Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/177 E. 2022/242 K. 31.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/177
KARAR NO : 2022/242

DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 10/03/2021
KARAR TARİHİ : 31/03/2022

Mahkememizde görülmekte olan Alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin, davalı şirketin … numaralı müşterisi olduğunu, 110.000,00 TL yatırım hesabının sermaye piyasasında değerlendirilmesi amacıyla davalı şirket ile 09/04/2018 tarihinde Yatırım Danışmanlığı Sözleşmesi akdedildiğini, müvekkilinin yatırım hesabında davalı şirket yatırım uzmanları tarafından sözleşme ve sermaye piyasası mevzuatına aykırı gerçekleştirilen sırf komisyon bedeli üretmeye yönelik müvekkilinin menfaatine aykırı açıktan ve limit üstü alım satım işlemleri nedeniyle zarar oluştuğunu, sözleşmenin davalı tarafça elektronik ortamda düzenlendiğini, onaylı bir suretinin müvekkiline verilmediğini, davalı tarafın işlemleri öneri sunmak yerine müvekkiline getiri taahhüdünde bulunarak gerçekleştirdiğini, SPK mevzuat ve tebliği uyarınca davalının müvekkiline getiri taahhüdünde bulunamayacağını, davalı şirketin birden çok kez yatırım danışmanlarını değiştirdiğini ve müvekkiline herhangi bir bilgi vermediğini, davalı tarafın dönem sonunda kural olarak müvekkilinin portföyünü oluşturan varlıkların getirisini/zararını/kaybını gösterecek bir rapor göndermeden lehine komisyon bedeli ürettiğini, davalı şirket tarafından müvekkiline ait yatırım hesabı üzerinde 12/04/2018 – 17/04/2019 tarihleri arasında, aynı günde aynı hisseden bir kaç kez olmak üzere bir çok işlem gerçekleştirildiğini, davalı şirketin, müvekkilinin yatırım hesabında gün içinde gerçekleştirilen hisse alım-satım işlemlerine ilişkin hesap ekstresini de tebliğ etmediğini, bildirmediğini, davalı şirket yatırım uzmanları tarafından müvekkilinin yatırım hesabına kapanış seansında sisteme iletilen emirlerle bu emirler sonucu gerçekleşen yüksek hacimli işlemleri daha fazla komisyon bedeli üretmeye yönelik olduğunu, … A.Ş.’nin müvekkilinin şikayeti üzerine başlattığı disiplin soruşturması sonucunda tesis ettiği 25/09/2020 tarih ve 3949 sayılı kararında, davalı tarafından SPK’nın Seri V No:65 sayılı tebliğinin 9.maddesine aykırı hareket ettiği, müvekkilinin hesabında gerçekleştirilen açık provizyonların gün sonlarına aktarılmasına imkan tanınmadan, gün sonunda satılması gerektiği hususlarında müvekkilini eksik bilgilendirdiğinin tespit edildiğini, davalı şirket yatırım uzmanlarının müvekkilinin piyasa hakkındaki bilgisizlik ya da tecrübesizliğinden yararlanarak, müvekkilinin alım-satım kararlarını etkileyerek kendi lehlerine kazan sağladıklarını, arabuluculuk görüşmelerinden bir sonuç alınamadığını iddia ve beyan ederek davanın kabulü ile sözleşmeye aykırı işlem ve eylemleri ile müvekkiline ait hesaptaki para kaybının bilirkişi tarafından yapılacak teknik inceleme sonucu belirlenebilecek olması nedeniyle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 60.000,00 TL’nin yatırım hesabından yapılan ilk işlemin gerçekleştirildiği 12/04/2018 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin de davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının 2 yıla yakın hisse senedi işlemleri dikkate alındığında, emlak alımı amacıyla bankadan kullandığı kredi ile son derece riskli hisse senedi piyasasında 2 yıl süre ile alim satım işlemleri yapılması arasında çok açık ve dikkate şayan bir çelişki bulunduğunu, davacının beyanı ile müvekkili şirket kayıtlarında yer alan ve hepsi sözleşmelerle ve ses kayıtları ile davacı tarafından kabul edilen delillerle ispatlandığını, davacının dilekçedeki beyanının gerçek olmadığını, işin aslının, iradi olarak 2 yil önce başladığı hisse senedi alım satım işlemlerinden yüksek kâr amacının olduğunun ortada olduğunu, davacının müvekkili şirket tarafından kandırılarak parası eritilmesi kolay bir müşteri olduğuna dair bir izlenim yaratmaya çalıştığını, davacının, hisse senedi alım satım işlemlerinde kâr elde ettiği zamanlar olan, yapılan tüm işlemleri onayı veya icazeti ile yürüten kendisinden habersiz tek bir işlem bile yapılmayan bir yatırımcı olduğunu, davacının henüz kesin olarak gerçekleşmiş, miktarı kesin olarak tespit edilebilecek bir zararının bulunmadığını, davacının hesabında hisse senetlerinin bulunduğunu, filili zararının henüz gerçekleşmediğini, davacının, son olarak…bank hisseleri satın aldığını, bu hisselerin dava tarihi itibariyle hesabında bulunduğunu, Borsa İstanbul’da (BİST) her gün değeri değişen bu hisselerin halen davacının mülkiyetinde ve yedinde bulunuyor olması karşısında, henüz miktarı kesin olarak gerçekleşmiş bir zararın varlığından söz etmenin mümkün olmadığını, dava şartının dahi oluşmadığını, davacının imzalamış olduğu sözleşmeler kapsamında, hisse senedi alım satım işlemleri gerçekleştiğini, gerek bu sözleşmelerde gerekse sözlü olarak işlemlerin riskleri ve olası sonuçları tüm ayrıntısı ile davacı ile paylaşıldığını, davacının tüm bu riskleri kabul ederek yatırım işlemleri yaptığını, davacının müvekkili şirket ile internet üzerinden sözleşmeler imzaladığını, davacının imzalamış olduğu testlerde, risk tercihini ana paradan kaybetmeyi göze alabileceğini ve yatırım sürecini de 3 yıl ve daha fazla olarak belirlediğini, davacının, kendisine uygulanan uygunluk testi kapsamında genel olarak yüksek riskli ürünleri tercih ettiğinin belirlendiğini, hisse senedi işlemi gerçekleştirebileceği sonucuna ulaşıldığını, davacıya yatırım danışmanlığı hizmetinin kesinlikle verilmediğini, bu piyasanın çok riskli bir piyasa olduğunu, davacının imzalamış olduğu tüm sözleşmelerde risk bildirim formlarında riskleri kabul ettiğini, davacının ilk olarak 09/04/2018 tarihinde işlemlere başladığını, sözleşmenin elektronik ortamda düzenlendiği ve davacıya verilmediği iddiasının doğru olmadığını, yine davacıya risk ve fiyat bilgilendirme formunun yanıltılarak imzalatıldığı iddiasının hem yanlış hem de soyut bir iddia olduğunu, yerindelik testinin davacı tarafından her sayfasının okunarak doldurulduğu ve imzalandığı dikkate alındığında, bu testin de davacının yanıltılarak düzenlendiği iddiasının da dinlenemeyeceğini, konut kredisi olarak bankadan alınan borç paranın borsa gibi son derece riskli olduğu herkesçe bilinen bir alanda yatırım amaçlı kullanılmasının kendi içerisinde bir çelişki olduğunu, davacının hisse senedi alım satım emirlerinin tamamına yakınında öncesinden aranarak sözlü onayının alındığını, çok az bir kısmında sonradan bilgi verilerek icazetinin alınarak işlem yapıldığını, davacının internet üzerinden hesabına giriş yaparak işlemler yaptığını, hesabını sürekli kontrol ettiğini, davacı ile mutabakat görüşmeleri yapıldığını, davacıya hiçbir zaman kesin taahhüt verilmediğini, davacıya, müvekkili şirketin yatırım ve araştırma birimi tarafından tavsiye listesinde yer alan hisselerin önerildiğini, davacıya uygulanan tüm komisyon oranının davacının bilgisi dahilinde olduğunu, davacının zarar ettikçe daha çok hırslandığını, davacının bilgisi ve onayı ile yapılan işlemlerin tümünün mevzuata ve imzalanan sözleşmelere uygun olduğunu iddia ve beyan ederek davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin de davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER: Dosyada tarafların bildirdiği belgeler, … Ticaret ve Sanayi Odası’nın 30/03/2021 tarihli cevabi yazısı, …’un 29/04/2021 tarihli cevabi yazısı, … A.Ş.’nin 22/10/2021 tarihli cevabi yazısı, … A.Ş.’nin 15/12/2021 tarihli cevabi yazısı ve … Kaymakamlığı Malmüdürlüğü’nün 21/01/2022 tarihli cevabi yazısı delil olarak değerlendirilmiştir.
GEREKÇE: Dava, taraflar arasında akdedilen “Yatırım Danışmanlığı Sözleşmesi” ve bağlı sözleşmeler çerçevesinde, davalının haksız ve usulsüz işlemleriyle gerçekleştirilen opsiyon işlemleri sonucunda uğranıldığı iddia olunan zararın tazmini istemine ilişkindir.
6100 sayılı HMK’nın 1/1. maddesinde; “Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir.” hükmü düzenlenmiştir.
Görev, belirli bir konudaki davaya o yerdeki mahkemelerden hangisinin bakabileceğini ifade eder. HMK’nun 115. Maddesi uyarınca mahkemenin görevli olması dava şartıdır ve hüküm kesinleşinceye kadar yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi mahkemece de resen incelenir.
6102 Sayılı TTK’nun 4. maddesine göre, bir davanın ticari dava sayılması için uyuşmazlık konusu işin taraflarının her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olması ya da tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın TTK veya diğer kanunlarda o davaya Asliye Ticaret Mahkemesi’nin bakacağı yönünde düzenleme bulunması gerekir.
Dava tarihinde yürürlükte bulunan ve 28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 2. maddesi gereğince kapsamını her türlü tüketici işlemi ile tüketiciye yönelik uygulamaları oluşturmaktadır. Kanun’un “Tanımlar” başlıklı 3. maddesinin (k) bendinde Tüketici “ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi”, (l) bendinde ise Tüketici İşlemi “Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi” ifade eder şeklinde tanımlanmıştır. Yasa koyucu, bu hükümle, tüketicinin taraf olduğu bankacılık sözleşmelerini tüketici işlemi olarak kabul etmiştir.
6502 sayılı TKHK’nun “Diğer Tüketici Sözleşmeleri” başlıklı 5. bölümünde yer alan 49. maddesi, “finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşmeler” başlığını taşımaktadır. Bu maddenin 1. fıkrasına göre finansal hizmetler, her türlü banka hizmeti, kredi, sigorta, bireysel emeklilik, yatırım ve ödeme ile ilgili hizmetleri ifade eder. Finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşme ise, finansal hizmetlerin uzaktan pazarlanmasına yönelik olarak oluşturulmuş bir sistem çerçevesinde, sağlayıcı ile tüketici arasında uzaktan iletişim araçlarının kullanılması suretiyle kurulan sözleşmelerdir. Finansal Hizmetlere İlişkin Mesafeli Sözleşmeler Yönetmeliği’nin 4.maddesinin “a” bendinde; finansal hizmetin her türlü banka hizmeti, kredi, sigorta, bireysel emeklilik, yatırım ve ödeme ile ilgili hizmetleri, aynı yönetmeliğin 8.maddesinde de; cayma hakkının kullanımı ve tarafların yükümlülükleri düzenlenmiştir. Finansal hizmetlerin tüketici işlemi kapsamına alındığı yukarıda açıklanan yasal düzenlemelerden anlaşılmaktadır. Diğer işin sadece finansal olması işlemin tüketici işlemi olmadığını göstermeyecektir.
6502 sayılı TKHK’nun 73/1. maddesinde de; tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalara bakma görevinin tüketici mahkemelerine ait olduğu, 83. maddesinde ise, taraflardan birinin tüketici olduğu işlemler ile ilgili diğer kanunlarda düzenleme olmasının, bu işlemin tüketici işlemi sayılmasını ve bu kanunun görev ve yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanmasını engellemeyeceği belirtilmiştir.
Bir hukuki işlemin sadece 6502 Sayılı yasada düzenlenmiş olması tek başına o işlemden kaynaklanan uyuşmazlığı tüketici mahkemesinde görülmesini gerektirmez. Bir hukuki işlemin 6502 sayılı yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için taraflardan birinin tüketici olması gerekir. Tüketici işleminden kaynaklanan uyuşmazlığın veya sözleşmenin TTK’nun 4 ve 5. madde hükümleri kapsamında kalan kanunda özel olarak düzenlenen ve ticari dava sayılan bir sözleşmeden kaynaklanmasının herhangi bir önemi yoktur.
Doktrinde de tasarruf sahibi bireysel yatırımcının bir aracı kurum ile çerçeve sözleşmesi imzalamasının tüketici işlemi olduğu ve tüketici mahkemelerinin görevli olduğu belirtilmektedir ( bkz. Füsun Nomer Ertan; Sermaye Piyasası Hukuku Toplantı Serisi-Tebliğler Tartışmalar, sayfa 24-25). Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/11-2348 esas ve 2019/82 karar sayılı kararında; bu sözleşmelerin tüketici işlemi mahiyetinde olup olmadığı, taraflar arasında imzalanan sözleşmenin konu ve kapsamının belirleyen hükümlerinde açıkça bu sözleşmeler çerçevesinde gerçekleştirilecek yatırım işlemlerinin “ticari amaçlı” olduğunun belirtilip belirtilmediğine göre tespit edileceğine karar vermiştir. Dava dilekçesinde davacı davalı ile yaptığı yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde yapılan alım-satım işlemleri nedeniyle zarar ettiğini iddia etmekte, davalı ise cevap dilekçesinde davacıya yatırım danışmanlığı hizmeti verilmediğini zarardan davacının sorumlu olduğunu savunmaktadır. Somut olayda dosyaya celp edilen tüm sözleşmeler ve ekleri birlikte incelenmiş ve sözleşmelerin konusuna ilişkin hükümlerde, sözleşmelerin “ticari amaçlı” olduğu hususunda bir açıklık bulunmadığı anlaşılmıştır. Taraflar arasındaki akdedilen sözleşmelerin bankacılık sözleşmesi benzeri bir sözleşme niteliğinde olmakla Yargıtay uygulaması uyarınca da bankacılık sözleşmesi kapsamında değerlendirilmektedir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2020/1856 Esas 2021/1422 Karar sayılı içtihatı da bu doğrultudadır. Bu nedenler taraflar arasındaki sözleşmeler 6502 Sayılı Kanunun 49.maddesi kapsamında tüketici işlemi mahiyetindedir.
Mahkememizce temin edilen … Mal Müdürlüğü’nün 21/01/2022 tarihli yazı cevabına göre de davacı tacir değildir. Davacı gerçek kişinin tacir olmayıp şahsi birikimini değerlendirmek üzere hareket ettiği, işlemlerin boyutu dikkate alındığında da davacının hukuki işlem içerisinde 6502 Sayılı TKHK’nun 49. Maddesi de dikkate alınarak tüketici konumunda olduğu görülmekle, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin tüketici işlemi olduğunun kabulü gerekir. Yine bireysel tasarruflarını çeşitli yatırım araçları ile değerlendirmek isteyen gerçek kişilerin, “kar kazanç” elde etme amacıyla hareket ettiklerinden bahisle tüketici sayılamayacakları yönündeki bir kabulün, bireysel tasarruflarını değerlendirmek için finansal mahiyette yatırım veya yatırıma aracılık hizmeti alan bireylerin, TKHK’nun 49. hükmü ile sağlanan yasal güvenceye aykırı şekilde tüketicinin korunmasına ilişkin ilke ve düzenlemelerin kapsamı dışında tutulması sonucunu doğurmaktadır. Davacı tarafından davalıdan alınan finansal hizmetin ticari veya mesleki amaçla olmadığı zira bireysel nitelikteki tacir olmayan gerçek kişi davacının kazanç elde etme amacının tek başına tüketici sıfatını etkilemeyecektir. Aksi durumun kabulü halinde bireysel nitelikteki banka ve aracı kurum müşterilerin hepsinin vadeli mevduat hesabı işlemi veya herhangi bir finansal işlem yaptıklarında dahi ticari amaçla hareket ettiğinin kabulünü getireceği ve bu durumunda 6502 sayılı TKHK kanunun konuluş amacına yukarıda yer alan 3/k. bendine aykırı olacağı açıktır. O halde, uyuşmazlık Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamında kaldığına göre, davaya bakmaya Tüketici Mahkemesi görevlidir. Başka bir ifadeyle davacı, bu yatırım işlemlerini yaparken tüketici olarak hareket etmiş olup, 6502 sayılı TKHK’nın 3/k. bendinde tanımlandığı gibi ticari veya mesleki amaçlarla hareket ettiğini kanıtlayan bir savunma veya delil de dosyada mevcut değildir. Nitekim İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi’nin 2021/1202 esas, 2021/1267 karar, 2021/470 esas, 2021/721 karar, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi’nin 2021/125 esas, 2021/204 karar, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi’nin 2020/1149 esas, 2020/1042 karar sayılı kararları da bu doğrultudadır.
HMK’nun 1. Maddesine göre, göreve ilişkin kurallar kamu düzeninden olup, aynı yasanın 114/1-c bendi uyarınca dava şartı olan bu husus, HMK’nun 115/1. maddesi gereğince mahkemece davanın her aşamasında kendiliğinden araştırılır. Tüm bu nedenlerle HMK’nun 115/2. maddesi uyarınca aynı kanunun 114/1-(c). maddesinde belirtilen dava şartı noksanlığı nedeniyle davanın usulden reddi ile İstanbul Tüketici Mahkemesi’nin görevli olduğundan bahisle görevsizlik kararı vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda izah olunduğu üzere;
1-Davanın, HMK’nun 115/2. maddesi uyarınca aynı kanunun 114/1-(c) maddesinde belirtilen dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden REDDİNE, mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE,
2-HMK’nun 20. maddesi gereğince taraflardan birinin, görevsizlik kararı süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten, kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesini talep etmeleri gerektiğinin, aksi taktirde mahkememizce davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğinin İHTARATINA,
3-HMK’nun 20. maddesi uyarınca kararın kesinleşmesini müteakip yasal iki haftalık sürede talepte bulunulduğunda dosyanın görevli İstanbul Tüketici Mahkemesi’ne tevzi edilmek üzere İstanbul Hukuk Mahkemeleri Tevzi Müdürlüğü’ne GÖNDERİLMESİNE,
4-Mahkememizce verilen görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra dava yetkili ve görevli mahkemede devam edilmemesi ve talep halinde yargılama giderlerinin değerlendirilerek HMK’nun 331/2. maddesi gereğince bir karar verileceğinin İHTARATINA,
Dair, davalı vekilinin yüzüne karşı, davacı vekilinin yokluğunda, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren HMK’nın 341/1. maddesi uyarınca 2 haftalık yasal süre içinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 31/03/2022

Katip

Hakim