Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/362 E. 2021/675 K. 12.07.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2014/362
KARAR NO:2021/675

DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ:10/03/2011

…. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN
BİRLEŞEN … ESAS; … KARAR SAYILI DOSYASI

DAVA :Tazminat
DAVA TARİHİ:10/03/2011
KARAR TARİHİ:12/07/2021

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVACININ TALEBİ:
Davacı … ve … … Ltd. Şti. (… …) vekili verdiği dava dilekçesinde, davalılardan … … Ltd. Şti. (… …) ile aralarında 01.02.1999 tarihinde bu davalının ürettiği, ürettirdiği ya da satın aldığı ürünlerin üçüncü kişilere satışının yapılması konusunda sözleşme yaptıklarını, davalı …’in sözleşmede yer alan fesih sürelerine uymadan ve yazılı bildirimde de bulunmadan 31.01.2011 tarihinde kendi internet sitelerinde “…” başlığı altında ilan yaparak kendileriyle olan sözleşmeyi sonlandırdıklarını ilan ettiklerini, bu duyurunun yanında müşterileri diğer davalı … Ltd. Şti.’ne (…) yönlendirecek beyanlar yer aldığını, bunun üzerine davalı …’e … 10. Noterliğinin 01.02.2011 tarih … sayılı ihtarnamesini gönderdiklerini, ihtarname ile bayilik sözleşmesinin devam ettiğinin, siparişlerinin gönderilmediğinin ve müşterilerine ilişkin kayıtların başkalarına aktarılmasının önlenmesinin bildirildiğini, davalı … ile sözleşme yaptıkları tarihte bu davalıya ait müşteri portföyünün 50 kişiden oluştuğunu ve 65.000,00 USD’ye satın aldıklarını, zaman içinde müşteri sayısını 750’ye çıkarttıklarını, davalı …’in müşteri bilgilerini kontrol altında tutmak için bilgisayar programı kurduklarını, bu bilgisayar programı ile müşteri bilgilerini elde ettiklerini, merkezi bilgisayar aracılığı ile kendilerini devre dışı bıraktıklarını ve müşterilere ulaşmalarını engellemeye çalıştıklarını, bu nedenle de zarara uğradıklarını, 750 müşteriye kendilerinin güvenini zedeleyici mesajlar attıklarını, kendi şirketlerinin kapandığı ve artık hizmet veremeyeceği yönünde, ürünlerin diğer davalı … tarafından verileceğine ilişkin mesajlar attıklarını, bunun üzerine davalı …’e … 10. Noterliğinin 02.02.2011 tarih ve … sayılı ihtarnamesini gönderdiklerini, bayiliğini aldıkları … marka ürün hakkında davalı …’in ciltte komplikasyonlara neden olacağı yönünde kötüleyici mesajlar attığını, bu nedenle davalı … hakkında … Cumhuriyet Başsavcılığının … Soruşturma sayılı dosyasından suç duyurusunda bulunduklarını, her iki davalının da kendi yetiştirdikleri elemanlarını ele geçirmeye çalıştıklarını, davalı …’in sözleşmeyi usulüne uygun olmayan şekilde feshetmesi nedeniyle kendisine gönderilen malların depolarında kaldığını, bu malların sayım yapılarak geri alınması ve ücretinin de kendilerine ödenmesi için talepte bulunmalarına karşın bu taleplerine olumsuz yanıt verildiğini, bu nedenle davalı …’in yan kuruluşu olan diğer davalı … … Ticaret Ltd. Şti.’ne (… …) fatura kesilerek gönderildiğini ancak bir sonuç alınamadığını, ellerinde kalan mallardan ötürü zararlarının 142.686,04 USD olduğunu, davalı … ile yaptıkları sözleşmenin 3.2 ve 3.3 maddelerine göre bazı satış kotaları belirlendiğini, bu satış kotalarının tutturulması durumunda ciro üzerinden % 1,45 oranında ödeme yapılmasının kararlaştırıldığını, ancak her yıl bu kotayı tutturmuş olmalarına karşın davalının bu ödemeyi yapmadığını, sözleşmenin 3.11 maddesine göre de 4 ayda bir tali bayilerle yapacakları satış miktarının KDV hariç % 5’i oranında ücretsiz ürün verileceğinin kararlaştırıldığını, ancak davalının bunu da yerine getirmediğini, bütün bunların haksız rekabet yarattığını ve bu gerekçelerle haksız rekabetin önlenmesine, mahkeme kararının gazetede ilanına ve ilan masrafının davalılardan alınmasına, uğradıkları zarar için fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak koşulu ile 5.000,00 TL maddi tazminat ile 70.000,00 TL manevi tazminatın ticari faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak taraflarına verilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DAVALININ TALEBİ:
Davalılar birlikte verdikleri ve cevap süresinin uzatılması talebini içeren 01.03.2011 tarihli ilk dilekçelerinde zamanaşımı definde bulunmuşlardır.
Davalı … vekili diğer davalılardan bağımsız olarak verdiği cevap dilekçesinde, davacının kendilerine teslim edilen mal bedellerini zamanında ödenmemesi nedeniyle mal teslimatının kesildiğini, davacının fatura ettiği malları ilgili yerlere teslim etmemesi nedeniyle davacı şirket yetkilileri hakkında ceza kovuşturması yapıldığını ve hüküm giydiklerini, aralarında yapılan sözleşmeye göre yasak olmasına karşın başka firmaların mallarını da sattığını, davacıya teslim edilen mal miktarı belli olmasına karşın SGK müdürlüklerine bu miktarlardan daha fazla mal teslim etmişcesine fatura düzenlendiğini ve kendi isimlerini kullanarak haksız kazanç elde ettiklerini, bu gerekçelerle bayilik sözleşmesinin feshedildiğini, davacının satışını yaptığı … marka ürünün … malı olduğunu, bu ürünün kendi ürünlerine benzer olması nedeniyle tüketiciden şikâyet gelince karıştırılmaması için mesaj attıklarını, davacı şirket yetkililerinin …. Ağır Ceza Mahkemesinin…Esas ve … 3. Ağır Ceza Mahkemesinin … Esas sayılı dosyasında yargılandıklarını, davacı şirket ortakları … ile …’ın … … … Ticaret Ltd. Şti.’ni (… …) kurarak kendileriyle haksız rekabete girdiklerini, bunun da davacı ile yaptıkları sözleşmeye aykırı olduğunu, bu şirket tarafından kendileri aleyhine …. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas ve … Karar sayılı dosyasından (mahkememiz dosyası ile birleyen dosya) açılmış dava olduğunu, bu gerekçelerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Diğer davalılar … cevap süresinin uzatılması talebini içeren 01.03.2011 tarihli dilekçenin dışında başkaca bir dilekçe vermeyerek 6100 sayılı HMK m. 128’e göre dava konusu maddi vakıaları inkâr etmiştir.

DAVANIN HUKUKİ NİTELİĞİ:

Dava, 6762 sayılı eski Türk Ticaret Kanunu m. 57’ye göre haksız rekabetin tespiti, m. 58/I-a’ya göre haksız rekabetin meni, m. 61’e göre kararın ilanı, 58/I-d maddesine göre haksız rekabet nedeniyle tazminat, 58/I-e maddesinin yollamasıyla 818 sayılı eski Borçlar Kanunu m. 49’a göre manevi tazminat davasıdır.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:

Davacı taraf, 01.02.1999 tarihli bayilik sözleşmesini, davalı …’in internet sayfasında yer alan ilan örneğini, … 10. Noterliğinin 02.02.2011 tarih ve … sayılı ihtarnamesini, … 10. Noterliğinin 01.02.2011 tarih … sayılı ihtarnamesini, … Cumhuriyet Başsavcılığının … Soruşturma sayılı dosyasını, davalılar tarafından gönderilmiş mesaj dökümlerini, faturaları, ticari defterleri, tanık beyanlarını ve bilirkişi incelemesini delil olarak sunmuştur.

Davalı … cevap dilekçesinde delil göstermemiştir.

Davalı … davanın esasına ilişkin cevap ve delil dilekçesi sunmamıştır.

Davalı … … davanın esasına ilişkin cevap ve delil dilekçesi sunmamıştır.

Dava, 6762 sayılı eski Türk Ticaret Kanunu m. 57’ye göre haksız rekabetin tespiti, m. 58/I-a’ya göre haksız rekabetin meni, m. 61’e göre kararın ilanı, 58/I-d maddesine göre haksız rekabet nedeniyle tazminat, 58/I-e maddesinin yollamasıyla 818 sayılı eski Borçlar Kanunu m. 49’a göre manevi tazminat davasıdır.

Davalıların üçü de zamanaşımı defini ileri sürmüştür. Davacı taraf dava konusu olayla ilgili olarak … Cumhuriyet Başsavcılığının … Soruşturma sayılı dosyasında 04.02.2011 tarihinde suç duyurusunda bulunmuş ve savcılık tarafından suç duyurusunda bulunulan tarihte yürürlükte bulunan 6762 sayılı eski TTK’na muhalefet suçundan soruşturma yürütülmüş, soruşturma esnasında yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK m. 56/I-a maddesine göre fiilin haksız olup olmadığının tespiti yapılamadığından delil yetersizliği nedeniyle takipsizlik kararı verilmiştir. Davacının suç duyurusunda bulunduğu 04.02.2011 tarihinde 6762 sayılı eski TTK yürürlükte olup 6102 sayılı yeni TTK 14.02.2011 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun “Zamanaşımı Süreleri ve Hak Düşürücü Süreler” başlıklı 6’ncı maddesinde; “Türk Ticaret Kanununun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı süreleri ile hak düşürücü süreler eski hukuka tâbidir. Zamanaşımı ile hak düşürücü sürelere ilişkin diğer hususlar, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren Türk Ticaret Kanununa tâbidir.” düzenlemesi yer almaktadır. Dolayısıyla mahkememizde görülen davada 6762 sayılı eski TTK’da haksız rekabete ilişkin olarak düzenlenmiş olan zamanaşımı süreleri uygulanacaktır.

6762 sayılı eski TTK m. 62’ye göre; “58’inci maddede yazılı davalar, davaya hakkı olan tarafın bu hakların doğumunu öğrendiği günden itibaren bir yıl ve her halde bunların doğumundan itibaren üç yıl geçmekle müruruzamana uğrar. Şu kadar ki; ceza kanunları gereğince daha uzun bir müruruzaman müddetine tabi olan, cezayı müstelzim bir fiil işlenmiş bulunursa, bu müddet hukuk davaları hakkında da caridir.” Bu maddenin yolama yaptığı eski TTK m. 58 haksız rekabetin önlenmesi davalarını ve buna bağlı olarak açılacak maddi ve manevi tazminat davalarını düzenlemekte olup mahkememizdeki davanın konusu da haksız rekabetin önlenmesi ve tazminat davasıdır. Bu madde hükmüne göre geçerli olan zamanaşımı süresi bir yıldır. Ancak davacı taraf haksız rekabet nedeniyle davalı … hakkında suç durusunda bulunmuş ve 6762 sayılı eski TTK’ya muhalefet suçundan soruşturma yürütülmüştür. 6762 sayılı eski TTK m. 64’de de haksız rekabetten kaynaklı fiillere ilişkin bir kısım hapis cezaları içeren özel ceza hükümleri bulunmaktadır. Bu maddeye göre; “1. Elli yedinci maddenin 1, 2, 4, 5, 6, 8 ve 9 uncu bentlerinde yazılı haksız rekabet fiillerinden birini kasten işleyenler; 2. Kendi icap ve tekliflerinin rakiplerininkine tercih edilmesi için şahsi durumu, emtiası, iş mahsulleri, ticari faaliyeti ve işleri hakkında kasten yanlış veya yanıltıcı malümat verenler; 3. Müsdahdemleri, vekilleri veya diğer yardımcı kimseleri, istihdam edenin veya müvekkillerinin imalat veya ticaret sırlarını ifşa etmelerini veya ele geçirmelerini temin için iğfal edenler; 4. İstihdam edenler veya müvekkillerden, işçilerinin veya müstahdemlerinin veyahut vekillerinin, işlerini gördükleri sırada cezayı müstelzim olan bir haksız rekabet fiilini işlediklerini öğrenip de bu fiili menetmiyen veya gerçeğe aykırı beyanları düzeltmeyenler; 58’inci madde gereğince hukuk davasını açma hakkını haiz bulunanlardan birinin şikayeti üzerine ceza mahkemesince bir aydan bir yıla kadar hapis veya beş yüz liradan on bin liraya kadar ağır para cezasıyla veya her ikisiyle birlikte cezalandırılırlar. Haksız rekabetin men’i hakkındaki kesinleşmiş ilama rağmen haksız rakebet fiiline aynen veya tali değişikliklerle devam eden kimse altı aydan aşağı olmamak üzere hapis ve beş bin liradan on bin liraya kadar ağır para cezasına mahküm edilir ve suçlu re’sen takip olunur.” Davacının suç duyurusunda bulunduğu tarihte yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK m. 66/I-e’ye göre beş yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda dava zamanaşımı süresi sekiz yıl olup davacının suç duyurusunda bulunduğu 04.02.2011 tarihi itibariyle 6762 sayılı eski TTK m. 62’nin göndermesi ile ve aynı yasanın 64’üncü maddesinde düzenlenen suçlara ilişkin hapis cezalarının üst sınırı dikkate alınarak 5237 sayılı TCK m. 66/I-e’ye göre sekiz yıllık zamanaşımı süresi uygulanacaktır. Mahkememizdeki dava 10.03.2011 tarihinde açılmış olup dava tarihine göre sekiz yıllık uzamış zamanaşımı süresi dolmadığı anlaşıldığından davalıların zamanaşımı definin reddine karar verilmiştir.

Mahkememiz dosyası ilk önce …. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas sayılı dosyasında açılmış ticaret mahkemelerinin tekrar heyet olarak çalışmaları için birleştirilmeleri üzerine İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014 / 362 Esas sayılı dosyası olarak devam etmiştir.

6762 sayılı eski TTK m. 100’e göre; “Taraflardan hiçbirine ticari mümessil, ticari vekil, satış memuru veya müstahdem yahut acente gibi bir sıfatla daimi bir surette bağlı olmaksızın, ücret karşılığında, ticari işlere mütaallik mukavelelerin akdi hususunda taraflar arasında aracılık yapmayı meslek edinen kimseye tellal denir.” Taraflar arasında yapılan sözleşmenin “Sözleşmenin Konusu” başlıklı 1.1 maddesine göre; “Bu sözleşmenin konusu … (Davalı) tarafından üretilen, ürettirilen, üçüncü kişilerden satın alınan ve ithal edilen ürünlerin (…) bayi tarafından üçüncü kişilere satış ve pazarlamasıdır.” Sözleşmenin 1.2 maddesinde bayinin satış yapacağı bölge ve iller sayılmıştır. Sözleşmenin 1.3 maddesinde de “Bayilik anlaşması gereği bayinin yazılı izni olmadan bayilik verilen 1.2’de adı geçen … ve ilave illerinde … (Davalı) yeni bir bayilik veya tali bayilik adı altında üçüncü bir şirket veya kişiye yetki veremez veya söz konusu il sınırları içinde doğrudan kendisi sözleşmenin konusunu oluşturan … satamaz. … (Davalı) bu alt maddesi ihlal etmesi halinde, bayinin uğrayacağı tüm zararı tazmin etmeyi peşinen kabul eder.” düzenlemesi getirilmiştir. Sözleşmedeki bu madde hükmüne göre davacı ile davalılardan … … arasında 6762 sayılı eski TTK m. 100 ve devamı maddelerine göre ticaret işleri tellallığı sözleşmesi yapıldığı, 6102 sayılı yeni TTK m. 122/V’e göre de tek satıcılık sözleşmesi hükmünde olduğu anlaşılmaktadır. 6102 sayılı yeni TTK m. 122/V’in 6762 sayılı eski TTK’da karşılığı bulunmamaktadır.

6102 sayılı TTK 14.02.2011 tarihinde yürürlüğe girmiş olup dava konusu maddi vakıalar bu tarihten önce meydana geldiğinden 6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun m. 2/I-a’da yer alan “Türk Ticaret Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önce meydana gelen olayların hukukî sonuçlarına, bu olaylar hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişlerse, o kanun hükümleri uygulanır.” hükmüne göre 6762 sayılı eski TTK hükümleri uygulanacaktır.

Davacının taleplerinden birincisi 6762 sayılı eski TTK m. 58/I-…’ye göre haksız rekabetin menine karar verilmesidir. Bu sebeple öncelikle davalının eylemlerinin doğruluğunun ve davacı yönünden haksız rekabet yaratıp yaratmadığının tespiti gerekmektedir. 6762 sayılı TTK m. 56’ya göre; “Haksız rekabet, aldatıcı hareket veya hüsnüniyet kaidelerine aykırı sair suretlerle iktisadi rekabetin her türlü suistimalidir.” Bu maddede geçen ” aldatıcı hareket veya hüsnüniyet kaidelerine aykırı” davranışlar ise aynı yasanın 57’inci maddesinde sayılmıştır. Davalının eyleminin öncelikle 6762 sayılı eski TTK m. 56 kapsamına girip girmediğinin, eğer giriyorsa da aynı yasanın 57’nci maddesindeki hallerden hangisini oluşturduğunun tespit için mahkememizce 6100 sayılı HMK m. 266’ya göre bilirkişi incelemeleri yaptırılmıştır.

Hazırlanan 31.01.2013 tarihli bilirkişi raporunda davacının taraflar arasındaki sözleşmeye aykırı şekilde … isimli ürünün bayiliğini üstlendiği, davalı …’in de sözleşmede yazılı olan fesih hükümlerine uymadan bayilik ilişkisini dondurduğu, davalı …’in davacının bayiliğini üstlendiği … isimli ürün hakkında internette yaptığı ilanın haksız rekabet oluşturduğu, … ve … ürünlerinin patent haklarının taraflara ait olmaması nedeniyle davalı …’in tüketicinin karıştırmasını önlemek için mesaj yayınlayamayacağı tespit edilmiştir.

Hazırlanan 01.09.2013 tarihli bilirkişi raporunda davacı şirket ortakları … ile …’ın … … … Ticaret Ltd. Şti.’nin paylarını satın aldıkları, davacı tarafın sözleşmenin fiili olarak sona erdirilmesi nedeniyle davalı … tarafından kendilerine gönderilen ve depolarında bulunan mallarla ilgili olarak 142.682,04 USD fatura kestiklerine ilişkin iddiayı doğrulayacak belge bulunmadığı tespit edilmiştir.

Hazırlanan 20.05.2014 tarihli bilirkişi raporunda davacı … …’ın 2008 yılı yevmiye ve envanter defterleri ile 2009 yılı envanter defterlerinin kapanış onaylarının yaptırılmamış olduğu, diğer davalı …’ın defterlerinin incelenemediği ancak bu şirketin 2008 – 2011 yılları arası kurumlar vergisi beyannamesinin incelendiği, davalı …’ın haksız rekabetten kaynaklı belirgin bir kârının bulunmadığı, 2009 ve 2010 yıllarında zarar ettiği, sözleşmenin iptal edildiği 2011 yılında % 5 kâr ettiği ancak bu kârın haksız rekabetten kaynaklanmadığının değerlendirildiği, bu nedenle davacının satmakta olduğu … ürününe davalının karalayan mesajlarından ötürü verdiği bir zarar bulunmadığı, … ve … … arasında benzerlik bulunmadığı, davacının satış kotasını tutturması durumunda almaya hak kazanacağı % 1,45 oranındaki primin davalı …’in defterleri incelenemediğinden tespit edilemediği, davacının haksız fesih durumunda zararının 13,110,69 TL olduğu tespit edilmiştir. Raporda yer alan kâr zarar tablosunda davalı …’ın 2008 yılında 114.476,44 TL kâr elde ettiği, 2009 ve 2010 yıllarında zarar ettiği, 2010 yılında ise 99.632,83 TL kâr elde ettiği görülmektedir.

Hazırlanan 28.11.2014 tarihli bilirkişi raporunda da aynı yönde görüş belirtilmiştir.

Hazırlanan 05.11.2015 tarihli bilirkişi raporunda sözleşmenin feshedildiği tarihte yürürlükte bulunan 6762 sayılı eski TTK m. 20/III’e göre fesih işleminin noterde yapılması gerekirken bunun yapılmadığı, bu nedenle de sözleşmenin 2006 yılı ve sonrasında da devam ettiği tespit edilmiştir.

Hazırlanan 13.06.2016 tarihli bilirkişi raporunda … ve … tasarımlarından ilkinin birbirine benzediği, ikincisinin ise benzemediği, ikisinin de aynı anda kullanılıp kullanılmadığının da belli olmadığı, davalı …’in sunduğu mali belgelerin incelenmesi sonucunda davacının sözleşmede öngörülen satış kotasını aşmadığı, bu nedenle de % 1,45 oranındaki prime hak kazanamadığı, sözleşmede yazılı olan ve ücretsiz olarak verileceği belirtilen % 5 oranındaki ürünlerin ne olduğunun ve fiyatının belli olmadığı, bu nedenle de tespitinin yapılamadığı tespit edilmiştir.

Hazırlanan 08.07.2017 tarihli bilirkişi raporunda da aynı yönde görüş belirtilmiştir.

Hazırlanan 01.02.2019 tarihli bilirkişi raporunda davalı …’in davacının kendi müşterilerine ulaşmasına engel olduğuna ilişkin bir delil bulunmadığı, …’deki … bayiliğinin iptal edildiğine ilişkin ilanın haksız rekabet oluşturmayacağı, müşterilere gönderilen mesajların kötüleme niteliğinde olmadığı, prim ödemeleri, ücretsiz ürün ve sözleşmenin süresinden önce feshi için bir takım belgelerin dosyaya sunulması gerektiği bu belgeler olmadan bu konularda tespit yapılamayacağı tespit edilmiştir.

Hazırlanan 29.08.2019 tarihli bilirkişi raporunda da önceki raporda istenilen belgelerin dosyaya sunulmamış olması nedeniyle rapor hazırlanamadığı belirtilmiştir.

Mahkememizce hazırlanan ve yukarıda kısa özeti geçilen 9 raporda yer alan hukukçu bilirkişi görüşleri 6100 sayılı HMK m. 266’da ki; “Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez.” hükmü uyarınca hükme esas alınmamıştır.

Mahkememizce hazırlanan ve yukarıda kısa özeti geçilen 9 raporda … ve … markası … ile ilgili olarak görüş veren bilirkişi …’in marka ve patent vekili olmaması nedeniyle bu görüşler hükme esas alınmamıştır.

Mahkememizce hazırlanan ve yukarıda kısa özeti geçilen 9 raporda görülen eksiklikler nedeniyle 19.11.2019 tarihli duruşmada aşağıdaki ara kararlar alınarak yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiştir. Buna göre; … Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi’ne talimat yazılarak 01.02.2019 tarihli bilirkişi raporunda belirtilen; davalı …’e ait 1999 ile 2014 yılları arasındaki ticari defterlerin sunulması, talep edilen ticari defterlerin noter açılış ve kapanış onaylarının yapılıp yapılmadığının, 1999 ile 2014 yılları arasındaki davacı … …’a ait hesap dökümlerinin sunulması, davalı …’in 1999 ile 2014 yılları arasında davacıya ne tutarda ürün sattığının KDV hariç her yıl ayrı ayrı tespiti, davalı …’in diğer davalı … … firmasına 2011 – 2012 – 2013 yıllarında sattığı ürünlerin tutarları ile bu satışlardan davalı …’in elde ettiği brüt tutarın tespiti, davalı … … firmasından 2011 – 2012 – 2013 yıllarında davalı …’in aldığı ürün tutarları ile satışlardan davalı … … firmasının elde ettiği brüt tutarın tespitinin istenilmesine ve yapılan incelemede incelenen bütün evrakların bütün örneğinin rapora eklenerek Mahkememize gönderilmesinin istenilmesine karar verilmiştir.

… … Asliye Ticaret Mahkemesine yazılan talimat sonucu hazırlanan 08.06.2020 tarihli bilirkişi raporunda incelemesi yapılan davalı … defterlerine göre davalı …’in davacı ile 2009, 2010, 2011, 2012, 2013 ve 2014 yıllarında bir ticari faaliyetinin bulunmadığı, davalılardan … … şirketinin defterlerinde de 31.12.2013 tarihine göre … … şirketinin davacı … … şirketinden 165.670,98 TL alacaklı gözüktüğü, davalı Di – Do … firmasının defterlerinde 2010 yılından 2011 yılına 137.784,31 TL alacak devir edildiği ancak 2011, 2012 ve 2013 yıllarına ilişkin olarak davacı … … şirkete mal sattığına ilişkin bir kayıt gözükmediği tespit edilmiştir.

… … Asliye Ticaret Mahkemesine yazılan talimatta 1999 ile 2014 yılları arasındaki davacı … …’a ait hesap dökümlerinin sunulması, davalı …’in 1999 ile 2014 yılları arasında davacıya ne tutarda ürün sattığının KDV hariç her yıl ayrı ayrı tespitinin yapılması istenildiği halde bilirkişice verilen bu görevlerin yerine getirilmediği anlaşılmakla … … Asliye Ticaret Mahkemesine tekrar talimat yazılarak bilirkişiden; 1999 ile 2014 yılları arasındaki davacı … …’a ait hesap dökümlerinin sunulması, davalı …’in 1999 ile 2014 yılları arasında davacıya ne tutarda ürün sattığının KDV hariç her yıl ayrı ayrı tespitinin yapılması, davalı …’in 31.01.2011 tarihi itibariyle davacıdan teslim ettiği ancak bedelini tahsil edemediği malların bulunup bulunmadığının tespiti ve davalı …’in 31.01.2011 tarihi itibariyle davacıdan teslim ettiği ancak bedelini tahsil edemediği mallar varsa alacaklı olduğu miktarın ne kadar olduğunun tespiti tekrar istenilmiştir.

Hazırlanan 16.11.2020 tarihli bilirkişi raporunda da istenilen incelemelerin yapılmadığının anlaşılması üzerine tekrar talimat yazılarak başka bilirkişiye inceleme yaptırılması istenilmiştir.

… … Asliye Ticaret Mahkemesince başka bilirkişiye hazırlatılan 03.03.2021 tarihli raporda davalının 1999 ile 2009 yılları arasındaki defterlerini sunmadığı, 2010 yılında davacının davalıya satış faturası düzenlediği ve davacının da davalıya iade faturası düzenlediği, 2011 ile 2014 yılları arasında davalının davacıya satışının bulunmadığı, davalının davacıya 4.953,42 TL fatura düzenlediği ve defterine kaydettiği ancak davalı şirketin davacıya sattığı … iade alarak bu durumu da 30.12.2010 tarihinde defterine işlediği, davalı şirketin aynı miktarda ürünü diğer davalı … şirketine de sattığı, davalının davacıya satışının olmaması nedeniyle bedeli tahsil edilemeyen mal da bulunmadığı tespit edilmiştir.

19.11.2019 tarihli duruşmada alınan diğer ara karar doğrultusunda dosya tekrar bilirkişiye verilmiştir. Bilirkişiden; davacıya ait 1999 ile 2014 yılları arasındaki ticari defterlerin mahkememize sunması, talep edilen ticari defterlerin noter açılış ve kapanış onaylarının yapılıp yapılmadığının, 1999 ile 2014 yılları arsındaki davalı …’e ait cari hesap dökümlerinin incelenerek davacının 1999 ile 2014 yılları arasında davalı …’den ne tutarda ürün aldığının KDV hariç her yıl ayrı ayrı belirtilerek tespiti, davacının davalıdan aldığı ürünlerin her yıl ayrı ayrı olmak üzere ne tutarda sattığının tespiti, davacının davalıdan 1999 – 2014 yılları arası tali bayilere sattığı ürünlerin % 5’i oranında ücretsiz ürün verdiğine ilişkin belgelerin sunulması istenilmiştir.

Hazırlanan 25.08.2020 tarihli bilirkişi raporunda davacının 1999 yılından 2007 yılına kadar olan ticari defterlerini bilirkişiye sunmadığı, 2008, 2009, 2010 ve 2012 yıllarına ilişkin envanter defterlerinin kapanış onaylarının bulunmadığı, 2012, 2013 ve 2014 yıllarına ilişkin davacı defterlerinde davacının davalı … … firmasından 228.368,99 TL alacaklı gözüktüğü, davacının davalıdan aldığı ve tali bayilere sattığı ürünlerin % 5’i oranında ücretsiz ürün aldığına ilişkin belge bulunmadığı tespit edilmiştir.

Dosya son olarak 19.11.2019 tarihli duruşmada alınan diğer ara karar doğrultusunda mahkememiz dosyası ile birleşen …. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas sayılı dosyası konusunu oluşturan … ve … ürünlerinin arasında iltibas, benzerlik, tüketici tarafından karıştırılmaya uygun olup olmama durumlarının incelenmesi için marka-patent vekili bilirkişiye verilerek rapor hazırlanması istenilmiştir.

Hazırlanan 09.10.2020 tarihli marka patent vekili bilirkişi raporunda, tarafların dosyaya sundukları ambalajların birbirinden farklı olduğu, ürünün piyasaya satışında hangi ambalajın kullanıldığının belli olmadığı, davalının … Asliye Ticaret Mahkemesi aracılığı ile gönderdiği ambalaj görselinin davacının satışını yaptığı ürünle ayırt edilemeyecek derecede aynı olduğu ve iltibasa neden olacağı, davacının …. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas sayılı dosyasına (Mahkememiz dosyasının önceki numarası) sunduğu ambalaj görsellerinin tamamen birbirinden farklı olduğu ve aralarında iltibas yaratacak nitelikte olmadığı, piyasada hangi ambalajın kullanıldığının dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılamadığı tespit edilmiştir.

Öncelikle davalı …’in taraflar arasındaki sözleşmeyi feshetmesinin sözleşme ve 6762 sayılı TTK hükümlerine göre incelenmesi gerekmektedir. Taraflar arasında yapılan sözleşmenin “Sözleşmenin Süresi, Sona Ermesi, Feshi” başlıklı 4’üncü maddesinde; “İş bu sözleşme imza tarihinden başlamak üzere üç yıllık süre içerisinde geçerlidir. Taraflarca sözleşmenin bitiminden üç ay önce sözleşmenin feshi yazılı olarak ihbar edilmedikçe sözleşmenin aynı şartlarla üç yıl daha uzatıldığı taraflarca kabul edilmiş sayılır.” düzenlemesi getirilmiştir. Taraflar arasındaki sözleşme 01.02.1999 tarihinde imzalanmış olup sözleşme 01.02.2001 tarihinde sona erecektir. Sözleşmenin bitim tarihine üç ay kala sözleşmenin feshi yazılı olarak taraflardan herhangi biri tarafından ihbar edilmediği için sözleşme 01.02.2004’e, 01.02.2007’ye, 01.02.2010’a ve 01.02.2013 tarihine kadar uzamıştır.

Davalının davaya konu internet ilanını yaptığı tarih ise 31.01.2011 olup bu tarihte sözleşme ayaktadır. Ancak 6762 sayılı eski TTK m. 133/I hükmüne göre; “Muayyen olmıyan bir müddet için aktedilmiş olan acentelik mukavelesini, taraflardan her biri üç ay önce ihbar etmek şartiyle feshedebilir; mukavele ile bir müddet tayin edilmiş olsa dahi muhik sebeplerden dolayı akit her zaman fesih olunabilir.” Taraflar arasındaki sözleşme sözleşmenin bitim tarihi olan 01.02.2001 tarihinden itibaren uygulanmaya devam edildiği için belirsiz süreli sözleşme haline gelmiştir. Bu durumda sözleşmenin sona erme esasları 6762 sayılı eski TTK m. 133/I hükmüne göre değerlendirilecektir. Davalı …’in gerek sözleşme hükümlerine göre gerekse 6762 sayılı eski TTK m. 133/I hükümlerine göre üç ay önceden ihbarda bulunma koşulunu yerine getirmediği anlaşılmaktadır. Ancak 6762 sayılı eski TTK m. 133/I’de sözleşme belirli bir süre için yapılmış olsa bile muhik/haklı sebeplerden dolayı her zaman fesih olunabilir düzenlemesi bulunmakta olup haklı sebeplerin varlığı durumunda da sözleşmenin feshinin 6762 sayılı eski TTK m. 20/III’de öngörülen şekillerde yapılması gerekir. Davalı … sözleşmenin sona erdirilmesini gerek sözleşme hükümlerine gerekse 6762 sayılı eski TTK hükümlerine uygun şekilde yerine getirmemiştir. Bu durumda davalı … …’in davacı iddialarına verdiği yanıtların fesih iradesi olarak kabul edilip edilmeyeceğinin ve fesih iradesi olarak kabul edilmesi durumunda haklı fesih nedeni sayılıp sayılmayacağının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Davalı …’in fesih nedeni olarak gösterdiği sebeplerden ilki taraflar arasında yapılan sözleşmeye göre davacının başka firmaların mallarını da satmasının yasak olmasına karşın başka firmalara ait malları sattığı iddiasıdır. Davalı … isimli ürünün satışını buna kanıt olarak göstermektedir. Bu fesih gerekçesiyle bağlı olarak davacı şirket ortakları … ile …’ın … … … Ticaret Ltd. Şti. isimli şirketi kurarak kendileriyle haksız rekabete girdiklerini, bunun da davacı ile yaptıkları sözleşmeye aykırı olduğunu ileri sürmektedirler.
Taraflar arasında yapılan sözleşmenin “Genel Şartlar” başlıklı 2.4 maddesi “Bayi …’ın dışında, sözleşmenin konusunu oluşturan ürünlerin, ayrıca bu ürünlerin muadili ve benzerlerinin satış ve ithalatını yapan ve bu alanda faaliyet gösteren başkaca kişi, şirket ve kuruluşların bayiliğini ve temsilciliğini, alamaz. Mümessillik, vekil, acenta, showroom, komisyonculuk ve benzeri işlere ve ilişkilere giremez ve genel olarak …’ın izni olmadan …’ın … kapsamına giren mamullerin faaliyetlerinde aracılık edemez.” düzenlemesini içermektedir. Dolayısıyla taraflar arasındaki sözleşme rekabet yasağını içermektedir. Dosya içerisine alınan ve davacı şirket ortakları tarafından kurulduğu belirtilen dava dışı … … … Ticaret Ltd. Şti. ticaret sicil kayıtları ile pay devir sözleşmesi örneği incelendiğinde davacı şirketin ortaklarının bu şirketin paylarını 24.02.2011 tarihinde satın aldıkları, davalı …’in ise taraflar arasındaki sözleşmeyi en geç 31.01.2011 tarihinde fiilen sona erdirdiği anlaşılmaktadır. Taraflar arasındaki sözleşmede acentelik ilişkisinin sona ermesinden sonra da rekabet yasağının devam edeceğine ilişkin bir hüküm bulunmadığından davalı …’in rekabet yasağının ihlaline ilişkin sözleşmeyi fiilen sona erdirme gerekçelerinin hukuken yerinde olmadığı anlaşılmaktadır. 6762 sayılı eski TTK’da 6102 sayılı yeni TTK’da yer alan m. 123’e karşılık gelen rekabet yasağına ilişkin bir madde de bulunmamaktadır. Ayrıca sözleşmedeki rekabet yasağı davacı şirket için öngörülmüş olup davacı şirket ortakları olan gerçek kişiler için bir rekabet yasağı söz konusu değildir.
Davalı …’in ikinci fesih nedeni davacının kendilerine teslim edilen mal bedellerini zamanında ödememesidir. Davalı taraf bu nedenle mal teslimatının durdurulduğunu belirtmektedir. Davalı …’in bu itirazının incelenmesi için … … Asliye Ticaret Mahkemesine yazılan talimatta 1999 ile 2014 yılları arasındaki davacı … …’a ait hesap dökümlerinin sunulması, davalı …’in 1999 ile 2014 yılları arasında davacıya ne tutarda ürün sattığının KDV hariç her yıl ayrı ayrı tespitinin yapılması istenilmiş ancak talimat raporunu hazırlayan bilirkişi tarafından verilen bu görevlerin yerine getirilmediği anlaşılmakla … … Asliye Ticaret Mahkemesine tekrar talimat yazılarak başka bir bilirkişinin görevlendirilmesinin istenilmesine ve bilirkişiden; 1999 ile 2014 yılları arasındaki davacı … …’a ait hesap dökümlerinin sunulması, davalı …’in 1999 ile 2014 yılları arasında davacıya ne tutarda ürün sattığının KDV hariç her yıl ayrı ayrı tespitinin yapılması, davalı …’in 31.01.2011 tarihi itibariyle davacıya teslim ettiği ancak bedelini tahsil edemediği malların bulunup bulunmadığının tespitini, davalı …’in 31.01.2011 tarihi itibariyle davacıya teslim ettiği ancak bedelini tahsil edemediği mallar varsa alacaklı olduğu miktarın ne kadar olduğunun tespiti istenilmiştir.
Hazırlanan 03.03.2021 tarihli talimat bilirkişi raporunda davalı …’in 1999 ile 2009 yılları arasındaki ticari defterlerini sunmadığı, 2010 yılında davacı … …’ın davalı …’e satış faturası ve bu faturanın iade faturası bulunduğu, 2011 – 2014 yılları arasında ise davalı …’in davacı … …’a satışının bulunmadığı, 2010 yılında düzenlenen 4.953,42 TL tutarlı faturanın davalı … defterinde kayıtlı olduğu, bu fatura ile satılan ürünlerin iade alındığı ve iade faturasının da davalı … defterinde kayıtlı olduğu davalı …’in aynı miktar ürünü diğer davalı … şirketine de sattığı, bu satışları da defterine kaydettiği, davalı …’in 2011 ile 2014 yılları arasında davacı … …’a ürün satışının bulunmadığı, satış olmadığı için tahsil edilemeyen mal miktarı da bulunmadığı tespit edilmiştir. Dolayısıyla davalı …’in davacının kendilerine teslim edilen mal bedellerini zamanında ödemediğine ilişkin fesih gerekçesi doğru değildir.

Davalı …’ın üçüncü fesih nedeni davacının fatura ettiği malları ilgili yerlere teslim etmemesi, davacıya teslim edilen mal miktarı belli olmasına karşın SGK müdürlüklerine bu miktarlardan daha fazla mal teslim etmişcesine fatura düzenlemeleri ve kendi isimlerini kullanarak haksız kazanç elde etmeleri sonucunda davacı şirket yetkililerinin …. Ağır Ceza Mahkemesinin…Esas ve … 3. Ağır Ceza Mahkemesinin … Esas sayılı dosyasında yargılandıkları ve hüküm giydikleri iddiasıdır.
Taraflar arasında yapılan sözleşmede davacı şirket yetkililerinin ceza almasının fesih nedeni yapılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak 6762 sayılı eski TTK m. 123’e göre; “Acente, kendisine bırakılan bölge ve ticaret dalı içinde mukavele uyarınca, müvekkilinin işlerini görmeye ve menfaatlerini korumaya mecburdur.” Davalı …’in fesih için gerekçe gösterdiği …. Ağır Ceza Mahkemesinin…Esas ve … 3. Ağır Ceza Mahkemesinin … Esas sayılı dosyalarının bu maddeye göre müvekkilin menfaatini koruma yükümlülüğü kapsamında değerlendirilmesi gerekir. Menfaati koruma yükümlülüğünün hukuki sınırları da 6762 sayılı eski TTK m. 116/II’de yer alan “Bu fasılda hüküm bulunmıyan hallerde aracılık eden acenteler hakkında tellallık hükümleri, akit yapan acenteler hakkında komisyon hükümleri ve bunlarda da hüküm bulunmayan hallerde vekalet hükümleri tatbik olunur.” hükmüne göre yine aynı tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı eski BK hükümlerine göre belirlenecektir.
Taraflar arasında yapılan sözleşmenin “Sözleşmenin Konusu” başlıklı 1.2 maddesinde “(…) Bayi bunu gerçekleştirmek için, isteği halinde …’ın yazılı iznini alarak yukarıda belirtilen sınırlar içinde yeni bayilikler ve alt bayilikler de tesis ederek birinci maddede belirtilen ürün çeşitlerinin pazarlamasını gerçekleştirecektir.” düzenlemesi getirilmiş olup sözleşmenin bu hükmüne göre davacı 6762 sayılı TTK m. 116/II’ye göre sözleşme yapan acente konumundadır. Bu durumda 818 sayılı eski BK m. 416 ve devamı maddelerine göre komisyon hükümleri uygulanacak bu maddelerde düzenleme bulunmaması durumunda da 818 sayılı eski BK m. 386 ve devamı maddelerindeki vekâlet hükümleri uygulanacaktır. 818 sayılı eski BK m. 418’de komisyoncunun özen yükümlülüğü düzenlenmişse de bu madde satılmak üzere gönderilen eşya ile ilgilidir. Bu nedenle menfaati koruma yükümlülüğünün hukuki sınırları kapsamında 818 sayılı eski BK m. 386 ve devamı maddelerindeki vekâlet hükümleri uygulanacaktır.
818 sayılı eski BK m. 390’a göre; “Vekilin mesuliyeti, umumi surette işçinin mesuliyetine ait hükümlere tabidir. Vekil, müvekkile karşı vekaleti iyi bir suretle ifa ile mükelleftir. Vekil, başkasını tevkile mezun veya hal icabına göre mecbur olmadıkça veya adet başkasını kendi yerine ikameye müsait bulunmadıkça müvekkilünbihi kendisi yapmağa mecburdur.” Kanunun bu hükmü aynı yasanın işçinin sorumluluğunu düzenleyen 321’inci maddesindeki “İşçi, taahhüt ettiği şeyi ihtimam ile ifaya mecburdur. Kasıt veya ihmal ve dikkatsizlik ile iş sahibine iras ettiği zarardan mesuldür. İşçiye terettüp eden ihtimamın derecesi, akde göre tayin olunur ve işçinin o iş için muktazi olup iş sahibinin malümu olan veya olması icabeden malümatı derecesi ve mesleki vukufu kezalik istidat ve evsafı gözetebilir.” hükmüne yollama yapmaktadır. Davacının şirket dolayısıyla da tacir durumunda olması nedeniyle bu hükümde yer alan taahhüt ettiği şeyi ihtimam ile ifaya mecbur davranış esası 6762 sayılı eski TTK m. 20/II’de düzenlenmiş olan “Her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi lazımdır.” ilkesi ile birlikte ele alınmak zorundadır. Dava konusu olayda davalı … davacının ceza kanunlarına göre suç işleyecek eylemlerde bulunduğunu ve bu nedenle de kendi isimlerini kullanarak haksız kazanç elde ettiklerini belirtmektedir.
…. Ağır Ceza Mahkemesinin…Esas; … Karar sayılı dosyasında yargılanan ve hüküm giyen sanıklar dava dışı … ve … olup her ikisi de davacı şirket ortağı değil davacı şirketin maaşlı çalışanlarıdır. Davalı …’in delil olarak dosyaya sunduğu …. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen kararda her iki sanığında ceza aldıkları ve kararında kesinleştiği görülmektedir.
… 3. Ağır Ceza Mahkemesinin … Esas; … Karar sayılı dosyasında yargılanan sanık dava dışı … davacı şirket ortağıdır. Davalı …’in delil olarak dosyaya sunduğu … 3. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen kararda bu sanığın beraat ettiği ve kararında kesinleştiği görülmektedir. … 3. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılamada davacı şirketin ortağı …’ın ortağı olduğu başka bir şirketin yetkilisi olarak teslim edilmemiş ilaçların parasını teslim edilmiş gibi göstererek SSK’yı zarara uğratmasından kaynaklı olarak yargılandığı ancak üzerine atılı bulunan eylemini kanıtlayacak yeterli delil bulunmadığından beraatına karar verildiği anlaşılmaktadır. Bu dosyanın mahkememiz dosyası ile bir ilgisi bulunmamaktadır.
…. Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği kararlar 818 sayılı eski BK m. 53’de yer alan; “Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraet karariyle de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” hükmüne göre değerlendirilecektir.
…. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılamada davacı şirketin maaşlı çalışanları olan sanıklar dava dışı … ve …’ın görevlerinin hastaneleri dolaşarak pansuman yapılması gereken hastalara davacı şirketin satmış olduğu … pazarlamak ve bunları hastalara uygulayarak göstermek olduğu, bu görevlerini yerine getirmek için davacı şirket çalışanı ve sanık dava dışı …’ın kayın pederi …’ndan davacı şirket adına vekâlet aldıkları, bu sanığın doktorlardan birinin imzasını ve kaşesini taklit ederek sahte rapor ve sahte reçete düzenlediği, reçetede adına reçete düzenlenen …’nun ihtiyacının çok üzerinde 600 tane büyük Restone, 120 tane küçük Restone … malzemesinin yazdırıldığı, bu malzemeleri davacı şirketin alabilmesi için de sahte rapor ve reçeteyi SSK’ya sunduğu maddi vakıası tespit edilmiş ve her iki sanık hakkında da mahkûmiyet kararı verilmiştir.
Bu dosyada yargılanan … ve … isimli her iki sanıkta davacı şirketin çalışanlarıdır. Dolayısıyla davacının 818 sayılı eski BK m. 55’e göre her iki çalışanının eylemlerinden ötürü adam çalıştıranın sorumluluğu esaslarına göre hukuki sorumluluğu bulunmaktadır. 818 sayılı BK m. 55’e göre; “Başkalarını istihdam eden kimse, maiyetinde istihdam ettiği kimselerin ve amelesinin hizmetlerini ifa ettikleri esnada yaptıkları zarardan mesuldür. Şukadar ki böyle bir zararın vukubulmaması için hal ve maslahatın icabettiği bütün dikkat ve itinada bulunduğunu yahut dikkat ve itinada bulunmuş olsa bile zararın vukuuna mani olamıyacağını ispat ederse mesul olmaz.” Davacı şirket çalışanlarının …. Ağır Ceza Mahkemesine konu eylemlerini oluşturan maddi vakıaların bu madde kapsamında ele alınması gerekmektedir.
Davacı şirket çalışanı olan sanık dava dışı …’ın kayınpederi …’ndan davacı şirket adına vekâlet almasında davacı şirketin bu vekâletin ne amaçla alındığını sorgulama ve vekâlet alındıktan sonra da kullanıldığı idari makamlarda takip etme yükümlülüğü bulunmaktadır. Davacı şirket çalışanı olan sanığın doktorlardan birinin imzasını ve kaşesini taklit ederek sahte rapor ve sahte reçete düzenlemesi davacı şirket yetkililerince tespit edilmesi zor hatta olanaksız bir durum olmasına karşın reçetede adına reçete düzenlenen …’nun ihtiyacının çok üzerinde 600 tane büyük Restone, 120 tane küçük Restone … malzemesinin yazıyor olması davacı şirketin sürekli yaptığı iş alanı ile ilgili belgeler olması nedeniyle reçetelerin SSK’ya verilmeden önce denetlenmesi ve ihtiyaçtan fazla … malzemesinin yazıyor olduğunun tespiti durumunda da söz konusu reçetenin geçerliliğinin araştırılması davacı şirketin özen yükümlülüğünün gereğidir. Ancak davacı şirketin düzenlenen reçeteleri incelemediği, bu konuda üzerine düşen yükümlülüğü yerine getirmediği ve reçetelerde yazılı olan … ürünlerinin bedellerinin kendilerine ödenmesi için çalışanlarının sahte rapor ve reçeteyi SSK’ya sunmasına bu şekilde denetimsiz olarak onay verdiği anlaşılmaktadır. Bu durumda davacı şirketin 818 sayılı eski BK m. 55’e göre adam çalıştıranın sorumluluğunun gereklerini yerine getirmediği anlaşılmaktadır.
Davacı şirket yetkililerinin 818 sayılı eski BK m. 55’e göre adam çalıştıranın sorumluluğunu yerine getirmemeleri nedeniyle doğan hukuki sorumlulukları davacı şirket ile davalı … arasında bulunan acentelik sözleşmesinden kaynaklanan 6762 sayılı eski TTK m. 123’e göre acentenin müvekkilinin menfaatlerini koruma yükümlülüğüne, 818 sayılı eski BK m. 390’a göre vekaleti iyi bir suretle ifa yükümlülüğüne ve 6762 sayılı eski TTK m. 20/II’de düzenlenmiş olan basiretli tacir gibi hareket etme yükümlülüğüne aykırıdır. Bu durumda davalı … şirketinin sözleşmeyi taraflar arasında yapılan sözleşmenin “Sözleşmenin Süresi, Sona Ermesi, Feshi” başlıklı 4’üncü maddesinde yazılı fesih süresine uymadan feshetmesinin 6762 sayılı eski TTK m. 133/I’de öngörülen sözleşmenin muhik/haklı sebeple feshi kapsamında ve haklı fesih olduğu anlaşılmaktadır.
Davacı tarafın talepleri ile alacak kalemleri davalı … şirketinin sözleşmeyi haklı olarak feshetmiş olduğu tespiti üzerinden aşağıdaki gibi hukuki değerlendirmeye bağlı tutulmuştur.
Davacının ilk talebi haksız rekabetin önlenmesi, haksız rekabetin önlenmesine ilişkin mahkeme kararının gazetede ilanı ve ilan masrafının davalılardan alınmasıdır. Davacının haksız rekabet olarak belirttiği davalı eylemlerinden ilki 31.01.2011 tarihinde davalı … şirketinin kendi internet sitesinde “…” başlığı altında ilan yapması ve müşterileri olan diğer davalı … şirketine yönlendirecek beyanlara yer vermesidir. Yukarıda sözleşmenin feshinin haklılığı konusunda açıkladığımız gerekçe çerçevesinde sözleşmenin fiilen haklı feshinden sonra davalı … şirketinin kendi internet sitesinde böyle bir ilan vermesi ve müşterileri yeni antlaşma yaptığı diğer davalı … şirketine yönlendirmesinde dava konusu olayın meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan 6762 sayılı eski Türk Ticaret Kanunu m. 57’ye göre haksız rekabet durumu bulunmamaktadır. Sözleşmenin haklı feshi ile birlikte davalı şirketin yeni acentesini ilan etmesi ve müşterilerini yeni acentesine yönlendirmesi ticari hayatın olağan sonucudur.
Aynı ekilde sözleşmenin haklı feshinden sonra davalı …’in bilgisayar programı ile kendi müşteri çevrelerini korumaya almasında da rekabete aykırı bir durum bulunmamaktadır.
Davacının haksız rekabet olarak belirttiği davalı eylemlerinden ikincisi her iki davalının da kendi yetiştirdikleri elemanlarını ele geçirmeye çalışmalarıdır. Davacı taraf söz konusu eylemin sözleşmenin feshinden sonra gerçekleştirildiğini ileri sürülmekte olup sözleşmenin fiili olarak sona erdirildiği tarih 31.01.2011, yeni 6102 sayılı TTK’nun yürürlüğe girdiği tarih ise 14.02.2011 olup söz konusu eylemin taraflar arasındaki sözleşme ile ilgili olmaması nedeniyle yeni TTK hükümleri uygulanacaktır. 6102 sayılı TTK m. 55/I-…, 2’ye göre; “Üçüncü kişilerin işçilerine, vekillerine ve diğer yardımcı kişilerine, haketmedikleri ve onları işlerinin ifasında yükümlülüklerine aykırı davranmaya yöneltebilecek yararlar sağlayarak veya önererek, kendisine veya başkalarına çıkar sağlamaya çalışmak,” haksız rekabet olarak kabul edilmiştir. Ancak davacı taraf hangi çalışanına davalı şirketler tarafından bu madde kapsamında rekabete aykırı tekliflerde bulunulduğunu somut şekilde açıklamamış ve buna ilişkin de dosyaya delil sunmamıştır. Bu nedenle davacı tarafın bu konudaki haksız rekabet iddiası kanıtlanamamıştır.
Davacının haksız rekabet olarak belirttiği davalı eylemlerinden üçüncüsü bayiliğini aldıkları … marka ürün hakkında davalı …’in ciltte komplikasyonlara neden olacağı yönünde kötüleyici mesajlar atmasıdır. Dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden … marka ürünün bayiliğini alan davacı … … şirketi değil mahkememiz dosyası ile birleşen davanın davacısı … … şirketidir. Dolayısıyla … marka ürün yönünden davacı … … şirketi yönünden korunmaya değer bir hukuki yarar bulunmamaktadır. Bu nedenle davacı tarafın bu konudaki haksız rekabet iddiası aktif husumet ehliyeti nedeniyle kabul edilmemiştir.
Davalının haksız rekabet olarak belirttiği davalı eylemlerinden dördüncüsü ücretsiz ürün taahhüdünün yerine getirilmemiş olmasıdır. Davacı taraf sözleşmenin 3.11 maddesine göre 4 ayda bir tali bayilerle yapacakları satış miktarının KDV hariç % 5’i oranında ücretsiz ürün verileceğinin kararlaştırıldığını, ancak davalının bunu yerine getirmediğini ve bunun haksız rekabet yarattığını belirtmektedir. Taraflar arasında yapılan sözleşme tek satıcılık sözleşmesi hükmündedir. Davalı tarafından davacıya sözleşmede belirlenmiş olan bölge ve illerde tek satıcı olarak satış yapma hakkı tanınmıştır. Dolayısıyla aynı ürünün aynı bölge ve illerde başka bir bayi tarafından satılması sözleşmeye göre mümkün değildir. Bu nedenle ücretsiz verileceği taahhüt edilen ürünlerin verilmemesinden ötürü davacının haksız rekabete uğraması düşünülemez. Çünkü sözleşme ile belirlenmiş bölge ve illerde davacı tek satıcı durumundadır. Başka firmaların muadil … açısından ise taahhüt edilen ücretsiz ürünlerin verilmemesinin davacı yönünden nasıl bir haksız rekabet durumunu oluşturduğunu davacı açıklamamış ve somut delillerle kanıtlamamıştır. Bu konudaki haksız rekabet iddiası da kabul edilmemiştir. Dolayısıyla davacının haksız rekabete dayalı olarak taleplerinin tamamı ile yine haksız rekabete dayalı maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Davacının ikinci talebi ise sözleşmenin feshi nedeniyle maddi tazminata ilişkindir. Davacı 5.000,00 TL maddi tazminat talep etmiş ancak maddi tazminat talebini dava dilekçesinde açıklamamıştır. Bu nedenle mahkememizin 24.03.2021 tarihli duruşmasında maddi tazminat talebini açıklaması ve kuruşlandırması için iki hafta kesin süre verilmiştir. Bu süre içerisinde davacı vekili bir açıklama yapmamıştır.
Davacının ilk maddi tazminat talebi stokta bulunan mallara ilişkindir. Davacı taraf davalı …’in sözleşmeyi usulüne uygun olmayan şekilde feshetmesi nedeniyle kendisine gönderilen malların depolarında kaldığını, bu malların sayım yapılarak geri alınması ve ücretinin de kendilerine ödenmesi için talepte bulunmalarına karşın bu taleplerine olumsuz yanıt verildiğini, bu nedenle davalı …’in yan kuruluşu olan … … Ticaret Ltd. Şti.’ne fatura kesilerek gönderildiğini ancak bir sonuç alınamadığını, ellerinde kalan mallarından ötürü zararlarının 142.686,04 USD olduğunu belirterek maddi tazminat talebinde bulunmuştur.
Taraflar arasında yapılan sözleşmenin “Sözleşmenin Konusu” başlıklı 1’inci maddesi incelendiğinde taraflar arasında yapılan sözleşmenin 6762 sayılı eski TTK’ya göre acentelik sözleşmesi hükmünde olduğu, 6102 sayılı yeni TTK m. 122/V’e göre de tek satıcılık sözleşmesi hükmünde olduğu anlaşılmaktadır.
6762 sayılı TTK m. 116/II’ye göre; “Bu fasılda hüküm bulunmıyan hallerde aracılık eden acenteler hakkında tellallık hükümleri,akit yapan acenteler hakkında komisyon hükümleri ve bunlarda da hüküm bulunmıyan hallerde vekalet hükümleri tatbik olunur.” Bu madde kapsamında davacının sözleşmenin feshi nedeniyle elinde kalan stok malların iadesinin değerlendirilmesi öncelikle vekâlet sözleşmesi hükümlerine göre yapılacaktır. 818 sayılı eski BK m. 392’ye göre vekil almış olduğu şeyleri müvekkiline geri vermekle yükümlüdür. Ancak parası ödenerek mülkiyeti acente ya da tek satıcıya geçen sözleşme konusu mallar bu kapsamda değildir. Dolayısıyla davacı 818 sayılı BK m. 392 kapsamında elindeki malların bedelini davalıdan isteyemez.
Davacının elinde kalan stok malların bedelini isteyebilmesi için öğretide iki görüş bulunmaktadır. Bunlardan birincisi üretici durumunda olan davalının sözleşme ile reklam yapma ve pazarın hazırlanması amacıyla acente ya da tek satıcıya stok yapma yükümlülüğünün getirilmiş olması gerektiğini savunmaktadır. Bunun için de taraflar arasında yapılan sözleşmede stok yapma yükümlülüğüne ilişkin madde bulunması gerekmektedir. Sözleşmede böyle bir madde olmaksızın acente ya da tak satıcı olan davacı kendi satış faaliyetlerini kolaylaştırmak için stok yapmışsa üretici konumunda bulunan davalının stokta bulunan malları geri alma zorunluluğu bulunmamaktadır. İkinci görüş ise sözleşmede bu konuda açık bir hüküm bulunmasa da acente ya da tek satıcının sözleşme konusu mallardan uygun bir stok yapma yükümlülüğünün bulunduğu kabul edilerek sözleşmenin sona ermesi ile üreticinin bu malları geri alma yükümlülüğünün bulunduğu yönündedir. Bu görüşte altı çizilmesi gereken nokta yapılan stokun acente ya da tek satıcının yaptığı stokun uygun miktarda olup olmadığının belirlenmesidir.
Taraflar arasında yapılan sözleşmede davalı tarafından davacıya stok yapma zorunluluğu getirilmiş değildir. Ancak taraflar arasında yapılan sözleşmenin “Satış ve Ödeme Şartları – Mali Hükümler” başlıklı 3’üncü maddesinin 3.10 maddesinde “Bayi (Davacı), …’dan (Davalı) satın aldığı emtianın bir kısmının satılamaması, ve elinde kalması halinde bu malların iadesini talep edemez. Bu emtia ile ilgili tazminat talebinde bulunamaz.” düzenlemesi getirilmiştir. Sözleşmenin bu maddesinden davacı satabileceği kadar mal siparişi vermesi yükümlülüğü altına girmiştir. Daha fazla miktarda mal siparişi vererek stok yapması sözleşmenin bu hükmü ile engellenmek istenilmiştir. Davacı taraf ellerinde kalan mallarından ötürü zararlarının 142.686,04 USD olduğunu belirterek maddi tazminat talebinde bulunmuş olup bu miktarın hazırlanan bilirkişi raporlarına göre yılık satış rakamlarının bile çok üzerinde olduğu anlaşılmaktadır.
Davacının elinde kalan mal miktarının doğru şekilde tespiti ise davacı şirket defterlerine göre mümkün değildir. Çünkü hazırlanan 25.08.2020 tarihli bilirkişi raporunda davacının 1999 yılından 2007 yılına kadar olan ticari defterlerini bilirkişiye sunmadığı, 2008, 2009, 2010 ve 2012 yıllarına ilişkin envanter defterlerinin kapanış onaylarının da bulunmadığı tespit edilmiştir. Dolayısıyla 6100 sayılı HMK m. 222/II’de yer alan; “Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.” hükmüne göre davacı elinde kalan stok malların miktarını kanıtlayacak durumda değildir.
… … Asliye Ticaret Mahkemesine yazılan talimat sonucu hazırlanan 08.06.2020 ve 03.03.2021 tarihli bilirkişi raporlarında da incelemesi yapılan davalı … defterlerine göre davalı …’in davacı ile 2009, 2010, 2011, 2012, 2013 ve 2014 yıllarında bir ticari faaliyetinin bulunmadığı, satılmış bir kısım malların da iade alındığı tespit edilmiştir. Yani sözleşmenin fiili olarak feshedildiği 2011 yılından önce mal alımı tamamen durmuş gözükmektedir.
Hazırlanan 01.09.2013 tarihli bilirkişi raporunda da yine davacı şirketin stoklarında bulunan mallarla ilgili olarak 142.686,04 USD tutarlı fatura kestiklerine ilişkin bir belge bulunmadığı tespit edilmiştir. Bu gerekçelerle davacının stokta bulunan malların bedellerinin iadesine ilişkin tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
Davacının ikinci maddi tazminat talebi sözleşmedeki satış kotalarına ilişkindir. Davacı, davalı … ile yaptıkları sözleşmenin 3.2 ve 3.3 maddelerine göre bazı satış kotaları belirlendiğini, bu satış kotalarının tutturulması durumunda ciro üzerinden % 1,45 oranında ödeme yapılmasının kararlaştırıldığını, ancak her yıl bu kotayı tutturmuş olmalarına karşın davalının bu ödemeyi yapmadığını belirterek maddi tazminat talep etmiştir.
Taraflar arasında yapılan sözleşmenin “Satış ve Ödeme Şartları – Mali Hükümler” başlıklı 3’üncü maddesinin 3.2 maddesine göre; “Bayi için aylık 28.000,00 $ satış ve 20.000,00 $ alış, yıllık 336.000 $ satış, 240.000,00 $ alış tutarında kota tespit edilmiştir.” Sözleşmenin 3.3 maddesinde de “Bayi, belirlenen kotayı tutturursa sene sonunda gerçekleştirilen ciro üzerinden Bayi’ye % 1,45 tutarında ödeme yapılacaktır.” düzenlemeleri getirilmiştir. Sözleşmede belirlenen bu satış miktarlarına ulaşılması durumunda davacının davalı … şirketinden % 1,45 oranında ödeme almaya hakkı bulunmaktadır.
Hazırlanan 13.06.2016 tarihli bilirkişi raporunda davacının sözleşmede öngörülen satış kotasını aşmadığı, bu nedenle de % 1,45 oranındaki prime hak kazanamadığı tespit edilmiştir. Bu gerekçelerle davacının satış kotasına ilişkin tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
Davacının üçüncü maddi tazminat talebi tali bayilere yapılacak satış miktarı üzerinden verilecek % 5 oranındaki ücretsiz ürün miktarına ilişkindir. Davacı taraf sözleşmenin 3.11 maddesine göre 4 ayda bir tali bayilerle yapacakları satış miktarının KDV hariç % 5’i oranında ücretsiz ürün verileceğinin kararlaştırıldığını, ancak davalının bunu yerine getirmediğini ve bunun haksız rekabet yarattığını belirterek maddi tazminat talep etmiştir. Taraflar arasında yapılan sözleşmenin “Satış ve Ödeme Şartları – Mali Hükümler” başlıklı 3’üncü maddesinin 3.10 maddesinde “Ürün bazında Bayinin tali bayilere yapacağı satış miktarının (KDV hariç) % 5 oranında ücretsiz ürün verilecektir.” düzenlemesi yapılmıştır. Sözleşmenin bu hükmünün yerine davalı tarafından getirilmemesinin haksız rekabet oluşturmayacağı gerekçemizin yukarıdaki kısmında açıklanmakla birlikte sözleşmenin bu hükmünün yerine getirilmemesi davacı yönünden alacak kalemi oluşturmaktadır. Bu amaçla davacı taraf ticari defterlerinin incelendiği 25.08.2020 tarihli bilirkişi raporunda bu konuda da inceleme yapılması istenilmiştir. Ancak hazırlanan 25.08.2020 tarihli bilirkişi raporunda davacının 1999 yılından 2007 yılına kadar olan ticari defterlerini bilirkişiye sunmadığı, 2008, 2009, 2010 ve 2012 yıllarına ilişkin envanter defterlerinin kapanış onaylarının da bulunmadığı tespit edilmiştir. Dolayısıyla davacının tali bayilere ne kadar mal satışı yaptığı, hangi malların satışını yaptığı ve bu mallarını miktar ve değerinin ne olduğu hem tespit edilememiş hem de envanter defterlerinin usulüne uygun şekilde tutulmamış olması nedeniyle 6100 sayılı HMK m. 220/II’ye göre delil olarak kabul edilmemiştir. Bu nedenle davacı taraf bu konudaki tazminat talebini kanıtlayamadığından talebinin reddine karar verilmiştir.
MAHKEMEMİZ DOSYASI İLE BİRLEŞEN
…. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN
… ESAS; … KARAR
SAYILI DOSYASI YÖNÜNDEN
DAVACININ TALEBİ:
Davacı … … … Ticaret Ltd. Şti. (… …) vekili verdiği dava dilekçesinde, … markalı … 12.05.2009 tarihinden itibaren 10 yıl süreyle kendi adlarına tescil ettirdiklerini, davalı şirketler … … Ltd. Şti. (… …), … (…) ve … … Ticaret Ltd. Şti. (… …) yetkililerinin müvekkil şirketin müşterilerini tek tek arayarak ve kısa mesaj atarak … markasının … malı olduğunu ve kullanıldığı takdirde ciltte komplikasyonlara neden olduğunu belirttiklerini, davalıların bu davranışlarının müvekkil şirkete zarar verdiğini, bu gerekçelerle haksız rekabetin önlenmesine, kararın ilanına, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak koşulu ile 5.000,00 TL maddi ve 50.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen ticari faizi ile birlikte alınarak taraflarına ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DAVALININ TALEBİ:
Davalılar … … Ltd. Şti. (… …), … (…) ve … … Ticaret Ltd. Şti. (… …) vekili verdiği 11.04.2014 tarihli cevap süresinin uzatılması dilekçelerinde öncelikle zamanaşımı definde bulunmuştur. Davanın esasına ilişkin olarak da cevap dilekçesinde, … … şirketi olarak dava dışı … … şirketi ile (Asıl dava davacısı) bayilik sözleşmesi yaptıklarını, bu şirketin sözleşmeye aykırı davranışlarından ötürü kendisine mal vermeyi durdurduklarını, bundan sonra dava dışı … … şirketinin …’den ithal edilen … satmaya başladığını, kendi sattıkları … markasının logosu kullanılarak … markası ürünlerin satılmaya başlanıldığını, bunun da müşteride yanılmaya neden olduğunu, müşterinin satın aldığı ürünlerde haklı şikâyetler meydana geldiğini, söz konusu marka ile kendi sattıkları ürün arasında ilişki olmadığını belirtmek için müşteriyi uyarmak zorunda kaldıklarını, davalı şirketin ürünlerini kötülemek ya da olumsuz propaganda yapmak gibi bir durumun söz konusu olmadığını, davacının iltibasa neden olacak şekilde müvekkillerinin markasını taklit ettiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DAVANIN HUKUKİ NİTELİĞİ:
Dava, 6762 sayılı eski Türk Ticaret Kanunu m. 57’ye göre haksız rekabetin tespiti, m. 61’e göre kararın ilanı, 58/I-d maddesine göre haksız rekabet nedeniyle tazminat, 58/I-e maddesinin yollamasıyla 818 sayılı eski Borçlar Kanunu m. 49’a göre manevi tazminat davasıdır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Davacı taraf, “…” ve “…” markasına ilişkin ürün kutularını, davalıların gönderdiği mesajları, TPE marka tescil belgesini, … Cumhuriyet Başsavcılığının … Soruşturma sayılı dosyasını, tanık beyanlarını ve bilirkişi incelemesini delil olarak sunmuştur.
Davalılar, “…” ve “…” markasına ilişkin ürün kutularını, … Cumhuriyet Başsavcılığının … Soruşturma sayılı dosyasını, yemin delilini ve bilirkişi incelemesini delil olarak sunmuştur.
Dava, 6762 sayılı eski Türk Ticaret Kanunu m. 57’ye göre haksız rekabetin tespiti, m. 61’e göre kararın ilanı, 58/I-d maddesine göre haksız rekabet nedeniyle tazminat, 58/I-e maddesinin yollamasıyla 818 sayılı eski Borçlar Kanunu m. 49’a göre manevi tazminat davasıdır.
Davalıların üçü de zamanaşımı defini ileri sürmüştür. Davacı taraf dava konusu olayla ilgili olarak … Cumhuriyet Başsavcılığının … Soruşturma sayılı dosyasında suç duyurusunda bulunmuş ve savcılık tarafından suç duyurusunda bulunulan tarihte yürürlükte bulunan 6762 sayılı eski TTK’na muhalefet suçundan soruşturma yürütülmüş, soruşturma esnasında yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK m. 56/I-a maddesine göre fiilin haksız olup olmadığının tespiti yapılamadığından delil yetersizliği nedeniyle takipsizlik kararı verilmiştir. Davacının suç duyurusunda bulunduğu 04.02.2011 tarihinde 6762 sayılı eski TTK yürürlükte olup 6102 sayılı yeni TTK 14.02.2011 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun “Zamanaşımı Süreleri ve Hak Düşürücü Süreler” başlıklı 6’ncı maddesinde; “Türk Ticaret Kanununun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı süreleri ile hak düşürücü süreler eski hukuka tâbidir. Zamanaşımı ile hak düşürücü sürelere ilişkin diğer hususlar, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren Türk Ticaret Kanununa tâbidir.” düzenlemesi yer almaktadır. Dolayısıyla mahkememizde görülen davada 6762 sayılı eski TTK’da haksız rekabete ilişkin olarak düzenlenmiş olan zamanaşımı süreleri uygulanacaktır.

6762 sayılı eski TTK m. 62’ye göre; “58’inci maddede yazılı davalar, davaya hakkı olan tarafın bu hakların doğumunu öğrendiği günden itibaren bir yıl ve her halde bunların doğumundan itibaren üç yıl geçmekle müruruzamana uğrar. Şu kadar ki; ceza kanunları gereğince daha uzun bir müruruzaman müddetine tabi olan, cezayı müstelzim bir fiil işlenmiş bulunursa, bu müddet hukuk davaları hakkında da caridir.” Bu maddenin yolama yaptığı eski TTK m. 58 haksız rekabetin önlenmesi davalarını ve buna bağlı olarak açılacak maddi ve manevi tazminat davalarını düzenlemekte olup mahkememizdeki davanın konusu da haksız rekabetin tespiti ve tazminat davasıdır. Bu madde hükmüne göre geçerli olan zamanaşımı süresi bir yıldır. Ancak davacı taraf haksız rekabet nedeniyle davalı … hakkında suç durusunda bulunmuş ve 6762 sayılı eski TTK’ya muhalefet suçundan soruşturma yürütülmüştür. 6762 sayılı eski TTK m. 64’de de haksız rekabetten kaynaklı fiillere ilişkin bir kısım hapis cezaları içeren özel ceza hükümleri bulunmaktadır. Bu maddeye göre; “1. Elli yedinci maddenin 1, 2, 4, 5, 6, 8 ve 9 uncu bentlerinde yazılı haksız rekabet fiillerinden birini kasten işleyenler; 2. Kendi icap ve tekliflerinin rakiplerininkine tercih edilmesi için şahsi durumu, emtiası, iş mahsulleri, ticari faaliyeti ve işleri hakkında kasten yanlış veya yanıltıcı malümat verenler; 3. Müsdahdemleri, vekilleri veya diğer yardımcı kimseleri, istihdam edenin veya müvekkillerinin imalat veya ticaret sırlarını ifşa etmelerini veya ele geçirmelerini temin için iğfal edenler; 4. İstihdam edenler veya müvekkillerden, işçilerinin veya müstahdemlerinin veyahut vekillerinin, işlerini gördükleri sırada cezayı müstelzim olan bir haksız rekabet fiilini işlediklerini öğrenip de bu fiili menetmiyen veya gerçeğe aykırı beyanları düzeltmeyenler; 58’inci madde gereğince hukuk davasını açma hakkını haiz bulunanlardan birinin şikayeti üzerine ceza mahkemesince bir aydan bir yıla kadar hapis veya beş yüz liradan on bin liraya kadar ağır para cezasıyla veya her ikisiyle birlikte cezalandırılırlar. Haksız rekabetin men’i hakkındaki kesinleşmiş ilama rağmen haksız rakebet fiiline aynen veya tali değişikliklerle devam eden kimse altı aydan aşağı olmamak üzere hapis ve beş bin liradan on bin liraya kadar ağır para cezasına mahküm edilir ve suçlu re’sen takip olunur.” Davacının suç duyurusunda bulunduğu tarihte yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK m. 66/I-e’ye göre beş yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda dava zamanaşımı süresi sekiz yıl olup davacının suç duyurusunda bulunduğu 04.02.2011 tarihi itibariyle 6762 sayılı eski TTK m. 62’nin göndermesi ile ve aynı yasanın 64’üncü maddesinde düzenlenen suçlara ilişkin hapis cezalarının üst sınırı dikkate alınarak 5237 sayılı TCK m. 66/I-e’ye göre sekiz yıllık zamanaşımı süresi uygulanacaktır. Mahkememizdeki dava 10.03.2011 tarihinde açılmış olup dava tarihine göre sekiz yıllık uzamış zamanaşımı süresi dolmadığı anlaşıldığından davalıların zamanaşımı definin reddine karar verilmiştir.

Dava konusu uyuşmazlık davalı şirketlerin davacının kendi adına tescil ettirdiği ürünlerle ilgili olarak davacının müşterilerini ürünü kötüleyici mesajlar atmasının haksız rekabet oluşturup oluşturmadığı ve bu mesajlar nedeniyle davacı şirketin maddi ve manevi zarara neden olup olmadığı noktasındadır.

Davalı … vekili davaya verdiği cevap dilekçesinde mesajları kendilerinin attığını kabul etmektedirler. Dolayısıyla mesajların davalı … tarafından atıldığı konusunda bir anlaşmazlık bulunmamaktadır.

6102 sayılı TTK 14.02.2011 tarihinde yürürlüğe girmiş olup dava konusu maddi vakıalar bu tarihten önce meydana geldiğinden 6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun m. 2/I-a’da yer alan “Türk Ticaret Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önce meydana gelen olayların hukukî sonuçlarına, bu olaylar hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişlerse, o kanun hükümleri uygulanır.” hükmüne göre 6762 sayılı eski TTK hükümleri uygulanacaktır.

Davacının taleplerinden birincisi 6762 sayılı eski TTK m. 58/I-a’ya göre haksız rekabetin tespitine karar verilmesidir. Bu sebeple öncelikle davalıların eylemlerinin doğruluğunun ve davacı yönünden haksız rekabet yaratıp yaratmadığının tespiti gerekmektedir. 6762 sayılı TTK m. 56’ya göre; “Haksız rekabet, aldatıcı hareket veya hüsnüniyet kaidelerine aykırı sair suretlerle iktisadi rekabetin her türlü suistimalidir.” Bu maddede geçen “aldatıcı hareket veya hüsnüniyet kaidelerine aykırı” davranışlar ise aynı yasanın 57’nci maddesinde sayılmıştır. Davalının eyleminin öncelikle 6762 sayılı eski TTK m. 56 kapsamına girip girmediğinin, eğer giriyorsa da aynı yasanın 57’nci maddesindeki hallerden hangisini oluşturduğunun tespit için mahkememizce 6100 sayılı HMK m. 266’ya göre bilirkişi incelemeleri yaptırılmıştır.

Hazırlanan 31.01.2013 tarihli bilirkişi raporunun birleşen dava ile ilgili kısmı için davalı …’in davacının bayiliğini üstlendiği … isimli ürün hakkında internette yaptığı ilanın haksız rekabet oluşturduğu, … ve … ürünlerinin patent haklarının taraflara ait olmaması nedeniyle davalı …’in tüketicinin karıştırmasını önlemek için mesaj yayınlayamayacağı tespit edilmiştir.
Hazırlanan 20.05.2014 tarihli bilirkişi raporunda birleşen dava ile ilgili kısmı için davalı …’ın defterlerinin incelenemediği ancak bu şirketin 2008 – 2011 yılları arası kurumlar vergisi beyannamesinin incelendiği, davalı …’ın haksız rekabetten kaynaklı belirgin bir kârının bulunmadığı, 2009 ve 2010 yıllarında zarar ettiği, bu dosyanın birleştiği davanın davacısı … … şirketi ile yapılan sözleşmenin iptal edildiği 2011 yılında % 5 kâr ettiği ancak bu kârın haksız rekabetten kaynaklanmadığının değerlendirildiği, bu nedenle davacının satmakta olduğu … ürününe davalının karalayan mesajlarından ötürü verdiği bir zarar bulunmadığı, … ve … … arasında benzerlik bulunmadığı, raporda yer alan kâr zarar tablosunda davalı …’ın 2008 yılında 114.476,44 TL kâr elde ettiği, 2009 ve 2010 yıllarında zarar ettiği, 2010 yılında ise 99.632,83 TL kâr elde ettiği görülmektedir.
Hazırlanan 28.11.2014 tarihli bilirkişi raporunda da aynı yönde görüş belirtilmiştir.
Hazırlanan 13.06.2016 tarihli bilirkişi raporunda birleşen dava ile ilgili kısmı için … ve … tasarımlarından ilkinin birbirine benzediği, ikincisinin ise benzemediği, ikisinin de aynı anda kullanılıp kullanılmadığının da belli olmadığı tespit edilmiştir.
Hazırlanan 08.07.2017 tarihli bilirkişi raporunda da aynı yönde görüş belirtilmiştir.
Hazırlanan 01.02.2019 tarihli bilirkişi raporunda birleşen dava ile ilgili kısmı için davalı …’in davacının kendi müşterilerine ulaşmasına engel olduğuna ilişkin bir delil bulunmadığı, …’deki … bayiliğinin iptal edildiğine ilişkin ilanın haksız rekabet oluşturmayacağı, müşterilere gönderilen mesajların kötüleme niteliğinde olmadığı tespit edilmiştir.
Hazırlanan 29.08.2019 tarihli bilirkişi raporunda da önceki raporda istenilen belgelerin dosyaya sunulmamış olması nedeniyle rapor hazırlanamadığı belirtilmiştir.
Mahkememizce hazırlanan ve yukarıda kısa özeti geçilen 7 raporda yer alan hukukçu bilirkişi görüşleri 6100 sayılı HMK m. 266’da ki; “Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez.” hükmü uyarınca hükme esas alınmamıştır.
Mahkememizce hazırlanan ve yukarıda kısa özeti geçilen 7 raporda … ve … markası … ile ilgili olarak görüş veren bilirkişi …’in marka ve patent vekili olmaması nedeniyle bu görüşler hükme esas alınmamıştır.
Dosya son olarak 19.11.2019 tarihli duruşmada alınan diğer ara karar doğrultusunda … ve … ürünlerinin arasında iltibas, benzerlik, tüketici tarafından karıştırılmaya uygun olup olmama durumlarının incelenmesi için marka-patent vekili bilirkişiye verilerek rapor hazırlanması istenilmiştir.
Hazırlanan 09.10.2020 tarihli marka patent vekili bilirkişi raporunda, tarafların dosyaya sundukları ambalajların birbirinden farklı olduğu, ürünün piyasaya satışında hangi ambalajın kullanıldığının belli olmadığı, davalı …’in … Asliye Ticaret Mahkemesi aracılığı ile gönderdiği ambalaj görselinin davacının satışını yaptığı ürünle ayırt edilemeyecek derecede aynı olduğu ve iltibasa neden olacağı, davacının …. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas sayılı dosyasına (Mahkememiz asıl dosyasının önceki numarası) sunduğu ambalaj görsellerinin tamamen birbirinden farklı olduğu ve aralarında iltibas yaratacak nitelikte olmadığı, piyasada hangi ambalajın kullanıldığının dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılamadığı tespit edilmiştir.
Dosya içerisinde bulunan mesaj örnekleri incelendiğinde “… markalı ürünler … malıdır. Cildinizde oluşabilecek komplikasyonlardan … sorumlu değildir.” yazılı olduğu görülmektedir. Mesaj içeriği incelendiğinde davacının ürününün … malı olduğu, hiç bir tıbbi rapora dayanmaksızın ciltte komplikasyona neden olabileceği uyarısı içerdiği ve davacının ürünü ile ilgisi olmayan davalının ürününün bu durumdan sorumlu olmayacağı belirtilmektedir. Mesajda davacının ürününün … malı olduğu belirtilerek davacı ürünü üzerinden güvensizlik yaratıldığı, ciltte komplikasyona neden olabileceği uyarısı içererek bir başka tıbbi güvensizlik yaratıldığı, davalının ürününün bu durumlardan sorumlu olmayacağı belirtilerek de davacı ürünü üzerinde yaratılan güvensizlik üzerinden davalı ürününün reklamının yapıldığı anlaşılmaktadır.
Marka ve patent bilirkişisi tarafından hazırlanan 09.10.2020 tarihli bilirkişi raporundaki tespitlerden davacının ürününde iki ayrı ambalaj kullanıldığı ve hangisinin piyasada kullanıldığının belli olmadığı anlaşılmaktadır. İki ürün ambalajı arasında tüketici tarafından karıştırılmaya neden olacak derecede benzerlik varsa davalı … şirketinin bu konu hakkında fikri sınai haklar mahkemesinde yasal yollara başvurması gerekirken davacı şirket müşterilerine yukarıda incelemesini yaptığımız mesajları atması davalı şirketin kendi müşterilerini uyarı yükümlülüğü kapsamında değerlendirilebilecek durum olmayıp en genel şekli ile 6762 sayılı eski TTK m. 56’da düzenlenmiş olan; “Haksız rekabet, aldatıcı hareket veya hüsnüniyet kaidelerine aykırı sair suretlerle iktisadi rekabetin her türlü suistimalidir.” düzenlemesi kapsamında haksız rekabet niteliğindedir.

Davalı … şirketinin davacı şirket müşterilerine attığı mesajlarla 6762 sayılı eski TTK m. 57/I-1’de yer alan; “Başkalarını veya onların emtiasını, iş mahsullerini, faaliyetlerini yahut ticari işlerini yanlış, yanıltıcı veya lüzumsuz yere incitici beyanlarla kötülemek;” eylemini gerçekleştirdiği ve aynı mesaj içeriğinde kendi markasını öne çıkartarak aynı yasanın 57/I-3 maddesine göre; “Kendi şahsi durumu, emtiası, iş mahsulleri, ticari faaliyeti veya ticari işleri hakkında yanlış veya yanıltıcı malumat vermek veyahut; üçüncü şahıslar hakkında aynı şekilde hareket etmek suretiyle rakiplerine nazaran onları üstün duruma getirmek;” eylemini gerçekleştirdiği anlaşılmaktadır. Bu gerekçelerle davalı … şirketine karşı açılan davanın kabulü ile 6762 sayılı eski TTK m. 58/I-a’ya göre haksız rekabetin tespitine ve aynı yasanın 61’inci maddesine göre ilanına karar verilmiştir.

Diğer iki davalının söz konusu mesajları atıklarına ilişkin dosya ikrar niteliğinde açıklamaları ya da delil bulunmamakta olup diğer iki davalı … ve … … şirketleri yönünden haksız rekabetin tespiti talebinin reddine karar verilmiştir.

Davacının ikinci talebi maddi tazminata ilişkindir. Davalı … tarafından atılan mesajların yarattığı haksız rekabet ortamından diğer iki davalının da menfaat temin ederek davacıda maddi zarara neden olmuş olma olasılığına karşı mesajların atılmasından sonra diğer iki davalının elde ettiği gelir durumu ile ilgili yukarıda kısa özeti verilen bilirkişi incelemeleri yaptırılmıştır.

Hazırlanan 20.05.2014 tarihli bilirkişi raporunda davalı … defterlerini sunmadığı için incelenememiştir. İnceleme bu şirketin 2008 – 2011 yılları arası kurumlar vergisi beyannamesi üzerinden yapılmıştır. Bu şirketin 2009 ve 2010 yıllarında zarar ettiği, bu dosyanın birleştiği davanın davacısı … … şirketi ile yapılan sözleşmenin iptal edildiği 2011 yılında % 5 kâr ettiği ancak bu kârın haksız rekabetten kaynaklanmadığının değerlendirildiği, bu nedenle davacının satmakta olduğu … ürününe davalının karalayan mesajlarından ötürü verdiği bir zarar bulunmadığı tespit edilse de raporda yer alan kâr zarar tablosunda davalı …’ın 2008 yılında 114.476,44 TL kâr elde ettiği, 2009 ve 2010 yıllarında zarar ettiği, 2010 yılında ise 99.632,83 TL kâr elde ettiği görülmektedir. Ancak davalı şirketin defterleri incelenemediğinden 2010 yılı kârının dava konusu ürünle ilgili olup olmadığı anlaşılamamaktadır. Bu nedenle davacı yönünden maddi zararın oluştuğuna ilişkin yeterli delil dosyada bulunmamaktadır. Bu gerekçelerle üç davalı yönünden de davacının maddi tazminat talebinin reddine yönelik olarak aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
Davacının üçüncü talebi manevi tazminata ilişkindir. Davalı …’in davacının müşterilerine dosyada bulunan mesajları attığı konusunda taraflara arasında bir anlaşmazlık bulunmamaktadır. Söz konusu mesajların davacı açısından haksız rekabet yaratacağı açıktır. Davacının müşteri kitlesine davacının satışını yaptığı ürünlerin 6762 sayılı eski TTK m. 57/I-1 ve 57/I-3’e aykırı şekilde kötülenmesinin davacı şirketin ticari itibarını olumsuz etkilediği ve bu durumdan da davacı şirketin ticari hayatında olumsuz etkileneceği açıktır. Bu gerekçelerle davacının mesajları yollayan davalı … şirketinden kişilik hakları zarar gören şirket olarak zenginleşmeye neden olmayacak derecede manevi tazminat talep etmekte hukuki yararı bulunmaktadır. Dosya içerisine alınan bilirkişi raporlarında davalı şirketlerin tespit edilen yıllık kârları da dikkate alınarak davalı … yönünden davanın kısmen kabulü ile 15.000,00 TL manevi tazminatın ticari faizi ile birlikte dava tarihinden itibaren davalı … şirketinden alınarak davacıya verilmesine yönelik olarak aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
Diğer iki davalı … ve … … şirketleri dava konusu mesaj eylemini gerçekleştirmediklerinden ve davalı … şirketinin haksız rekabet niteliğindeki eylemlerinden de maddi yarar sağladıklarına ilişkin dosyada delil bulunmadığından bu şirketler yönünden manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
MAHKEMEMİZİN 2014 / 362 ESAS SAYILI ASIL DOSYASI YÖNÜNDEN:
1-Davacının her iki davalıya karşı;
2-6762 sayılı eski Türk Ticaret Kanunu m. 57’ye göre haksız rekabetin tespiti talebinin reddine,
3-6762 sayılı eski Türk Ticaret Kanunu m. 58/I-a’ya göre haksız rekabetin meni talebinin reddine,
4-6762 sayılı eski Türk Ticaret Kanunu m. 61’e göre kararın ilanı talebinin reddine,
5-6762 sayılı eski Türk Ticaret Kanunu m. 58/I-d’ye göre haksız rekabet nedeniyle maddi ve manevi tazminat talebinin reddine,
6-6762 sayılı eski Türk Ticaret Kanunu m. 58/I-e maddesinin yollamasıyla 818 sayılı eski Borçlar Kanunu m. 49’a göre manevi tazminat talebinin reddine,
7-Stokta bulunan malların bedellerinin iadesine ilişkin tazminat talebinin reddine,
8-Davacının davalı …’e karşı;
9-Satış kotasına ilişkin tazminat talebinin reddine,
10-Tali bayilere yapılacak satış miktarının KDV hariç % 5’i oranında ücretsiz ürün verileceğine ilişkin sözleşme hükmünün yerine getirilmemesinden ötürü maddi tazminat talebinin reddine,
11-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince hesaplanan haksız rekabet yönünden 59,30-TL maktu karar harcı ile diğer talepler yönünden hesap olunan 59,30-TL maktu karar harcı olmak üzere toplam 118,60-TL harcın, peşin alınan 1.113,75-TL harçtan mahsubu ile artan 995,15-TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde DAVACIYA İADESİNE,
12-Haksız rekabet yönünden: karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan 4.080,00-TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak, DAVALILARDAN; …ve …YE VERİLMESİNE,
13-Maddi tazminat yönünden; karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan 4.080,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak DAVALILARA VERİLMESİNE,
14-Manevi tazminat yönünden; Davalılar …ve …yönünden reddedilen manevi tazminat bakımından; karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi’nin 10/3 gereğince hesap olunan 4.080,00-TL vekalet ücretinin DAVACIDAN ALINARAK, DAVALILAR; …VE …YE VERİLMESİNE,
15-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
16-Davalı …tarafından yapılan toplam 211,00-TL (tebliğler ve posta) yargılama giderinin DAVACIDAN ALINARAK, DAVALI …YE VERİLMESİNE,
17-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayarak artan gider avansının hüküm kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine,
MAHKEMEMİZ DOSYASI İLE BİRLEŞEN …. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN … ESAS; … KARAR SAYILI DOSYASI YÖNÜNDEN:
1-Davacının davalı … şirketine karşı açtığı haksız rekabetin tespiti davasının kabulüne,
a)6762 sayılı eski TTK m. 58/I-a’ya göre haksız rekabetin tespitine,
…)6762 sayılı eski TTK m. 61’e göre mahkememiz kararının hüküm fıkrasının Türkiye genelinde yayın yapan ve satışı 20.000 ve üzerinde olan gazetelerden birinde Basın İlan Kurumu aracılığı ile yayınlanmasına, ilan masrafının davalı … şiketinden alınarak davacıya verilmesine,
2-Davacının davalılar … şirketleri yönünden haksız rekabetin tespiti talebinin reddine,
3-Davacının davalılar … …, … şirketleri yönünden maddi tazminat talebinin reddine,
4-Davacının manevi tazminat davasının davalı … yönünden kısmen kabulüne,
a)15.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalı … şirketinden alınarak davacıya verilmesine,
…)Davalılar … şirketleri yönünden manevi tazminat talebinin reddine,
5-Reddedilen maddi tazminat yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince hesaplanan hesap olunan 59,30-TL maktu karar harcının, peşin alınan 816,75-TL harçtan mahsubu ile artan 757,45-TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde DAVACIYA İADESİNE,
6-Davalı … yönünden kabul edilen manevi tazminat bakımından karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Kanunu gereğince hesaplanan 1.024,65-TL karar harcının davalı …’nden tahsili ile HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
7-Davacı tarafından dava açarken yapılan toplam 80,60-TL (18,40-TL BH, 2,90-TL VH, 59,30-TL haksız rekabet talebi yönünden hesap olunan karar harcı)’nin davalı …’nden alınarak, DAVACIYA VERİLMESİNE,
8-Haksız rekabet yönünden; karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan 4.080,00-TL maktu vekalet ücretinin DAVALI …’NDEN ALINARAK, DAVACIYA VERİLMESİNE,
9-Maddi tazminat yönünden; karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi maddesi gereğince hesap olunan 4.080,00-TL vekalet ücretinin DAVACIDAN ALINARAK, DAVALILARA VERİLMESİNE,
10-Davalı … yönünden kabul edilen manevi tazminat bakımından; karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan 4.080,00-TL vekalet ücretinin DAVALI …’NDEN ALINARAK, DAVACIYA VERİLMESİNE,
11-Davalı … yönünden reddedilen manevi tazminat bakımından; karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi’nin 10/2 gereğince hesap olunan 4.080,00-TL vekalet ücretinin DAVACIDAN ALINARAK, DAVALI …’NE VERİLMESİNE,
12-Davalılar …ve …yönünden reddedilen manevi tazminat bakımından; karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi’nin 10/3 gereğince hesap olunan 4.080,00-TL vekalet ücretinin DAVACIDAN ALINARAK, DAVALILAR …ve …NE VERİLMESİNE,
13-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
14-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayarak artan gider avansının hüküm kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içinde İstinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.12/07/2021

Katip …
¸

Hakim …
¸