Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/647 E. 2019/21 K. 09.01.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2017/647 Esas
KARAR NO : 2019/21
DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ: 18/07/2017
KARAR :GÖREVSİZLİK NEDENİYLE USULDEN RED
KARAR TARİHİ: 09/01/2019
Mahkememizde görülmekte olan alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ -İSTEM /
Davacı vekili dava dilekçesinde ve özetle;Müvekkili …’nin ayakkabı ve tekstil sektörlerinde uzun süre üretici olarak çalıştığını,… Yünlerinin sahiplerinden saygın bir iş adamı olduğunu, davalı şirket yetkilisi …’nin yaklaşık 30 yıldır emlak sektörü içerisinde faaliyet göstermekte olan “…” nin genel müdürü olarak görev yapmakta olduğunu, dava dışı …’nin ise, … ve …İş Merkezinin sahibi …’nin oğlu olduğunu, …İş Merkezinde bulunan …’ın sahibi olduğunu, …’nin müvekkili …’yi aldatarak onun zararına olarak malvarlığına ilişkin yüksek miktarda yarar elde ettiğini, …’de bu suçu işlemesinde …’ye iştirak ettiğini, müvekkili …’nin işlerinin olumsuz piyasa koşullarının da etkisiyle kötü gitmesi nedeniyle, bu işlerini tasfiye etmek zorunda kaldığını ve neticede büyük maddi kayba uğradığını, müvekkilinin olay öncesinde, tekstil alanında … merkezli …Tekstil adında 8-10 çalışanı olan ve ihracat yapan bir firması olduğunu, Müvekkili …’nin maddi açıdan sıkıntı yaşadığı ve şirketini kapatmayı düşündüğü dönemde amcasının oğlu olan …’nin müvekkilinin yanına gelerek, Merter’deki 80 – 90 dükkanlı moda iş merkezinin sahibi olan babasıyla sorunları olduğunu, artık kendi başına iş yapmak istediğini söyleyerek projelerinden bahsetmiş ve özellikle …’ nin de içinde olduğu … Projesinden bahsederek bu projeye katılması halinde yıllık bir milyon beş yüz bin dolar gelir elde edebileceğini söylemiş ve müvekkilin bu projeye katılmasını talep ettiğini,…’nin müvekkiline bu işin bir piyango olduğunu ve insanın ömründe sadece bir kez başına geleceğini telkin ettiğini, Ayrıca kendisi müvekkilini ikna etmek adına bu projeyi ihaleden kendisinin kazandığını,…ve benzeri kurumsal firmalara rağmen bu projenin emlak satış ve kiralama işini kendisinin kazandığını kendisi ve ekibi …ve …) ile beraber yönetim kadrosunu ikna edip aldıklarını ve sözleşme imzaladıklarını anlattığını, müvekkili … ile … adına … arasında; …sitesinde yer alan ve …Site İşletme Koop. ile akdedilen sözleşmeye konu edilen bağımsız bölümlerin emlak komisyonculuğu faaliyetlerinin birlikte yönetilmesi için ortaklık kurulması yönünde sözleşme akdedildiğini, Sözleşme içeriğine göre emlak hizmetlerinin yerine getirilmesi amacıyla, … tarafından Kooperatiften iş bu sözleşme ve emlak komisyonculuğu sözleşmesinden ayrı bir kira sözleşmesi ile ofis alanı kiralandığını, İş ortağı sıfatıyla müvekkili … bahsi geçen ofis alanının … tarafından, müvekkilin görevlendireceği bir çalışan ile birlikte emlak hizmetlerinin ifasında kullanılacağı ve aynı zamanda … Genel Müdürlük ofisi olarak kullanılacağı hususunda anlaştıklarını, yine sözleşme içeriğine göre taraflar emlak hizmetlerinden elde edilen gelirlerden hizmetlere ait tüm operasyonel giderlerin düşülmesi ertesinde geriye kalan net karın % 45 müvekkil …, %5 …, % 50 … olarak paylaşılacağı hususunda anlaştıklarını, bununla birlikte Şüphelilerden … ’de ki merkezini bir süre sonra buraya taşıyarak, emlak hizmetlerini buradan yürütmüş ve sonrasında da emlak satış ve kira işlemleri gereği müvekkiline hiçbir ödeme yapmadıklarını, Müvekkilinin bu sözleşme gereği mali yükümlülüklerden 90.000-USD tutarındaki parayı bu sözleşmenin imzası ile birlikte …’e yapacağı hususunda anlaştıklarını ve müvekkil de bu ödemeyi yaptığını, Ancak bu ödemeyi alan …’nin bu miktarı …’e aktarmayarak güveni kötüye kullanma suçunu da işlediği kanaatinde olduklarını, sözleşme gereği emlak hizmetlerinin yerine getirilmesi amacıyla, … tarafından Kooperatiften kiralanan ofisin faaliyete geçirilmesi için gerekli tüm mobilya, tadilat ve benzeri her türlü iç ve dış dekorasyon masrafının müvekkili tarafından yapılacağı, bu işte kullanılmak üzere müvekkili tarafından bir otomobil tahsis edileceği kararlaştırıldığını, müvekkil bu yükümlülüklerini de yerine getirdiğini, bunların karşılığında da taraflar her ay sonunda emlak hizmetleri karşılığında elde edilen gelir ve bu gelirden düşülen operasyonel giderler ile net kar konusunda yazılı olarak mutabakata varacağı ve bu mutabakat sonucunda … tarafından müvekkile ödeme yapılacağı konusunu kararlaştırıldığı, ancak müvekkille hiçbir mutabakat yapılmadığını, …’in genel personel giderleri dahi operasyonel gider olarak beyan edilmiş ve müvekkile hiçbir ödeme yapılmadığını, imzalanan sözleşme gereği proje başlamış, müvekkilinin yoğun bir çalışmanın içine girmiş, zaman zaman … ile zaman zaman da … ile irtibat halinde dekorasyon ve tadilat işleri ile ilgili hazırlıklara başlamış, sonrasında mimar olarak … ve …’ın ortak arkadaşı mimar … ‘ın proje mimarı olması konusunda anlaştıklarını, …iş sonunda müvekkilini arayarak hakedişini istemiş, müvekkili son paralarıyla 5.000-TL ödeme yaptığını, kendisi 10.000-TL isteyince de anlaşmazlığa düştüklerini, bunun da temel sebebi …’nin direk bu işle ilgili olmayan …’in bünyesinde bulunan çalışanlara yapılan maaş ödemeleri vs. yi de operasyonel giderler adı altında kabul edip müvekkiline henüz para kazanılmadığını söyleyerek sözleşme gereği yapması gereken ödemeleri yapmamış olmadığını, müvekkil daha fazla zarara uğramamak için geri kalan ödemeyi …’den almasını talep ettiğini, ancak … tarafından mimara bir ödeme yapılmadığını,…’in, …’yla beraber sürekli kiralama ve satışlar yapmaya başladığını, her kiralama yaklaşık 10.000-TL para alınmasına rağmen paraları …’nin aldığını para gelmediğini beyan ederek müvekkilini oyalamaya çalıtığını, müvekkilinin 1-2 ay sonra para kazanmaya başlasak da olur diyerek sonrası kötü olmasın diyerek sabrettiğini, ancak sonunda herkese ve her işe para yetiştirmeye çalışan ve hiçbir karşılık alamayan duruma düştüğünü, Müvekkili … ile … adına … arasında tanzim edilen sözleşme kapsamındaki hemen hemen tüm gider ve masraflar müvekkili tarafından yapıldıktan ve emlak kiralama işinden para kazanılmaya başlanmasından hemen sonra, …’nin müvekkiline bir ihtarname keşide ederek türlü bahanelerle ortaklık sözleşmesini feshettiğini beyan ettiğini, Ancak müvekkil sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini gereği gibi yerine getirdiğinden …’nin tek taraflı feshi hukuken bir anlam ve geçerlilik taşımadığını, dolayısıyla taraflar arasındaki ortaklık ilişkisi söz konusu ihtarla sona ermediğini, devam ettiğini, dava konusu olayda müvekkilinin maruz kaldığı tehdit, dolandırıcılık, güveni kötüye kullanma vb. suçlar nedeniyle …’nin de dahil olduğu ilgililer hakkında suç duyurusunda bulunulduğunu, davalı yanın müvekkilinin ortaklıktan doğan alacağını ödemesi gerektiğini, taraflar arasındaki adi ortaklığın feshi ve tasfiyesini,Müvekkilinin adi ortaklıktan doğan alacağının bilirkişi incelemesi neticesinde tespit edilecek olmasına istinaden şimdilik 5.000-TL’nin dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini, Adi ortaklığın zarar ettiğinin ve müvekkilin herhangi bir kar payı alacağının olmadığının tespiti halinde ise, müvekkilin adi ortaklığa koyduğu sermaye bedeli (sözleşme gereği adi ortaklık sözleşmesi kapsamında müvekkil tarafından ödenen tüm gider ve masraflar) için şimdilik 5.000-TL’nin ödeme tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini, vekalet ücreti ve yargılama giderinin davalı yana tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
SAVUNMA /
Davalı vekili cevap dilekçesinde ve özetle;Dava dilekçesinde uyuşmazlığa konu edilen olay net bir şekilde ifade edilmediğini, iddia dayanağı vakıalar özetlenmekten ziyade uyuşmazlıkla bağlantısı kurulamayan vakıalar karalama amaçlı olarak bağlantısı varmış gibi sunulduğunu, Kronolojik sıralama karıştırıldığını, aynı vakıa tekrar tekrar değişik bir mevzu var gibi anlatıldığını, vakıaların delillendirilmediğini, davacı tarafından yeni veya ek delil ileri sürülmesine muvafakatlerinin bulunmadığını, Dava dilekçesindeki “Netice ve Talep” başlığı altında öncelikle fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak Kısmi dava türüne ilişkin kalıp kullanıldığını, ardından “.. Alacağın bilirkişi incelemesi neticesinde tespit edilecek olmasına istinaden” denilerek aslında belirlenebilecek bir hususta Belirsiz alacak davasına konu bir alacak olduğu iddia edildiğini, HMK’nun Dava Şartlarını sayan 114’üncü maddesinin (h) bendinde yer alan “Davacının dava açmakta hukuki yararının bulunması.” Şartı Oluşmamış Olup, İşbu Sebeple Davanın Reddi Gerektiğini, müvekkili … ve Davacı arasında ikame edilen İş Ortaklığı Protokolü 05.07.2012 tarihinde kurulmuş olup sadece 4 ay sürdüğünü, Davacının protokol gereği yükümlülüklerini yerine getirmemesinden dolayı 05.11.2012 tarihinde çekilen ihtarname ile taraflarca sürdürülmesi mümkün olmadığından ötürü, taraflar arasındaki sözleşmenin açık düzenlemelerine uygun ve haklı sebebe dayalı olarak sonlandırıldığını, söz konusu İş Ortaklığı Protokolü tamamen tarafların özgür iradeleriyle yapıldığını, imzaya itiraz ve irade fesadı hallerinden birinin de söz konusu olmadığı dava dilekçesinden de açıkça anlaşıldığını, Dolayısıyla yapılmış olan Protokol hukuken her iki tarafı da bağlayıcı nitelikte olduğunu, Bu hususta Davacının Müvekkili Şirket’in temsilcisi …’nin telkinleriyle hareket ederek sözleşmeyi imzalamaya karar vermiş olması tamamen Mahkemeye “irade fesadı oluşmuş” izlenimi verilmeye çalışılmasından ibaret olup davanın içeriğini gereksiz ayrıntılarla doldurarak esaslı uyuşmazlık unsur eksikliklerini kapatmaya yönelik olduğunu, davacı yükümlülüklerinden Emlak komisyonculuğu bedelinin 1. Yıl ödemesi olan (90.000 USD +kdv) anlaşma tarihindeki kur üzerinden TL’ye çevrildiğinde söz konusu komisyon bedelini almaya yetkili … Kooperatifi Cari hesap ekstresinde görüleceği üzere 189.715,68 tl iken bu tutar Davacı tarafından toplamda 22.715,68 TL olarak çok büyük ölçüde eksik ödenerek yükümlülük yerine getirilmediğini, davacının karşılıksız çıkan çeklerle yaptığı ödemeler dışında hiçbir şekilde ofis içi dekorasyon masrafı yapmadığı, bu yükümlülüğü yerine getirmeyerek emlak hizmetleri yürütülmesini aksattığı müvekkilinin kanuna ve İş Ortaklığı Protokolü’ne uygun olarak sermaye koyma yükümlülüğünü ifa ettiğini, asıl kendisi ortaklığın tarafı olan davacı tarafın sermaye koyma yükümlülüğünü ifa etmemesinden dolayı mağduriyet yaşadığını, davacı taraf müşterek amacın gerçekleşmesi için gerekli olan ofis kiralama ve araba tahsisi yükümlülüklerini yerine getirmeyerek adi ortaklık sözleşmesinin haklı nedenle feshedilmesine sebep olduğunu, Müvekkilinin adi ortaklığa sermaye koyma borcunu ifa etmeyen davacı tarafa ihtarname göndererek bu borcunu ödemesini, ödenmeyeceği takdirde aradaki anlaşmanın fesholunacağını talep ettiğini, davacı tarafından bu ihtarname tebliğ alındığı halde karşılık verilmeyerek kabul edildiğini, müvekkilinin, davacı tarafın iddia ettiği gibi, hileli hareketlerde bulunarak kendisini aldatma ve iş ortaklığına iştirak etmesini sağlamak gibi bir amacı olmadığı savcılık ifade tutanaklarındaki beyanlar ile de sabit olup aslen davacı taraf kendi davranışlarını müvekkili tarafından yapılmış gibi göstererek adaleti yanıltmaya çalıştığını, Tarafların işbu Sözleşme altında yer alan yükümlülüklerin tamamının İş Ortaklığı anlamında esaslı yükümlülükler teşkil ettiği ve bunlardan herhangi birisinin yerine getirilmemesi durumunda işbu Sözleşme uyarınca yapılmış olan masraf ve/veya yatırımlar ya da yapılmış ödemeler dahil hiçbir isim ve nam altında talepte bulunulamayacağını kabul ederler.” diyerek tasfiye protokolünü de hükme bağladığını, bu çerçevede Davacı’nın kendi edimlerini yerine getirmemiş olması karşısında, varsa yapmış olduğu harcamalar da dahil olmak üzre Müvekkili Şirket’e karşı ileri sürebileceği herhangi bir hakkı bulunmadığını, taraflar arasında adi ortaklık sözleşmesi dava tarihinden çok uzun zaman önce sona ermiş olduğunu, tasfiye protokolü hakkında da Sözleşme’de mutabakata varıldığından davanın konusu bulunmadığını, toplamda 4 ay yürürlükte kalan Protokole göre emlak hizmetlerinin yürütülmesinden kar elde edilmediğini, bunun başlıca sebebi emlak hizmetlerinin yürütüleceği ofisin davacı tarafından 2 aydan uzun süre boyunca hazırlanamamış olduğu, buna dayanılan tüm iddialar haksız olduğunu, davacı tarafından esaslı edimler yerine getirilmediğini, gerçeğe aykırı ve somutlaştırılamayan iddialarla oluşturulan dava dilekçesi halihazırda feshi ve tasfiyesi tamamlanmış bir Protokole dayanmış olup hukuken davaya konu edilemeyeceğini, usule ilişkin itirazları kapsamında, davanın ikame edilmesinde hukuki yarar olmaması nedeniyle davanın dava şartı yokluğundan, davanın esasına girilmeksizin usulden reddini, davanın usulden reddi taleplerinin bu aşamada yerinde görülmemesi halinde öncelikle gösterilen delillerin toplanmasını, akabinde esasa ilişkin cevap ve itirazlarını istinaden haksız ve hukuka aykırı işbu davanın esastan reddini, tüm yargılama masrafları ve vekâlet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine,karar verilmesini talep etmiştir.
