlerini sunmadığı, davalı … Şti. kayıtlarına göre davacı şirketin davalı … Şti.’den 125.187,20 TL alacaklı gözüktüğü, davalı … A.Ş. kayıtlarına göre ise davacı şirketin davalı … A.Ş.’den 23.159,34 TL alacaklı gözüktüğü, davacı şirket kayıtları ile davalı … Şti. kayıtları arasındaki farkın 6457790 sayılı 31.12.2014 tarihli ve 68.183,90 TL tutarlı çekin karşılıksız çıkması sonucunda davacı defterine alacak olarak kaydının yapılması ve davalı … Şti. defterlerine ise kaydının yapılmamasından kaynaklandığı, sonuç olarak davacı şirketin davalı … Şti.’den 193.371,10 TL, davalı … A.Ş.’den ise 23.159,34 TL alacaklı olduğu tespit edilmiştir. Hazırlanan 04.03.2016 tarihli ek raporda da aynı tespitlerde bulunulmuştur.

Hazırlanan 18.06.2018 tarihli ikinci ek raporda ise davacı şirketin davalı … Şti.’den olan alacağından davalı … A.Ş.’ye borçlu olduğunu ikrar ettiği 43.530,66 TL’nin mahsubu yapılarak davacı şirketin davalı … Şti.’den 149.840,44 TL alacaklı olduğu tespiti yapılmıştır.

Hazırlanan 16.08.2017 tarihli bilirkişi raporu ise hukukçu bilirkişi raporu olup gerek hukukçu bilirkişi incelemesi yaptırılmasının usul hukukumuzda yerinin olmaması gerekse hazırlanan raporda Yargıtay’ın tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasına ilişkin belirlediği ilkelere aykırı tespitler yer alması nedeniyle hükme esas alınmamıştır.

Dosya kapsamında tartışılması gereken iki önemli hukuki sorun bulunmaktadır. Bunlardan birincisi davacı şirket davalı … A.Ş.’ye 43.530,66 TL borçlu olduğunu ikrar ettiği halde gerek kendi ticari defterlerine göre gerekse davalı … A.Ş. ticari defterlerine göre 23.159,34 TL alacaklı gözükmektedir. Bu durumda davacı şirketin dava dilekçesinde yaptığı 6100 sayılı m. 188’e göre ikrar niteliğindeki açıklamasına mı üstünlük tanınacaktır yoksa 6100 sayılı HMK m. 222’ye göre delil hükmünde olan ticari defterlerdeki kayıtlara mı üstünlük tanınacaktır?

6100 sayılı HMK m. 188/I’e göre; “Tarafların veya vekillerinin mahkeme önünde ikrar ettikleri vakıalar, çekişmeli olmaktan çıkar ve ispatı gerekmez.” Bu madde kapsamında ikrar usul hukukumuzda kesin delil olarak kabul edilmektedir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise “Maddi bir hatadan kaynaklanmadıkça ikrardan dönülemez.” düzenlemesi getirilmiştir. Yani ikrarda bulunan tarafın ikrardan dönmesi ancak ikrarın maddi hataya dayanmasına bağlıdır. Yasa koyucunun maddi hatadan kastettiği ise ikrardan vazgeçip ikrar edilen hususun aksi yönde beyanda bulunulması değil, ikrar edilen konudaki rakam, ya da yazım hatalarının düzeltilmesidir. Örneğin ikrar edilen borç miktarının rakamsal olarak düzeltilmesi böyle bir maddi hatayı ifade eder. Dava konusu olayda davacı şirket üç tane ikrarda bulunmuştur. Birincisi davalı … A.Ş.’ye borçlu olduğunu, ikincisi borçlu olduğu miktarın 43.530,66 TL olduğunu ve üçüncüsü borçlu olduğunu ikrar ettiği miktarı diğer davalı … Şti.’den olan alacağından mahsup ettiğini ikrar etmiştir. Dolayısıyla davacı şirketin ikrarı 6100 sayılı HMK m. 222’ye göre yapılan defter incelemesi sonucunda davacı şirketin ikrarının aksine davalı … A.Ş.’den alacaklı çıkmış olması artık maddi hataya dayalı olarak dönülebilir bir ikrar olmaktan uzaktır. Bu durumda ticari defter kayıtlarına karşı davacı şirketin ikrarına üstünlük tanınarak davacı şirketin davalı … A.Ş.’ye 43.530,66 TL borçlu olduğu mahkememizce kabul edilmiştir.

Dosya kapsamında tartışılması gereken ikinci önemli hukuki sorun ise davacı şirketin ikrar ettiği davalı … A.Ş.’ye borçlu olduğu 43.530,66 TL’yi diğer davalı … Şti.’den olan alacağına mahsup edip edemeyeceğidir. Tartışılacak bu sorun davacı şirketin davalı … Şti.’den olan alacağından diğer davalı … A.Ş.’nin de hukuki sorumluluğunun bulunup bulunmadığı sonucunu ortaya koyacaktır.

Davacı şirket davalı şirketlerin ortaklarının ve yetkili kişilerinin aynı olmasının aralarında organik bağ bulunduğunu kanıtladığını bu nedenle de Yargıtay’ın tüzel kişilik perdesinin kaldırılması kararları doğrultusunda borçtan birlikte sorumlu olduklarını ve davalı … A.Ş.’nin de borçtan hukuki sorumluluğunun bulunduğunu ileri sürmektedir.

Davacı şirketin ileri sürdüğü tüzel kişilik perdesinin kaldırılması hali iki davalı şirketin mal varlıklarına ya da alanlarının birbirine karışması halidir. Bu durumda ortaklık ile ortaklar arasında mal varlığı düzeni ve organizasyonu yeterli ve düzenli bir şekilde ayrışmamışsa alanların karışmış olduğu kabul edilmektedir. Bu iki halde de mal varlığının ayrılması ilkesinin kötüye kullanılması söz konusudur. Alanların karışması ortaklığın mal varlığı ile ortağın mal varlığının ayrımının muhasebe hileleri, bilançonun makyajlanması, hileli işlemlerle aynı varlıkların birden fazla gerçek ve tüzel kişi üzerine kayıtlı gösterilmesi veya başka sebeplerle ayrıştırılmasının mümkün olmadığı hallerde söz konusu olur. Ancak şirketlerdeki sınırlı sorumluluk ilkesi gereğince tüzel kişinin alacaklılarının öncelikle borçlu tüzel kişiye başvurulması zorunluluğu vardır. Tüzel kişilik perdesinin kaldırılarak ortaklığın organik bağ içinde bulunduğu diğer şirketlere baş vurulması ya da diğer ortaklığın sorumlu kılınması istisnai bir durum olduğu için ancak borçlu tüzel kişiden tahsil edilemeyen alacaklar yönünden tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisinin uygulanması söz konusu olabilecektir. Bugün tüm hukukçuların üstünde birleşerek kabul ettikleri görüş 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m. 2’ye dayandırılan tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisinin uygulamasının çok istisnai olması gerektiği, uygulanacak bir kanun hükmü ya da başka bir hukuki dayanak bulunmakta ise bu teoriye başvurulmaması gerektiği yönündedir.

Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisi kapsamında yaptığımız bu açıklama kapsamında davacı tarafın davalı şirketler aleyhine başlattığı İstanbul … İcra Dairesinin … sayılı dosyası incelendiğinde takibin 22.05.2015 tarihinde yapıldığı, ödeme emirlerinin davalı şirketlere gönderilmesinden sonra her iki davalı şirketin de icra takibine itirazda bulundukları, bu nedenle de icra dosyasında başkaca bir işlem yapılamadığı, mahkememizde görülmekte olan itirazın iptali davası sonuçlanıncaya kadar da başkaca bir işlem yapılmasının hukuken mümkün olamayacağı, dolayısıyla asıl borçlu davalı … Şti.’nin mal varlığı araştırmasına başlanılmadığı, taşınır ve taşınmaz mallar ile üçüncü kişilerdeki hak ve alacaklarının tespitinin henüz yapılmadığı, bu nedenle de asıl borçlu davalı … Şti.’den davaya konu borcun tahsilinin olanaksızlığına ilişkin ya da bu şirketin üzerine kayıtlı mal varlığını başka şirket ya da kişilere kaçırdığına ilişkin bir bulgunun da bulunmadığı anlaşılmakla dava konusu olayda tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisinin uygulanmasını gerektirecek koşulların oluşmadığı anlaşılmıştır. Bu gerekçelerle davalı … A.Ş. yönünden davanın reddine yönelik olarak aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.

Davalı … Şti. yönünden ise yukarıda tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisi kapsamında yaptığımız açıklamalar kapsamında davacı şirketin davalı … A.Ş.’ye olan borcunu diğer davalı … Şti.’den olan alacağına mahsup etmesi hukuken mümkün olmadığından toplam alacağının 193.371,10 TL olduğu ancak icra takibinde asıl alacak miktarı olarak 149.840,51 TL talep etmiş olması nedeniyle 6100 sayılı HMK m. 26 uyarınca taleple bağlılık ilkesine göre 149.840,51 TL üzerinden davanın kısmen kabulüne yönelik olarak hüküm kurulmuştur.

6098 sayılı TBK m. 117’ye göre; “Muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer.” Yani borcun muaccel olması borçlunun temerrüde düştüğü anlamına gelmemektedir.
Dosya içerisine alınan İstanbul … İcra Dairesinin … sayılı dosyasında davacı taraf 149.840,51 TL asıl alacak ve 13.747,35 TL asıl alacağın faizi olmak üzere toplam 163.587,86 TL alacak talebinde bulunmuştur. Ancak alacaklarının tarafına ödenmesi için davalı tarafı temerrüde düşürdüğüne ilişkin 6102 sayılı TTK m. 18/III’e uygun şekilde ihtarname ya da benzeri bir bildirim yazısını dosyaya sunmamıştır. Bu nedenle davanın asıl alacak yönünden kısmen kabulüne karar verilerek takip tarihine kadar işlemiş faiz yönünden kısmen reddine yönelik olarak aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.

Davalı Karşı Davacı … A.Ş.’nin
Açtığı Karşı Dava Yönünden

DAVALI KARŞI DAVACI … A.Ş.’NİN TALEBİ:
Davalı karşı davacı … A.Ş. vekili verdiği karşı dava dilekçesinde, davacı karşı davalı şirketin dava dilekçesinde kendilerine 43.530,66 TL borçlu olduklarını açıkça ikrar ettiğini, bu durumun ticari defter ve kayıtlarıyla da sabit olduğunu, bu nedenle 43.530,66 TL’nin temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte taraflarına ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

DAVACI KARŞI DAVALININ TALEBİ:
Davacı karşı davalı …Şti. vekili verdiği karşı davaya cevap dilekçesinde, davalı karşı davacı … A.Ş.’ye borçlarının olmadığını, söz konusu borcun diğer davalı … Şti.’nin karşılıksız çıkan borçlarına karşılık olarak yapmış olduğu ödemeler sebebiyle olduğunu bu nedenle açılan karşı davayı kabul etmediklerini ve reddine karar verilmesini talep etmiştir.

DAVANIN HUKUKİ NİTELİĞİ:
Dava 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m. 850 ve devamı maddelerine göre taşıma işlerinden kaynaklı alacak nedeniyle alacak davasıdır.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Davalı karşı davacı taraf, … A.Ş., ticari defterleri, banka kayıtlarını, tanık beyanlarını ve bilirkişi incelemesini delil olarak sunmuştur.
Davacı karşı davalı taraf, İstanbul … İcra Dairesinin … sayılı dosyasını, ticari defterleri, İTO kayıtlarını, tanık beyanlarını ve bilirkişi incelemesini delil olarak sunmuştur.
Dava 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m. 850 ve devamı maddelerine göre taşıma işlerinden kaynaklı alacak nedeniyle alacak davasıdır.

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m. 850’ye göre; “Taşıyıcı, taşıma sözleşmesiyle eşya veya yolcu taşıma işini veya ikisini birlikte üstlenen kişidir. Eşya her türlü yükü de kapsar. Taşıyıcı, taşıma sözleşmesiyle eşyayı varma yerine götürmeyi ve orada gönderilene teslim etmeyi veya yolcuyu varma yerine ulaştırmayı; buna karşılık, eşya taşımada gönderen ve yolcu taşımada yolcu, taşıyıcıya, taşıma ücretini ödemeyi borçlanır.” Taraflar arasında yolcu taşımacılığı işinin yapıldığı konusunda bir anlaşmazlık bulunmamaktadır. Bu nedenle davacı karşı davalı bu madde kapsamında “Taşıyıcı” konumundadır.

Taraflar arasındaki ticari ilişkinin ve alacak borç durumunun tespiti için her iki tarafında ticari defterlerini mahkememize sunmaları istenilmiş ve 6100 sayılı HMK m. 266’ya göre bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmiştir. Her iki tarafta ticari defterlerini mahkememize sunmuştur. Hazırlanan 29.11.2015 tarihli bilirkişi raporunda davacı karşı davalı tarafın yevmiye defterini sunduğu ancak kebir ve envanter defterlerini sunmadığı, bu yüzdende defterlerin birbirlerini doğrulayıp doğrulamadığının anlaşılamadığı, davacı karşı davalının yevmiye defterine göre davalı karşı davacı … A.Ş.’den ise 23.159,34 TL alacaklı gözüktüğü, davalı karşı davacı şirketin kebir ve envanter defterlerini sunmadığı, davalı karşı davacı … A.Ş. kayıtlarına göre davacı karşı davalı şirketin davalı karşı davacı … A.Ş.’den 23.159,34 TL alacaklı gözüktüğü, sonuç olarak davacı karşı davalı şirketin davalı karşı davacı … A.Ş.’den 23.159,34 TL alacaklı olduğu tespit edilmiştir. Hazırlanan 04.03.2016 tarihli ek raporda da aynı tespitlerde bulunulmuştur.

Hazırlanan 16.08.2017 tarihli bilirkişi raporu ise hukukçu bilirkişi raporu olup gerek hukukçu bilirkişi incelemesi yaptırılmasının usul hukukumuzda yerinin olmaması gerekse hazırlanan raporda Yargıtay’ın tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasına ilişkin belirlediği ilkelere aykırı tespitler yer alması nedeniyle hükme esas alınmamıştır.

Dosya kapsamında tartışılması gereken iki önemli hukuki sorun bulunmaktadır. Bunlardan birincisi davacı karşı davalı şirket davalı karşı davacı … A.Ş.’ye 43.530,66 TL borçlu olduğunu ikrar ettiği halde gerek kendi ticari defterlerine göre gerekse davalı karşı davacı … A.Ş. ticari defterlerine göre 23.159,34 TL alacaklı gözükmektedir. Bu durumda davacı karşı davalı şirketin dava dilekçesinde yaptığı 6100 sayılı m. 188’e göre ikrar niteliğindeki açıklamasına mı üstünlük tanınacak yoksa 6100 sayılı HMK m. 222’ye göre delil hükmünde olan ticari defterlerdeki kayıtlara mı üstünlük tanınacaktır?

6100 sayılı HMK m. 188/I’e göre; “Tarafların veya vekillerinin mahkeme önünde ikrar ettikleri vakıalar, çekişmeli olmaktan çıkar ve ispatı gerekmez.” Bu madde kapsamında ikrar usul hukukumuzda kesin delil olarak kabul edilmektedir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise “Maddi bir hatadan kaynaklanmadıkça ikrardan dönülemez.” düzenlemesi getirilmiştir. Yani ikrarda bulunan tarafın ikrardan dönmesi ancak ikrarın maddi hataya dayanmasına bağlıdır. Yasa koyucunun maddi hatadan kastettiği ise ikrardan vazgeçip ikrar edilen hususun aksi yönde beyanda bulunulması değil, ikrar edilen konudaki rakam ya da yazım hatalarının düzeltilmesidir. Örneğin ikrar edilen borç miktarının rakamsal olarak düzeltilmesi böyle bir maddi hatayı ifade eder. Dava konusu olayda davacı karşı davalı şirket üç tane ikrarda bulunmuştur. Birincisi davalı karşı davacı … A.Ş.’ye borçlu olduğunu, ikincisi borçlu olduğu miktarın 43.530,66 TL olduğunu ve üçüncüsü borçlu olduğunu ikrar ettiği miktarı asıl dava davalısı … Şti.’den olan alacağından mahsup ettiğini ikrar etmiştir. Dolayısıyla davacı karşı davalı şirketin ikrarı 6100 sayılı HMK m. 222’ye göre yapılan defter incelemesi sonucunda davacı karşı davalı şirketin ikrarının aksine davalı karşı davacı … A.Ş.’den alacaklı çıkmış olması artık maddi hataya dayalı olarak dönülebilir bir ikrar olmaktan uzaktır. Bu durumda ticari defter kayıtlarına karşı davacı karşı davalı şirketin ikrarına üstünlük tanınarak davacı karşı davalı şirketin davalı karşı davalı … A.Ş.’ye 43.530,66 TL borçlu olduğu mahkememizce kabul edilmiştir.

Dosya kapsamında tartışılması gereken ikinci önemli hukuki sorun ise davacı karşı davalı şirketin ikrar ettiği davalı karşı davalı … A.Ş.’ye borçlu olduğu 43.530,66 TL’yi asıl dava davalısı … Şti.’den olan alacağına mahsup edip edemeyeceğidir. Tartışılacak bu sorun davacı karşı davalı şirketin asıl dava davalısı … Şti.’den olan alacağından diğer davalı karşı davacı … A.Ş.’nin de hukuki sorumluluğunun bulunup bulunmadığı sonucunu ortaya koyacaktır.

Davacı karşı davalı şirket her iki şirketin ortaklarının ve yetkili kişilerinin aynı olmasının aralarında organik bağ bulunduğunu kanıtladığını bu nedenle de Yargıtay’ın tüzel kişilik perdesinin kaldırılması kararları doğrultusunda borçtan birlikte sorumlu olduklarını ve davalı karşı davacı … A.Ş.’nin de borçtan hukuki sorumluluğunun bulunduğunu ileri sürmektedir.

Davacı karşı davalı şirketin ileri sürdüğü tüzel kişilik perdesinin kaldırılması hali iki şirketin mal varlıklarının ya da alanlarının birbirine karışması halidir. Bu durumda ortaklık ile ortaklar arasında mal varlığı düzeni ve organizasyonu yeterli ve düzenli bir şekilde ayrışmamışsa alanların karışmış olduğu kabul edilmektedir. Bu iki halde de mal varlığının ayrılması ilkesinin kötüye kullanılması söz konusudur. Alanların karışması ortaklığın mal varlığı ile ortağın mal varlığının ayrımının muhasebe hileleri, bilançonun makyajlanması, hileli işlemlerle aynı varlıkların birden fazla gerçek ve tüzel kişi üzerine kayıtlı gösterilmesi veya başka sebeplerle ayrıştırılmasının mümkün olmadığı hallerde söz konusu olur. Ancak şirketlerdeki sınırlı sorumluluk ilkesi gereğince tüzel kişinin alacaklılarının öncelikle borçlu tüzel kişiye başvurulması zorunluluğu vardır. Tüzel kişilik perdesinin kaldırılarak ortaklığın organik bağ içinde bulunduğu diğer şirketlere baş vurulması ya da diğer ortaklığın sorumlu kılınması istisnai bir durum olduğu için ancak tüzel kişiden tahsil edilemeyen alacaklar yönünden tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisinin uygulanması söz konusu olabilecektir. Bugün tüm hukukçuların üstünde birleşerek kabul ettikleri görüş 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m. 2’ye dayandırılan tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisinin uygulamasının çok istisnai olması gerektiği, uygulanacak bir kanun hükmü ya da başka bir hukuki dayanak bulunmakta ise bu teoriye başvurulmaması gerektiği yönündedir.

Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisi kapsamında yaptığımız bu açıklama kapsamında davacı karşı davalı tarafın her iki şirket aleyhine başlattığı İstanbul …İcra Dairesinin … sayılı dosyası incelendiğinde takibin 22.05.2015 tarihinde yapıldığı, ödeme emirlerinin şirketlere gönderilmesinden sonra her iki şirketin de icra takibine itirazda bulundukları, bu nedenle de icra dosyasında başkaca bir işlem yapılamadığı, mahkememizde görülmekte olan itirazın iptali asıl davası sonuçlanıncaya kadar da başkaca bir işlem yapılmasının hukuken mümkün olamayacağı, dolayısıyla asıl dava borçlusu davalı … Şti.’nin mal varlığı araştırmasına başlanılmadığı, taşınır ve taşınmaz mallar ile üçüncü kişilerdeki hak ve alacaklarının tespitinin henüz yapılmadığı, bu nedenle de asıl dava borçlusu davalı … Şti.’den davaya konu borcun tahsilinin olanaksızlığına ilişkin ya da bu şirketin üzerine kayıtlı mal varlığını başka şirket ya da kişilere kaçırdığına ilişkin bir bulgunun da bulunmadığı anlaşılmakla dava konusu olayda tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisinin uygulanmasını gerektirecek koşulların oluşmadığı anlaşılmıştır. Bu gerekçelerle davalı karşı davacı … A.Ş.’nin açtığı 43.530,66 TL tutarlı alacak davasının kabulüne yönelik olarak aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.

6098 sayılı TBK m. 117’ye göre; “Muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer.” Yani borcun muaccel olması borçlunun temerrüde düştüğü anlamına gelmemektedir. Davalı karşı davalı … A.Ş. alacağının tarafına ödenmesi için davacı karşı davalı şirketi temerrüte düşürdüğüne ilişkin 6102 sayılı TTK m. 18/III’e uygun şekilde ihtarname ya da benzeri bir bildirim yazısını dosyaya sunmamıştır. Bu nedenle dava tarihinden itibaren yasal faize hükmedilmiştir.

HÜKÜM: Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-Mahkememizin… Esas sayılı asıl davası yönünden;
a-Davanın davalı …Şti yönünden kısmen kabulü ile İstanbul … İcra Dairesi’nin … sayılı takip dosyasına, davalının itirazının kısmen iptali ile takibin 149.840,51-TL üzerinden devamına, asıl alacağın takip tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine,
b-Fazlaya ilişkin istemin reddine,
c-Asıl alacak likit ve hesaplanabilir olduğundan 149.840,51-TL üzerinden %20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
d-Davanın davalı-karşı davacı …yönünden reddine,
e-Davanın reddedilen 163.587,86-TL üzerinden %20 kötüniyet tazminatının davacıdan alınarak davalı-karşı davacı …ye verilmesine,
2-Davalı karşı davacı …nin açtığı karşı dava yönünden;
a-Davanın KABULÜNE,
b-43.530,66-TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davacı-karşı davalı …Şti’den alınarak davalı-karşı davacı …ye verilmesine,
Asıl dava yönünden :
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince hesap olunan 10.235,61-TL nispi karar harcının peşin alınan 1.975,74-TL harçtan mahsubu ile eksik 8.259,87-TL harcın davalı … Şti.’den alınarak HAZİNEYE İRAD KAYDINA,
4-Davacı tarafından yargılama esnasında yapılan toplam 2.486,40-TL ( 2.000,00-TL BK ücreti, 486,40-TL tebliğler ve posta ) yargılama giderinin davadaki kabul ve red oranına göre takdiren hesaplanan 2.277,45-TL’nin davalı … Şti.’den alınarak DAVACIYA VERİLMESİNE,
5-Ayrıca davacı tarafından dava açılırken yatırılan toplam 2.007,54-TL ( 27,70-TL BH, 1.975,74-TL PH, 4,10-TL VH ) harcın davalı … Şti.’den alınarak DAVACIYA VERİLMESİNE,
6-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan 18.184,85 -TL vekalet ücretinin davalı … Şti.’den alınarak, DAVACIYA VERİLMESİNE,
8-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan 19.490,85-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak, DAVALI KARŞI DAVACI …’YE VERİLMESİNE,
Karşı dava yönünden :
9-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince hesaplanan 2.973,58-TL nispi karar harcından karşı dava harcı olarak alınan 744,00-TL harcın mahsubu ile bakiye 2.229,58-TL harcın davacı karşı davalıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAD KAYDINA,
10-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan 6.458,99 -TL nispi vekalet ücretinin davacı karşı davalıdan alınarak DAVALI KARŞI DAVACI …’YE VERİLMESİNE,
11-Davacı tarafından yapılan toplam 1.071,70-TL’nin ( 744,00-TL karşı dava harcı, 27,70 BH, 300,00-TL BK ) yargılama giderinin davalıdan alınarak DAVACIYA VERİLMESİNE,
12-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayarak artan gider avansının karar kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine,
Dair, Davacı vekili Av…. ve Davalı … vekili Av….’in yüzüne karşı, diğer davalıların yokluğunda gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içinde İstinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.

Katip …
*e-imzalıdır

Hakim …
*e-imzalıdır