Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/217 E. 2021/252 K. 26.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/217 Esas
KARAR NO : 2021/252

DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 21/04/2010
KARAR TARİHİ : 26/03/2021

Mahkememizde görülmekte olan Alacak davasında yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı ile davalı şirket arasında acentalık sözleşmesi kurulduğunu ve davalının … acentası olduğunu, 2003 yılından beri acentalık yaptığını ancak bu işlerden dolayı hak edişlerinin ve sair alacakların ödenmediğini,davacının ailesinin desteği ile ayakta kalabildiği davalı ile yapılan görüşmelerin netice vermediğini,acentalık hizmeti karşılığını alamadığını,bu nedenle acentalık hak edişleri nedeniyle fazlaya haklar saklı kalarak şimdilik 100.000 TL acentalık isim hakkı nedeniyle şimdilik 100.000 TL araç yakıt bedelinden şimdilik 100.000 TL cari hesap sözleşmesinden şimdilik 100.000 TL iş yerine yapılan masraflar nedeniyle şimdilik 100.000 TL cezai şart nedeniyle şimdilik 100.000 TL toplam 600.000 TL nin %80 faiziyle birlikte davalıdan alınarak müvekkiline verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın reddi gerektiğini her ne kadar davacının 2003 yılından beri davalı şirketin … bölgesi acentalık faaliyetini yürütmüş ise de 24.03.2008 tarihinde tarafların karşılıklı olarak bir araya geldiklerini ve fesih protokolünü imzaladıklarını ve bu protokole göre de ödeme protokolünü düzenlediğini ve ödeme planına göre de, 28.03.2008-31.03.2008 tarihinde kadar 7.313,00 TL ile 14.04.2008-19.04.2008 tarihine kadar 7.313,00 TL şeklinde ödemenin yapılacağını kararlaştırıldığını ve davalının bu ödemeleri davacıya yaptığını dekontlarının sunulduğunu,ve sözleşmenin 15 maddesinde yer aldığı şekilde,… kargo markası ile işe başlayan acentalının bu takım avantajlarla işle başladığını ve bu işe başlamak için belirlenen bu rakamın hiçbir şekilde iade edilemeyeceğini kararlaştırıldığı,isim hakkı bedelinin hiçbir şekilde iade edilemeyeceğini açık ve net olarak sözleşmede yazılı olduğunu,ve yine ticari unvan ve marka kullanım anlaşmasında ki bedelinde hiçbir şekilde iade edilemeyeceğinin kararlaştırıldığı … 4 ATM’nin… nolu dosyasında da davalı aleyhinde bir başkasının açtığı davada aynen bu yolda karar verildiğini,davacıya araç yakıt bedeli cari hesap bedeli iş yerine yapılan masraf bedeli adı altında hiçbir borcu olmadığını 24.03.2008 tarihli fesih protokolünde ile taraflar ticari ilişkiyi sonlandırdıklarını ve ödemelerin davalı tarafça dekontlarla yapıldığını, başkaca bir alacak olsa idi protokolde bu alacakların yazılı olması gerektiğini savunarak haksız davanın reddini talep etmiştir.