KANITLAR VE GEREKÇE /
Tüm dosya kapsamı incelenip değerlendirildiğinde; tarafların iddia ve savunmalarından, anlaşamadıkları hususlar, anlaştıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepler şu şekildedir:
Dava; Adi ortaklığın feshi ve tasfiye ortaklık alacağı davasına ilişkindir.
Dava konusu taraflar arasındaki adi ortaklığın feshi ve tasfiyesi ile ortaklıktan doğan alacak temeline dayanmaktadır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesinde hangi işlerin ticari dava olarak nitelendirilecekleri belirlenmiş, anılan kanunun 5. maddesinde asliye ticaret mahkemesi ile asliye ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişkinin görev ilişkisi olduğu belirtilmiştir.
Ticari davaları, mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grubta toplamak mümkündür.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz, TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayıl TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olmasını sağlamaz. Başka ifade ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
Esnaf; ister gezici ister sabit bir mekânda bulunsun, Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunca belirlenen esnaf ve sanatkâr meslek kollarına dahil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedenî çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabı esasına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunan meslek ve sanat sahibi kimselerdir. Yani esnaf olma şartları: 1.Belirli meslek kollarından birine dahil olma, 2.Faaliyetini sermayesi ile birlikte ancak ağırlıklı olarak bedeni çalışmasına dayandırma, 3.Tacir niteliğini kazandıramayacak miktarda gelir elde etme şartlarını taşıma 4. Kendi odalarına kayıt 5. İşletme hesap defteri tutma şeklinde özetlenebilir.
Tacir; bir ticari işletmeyi (esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletme), kısmen de olsa, kendi adına işleten kişidir. Bilanço hesabına göre ticari defter tutup, kendi odalarına kayıtları zorunludur.
Bu noktada tacir ile esnafın ayırt ediciliğini sağlayan ilk etmenin “Bakanlar Kurulu’nca belirlenen sınırı aşacak ölçüde gelir sağlamayı hedef almak” olduğu anlaşılmaktadır.
Ayrıca sorumluluk açısından; 1. Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir. 2. Bir ticari işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo, televizyon ve diğer ilan araçlarıyla halka bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline tescil ettirerek durumu ilan etmiş olan kimse, fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır. 3. Bir ticari işletme açmış gibi, ister kendi adına, ister adi bir şirket veya her ne suretle olursa olsun hukuken var sayılmayan diğer bir şirket adına ortak sıfatıyla işlemlerde bulunan kimse, iyi niyetli üçüncü kişilere karşı tacir gibi sorumlu olur. Küçük ve kısıtlılara ait ticari işletmeyi bunların adına işleten yasal temsilci, tacir sayılmaz. Tacir sıfatı, temsil edilene aittir. Ancak, yasal temsilci ceza hükümlerinin uygulanması yönünden tacir gibi sorumlu olur. Kişisel durumları ya da yaptığı işlerin niteliği nedeniyle yahut meslek ve görevleri dolayısıyla, kanundan veya bir yargı kararından doğan bir yasağa aykırı bir şekilde ya da başka bir kişinin veya resmî bir makamın iznine gerek olmasına rağmen izin veya onay almadan bir ticari işletmeyi işleten kişi de tacir sayılır. Ticaret şirketleriyle, amacına varmak için ticari bir işletme işleten vakıflar, dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşlar da tacir sayılırlar. Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri ile kamu yararına çalışan dernekler ve gelirinin yarısından fazlasını kamu görevi niteliğindeki işlere harcayan vakıflar, bir ticari işletmeyi, ister doğrudan doğruya ister kamu hukuku hükümlerine göre yönetilen ve işletilen bir tüzel kişi eliyle işletsinler, kendileri tacir sayılmazlar. Ticaret siciline kayıtlı tacirler ile sanayici ve deniz taciri sıfatını haiz tüm gerçek ve tüzel kişiler ile bunların şubeleri ve fabrikaları, bulundukları yerdeki odaya kaydolmak zorunluluğu vardır.
Vergi Usul Kanununa istinaden birinci sınıf tacir sayılan ve bilanço esasına göre defter tutanlar ile işletme hesabına göre defter tutan kanunen belirtilenlerin dışında kalanların tacir ve sanayici sayılmaları ile ticaret siciline ve dolayısıyla Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin bünyesindeki odalara kaydedilmeleri gerekmektedir.
Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunun tespit edeceği ve Resmî Gazete ‘de yayımlanacak esnaf ve sanatkâr meslek kollarına dahil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedeni çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunanlardan Vergi Usul Kanununun ilgili maddelerinde yer alan nakdi limitlerin yarısını, ilgili maddelerinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların esnaf ve sanatkâr sayılmaları ile esnaf ve sanatkâr siciline ve dolayısıyla esnaf ve sanatkarlar odalarına kaydedilmeleri, ancak, esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı iken, daha sonraki yıllarda yıllık alış veya satış tutarları ya da gayri safi iş hasılatı, esnaf ve sanatkâr sayılma hadlerini aşanların kendileri istemedikçe ticaret siciline ve dolayısıyla Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği bünyesindeki odalara kayıt için zorlanmaması, yıllık alış veya satış tutarları ya da gayri safi iş hasılatı esnaf ve sanatkâr sayılma hadlerinin altı katını aşanların ise kayıtlarının, esnaf ve sanatkâr sicili marifetiyle ticaret siciline aktarılması kanunen düzenlenmiştir.
Ayrıca esnaf ve tacir arasında fark olarak alış- satış ve gayri safi iş hasılatı bakımından rakamsal kıstaslar getirilmiştir. Satın aldıkları malları olduğu gibi veya işledikten sonra satan ve yıllık alımlarının tutarı her yıl için değişen ve değerlendirilen belli satışlarının tutarı belli miktarı aşanlar aşanlar, belirli işlerle uğraşıp da bir yıl içinde elde ettikleri gayri safi iş hasılatı her yıl belirlenen rakanı aşanlar, ayrıca bunları birlikte yapanlar açısından iş hasılatının beş katı ile yıllık satış tutarının toplamı her yıl belirlenen miktarı aşanlar (Adi şirketler iştigal nevileri yukarıdakilerden hangisine giriyorsa o hükme tabidir.), Kurumlar Vergisine tabi olan diğer tüzelkişiler (Bunlardan işlerinin icabı bilanço esasına göre defter tutmalarına imkân veya lüzum görülmeyenlerin, işletme hesabına göre defter tutmalarına Maliye Bakanlığınca müsaade edilir.), İhtiyari olarak bilanço esasına göre defter tutmayı tercih edenler, bilanço esasına göre defter tutmakla yükümlü kılınmıştır. B.K. kararnamesi ve Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunun tespit edeceği rakamlarla birlikte bu durumun esnaf ve tacir ayrımı ile kanuni mesuliyetler açısından önemi büyüktür.
Defter tutma zorunluluğu açısından tüccarlar, defter tutma bakımından iki sınıfa ayrılmıştır. Buna göre; birinci sınıf tüccarlar, bilanço esasına göre; ikinci sınıf tüccarlar, işletme hesabı esasına göre defter tutarlar. Demek ki; esnaf tanımına girenlerin işletme hesabına göre, tacir tanımına girenler bilanço esasına göre defter tutmaları gerekmektedir.
Yukarıda izah olunan şartlar her bir ayrım için yani esnaf ve tacir için ayrı ayrı kümülatif olup tacir ile esnaf olma şartları ve aralarındaki farklılıklar bu şekilde belirlendikten ve ticari davalar yukarıda belirtildiği şekilde belirlendikten sonra somut olayda hangi mahkemenin görevli olduğunun belirlenmesi için öncelikle taraflar arasındaki ilişkinin vasıflandırılması ve tarafların tacir olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir. Taraflar arasında genel hükümlere tabi adi ortaklığın feshi ve tasfiyesi ile ortaklıktan doğan alacaktan kaynaklanan alacağa dair çekişmenin bulunduğu görülmektedir.
Davalı taraf ticaret şirketi olup işlerinin ticari olduğu asıldır ancak taraflar arsındaki ilişki baz alınarak değerlendirme yapılması gerekmektedir. Mahkememiz dosyasının incelenmesinde, davacı tarafın tacir olmadığı (davacı …’ nın İstanbul Ticaret Odasından gelen cevabi yazı gereğince gerçek kişi tacir kaydının bulunmadığı, İstanbul Güngören Vergi Dairesinden gelen cevabi yazıda 2. Sınıf tüccar olup işletme hesabı tuttuğunun bildirildiği görülmektedir ), gerçek kişi ticari işletme kaydının bulunmadığı, vergi dairesine yazılan müzekkere cevabından ise davacının işletme hesabına göre defter tuttuğu, başka ifade ile tacir değil esnaf olduğu anlaşılmıştır. Bu haliyle davacı tarafın tacir sıfatını haiz olmadığı bir davanın ticari dava sayılmasına hukuken olanak bulunmadığından, uyuşmazlığın genel hükümler çerçevesinde Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir. Şu haliyle eldeki davanın mutlak ticari dava ve üçüncü grup dava olmadığı da açıktır. Saptanan ve hukuksal durum bu olunca; 6100 Sayılı HMK.nun 1. maddesine göre, göreve ilişkin kurallar kamu düzeninden olup, m. 2 gereğince asliye hukuk mahkemelerinin de görevi belirlendiğine göre; aynı yasanın 114/1-c bendi uyarınca dava şartı olan bu husus, HMK.nun 115/1 maddesi gereğince mahkemece davanın her aşamasında kendiliğinden araştırılır. Mahkememiz davaya bakmakla görevsiz olup, bu dava şartı noksanlığının sonradan giderilmesi de mümkün olmamakla, davanın saptanan dava şartı noksanlığı nedeniyle HMK.nun 115/2 maddesi uyarınca usulden reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki biçimde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM / Gerekçesi yukarıda izah olunduğu üzere;
1-Davacının davasının mahkememizin görevsiz olması nedeniyle usulden reddine,
2-HMK.nun 20. mad. uyarınca kararın kesinleşmesinden itibaren 2 hafta içinde taraflardan birinin usulen başvurusu halinde dava dosyasının görevli İSTANBUL NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NE gönderilmesine,
3- Yargılama giderlerinin görevli mahkemesince hüküm altına alınmasına, HMK 20 maddesi gereğince görevsizlik kararının kesinleşmesinden itibaren 2 hafta içinde başvuru yapılmaz ise davanın açılmamış sayılmasına karar verileceği ve yargılama giderleri konusunda karar verileceğinin ihtarına,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, mahkememize yazılı / sözlü başvuru ile zabıt katibince tutanağa geçirilmek suretiyle kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık yasal süre içerisinde İstanbul BAM’a gönderilmek üzere istinaf yasa yolu açık olmak üzere yapılan tahkikat sonucunda karar verildi. Karar usulen açıklandı, okundu.
Katip …
¸e-imzalıdır
Hakim …
¸e-imzalıdır