Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/260 E. 2021/99 K. 04.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2020/260 Esas
KARAR NO:2021/99

DAVA:Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ:31/05/2019
KARAR TARİHİ:04/02/2021

…. Asliye Hukuk Mahkemesinin 06/02/2020 tarih, … Esas ve … Karar sayılı görevsizlik ilamı ile Mahkememize tevzi edilen ve Mahkememizin 2020/260 Esas sayılı sırasına kaydı yapılan Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ -İSTEM /
Davacı vekili dava dilekçesinde ve özetle;Dava dışı sigortalı …’ın müvekkil şirket nezdinde sigortalı olduğunu, aynı zamanda aynı süre için davalı sigorta şirketi ile de sigortalı olduğunu, dava dışı şahsın hastalığı nedeniyle 60.975,99 TL tutarındaki tedavi masraflarının müvekkil şirket nezdindeki sigorta poliçesinden karşılandığını, karşılanan tedavi masrafının aynı limitli poliçe olduğu varsayımından hareketle yarısına tekabül eden 30.488,00 TL lik kısmının … tarafından müvekkiline ödenmesi gerektiğini, Sağlık Sigortası Genel Şartları 12.maddesi gereğince tedavi masraflarının birden fazla sigortacı tarafından temin edilmiş olması halinde tedavi masraflarının poliçelerdeki teminat oranlarına göre sigortacılar arasında paylaşılması gerektiğini, bu nedenle davanın kabulünü, 30.488,00.TL tutarındaki tedavi masraflarının 12/04/2019 tarihinden itibaren işleyecek avans faiz ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsilini, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davalılara yüklenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA /
Davalı vekili cevap dilekçesinde ve özetle; Sigorta hukukuna ilişkin hükümlerin TTK 1401 vd. maddelerinde düzenlendiğinden davanın mutlak ticari dava olduğunu, bu nedenle davanın Asliye Ticaret Mahkemelerinde görülmesi gerektiğini, davacının, sigortalısının tedavisi için yapılan harcamaları müşterek sigorta hükümlerine göre rücu etme hakkının bulunmadığını, sigortalının müvekkil sigorta şirketine herhangi bir hasar başvurusu yapmadığını, zararın davacının poliçesinden karşılanması müvekkil nezdindeki poliçeyi kullanmama iradesiyle hareket ettiğini, Davacının yapılan sağlık giderlerinin %50’si oranında rücu hakkı olduğunu iddia etmiş ise de talep edilen tutarın neye göre belirlendiğinin belirsiz olduğunu, bu nedenlerle davacının müşterek sigorta hükümlerine dayalı rücuen tazminat talep etme hakkının
bulunmadığını, bu nedenle haksız ve hukuka aykırı davanın reddini, yargılama masrafları ile vekalet ücretinin karşı tarafa tahmilini talep etmiştir.
KANITLAR VE GEREKÇE /
Dava, müşterek sigorta kapsamında ödenen tedavi gideri bedelinin, ödeyen sigorta şirketi tarafından, müşterek sigorta şirketinden rücuen tahsili istemine ilişkindir.
6102 sayılı TTK’nın 1466.maddesinde müşterek sigorta düzenlenmiştir.
TTK md.1466; ”Bir menfaat birden çok sigortacı tarafından aynı zamanda, aynı süreler için ve aynı rizikolara karşı sigorta edilmişse, yapılan birden çok sigorta sözleşmesinin hepsi, ancak sigorta olunan menfaatin değerine kadar geçerli sayılır. Bu taktirde sigortacılardan herbiri, sigorta bedellerinin toplamına göre sigorta ettiği bedel oranında sorumlu olur.
Sözleşmelere göre sigortacılar müteselsilen sorumlu oldukları taktirde, sigortalı uğradığı zararlardan fazla bir para istemeyeceği gibi, sigortacılardan her biri yanlız kendi sözleşmesine göre ödemekle yükümlü olduğu bedele kadar sorumlu olur. Bu halde ödemede bulunan sigortacının diğer sigortacılara karşı haiz olduğu rücu hakkı, sigortacıların sigortalıya sözleşme hükümlerine göre ödemek zorunda oldukları bedeller oranındadır.” şeklindedir.
6098 sayılı TBK‘nun 62/2 maddesinde ise ”Tazminatın kendi payına düşeninden fazlasını ödeyen kişi, bu fazla ödemesi için, diğer müteselsil sorumlulara karşı rücu hakkına sahip ve zarar görenin haklarına halef olur” hükmü yer almaktadır.
Yasal düzenleme bir bütün halinde değerlendirildiğinde; TBK 62.maddede yer alan düzenlemede, müteselsil sorumlunun kendi payına düşenden fazlasını ödemesi halinde, diğer müteselsil sorumlulara karşı rücu hakkına sahip olmakla birlikte, zarar görenin haklarına halef olduğu düzenlemesi, sigorta poliçesindeki sigortalının tüketici olup olmadığının değerlendirilmesi gerekliliğini gösterdiği kanaatine varılmıştır.
Her ne kadar TTK’nun “Halefiyet” başlığı altındaki 1472.maddesinde “Sigortacı, sigorta tazminatını ödediğinde, hukuken sigortalının yerine geçer. Sigortalının, gerçekleşen zarardan dolayı sorumlulara karşı dava hakkı varsa bu hak, tazmin ettiği bedel kadar sigortacıya intikal eder.” hükmüne yer verilmiş ise de; bu hükmünde Zarar Sigortaları bölümünde düzenlendiği, genel hükümler içinde yer almadığı ve 6102 sayılı yasanın 1519. Maddesinde de 1472. Maddesinin uygulanacağına dair herhangi bir atıf bulunmadığı buna göre de bu maddeye atfen bir değerlendirme yapılamayacağı ancak Borçlar Kanunu 61 ve 62 maddesi dikkate alınarak ve yine Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 22.03.1944 tarihli 37 Esas ve 9 Karar sayılı kararında kararındaki “sigortacının sorumlu kişi aleyhine açacağı dava, sigorta poliçesinden doğan bir dava değildir. Bu nedenle, halefiyet davası bir ticari dava sayılamaz. Bu dava, aynen sigortalı kimsenin sorumlu kişiye karşı açmış olduğu bir dava gibidir. Sigortalının muhtelif mahkemelerde dava açma hakkı varsa aynı hak, sigortacının halefiyet hakkına dayanan rücu davası için de söz konusudur” şeklindeki düzenlemede dikkate alınarak görevli mahkeme yönünden değerlendirme yapılması gerekmiştir.
6102 sayılı TTK ‘nun 4/1-(a) maddesinde, her iki tarafın da ticari işletmesi ile ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadığına bakılmaksızın, bu kanunda öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işlerinin ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılacağı açıkça düzenlenmiştir.
6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun amaç başlıklı 1. maddesinde yasanın amacı açıklandıktan sonra kapsam başlıklı 2. maddesinde “Bu Kanun, her türlü tüketici işlemi ile tüketiciye yönelik uygulamaları kapsar.” hükmüne yer verilmiştir. Satıcı; Kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla tüketiciye mal sunan ya da mal sunanın adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi kapsar. Tüketici ise ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi ifade eder şeklinde tanımlanmıştır. Aynı Kanunun 3. maddesinde de “Tüketici işlemi: Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi” ifade eder şeklinde tanımlanmıştır.
Bir hukuki işlemin 6502 sayılı yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için yasanın amacı içerisinde yukarıda tanımları verilen taraflar arasında mal ve hizmet satışına ilişkin bir hukuki işlemin olması gerekir.
Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında mahkemece resen gözetilmesi gerekmektedir. Dosya davacısı sigortacı, sigorta tazminatını ödedikten sonra, Borçlar Kanunu 61 ve 62. Maddeleri yönünden müteselsil sorumluluğa istinaden davalıdan talepte bulunmuş olup, aralarında doğrudan 6102 sayılı yasanın 4.maddesinde tanımlanan şekilde bir ticari ilişkinin bulunmadığı sabittir.
Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; 6098 sayılı TBK’nun 62.maddesi, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun ilgili hükümleri ve yukarıdaki açıklamalar uyarınca dava dışı sigortalı gerçek kişi ile davalı sigorta şirketi arasındaki ilişki bir tüketici işlemi olduğundan, Mahkememizce görevli mahkemenin tüketici mahkemesi olduğuna karar verilerek açılan davanın HMK 114/1.c ve 115 maddeleri uyarınca görev dava şartı yokluğundan davanın usülden reddine karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın, mahkememizin görevli olmadığı anlaşılmakla; HMK’nun 115/2.maddasi uyarınca aynı kanunun 114/1-(c) maddesinde belirtilen dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden REDDİNE,mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE,
2-6100 Sayılı HMK’nun 20. maddesi gereğince taraflardan birinin görevsizlik kararı süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten, kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesini talep etmelerinin gerektiğin, aksi taktirde mahkememizce davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğinin İHTARATINA,
3-HMK’nun 20 maddesi uyarınca kararın kesinleşmesini müteakip yasal iki haftalık sürede talepte bulunulduğunda dosyanın görevli İstanbul Tüketici Mahkemesi’ne tevzi edilmek üzere İstanbul Hukuk Mahkemeleri Tevzi Müdürlüğü’ne GÖNDERİLMESİNE,
4-Mahkememizce verilen görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra dava yetkili ve görevli mahkemede devam edilmemesi ve talep halinde yargılama giderlerinin değerlendirilerek HMK’ nun 331/2.maddesi gereğince bir karar verileceğinin İHTARATINA,
5-Harç ve masrafların görevli mahkemede nazara ALINMASINA,
Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 04/02/2021

Katip …
e-imzalı

Hakim …
e-imzalı