Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/1119 E. 2019/207 K. 28.02.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2017/1119 Esas
KARAR NO : 2019/207
DAVA : Alacak (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 22/12/2017
KARAR TARİHİ: 28/02/2019
Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ -İSTEM:Davacı vekilinin dava dilekçesi özetle; müvekkili şirketin muhtelif tarihlerde davalı bankadan yüklü miktarda kredi kullandığını, kullandığı bu kredilere ilişkin davalı bankaya, komisyon, ipotek fekki, kredi erken kapatma ücreti ve dosya masrafı gibi isimler altında yine yüklü miktarlarda haksız ve sebepsiz ücretler ödemek durumunda kaldıklarını, konu ile ilgili 18/10/2017 tarihinde davalı şirkete başvurulduğunu, müvekkili şirketin kullandığı kredilere ilişkin haksız ve sebepsiz bir şekilde ödemek durumunda kaldığı bütün ücretlerin ödeme tarihinden itibaren işletilecek ticari faizi ile birlikte müvekkili şirkete ödenmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı üzerine bırakılmasına talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:Davalı vekilinin davaya cevap dilekçesi özetle; belirsiz alacak davası olarak davanın hukuki yarar şartı yokluğu nedeniyle davanın reddini, davaya konu kredi dosya masrafı sözlemeye, usul ve yasaya uygun olarak tahakkuk ettiğini, davaya konu ücretin dayanağı olan kredinin genel kredi taahhütnamesine dayanarak kullandırılan ticari kredi olduğunu, müvekkili banka aleyhine açılan davanın haksız ve mesnetsiz olaması nedeniyle reddini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
KANITLAR VE GEREKÇE: Dava davacıya kullandırılan kredi kapsamında haksız olarak kesildiği iddia olunan komisyon ve diğer masrafların iadesi talepli alacak davasıdır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık konularının; davacının davalıdan, kendisine 2008-2016 yılları arasında kullandırılan krediler kapsamında haksız kesildiği iddia olunan komisyon, ipotek fekki, erken kapama ücreti, dosya masrafı kalemleri sebebiyle alacaklı olup olmadığı, alacaklı ise alacak tutarının ne olduğu noktalarında toplandığı anlaşılmıştır.
Taraflar arasındaki Bankacılık sözleşmesi ve ekleri celbedilmiştir.
Davacı vekiline tensiben, netice- talebini somutlaştırması ve hangi tarihte kullanılan kredilere ilişkin talebi bulunduğunu açıklaması için 6100 sayılı HMK’nun 119/1,-e,f,ğ bentleri uyarınca ve HMK’nun 119/2 fıkrası gereği 1 haftalık kesin süre verilmiş, aksi halde davanın açılmamış sayılmasına karar verileceği hususu ihtaren tebliğ edilmiştir.
Davacı vekili; 17/01/2018 havale tarihli dilekçesinde, iadesi talep edilen tutarlara ilişkin kesintilerin 2008-2016 yıllarında kullandırılan kredilere ait olduğunu beyan etmiştir.
Davacı vekilince 26/11/2018 tarihli ön inceleme duruşmasında; müvekkile kullandırılan iki adet krediye ilişkin belgelerin bankadan edinildiği bunların mahkemeye sunulacağı beyan edilmiş, 27/11/2018 tarihli dilekçe ekinde kesinti dekontalrı sunulmuş ve davacıdan kullandırılan krediler kapsamında 4.159,00-TL komisyon, 12.551,26-TL erken kapama ve 81.425,87-TL tutarında erken kapama olmak üzere toplam 98.136,13-TL kesinti yapıldığına dair dekontlar sunulmuş, bu kesintilerin iadesinin talep edildiği beyan edilmiştir.
Davacı vekiline mahkememizin 28/02/2016 tarihli celsesinde davanın kısmi dava olarak mı belirsiz alacak davası olarak mı açıldığı açıklattırılmış, davacı vekilince davanın belirsiz alacak davası olarak ikame edildiği beyan olunmuştur.
Dava, taraflar arasındaki ticari kredi sözleşmelerine istinaden alınan masrafların iadesi istemine ilişkin belirsiz alacak davası olup, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesi belirsiz alacak ve tespit davasını düzenlemektedir. Anılan madde, “(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. (3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.” hükmünü içermektedir.
Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna yada objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır.
Madde gerekçesinde “Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı yada bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü her davada arandığı gibi, burada da hukukî yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukukî yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmî davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hâllerde bu yola başvurulması kabul edilemez.” şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkanlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir.
Alacağın hangi hallerde belirsiz, hangi hallerde belirli veya belirlenebilir olduğu hususunda kesin bir sınıflandırma yapılması mümkün olmayıp, her bir davaya konu alacak bakımından somut olayın özelliklerinin nazara alınarak sonuca gidilmesi gereklidir. 6100 sayılı HMK’nın 107/2. maddesinde, sorunun çözümünde yol gösterici mahiyette kriterlere yer verilmiştir. Anılan madde fıkrasında, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği hüküm altına alınmış, madde gerekçesinde de “karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneği bilirkişi ya da keşif incelemesi sonucu)” belirlenebilme hali açıklanmıştır.
Davacının alacağının miktar veya değerini belirleyebilmesi için elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması ve bu belgelere dava açma hazırlığı döneminde ulaşmasının da (gerçekten) mümkün olmaması ve dolayısıyla alacağın miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulmasıyla mümkün hale geleceği durumlarda alacak belirsiz kabul edilmelidir.
Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz.
Kategorik olarak, belirli bir tür davanın veya belirli kişilerin açtığı davaların baştan belirli veya belirsiz alacak davası olduğundan da söz edilemez. Belirsiz alacak davası, bu davaya ilişkin ölçütlerin somut olaya uygulanarak belirlenmesi gerekir. Hakime alacak miktarının tayin ve tespitinde takdir yetkisi tanındığı hallerde (Örn: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu md 50, 51,56), hakimin kullanacağı takdir yetkisi sonucu alacak belirli hale gelebileceğinden, davacının davanın açıldığı tarih itibariyle alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin imkansız olduğu kabul edilmelidir.
6100 sayılı HMK ile birlikte, belirsiz alacak davası açma imkanı tanınmak suretiyle belirsiz alacaklar bakımından hak arama özgürlüğü genişletilmiş; bununla bağlantılı olarak da hukuki yarar bulunmadan kısmi dava açma imkanı da sınırlandırılmıştır. Zaman zaman, 6100 sayılı HMK ile birlikte kabul edilen belirsiz alacak davası ile kısmi davaya ilişkin yeni düzenlemedeki sınırın tam olarak tespit edilemediği, birinin diğeri yerine kullanıldığı görülmektedir. Oysa bu iki davanın amacı ve niteliği ayrıdır. Alacak, belirli veya belirlenebilir ise, belirsiz alacak davası açılamaz; ancak şartları varsa kısmi dava açılması mümkündür. Kanunun kısmi dava açma imkanını sınırlamakla birlikte tamamen ortadan kaldırmadığı da gözetildiğinde, belirli alacaklar için, belirsiz alacak davası açılamasa da, şartları oluştuğunda ve hukuki yarar bulunduğunda kısmi dava açılması mümkündür. Aksi halde, sadece ya belirsiz alacak davası açma veya belirli tam alacak davası açma şeklinde iki imkandan söz edilebilir ki, o zaman da kısmi davaya ilişkin 6100 sayılı Kanunun 109. maddesindeki hükmün fiilen uygulanması söz konusu olamayacaktır. Çünkü belirsiz alacak davası, zaten belirsiz alacak davasının sağladığı imkanlardan yararlanarak açılabilecek; şayet alacak belirli ise de, o zaman sadece tam eda davası açılabilecektir.
Bu noktada şu da açıklığa kavuşturulmalıdır ki, şartları bulunmadığı halde dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda davacıya herhangi bir süre verilmeden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmelidir. Çünkü, alacağın belirlenebilmesi mümkün iken, böyle bir davanın açılmasına Kanun izin vermemiştir. Böyle bir durumda, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmeli, ek bir süre verilmemelidir. Zira, burada talep açıktır, bu sebeple 6100 sayılı Kanun’un 119/1-ğ. maddesinin uygulanarak süre verilmesi mümkün değildir; aslında açılmaması gerektiği halde belirsiz alacak davası açılmış olduğundan, bu konudaki eksiklik de süre verilerek tamamlanamayacağından, dava hukuki yarar yokluğundan reddedilmelidir. Buradaki hukuki yarar, sonradan tamamlanacak nitelikte bir hukuki yarar değildir. Çünkü dava açıldığında o sırada mevcut olmayan hukuki yarar, bunun da açıkça mahkemece bilindiği bir durumda, tamamlanacak bir hukuki yarar değildir. Aksinin kabulü, aslında açık olan talep sonucunun süre verilerek davacı tarafından değiştirilmesi ve bulunmayan hukuki yararın sağlanması için davacıya ek imkan sağlanması anlamına gelecektir ki, buna usûl bakımından imkan yoktur, böyle bir durum taraflar arasındaki eşitlik ilkesine de aykırı olacaktır. Bunun yanında, şayet açılan davada asgari bir miktar gösterilmişse ve bunun alacağın bir bölümü olduğu anlaşılmakla birlikte, belirsiz alacak davası mı yoksa belirli alacak olmakla birlikte kısmi dava mı olduğu anlaşılamıyorsa, bu durumda 6100 sayılı Kanun’un 119/1-ğ. maddesinin aradığı şekilde açıkça talep sonucu belirtilmemiş olacaktır. Talep, talep türü ve davanın niteliği açıkça anlaşılamıyorsa, talep muğlaksa, aynı kanunun dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 119/2. maddesi gereğince, davacıya bir haftalık kesin süre verilerek talebinin belirsiz alacak davası mı, yoksa kısmi dava mı olduğunun belirtilmesi istenmelidir. Verilen bu süreden sonra, davacının talebini açıklamasına göre bir yol izlenmelidir. Eğer talep, davacı tarafından belirsiz alacak davası şeklinde açıklanmış olmakla birlikte, gerçekte belirsiz alacak davası şartlarını taşımıyorsa, o zaman yukarıdaki şekilde hareket edilmeli, hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmelidir. Açıklamadan sonra talep belirsiz alacak davası şartlarını taşıyorsa, bu davanın sonuçlarına göre, talep kısmi davanın şartlarını taşıyorsa da kısmi davanın sonuçlarına göre dava yürütülerek karar verilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde; davacı taraf, dava dilekçesinde, davalı bankadan kullandığı kredilere istinaden kendisinden haksız olarak masraflar alındığını, bu masrafların iadesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı bankanın almış olduğu masrafların hesap özetleri ile belirlenebilir nitelikte olduğu açıktır. Bu durumda uyuşmazlık belirlenebilir nitelikte bulunduğundan davacının belirsiz alacak davası açmakta hukuki yararı olmadığı anlaşılmakla, davanın 6100 sayılı HMK nın 107,114/1-H ve 115/2 fıkraları uyarınca dava şartı yokluğundan usulden reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
H Ü K Ü M :Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Davanın 6100 sayılı HMK nın 107,114/1-H ve 115/2 fıkraları uyarınca dava şartı yokluğundan USULDEN REDDİNE,
Karar tarihinde yürürlükte bulunan harçlar tarifesi uyarınca alınması gereken 44,40 TL karar harcının 31,40-TL peşin harçtan mahsubu ile eksik 13,00- TL harcın davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
Davalının kendisini bir vekil aracılığı ile temsil ettirdiği anlaşılmakla karar tarihinde yürülükte bulunan AAÜT uyarınca alınması gereken 100-TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
Davacının yaptığı yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
Davalı tarafından yapılan 28-TL yargılama giderlerinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Taraflarca yatırılan ve artan gider avansının hüküm kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı miktar itirabiyle kesin olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.
Katip
¸e-imzalıdır
Hakim
¸e-imzalıdır