Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/382 E. 2018/347 K. 04.04.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2017/382 Esas
KARAR NO : 2018/347
DAVA : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 20/04/2017
KARAR :SIFAT YOKLUĞU NEDENİ İLE HUSUMETTEN RED
KARAR TARİHİ : 04/04/2018
Mahkememizde görülmekte olan tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ -İSTEM /
Davacı vekili dava dilekçesinde ve özetle; 6100 Sayılı HMK m. 6’ya göre genel yetkili mahkemenin davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi olduğunu, genel yetki kuralları gereği İstanbul Mahkemelerinin yetkili olduğunu, davalı şirkete sigortalı…’nun malik ve işleteni olduğu … plakalı aracın 11/10/2015 tarihinde … adresinde …’ya ait … plakalı araca çarparak hasarlanmasına sebebiyet verdiğini, davalıya sigortalı araç sürücüsünün kazanın oluşumunda %100 kusurlu olduğunu, bu kusur durumunun davalının da kabulüne olduğunu, zira davalı … tarafından belirlenen kusur dağılımını kabul ettiğini ve aracın tamir bedelini bu kusur dağılımına istinaden eksiksiz olarak ödediğini, … plakalı aracın 08/01/2015/2016 vade tarihli … poliçe numarası ile Zorunlu Mali Mesuliyet Poliçesi ile davalıya sigortalı olduğunu, davanın trafik kazası sebebiyle araçta meydana gelen değer kaybı ve kazanç kaybı istemine ilişkin olduğunu, trafik sigortacısının karşı araçta meydana gelen gerçek zararı limit dahilinde teminat altına aldığını, davalı … şirketine araçta meydana gelen değer kaybının taraflarına ödenmesi için 12/01/2017 tarihinde başvuru yapılmışsa da iş bu davanın açıldığı güne kadar tarafına herhangi bir ödeme yapılmadığını, kaza akabinde müvekkili kasko şirketince ekspertiz atandığını ve 11/10/2015 tarihinde 8902100 sayılı hasar dosyası açıldığını, davalının 22/10/2015 tarihinde temerrüte düştüğünü, …davalı … şirketinden alacağını B.K. M. 183 vd. Maddeleri gereği hukuka uygun olarak ve şekil şartlarını da sağlamak suretiyle alacağın temliki yoluyla müvekkili …’a devrettiğini beyan ederek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 250,00 TL değer kaybı hasar bedelinin poliçe limitleri dahilinde muhatap şirketin temerrüt tarihi olan 22/10/2015 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte tahsiline, her türlü başvuru yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
SAVUNMA /
Davalı vekili cevap dilekçesinde ve özetle; Öncelikle dava öncesinde ve sonrasında davaya konu kaza ile ilgili hiçbir bilgi ve belge sunulmadığından, davacıların delilleri taraflarına tebliğ edilene kadar cevap verme haklarını saklı tuttuklarını, kaza tespit tutanağı ve varsa ceza soruşturma evrakları gibi kazanın tarihi ve nasıl meydana geldiği hakkında taraflarına tebliğ edilen hiçbir delil olmadığından ilk itiraz haklarına halel gelmemesi açısından öncelikle davaya zamanaşımı yönünden itiraz ettiklerini ve dava eğer süresinde açılmadıysa davanın reddini talep ettiklerini, müvekkil şirket tarafından sigorta yapılan … plakalı araç sürücüsünün sevk idaresindeyken … pakalı araca çarparak, hasara sebebiyet verdiği iddiası ile iş bu davanın açıldığını, dava dilekçesinde bahsi geçen … plaka sayılı aracın müvekkil şirkete 08/01/2015-08/01/2016 tarihleri arasında … poliçe numarası ile poliçelendiğini, bu poliçeden dolayı sorumluluklarının sigortalının kusuru oranında olmak üzere, kaza tarihi itibariyle, maddi zararlarda poliçede belirtilen azami sınır ile sınırlı olduğunu, teminat limitini bildirilmesinin davayı kabul anlamında olmadığını, davacının taraf dilekçesinde müvekkil nezdinde sigortalı bulunan … plakalı aracın davaya konu kazada yüzde yüz kusurlu olduğunu iddia ettiğini, davacının peşinen belirttiği kusur oranının hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, haksız fiilden kaynaklanan maddi tazminat davalarında tarafların kusur oranının ve gerçek zarar miktarının konusunda uzman bilirkişi marifetiyle tespit edilmesi gerektiğini, çünkü zarar veren, kusuru oranında meydana gelen gerçek zarardan sorumlu tutulabileceğini, kusur oranının tespit edilmesi için öncelikle tüm delillerin toplanmasını takiben dosyanın kusur tespiti için Adli Tıp Trafik İhtisas Dairesi ‘ne gönderilmesini talep ettiklerini, davacı tarafın 11/10/2015 tarihinde İstanbul’da meydana gelen kazada , fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 250,00 TL değer kaybı talebiyle iş bu davayı açmış olup, 13/01/2017 tarihinde müvekkil sigorta şirketine başvurduğunu, müvekkil sigorta şirketi 19/01/2017 tarihli Hasar Komitesi Kararında, Değer Kaybı Genel Şartları madde 2.4 uyarınca kaza tarihi ile ihbar tarihi arasında araç üzerinde mülkiyet değişikliği olan araçlarla ilgili taleplerin teminat dışı olması sebebiyle, davacı tarafın başvurusunu ret ettiğini, araçta değer kaybı bulunmadığına ilişkin beyanları saklı kalmak kaydı ile değer kaybının tespitinde aracın daha önce de hasarlanıp hasarlanmadığı hususunda belirlenmesi, araçtaki hasarın sökülüp takılabilir nitelikte olup olmadığı ve söz konusu hasarın değer kaybına neden olacak nitelikte olup olmayacağı hususlarının da tespiti gerektiğini, araçtaki hasarın çok küçük ölçekli olması halinde ise araçta meydana gelen hasarın değer kaybına neden olmayacağının açık olduğunu, davacının talep ettiği tutarın fahiş olduğunu, davayı kabul etmemekle beraber, aracın donanımları ve teknik özelliklerine göre Yetkili Servislerden ve internetten yapılacak fiyat araştırmalarının aritmetik ortalaması alınması halinde aracın rayici tespit edilecek olup, ana parça değişim katsayısı,anaparça düzeltme katsayısı,parçalar düzeltme kat sayısı,boya uygulanan aksam katsayısı değerlendirildiğinde, davacının taleplerinin fahiş olduğunun tespit edileceğini, kabul anlamına gelmemekle birlikte davacının söz konusu sorumluluk dolayısıyla davaya konu araç sürücüsünün ödeme ve/veya tazminat alıp almadığının araştırılıp, sonuca göre bir ödeme veya tazminat alınmış ise söz konusu tutarın tazminat hesaplamasında dikkate alınarak hesaplamadan düşülmesi gerektiğini, aksi hal davacının sebepsiz zenginleşmesine sebebiyet vereceğini, kabul anlamına gelmemek kaydıyla sayın mahkemece faize hükmedilecek olması halinde, faiz başlangıcı olarak dava tarihi esas alınması gerektiğini, öte yandan Trafik Sigortası Genel Şartları’nın B-2-b maddesindeki ”Sigortacı dava masrafları ile avukatlık ücretlerini ödemekle yükümlüdür. Şu kadarki, hükmolunan tazminat sigorta bedelini geçerse, sigortacı bu masrafları sigorta bedelinin tazminata oranı dâhilinde öder.” düzenlemesine istinaden müvekkil kurumun sorumluluğunun hem asıl alacak ve hem de avukatlık ücreti, yargılama giderleri ve harç açısından bu limitle oranlı olarak sınırlandırılması gerektiğini, Yargıtay …HD. … E. – … K. Sayılı ilamı da bu doğrultuda olduğunu beyan ederek öncelikle davanın, dava şartı yokluğundan, zamanaşımı, yönünden reddine,aksi taktirde Değer Kaybı Genel Şartları madde 2.4 uyarınca kaza tarihi ile ihbar tarihi arasında araç üzerinde mülkiyet değişikliği olan araçlarla ilgili taleplerin teminat dışı olması sebebiyle reddine, müvekkil şirket ….’den hasar dosyasının müzekkere aracılığıyla istenmesine, tüm delillerin toplanması takiben “ Adli Tıp Kurumu ve Trafik İhtisas Dairesi ’’ tarafından kusur tespitinin yapılamasından sonra müvekkil şirkete sigortalı aracın kusurlu bulunması durumunda; yine “ Aktüer” sıfatına sahip bir bilirkişi kanalı ile tazminatının hesaplanmasına, müvekkil şirkete sigortalı aracın kusurlu bulunması durumunda; sorumluluğunun yukarıda açıklanan çerçevede ve azami limit ile sınırlı olacağına, müvekkil şirket temerrüde düşmediğinden dava tarihinden itibaren yasal faize hükmedilmesine, müvekkil şirket dava açılmasına sebebiyet vermediği için yargılama masrafları ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
KANITLAR VE GEREKÇE /
Tüm dosya kapsamı incelenip değerlendirildiğinde; tarafların iddia ve savunmalarından, anlaşamadıkları hususlar, anlaştıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepler şu şekildedir:
Davacı temlik alan …, … plakalı temlik eden …’ ya ait olduğunu ileri sürdüğü aracın 11.10.2015 tarihinde yapmış olduğu trafik kazası nedeni ile kusurlu olduğunu iddia ettiği … plakalı aracın sigorta şirketi olan davalıdan değer kaybı hasar bedelini talep etmiştir.
Davalı taraf genel mahiyette davanın reddini savunmuştur.
Dava, değer kaybı hasar bedeli talebine ilişkindir.
Dava 20.04.2017 tarihinde mahkememizde açılmıştır.
Davacı … ile dava dışı … arasında temlik sözleşmesi mevcuttur.
Dava konusu yapılan …plakalı aracın trafik kayıtları incelendiğinde ( İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünün 18.05.2017 tarihli cevabi yazısı) ; aracın 06.12.2016 tarihinde … AŞ ye satıldığı akabinde 23.12.2016 tarihinde …l’ a satıldığı ve 31.01.2017 sahiplik tarihi itibarı ile aracın son olarak plaka değişikliği mevcut olup (…) … mülkiyetinde olduğunun bildirildiği görülmektedir.
“Sıfat” terimi uygulamada yerleşmiş bir terim değildir. Uygulamada sıfat için “husumet” terimi kullanılmaktadır.(Misal :Y3.HD 26.3.2015, 12514/5042.) HMK m. 327/2 hükmünde, burada incelendiği anlamda sıfat deyimine yer verilmiştir. TBK m.205, I’de de, buradaki anlamda” taraf olma sıfatı” deyimine yer verilmiştir. Sıfat, dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir. Bir sübjektif hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bu nedenle, o hakka ilişkin bir davada davacı olma sıfatı da o hakkın sahibine aittir(aktif husumet). Mesela, bir alacak davasında davacı olma sıfatı o alacağın alacaksına aittir. Alacak davası, o alacağın alacaklısından başka bir (üçüncü) kişi tarafından açılırsa, (dava konusu alacağın mevcut olmadığından dolayı değil) davacının davacı sıfatına sahip olmadığından (sıfat yokluğundan, husumetten) dolayı reddedilir. Bir sübjektif hak kendisinden davalı olarak istenebilecek olan kişi, o hakka uymakla yükümlü (borçlu) olan kişidir. (davalı sıfatı, pasif husumet). Mesela, bir alacak davasında davalı olma sıfatı o alacağın borçlusuna aittir. Alacak davası, o alacağın borçlusundan başka bir (üçüncü) kişiye karşı açılırsa, (dava konusu alacağın mevcut olmadığından dolayı değil) davalının davalı (borçlu) sıfatına sahip olmadığından (sıfat yokluğundan, husumetten) dolayı reddedilir. (Misal:” Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkesine sahip olsalar bile, taraflardan birinin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatı yoksa, davanın esası hakkında bir karar verilemeyeceğinden, dava sıfat yokluğundan (husumetten) reddediler. Taraf sıfatı usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu sübjektif hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunu olduğundan taraf sıfatının yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olduğu için def’i değil, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülmesi mümkün ve mahkemece de kendiliğinden nazara alınması zorunlu bir olgudur” (YHGK 27.01.2016, 13/684-106). Yukarıdaki kısa açıklamanın gösterdiği gibi, bir sübjektif hakkın sahibinin ve o hakka uymakla yükümlü olan kişinin kimler olduğu (yani bir davada davacı ve davalı sıfatının kimlere ait olduğu) tamamen maddi hukuka göre belirlenir. Bu nedenle , bir kişinin belli bir davada gerçekten davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı hususu, usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu (sübjektif) hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunudur. Sıfatın usul hukukunu ilgilendiren yönü (usul hukuku bakımından önemi) şudur: Bir davanın tarafları (veya taraflardan biri) o davada gerçekten (davacı veya davalı) taraf sıfatına sahip değilse, mahkeme, dava konusu hakkın esası (mevcut olup olmadığı) hakkında inceleme yapıp karar veremez. Mahkeme, davanın sıfat (husumet) yokluğundan reddine karar verir. Bu karar, davanın mesmu olmadığına (dinlenemeyeceğine) ilişkin bir karar olmayıp, gene davanın esasına ilişkin bir karardır( taraf olarak gösterilenlerden birinin taraf sıfatının bulunmadığını tespit eden bir karardır). Şüphesiz, böyle bir karar, yalnız o davada taraf olarak gösterilmiş olan kişiler arasında kesin hüküm (HMK m.303) teşkil eder; dava konusu hak ve gerçekten taraf sıfatına sahip ( ve fakat o davada taraf olarak gösterilmemiş) olan kişi bakımından kesin hüküm teşkil etmez. Bir davanın tarafları o davada gerçekten taraf sıfatına sahip ise, o zaman, mahkeme dava konusu hakkın esası hakkında inceleme yapar ve karar verir. Mahkemenin bu kararı, dava konusu hak ve davanın ( gerçek taraf sıfatına sahip olan) tarafları bakımından kesin hüküm teşkil eder( HMK m.303). Taraf sıfatı bir dava şart değildir. Çünkü, sıfat, usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu (subjektif) hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunudur. Sıfat yokluğu, bir def’i değil, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olan bir itirazdır. Hakim, kendisine sunulan dava malzemesinden (davalı veya davacının bildirdikleri vakıalardan yani dava dosyasından) bir itiraz sebebinin varlığını (sıfat yokluğunu) öğrenirse, bunu kendiliğinden (re’sen ) gözetir. Mahkeme, yapacağı inceleme sonucunda, taraflardan birinin o davada taraf sıfatının bulunmadığı kanısına varırsa, davayı sıfat yokluğundan (husumetten ) reddeder. Bu kara, ( dava şartı yokluğundakinin aksine) usulden ( davanın mesmu olmadığından dolayı) bir ret kararı olmayıp, davanın esasına ilişkin bir ret kararıdır. Bu (esastan) ret kararı, davanın tarafları bakımından maddi anlamda kesin hüküm ( HMK m.303) teşkil eder. Bir kişi davada sıfatı olmadığı halde, davacıyı, davalı sıfatı kendisine aitmiş gibi yanıltıp, kendisine karşı dava açılmasına sebebiyet verirse, davanın sıfat yokluğu nedeniyle reddi halinde, davalı yararına yargılama giderlerine hükmedilemez.( HMK m.327/2).
Dava konusu olan aracın trafik dosyası incelendiğinde; aracın 06.12.2016 tarihinde … AŞ ye satıldığı akabinde 23.12.2016 tarihinde …’ a satıldığı ve aracın son olarak plaka değişikliği ile (…) … mülkiyetinde olduğunun bildirildiği görülmekle davanın açıldığı tarihte davacı temlik alanın sıfatının bulunmadığı anlaşılmaktadır. İş bu davada davacının iddiası gibi kendi husumeti bulunmamaktadır. Davacının doğru sıfatı taşımadığı davada husumetinin bulunmadığı tespit olunmuştur. Saptanan ve hukuksal durum bu olunca; yukarıdaki mevzuata ilişkin açıklanan teori ışığında davacının talebin muhatabı olamayacağı anlaşılmış husumeti bulunmamasından dolayı davası husumet yokluğundan reddolunmuştur.
HÜKÜM / Gerekçesi yukarıda izah olunduğu üzere;
1-Davacının davasının husumetten reddine,
2-6100 S HMK gereğince ve Harçlar Kanunu uyarınca davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre karar ve ilam harcı olan 35,90 TL ‘nin davacı tarafça peşin olarak yatırılan 31,40 TL harçtan mahsubuna ve bakiye 4,50 TL daha harcın davacıdan tahsili ile Hazine’ ye gelir kaydına,
3-İşbu dava nedeni ile davacı tarafından yapılan yargılama giderinin uhdesinde bırakılmasına,
4- Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T. deki esaslara göre ve 6100 S HMK gereğince belirlenen 2.180,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
5- 6100 S HMK m. 333 uyarınca dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen davacı gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacı tarafa iadesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, diğer tarafın yokluğunda dava konusu miktar dikkate alındığında kesin olmak üzere yapılan tahkikat sonucunda karar verildi. Karar usulen açıklandı, okundu.
Katip …
Hakim …
¸e-imzalıdır