Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/191 E. 2022/551 K. 15.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/191 Esas
KARAR NO : 2022/551

DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 15/09/2006
KARAR TARİHİ : 15/09/2022

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili tarafından verilen dava dilekçesinde özetle; Davacı şirketin yönetim ve denetiminin … ye aktarılan şirketlerden olduğu ve … tarafından atanan denetçilerce hazırlanan 03.08.2006 tarihi Denetim Kurulu Raporunda/ şirketin zarara uğratıldığının ve her bir sorumlunun sorumluluğunun kapsamının belirlendiğini, denetçi raporunun şirketin 15.09.2006 tarihli genel kurulunda tartışıldığını, 2001 yılına ilişkin ibraların geçersizlikleri nedeniyle TTK.m.380 uyarınca kaldırılmasına ve sorumlular hakkında dava açılmasına karar verildiğini, söz konusu şirketin … grubu şirketlerinden olduğunu, şirketin … Bankası şubelerinden aldığı kredileri …AŞ’ne… A.Ş.’ne teminatsız olarak aktardıklarını veya bu işleme kayıtsız kaldıklarını, her iki şirkete toplamda 8.232.896,50 ABD Doları aktarıldığını, 2001, 2002 ve 2003 yıllarında görev yapan davalıların seleflerinin haksız fillerinden kaynaklanan yolsuz muameleleri denetlemedikleri (1) ila (10) nolu Yönetim Kurulu Üyesi olan davalıların TTK. m.337 hükmünden kaynaklanan sorumluluğa tabi olduklarını, sorumluluğun banka kredilerinin tedbirsizce başka grup şirketlerine aktarılmasından kaynaklandığını, kredilerin bu şekilde başka şirketlere aktarılmasının yöneticilerin ve denetçilerin sorumluluğunu gerektirdiğini, davalılar aleyhine kusur karinesinin işlediğini, (11), (12) ve (13) nolu davalıların ise denetçi olarak hukuka aykırı işlemleri denetlemediklerini ve oluşan zarardan bu sıfatla sorumlu olduklarını, TTK.m.354 hükmünde tarif eden görevlerini layıkıyla yerine getirmeyen davalıların TTK.m.359 uyarınca sorumlu olduklarını, davacı şirketin 25.09.1998 tarihi itibariyle 12 gerçek kişi hissedardan oluştuğunu, yapılan sermaye artırımı neticesinde bazı hissedarlann sermaye taahhütlerini yerine getirmemesi üzerine, bu hissedarların pay sahipliği haklarından mahrum bırakılmalarına karar verildiğini, payların mali durumu zayıf olan …A.Ş. ne aktarılmasına onay verilmemesi gerektiğini, bu şirketin sermaye taahhüdünü ödeyemeyeceğinin baştan belirli olduğunu, payların bu şirkete devredilmesi ve sermaye taahhüdünün yerine getirilmesinin takip edilememesi karşısında, davalıların şirketi zarara uğrattıkları iddiasında bulunarak aktarılan kredilere ilişkin olarak şimdilik 7.000 TL.lık kısmın zarar tarihinden itibaren avans faiziyle birlikte tazminini ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılara yüklenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılara usulüne uygun dava dilekçesi, duruşma gün ve saati tebliğ edilmiş, davalı … vekili vermiş olduğu 01/12/2006 tarihli cevap dilekçesinde: Ortada geçerli bir ibra kararı varken sorumluluk davası açılamayacağı, 17.06.2002 tarihli 2001 yılına ait genel kurul toplantısında hakkında nitelikli ibra kararının alındığı, 4 yıl sonra bu kararın yok sayılmasının hukuka uygun zararla illiyet bağının ortaya konulmadığı, davacının dava konusu hususları 17.06.2002 tarihli genel kurulda öğrendiğine göre; ibranın iptali için 3 aylık sürede dava açmadığı gibi ıttıla tarihinden itibaren 2 yıllık zamanaşımı süresinde de sorumluluk davası ikame etmediği, teminat alınmadan para aktarıldığı iddiasının geçerli olmadığı, kredi borcuna karşılık … A.Ş.nin kefili olduğu 31.08.2003 tarihli ve 6.209.116.-USD senedin verildiğini, zarar verdiği ifade edilen işlemlerin ….Grubu şirketler arasında cereyan etmesi nedeniyle gerçek anlamda bir zararın söz konusu olmadığını, hisse devri ile ilgili doğduğu ifade olunan zarar konusunda da ödemelerin yapılması için karar alınarak bunun ortaklara iletildiğini, bunda zorlanan ortakların ise hisselerini devrettiklerini, bu aşamada müvekkilinin de içinde bulunduğu yönetim kurulunun hisse devirlerini onaylama ve devirleri engelleme gibi bir hak ve yetkilerinin olmadığı, kaldı ki hisselerini devreden ortakların aynı zamanda … A.Ş’nin de ortakları bulunduğunu, yani dolaylı ortaklığın söz konusu olduğunu belirterek; geçerli bir ibra kararı bulunması ve zamanaşımı nedeniyle davanın reddine, esas itibarıyla da haksız ve mesnetsiz davanın reddi ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı yana yükletilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı … vekili tarafından verilen 14.03.2007 tarihli Cevap Dilekçesinde özetle: “Sorumluluk açısından TTK.m.336, 337 ve 340 hükümlerinin yollamasıyla TTK.m.309 hükmünün uygulama alanı bulacağı, davacının dava konusu olan 17.06.2002 tarihli genel kurulda öğrendiğinden, hem 2 yıllık ve hem de 5 yıllık zaman aşımı sürelerinin geçtiğini, dava dilekçesinin içeriğinin müphem olduğunu, sorumluluğun koşullarının ortaya konulmadığını, bir dava şartı olan genel kurul kararının bu dava açıldıktan sonra 15.09.2006 tarihinde alındığını, bu nedenle davanın reddinin gerektiğini, Î7.U6.2002 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında 2001 yılı ve öncesinde görev yapan yöneticilerin ve denetçilerin ibra edildiğini, nitelikli ibranın aynı konuda yöneticilere ve denetçilere dava açılmasının önüne geçtiğini, müvekkilinin zararın doğduğu iddia edilen dönemde de yönetim kurulu üyesi sıfatını taşımadığını, temlik sözleşmesinin geçersiz olduğunu …’ nin taraf sıfatını taşımadığını, grup şirketlerine aktarılan krediler bakımından zararın ne şekilde oluştuğunun ortaya konulamadığını, nedensellik bağının da açıklanamadığını, teminat senedinin akıbetinin davacı tarafından açıklanmadığını, hisse senetlerinin devrine onay verilmemesi hususunda yönetim kurulunun bir yetkisinin bulunmadığını, hisse devirlerinin RTÜK Kanununa uyum sağlama amaçlı olduğunu, Savunarak, – Davanın zamanaşımı ve dava şartı bulunmaması ve temlik sözleşmesinin geçersiz olması nedeniyle reddine ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili tarafından verilen 06/12/2006 tarihli cevap dilekçesinde özetle: dava konusu alacağın temlik işleminin ve ıslah talebinin haksız oldğuunu, zamanaşımının gerçekleştiğini, son genel kurul toplantısında tek başına davacının yer almasının bir karar değil, bir irade açıklaması olduğunu, TTK. M.337 hükmünün ancak yöneticinin seçildiği hesap yılı içindeki zararlandırıcı işlemler bakımından söz konusu olabileceği , 15/09/2006 tarihli genel kurul kararının iptal edildiğini, davacının alacağın tahsili yönünde neler yaptığını açıklamadığı savunmasında bulunarak; davanın zamanaşımından reddine, haksız ve yasal dayanaktan yoksun davanın genel kurul kararı alınmadan veya diğer sebeplerle reddine , yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili tarafından verilen 13/11/2006 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; Denetici sıfatını taşıyan müveklinin yapılan işlemleri gerçekleştirmediğini, ve bu işlemlerden sorumlu olmadığını, ayrıca 2001 genel kurul toplantısında bir vasıflı ibranın vaki olduğunu, şirketin alacaklarının TMMF’nin el koyması nedeniyle donuklaştığını, davacı tarafın hangi kredinin ne zaman kullanıldığını, hangi grup şirketine aktarıldığını, işlemlerde kimin imzasının bulunduğunu, 2001 yılı mali tablolarının neden gerçek olmadığını katınlamakla yükümlü olduğunu, zamanaşımının gerçekleştiğini, vasıflı ibranın sorumluluk davasına engel olduğunu, İktisat Bankasından 31/08/2003 vadeli ve 6.209,116 ABD Doları vadeli teminat senedinin akıbetinin açıklanması gerektiğini, hisse devrinin Rtük Kanunundaki değişiklikten kaynaklandığını ve şirketin zararına yol açmadığını savunarak; zamanaşımı nedeniyle davanın reddine, dava açılması için gerekli genel kurul kararı bulunmadığından ve ibranın geçerli olması nedeniyle davanın esastan reddine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili tarafından verilen 13/11/2006 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; davacı şirketin 2002 ve 2003 yıllarına ait olağan genel kurulunun bu dava açıldıktan sonra 15/09/2006 da yapıldığnı, müvekkilinin 17.06.2002 tarihinde yapılan 2001 yılı olağan faaliyet dönemi genel kurulunda denetçi olarak seçildiği, ancak 30.09,2002 tarihinde görevinin sona ermesi ile şirketten ayrıldığından denetim görevini yapamadığı, daha sonra da 07,02.2003 tarihinde … tarafından azledildiği, kredi işlemlerinin 2001 de cereyan ettiği ve bu dönemin de ibra edildiği, dava dilekçesinin zarar ve kusur durumlarını göstermediği, kredinin ne zaman kullandırıldığı kimlerin imzasının bulunduğu alacağın takip konusu yapılıp tahsil edilemediği 2001 yılı bilançosunda neyin gerçek olmadığı hususlarını ve bunun illiyet bağım ispat etmediği, davanın 5 yıllık ve 2 yıllık zamanaşımına uğradığı, dava konusu işlemlerden hisse devri ve şirketlere para aktarılma konularında denetçi olan müvekkilinin kusurlu bir eyleminin söz konusu olmadığı, bahsi geçen karar ve işlemlerde müvekkilinin tasarrufu bulunmadığını beyan ederek; Davanın zamanaşımı nedeniyle reddine, dava açılması için geçerli bir genel kurul kararı olmadığından davanın reddine ve yasal dayanaktan yoksun ve geçmiş ibraların geçerli olması nedeniyle esastan reddine ve yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacıya yükletilmesini talep etmiştir.
Mahkememizce yapılan yargılama sonucunda; ; Yönetim ve denetim kurulu üyelerinin gerçekleşen zararlar nedeniyle sorumlu oldukları, zararın gerçekleşmiş sayılması için paranın gönderildiği şirkete başvurulması ve ona karşı tüm yasal yolların tüketilmiş olmasının gerekmediği, davacı şirketin … Bankası’ndan kullandırılan kredileri yine kendi bünyesinde bulunan şirketlere aktarılmasından ve artırılan sermaye dolayısıyla ödenmemiş 1.283.334,97 TL tutarındaki sermaye borcunun ödeme kabiliyeti bulunmayan … AŞ’ye devrine onay vermeleri sebebiyle kusurlu oldukları, sorumluluklarının bulunmadığını ispat edemedikleri, davacının alacak talebinin temelinin davalıların haksız eylemlerinden kaynaklandığı, davalıların temerrütü için ayrıca ihtar gerekmediği, davacı alacağına haksız eylem tarihinden itibaren faiz hükmedilmesi gerektiği, dava konusu zararlandırıcı işlemlerden 3.821.334,40 USD’lik kısmın 20.08.1999 tarihinde …AŞ’ye aktarıldığı, zararın bu tarihte gerçekleştiği, bakiye 579.716,20 USD’lik kısmın 03.01.2000 tarihinde… AŞ’ye aktarıldığı ve zararın bu tarihte gerçekleştiği, toplam zarar miktarı olan 4.401.051,60 USD’lik zararın 3.821.334,40 USD’sine 20.08.1999 tarihinden 579.716,20 USD’ye 03/01/2000 tarihinden itibaren, 3095 sayılı yasanın 4/a maddesi uyarınca faiz işletilmesi gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 3.821.334,40 USD’ye 20/08/1999 tarihinden, 579.716,20 USD’ye 03/01/2000 tarihinden itibaren, 3095 sayılı yasanın 4/a maddesi uyarınca işleyecek faiz ile 1.283.334,97 TL’ye 09/10/2001 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar …, …, …dışındaki davalılardan tahsili ile davacıya ödenmesine, davalılar …, …, … hakkındaki davanın HMK 150 maddesi uyarınca açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
Mahkememizin 2006/605 Esas sayılı dosyasında yapılan yargılama sonucunda verilen karar davacı vekilleri , davalılar …, …, …, … , … , … , … vekilleri ile katılma yolu ile … terekesi tasfiye memuru vekili tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 14/11/2019 tarih ve 2019/3747 Esas, 2019/7229 Karar sayılı ilamı ile Mahkememizce verilmiş olan karar bozulmuş, bozma ilamında; “…. Davalılardan … hakkında açılan davanın eldeki dosyadan tefriki ile bir başka dosya üzerinden yargılamasının yapılmasına karar verildiği halde, mahkemece adı geçen davalı hakkındaki davanın HMK.nın 150. maddesi uyarınca açılmamış sayılmasına hükmedilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.
Dava, … AŞ’nin … Bankasından kullanmış olduğu kredinin grup şirketlerine teminatsız olarak aktarılıp geri dönüşünün olmaması nedeniyle oluşan şirket zararının, yine yapılan sermaye artırımı sonrasında payların mali durumu zayıf olan …A.Ş. ye devredilmesine onay verilmesi ve sermaye taahhüdünün yerine getirilmesinin takip edilmemesi nedeni ile oluşan şirket zararının tahsili için davalı yönetim kurulu üyelerine ve denetim kurulu üyelerine karşı eski yönetici ve denetçilerin selefleri olmaları nedeniyle 6762 Sayılı TTK’nın 337. maddesine dayalı olarak açılan sorumluluk davasıdır.
Dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanununun 309. maddesi uyarınca “Mesul olan kimselere karşı tazminat istemek hakkı davacının zararı ve mesul olan kimseyi öğrendiği tarihten itibaren iki yıl ve her halde zararı doğuran fiilin vukuu tarihinden itibaren beş yıl geçmekle müruruzamana uğrar. Şu kadar ki; bu fiil cezayı müstelzim olup Ceza Kanununa göre müddeti daha uzun müruruzamana tabi bulunuyorsa tazminat davasına da o müruruzaman tatbik olunur.” Somut olayda sorumluluk doğurduğu iddia olunan dava dışı İktisat Bankasından alınarak dava dışı şirketlere kredi kullandırılması şeklinde oluşan zararlandırıcı işlem ile mali durumu zayıf olan şirkete pay devirlerine onay verilmesi ve sermaye taahhüdünün yerine getirilmesinin takip edilmemesi şeklinde oluşan zararlandırıcı işlem tarihlerinden itibaren beş yıllık zamanaşımı süresinin işleyecek olmasına göre her bir zararlandırıcı işlem tarihinden itibaren zamanaşımı defilerinin incelenip değerlendirilmesi gerekmektedir. Ancak mahkemece, 03/08/2006 tarihli denetim kurulu raporunda davalıların şirketi mali zarara uğrattıkları tespiti yapılmış olmakla, zararın doğumunun … tarafından bu tarihte öğrenilmiş bulunduğu gerekçesiyle davalıların zamanaşımı def’ileri yerinde görülmemişse de yapılan değerlendirme zararı ve mesul olan kimseyi öğrenmeyle başlayan iki yıllık zamanaşımına ilişkin bulunmakla zararı doğuran fiilin vukuu tarihinden itibaren başlayan beş yıllık zamanaşımı süresine ilişkin bir değerlendirme yapılmamıştır. Bu suretle, mahkemece dava konusu edilen her bir zararlandırıcı eylem yönünden beş yıllık zamanaşımı süresinin bu hükümler çerçevesinde tespiti ile zamanaşımı def’ilerinin değerlendirilmesi gerekirken, bu hususta değerlendirme yapılmaksızın zamanaşımı def’ilerinin reddiyle işin esası hakkında karar verilmesi doğru olmamış, kararın temyiz eden davalılar yarına bozulması gerekmiştir.
Bozma sebep ve şekline göre davacı vekili, davalılar …, …, …, …, …, …, … vekilleri ile katılma yoluyla …Tasfiye Memurunun sair temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir…” şeklinde hüküm kurulmuştur.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 14/11/2019 tarihli, 2019/3747 E, 2019/7229 Karar sayılı ilamına karşı davacı vekili, davalılar …, … ve … vekili tarafından karar düzeltme yoluna müracaat edilmiş, Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 2020/781 E, 2021/7306 Karar sayılı 22/12/2021 tarihli karar düzeltme ilamında; “….Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre davalı …’ın kararı temyiz etmediği ve onun yararına yapılmış bir bozma bulunmadığının anlaşılmasına, Yargıtay HGK’nın 10.10.2019 tarih, 2017/11-47 E. 2019/1040 K. sayılı ilamında ifade edildiği üzere denetim kurulu üyelerinin kanun ve esas sözleşme ile kendilerine yüklenen görevleri gereği gibi yapmak zorunda olmalarına, bu husus 6762 sayılı TTK’nın 359. maddesinde; “Murakıplar, kanun veya esas mukavele ile kendilerine yükletilen vazifelerini hiç veya gereği gibi yapmamalarından doğan zararlardan dolayı kusursuz olduklarını ispat etmedikçe müteselsilen mesuldürler. Bu mesuliyet hakkında 309 ve 341 inci maddeler hükümleri tatbik olunur.” şeklinde belirtilmiş olup denetim kurulu üyelerinin sorumluluğunun mahiyeti itibariyle yönetim kurulu üyeleri hakkında 6762 sayılı TTK’nın 336/1. maddesinin 5. bendinde yer alan, gerek kanunun gerek esas sözleşmenin kendilerine yüklediği vazifelerin kasten veya ihmal sonucu yapılmaması hâlinde doğan sorumluluğun aynı bulunmasına, denetim kurulu üyeleri de tıpkı yönetim kurulu üyeleri gibi, kanun veya esas sözleşme ile kendilerine yükletilen bir vazifeyi ihmal ederlerse, bu hususta kusursuz olduklarını ispat etmedikçe sorumluluktan kurtulamayacak olmalarına göre davalılar …, … ve … vekilinin tüm, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair karar düzeltme istemlerinin reddine karar vermek gerekmiştir.
Davacı vekilinin davalılar …ve …’a yönelik karar düzeltme istemlerinin incelenmesine gelince, davalı … ve …’a dava dilekçesi usulüne uygun tebliğ edilmesine rağmen yasal süresinde cevap vermedikleri, … vekilinin yasal süresinden sonra 20.11.2015 tarihinde verdiği 27.07.2015 tarihli ek bilirkişi raporuna itiraz dilekçesi ile … terekesi tasfiye memuru vekilinin de 26.11.2015 tarihinde verdiği 27.07.2015 tarihli ek bilirkişi raporuna itiraz dilekçesi ile zamanaşımı definde bulunduğu anlaşılmıştır. Cevap dilekçesinde zamanaşımı defi ileri sürülmemiş ya da süresi içince cevap dilekçesi verilmemişse ilerleyen aşamalarda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 141/2 maddesi uyarınca zamanaşımı defi davacının açık muvafakati ile yapılabilir. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu yürürlükte iken süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı define davacı taraf süre yönünden hemen ve açıkça karşı çıkmamışsa (suskun kalınmışsa) zamanaşımı defi geçerli sayılmakta iken, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uygulandığı dönemde süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı definin geçerli sayılabilmesi için davacının açık muvafakatı gerekir. Başka bir anlatımla 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamalar bakımından süre geçtikten sonra ileri sürülen zamanaşımı define davacı taraf muvafakat etmez ise zamanaşımı def’i dikkate alınmaz (Yargıtay HGK. 07.06.2017 gün 2016/9-1212 E. 2017/ 1078 K.). Zamanaşımı definin cevap dilekçesinin ıslahı yoluyla ileri sürülmesi de mümkündür (Yargıtay HGK. 04.06.2011 gün 2010/ 9-629 E. 2011/ 70 K.) Somut davada davalı …vekili ve … terekesi tasfiye memuru vekilince süresinden sonra yapılan zamanaşımı def’i yönünden davacının muvafakatı bulunmadığı gibi anılan davalılar vekillerince de zamanaşımı def’inin cevap dilekçesinin ıslahı yoluyla ileri sürülmediği anlaşılmıştır.
Öte yandan; zamanaşımı kişisel bir savunma nedeni (def’i) olup, bütün öteki savunmalarda olduğu gibi ve özellikle itiraz nedenlerinden farklı olarak, savunulmadığı takdirde mahkemece re’sen de gözetilemez ve uygulanamaz. Diğer bir deyişle; zamanaşımı def’i ancak ileri süren davalı yönünden değerlendirilebilir. Bu savunma, açıkça ve usulüne uygun şekilde ileri sürmeyen diğer davalıya sirayet de etmez.
Açıklanan nedenlerle davalı … vekili ve … terekesi tasfiye memuru vekilince süresinde ve usulüne uygun şekilde ileri sürülmüş bir zamanaşımı defi bulunmadığından Dairemizin 14.11.2019 tarih 2019/3747 E. 2019/7229 K. sayılı ilamının 3. nolu bendinde davalı … ve … yönünden ayrım yapılmadan mümeyyiz davalılar yararına 6762 sayılı TTK’nın 309/son fıkrasında düzenlenen beş yıllık zamanaşımı süresi bakımından değerlendirme yapılmaksızın zamanaşımı def’ilerinin reddiyle işin esası hakkında karar verilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle bozma yapılması yerinde olmadığından, davacı … vekilinin lehine verilen yerel mahkeme kararının davalılar lehine zamanaşımı yönünden temyiz etmesi beklenemeyeceğinden davacının davalılar …ve …’a yönelik karar düzeltme istemlerinin kabulü ile Dairemizin 14.11.2019 tarih 2019/3747 E. 2019/7229 K. sayılı bozma ilamının … ve … yönünden kaldırılarak hükmün davalılar … ve … yönünden onanmasına karar vermek gerekmiştir..” şeklinde hüküm kurulmuştur.
Mahkememizce Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 2019/3747 E, 2019/7229 Karar sayılı bozma ilamı ve 2020/781 E, 2021/7306 Karar sayılı karar düzeltme ilamına uyularak açık yargılamaya devam olunmuştur.
Davacı vekili 04/04/2022tarihli dilekçesi ile davalı …hakkındaki davayı takip etmeyeceğini bildirerek HMK 150. Maddesi gereğince işlem yapılmasını talep etmiş olduğundan … hakkındaki davanın bu dosyadan tefriki ile ayrı bir esasına kaydına karar verilmiş, bu dosya üzerinden HMK 150 maddesi kapsamında …hakkında karar verilmiştir.
Davalı … hakkındaki dava 2006/605 E.sayılı dosyadan tefrik edilerek 2015/1206 Esas numarasını aldığı, 2015/1206 E.sayılı dosyasında davalı … hakkında açılan davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği ve kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiği görülmüştür.
Davalılardan … ve … yönünden Mahkememizin 2006/605 E, 2016/144 Karar sayılı 18/02/2016 tarihinde verilen hüküm Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 2020/781 Esas, 2021/7306 Karar sayılı ilamı ile onanmış olduğundan davalılardan … ve … yönünden karar kesinleşmiştir.
Davalılardan …, …, …, …, …, …, katılma yoluyla … vekili ve …Tasfiye Memuru vekilince Mahkememizce verilmiş olan 2006/605 Esas, 2016/144 Karar sayılı ilam temyiz edilmiş olduğundan bu davalılar dışındaki davalılar açısından Mahkememizin 2006/605 Esas 2016/144 Karar sayılı ilamı temyiz edilmemesi sebebiyle kesinleştiğinden karar başlığında sadece davalı olarak …, …, …, …, …, …, …Tasfiye Memuru ve … davalı olarak gösterilmiştir.
Dava, …AŞ’nin … Bankasından kullanmış olduğu kredinin grup şirketlerine teminatsız olarak aktarılıp geri dönüşünün olmaması nedeniyle oluşan şirket zararının, yine yapılan sermaye artırımı sonrasında payların mali durumu zayıf olan … A.Ş. ye devredilmesine onay verilmesi ve sermaye taahhüdünün yerine getirilmesinin takip edilmemesi nedeni ile oluşan şirket zararının tahsili için davalı yönetim kurulu üyelerine ve denetim kurulu üyelerine karşı eski yönetici ve denetçilerin selefleri olmaları nedeniyle 6762 Sayılı TTK’nın 337. maddesine dayalı olarak açılan sorumluluk davasıdır.
Dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan eski TTK.nun 309. maddesi uyarınca “Mesul olan kimselere karşı tazminat istemek hakkı davacının zararı ve mesul olan kimseyi öğrendiği tarihten itibaren iki yıl ve her halde zararı doğuran fiilin vukuu tarihinden itibaren beş yıl geçmekle müruruzamana uğrar. Şu kadar ki; bu fiil cezayı müstelzim olup Ceza Kanununa göre müddeti daha uzun müruruzamana tabi bulunuyorsa tazminat davasına da o müruruzaman tatbik olunur.” şeklinde düzenleme getirilmiştir.
… A.Ş. Tarafından … bankası … şubesinden 20/08/1999 tarihinde kullandırılan 3.821.334 USD’lik kredi aynı gün grup şirketlerinden olan … A.Ş’ye ve 03/01/2000 tarihinde iktisat bankası malta şubesinden kullanılan 4.410.562 ,20 USD’lik kredi de aynı gün grup şirketlerinden olan … A.Ş’ye aktarılmıştır….A.Ş nin 25/09/1998 tarihinde sermaye arttırımı için olağanüstü genel kurul yaptığı ve 7.000 TL olan sermayesinin 2.600.000 TL ye arttırma kararı aldığı, arttırılan sermayenin 2.593.000 TL’sinin 1/4 ünün gazetede ilanından itibaren en geç 3 ay içerisinde geriye kalan 3/4 ünün de 3 yıl içerisinde ödenmesi gerektiği ve tüm ortakların 29/09/1998 tarihinde arttırılan sermayenin 1/2 si olan 1.296.500 TL yi şirketin banka hesabına taahhüt etmesi karşılığı yatırdığı ancak bu tarihten sonra arttırılan sermayenin kalan ödenmemiş 1/2 si karşılığı olan 1.296.500 TL’sinin ana sözleşme hükümlerine göre ödenmesi gereken 3 yıllık süre bitim tarihi olan 25/09/2001 tarihine kadar ortaklarca ödenmediğinin bilirkişilerce tespit edildiği, 10/08/2001 tarihinde toplanan …A.Ş. Yönetim Kurulunun 2001/10 sayılı kararı ile şirket sermayesinin ödenmeyen 1.296.500 TL’lik kısmının ortaklar tarafından payları oranında 25/09/2001 tarihine kadar ödenmesinin istenmesine, ödemeyen ortağın iştirak taahhüdünden ve kısmi ödemeden doğan haklardan mahrum kılınacağının, yerine başka ortak alınacağının ve kendisine verilen hisse senetlerinin iptal edileceğinin ortaklara duyurulmasına karar verildiği, yönetim kurulu tarafından ortaklara ait hisselerin ödenmemiş sermaye taahhüdü ile birlikte …A.Ş ye devredilmesinin onaylanmasına ve keyfiyetin pay defterine işlenmesine karar verildiği görülmüştür.
Dava konusu yönetim ve denetim kurulu üyelerinin sorumluluğunu gerektirecek … AŞ’nin … Bankasından kullanmış olduğu kredinin grup şirketlerine teminatsız olarak aktarılıp geri dönüşünün olmaması nedeniyle oluşan şirket zararının ve yapılan sermaye artırımı sonrasında payların mali durumu zayıf olan … A.Ş. ye devredilmesine onay verilmesi ve sermaye taahhüdünün yerine getirilmesinin takip edilmemesi nedeni ile oluşan şirket zararının 1998 /1999/2000 ve 2001 yıllarında gerçekleştiği, en son zarar verici eylemin gerçekleştiği tarihin 10/08/2001 tarihi olduğu, davanın 15/09/2006 itibariyle açıldığı, eski TTK.nun 309.maddesindeki 2 ve 5 yıllık zamanaşımı sürelerinin davanın açıldığı tarih itibariyle dolmuş olduğu anlaşıldığından davalılar …, …, …, …, … açısından davanın zamanaşımı nedeniyle reddine, Mahkememizce verilen 2006/605 Esas, 2016/144 Karar sayılı hüküm davalı … ve… açısından Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 2020/731 E, 2021/7306 Karar sayılı ilamı ile onanarak kesinleşmiş olduğundan yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalılar …, …, …, …, … açısından davanın zamanaşımı nedeniyle reddine,
2-Mahkememizce verilen hüküm davalı … ve … açısından Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 2020/731 E, 2021/7306 Karar sayılı ilamı ile onanarak kesinleşmiş olduğundan yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına,
3-Davacı … harçtan muaf olduğundan 220,90 TL peşin harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
4-Davalılar …, …, …, …, … kendilerini vekil ile temsil ettirdiklerinden davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verildiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan 5411 sayılı kanunun 133 son maddesi hükmü uyarınca … maktu vekalet ücretinden sorumlu olacağından 9.200,00 TL maktu vekalet ücretinin davacılardan alınarak bu davalılara ödenmesine,
5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
Dair davacı vekili ile bir kısım davalı vekilinin yüzüne karşı tebliğden itibaren 15 günlük sürede temyiz yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 15/09/2022

Başkan …
E-İMZALI
Üye …
E-İMZALI
Üye …
E-İMZALI
Katip …
E-İMZALI

Bu belge 5070 sayılı kanun kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.