Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/870 E. 2018/899 K. 12.09.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2014/870 Esas
KARAR NO : 2018/899
ASIL DAVA : Tazminat
BİRLEŞEN DAVA:Tazminat
BİRLEŞEN DAVA
TARİHİ : 22/04/2014
KARAR : Asıl ve birleşen dava husumet yokluğundan RED
KARAR TARİHİ : 12/09/2018
Mahkememizde görülmekte olan tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ -İSTEM /
Davacı vekili dava dilekçesinde ve özetle; davalı …’nın 29/05/2007 tarihli kurulmuş … Şirketinin %50 ortağı ve müdürü olduğu diğer %50 payın da kendisine ait olduğunu, hal böyle iken davalının şirkette müdürlük görevi devam ederken aynı adreste aynı konuda faaliyet gösteren …Limited unvanlı bir şirket kurarak çalışmaya başladığını, şirketin iş ve sözleşmelerini kurduğu yeni şirkete sevk ettiğini, bu suretle birlikte ortak oldukları şirketin kazancını ve karını darılttığını, bu sebeple şirket müdürünün yaptığı haksız rekabetin tespit ve menini haksız ticaret faaliyet nedeni ile elde edilen maddi menfaatlerin tespiti ile şirkete devrine, 2.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
SAVUNMA /
Davalı … Kitapçının vekili cevap dilekçesinde ve özetle; bu fiillerden zarar görenin davacının şahsı değil, bilakis ortağı bulunduğu şirketin olduğunu, bu bağlamda da davacının iş bu davaya açmakta hukuki yararı ve aktif husumet ehliyetinin bulunmadığını, davalının da bu davada pasif husumet ehliyetinin olmadığını, kendisine yöneltilen davanın dava şartının noksanlığından ötürü reddini gerekeceğini, TTK’nun 626. Maddesine giren davalarda dava açma hakkının 3 ay içerisinde zaman aşımına uğradığını, dolayısı ile bu davanın görülemeyeceğini, davacı tarafından davalıya gönderilen …Noterliğinin… numaralı ihtarnamesinin 15/05/2013 tarihli olduğunu, dolayısıyla davacının davalının yeni şirket kurduğunu daha önceden bildiği tarafların 1998 tarihinden itibaren evli olduğunu, aralarında derdest bir boşanma davacı bulunduğunu, davacının kötü niyetli olduğunu, şirketin konusuna giren işin davalı … tarafından 1997 yılından beri yapıldığını, bu boşanma davası olmasa idi bu davanın açılmayacağını, haksız rekabetin mevcut olmadığını beyan ederek davanın reddine karar verilmiştir.
BİRLEŞEN DAVA: İstanbul Kapatılan …Asliye Ticaret Mahkemesi …Esas … Karar Sayılı Dosyasında Davacı Vekili Dava Dilekçesinde ve Özetle; Davalı diğer şirket ortağı olan … aleyhine davalının haksız rekabetinin tespit ve menine, davalının bu haksız ticari faaliyetleri nedeniyle elde edilen maddi menfaatlerinin tespiti ile şirkete devrine ilişkin İstanbul… Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas sayılı dava dosyası ile dava açtıklarını, mahkememizde açılan davanın bu dosya ile birleştirilmesini, haksız rekabetin tespiti ve önlenmesi, haksız rekabet ve haksız ticari faaliyetler nedeni ile davalının elde ettiği maddi menfaatlerin tespiti ile bunun ortağı olduğu şirkete devrini, 20.000,00 TL manevi tazminatın davalı … Arşivi şirketinden tahsilini talep ettiklerini beyan ederek birleştirme kararı verilmesini talep etmiştir.
KANITLAR /
-Bilirkişi;… tarafından hazırlanan 14/09/2017 tarihli bilirkişi raporunda; davalı …’nın Limited Şirket müdürünün özen borcu ile rekabet etme yükümlülüğünü ihlal etmesinden ötürü maddi tazminat ile manevi tazminat ödemeye mahkum edebileceği sonucunda varıldığını, TTK hükümleri çerçevesinde manevi tazminatın da koşullarının somut olayda yerine geldiği sonucuna vardığı yolunda görüş ve kanaatini bildirmiştir.
-Bilirkişi; … tarafından hazırlanan 06/10/2017 tarihli bilirkişi raporunda; Davacı yanın ortak olduğu … Şirketinin sunduğu ticari defterlerin TTK hükümlerine göre gerekli açılış onayına sahip olmakla birlikte kapanış (ibraz) tasdikleri yönünden de gerekli onaya sahip olduğunu, şirketin ticari defterlerinin HMK 222’ye göre delil niteliğinde olup olmadığı hususunun Sayın Mahkememizin takdirinde bulunduğunu, …Limited Şirketi’nin sunduğu ticari defterlerin TTK hükümlerine göre gerekli açılış onayına sahip olmakla birlikte kapanış (ibraz) tasdikleri yönünden de gerekli onaya sahip olduğunu, şirketin ticari defterlerinin HMK 222’ye göre delil niteliğinde olup olmadığı hususunun Sayın Mahkemenin takdirinde bulunduğunu, davalı yanın önce şahsi işletmesi ile geçmiş yıllarda dava dışı muhtelif şirketlere muhtelif tarihlerde faturalar düzenlendiğini, sonrasında ise eşi ile kurduğu şirkete bu müşterilerini aktardığını, daha sonra eşinden boşanma davası açılması ile birlikte hakim ortağı olduğu yeni yasaların tek ortaklı şirket kurulmasının imkan vermesi ile davalı yanın kendi adına şirket kurarak davacı yan olan eşi ile ortaklığı bulunan şirketteki portföyündeki müşterileri bu şirkete transfer ettiğini, bu durumun genel anlamda TTK 613/2 maddesinde belirtilen rekabet eden işlem ve koşullar tanımına uyduğunu ancak davacı yanın boşanma davasının göz önünde bulundurulduğunda TMK’nın yürürlük tarihi olan 01/01/2002’den öncesinde başlayıp devam eden evliliklerde, eşlerin ayrıca mal rejimi sözleşmesi yapmamışlarsa 31/12/2011 tarihine kadar ”Mal Ayrılığı Rejimi” 01/01/2002’den sonrası için ”Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi” geçerli olacağını, bu evliliklerde 01/01/2002’den önce eşlerin her birinin üzerine kayıtlı olan malların kendisinde kalmaya devam etmekte ve herhangi bir sözleşme yapmamış oldukları takdirde 01/01/2002’den sonrası için bu malların kimin üzerinde kayıtlı ise onun kişisel malı sayılacağını, eşlerin TMK’nın yürürlüğe girmesinden sonra kazandıkları malların ise ”edinilmş mal” olarak sayılacağını, davalı yanın daha önceki ve şimdi ki yaptığı işin de kendisinin branşı olduğunu, eğitim aldığını ve müşteri portföyününde olduğu gerçekle ”Çalışmasının karşılığı edinimler” maddesine uyup olmadığı hususunun Sayın Mahkememiz takdirinde bulunduğunu, dolaysız somut olay özelinde sürekli olarak davalı yanın bulunduğu işletmeleri tercih eden işe konu müşterilen bu tercihlerinin, davalı yanın yaptığı iş konusunun hususiyeti gereği olduğunu, bu özel durumun TTK 613/2 maddesindeki rekabet eden işlem ve koşullar tanımına iki ayrı ticaret yapan esnaf harici davalı yanın ve davacı yanın kanunlar önünde birbirine eş olması halinin bulunmasının haksız rekabetin varlığının uymayacağı kanaatine varılmakla, davaya konu somut olaydaki mevcut durumun haksız rekabet -şirketle rekabet eden işlem ve davranışlardan sayılıp sayılmayacağı hususundaki takdirin ve kararın Mahkememizde olduğu yolunda görüş ve kanaatini bildirmiştir.
GEREKÇE /
Tüm dosya kapsamı incelenip değerlendirildiğinde; tarafların iddia ve savunmalarından, anlaşamadıkları hususlar, anlaştıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepler şu şekildedir:
“Sıfat” terimi uygulamada yerleşmiş bir terim değildir. Uygulamada sıfat için “husumet” terimi kullanılmaktadır.(Misal :Y3.HD 26.3.2015, 12514/5042.) HMK m. 327/2 hükmünde, burada incelendiği anlamda sıfat deyimine yer verilmiştir. TBK m.205, I’de de, buradaki anlamda” taraf olma sıfatı” deyimine yer verilmiştir. Sıfat, dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir. Bir sübjektif hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bu nedenle, o hakka ilişkin bir davada davacı olma sıfatı da o hakkın sahibine aittir(aktif husumet). Mesela, bir alacak davasında davacı olma sıfatı o alacağın alacaksına aittir. Alacak davası, o alacağın alacaklısından başka bir (üçüncü) kişi tarafından açılırsa, (dava konusu alacağın mevcut olmadığından dolayı değil) davacının davacı sıfatına sahip olmadığından (sıfat yokluğundan, husumetten) dolayı reddedilir. Bir sübjektif hak kendisinden davalı olarak istenebilecek olan kişi, o hakka uymakla yükümlü (borçlu) olan kişidir. (davalı sıfatı, pasif husumet). Mesela, bir alacak davasında davalı olma sıfatı o alacağın borçlusuna aittir. Alacak davası, o alacağın borçlusundan başka bir (üçüncü) kişiye karşı açılırsa, (dava konusu alacağın mevcut olmadığından dolayı değil) davalının davalı (borçlu) sıfatına sahip olmadığından (sıfat yokluğundan, husumetten) dolayı reddedilir. (Misal:” Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, taraflardan birinin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatı yoksa, davanın esası hakkında bir karar verilemeyeceğinden, dava sıfat yokluğundan (husumetten) reddedilir. Taraf sıfatı usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu sübjektif hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunu olduğundan taraf sıfatının yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olduğu için def’i değil, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülmesi mümkün ve mahkemece de kendiliğinden nazara alınması zorunlu bir olgudur” (YHGK 27.01.2016, 13/684-106). Yukarıdaki kısa açıklamanın gösterdiği gibi, bir sübjektif hakkın sahibinin ve o hakka uymakla yükümlü olan kişinin kimler olduğu (yani bir davada davacı ve davalı sıfatının kimlere ait olduğu) tamamen maddi hukuka göre belirlenir. Bu nedenle , bir kişinin belli bir davada gerçekten davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı hususu, usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu (sübjektif) hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunudur. Sıfatın usul hukukunu ilgilendiren yönü (usul hukuku bakımından önemi) şudur: Bir davanın tarafları (veya taraflardan biri) o davada gerçekten (davacı veya davalı) taraf sıfatına sahip değilse, mahkeme, dava konusu hakkın esası (mevcut olup olmadığı) hakkında inceleme yapıp karar veremez. Mahkeme, davanın sıfat (husumet) yokluğundan reddine karar verir. Bu karar, davanın mesmu olmadığına (dinlenemeyeceğine) ilişkin bir karar olmayıp, gene davanın esasına ilişkin bir karardır( taraf olarak gösterilenlerden birinin taraf sıfatının bulunmadığını tespit eden bir karardır). Şüphesiz, böyle bir karar, yalnız o davada taraf olarak gösterilmiş olan kişiler arasında kesin hüküm (HMK m.303) teşkil eder; dava konusu hak ve gerçekten taraf sıfatına sahip ( ve fakat o davada taraf olarak gösterilmemiş) olan kişi bakımından kesin hüküm teşkil etmez. Bir davanın tarafları o davada gerçekten taraf sıfatına sahip ise, o zaman, mahkeme dava konusu hakkın esası hakkında inceleme yapar ve karar verir. Mahkemenin bu kararı, dava konusu hak ve davanın ( gerçek taraf sıfatına sahip olan) tarafları bakımından kesin hüküm teşkil eder( HMK m.303). Taraf sıfatı bir dava şart değildir. Çünkü, sıfat, usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu (subjektif) hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunudur. Sıfat yokluğu, bir def’i değil, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olan bir itirazdır. Hakim, kendisine sunulan dava malzemesinden (davalı veya davacının bildirdikleri vakıalardan yani dava dosyasından) bir itiraz sebebinin varlığını (sıfat yokluğunu) öğrenirse, bunu kendiliğinden (re’sen ) gözetir. Mahkeme, yapacağı inceleme sonucunda, taraflardan birinin o davada taraf sıfatının bulunmadığı kanısına varırsa, davayı sıfat yokluğundan (husumetten ) reddeder. Bu kara, ( dava şartı yokluğundakinin aksine) usulden ( davanın mesmu olmadığından dolayı) bir ret kararı olmayıp, davanın esasına ilişkin bir ret kararıdır. Bu (esastan) ret kararı, davanın tarafları bakımından maddi anlamda kesin hüküm ( HMK m.303) teşkil eder. Bir kişi davada sıfatı olmadığı halde, davacıyı, davalı sıfatı kendisine aitmiş gibi yanıltıp, kendisine karşı dava açılmasına sebebiyet verirse, davanın sıfat yokluğu nedeniyle reddi halinde, davalı yararına yargılama giderlerine hükmedilemez.( HMK m.327/2).
Asıl davada davacı … Kitapçı (…Şirketinin % 50 hissedarı ) , davalı …’ nın…Şirketinde ( % 50 hissedarı ) müdürlük görevi devam ederken aynı konuda aynı adreste …Limited Şirketi kurup çalıştırmasından dolayı; haksız rekabeti bulunduğu iddiası ile haksız rekabetin tespitini- önlenmesini, haksız rekabet ve haksız ticari faaliyet nedeni ile elde edilen maddi menfaatlerin tespitini ve şirkete devrini, 20.000 TL manevi tazminatın tahsilini talep etmiştir. Asıl davada davalı … davanın husumetten, usulden ve esastan davanın reddini genel mahiyette savunmuştur. Birleşen davada davacı … Kitapçı (…Şirketinin % 50 hissedarı ) ,…Şirketi aktifken, devam ederken aynı konuda aynı adreste …Limited Şirketi kurulup çalıştırmasından dolayı; haksız rekabeti bulunduğu iddiası ile haksız rekabetin tespitini- önlenmesini, haksız rekabet ve haksız ticari faaliyet nedeni ile elde edilen maddi menfaatlerin tespitini ve şirkete devrini, 20.000 TL manevi tazminatın tahsilini talep etmiştir. İş bu davada birleştirme talebi de bulunduğu dikkate alınarak mahkememiz yukarıdaki esasına kayıtlı asıl dava dosyasına birleştirme kararı verilmiştir. Asıl ve birleşen dava, haksız rekabete ilişkin haksız rekabetten kaynaklanan tespit, önleme ile maddi ve manevi zararın tazminine ilişkindir. Asıl ve birleşen dava dilekçeleri ve tüm dosya kapsamı incelendiğinde; davacı asil …’ nın kendi adına asaleten talepte bulunduğu, vekiline verilen vekaletname incelendiğinde davacı şahıs gerçek kişi…’ nın kendi adına asaleten vekaletname vermiş olduğu, dava dilekçelerinde kendi adına asaleten taleplerde bulunulduğu, şirket adına dava açıldığına dair zımni ve ya aleni ibarelerin bulunmadığı, şirket adına dava açmamakla şirket için elde edilen menfaatlerin şirkete devrinin talep edildiği bu durumda da şirket ortağı olması iddiası ile talepte bulunulduğunun açıkça belirtilmediği, …Şirketi adına vekaleten veya hissedar olarak şirket adına talepte bulunulmadığı anlaşılmıştır. Davanın ( asıl ve birleşen) açıldığı tarihte talep konusu da incelendiğinde şirketler arasında haksız rekabet iddiasında bulunulduğu görülmektedir. Ancak gerçek kişi davacı … Kitapçı’ nın kendi adına talepte bulunduğu, buna dair şahsi vekalet verdiği ve talep sonucunun bulunduğu anlaşılmıştır. Davacının şirket adına hissedar olması nedeni ile açıkça şirket adına talepte bulunulmadığı, şirket adına vekil olması nedeni ile açıkça şirket adına talepte bulunulmadığı, veya şirket temsilcisi olması nedeni ile açıkça şirket adına talepte bulunulmadığı anlaşılmaktadır. Davacının dava konusu talepte bulunma hakkı olmadığı ancak … Galeri şirketinin talepte bulunabileceği, davacının buna dayanmadığı gerçek kişi olarak davayı açtığı, bir hakka ilişkin bir davada davacı olma sıfatı o hakkın sahibine ait olmakla davacının bu hakka sahip olmadığı bu nedenle şirkete ait olan hakka dair kendi adına talepte bulunamayacağı, başkaca da davacının hakkı olduğuna dava dilekçelerinde ibarelere rastlanmadığı anlaşılmaktadır. İş bu davada davacının iddiası gibi kendi husumeti bulunmamaktadır. Davacının doğru sıfatı taşımadığı davada husumetinin bulunmadığı tespit olunmuştur. Saptanan ve hukuksal durum bu olunca; yukarıdaki mevzuata ilişkin açıklanan teori ışığında asıl ve birleşen dava davacısının talebin muhatabı olamayacağı anlaşılmış husumeti bulunmamasından dolayı aktif husumeti bulunmadığından asıl ve birleşen davası husumet yokluğundan reddolunmuştur.
HÜKÜM / Gerekçesi yukarıda izah olunduğu üzere;
1-Asıl dava açısından; davacının maddi ve manevi tazminat talebinin husumet yokluğundan reddine,
2-Birleşen dava açısından; davacının maddi ve manevi tazminat talebinin husumet yokluğundan reddine,
Asıl Dava yönünden;
3-6100 S HMK gereğince ve Harçlar Kanunu uyarınca karar ve ilam harcı olan 35,90 TL ‘nin davacı tarafça peşin olarak yatırılan 341,55 TL harçtan mahsubu ile Hazine’ ye gelir kaydına, bakiye 305,65 TL harcın karar kesinleştiğinde davacı tarafa talebi ile iadesine,
4- Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T. deki esaslara göre ve 6100 S HMK gereğince belirlenen 2.180,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
Birleşen Dava yönünden;
5-6100 S HMK gereğince ve Harçlar Kanunu uyarınca davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre karar ve ilam harcı olan 35,90 TL ‘nin davacı tarafça peşin olarak yatırılan 341,55 TL harçtan mahsubu ile Hazine’ ye gelir kaydına, bakiye 305,65 TL harcın karar kesinleştiğinde davacı tarafa talebi ile iadesine,
6- Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T. deki esaslara göre ve 6100 S HMK gereğince belirlenen 2.180,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalılara verilmesine,
7- İşbu dava nedeni ile davacı tarafın asıl ve birleşen davalar yönünden yaptığı yargılama giderinin uhdesinde bırakılmasına,
8- İşbu dava nedeni ile davalı tarafından yapılan 25,00 TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalılara verilmesine,
9- 6100 S HMK m. 333 uyarınca dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine,
Dair, Davacı birleşen dava davacısı …,Davacı birleşen dava davacısı vekili Av. …, Davalı- birleşen dava davalısı yani davalılar vekilinin yüzüne karşı, mahkememize yazılı / sözlü başvuru ile zabıt katibince tutanağa geçirilmek suretiyle kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık yasal süre içerisinde İstanbul BAM’a gönderilmek üzere istinaf yasa yolu açık olmak üzere yapılan tahkikat sonucunda karar verildi. Karar usulen açıklandı, okundu.
Katip …
Hakim …
¸e-imzalıdır