Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/235 E. 2020/791 K. 17.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2020/235 Esas
KARAR NO:2020/791

DAVA:İtirazın İptali
DAVA TARİHİ: 06/04/2020
KARAR:GÖREVSİZLİK NEDENİYLE USULDEN RED
KARAR TARİHİ :17/12/2020

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ -İSTEM /
Davacı vekili dava dilekçesinde ve özetle; Müvekkili şirket ile davalı tarafın 20/02/2018 tarihinde (Domates yetiştirme ve alım sözleşmesi) imzalandığını, sözleşme ile davalı taraf, asgari 176 ve azami 192 ton domatesin üretimi ve müvekkili şirkete teslimini üstlendiğini, üretilecek ve teslim edilecek miktar ile teslim tarihleri, sözleşmede açıkça belirtildiğini, sözleşmenin ifasında kolaylık sağlanması ve çiftçinin desteklenmesi amacıyla sözleşmeye eklenen ayni ve nakdi avans yardımı içeren sözleşme hükmü gereğince müvekkili şirket, ayni ve nakdi avans ödemesini sözleşmenin başında yaptığını, bu avans, çiftçi olan davalı tarafın sözleşme ile üstlendiği belirli tür domatesin ekim, dikim ve hasat işlemlerinin sağlıklık bir şekilde yürütülebilmesi için verildiğini, ancak davalı tarafın, sözleşme ile üstlendiği üretim ve teslim edimlerini ifa etmediğini, peşin olarak almış olduğu avansı da iade etmediğini, davalı tarafın sebepsiz zenginleştiğini, davalı taraf ile avans iadesi konusunda yapılan yazılı ve sözlü görüşmeler sonuçsuz kaldığını, bunun üzerine icra takibine başlandığını, ancak davalı taraf, ödeme emrine itiraz ederek takibi durdurduğunu, arabuluculuk görüşmelerinin de sonuçsuz kalması nedeniyle, takibe devam edebilmek ve alacağı tahsil edebilmek amacıyla iş bu davanın açılmasının zorunlu hale geldiğini, davalı tarafın banka hesaplarına ve tespit edilecek diğer malvarlığına, yargılama kesin hüküm ile neticeleninceye dek ihtiyati tedbir konulması gerektiğini, itirazın haksız ve kötüniyetli olduğunun açık olduğunu, bu nedenle davalı borçlunun, icra inkar tazminatına mahkum edilmesi gerektiğini, ihtiyati tedbir taleplerinin kabulünü, davanın kabulünü, takibin kaldığı yerden devamını, zenginleşme tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte 13.587,45 asıl alacağın ve ferilerin davalıdan tahsiline, asıl alacağın %20’sinden az olmamak kaydıyla inkar tazminatına mahkum edilmesini, yargılama giderleri ile avukatlık ücretinin de davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
SAVUNMA /
Davalı cevap dilekçesinde ve özetle; Davacı şirketin bürosunun ve faaliyette bulunduğu yerin … ilçesi olduğunu, bahsi geçen sözleşmenin de …’da ikametgah adresinin bulunduğu yerde tanzim edilmiş olduğunu, yetki yönünden itiraz ettiğini ve iş bu davanın … Mahkemeleri görülmesi gerektiğini, Davacı şirketin 2018 yılında … işçesinde fabrika kurduğunu, dilim yapılmak üzere kurutmalık domates işletmesini yapmak üzere üreticilere domates fidesi ve ayrıca nakit destek kredisi verdiğini ve kendilerinden Kg. 45 Krş üzerinden alıp yapacağı hususunda sözleşme yapıldığını, tarlaya dikilmiş olan domates ürününün olgunlaştığını, ve toplanma ve hasat aşamasına gelindiğini, davacı şirketin ziraat Müh. Ve yetkilisine haber verildiğini, ve tarlada keşif yapılması üzerine işçilerin domatesi toplayarak nakliye yapılarak domatesleri fabrikaya götürüldüğünü, fakat fabrikanın yeni kurulduğu için üretim ve işletmeciliğini tam kapasite ile yapamadıklarından dolayı fabrika üretim ve işletme faaliyetinin durduğunu, ve tarladaki diğer olgunlaşan ve hasar yapılması gereken domates ürünlerinin alınmadığını, tarlasına dilim ve kurutmalık yapmak üzere yetişmiş domates ürününün davacı şirket tarafından toplanmak suretiyle alınması için davalı şirket yetkililerine sürekli haber verdiğini, gelip domatesi toplamadıklarını, alım yapılmadığını, domates ürününün kalitesi düşerek bozulma aşamasına geldiğini, ve salça yapılma aşamasına geldiğine dair tarlanın komşuları, yakın köylü kimseler ve fabrikanın o zamanki zıraat mühendisinin durumu gayet iyi bildiğini, bu tanıkların dinlenilmesini, davacı şirketin tarafından almış olduğu domates ürünü, alınmış olunan fide ve destek kredisini karşıladığını, meydana gelen olayda davacı şirketin tarafından hiçbir alacağı kalmadığını, domateslerin bozulma aşamasına geldiğinden dolayı 30 krş’a satması nedeniyle asıl kendisinin maddi zararın olduğunu, bu nedenlerden dolayı açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
KANITLAR VE GEREKÇE /
Tüm dosya kapsamı incelenip değerlendirildiğinde; tarafların iddia ve savunmalarından, anlaşamadıkları hususlar, anlaştıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepler şu şekildedir:
Davacı- alacaklı …. İcra Dairesinin … E. Sayılı takip dosyası ile davalı- borçlu aleyhine 20.02.2018 tarihli domates yetiştirme ve alım sözleşmesinden kaynaklanan alacağının varlığı iddiası ile ilamsız takip yapmıştır. Davalı- borçluya ödeme emri tebliğ edilmiş, davalı- borçlu ödeme emrine 7 günlük yasal sürede itiraz etmiş ve takip durdurulmuştur. Bunun üzerine davacı- alacaklı İİK m. 67 uyarınca 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde itirazın iptali davasını mahkememizde açmıştır. Davalı genel mahiyette iddia olunan vakıaları inkar etmiş davanın reddini savunmuştur. Dava; İcra ve İflas Kanunun 67. maddesi hükmüne dayalı olarak açılmış olup; davalı tarafın hakkındaki icra takibine vaki itirazlarının iptali istemine ilişkin alacağın varlığı varsa miktarına dairdir. …. İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyası dosyamız arasına alınmıştır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesinde hangi işlerin ticari dava olarak nitelendirilecekleri belirlenmiş, anılan kanunun 5. maddesinde asliye ticaret mahkemesi ile asliye ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişkinin görev ilişkisi olduğu belirtilmiştir.
Ticari davaları, mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grubta toplamak mümkündür. Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz, TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır. Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayıl TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olmasını sağlamaz. Başka ifade ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez. Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
Tacir; bir ticari işletmeyi (esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletme) kısmen de olsa kendi adına işleten kişidir. Bilanço hesabına göre ticari defter tutup, kendi odalarına kayıtları zorunludur. Bu noktada tacir ile esnafın ayırt ediciliğini sağlayan ilk etmenin “Bakanlar Kurulu’nca belirlenen sınırı aşacak ölçüde gelir sağlamayı hedef almak” olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca sorumluluk açısından; 1. Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir. 2. Bir ticari işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo, televizyon ve diğer ilan araçlarıyla halka bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline tescil ettirerek durumu ilan etmiş olan kimse, fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır. 3. Bir ticari işletme açmış gibi, ister kendi adına, ister adi bir şirket veya her ne suretle olursa olsun hukuken var sayılmayan diğer bir şirket adına ortak sıfatıyla işlemlerde bulunan kimse, iyi niyetli üçüncü kişilere karşı tacir gibi sorumlu olur. Küçük ve kısıtlılara ait ticari işletmeyi bunların adına işleten yasal temsilci, tacir sayılmaz. Tacir sıfatı, temsil edilene aittir. Ancak, yasal temsilci ceza hükümlerinin uygulanması yönünden tacir gibi sorumlu olur. Kişisel durumları ya da yaptığı işlerin niteliği nedeniyle yahut meslek ve görevleri dolayısıyla, kanundan veya bir yargı kararından doğan bir yasağa aykırı bir şekilde ya da başka bir kişinin veya resmî bir makamın iznine gerek olmasına rağmen izin veya onay almadan bir ticari işletmeyi işleten kişi de tacir sayılır. Ticaret şirketleriyle, amacına varmak için ticari bir işletme işleten vakıflar, dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşlar da tacir sayılırlar. Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri ile kamu yararına çalışan dernekler ve gelirinin yarısından fazlasını kamu görevi niteliğindeki işlere harcayan vakıflar, bir ticari işletmeyi, ister doğrudan doğruya ister kamu hukuku hükümlerine göre yönetilen ve işletilen bir tüzel kişi eliyle işletsinler, kendileri tacir sayılmazlar. Ticaret siciline kayıtlı tacirler ile sanayici ve deniz taciri sıfatını haiz tüm gerçek ve tüzel kişiler ile bunların şubeleri ve fabrikaları, bulundukları yerdeki odaya kaydolmak zorunluluğu vardır. Vergi Usul Kanununa istinaden birinci sınıf tacir sayılan ve bilanço esasına göre defter tutanlar ile işletme hesabına göre defter tutan kanunen belirtilenlerin dışında kalanların tacir ve sanayici sayılmaları ile ticaret siciline ve dolayısıyla … Birliğinin bünyesindeki odalara kaydedilmeleri gerekmektedir. Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunun tespit edeceği ve Resmî Gazete ‘de yayımlanacak esnaf ve sanatkâr meslek kollarına dahil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedeni çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunanlardan Vergi Usul Kanununun ilgili maddelerinde yer alan nakdi limitlerin yarısını, ilgili maddelerinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların esnaf ve sanatkâr sayılmaları ile esnaf ve sanatkâr siciline ve dolayısıyla esnaf ve sanatkarlar odalarına kaydedilmeleri, ancak, esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı iken, daha sonraki yıllarda yıllık alış veya satış tutarları ya da gayri safi iş hasılatı, esnaf ve sanatkâr sayılma hadlerini aşanların kendileri istemedikçe ticaret siciline ve dolayısıyla … Birliği bünyesindeki odalara kayıt için zorlanmaması, yıllık alış veya satış tutarları ya da gayri safi iş hasılatı esnaf ve sanatkâr sayılma hadlerinin altı katını aşanların ise kayıtlarının, esnaf ve sanatkâr sicili marifetiyle ticaret siciline aktarılması kanunen düzenlenmiştir. Ayrıca esnaf ve tacir arasında fark olarak alış- satış ve gayri safi iş hasılatı bakımından rakamsal kıstaslar getirilmiştir. Satın aldıkları malları olduğu gibi veya işledikten sonra satan ve yıllık alımlarının tutarı her yıl için değişen ve değerlendirilen belli satışlarının tutarı belli miktarı aşanlar aşanlar, belirli işlerle uğraşıp da bir yıl içinde elde ettikleri gayri safi iş hasılatı her yıl belirlenen rakanı aşanlar, ayrıca bunları birlikte yapanlar açısından iş hasılatının beş katı ile yıllık satış tutarının toplamı her yıl belirlenen miktarı aşanlar (Adi şirketler iştigal nevileri yukarıdakilerden hangisine giriyorsa o hükme tabidir.), Kurumlar Vergisine tabi olan diğer tüzelkişiler (Bunlardan işlerinin icabı bilanço esasına göre defter tutmalarına imkân veya lüzum görülmeyenlerin, işletme hesabına göre defter tutmalarına Maliye Bakanlığınca müsaade edilir.), İhtiyari olarak bilanço esasına göre defter tutmayı tercih edenler, bilanço esasına göre defter tutmakla yükümlü kılınmıştır. B.K. kararnamesi ve Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunun tespit edeceği rakamlarla birlikte bu durumun esnaf ve tacir ayrımı ile kanuni mesuliyetler açısından önemi büyüktür. Defter tutma zorunluluğu açısından tüccarlar, defter tutma bakımından iki sınıfa ayrılmıştır. Buna göre; birinci sınıf tüccarlar, bilanço esasına göre; ikinci sınıf tüccarlar, işletme hesabı esasına göre defter tutarlar. Demek ki; esnaf tanımına girenlerin işletme hesabına göre, tacir tanımına girenler bilanço esasına göre defter tutmaları gerekmektedir.
Yukarıda izah olunan şartlar her bir ayrım için yani esnaf ve tacir için ayrı ayrı kümülatif olup tacir ile esnaf olma şartları ve aralarındaki farklılıklar bu şekilde belirlendikten ve ticari davalar yukarıda belirtildiği şekilde belirlendikten sonra somut olayda hangi mahkemenin görevli olduğunun belirlenmesi için öncelikle taraflar arasındaki ilişkinin vasıflandırılması ve tarafların tacir olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Taraflar arasında davacının iddiası gereği domates yetiştirme ve alım sözleşmesi bulunmaktadır, davacı genel hükümlere tabi olacak şekilde sözleşme gereği alacağını avans bakiyesi ve asıl alacağa dayandırarak takip yapmış iş bu takibin davalı itirazına uğraması sonucu itirazın iptali davası Mahkememizde açılmıştır. Davacının genel hükümlere tabi alacağını davalı taraftan talep etmekle itirazın iptali isteminde alacağını yine genel hükümlere tabi sözleşmeye dayandırmaktadır. Yani taraflar arasındaki çekişme genel hükümlere tabi alacağa dairdir, ticari alacak ve sözleşme mevcut değildir.
Davacı taraf ticaret şirketi olup işlerinin ticari olduğu asıldır ancak taraflar arasındaki ilişki baz alınarak değerlendirme yapılması gerekmektedir. Mahkememiz dosyasının incelenmesinde, davalı gerçek kişinin … … Ticaret Sicil Müdürlüğü gelen cevabı yazı yazıda gerçek kişi tacir olarak veya şirket ortaklığı olarak kaydının bulunmadığı ve … … Vergi Dairesi gelen cevabi yazıda ilgilinin potansiyel (Gelir getirici kazanç olmaksızın bazı iş ve işlemlerde kullanılan vergi kimlik numarası) vergi kimlik numarası (V.K.N …) bulunduğu ve başkaca bir ticari, zirai ve serbest meslek faaliyeti yönünden vergi kaydına rastlanılmadığı bildirilmiş başka ifade ile davalı tarafın tacir olmadığı anlaşılmıştır.
Bu haliyle; davalı tarafın tacir sıfatını haiz olmadığı, aralarındaki ilişkinin genel hükümlere tabi ( ticari olmayan ) adi alacağa dayandığı bir davanın ticari dava sayılmasına hukuken olanak bulunmadığından, uyuşmazlığın genel hükümler çerçevesinde Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir. Şu haliyle eldeki davanın nispi ticari dava olmadığı gibi mutlak ticari dava ve üçüncü grup dava olmadığı da açıktır. Saptanan ve hukuksal durum bu olunca; 6100 Sayılı HMK.nun 1. maddesine göre, göreve ilişkin kurallar kamu düzeninden olup, m. 2 gereğince asliye hukuk mahkemelerinin de görevi belirlendiğine göre; aynı yasanın 114/1-c bendi uyarınca dava şartı olan bu husus, HMK.nun 115/1 maddesi gereğince mahkemece davanın her aşamasında kendiliğinden araştırılır. Mahkememiz davaya bakmakla görevsiz olup, bu dava şartı noksanlığının sonradan giderilmesi de mümkün olmamakla, davanın saptanan dava şartı noksanlığı nedeniyle HMK.nun 115/2 maddesi uyarınca usulden reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki biçimde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM/ Gerekçesi yukarıda izah olunduğu üzere;
1-Davacının davasının mahkememizin görevsiz olması nedeniyle usulden reddine,
2-HMK.nun 20. mad. uyarınca kararın kesinleşmesinden itibaren 2 hafta içinde taraflardan birinin usulen başvurusu halinde dava dosyasının görevli … NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NE gönderilmesine,
3-Yargılama giderlerinin görevli mahkemesince hüküm altına alınmasına, HMK 20 maddesi gereğince görevsizlik kararının kesinleşmesinden itibaren 2 hafta içinde başvuru yapılmaz ise davanın açılmamış sayılmasına karar verileceği ve yargılama giderleri konusunda karar verileceğinin ihtarına,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, mahkememize yazılı / sözlü başvuru ile zabıt katibince tutanağa geçirilmek suretiyle kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık yasal süre içerisinde İstanbul BAM’a gönderilmek üzere istinaf yasa yolu açık olmak üzere yapılan tahkikat sonucunda karar verildi. Karar usulen açıklandı, okundu.

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır