Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/166 E. 2022/654 K. 13.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/166 Esas
KARAR NO : 2022/654

DAVA : Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (Tazminat)
DAVA TARİHİ : 25/11/2015
KARAR TARİHİ : 13/10/2022

Mahkememizde görülmekte olan Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (Tazminat) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili tarafından sunulan 25/11/2015 havale tarihli dava dilekçesinden özetle; davalı …’ün … tarihleri arasında … A.Ş.’nin Kobi Satış ve Pazarlamadan sorumlu Genel Müdür Yardımcısı, davalı …’in 01/04/2011-03/08/2015 tarihleri arasında … A.Ş.’nin Kurumsal ve Ticari Kredilerinden sorumlu Genel Müdür Yardımcısı, davalı …’in ise 08/07/2011-14/08/2015 tarihleri arasında… A.Ş.nin Operasyondan sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yaptıklarını, … A.Ş. Müşterilerinden …. Ltd. Şti. Firması tarafından muhtelif firmalara herhangi bir iş karşılığında düzenlenmemiş, muhteviyatı itibariyle yanıltıcı olan faturaların …’e ibraz edimesi ve söz konusu sahte faturaların temlik alınması suretiyle … tarafından … firmasına kredi kullandırıldığının anlaşılması üzerine … A.Ş. Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından konunun incelemeye alındığını ve yapılan kapsamlı inceleme sonucunda … tarih … nolu … Soruşturma Raporu tanzim edildiğini, söz konusu raporda … firmasının müşterilerinden olan … A.Ş. Firmalarına hitaben fatura düzenlemesi ve bu faturaları …’e temlik etmesi karşılığında kredi kullandığı, yapılan incelemeler neticesinde faturaların önemli bir bölümünün herhangi bir iş karşılğında düzenlenmediği, yanıltıcı olduğu, … firmasının faturalar karşılığında …’den krediler kullandığı, fatura borçlusu şirketler tarafından bahse konu fatura ödenmediği, bu yolla … firmasının …’i dolandırdığı ve ayrıca … şirket Yönetici Müdürlerinin birçok noktadaki ihtimalleri neticesinde dolandırıcılığın zamanında tespit edilmediği ve sonuç olarak …’in çok büyük maddi zarara uğradığının ayrıntılı bir şekilde tespit edildiğini, raporun A maddesinde … firmasının hakim ortağı …’nun gerçek bir ticari ilişkiden kaynaklanmayan …, … ve … firmalarına hitaben keşide edilen ama bu firmaların kayıtlarında bulunmadığı anlaşılan 40 adette toplam 18.042,445 USD ve 12.885,600 TL tutarındaki sahte faturayı …’e temlik ettiği ve temlik etmiş olduğu bu faturalarla …’ten 44.324.918 TL kredi kullanmak suretiyle …’i dolandırdığının belirtildiğini, raporda davalıların dolandırıcılık eylemine karşı görevlerini yerine getirmedikleri, bir çok ihmallerde bulundukları delillendirildiğini, davalı yöneticilerin tespit edilen zararın doğmasına neden olan ihmalleri tek tek sayıldığını, bunların; firma borçlu sayısı az olmasına karşın teyitsiz çalışıldığını, firma ticari ilişkilerinin niteliğinin sorgulanmadığını, fatura vadelerinin dayanıksız bir şekilde ötelendiğini, mutabakat metinlerinin borçlu firmalar tarafından düzenlendiğinin teyit edilmediğini, firmanın yıllık revizyonunun yapılmadığını, firmanın mali yapısındaki bozulmaya rağmen kredi kullandırılmaya devam edildiğini, davalıların yönetsel olarak yapması gereken hususlarda ihmal göstererek şirketin zarara uğramasına sebebiyet verdiklerini, davalıların özen ve bağlılık yükümlülüğüne aykırı hareket ettiklerini, duruma uygun araştırma yapmadıkları, ilgililerden bilgi almadıkları ve şirket yönetim kurulan ellerinde olan bilgileri de aktarmayarak TTK 369. Maddesinde doğan yükümlülüklerine aykırı davrandıkları tespit olunduğundan … şirketine vermiş oldukları zarardan sorumlu olduklarının sabit olduğunu, davalıların esas sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettiklerini, bu nedenle şirket zararından sorumlu olduklarını, davalıların …’in uğramış olduğu zararı ödemekle yükümlü olduklarını belirterek fazlaya ilişkin dava ve talep hakkı saklı kalmak kaydıyla davanın kabulüne, şimdilik 10.000,00 TL maddi teminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen işleyecek avans faiziyle tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili 07/12/2018 havale tarihli dilekçesi ile dava açılış aşamasında her bir davalı için talep edilen toplam 10.000,00 TL taleplerini, kök ve ek bilirkişi raporlarındaki tespitler ışığında bu kez her bir davalı için 14.304.972,00 şer TL arttırarak davasını ıslah etmiştir.
Dava dilekçesi davalılara usulüne uygun tebliğ edilmiş, davalılar vekili tarafından sunulan cevap dilekçesinde özetle; müvekkillerinin davacı kurum bünyesinde çalıştıkları süre boyunca üstlerinin emir ve talimatlarına uygun davrandığını, dikkatli ve tedbirli bir yöneticiden beklenebilecek özeni gösterdiklerini, sorumluluklarını doğuracak herhangi bir eylem ya da ihmalde bulunmadıklarını, ortaya çıktığı iddia edilen zararın davacı şirket yönetim kurulunun aldığı “iş adamı kararları” sebebiyle Faktoring işlemlerini doğası gereği bulunan riski kabul etmesinden doğduğunu, davalı müvekkillerinin sürecin her aşamasında davacı şirket yönetim kurulu emir ve talimatlarına uygun olarak hareket ettiklerini, iddia edilen zararın her faktoring şirketinin faaliyetlerindeki en olağan risk olan “verdiği krediyi geri tahsil edememe” riski ile ilgili olduğunu, Yönetim Kurulu ve davalılarının …’in halihazırda kabul ettiği bu risk çemberi içerisinde hareket ettiğini, müvekkillerinin hem kredilenin ilk tesis edildiği andan itibaren ödeme sorunlarının çıktığı zamandan sonrasına kadar üstlerinin talimatları doğrultusunda veya onların bilgisi dahilinde hareket ettiklerini, hem de …’i sorun çıktığı andan itibaren sıkı takibe aldıklarını ve şirket kuralları dahilinde davranarak ilgili sorunların riskini en aza indirmek için ek teminatlar aldıkları göz önüne alındığında kendilerinden beklenmesi gerektiği ölçüde davrandıklarını ve herhangi bir sorumluluklarının olmadığının açıkça görüleceğini, …’e Tahsilat Yönetim Usulü ile kredi kullandırılması ve sonrasında alınan kararların ticari kararlar olduğunu, TTK M. 369’un gerekçesinin ifadesi ile “iş adamı kararları” olduğunu, dava dilekçesinde dayanak yapılan … Teftiş Kurul soruşturma raporunun tek taraflı ve olayı tüm yönleri ile sorgulamayan bir belge niteliğinde olduğunu, kimsenin kendi düzenlediği belgeye kendi lehine delil olarak dayanamayacağını, ana prensibi karşısında söz konusu soruşturma raporunun huzurdaki davaya esas alınmasının mümkün olmadığını, söz konusu iddia edilen zarar ile davalıların filleri arasında illiyet bağının da kurulamaması dikkate alınarak huzurdaki davanın reddi gerektiğini belirterek davacı tarafından Genel Kurul Kararı süresi içerisinde sunulmadığı ve 2 haftalık kesin süre kaçırıldığı için dosyanın usulden reddine ve davanın pasif husumet nedeniyle reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı tarafça davanın … Sigorta A.Ş. ve … A.Ş.’ye ihbarı talep edilmiş olup, mahkememizce ihbarı talep edilen taraflara usulüne uygun dava dilekçesi ve ihbar dilekçesi tebliğ edildiği görülmüştür.
İhbar olunan … A.Ş. Vekili tarafından sunulan ihbara cevap dilekçesinde özetle; ihbar olunan … Sigorta A.Ş. İle Sigortalı … A.Ş. arasında 21/12/2014-20/12/2015 dönemi ile 21/12/2015-20/12/2016 dönemi için “Yönetici Sorumluluk Sigortası” poliçesi imzalandığını, müvekkili şirketin de bu sigorta poliçesinin imzalanması anlamında 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu ve Sigorta ve Reasürans Brokerliği Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak aracılık ettiğini, bu kapsamda müvekkili şirketin 5684 sayılı Sigortacılık Kanununun 2. Maddesinde yer alan tanıma uygun olarak tarafsız ve bağımsız davranarak ve sigorta teminatı almak isteyen kişilerin hak ve menfaatlerini gözeterek sigorta veya reasürans sözleşmesi yaptırmak isteyenleri temsil edeceğini, dolayısıyla müvekkili şirketin sigorta poliçelerine taraf olmadığı gibi herhangi bir sigorta güvencesi de sağlayamayacağını, davalı tarafından yalnızca broker sıfatını taşıyan hiçbir sigorta güvencesi sağlamadığını, müvekkili şirkete davanın sehven ihbar edildiğini beyan etmiştir.
İhbar olunan … Sigorta A.Ş. vekili tarafından sunulan ihbara cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin işbu davaya konu sigorta ettirenin dava dışı … A.Ş. olduğunu, … A.Ş. ve bağlı şirketlerinde çalışan yöneticilerin sigortalı tanımlandığı … numaralı Yönetici Sorumluluk Poliçesi’ni düzenlediğini, eldeki poliçenin bir sorumluluk poliçesi olması sebebiyle, poliçe tahtında müvekkilinin sorumluluğunun bulunup bulunmadığının ancak davalıların iddia edilen zarardan poliçede belirtilen anlamda kusurlarıyla sorumlu olmaları ve dava konusu zararın ise poliçe kapsamında teminat altına alınan bir zarar olması durumunda tartışılabileceğini, sigortalı davalıların dava konusu olay bakımından herhangi bir kusuru olmadığından iddia edilen zararın müvekkili şirketin koruması kapsamında bulunmadığını, dava konusu talebin ticari alacak sigortalarının konusu olduğu için bu durumun poliçe kapsamında olduğunu, ileri sürülen zararın ise poliçede yer alan mesleki sorumluluk istisnası gereği tazen teminat dışında olduğunu beyan ederek, davalıların sorumluluğunun bulunmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkememizce yapılan yargılama sonucunda; davacı faktoring şirketinde icracı müdür olarak görev yapan davalıların …. firmasına kullandırılan krediler ile ilgili fatura borçlularına yönelik herhangi bir teyit çalışması yapmadıkları gibi ihbarda da bulunmadıkları, teyit işleminin informatik firması üzerinden yapıldığı, bu işlemin de gerçek olmadığı, faktoring işleminin 2 temel unsuru olan ticari işlem ve alacağın varlığının bulunması şartının gerçekleşmediği, davalıların … firması ile kredilendirme sürecinde fatura borçlusundan teyit almayarak veya fatura borçlusuna gerekli ihbarı yapmayarak sorumluluklarını yerine getirmedikleri, bu nedenle her birinin %33,33 oranında kusurlu oldukları, TTK’nun 557. maddesi kapsamında birden çok kişinin aynı zararı tazminle yükümlü olmaları halinde bunlardan her birinin kusuruna ve durumun gereklerine göre zararın şahsen kendisine yükletilebileceği ölçüde bu zarardan diğerleri ile birlikte müteselsilen sorumlu tutulabileceği, davacının dava açarken 10.000,00 TL üzerinden talepte bulunduğu, her bir davalının sorumluluğunun 3.333,00 TL olduğu gerekçesi ile 10.000,00 TL tazminatın 3.333,00 TL’den …, 3.333,00 TL’den …, 3.333,00 TL’sinden … sorumlu olmak üzere davalılardan müteselsilen dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile tahsiline, ıslah ile arttırılan kısmın zaman aşımı sebebiyle reddine karar verilmiştir.
Mahkememizin 2015/1136 Esas ve 2019/43 karar sayılı 30/01/2019 tarihli gerekçeli kararı davacı vekili, İhbar olunan vekili ve davalılar tarafından istinaf edilmiş olup, Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesinin 2020/681 E, 2022/62 K sayılı 27/01/2022 tarihli bozma ilamında “…Dava konusu faktoring işlemlerinin gerçekleştiği (2013-2014) tarihlerde yürürlükte olan somut olaya uygulanması gereken 6102 sayılı TTK. m.553/1: “Kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar.” demektedir. Maddenin bu fıkrasında bahsi geçen kişilerin kusurları ile ihlal ettileri durumlardaki sorumluluklarından bahsedilmektedir. 6102 sayılı TTK’da ETK.’dan farklı olarak, kasten ve ihmal neticesinde ifadesi yerine kusur kavramı kullanılmıştır. TTK.da 26/6/2012 tarihli ve 6335 sayılı Kanunun 41’inci maddesiyle değişiklik yapılarak “kusurlarının bulunmadığını ispatlamadıkça,” ibaresi madde metninden çıkarılmıştır. Bu sayede sorumluluğun kusur sorumluluğu olduğu belirtilmiş, ispat yükü de yönetim kurulu üyelerine ait olmaktan çıkmış, davacıya yüklenmiştir. TTK.’da sorumluluğu öngörülen kişilerin kendi kusurunun diğerlerinden daha az veya farklı olduğunu öne sürme olanağını tanıyan farklılaştırılmış teselsül kabul edilmiştir. TTK m.553/1 hükmü gereği, sorumlu tutulabilecek kişiler şirketin yönetimiyle ilgili organlarıdır. Bu bakımdan anonim şirketin idaresi ve temsili ehliyeti ile donatılmış yönetim kurulu ve üyeleri bu kapsamda olduğu gibi, ayrıca, yönetim kurulunun görev ve yetkilerini usulüne uygun bir biçimde devrettiği kişiler de buna girmektedir. Bu bağlamda, bu kişiler yetki devri sayesinde, esasen yönetim kuruluna bırakılmış alanlarda şirket idaresinin oluşumunu önemli ölçüde tek başlarına belirlerler.
Dosya kapsamından, davacı şirketin hiyerarşik yapılanmasının yönetim kurulu, onun altında genel müdür, onun altında genel müdür yardımcıları ve onların altında da bölüm müdürleri ve birim yönetmenleri şeklinde gerçekleştiği, şirketin ana iştigal konusunu teşkil eden finansman kararlarının genel çerçevesinin aralarında dava dışı Genel Müdür ve aynı zamanda şirket yönetim kurulu üyesi Mustafa Şahan ve diğer üç yönetim kurulu üyesinden müteşekkil Kredi Komitesi tarafından belirlendiği, dava konusu faktoring işlemlerine dayanak teşkil eden Kredi Komitesi kararlarında, davalıların takdim eden konumunda oldukları görülmektedir. Dolayısıyla dava dışı …’ın icracı müdür olduğu tartışmasız ise de, genel müdür yardımcısı pozisyonundaki davalıların icracı müdür niteliğinde olup olmadığı dosya kapsamından anlaşılamadığı gibi, bilirkişi raporunda bu yönde tespit ve değerlendirmeye verilmemiştir. Kaldı ki, yargılama sırasında dosyaya sunulan taraflar vekillerinin yazılı beyanlarından, davalıların icracı müdür olmadıkları, talimatla hareket ettikleri ileri sürülmüştür.
Hal böyle olmasına karşın, ilk derece mahkemesinin gerekçesinde, davalıların icracı müdür oldukları şeklindeki tespitine nasıl ve hangi gerekçe ile ulaşıldığı anlaşılamamıştır. Bu durumda, ilk derece mahkemesince, davalıların icracı müdür olup olmadığı araştırılarak, icracı müdür olmadığı sonucuna ulaşılması halinde ise, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesi gereğince, “İş Kanunu’na göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanunu’na dayalı her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözümünde İş Mahkemeleri görevlidir.” hükmü gereği, iş mahkemesinin görevli olduğu gözetilerek sonucuna göre bir karar verilmesi…” yönünde bozulmuştur.
Mahkememizce Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesinin 2020/681 E, 2022/62 K sayılı 27/01/2022 tarihli bozma ilamına uyularak yargılamaya devam olunmuştur.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesine uyarınca, İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle (o kanunun değiştirilen ikinci maddesinin Ç, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli olarak lüzum görülen yerlerde iş mahkemeleri kurulur. 5521 sayılı kanunun 1. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen İş Kanunu, şu an yürürlükte olan 4857 sayılı İş Kanunu’dur. Keza 4857 sayılı İş Kanununun 1 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince, 4 üncü maddedeki istisnalar dışında kalan bütün işyerlerine, işverenler ile işveren vekillerine ve işçilerine, çalışma konularına bakılmaksızın bu Kanunun uygulanacağı belirtilmiştir. Bu nedenle 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıkları, iş mahkemelerinde çözülecektir. İş mahkemesinin diğer kanunlardaki ayrık düzenlemeler hariç görevli olması için taraflar arasında iş ilişkisi bulunması gerekir. Taraflar arasındaki ilişkinin iş ilişkisi dışında diğer iş görme edimi içeren özel sözleşmeler (vekalet, eser, ortaklık gibi) olması halinde genel hukuk mahkemelerinin(görev uyuşmazlığı), statü hukuku kapsamında olması halinde ise idari yargının görevli olması (yargı yolu uyuşmazlığı) sözkonusu olacaktır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 19 ve 6100 sayılı HMK.’un 33. maddeleri uyarınca hakim tarafların hukuki nitelendirmesi ile bağlı değildir. Hakim aradaki sözleşmesel ilişkiyi yorumlayarak, sözleşme türünü ve içeriğini kendisi belirleyebilir. Tarafların gerçek ve ortak iradelerini esas alır. Bu nedenle taraflar arasındaki sözleşmenin iş, vekalet, eser veya ortaklık sözleşmesi olduğunu nitelendirilmesi hakime aittir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 135. maddesi uyarınca “yönetim organı”, anonim şirketler ve kooperatiflerde yönetim kurulu, limited şirketlerde müdür veya müdürler, şahıs şirketleriyle sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerde yöneticidir. Aynı kanunun 368. Maddesi uyarınca “Yönetim kurulu, ticari mümessil ve ticari vekiller atayabilir. Devamı 370/2 maddesine göre ise “Yönetim kurulu, temsil yetkisini bir veya daha fazla murahhas üyeye veya müdür olarak üçüncü kişilere devredebilir. En az bir yönetim kurulu üyesinin temsil yetkisini haiz olması şarttır.
Organ statüsündeki murahhas azalar dışında anonim şirket yönetim kurulunu oluşturan kişilerle şirket tüzel kişiliği arasındaki ilişki kural olarak vekalet akdine dayansa da bu ilişkinin iş ilişkisi olarak kurulmasına da bir engel bulunmamaktadır. O halde hukuki nitelendirme her somut olaydaki çalışma ilişkisi özelinde yapılmalıdır (Prf. Dr. Sarper Süzek, İş Hukuku, Yenilenmiş 10. Bası. İstanbul s. 133-134)
Türk Borçlar Kanunu ticari temsilciyi “işletme sahibinin, ticari işletmeyi yönetmek ve işletmeye ilişkin işlemlerde ticaret unvanı altında, ticari temsil yetkisi ile kendisini temsil etmek üzere, açıkça ya da örtülü olarak yetki verdiği kişi” olarak tanımlamıştır(Mad.547/1). Aynı kanunun 554. maddesinde ticari temsilci ile temsil ettiği kişi arasında hizmet, ortaklık veya vekâlet sözleşmelerinin olabileceği, ancak bunun sınırlı olmadığı, taraflar arasında başkaca hukuki ilişkilerin de bulunabileceği belirtilmiştir. Kısacası ticari temsilci ile işletme sahibi arasında iş ilişkisi kurulabilir.
Şirketlerde tüzel kişiliği temsil eden genel müdür veya müdürlerin ticari temsilci oldukları açıktır. Ticari temsilcinin yukarıdaki düzenlemelere göre gerçek anlamda ortak olmadıkça, bağımsız hareket etmedikçe ve murahhas üye olmadığı sürece, iş ilişkisi kapsamında çalıştığının kabulü gerekir. Ayrıca ticari temsilci olan, genel müdür veya müdür ile tacir olan kişi arasında çıkan uyuşmazlıkların iş ilişkisi olması halinde uyuşmazlığın 6102 sayılı TTK.’nun 5/1 maddesi yollaması nedeni ile 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca iş mahkemesinde görülmesi gerekir. (Yargıtay 9. HD nin 2016/3077 Esas, 2016/9147 Karar 12/04/2015 tarihli kararı bu yöndedir.)
Davalılar … , …, Zühal Ören’ e ait işyeri sicil dosyası getirtilmiş yapılan incelemesinde; davalıların davacı iş veren ile hizmet sözleşmesi akdettikleri, bu sözleşmenin 1. Maddesinde çalışanın sözleşme, yasa, iş yeri iç yönetmelikleri, işveren talimatları doğrultusunda görevini ifa edeceğinin belirlendiği, her 3 davalınında genel müdür yardımcılığına atanmış olduğu, davalıların davacı şirketin hiyearşik yapılanmasında yönetim kurulu , onun altında genel müdür, onun altında genel müdür yardımcıları ve onların altında da bölüm müdürleri ve birim yönetmenleri şeklinde gerçekleştiği, davacı şirketin anasözleşmesinin 12. Maddesi kapsamında; TTK nun 367. Maddesi çerçevesinde düzenlenecek iç yönergeye göre yönetimi kısmen veya tamamen bir veya birkaç yönetim kurulu üyesi veya 3. kişiye devir etme hakları olduğu, iç yönergenin şirketin yönetimini düzenlendiği, bunun için gerekli olan görevleri tanımladığı yerlerini gösterdiği özellikle kimin kime bağlı ve bilgi sunmak ile yükümlü olduğunun belirlendiğini , 9 Nisan 2015 tarihli Türkiye Ticaret Sicil gazetesinin 8797 sayılı nüshasında şirketin temsil ve ilzamının ne şekilde olacağının yayınlandığı buna göre yönetim kurulu üyeleri genel müdür, genel müdür yardımcıları ve müdürlerin imzasının 1. Derecede olduğu, 1. Derece imza yetkililerinden her hangi ikisi veya 1 dereceden imza yetkililerinden her hangi birinin veya 2. Derece imza yetkililerinden her hangi ikisinin müşterek imzaları ile veya bunların yine müşterek imzaları ile tevkil edecekleri 3. Kişiler marifeti ile faktoring sözleşmelerini imzalayabileceklerinin düzenleme konusu yapıldığı görülmüştür.
Davalılar genel müdür yardımcısı sıfatı ile akdetmiş oldukları hizmet sözleşmesi kapsamında SGK olarak davalı şirkette çalışmakta olup, yönetim kurulu üyesi sıfatına haiz değillerdir. Bu durumda davalılar ile davacı işveren arasındaki ilişkinin ne şekilde yürüdüğünün tespit edilmesi gerekmektedir.
Davalılar davacı şirkette tek başına karar alan ve uygulayan konumda olmayıp iş veren davacının talimat ve direktifleri ile hareket eden konumunda olduklarından işveren vekili veya yardımcısı olarak nitelendirilemezler. Davalılar genel müdüre ve yönetim kuruluna bağlı onların direktifleri ile çalışan genel müdür yardımcıları olduklarından ve üst düzey yönetici olmadıklarından davacı şirkette iş ilişkisi kapsamında çalıştıkları mahkememizce kabul edilmiştir.
Ticari Temsilci olan genel müdür veya müdürler ile tacir olan kişi arasında çıkan uyuşmazlıkların iş ilişkisi olması durumunda 6102 sayılı TTK nun 5/1 . Maddesinin yollaması ile 5521 sayılı iş mahkemeleri kanunun 1. Maddesi uyarınca davaların iş mahkemesinde görülmesi gerekmektedir. Davalılar davacı şirket nezdinde genel müdür yardımcısı sıfatları ile çalışmışlar, yönetici pozisyonunda yer almamışlar, hukuki ve kişisel olarak işverene bağımlı olarak işverenden emir alarak çalıştıklarından davaya bakmakla görevli mahkemenin İş Mahkemesi olduğu sonucuna varılmıştır.
Tüm dosya kapsamının ve delillerin değerlendirilmesi sonucunda davacı ile davalılar arasında işçi işveren ilişkisi olduğu davaya bakmakla görevli mahkemenin 5521 sayılı iş mahkemeleri kanunun 1. Maddesi uyarınca İş Mahkemeleri olduğu, görevin yargılamanın her aşamasında mahkemece resen araştırılması gerektiği anlaşıldığından HMK 114/C ve 115 maddeleri uyarınca Mahkememizin görevsizliğine, İstanbul İş Mahkemelerinin görevli olduğuna, karar kesinleştiğinde ve talep halinde dosyanın görevli Nöbetçi İstanbul İş Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş olup aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M /Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE, Mahkememizin görevsizliği nedeniyle dava şartı yokluğundan dava dilekçesinin reddine,
2-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde dosyanın görevli NÖBETÇİ İSTANBUL İŞ MAHKEMESİNE gönderilmesine,
3-HMK 331.maddesi uyarınca Harç ve masrafların görevli mahkemede nazara alınmasına,
Dair davacı vekili ile davalılar vekilinin ve ihbar olunan vekili yüzüne karşı tebliğden itibaren 2 haftalık sürede HMK 341. maddesi uyarınca istinaf yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.13/10/2022

Başkan
E-imzalıdır.
Üye
E-imzalıdır.
Üye
E-imzalıdır.
Katip
E-imzalıdır.