Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/64 E. 2018/1169 K. 22.11.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2018/64 Esas
KARAR NO : 2018/1169
DAVA : Alacak Davası
DAVA TARİHİ: 11.01.2008 ( Mahkememize kayıt tarihi:16/01/2018)
KARAR :KABUL
KARAR TARİHİ: 22/11/2018
Mahkememizde görülmekte olan alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ -İSTEM / Davacı vekili tarafından Beyoğlu …Asliye Hukuk Mahkemesine verilen 11.01.2008 tarihli dava dilekçe ile,taraflar arasında 01.11.2004 tarihinde bir yıl süreli çiçek temin sözleşmesi imzalandığı, sözleşmenin feshedilmediğinden her yıl yenilendiği,sözleşme uyarınca sözleşme ekinde gösterilen isimlerden gelen siparişlerin yerine getirilerek düzenlenen faturaların davalı şirkete teslim edilmesine rağmen,sözleşme gereğince davacı banka hesabına ödemeler yapılmakta iken son dönemde aksamalar meydana geldiği yapılan görüşmeler ve yazışmalar ile bir sonuca ulaşılmadığı,davalı şirkette 12.12.2007 tarihi itibariyle 352.053-TLalacakları bulunduğu bildirilerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 10.000-TLnin dava tarihinden itibaren ticari faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesi istenmiştir.
SAVUNMA / Davalı vekili cevap dilekçesinde ve özetle;Davalı vekili tarafından uzatılan cevap süresi içinde verilen cevap dilekçesi ile ileri sürülen işbölümü itirazının yanı sıra ,davacının sözleşme ilişkisi bittikten sonra ,cari hesaba dayalı ve çiçek alım satımından kaynaklanan 352.000-TL borç bulunduğunu ileri sürmesinin anlaşılamadığı gibi ,iddianının hukuki dayanaktan yoksun olduğu ve hayatın olağan akışınada uygun bulunmadığı , davalının,davacı şirkete,cari hesap ilişkisinden veya başka bir nedenden kaynaklanan hiç bir borcu bulunmadığı bildirilerek davanın reddine karar verilmesi istenmiştir.
KANITLAR VE GEREKÇE / Tüm dosya kapsamı incelenip değerlendirildiğinde; tarafların iddia ve savunmalarından, anlaşamadıkları hususlar, anlaştıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepler şu şekildedir:
**Beyoğlu … Asliye Hukuk Mahkemesi’ nin … E- … K- 10.04.2008 tarihli iş bölümü itirazı nedeni ile verilen karar sınrası dosyanın ticaret mahkemesi esasına kaydolduğu,
**Beyoğlu …Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin … E- … K- 21.04.2008 tarihli kararı ile 10.000 TL’nin dava tarihi olan 11/01/2008 tarihinden itibaren işletilecek ticari avans faiziyle birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine karar verildiği,
**Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’ nin 20.04.2010 tarihli 2009/ 10386 E- 2010/ 4735 K sayılı bozma ilamı ile sözleşmenin 10. maddesinin gözetilmesi gerektiğinin belirtildiği,
**İstanbul … Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin … E- 2013/81 K sayılı 01.04.2013 tarihli kararı ile asıl dava ve ıslaha dikkat edilerek kısmen kabul kararı verilerek 69.135,53 TL nin dava tarihi olan 11/01/2008 tarihinden itibaren işletilecek ticari avans faiziyle birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine karar verildiği,
**Yargıtay … Hukuk Dairesi’ nin … E- … K sayılı 22.10.2013 tarihli bozma ilamı ile HMK m. 177 gereği bozma ilamı sonrası ıslah yasağına dikkat çekilerek kararın bozulmasına karar verildiği,
**İstanbul … Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin … E- … K sayılı 07.04.2014 tarihli kararı ile direnme kararı verildiği,
**Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’ nun 2017/ 19-820 E- 2017/ 932 K sayılı 10.05.2017 tarihli kararı ile dava dosyasının Mahkememiz yukarıdaki esas sırasına kaydolduğu anlaşılmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’ nun 2017/ 19-820 E- 2017/ 932 K sayılı 10.05.2017 tarihli kararı şu şekildedir:
” … Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda (kapatılan) Beyoğlu 1. Asiye Ticaret Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 09.06.2009 gün ve 2008/193 E., 2009/207 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi ve Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 20.04.2010 gün ve 2009/10386 E., 2010/4735 K. sayılı kararı ile bozulması üzerine yapılan yargılama sonunda İstanbul 46. Asliye Ticaret Mahkemesince bozma kararına uyularak davanın kısmen kabulüne dair verilen 01.04.2013 gün ve 2010/459 E., 2013/81 K. sayılı kararın taraf vekillerince temyizi üzerine Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 22.10.2013 gün, 2013/9637 E., 2013/16380 K, sayılı kararı ile;
“…Dava, çiçek temin sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili istemine ilişkindir. Davalı vekili, müvekkilinin ödenmemiş bir borcunun bulunmadığını, sözleşme ilişkisinin bitmesinden sonra yapılan talebin haksız olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, Dairemizin bozma ilamına uyularak sürdürülen, yargılama sonucunda yapılan bilirkişi incelemesine göre davacının alacağının 69.135 TL olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, kararı taraflar vekilleri ayrı ayrı temyiz etmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Mahkemece daha önce verilen hüküm 20.4.2010 tarihinde Dairemizce bozulmuş olup, bozma kararına uyulmasına karar verilerek yapılan yargılama sırasında davacı vekili 27.9.2012 tarihinde ıslah talebinde bulunmuştur. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 177. Maddesinin 1’inci fıkrasına göre, “Islah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir.” Mahkemece bu hüküm uyarınca bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı dikkate alınmadan, artırılan miktar üzerinden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.…” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda önceki kararda direnilmiştir….
Dava çiçek temin sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili istemine ilişkindir. Davacı vekili müvekkili ile davalı şirket arasında akdedilmiş olan “… Sözleşmesi” gereği müvekkilinin sözleşme ekinde belirtilen yetkili isimlerden gelen çiçek siparişlerini talep edilen yerlere teslim ettiğini ve teslimden sonra düzenlenen faturaları davalı şirkete gönderdiğini ve taraflar arasındaki cari hesap ilişkisi gereği ödemenin davacı tarafa yapıldığını ancak son dönemlerde ödemelerin yapılmadığını ileri sürerek toplam 352.053,00-TL tutarında alacağının fazlaya dair hakları saklı kalmak koşulu ile 10.000,00-TL’lik kısmının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili müvekkilinin ödenmemiş bir borcunun bulunmadığını, sözleşme ilişkisinin bitmesinden sonra yapılan talebin haksız olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Yerel Mahkemece davalı elinde mevcut bulunan ve ödenmeyen 69.135,53-TL miktarlı fatura konusu çiçek siparişinin davalı şirket tarafından yetki verilen kişilerce sipariş edildiği, sözleşme uyarınca sipariş davalı adına yapıldığından davalının bedelinden sorumlu olduğu gerekçesiyle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00-TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Hükmü taraf vekilleri temyiz etmiş; Özel Dairece hükme dayanak yapılan bilirkişi asıl ve ek raporunun yeterli araştırma ve incelemeyi içermediği gibi Yargıtay denetimine de açık olmadığı, mahkemece uzman bilirkişi kurulundan taraflar arasında akdedilen sözleşmenin 10. maddesi gözetilerek toplanan deliller çerçevesinde bir rapor alınıp uygun sonuç dairesinde karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle hüküm tesisinin doğru görülmediği gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozma kararına uyulmuş ve alacak miktarının belirlenebilmesi için bilirkişi incelemesi yaptırılmış, bunun üzerine davacı vekili de 27.09.2012 günlü dilekçesi ile dava dilekçesinde saklı tutulmuş olan fazlaya dair hak kapsamında, bilirkişi raporundaki hesaplama üzerinden davadaki istemini ıslah yoluyla 263.705,56-TL’ye yükselterek bu miktarın davalıdan tahsilini istemiştir.
Yerel Mahkemece 255.778,53-TL bedelin 186.643,00-TL’sinin davalı tarafından, siparişi veren çalışanlar aracılığı ile ödendiği davacıya ait sunulan makbuzlar ile ispat edildiği davalının yaptığı ödemeler mahsup edilince davacının alacağının 69.135,53-TL olduğu belirtilmek istemin kısmen kabulüne, fazlaya ilişkin talep hakkındaki davanın reddine karar verilmiştir.
Taraf vekillerinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece önceki gerekçe genişletmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme hükmünü davalılar vekili temyize getirmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık ilk kararın bozulmasından sonra istek miktarı yönünden yapılan ıslahın geçerli olup olmadığı; bu ıslah esas alınmak suretiyle hüküm kurulmasına usulen olanak bulunup noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın açıklanan bu niteliği karşısında, medeni usul hukukunda ıslah kurumu hakkında açıklama yapılmasında yarar bulunmaktadır.
Islah kurumu 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun (HUMK) 83. ve ardından gelen maddelerinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun (HMK) 176. vd. maddelerinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Islah davacı veya davalının, iddianın ve savunmanın değiştirilmesi yasağı kapsamındaki usul işlemlerini, karşı tarafın iznine ve hakimin onayına bağlı olmaksızın belli kurallar çerçevesinde bir defaya mahsus olmak üzere düzeltilmesini sağlayan bir usul hukuku kurumdur.
Islahın yapılması bakımından kanunda bir sınırlama yapılmıştır. HMK’nın 176. maddesinde (HUMK m. 83) davanın her iki tarafının da yargılama usulüyle ilgili bir işlemini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği, ancak aynı dava içerisinde bu yola sadece bir kez başvurulabileceği; HMK’nın 177. maddesinde (HUMK m.84, 85) ıslahın tahkikatın bitimine kadar yapılabileceği belirtilmiştir.
Yargıtayın bozması üzerine, davanın yeniden ilk derece mahkemesinde görülmesi aşamasında ıslah yapılıp yapılmayacağı konusunda ise kanunda bir hüküm bulunmamaktadır. Bu konuda 1086 sayılı HUMK zamanında verilmiş olan 04.02.1948 gün ve 1948/3 esas, 1944/10 karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı:
“…1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile usul hükümleri beyanına giren ‘ıslah’ müessesesi ile; açılmış olan bir davada usule müteallik olmak üzere yapılan yanlışlıkları, bir defaya mahsus olmak üzere tamamen veya kısmen düzeltmek imkanı sağlanmıştır. ..Bir dava açıldıktan sonra… davayı, sebebi olan vakıalar sonradan öğrenilerek düzeltmek ve deliller safhasında yeni deliller ikame etmek lüzum ve zarureti hasıl olabilir ve iyi niyet sahibi olan taraflar bu yanlışlıkları ve unutulmuş şeyleri ‘ıslah’ yoluyla düzeltir veya tamamlayabilirler. Bu fasıl hükmünün sağladığı bu önemli faidelerine mukabil davanın her hangi bir safhasında bu hükümlerin uygulanması davaların sonu alınamayacak suretle uzamasına da yol açabileceğinden bu değerli ve faydalı hükümlerin sadelik ve çabukluk esasını hedef tutan umumi usul prensiplerine uygun bir şekilde hızlandırılması da tatbikatın gösterdiği lüzum ve icaplarından bulunmaktadır. Konunun aydınlanması ve anlaşmazlığın çözümü bakımından olaya temas eden Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun seksendördüncü maddesi hükmü kanunumuzun mehazı olan Noşatel Usul Kanununun iş bu seksendördüncü maddemize tekabül -eden yetmişsekizinci maddesi hükmü ile birlikte mütalaa edilmek icap eder. Noşatel Usul Kanununun yetmişsekizinci maddesinde ‘ıslah’ın duruşmanın sonuna kadar “Jusqu’a la cloture des debast” ve teşkilatımızı hedef tutan seksendördüncü maddede ‘ıslah; tahkikata tabi olan davalarda tahkikat bitinceye ve tabi olmıyanlarda muhakeme hitamına kadar yapılabilir’ denilmekle bahis konusu yetmişsekiz ve seksendördüncü maddelerin açık ibarelerinden ‘ıslah’ın yalnız tahkikat ve yargılama safhalarında yani tahkikat bitinceye ve hüküm verilinceye kadar mümkün olabileceği kastedildiği ve tahkikat ve yargılama devresinden sonra tarafların bu hakkı kullanamayacakları anlaşılmaktadır. Kanunumuzun temyiz faslında ve hususiyle 430. maddede hüküm temyizen bozulduktan sonra da ıslahın cari olabileceğine dair sarih ve zımni bir hüküm mevcut olmamasına ve aksine tahkikat ve hüküm devreleri gösterilmek suretiyle bir devre ve zaman ile takyid edildiğine göre seksendördüncü maddenin mücerret ıtlakına bakılarak bu istisnai yolun hükmün Yargıtay’ca bozulmasından sonraki safhalara da şumulünün kabul edilmesi bozma karariyle kazanılan hakları ihlal edebileceği gibi tamamen ‘ıslah’ suretiyle davanın değiştirilmesi hallerinde de işin sonuçlanması güçleşir. Ve bu suretle bu müesseseden beklenilen gayeye ve çabukluk esaslarına aykırı düşer.
Netice; Dava açıldıktan sonra mevzuunda, sebebinde ve delillerde ve sair hususlarda usule müteallik olmak üzere yapılmış olan yanlışlıkları bir defaya mahsus olmak üzere düzeltmek ve eksiklikleri de tamamlamak imkanını veren ve mahkeme kararına lüzum olmadan tarafların sözlü ve yazılı beyanlarıyla yapılabilen ‘ıslah’ın; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun seksendördüncü maddesinin açık hükmü dairesinde tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabilip Yargıtay’ca hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olamayacağına… “ şeklindedir.
Metni yukarıya alınmış olan İçtihadı Birleştirme Kararının şu iki temel saptamayı içerdiği görülmektedir:
Islah iyiniyetli tarafın, davayı açtıktan veya kendisine karşı bir dava açıldıktan sonra öğrendiği olgularla ilgili yanlışlıklarını düzeltmesine, eksiklikleri tamamlamasına olanak sağlayan bir kurumdur.
Ne var ki, taraflardan birine davanın herhangi bir aşamasında ıslah olanağı tanınması, davaların sonu alınamayacak şekilde uzamasına neden olmak gibi bir sakıncayı da içermektedir. 1086 sayılı HUMK’nun 84. maddesinde, ıslahın yalnızca tahkikat bitinceye ve hüküm verilinceye kadar yapılabileceği öngörüldüğüne ve temyiz faslında da bozmadan sonra dahi ıslahın olanaklı bulunduğuna dair açık veya örtülü bir hüküm yer almadığına göre, Kanunun bu olanağı bir devre ve zaman ile sınırlandırdığı kabul edilmelidir. Dolayısıyla 84. madde ile getirilen bu istisnai yolun bozmadan sonraki aşamalara da yaygınlaştırılması, bozmaya uyulmasıyla kazanılan hakları ihlal edebileceği gibi davanın tamamen ıslah edildiği hallerde işin sonuçlandırılmasını da güçleştirir. O halde ıslahla ilgili kuralların yargılamanın sadeliği, basitliği ve çabukluğunu amaçlayan diğer usul hukuku ilkeleriyle bağdaşacak şekilde yorumlanarak bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı sonucuna varılması zorunludur.
Bu İçtihadı Birleştirme Kararında bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı sonucuna varılırken, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 84. maddesindeki kural yanında her ne kadar bu konuda kanunda açık düzenleme bulunmasa bile davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve yargı kararlarına karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez ilkelerinden biri haline gelen “usulü kazanılmış hak” kavramının ihlali endişesinin de etken olduğu görülmektedir. Bir davada verilen hükme yönelik bozma kararı, doğaldır ki bozmanın kapsam ve gerekçelerine bağlı olarak değişebilmekle birlikte genellikle tarafların hak ve borçlarının hukuksal dayanak, nitelik, miktar ve kapsamları gibi yönlerden davanın ondan sonraki seyrini belirler; mahkemece bozmaya uyulması halinde uyma sonrasında hangi işlemlerin ve araştırmaların yapılması gerektiğini ortaya koyar. Dolayısıyla mahkemenin bozmaya uyması, davanın artık bozmada gösterilen yön, kapsam ve sınırlar çerçevesinde sonuçlandırılacağı anlamını taşır. O nedenle de uyma kararı, bozma kendisinin yararına olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak oluşturur ve mahkeme uyduğu bozma kararının gereklerini yerine getirmekle yükümlü hale gelir. Davanın bu şekilde uyulan bozmanın öngördüğü yön ve içeriğe bürünmesinden sonra taraflardan birinin ıslah yoluna gitmesiyle bozmayla diğer taraf yararına oluşan usuli kazanılmış hakkın ortadan kalkması ya da sınırlanması, zayıflaması sonucuna yol açabilir. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasanın 2. maddesinde açıklanan “Türkiye sosyal bir hukuk devletidir” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır ve belirsizlik ortamına neden olur ve bu durum kabul edilemez.
Nitekim 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 177/1 maddesinin tahkikat sonuçlanıncaya kadar ıslahın yapılabileceğini öngördüğü, bu sebeple Yargıtayın bozma kararı sonrasında tahkikat safhasına dönüleceğinden bozmadan sonra ıslah yapılabileceği, HMK’nın 177. maddesinin yanlış yorumlandığı, 1948 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararının HMK karşısında güncelliğini kaybettiğini, bozma kararı sonrasında ıslah yapılıp yapılamayacağına dair Yargıtay Daireleri arasında görüş aykırılığı bulunduğu ileri sürülerek içtihadın birleştirilmesi talep edilmiş ise de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu 06.05.2016 gün ve 2005/1 E., 2006/1 K. sayılı kararında 04.02.1948 gün ve 1948/3 esas, 1944/10 karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına benzer gerekçelerle “bozma kararı sonrası ıslah yapılamayacağı ve İçtihadı Birleştirme Kararının değiştirilmesinin gerekmediğine” dair karar verilmiştir.
Somut olayda, Yerel Mahkemenin 09.06.2009 günlü birinci kararının Özel Dairece bozulmasından sonra davacı taraf 27.09.2012 günlü ıslah dilekçesi ile davadaki cezai şarta ilişkin istemini 263.705,56-TL’ye yükselterek bu miktarın davalıdan tahsilini istemiş, mahkemece de bu miktar dikkate alınmak suretiyle istem hüküm altına alınmıştır. İçtihadı Birleştirme Kararları konularıyla sınırlı, gerekçeleriyle açıklayıcı ve sonuçlarıyla bağlayıcı nitelik taşımaları nedeniyle yukarıda değinilen İçtihadı Birleştirme Kararları uyarınca Yargıtay’ın bozma kararı sonrası ıslah yapılamayacağı kabul edilerek bu yönde hüküm kurulması gerekirken, mahkemece direnme kararı verilmesi doğru değildir.
O halde, belirtilen bu maddi ve yasal olgular gözetildiğinde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. … ”
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’ nun 2017/ 19-820 E- 2017/ 932 K sayılı 10.05.2017 tarihli kararına dikkat edilerek bozma gereği ile 6100 Sayılı HMK 26. Madde gereğince aşağıdaki şekilde kanunen hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM / Gerekçesi yukarıda izah olunduğu üzere;
1-Davacının davasının kabulü ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak ile 10.000 TL’nin dava tarihi olan 11/01/2008 tarihinden itibaren işletilecek ticari avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline davacıya verilmesine,
2-İşbu karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Kanunu, Harçlar Tarifesi ile 6100 Sayılı HMK.nun ilgili hükümleri uyarınca, alınması gereken 683,10-TL harçtan peşin harç olarak yatırılan 135,00 TL ile ıslah harcı olarak yatırılan 3.916,05 TL olmak üzere toplam 4,051,05-TL harçtan mahsubu ile Hazine’ ye gelir kaydına fazla yatırılan bakiye 3.367,00 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine mahsup edilen 683,10 TL harcın davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, başvuru ve vekalet suret harcının davacı üzerine bırakılmasına,
3-6100 S HMK gereğince İşbu dava nedeni ile davacı tarafından yapılan tebliğat gideri, posta gideri, bilirkişi ücreti olan 5.753,00-TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
4-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi ile 6100 Sayılı HMK uyarınca davacı lehine tayin ve takdir olunan 2.180,00TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
5-6100 Sayılı HMK md.333 gereği artan avansın talep halinde karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,
Dair, taraf vekillerinin ve şirket yetkilisinin yüzüne karşı, mahkememize yazılı / sözlü başvuru ile zabıt katibince tutanağa geçirilmek suretiyle kararın tebliğ tarihinden itibaren 15 günlük yasal süre içerisinde Yargıtay’a gönderilmek üzere temyiz yasa yolu açık olmak üzere yapılan tahkikat sonucunda karar verildi. Karar usulen açıklandı, okundu.
Katip
¸e-imzalıdır
Hakim
¸e-imzalıdır