Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/719 E. 2021/377 K. 29.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2020/719 Esas
KARAR NO:2021/377

DAVA:ÇEK İPTALİ
DAVA TARİHİ:10/12/2020
KARAR:AKTİF HUSUMET YOKLUĞU NEDENİYLE RED
KARAR TARİHİ:29/04/2021

Mahkememizde görülmekte olan ÇEK İPTALİ davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ -İSTEM /
Davacı vekili dava dilekçesinde ve özetle; Müvekkili … tarafından düzenlenmiş … Bankası … Şubesi’ne ait … Seri Numaralı ve diğer bilgilerine ulaşılamayan 2006 tarihli çeklerin, müvekkili tarafından henüz cirantaya teslim edilmemekle birlikte çekler arkasına yazmak suretiyle ciro edildiğini ancak müvekkilinin, söz konusu çekleri ciro ettiği kişiye teslim edemeden önce yolda yürürken üzerinden düşürerek kaybettiğini, çekin vadesi geldiğinde çekte ciranta olarak adı geçen Müvekkile başvurulması halinde, müvekkilinin mağdur olacağını beyan ederek … Bankası … şubesine ait keşidecisi müvekkili … olan … Seri Numaralı ve diğer bilgilerine ulaşılamayan 2006 tarihli çeklerin zayi nedeniyle iptaline karar verilmesini, taraflarınca zayi belgesi verilmesini ve zayi durumunun ilgili bankaya bildirilmesini talep etmiştir.
KANITLAR VE GEREKÇE /
Tüm dosya kapsamı incelenip değerlendirildiğinde; tarafların iddia ve savunmalarından, anlaşamadıkları hususlar, anlaştıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepler şu şekildedir:
Davacı- talep eden; keşidecisi kendisi olarak görünen ( dava dilekçesi ve duruşmadaki ikrar ) zayi edildiği iddia olunan çeklerin iptaline karar verilmesini hasımsız dava yolu ile talep edilmiştir.
“Sıfat” terimi uygulamada yerleşmiş bir terim değildir. Uygulamada sıfat için “husumet” terimi kullanılmaktadır.(Misal :3.HD 26.3.2015, 12514/5042.) HMK m. 327/2 hükmünde, burada incelendiği anlamda sıfat deyimine yer verilmiştir. TBK m.205, I’de de, buradaki anlamda” taraf olma sıfatı” deyimine yer verilmiştir. Sıfat, dava konusu sübjektif hak(dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir. Bir sübjektif hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bu nedenle, o hakka ilişkin bir davada davacı olma sıfatı da o hakkın sahibine aittir(aktif husumet). Mesela, bir alacak davasında davacı olma sıfatı o alacağın alacaksına aittir. Alacak davası, o alacağın alacaklısından başka bir (üçüncü) kişi tarafından açılırsa, (dava konusu alacağın mevcut olmadığından dolayı değil) davacının davacı sıfatına sahip olmadığından (sıfat yokluğundan, husumetten) dolayı reddedilir. Bir sübjektif hak kendisinden davalı olarak istenebilecek olan kişi, o hakka uymakla yükümlü (borçlu) olan kişidir. (davalı sıfatı, pasif husumet). Mesela, bir alacak davasında davalı olma sıfatı o alacağın borçlusuna aittir. Alacak davası, o alacağın borçlusundan başka bir (üçüncü) kişiye karşı açılırsa, (dava konusu alacağın mevcut olmadığından dolayı değil) davalının davalı (borçlu) sıfatına sahip olmadığından (sıfat yokluğundan, husumetten ) dolayı reddedilir. (Misal:” Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkesine sahip olsalar bile, taraflardan birinin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatı yoksa, davanın esası hakkında bir karar verilemeyeceğinden, dava sıfat yokluğundan (husumetten) reddediler. Taraf sıfatı usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu sübjektif hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunu olduğundan taraf sıfatının yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olduğu için def’i değil, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülmesi mümkün ve mahkemece de kendiliğinden nazara alınması zorunlu bir olgudur” (HGK 27.1.2016,13/684-106). Yukarıdaki kısa açıklamanın gösterdiği gibi, bir sübjektif hakkın sahibinin ve o hakka uymakla yükümlü olan kişinin kimler olduğu ( yani bir davada davacı ve davalı sıfatının kimlere ait olduğu) tamamen maddi hukuka göre belirlenir. Bu nedenle , bir kişinin belli bir davada gerçekten davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı hususu, usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu (sübjektif) hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunudur. Sıfatın usul hukukunu ilgilendiren yönü (usul hukuku bakımından önemi) şudur: Bir davanın tarafları (veya taraflardan biri) o davada gerçekten (davacı veya davalı) taraf sıfatına sahip değilse, mahkeme, dava konusu hakkın esası (mevcut olup olmadığı) hakkında inceleme yapıp karar veremez. Mahkeme, davanın sıfat (husumet) yokluğundan reddine karar verir. Bu karar, davanın mesmu olmadığına (dinlenemeyeceğine) ilişkin bir karar olmayıp, gene davanın esasına ilişkin bir karardır( taraf olarak gösterilenlerden birinin taraf sıfatının bulunmadığını tespit eden bir karardır). Şüphesiz, böyle bir karar, yalnız o davada taraf olarak gösterilmiş olan kişiler arasında kesin hüküm (HMK m.303) teşkil eder; dava konusu hak ve gerçekten taraf sıfatına sahip ( ve fakat o davada taraf olarak gösterilmemiş) olan kişi bakımından kesin hüküm teşkil etmez. Bir davanın tarafları o davada gerçekten taraf sıfatına sahip ise, o zaman, mahkeme dava konusu hakkın esası hakkında inceleme yapar ve karar verir. Mahkemenin bu kararı, dava konusu hak ve davanın ( gerçek taraf sıfatına sahip olan) tarafları bakımından kesin hüküm teşkil eder( HMK m.303). Taraf sıfatı bir dava şart değildir. Çünkü, sıfat, usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu (subjektif) hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunudur. Sıfat yokluğu, bir def’i değil, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olan bir itirazdır. Hakim, kendisine sunulan dava malzemesinden (davalı veya davacının bildirdikleri vakıalardan yani dava dosyasından) bir itiraz sebebinin varlığını (sıfat yokluğunu) öğrenirse, bunu kendiliğinden (re’sen ) gözetir. Mahkeme, yapacağı inceleme sonucunda, taraflardan birinin o davada taraf sıfatının bulunmadığı kanısına varırsa, davayı sıfat yokluğundan (husumetten ) reddeder. Bu kara, ( dava şartı yokluğundakinin aksine) usulden ( davanın mesmu olmadığından dolayı) bir ret kararı olmayıp, davanın esasına ilişkin bir ret kararıdır. Bu (esastan) ret kararı, davanın tarafları bakımından maddi anlamda kesin hüküm ( HMK m.303) teşkil eder. Bir kişi davada sıfatı olmadığı halde, davacıyı, davalı sıfatı kendisine aitmiş gibi yanıltıp, kendisine karşı dava açılmasına sebebiyet verirse, davanın sıfat yokluğu nedeniyle reddi halinde, davalı yararına yargılama giderlerine hükmedilemez.( HMK m.327/2).
İş bu davada olduğu gibi davacı talep eden keşidecinin çek iptalini istemesi mümkün değildir yani yukarıda izah olunan bilimsel açıklama ışığında aktif husumeti bulunmamaktadır. TTK 651/2 gereğince bir çekin iptaline karar verilmesini Mahkemeden senedin zayi olduğu ve ziyaının ortaya çıktığı anda çek üzerinde hak sahibi olan lehtarı veya senedin devri halinde yetkili hamil isteyebilir. Aynı şekilde tahsil cirosu ile çeki iktisap edeninde dava açma hakkı vardır. TTK nın bu düzenlemesi karşısında çeki düzenleyerek tedavüle çıkaran keşidecinin hesap sahibi olsa dahi iptal davası açma hakkı yoktur. Keşidecinin duruma göre menfi tespit davası veya istirdat davası ( çekin iadesi) açması söz konusu olabilir. Yalnız keşideci çek sonradan kendisine devredildiği durumlarda çek üzerinde son hamil sıfatı ile de iptal davası açabilir. Lehtar veya hamil rızası olmaksızın elinden kıymetli evrakı çıkan hak sahibi kimse olarak borçlunun ödemeden men edilmesini Mahkemeden talep edebilir. Önleyici tedbir niteliğinde olan ödeme yasağı kararı iptal davasının ilk aşamasını teşkil eder. Ancak iptal davası ve ödemeden men kararı verilmesini kıymetli evrak niteliğindeki çekler için mümkündür. TTK. M 818/1-s atfı ile TTK m 757-763 ile 764/1 gereğince ve TTK m 661 vd. uyarınca; bir çekin iptalini çek üzerindeki hak sahibi lehtar veya senedin devri halinde yetkili hamil isteyebilir. Keşidecisinin çek iptal davası açmaya hakkı yoktur. Keşideci duruma göre menfi tespit davası veya senedin iadesi (istirdat) davası açabilir. TTK 651/2 uyarınca davacının imza inkarı ile keşideci sıfatıyla dava açtığı anlaşılmakla iş bu durumun yasaya uygun olmadığı değerlendirilmiştir. Saptanan ve hukuksal durum karşısında davacının davasının aktif husumet yokluğu nedeniyle “Sıfat” tan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM / Gerekçesi yukarıda izah olunduğu üzere;
1-Davacının davasının aktif husumet yokluğu nedeniyle reddine,
2-Harçlar Kanunu hükümlerine karar ve ilam harcı olarak alınması gereken 59,30 TL harcın peşin yatırılan 54,40 TL harçtan mahsubuna Hazine’ ye gelir kaydına, bakiye 4,90.-TL daha harcın davacıdan tahsili ile Hazine’ye gelir kaydına, başvuru ve vekalet suret harcının davacı üzerinde bırakılmasına,
3-Davacının yaptığı yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-HMK 333.maddesi gereğince davacı tarafından yatırılan gider avansından geriye kalan bakiyenin hüküm kesinleştiğinde davacıya iadesine,
Dair, davacı talep edenin yüzüne karşı, mahkememize yazılı / sözlü başvuru ile zabıt katibince tutanağa geçirilmek suretiyle kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık yasal süre içerisinde İstanbul BAM’a gönderilmek üzere istinaf yasa yolu açık olmak üzere yapılan tahkikat sonucunda karar verildi. Karar usulen açıklandı, okundu.
Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır