Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/891 E. 2019/314 K. 27.03.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2014/891 Esas
KARAR NO : 2019/314
DAVA : Alacak Davası
DAVA TARİHİ: 18.11.2013 ( Mahkememize kayıt tarihi: 17/09/2014)
KARAR TARİHİ: 27/03/2019
Mahkememizde görülmekte olan alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ -İSTEM / Davacı vekili dava dilekçesinde ve özetle; müvekkillerinin hisselerini davalı … ın şirkette yapılması düşünülen operasyon gerekçesine dayalı ricası ile bedelin eksiksiz ödeneceği vaadi ile güvene dayalı iyi niyetle …’a devrettiklerini davacıların davalı şirketin çalışanı ve diğer davalının davcıların patronu olduğunu, uzun bir süre geçmesine rağmen hisse bedellerinin davacılara ödenmediğini, davacıların hisseleri satın alındıktan sonra davalı şirketçe sermaye artırımına gidildiğini, böylece davacıların hisselleri devretmemiş olsalardı sahip olacağı rüçhan hakkının kullanılmasının engellendiğini, bu nedenlerle irade fesadı dolayısıyla davacılar yönünden bağlayıcı olmadığını beyan ederek satış konusu hisselerini satış sonrası sermaye artımında rüçhan hakkına tekabül eden hisseler ile birlikte davacılara aidiyetini talep ettiklerini, aksi kanaate varılması halinde ise hisselerin rayiç bedellerinin satış tarihinden itibaren faizi ile birlikte davacılardan tahsilini talep etmiştir.
SAVUNMA / Davalı … vekili cevap dilekçesinde ve özetle; müvekkilinin eski unvanının …A.Ş. …AŞ. Olan tüzel kişiliğin kurucu hissedarlarından olduğunu, adı geçen şirketin 27/09/2002 tarihinde 100,000 TL sermaye ile kurulduğunu, ve bu sermayenin nominal değeri 10 TL tarihli sermaye arttırım kararı ile 6.500,000.00 TL’ye çıkarıldığını, sermayenin nominal değerinin 10 TL olan 650.000,00 TL hisseye ayrıldığını, şirket hisselerinin 1.850,710,00 TL nominal değerli 185.271 adedinin müvekkilinin mülkiyetinde iken bunlardan 180.374 adedini bazı çalışanların kar ve zarara ortak olmak bilinciyle hareket etmelerini temin etmek ve diğer hissedarların hak ve sorumluluklarını paylaşarak yatırımcı sıfatına sahip olmalarını sağlamak amacıyla davacıların da aralarında bulunduğunu 20 şirket çalışanına 08/02/2010 tarihinde devrettiğini, devrin hisselerin nominal bedelleri karşılığında yapıldığını, ancak hisse devredilen kişilerin hisse devir bedeli ödemediğini, ortada kesinlikle bağışlama iradesinin bulunmadığını, müvekkilinin iyi niyetle hisse devir bedellerinin peşin olarak ödenmesi yerine şirketin elde edeceği net kardan bahse konu yeni hissedarlara dağıtılacak kar tutarlarının kullanılarak ödenmesinin uygun görüldüğünü, taraflar arasında yazılı bir sözleşmenin yapılmadığını ve her iki tarafın iradelerinin aynı hukuki noktalar üzerinde uyuştuğunu ispatlayacak yazılı bir belgenin düzenlenmediğini, söz konusu çalışanların maaşlarını almaya devam ettiğini, şirket kar ederse hisse devir bedellerini ödeyeceklerini şirket kar elde etmezse de hisselerini aynı bedelle müvekkiline devrederek borçlarını ödeyeceklerini bildiklerini, davacıların müvekkillerine devrettiklerini ve dava ile bedelini talep ettikleri hisselerin nominal bedelinin 63.000,00 TL iken … Ortaklığına %30 altındaki bir bedelle 24.114,736 USD’ye satıldığını beyan ederek davanın reddini talep etmiştir.
Davalı …A.Ş. vekili cevap dilekçesinde ve özetle;davalı şirketin taraf ehliyet olmadığını, başlangıçta … adına mevcut pay sahipliliğinin 08/25/2010 tarihinde davacılara devredildiğini, iki yılı aşkın süre sonra tüm hak ve borçlarıyla birlikte tekrar diğer davalıya devrettiklerini, davacıların bedelleri ödeyeceği inancıyla hisseleri devrettikleri ancak bedelleri ödenmediği iddialarının hukuken geçersiz olduğunu, çünkü …’ın davacılara hisse devri esnasında da aynı prosedürün uygulandığını, müvekkilinin yapmış olduğu işlemlerde usulsüzlük varsa tüm hisse devirlerinin iptalinin gerekeceğini, bu davaların açılmasının sebebinin tüm hisselerin … A.Ş’ye devredilmesi nedeniyle davacıların bu satıştan kazanç elde etme gayreti olduğunu, oysa bu satıştan 2010 yılından beri katlanarak zarar eden müvekkilinin yapılan yatırımının maliyetini bile karşılamasının mümkün olmadığını beyan ederek davanın reddini talep etmiştir.
KANITLAR VE GEREKÇE / Tüm dosya kapsamı incelenip değerlendirildiğinde; tarafların iddia ve savunmalarından, anlaşamadıkları hususlar, anlaştıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepler şu şekildedir:
Davacılar, davalı şirket ile gerçek kişiden şirket hisse rayiç bedellerini devir tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faizi ile birlikte talep etmişlerdir.
Davalı, iddia olunan vakıaları inkar ile genel mahiyette davanın reddini savunmuştur.
Dava, hisse rayiç devir bedellerinin davacılara iadesinin gerekip gerekmediği, gerekiyor ise ne kadar verilmesi gerektiğine dair alacağın varlığı ve miktarına ilişkindir.
Dosya kapsamında bilirkişi raporları alınmış, taraflarca hukuki mütalaalar- uzman görüşleri sunulmuştur. Bilirkişiler …, … ve…’ın bilirkişi raporu incelenmiştir. Bilirkişiler …, … ve …’nin 13/03/2017 tarihli bilirkişi raporu incelenmiştir. Bilirkişiler …,… ve …’ın 05/04/2018 tarihli bilirkişi raporu incelenmiştir.
“Sıfat” terimi uygulamada yerleşmiş bir terim değildir. Uygulamada sıfat için “husumet” terimi kullanılmaktadır.(Misal :Y3.HD 26.3.2015, 12514/5042.) HMK m. 327/2 hükmünde, burada incelendiği anlamda sıfat deyimine yer verilmiştir. TBK m.205, I’de de, buradaki anlamda” taraf olma sıfatı” deyimine yer verilmiştir. Sıfat, dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir. Bir sübjektif hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bu nedenle, o hakka ilişkin bir davada davacı olma sıfatı da o hakkın sahibine aittir(aktif husumet). Mesela, bir alacak davasında davacı olma sıfatı o alacağın alacaksına aittir. Alacak davası, o alacağın alacaklısından başka bir (üçüncü) kişi tarafından açılırsa, (dava konusu alacağın mevcut olmadığından dolayı değil) davacının davacı sıfatına sahip olmadığından (sıfat yokluğundan, husumetten) dolayı reddedilir. Bir sübjektif hak kendisinden davalı olarak istenebilecek olan kişi, o hakka uymakla yükümlü (borçlu) olan kişidir. (davalı sıfatı, pasif husumet). Mesela, bir alacak davasında davalı olma sıfatı o alacağın borçlusuna aittir. Alacak davası, o alacağın borçlusundan başka bir (üçüncü) kişiye karşı açılırsa, (dava konusu alacağın mevcut olmadığından dolayı değil) davalının davalı (borçlu) sıfatına sahip olmadığından (sıfat yokluğundan, husumetten) dolayı reddedilir. (Misal:” Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkesine sahip olsalar bile, taraflardan birinin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatı yoksa, davanın esası hakkında bir karar verilemeyeceğinden, dava sıfat yokluğundan (husumetten) reddediler. Taraf sıfatı usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu sübjektif hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunu olduğundan taraf sıfatının yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olduğu için def’i değil, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülmesi mümkün ve mahkemece de kendiliğinden nazara alınması zorunlu bir olgudur” (YHGK 27.01.2016, 13/684-106). Yukarıdaki kısa açıklamanın gösterdiği gibi, bir sübjektif hakkın sahibinin ve o hakka uymakla yükümlü olan kişinin kimler olduğu (yani bir davada davacı ve davalı sıfatının kimlere ait olduğu) tamamen maddi hukuka göre belirlenir. Bu nedenle , bir kişinin belli bir davada gerçekten davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı hususu, usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu (sübjektif) hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunudur. Sıfatın usul hukukunu ilgilendiren yönü (usul hukuku bakımından önemi) şudur: Bir davanın tarafları (veya taraflardan biri) o davada gerçekten (davacı veya davalı) taraf sıfatına sahip değilse, mahkeme, dava konusu hakkın esası (mevcut olup olmadığı) hakkında inceleme yapıp karar veremez. Mahkeme, davanın sıfat (husumet) yokluğundan reddine karar verir. Bu karar, davanın mesmu olmadığına (dinlenemeyeceğine) ilişkin bir karar olmayıp, gene davanın esasına ilişkin bir karardır( taraf olarak gösterilenlerden birinin taraf sıfatının bulunmadığını tespit eden bir karardır). Şüphesiz, böyle bir karar, yalnız o davada taraf olarak gösterilmiş olan kişiler arasında kesin hüküm (HMK m.303) teşkil eder; dava konusu hak ve gerçekten taraf sıfatına sahip ( ve fakat o davada taraf olarak gösterilmemiş) olan kişi bakımından kesin hüküm teşkil etmez. Bir davanın tarafları o davada gerçekten taraf sıfatına sahip ise, o zaman, mahkeme dava konusu hakkın esası hakkında inceleme yapar ve karar verir. Mahkemenin bu kararı, dava konusu hak ve davanın ( gerçek taraf sıfatına sahip olan) tarafları bakımından kesin hüküm teşkil eder( HMK m.303). Taraf sıfatı bir dava şart değildir. Çünkü, sıfat, usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu (subjektif) hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunudur. Sıfat yokluğu, bir def’i değil, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olan bir itirazdır. Hakim, kendisine sunulan dava malzemesinden (davalı veya davacının bildirdikleri vakıalardan yani dava dosyasından) bir itiraz sebebinin varlığını (sıfat yokluğunu) öğrenirse, bunu kendiliğinden (re’sen ) gözetir. Mahkeme, yapacağı inceleme sonucunda, taraflardan birinin o davada taraf sıfatının bulunmadığı kanısına varırsa, davayı sıfat yokluğundan (husumetten ) reddeder. Bu karar, ( dava şartı yokluğundakinin aksine) usulden ( davanın mesmu olmadığından dolayı) bir ret kararı olmayıp, davanın esasına ilişkin bir ret kararıdır. Bu (esastan) ret kararı, davanın tarafları bakımından maddi anlamda kesin hüküm ( HMK m.303) teşkil eder. Bir kişi davada sıfatı olmadığı halde, davacıyı, davalı sıfatı kendisine aitmiş gibi yanıltıp, kendisine karşı dava açılmasına sebebiyet verirse, davanın sıfat yokluğu nedeniyle reddi halinde, davalı yararına yargılama giderlerine hükmedilemez.( HMK m.327/2). Yasal olarak sıfat bu şekilde izah olunmakla somut olayda; davacı …’nın davalı şirkette pay sahipliğine ilişkin dosya kapsamında herhangi bir bilgi ve belgeye rastlanılmamıştır. Davalı ile davacı arasında sözleşmesel veya fiili herhangi bir bağlantı bulunmamakla davacının aktif husumetinin bulunmaması nedeni ile davacı …’ nın davasını davalılara yöneltemeyeceğine kanaat getirilmiş bu nedenle aşağıdaki şekilde iş bu davacı açısından dava husumetten reddedilmiştir. Saptanan ve hukuksal durum karşısında iş bu davacı … yönünden aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. Diğer davacıların hisse devrine ilişkin aktif husumetlerinin bulunduğu ve hisse devreden davalı gerçek kişi ile hisseleri devrolunan davalı şirketin de pasif husumetinin bulunduğu kanunen değerlendirilmiştir.
TMK 6 ve 7 ile HMK 187- 293. maddeleri gereğince ispat hususuna ve ispat kurallarına dikkat edilmiştir. Ayrıca TTK nın ilgili hükümlerine dikkat edilmiştir. Dava konusu hisse devri rayiç bedellerinin davalılardan tahsil edilebilirliği hukuki değerlendirme yani Hakimin kanun uygulaması kapsamında kalmakla; davacıların 08.02.2010 tarihinde bedel ödemeden devraldıkları davalı şirket hisselerini, davalı gerçek kişiye kendi serbest iradeleri ile her hangi bir şart/ kayıt koşulmaksızın serbest iradeleri ile 18.12.2012 tarihinde bedelsiz devrettikleri ve yasal prosedür gereği bu devrin anonim şirket pay sahipleri defterine işlendiği, bu aşamadan sonra yani yasaya uygun devirden sonra davacıların hisse rayiç bedellerini talep etmesinin ticari hayatın olağan akışına aykırı olduğu, hisse devrinin ivazlı olduğu ileri sürülmekle ispat yükünün vakıayı ileri süren davacıya ait olduğu, bu sebeple somut olayda davacıların ilgili hisselerin davalı gerçek kişiye satıldığını ispat etmelerinin lazım geldiği ancak dosya kapsamı incelendiğinde; davacıların ilgili hisselerin devir nedeninin bağış sözleşmesi değilde satış sözleşmesi olduğunu kesin ve yazılı delille kanunen ispatlayamadıklarına kanaat getirilmiştir.
HÜKÜM / Gerekçesi yukarıda izah olunduğu üzere;
1-Davacı … yönünden aktif husumet yokluğundan davanın reddine,
2-Diğer davacılar yönünden davalarının esastan reddine,
3-6100 S HMK gereğince ve Harçlar Kanunu uyarınca davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre karar ve ilam harcı olan 44,40 TL ‘nin davacı tarafça peşin olarak yatırılan 2.220,00 TL ve tamamlama harcı olarak yatırılan 9.712,80 TL olmak üzere toplam 11.868,40 TL harçtan mahsubuna Hazine’ ye gelir kaydına, bakiye 11.824,00 TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
4-İşbu dava nedeni ile davacı tarafından yapılan yargılama giderinin uhdesinde bırakılmasına,
5- Davacı … yönünden dava aktif husumet yokluğundan reddedilmekle; davalılar … ve … kendilerini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli….T. M 3/ 2 ve 7/2 deki esaslara göre ve 6100 S HMK gereğince belirlenen 2.725,00 TL vekalet ücretinin davacı …’ dan tahsili ile davalılara verilmesine,
Diğer davacılar ( … hariç) açısından dava esastan reddedilmekle; davalılar … ve … kendilerini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli ….T. M 3/ 2 deki esaslara göre ve 6100 S HMK gereğince belirlenen 39.950,00 TL vekalet ücretinin davacılardan müştereken ve müteselsilen ( … hariç) tahsili ile davalılara verilmesine,
6- 6100 S HMK m. 333 uyarınca dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen davacı gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacı tarafa iadesine,
Dair, taraf vekillerinin ve davacı asil …’ün yüzüne karşı, mahkememize yazılı / sözlü başvuru ile zabıt katibince tutanağa geçirilmek suretiyle kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık yasal süre içerisinde İstanbul BAM’a gönderilmek üzere istinaf yasa yolu açık olmak üzere yapılan tahkikat sonucunda karar verildi. Karar usulen açıklandı, okundu.
Katip …
¸e-imzalıdır
Hakim …
¸e-imzalıdır