Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/287 E. 2018/655 K. 07.06.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2017/287 Esas
KARAR NO : 2018/655
DAVA : Değer Kaybı Tazminatı (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 22/03/2017
KARAR : HUSUMETTEN RED
KARAR TARİHİ : 07/06/2018
Mahkememizde görülmekte olan tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ -İSTEM /
Davacı vekili dava dilekçesinde ve özetle; Davalı … adına kayıtlı … idaresindeki … plakalı aracın %100 kusur ile müvekkiline ait … model … plakalı araca 05/01/2016 tarihinde çarpmak suretiyle müvekkilinin aracının hasarlanmasına sebebiyet verdiğini, yapılan inceleme ve sigorta şirketleriyle varılan mutabakat neticesinde davalı şöför …’in %100 kusurlu bulunduğunu, aracın halihazırda 14.136,39 TL tamir masrafı olduğunu, parçaların onarım gördüğünü, boyandığını veya değiştiğini, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına göre de; ”Aracın Onarılmış Durumdaki Değeri Ne Kadar İyi Onarılmış Olursa Olsun Kural Olarak Aynı Nitelikteki Hiç Hasara Uğramayan Aracın Değerinden Düşük Olması ve FORMÜLÜN DEĞİL,PİYASA FİYATINDAKİ FARKIN DEĞER KAYBI OLARAK GÖRÜLMESİ GEREKTİĞİ” benimsendiğini, müvekkilinin aracının normal değerinin 55.000 TL civarında iken bu denli kaza ve onarımdan sonra o fiyata satılamayacağının muhakkak olduğunu, gerçek değer kaybı bedelinin bilirkişi raporundan sonra ortaya çıkacağını, meydana gelen kaza neticesinde ilgili sigorta şirketine 07/03/2017 tarihinde başvuruda bulunulduğunu ve herhangi bir cevap verilmediğini, işbu talep konusu değer kaybı miktarının bir bilirkişi incelemesi gerektirdiği için fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla bilirkişi raporu ile arttırılmak üzere şimdilik 500,00 TL değer kaybı talebinin olduğunu, müvekkilin aracının ticari bir araç olup kiralık araç olarak işletildiğini, günlük yaklaşık KDV hariç 127 TL kazanç sağlamakta ve onarımda kaldığı süre (takribi 15-20 gün) boyunca bu kazançtan mahrum kalındığını, (İkame araçın da kiralama bedeli bu civardadır), İşbu sebeple müvekkilinin aracını kullanamadığı süre içerisinde kazanç kaybı da meydana gelmiş olup, yine bilirkişi raporundan sonra ıslah edilmek üzere şimdilik 500,00 TL kazanç kaybının da davalı araç sürücüsü ve araç sahibinden müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ettiklerini, Danıştay …Dairenin … Esas sayılı dosyasında da Hazine Müsteşarlığının yeni genelgesinin Teminat Dışı Kalan Haller Bölümünün ‘’ Ana iskelet ve şasede hasar olmaksızın, vidalı parçalarda yapılan onarım/değişim ile giderilebilen hasarlar’’ maddesinin de YÜRÜTMESİNİN DURDURULDUĞU göz önüne alınarak değer kaybının hesaplanması ve ıslahtan sonra ödenen miktar düşülerek taraflarına ödenmesine karar verilmesi gerektiğini beyan ederek HMK 107’ye göre belirsiz alacak davasının kabulüne, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile de şimdilik 500,00 TL değer kaybının sigorta şirketine ihbar tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile tüm davalılardan müteselsilen tahsiline, 500,00 TL Kazanç kaybının ise yine dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ve … den müteselsilen tahsiline, yargılama gideri ve ücret-i vekaletin sorumlulukları üzerinden hesaplanarak davalılar üzerine bırakılmasını karar verilmesini talep etmiştir.
SAVUNMA /
Davalı vekili cevap dilekçesinde ve özetle; Davanın dayandığı hukuki temelin haksız fiil sebebiyle oluşan bir alacak talebi olduğunu, davacı ile müvekkiller arasında hiçbir ticari ilişki söz konusu olmadığını, yine davaya uygulanacak ticari bir hüküm de bulunmadığını, dolayısıyla davaya sebep olan temel ilişkinin haksız fiil olduğu dikkate alınarak görevli mahkemenin tayin edilmesi gerektiğini, Yargıtay … Hukuk Dairesi’nin 31.12.2012 tarihli… E. ve .. K. sayılı kararında; “Somut olayda davacı ve davalılar Ticaret Kanunu poliçesi yahut ticari ilişkiden değil, davacının işleteni olduğu araç ile davalıya sigortalı aracın karıştığı maddi hasarlı trafik kazasından kaynaklanmaktadır. Bu haliyle uyuşmazlığın haksız fiile dayalı alacak davası olduğu anlaşıldığından, davanın genel hükümler çerçevesinde Asliye Hukuk Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir.” şeklinde belirttiği üzere işbu dava bakımından görevli mahkemenin haksız fiil sebebiyle Asliye Hukuk Mahkemeleri olduğunu, davaya konu kazada müvekkillere atfedilebilecek herhangi bir kusur bulunmadığını, dolayısıyla davacı tarafın değer kaybı talebinin hukuka uygun olmadığını, kaldı ki değer kaybı talebinin kabul görmesi için davacı aracındaki hasarlı aksamların (Bagaj kapağı, sol arka çamurluk, sol arka kapı, ön çamurluk, sol ön marşpiye) daha önce hasara, onarım ya da yenileme işlemine tabi tutulmadığını ispatlaması gerektiğini, zira bu hasarlı aksamlar önceden tamir edilmiş, yenilenmiş veya onarılmışsa, yani araç daha öncesinde hasar almışsa; araçta değer kaybının söz konusu olmayacağını, kabul anlamına gelmemekle beraber müvekkillere atfedilebilecek bir kusur bulunması halinde de aracın değer kaybı ancak diğer kusurları oranında talep edilebileceğini, ayrıca araçta boya işlemsiz değişim gerektiren parçalar ile araç tamponları ve boyanan plastik kaporta aksamı için değer kaybı uygulanamayacağından bu hususların eksper bilirkişisi tarafından tanzim edilecek raporda ve Sayın Mahkemece verilecek hükümde dikkate alınmasını talep ettiklerini, davacının kazanç kaybı iddiasını kesinlikle kabul etmediklerini, şirketin aracının tamirde kaldığı dönemde kendi sigorta şirketinden yedek araç alıp almadığının ilgili sigorta şirketine yazılacak yazı ile tespitini talep ettiklerini, dava dilekçesinde belirttikleri süre zarfında aracın kullanılmaması sebebiyle davacının uğradığı zararı fatura ve diğer belgelerle ispatlaması gerektiğini, kabul anlamına gelmemekle beraber kazanç kaybı belirlenirken davacının aracını çalıştırmaması sebebiyle zorunlu giderleri olan yakıt, amortisman vs. masrafları da yapmadığı dikkate alınarak tespit edilecek işgücü kaybından mahsup edilmesini talep ettiklerini, bu bağlamda davacının dava dilekçesinde yer alan aleyhe olan iddiaları kabul etmediklerini beyan ederek Sayın Mahkemenizce re’sen dikkate alınacak sebeplerle; öncelikle davanın görev yönünden reddine, haksız ve hukuka aykırı işbu davanın esastan da reddine, yargılama giderlerinin ve ücreti vekaletin de karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
KANITLAR VE GEREKÇE /
Tüm dosya kapsamı incelenip değerlendirildiğinde; tarafların iddia ve savunmalarından, anlaşamadıkları hususlar, anlaştıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepler şu şekildedir:
Davacı … 05.01.2016 tarihinde … plakalı aracı ile % 100 kusurlu olduğunu iddia ettiği davalı … adına kayıtlı diğer davalı …’ in sürücü olduğu… plakalı aracın kazası sonrasında aracında oluşan değer kaybı talebinde bulunmuştur.
Davalı taraf genel mahiyette davanın reddini savunmuştur.
Dava, değer kaybı tazminatına ilişkindir.
“Sıfat” terimi uygulamada yerleşmiş bir terim değildir. Uygulamada sıfat için “husumet” terimi kullanılmaktadır.(Misal :Y3.HD 26.3.2015, 12514/5042.) HMK m. 327/2 hükmünde, burada incelendiği anlamda sıfat deyimine yer verilmiştir. TBK m.205, I’de de, buradaki anlamda” taraf olma sıfatı” deyimine yer verilmiştir. Sıfat, dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir. Bir sübjektif hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bu nedenle, o hakka ilişkin bir davada davacı olma sıfatı da o hakkın sahibine aittir(aktif husumet). Mesela, bir alacak davasında davacı olma sıfatı o alacağın alacaksına aittir. Alacak davası, o alacağın alacaklısından başka bir (üçüncü) kişi tarafından açılırsa, (dava konusu alacağın mevcut olmadığından dolayı değil) davacının davacı sıfatına sahip olmadığından (sıfat yokluğundan, husumetten) dolayı reddedilir. Bir sübjektif hak kendisinden davalı olarak istenebilecek olan kişi, o hakka uymakla yükümlü (borçlu) olan kişidir. (davalı sıfatı, pasif husumet). Mesela, bir alacak davasında davalı olma sıfatı o alacağın borçlusuna aittir. Alacak davası, o alacağın borçlusundan başka bir (üçüncü) kişiye karşı açılırsa, (dava konusu alacağın mevcut olmadığından dolayı değil) davalının davalı (borçlu) sıfatına sahip olmadığından (sıfat yokluğundan, husumetten) dolayı reddedilir. (Misal:” Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkesine sahip olsalar bile, taraflardan birinin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatı yoksa, davanın esası hakkında bir karar verilemeyeceğinden, dava sıfat yokluğundan (husumetten) reddediler. Taraf sıfatı usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu sübjektif hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunu olduğundan taraf sıfatının yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olduğu için def’i değil, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülmesi mümkün ve mahkemece de kendiliğinden nazara alınması zorunlu bir olgudur” (YHGK 27.01.2016, 13/684-106). Yukarıdaki kısa açıklamanın gösterdiği gibi, bir sübjektif hakkın sahibinin ve o hakka uymakla yükümlü olan kişinin kimler olduğu (yani bir davada davacı ve davalı sıfatının kimlere ait olduğu) tamamen maddi hukuka göre belirlenir. Bu nedenle , bir kişinin belli bir davada gerçekten davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı hususu, usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu (sübjektif) hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunudur. Sıfatın usul hukukunu ilgilendiren yönü (usul hukuku bakımından önemi) şudur: Bir davanın tarafları (veya taraflardan biri) o davada gerçekten (davacı veya davalı) taraf sıfatına sahip değilse, mahkeme, dava konusu hakkın esası (mevcut olup olmadığı) hakkında inceleme yapıp karar veremez. Mahkeme, davanın sıfat (husumet) yokluğundan reddine karar verir. Bu karar, davanın mesmu olmadığına (dinlenemeyeceğine) ilişkin bir karar olmayıp, gene davanın esasına ilişkin bir karardır( taraf olarak gösterilenlerden birinin taraf sıfatının bulunmadığını tespit eden bir karardır). Şüphesiz, böyle bir karar, yalnız o davada taraf olarak gösterilmiş olan kişiler arasında kesin hüküm (HMK m.303) teşkil eder; dava konusu hak ve gerçekten taraf sıfatına sahip ( ve fakat o davada taraf olarak gösterilmemiş) olan kişi bakımından kesin hüküm teşkil etmez. Bir davanın tarafları o davada gerçekten taraf sıfatına sahip ise, o zaman, mahkeme dava konusu hakkın esası hakkında inceleme yapar ve karar verir. Mahkemenin bu kararı, dava konusu hak ve davanın ( gerçek taraf sıfatına sahip olan) tarafları bakımından kesin hüküm teşkil eder( HMK m.303). Taraf sıfatı bir dava şart değildir. Çünkü, sıfat, usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu (subjektif) hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunudur. Sıfat yokluğu, bir def’i değil, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olan bir itirazdır. Hakim, kendisine sunulan dava malzemesinden (davalı veya davacının bildirdikleri vakıalardan yani dava dosyasından) bir itiraz sebebinin varlığını (sıfat yokluğunu) öğrenirse, bunu kendiliğinden (re’sen ) gözetir. Mahkeme, yapacağı inceleme sonucunda, taraflardan birinin o davada taraf sıfatının bulunmadığı kanısına varırsa, davayı sıfat yokluğundan (husumetten ) reddeder. Bu kara, ( dava şartı yokluğundakinin aksine) usulden ( davanın mesmu olmadığından dolayı) bir ret kararı olmayıp, davanın esasına ilişkin bir ret kararıdır. Bu (esastan) ret kararı, davanın tarafları bakımından maddi anlamda kesin hüküm ( HMK m.303) teşkil eder. Bir kişi davada sıfatı olmadığı halde, davacıyı, davalı sıfatı kendisine aitmiş gibi yanıltıp, kendisine karşı dava açılmasına sebebiyet verirse, davanın sıfat yokluğu nedeniyle reddi halinde, davalı yararına yargılama giderlerine hükmedilemez.( HMK m.327/2).
Dava konusu yapılan değer kaybı istenilen … plakalı aracın trafik kayıtları incelendiğinde (… İl Emniyet Müdürlüğünün 29.01.2018 tarihli cevabi yazısı) ; aracın plakasının 12.01.2015- 13.05.2016 tarihlerinde …’ ya tescil edildiği, 23.05.2016 tarihinde aracın plakasının davacı olan … adına tescil edildiği, kaza tarihi olan 05.01.2016 tarihinde … adına kayıtlı olduğu, ,13.05.2016 tarihinden itibaren ise aracın kaydının … Şti adına olduğunun bildirildiği görülmektedir. Dava 22.03.2017 tarihinde mahkememizde açılmıştır. Davanın açıldığı tarihte ve kaza tarihinde davacının sıfatının bulunmadığı anlaşılmaktadır. İş bu davada davacının iddiası gibi kendi husumeti bulunmamaktadır. Davacının doğru sıfatı taşımadığı davada husumetinin bulunmadığı tespit olunmuştur. Saptanan ve hukuksal durum bu olunca; yukarıdaki mevzuata ilişkin açıklanan teori ışığında davacının talebin muhatabı olamayacağı anlaşılmış husumeti bulunmamasından dolayı davası husumet yokluğundan reddolunmuştur.
HÜKÜM / Gerekçesi yukarıda izah olunduğu üzere;
1-Davacının davasının sıfat yokluğu nedeniyle husumetten reddine,
2-6100 S HMK gereğince ve Harçlar Kanunu uyarınca karar ve ilam harcı olan 35,90 TL ‘nin davacı tarafça peşin olarak yatırılan 31,40 TL harçtan mahsubu ile bakiye 4,50 TL harcın davacıdan tahsili ile Hazine’ ye gelir kaydına,
3-İşbu dava nedeni ile davacı tarafından yapılan yargılama giderinin uhdesinde bırakılmasına,
4- Davalılar … ve … kendilerini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T. deki esaslara göre ve 6100 S HMK gereğince belirlenen 1.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile bu davalılara verilmesine,
5- 6100 S HMK m. 333 uyarınca dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen davacı gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacı tarafa iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, davalı … Kooperatifinin yokluğunda dava konusu miktar dikkate alındığında kesin olmak üzere yapılan tahkikat sonucunda karar verildi. Karar usulen açıklandı, okundu.
Katip …
Hakim …
¸e-imzalıdır