Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/383 E. 2021/244 K. 18.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C
İSTANBUL
6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2020/383 Esas
KARAR NO:2021/244

DAVA:Alacak
DAVA TARİHİ:22/07/2020
KARAR:GÖREVSİZLİK NEDENİYLE USULDEN RED (ASLIYE HUKUK MAHKEMESİ)
KARAR TARİHİ:18/03/2021

Mahkememizde görülmekte olan alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ -İSTEM/ Davacı vekili dava dilekçesinde ve özetle; Davacı şirketin, … ili, … İlçesi, … Mah. … ada, … parsel sayılı gayrimenkulde bulunan binada bağımsız bölüm maliki olanların bir kısmı ile; 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ve 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliği gereğince dönüşüm yapılması amacıyla, …. Noterliği’nin 14/12/2016 tarihli ve … yevmiye nolu “Düzenleme şeklinde Taşınmaz Satış Vaadi ve Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesi” imzalandığını, davalıların sözleşmeye aykırı davranışı sonucu sebebiyet verdiği zarar tutarından 50.000 TL ‘sinin belirsiz alacak davası olarak ve yargılama süreci içinde ortaya çıkacak gerçek zarar tutarı toplamı üzerinden dava tarihinden itibaren T.C Merkez Bankası tarafından kısa vadeli krediler için uygulanan avans faizine göre faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen davalılardan tahsili ile davacıya verilmesini talep etmiştir.
SAVUNMA/ Davalı taraflara dava dilekçesi ve tensip tutanağı tebliğ edilmiş olmasına rağmen cevap dilekçesi sunmadıkları anlaşılmıştır.
KANITLAR VE GEREKÇE / Tüm dosya kapsamı incelenip değerlendirildiğinde; tarafların iddia ve savunmalarından, anlaşamadıkları hususlar, anlaştıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepler şu şekildedir:
Davacı taraf ( …. A.Ş ), davalılar ( …, …, … ) ile aralarında …. Noterliği’nin 14/12/2016 tarihli ve … yevmiye nolu ve 19.12.2017 tarihli … Yevmiye numaralı “Düzenleme Şeklinde taşınmaz Satış Vaadi ve Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesi” imzalandığını, davalıların sözleşmeye aykırı davranışı nedeniyle kendilerini zarara uğrattığını iddia ederek sözleşmeye aykırılıktan kaynaklanan zararının tazmini alacağını davalılardan avans faizi ile talep etmiştir.
Davalı taraf iddia olunan vakıaları inkar etmiş sayılmıştır.
Dava, satış vaadi ve arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesine aykırılıktan kaynaklanan sözleşmesel zararın varlığına ve varsa miktarına ilişkindir.
Dava konusu olan; davalıların sözleşmeye aykırı davranışta bulunduğu iddia olunan ve zarar tazmini istenen …. Noterliği’nin 14/12/2016 tarihli ve … yevmiye nolu “Düzenleme Şeklinde taşınmaz Satış Vaadi ve Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesi” incelenmiş; … ili … ilçesi, … Mahallesi, … Ada 32 parselde kain taşınmaz için sözleşmenin yüklenici davacı … … AŞ ile dava dışı arsa sahipleri …, .., …, … arasında imzalandığı anlaşılmıştır. Dava konusu olan; davalıların sözleşmeye aykırı davranışta bulunduğu iddia olunan ve zarar tazmini istenen …. Noterliği’nin 19.12.2017 tarihli … Yevmiye numaralı “Düzenleme Şeklinde taşınmaz Satış Vaadi ve Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesi” incelenmiş; … ili … ilçesi, … Mahallesi, … Ada … parselde kain taşınmaz için sözleşmenin yüklenici davacı … … AŞ ile arsa sahibi sıfatıyla sadece davalılardan … arasında imzalandığı anlaşılmıştır. Davacı taraf bu sözleşmelere aykırılık iddiası ile sözleşme tarafı olan ( davalı …) ve sözleşme tarafı olmayan ( …- … ) kişilerden zarar tazmini istemektedir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesinde hangi işlerin ticari dava olarak nitelendirilecekleri belirlenmiş, anılan kanunun 5. maddesinde asliye ticaret mahkemesi ile asliye ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişkinin görev ilişkisi olduğu belirtilmiştir. Ticari davaları, mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grubta toplamak mümkündür. Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz, TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır. Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayıl TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olmasını sağlamaz. Başka ifade ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez. Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
Tacir; bir ticari işletmeyi (esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletme), kısmen de olsa, kendi adına işleten kişidir. Bilanço hesabına göre ticari defter tutup, kendi odalarına kayıtları zorunludur. Bu noktada tacirin ayırt ediciliğini sağlayan ilk etmenin “Bakanlar Kurulu’nca belirlenen sınırı aşacak ölçüde gelir sağlamayı hedef almak” olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca sorumluluk açısından; 1. Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir. 2. Bir ticari işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo, televizyon ve diğer ilan araçlarıyla halka bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline tescil ettirerek durumu ilan etmiş olan kimse, fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır. 3. Bir ticari işletme açmış gibi, ister kendi adına, ister adi bir şirket veya her ne suretle olursa olsun hukuken var sayılmayan diğer bir şirket adına ortak sıfatıyla işlemlerde bulunan kimse, iyi niyetli üçüncü kişilere karşı tacir gibi sorumlu olur. Küçük ve kısıtlılara ait ticari işletmeyi bunların adına işleten yasal temsilci, tacir sayılmaz. Tacir sıfatı, temsil edilene aittir. Ancak, yasal temsilci ceza hükümlerinin uygulanması yönünden tacir gibi sorumlu olur. Kişisel durumları ya da yaptığı işlerin niteliği nedeniyle yahut meslek ve görevleri dolayısıyla, kanundan veya bir yargı kararından doğan bir yasağa aykırı bir şekilde ya da başka bir kişinin veya resmî bir makamın iznine gerek olmasına rağmen izin veya onay almadan bir ticari işletmeyi işleten kişi de tacir sayılır. Ticaret şirketleriyle, amacına varmak için ticari bir işletme işleten vakıflar, dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşlar da tacir sayılırlar. Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri ile kamu yararına çalışan dernekler ve gelirinin yarısından fazlasını kamu görevi niteliğindeki işlere harcayan vakıflar, bir ticari işletmeyi, ister doğrudan doğruya ister kamu hukuku hükümlerine göre yönetilen ve işletilen bir tüzel kişi eliyle işletsinler, kendileri tacir sayılmazlar. Ticaret siciline kayıtlı tacirler ile sanayici ve deniz taciri sıfatını haiz tüm gerçek ve tüzel kişiler ile bunların şubeleri ve fabrikaları, bulundukları yerdeki odaya kaydolmak zorunluluğu vardır. Vergi Usul Kanununa istinaden birinci sınıf tacir sayılan ve bilanço esasına göre defter tutanlar ile işletme hesabına göre defter tutan kanunen belirtilenlerin dışında kalanların tacir ve sanayici sayılmaları ile ticaret siciline ve dolayısıyla … Birliğinin bünyesindeki odalara kaydedilmeleri gerekmektedir. Ayrıca tacir olarak alış- satış ve gayri safi iş hasılatı bakımından rakamsal kıstaslar getirilmiştir. Satın aldıkları malları olduğu gibi veya işledikten sonra satan ve yıllık alımlarının tutarı her yıl için değişen ve değerlendirilen belli satışlarının tutarı belli miktarı aşanlar aşanlar, belirli işlerle uğraşıp da bir yıl içinde elde ettikleri gayri safi iş hasılatı her yıl belirlenen rakanı aşanlar, ayrıca bunları birlikte yapanlar açısından iş hasılatının beş katı ile yıllık satış tutarının toplamı her yıl belirlenen miktarı aşanlar (Adi şirketler iştigal nevileri yukarıdakilerden hangisine giriyorsa o hükme tabidir.), Kurumlar Vergisine tabi olan diğer tüzel kişiler (Bunlardan işlerinin icabı bilanço esasına göre defter tutmalarına imkân veya lüzum görülmeyenlerin, işletme hesabına göre defter tutmalarına Maliye Bakanlığınca müsaade edilir.), İhtiyari olarak bilanço esasına göre defter tutmayı tercih edenler, bilanço esasına göre defter tutmakla yükümlü kılınmıştır. B.K. kararnamesi ve Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunun tespit edeceği rakamlarla birlikte bu durumun tacir ayrımı ile kanuni mesuliyetler açısından önemi büyüktür. Defter tutma zorunluluğu açısından tüccarlar, defter tutma bakımından iki sınıfa ayrılmıştır. Buna göre; birinci sınıf tüccarlar, bilanço esasına göre; ikinci sınıf tüccarlar, işletme hesabı esasına göre defter tutarlar. Demek ki; esnaf tanımına girenlerin işletme hesabına göre, tacir tanımına girenler bilanço esasına göre defter tutmaları gerekmektedir. İzah olunan şartlar tacir için kümülatif olup tacir olma şartları bu şekilde belirlendikten ve ticari davalar yukarıda belirtildiği şekilde belirlendikten sonra somut olayda hangi mahkemenin görevli olduğunun belirlenmesi için öncelikle taraflar arasındaki ilişkinin vasıflandırılması ve tarafların tacir olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Davacının iddiası sözleşmeye aykırılık olup sözleşmenin genel hükümlere tabi olduğu görülmüştür.
Davacı tarafın TTK kapsamında kanunen ticaret şirketi ”tacir” olduğu anlaşılmaktadır.
Davalıların vergi dairesinden gelen cevabi yazılardan şirket ortakları oldukları anlaşılmaktadır. Türk Ticaret Kanunu’nun 14. maddesinin 1. fıkrasına göre gerçek kişi tacir şu şekilde tanımlanmıştır: ”Bir ticari işletmeyi kısmen dahi olsa, kendi adına işleten kimseye tacir denir.” Esasen tacir sayılmak için ortada gerçek manada işletilen bir ticari işletme olması gerekmektedir. Bu işletme kimin adına işletiliyor ise tacir kimse olarak o şahıs düşünülecektir. Bu sebeplerle işleten değil “adına işletilen” kişi tacir sayılmaktadır. Bir şirketin ortağı, tacir olarak adlandırılmamaktadır. Zira; işletme faaliyeti, tüzel kişiliği olan şirket (anonim, limited…) adına yapılır. Ancak belirtmekte fayda var ki; sermaye/şahıs şirket ortaklarının tacir olup olamayacağı her olayın içinde barındırdığı özelliklere göre ayrı değerlendirilmelidir. Söz gelimi bir ortak birçok şirketin ortaklığını yapmakta, yöneticisi olarak çalışmakta ise ve bunlarla beraber ortağın eylemleri ve söylemleri bir bütün olarak tacir olduğuna dair intiba uyandırmakta ise tacir olarak kabul edilebilir. Ancak dosya kapsamında davalı …’ ün arsa sahibi olarak ( tacir olduğu veya şirket adına ortak olarak hareket ettiği varsayılamaz) sözleşmeye imza attığı, diğer davalıların sözleşmenin tarafı olarak hiç imzalarının bulunmadığı anlaşılmaktadır. Davalıların şirket ortağı olduğu ancak şirket faaliyeti dışında kendi adlarına gerçek kişi tacir olmadıkları anlaşılmıştır. Davalıların tacir olmayan gerçek kişiler olduğu değerlendirilmiştir. Yukarıda izah olunan şartları taşımayan davalı tarafların tacir olmadığı anlaşılmıştır.
Bu haliyle; davalı tarafların tacir sıfatını haiz olmadığı, aralarındaki ilişkinin davacı tarafından genel hükümlere tabi sözleşmeye dayandırıldığı alacağa ilişkin bir davanın sadece davacının ticaret şirketi tacir olması nedeniyle ticari dava sayılmasına hukuken olanak bulunmadığından, uyuşmazlığın genel hükümler çerçevesinde Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir. Şu haliyle eldeki davanın nispi ticari dava olmadığı gibi mutlak ticari dava ve üçüncü grup dava olmadığı da açıktır.
Saptanan ve hukuksal durum bu olunca; 6100 Sayılı HMK.nun 1. maddesine göre, göreve ilişkin kurallar kamu düzeninden olup, m. 2 gereğince asliye hukuk mahkemelerinin de görevi belirlendiğine göre; aynı yasanın 114/1-c bendi uyarınca dava şartı olan bu husus, HMK.nun 115/1 maddesi gereğince mahkemece davanın her aşamasında kendiliğinden araştırılır. Mahkememiz davaya bakmakla görevsiz olup, bu dava şartı noksanlığının sonradan giderilmesi de mümkün olmamakla, davanın saptanan dava şartı noksanlığı nedeniyle HMK.nun 115/2 maddesi uyarınca usulden reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki biçimde hüküm kurulmuştur. 6100 Sayılı HMK 323, 331/2 maddesine göre yargılama giderlerine ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM/ Gerekçesi yukarıda izah olunduğu üzere;
1-Davacının davasının mahkememizin görevsiz olması nedeniyle usulden reddine,
2-HMK.nun 20. mad. uyarınca kararın kesinleşmesinden itibaren 2 hafta içinde taraflardan birinin usulen başvurusu halinde dava dosyasının görevli … NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NE gönderilmesine,
3- Yargılama giderlerinin görevli mahkemesince hüküm altına alınmasına, HMK 20 maddesi gereğince görevsizlik kararının kesinleşmesinden itibaren 2 hafta içinde başvuru yapılmaz ise davanın açılmamış sayılmasına karar verileceği ve yargılama giderleri konusunda karar verileceğinin ihtarına,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, diğer tarafların yokluğunda mahkememize yazılı / sözlü başvuru ile zabıt katibince tutanağa geçirilmek suretiyle kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık yasal süre içerisinde İstanbul BAM’a gönderilmek üzere istinaf yasa yolu açık olmak üzere yapılan tahkikat sonucunda karar verildi. Karar usulen açıklandı, okundu.

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır