Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/616 E. 2023/160 K. 02.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/616 Esas
KARAR NO : 2023/160

DAVA : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 02/01/2020
KARAR TARİHİ : 02/03/2023

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonucunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ -İSTEM /
Davacı vekili dava dilekçesinde ve özetle; Davalı gazetenin 19/12/2019 tarihinde web sitesi üzerinden diğer davalı … ‘un yazmış olduğu “…” başlıklı yazısı ile kötü niyetli bir şekilde müvekkilleri hakkında yalan ifadeler kullanılarak kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu, yazı içeriğinde kullanmış olduğu ifadeler ile tamamen bilgisizce, yalan ve karalama üzerine kurgulanmış beyanlarda bulunarak halkın gurur ve iftihar kaynağı olan müvekkilinin kişilik haklarına saldırıda bulunduğunu, tamamen milli ve yerli sistemler üzerine kurulmuş olan …, … sistemlerini müvekkili …Tic. A.Ş.’nin üretmediği ithamlarında bulunduğunu, yazı içeriğinde ”…” ifadesinin basın özgürlüğü ile açıklanamayacak, basın özgürlüğü ile tanınan sınırları aşan ifadeler olduğunu, yine yazıda ”…?” diye sorulan … müvekkili şirketten … ve … sistemlerini satın almakta olduğunu, bu ifade ile de davalıların herhangi bir araştırma ve bilgi edinme gereği duymadan yazıyı yazdıklarını ve asıl amaçlarını ortaya koymuş olduklarını düşündüklerini, müvekkili … A.Ş.’nin … sistemlerinin tamamen yerli ve milli kaynaklarla geliştirmekte olduğunu, … sisteminin yüzde yüz milli ve özgün tasarım ve yüzde doksan üç yerli üretim olduğunu, savunma sanayinin tamamında yerlilik ortalaması yüzde yetmişlerde iken … gibi havacılıkta en ileri teknolojik bir alanda … sisteminin yüzde doksan üç ile geliştirilmesi dünyada da savunma sanayi çevrelerinde çok büyük bir başarı olarak görüldüğünü, … sistemi üzerinde 10 bin adetten fazla elektronik, mekanik, yazılım vb. Bileşenlerin yer almakta olduğunu, motorun bu bileşenlerden sadece bir tanesi olduğunu, ayrıca bugün dünyada her yıl milyonlarca içten yanmalı pistonlu motor üretilmekte olduğunu, … sistemi üzerinde kullanılan piston motorun yani dünyanın her yerinden tedarik edilebilen bir motor üzerinden komple bir sistemi lekelemeye çalışmanın abes bir durum olduğunu, ayrıca motorun … sisteminin toplam katma değeri içerisinde kritik bir yer tutmadığı gibi yüzde 7 kaynaklı dış bileşenlerin içinde yer almakta olduğunu, bununla birlikte müvekkili …Tic. A.Ş.’nin 2003 tarihinden bu yana üretim gerçekleştirmekte olup, geliştirilen ürünlerin 2007 yılından bu yana da TSK envanterinde bulunduğunu, yapılan haberin kötü niyetli olduğunu ve müvekkillerini karalama amacı güttüğünü, yayında kamu yararı bulunmadığını beyanla 40.000,00-TL müvekkili … A.Ş. İçin 40.000,00-TL müvekkili … için toplam 80.000,00-TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsil edilerek müvekkiline ödenmesine karar verilmesine, vekalet ücreti ile yargılama giderlerinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
SAVUNMA /
Davalı … ‘a yasaya uygun olarak 11/01/2020 tarihinde usulüne uygun tebligat yapılmış ve tebliğ olmasına karşın davalının 28/01/2020 tarihinde yani yasal süresinden sonra cevap dilekçesini sunduğu anlaşılmakla, HMK’nun 128.maddesi hükmü gereğince davayı inkar ettiği varsayılmıştır.
Davalı … 28/01/2020 teslim tarihli cevap dilekçesi konulu dilekçesinde ve özetle; öncelikle söz konusu yazının hiçbir yerinde söz konusu … veya …’ları …’ın üretmediğini iddia etmediğini, hatta ve hatta yazıda bu araçları üreten … adını da bilinçli olarak kullanmadığını, bunun sebebinin ülkenin bir şirketi hakkında olumsuz bir hava yaratmamak olduğunu, ilgili yazıda …’ın …-… yaptığını ama motorunun dışarıdan alındığını iddia ettiğini, keza davacı tarafın da dava dilekçesinde motorun dışarıdan alındığını kabul ettiğini, yine yazıda davacıların iddia ettiği üzere komple sistemi karalamakla ilgili hiçbir şey bulunmadığını, sadece …’ın …-… motorlarının kendi imalatları olmadığını, dışarıdan alındığını dile getirdiğini ve iddialarını doğrulayan haberlerin basında daha önce de yer aldığını, yazısında yer alan iddialarının arkasında olduğunu ve bu iddiaların hiçbir şekilde davacıların davasına dayanak oluşturacak nitelikte kişilik haklarına saldırı içermediğini, …’ların …-…’larının motorunun yerli ve milli olmadığını, … tarafından …-… motoru yapıldığına ilişkin bir haber veya belge olmadığını, öyle ki devlet kurumu olan … (…) ilk yerli motor olan … motorunun denemelerini ancak 2019 yılında bitirebildiğini ve bu motorların kullanıma ancak 2020’den itibaren girebileceğini, Türkiye’de üretilen … benzeri otomobillerde de yerlilik oranı yüksek olduğunu ama …’ın bu ürünleri yerli ve milli kabul etmediğini, bunun nedeninin en başta motorların yabancı kaynaklı olduğunu, bu yüzden de her şeyiyle yerli ve milli otomobil projesinin devreye sokulduğunu, öyleyse kendilerinin de motoru yerli olmayan …-…’ları yerli ve milli gösterenleri eleştirme haklarının ortaya çıktığını, basının bu doğal görevini ”kazanç sağlama” çabası olarak gösteren davacıların bize açıkça iftira atmakta olduğunu, … ailesine ve şirketlerine karşı olumsuz bir tavır içinde bulunmadığını daha önceki yazılarının içeriklerinden de bu durumun açıkça görülmekte olduğunu, davaya konu edilen yazının bir şirketi ve ürününü kötülemek için değil, bu şirketin sahiplerinin siyasi bir figür olarak ortaya çıkara ana muhalefet partisine saldırmaları üzerine yazıldığını, ayrıca …’lar, ülkeyi yöneten çok önemli bir siyasetçinin ticaretle uğraşan akrabaları olarak da ”kamusal alanın bireyleri” olduklarından her biçimde eleştirilmelerinin basın özgürlüğünün doğal bir parçası olduğunu, kendisinin de yaptığının eleştiriden başka bir şey olmadığını ve bu eleştirilerini de saygın bir dille yapıldığını, kaldı ki davacı tarafın dava konusu yazıyı “haber” diye takdim ettiklerini ancak yazının haber değil bir “köşe yazısı” olduğunu, haberin gerekli haber unsurlarını taşıması gerektiğini, köşe yazılarının ise yoruma dayalı olduğunu, içinde subjektif değerlendirmeler bulunduğunu, buna karşın kendi köşe yazısının yukarıda açıklanan nedenlerle bir haber gibi objektif olduğunu, yukarıda izah ettiği üzere dava konusu köşe yazısında ne Bayraktar ailesinin ne de şirketlerinin kişilik haklarını zedeleyecek, gerçek dışı hiçbir ifade de bulunmadığını beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … A.Ş. vekili cevap dilekçesinde ve özetle; diğer davalı … ‘un müvekkili gazetede yazmış olduğu köşe yazısında davacı şirket tarafından … ve …’ların motorlarının yerli olmadığını söylemesinin hak ihlali olmayıp gerçek bir durumun ifade edilmesi olduğunu, davacı yanın iddialarının aksine ortada gerçek dışı ifadelerle kişilik haklarının ihlal edildiği herhangi bir durumun bulunmadığını, bütünüyle ifade özgürlüğü içerisinde kaleme alınmış olan söz konusu köşe yazısının ancak ve ancak eleştiri olarak nitelendirilebileceğini ki bunun da basın özgürlüğünün en doğal yansıması olduğunu, Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nin 2007/11582 E., 2008/6398 K. Sayılı kararında; kişilik haklarının sınırlarının kamu yararı gerektiriyorsa aşılabileceği belirtilirken çarpıcı bir başlık altında haberin okuyucuya sunulmasının gazetecilik mesleğinin bir parçası olduğunu, başlıkta yer alan birkaç sözcüğün tek başına ele alınmaması gerektiği, okuyucunun ilgisini çekebilmek amacıyla haberi ilginç sözlerle süslemek, ilginç biçime getirmek, toplumun değer yargılarına göre yorum yaparak kamuoyunu aydınlatmanın basının hakkı ve görevi olduğunun tespit edildiğini, davacı şirket tarafından yapılan … ve … üretiminin kamusal alana dahil olduğunu ve doğru ile yanlışlarıyla eleştirilmesi ve bunların da basın sujeleriyle halka sunulmasının basının başlıca görev ve sorumluluğu olduğunu, AİHM kararları uyarınca görüşlerini yayınlayan gazetecinin ifade özgürlüğünün aynı zamanda okuyucuların da kişi özgürlüğü olduğunu, basın ve ifade özgürlüğünün iki yönlü bir özgürlük ve bir hak olduğunu beyanda davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
KANITLAR VE GEREKÇE /
Dava, kişilik haklarının ihlalinden kaynaklanan manevi tazminat davasıdır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık konularının; davalı … ‘un diğer davalı şirkete ait gazetede yayımlanan 19/12/2019 tarihli yazısı ile davacıların kişilik haklarının zedelenip zedelenmediği, hakarete uğrayıp uğramadıkları ve haberin içeriğinin gerçeği yansıtıp yansıtmadığı ile manevi tazminat koşullarının oluşup oluşmadığı noktalarında toplandığı tespit edilmiştir.
Mahkememizin 24/11/2021 tarihli tensip tutanağının (1) numaralı ara kararı ile; ”Davacı … yönünden davanın işbu davadan tefriki ile ayrı bir esasa kaydına” karar verildiği, tefrik edilen dosyanın Mahkememizin 2021/767 Esas sayılı sırasına kaydedildiği, Mahkememizin 24/11/2021 tarih, 2021/767 Esas ve 2021/768 Karar sayılı ilamı ile; ”Davanın, mahkememizin görevli olmadığı anlaşılmakla; HMK’nun 115/2.maddasi uyarınca aynı kanunun 114/1-(c) maddesinde belirtilen dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden REDDİNE, mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE,…” karar verildiği, işbu karar ile birlikte … 24.Asliye Hukuk Mahkemesi ile Mahkememiz arasında olumsuz görev uyuşmazlığı çıktığından olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi için dosyanın İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 37.Hukuk Dairesine gönderildiği, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 37.Hukuk Dairesinin 21/10/2022 tarih, 2022/110 Esas ve 2022/2459 Karar sayılı ilamı ile; ”…6100 sayılı HMK’nın 21 ve 22. maddeleri gereğince … 24. Asliye Hukuk Mahkemesinin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE…” karar verildiği anlaşılmıştır.
Basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28.maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.
Bunun içindir ki bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp yayınlarında Anayasa’nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi birçok kararında; “…Sözleşme’nin 10/1. fıkrasında güvence altına alınan ifade özgürlüğünün, demokratik toplumun ana temellerinden birini ve yine bu toplumun gelişmesi ve her bireyin kendini geliştirmesi için esaslı şartlarından birini oluşturduğunu hatırlatarak ifade özgürlüğünün, Sözleşme’nin 10/2. fıkrasının sınırları içinde, sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen “haber” veya “fikirler” için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulandığını, bunun, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olduğunu, bunlar olmaksızın “demokratik toplum” olamayacağını …” belirtmiştir.
İfade özgürlüğü ve bu bağlamda basın özgürlüğünün asıl, sınırlamanın ise istisna olduğu unutulmamalıdır. Sınırlamanın kanuni olması, meşru amaca dayanması ve demokratik toplumda gerekli ve orantılı olması da gözetilmelidir.
Somut olayda; davacı taraf, davacı şirketin … sistemlerini tamamen yerli ve milli kaynaklarla geliştirmekte olduğunu, …sisteminin yüzde yüz milli ve özgün tasarım ve yüzde doksan üç yerli üretim olduğunu, savunma sanayinin tamamında yerlilik ortalaması yüzde yetmişlerde iken … gibi havacılıkta en ileri teknolojik bir alanda … sisteminin yüzde doksan üç ile geliştirilmesi dünyada da savunma sanayi çevrelerinde çok büyük bir başarı olarak görüldüğünü, …. sistemi üzerinde 10 bin adetten fazla elektronik, mekanik, yazılım vb. Bileşenlerin yer almakta olduğunu, motorun bu bileşenlerden sadece bir tanesi olduğunu, ayrıca bugün dünyada her yıl milyonlarca içten yanmalı pistonlu motor üretilmekte olduğunu, …. sistemi üzerinde kullanılan piston motorun yani dünyanın her yerinden tedarik edilebilen bir motor üzerinden komple bir sistemi lekelemeye çalışmanın abes bir durum olduğunu, ayrıca motorun ….. sisteminin toplam katma değeri içerisinde kritik bir yer tutmadığı gibi yüzde 7 kaynaklı dış bileşenlerin içinde yer almakta olduğunu, öte yandan dünyadaki örneklere bakıldığında da ülkemizin bir dönem İsrail’den tedarik ettiği … sistemleri üzerinde de İsrail menşeili motorlar bulunmadığını, keza Amerika’nın ürettiği … sistemlerinde de Amerikan menşeili olmayan motor kullanıldığını, bu durumun geliştirilen ana ürün ve sistemin İsrail veya Amerikan menşeili olmadığının ifade edilemeyeceğini, savunma sanayinde de kimsenin … ve … sistemleri için İsrail veya Amerikan malı değildir denemeyeceğini, bu yaklaşımın ön yargılı ve kötü niyetli olduğunu ileri sürerek manevi tazminat isteminde bulunmuş, davalı taraflardan … süresinde cevap dilekçesini sunmayarak davayı inkar etmiş, diğer davalı taraf … ise, diğer davalı …’un kendi gazetelerinde yazmış olduğu köşe yazısında davacı şirket tarafından … ve …’ların motorlarının yerli olmadığını söylemesinin hak ihlali olmayıp gerçek bir durumun ifade edilmesi olduğunu, davacı yanın iddialarının aksine ortada gerçek dışı ifadelerle kişilik haklarının ihlal edildiği herhangi bir durumun bulunmadığını, bütünüyle ifade özgürlüğü içerisinde kaleme alınmış olan söz konusu köşe yazısının ancak ve ancak eleştiri olarak nitelendirilebileceğini ki bunun da basın özgürlüğünün en doğal yansıması olduğunu, Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nin 2007/11582 E., 2008/6398 K. Sayılı kararında; kişilik haklarının sınırlarının kamu yararı gerektiriyorsa aşılabileceği belirtilirken çarpıcı bir başlık altında haberin okuyucuya sunulmasının gazetecilik mesleğinin bir parçası olduğunu, AİHM kararları uyarınca görüşlerini yayınlayan gazetecinin ifade özgürlüğünün aynı zamanda okuyucuların da kişi özgürlüğü olduğunu, basın ve ifade özgürlüğünün iki yönlü bir özgürlük ve bir hak olduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Davalı, uzun yıllardan bu yana siyasi haber ve yazılar yazan bir gazeteci, davacı şirket ise, son yıllarda özellikle savunma sanayininde tanınmış bir şirkettir. Bu sebeple davacının kendisine yönelik eleştirilere sıradan insanlara göre daha fazla hoşgörü göstermesi gerekir.
Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda davaya konu yazı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; her ne kadar davacı şirketin ismi yazının içeriğinde ve başlığında yer almamışsa da …-…’ların üretiminin davacı şirket tarafından yapıldığının bilindiği, davacı şirket yönünden her ne kadar haberde ”…” şeklinde ifade kullanılarak haber başlığı atıldığından bahisle kişilik haklarının ihlal edildiği değerlendirilerek manevi tazminat talep edilmişse de, köşe yazısının ve yazının içeriğinin davacı şirkete ilişkin olmadığı, hakkında tefrik kararı verilen davacı … hakkında ve davacı …’ın üretiminde rol aldığı insansız hava araçlarına ilişkin olduğu, davacı şirketin, haber başlığı nedeniyle dava açmakta hukuki yararı bulunsa da kullanılan ifade ile davacının kişilik haklarına zarar verilmediği sonuç ve kanaatine varılmıştır. (Benzer mahiyette içtihat İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4.Hukuk Dairesinin 22/09/2022 tarih, 2022/1861 Esas ve 2022/2048 Karar sayılı ilamı) Bununla birlikte yayın tarihi itibari ile kamu yararının ve toplumsal ilginin bulunduğu, İfade özgürlüğünün, sadece toplum tarafından kabul gören, zararsız veya ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil; incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerli olduğu, bu durumun demokratik toplumun gereği olduğu, güncel olan konuların gazetecilik tekniği gereği okuyucunun ilgisini çekmesi için çarpıcı başlıklara yer verilerek iddia kapsamında ve eleştiri sınırları içerisinde aktarıldığı, Kamuya mal olmuş, toplumda tanınır kişilerin başkalarına göre daha fazla eleştirilere katlanma yükümlülüğün bulunduğu, Mahkememizce doğrudan davacının kişilik hakkına bir saldırı bulunmadığı kanaatine varılmıştır. (Benzer mahiyette içtihat İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4.Hukuk Dairesinin 25/01/2023 tarih, 2021/1253 Esas ve 2023/165 Karar sayılı ilamı)
Tüm bu nedenlerle Mahkememizce davacı şirket tarafından açılan davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
H Ü K Ü M /
1-Davanın REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince hesap olunan 179,90-TL nispi karar ve ilam harcından 1.366,20-TL peşin alınan harçtan mahsubu ile kalan 1.186,30-TL’nin talep halinde ve karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,
3-İstanbul Arabuluculuk Bürosu tarafından ileride haksız çıkacak taraftan alınmak üzere suçüstü ödeneğinden karşılanan 1.360,00-TL arabuluculuk tarife bedelinin davacıdan alınarak hazineye irad kaydına,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan 9.200,00-TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
5-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı taraflarca yapılan yargılama gideri ve yatırılan delil avansı bulunmadığından bu konuda hüküm kurulmasına yer olmadığına,
7-HMK 333.maddesi gereğince davacı tarafından yatırılan gider avansından geriye kalan kısmının hüküm kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
Dair, taraf vekillerinin huzurunda, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemeleri nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.02/03/2023
Katip …
¸

Hakim …
¸