Mahkememizce verilen 2010/302 E. Esas 2012/72 K. sayılı 07/05/2012 tarihli kararında “…rapor taraflara tebliğ edilmiş, davacı taraf itirazına uğramış ise de rapor yasal bilimsel ve tarafsız olması nedeniyle mahkememizce denetime elverişli hükmü esas alınarak delillerin tümü değerlendirildiğinde,her ne kadar taraflar arasında 011.07.2003 tarihli acentalık sözleşmesi imzalanmış ve … bölgesi acentalığı davalı tarafından davacıya verilmiş ise de tarafların 05.03.2009 tarihli fesih protokolü ile sözleşmeyi karşılıklı olarak fes ettikleri fesih protokolü imzalandıkları,ve davacının hak edişten kaynaklı alacağının 7.313,00 TL lik 2 ayrı ödeme halinde davacıya dava açılmadan önce ödendiği böylece davacının hak edişten kaynaklanan hiçbir alacağının bulunmadığı diğer alacak kalemleri hakkında da davacının davasını ispat edemediği görülmekle,davalının hak ediş bedellerini sözleşme çerçevesinde davalıya ödediği ve fesih protokolü uygun davrandığı davacının diğer taleplerinin sözleşmede belirtilen maddeler gereğince yerinde olmadığı ve zaten bu alacak kalemlerini de ispatlayamadığı anlaşılmakla açılan davanın reddine…” karar verilmiş, verilen karar Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 11.07.2013 tarih, 2012/12679 esas 2013/14642 karar sayılı onama kararı, yine bu karara karşı yapılmış olan karar düzeltme talebine yönelik 11. Hukuk Dairesinin 11.02.2014 tarih 2013/18305 esas, 2014/2382 karar sayılı karar düzeltme talebinin reddine ilişkin kararı ile birlikte 11.02.2014 tarihinde kesinleşmiştir.
Davacı vekili 30.12.2016 muhabere havale tarihli yargılamanın yenilenmesini içerir dava dilekçesinde özetle; Müvekkili tarafından davalı aleyhine açılan 2010/302 esas 2012/72 K sayılı 21/04/2010 tarihinde açılan alacak davası, 07/05/2012 tarihinde karara çıktığını, söz konusu karar ile müvekkilinin açmış olduğu davanın reddedildiğini, bu kararın temyize taşındığını, 11/02/2014 tarihli Yargıtay kararı ile de temyiz başvurusunun reddedildiğini, müvekkilinin haklı davasını hakimlerin yanlış kanaat getirmesi sonucu, haksız ve hileli olarak kaybettiği için bu durumu Anayasa mahkemesine dahi götürdüğünü, yaşadığı bu haksızlığı giderebilmek için Adalet Bakanlığına 30.09.2013 tarihinde başvurduğunu, yerel mahkemede yapılan yargılama esnasında müvekkili tarafından kendisine tanınan yasal süre içerisinde delilleri, tanıkları bildirildiğini ve toplanılması istenilen delillerin tek tek belirtilmiş olsa dahi yerel mahkemece deliller toplanılmadığını, tanıkların dinlenilmediğini, tek bu husus bile Yargıtay aşamasında bozma sebebi için yeterli iken Yargıtay tarafından yanlış değerlendirme sonucu red kararı geldiğini, yine yerel mahkemede yapılan tahkikat da alınan bilirkişi raporunun eksik, hatalı ve apaçık yanlış olduğu için müvekkili tarafından yeniden bilirkişi görevlendirilerek, yeni bir rapor alınması istenmesine rağmen mahkemece gerekçe gösterilmeden bu talebinde reddedildiğini, müvekkili tarafından yapılan inceleme ve araştırma neticesinde müvekkilinin davasına bakan yerel mahkemenin de hakimlerden birisinin FETÖ soruşturması kapsamında görevden alındığını, temyiz incelemesinde görev yapan hakimlerden …, …’ın da FETÖ soruşturması kapsamında görevden alındığını, müvekkilinin yüzde yüz kazanması gereken haklı davasında neden kaybettiğinin ancak 15 Temmuz Darbe Girişimi neticesinde aydınlık kazandığını, müvekkil davasına bakan hakimlerin FETÖ soruşturması kapsamında meslekten alındığını, müvekkilinin hem yerel mahkeme kararına hem de Yargıtay’da temyiz incelemesine şaibe karıştığını, hakkaniyet ve adalet ilkeleri gereği müvekkilinin hakkına kavuşabilmesi için dosyanın yeniden açılmasının, incelenmesinin elzem olduğunu, müvekkili tarafından yapılan Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru talebini inceleyen raportör olarak atanan …’ın da FETÖ soruşturması kapsamında görevden alındığını, raportör olarak görevli hakimin bu şekilde görevden alınmasının, müvekkilinin davası ve verilen kararın doğruluğu, adil ve tarafsız olduğu hakkında kuşkuya düşürdüğünü, bu hususun dahi dosyanın yeniden incelenmesi ve yargılamanın yenilenmesi için yeterli olduğunu, H.M.K. kapsamında hakimlerin verdiği kararlarında tarafsız ve adil olması gerektiğini amir hükmü ile tesis ettiğini, lâkin FETÖ soruşturması kapsamında görevden alınan hakimlerin apaçık kabul ile sonuçlanması gereken bir davada ret kararı vermesinin, karar veren hakimin bağımsızlığından, doğruluğundan ve tarafsızlığından kuşku yarattığını, “Adil yargılanma hakkı” başlıklı THAS m6/l’e göre; “Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar. gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasmın makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahip olduğunu, Hakim’in, bağımsız ve tarafsız olması gerektiğini bildirerek müvekkilinin aleyhine evvelce mahkememiz tarafından verilen ve hileli yollar ile kesinleşen kararın icrasının durdurulmasına, yargılamanın yenilenmesi istemlerinin kabul edilerek, önceki kararın ortadan kaldırılmasına, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin karşı taraf üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Yargılamanın iadesi fevkalade bir kanun yolu olup, ancak kesinleşmiş kararlara karşı bu yola başvurulabilir. Yargılamanın iadesi sebepleri HMK 375 maddesinde sınırlı olarak sayılmıştır. Davacının yargılamanın yenilenmesi talebiyle ilgili olarak ileri sürmüş olduğu, davaya bakan yerel mahkeme hakimlerinden birisinin FETÖ soruşturmalarında görevden alınmış olması, temyiz aşamasında görev alan hakimlerle ilgili olarak 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında temyiz incelemesine şaibe karıştığı, davacı tarafından Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuruyu inceleyen bir kısım raportörlerin FETÖ soruşturması ile bağlantılı olduğu yönündeki iddialar HMK’nın 375/(1)-a maddesinde mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması, aynı maddenin b fıkrasında davaya bakması yasak olan yahut hakkındaki red talebi, merciince kesin olarak kabul edilen hakimin karar vermiş veya karara katılmış bulunması düzenlemesi yönünden değerlendirilmiş, davacının belirttiği isimlerin somut olarak HMK 375/(1)-a-b fıkraları kapsamında yargılamanın yenilenmesini gerektirir şekilde davacıya yönelik bir etkileri olduğu hususu davacı tarafça ispatlanamamış, mahkememizce de davacı iddialarının HMK 375 maddesi düzenlemesi kapsamında yargılamanın yenilenmesini gerektirir mahiyette olmadığı değerlendirilmiş, belirtilen nedenlerle yargılanmanın yenilenmesi talebinin reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin 02/08/2017 havale tarihli dilekçesi ile mahkeme ilamını temyiz etmesi üzerine dosya Yagıtay 11. Hukuk Dairesine gönderilmiştir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2017/3393 esas 2019/340 karar sayılı 15/01/2019 tarihli ilamında; “İlk derece mahkemesince 10.05.2017 tarihinde verilen nihai nitelikteki kararın, bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtikten sonra verildiği açıktır. Keza, dava dosyasında 6100 sayılı Kanun’un Geçici 3. maddesinin ve bu meyanda anılan maddenin 2. fıkrasının uygulanmasını gerektirir nitelikte bir kararın temyiz incelemesinin yapıldığını gösterir bilgi ve belgeye de rastlanmamıştır. Bu meyanda, mahkemece evvelce verilen 2010/302 Esas 2012/72 Karar sayılı kararın Dairemizce karar düzeltme talebinin reddi suretiyle kesinleşmiş olmasının anılan Kanunun Geçici 3/2. maddesinin uygulanmasını gerektirmeyeceği, bir başka söyleyişle, bu durumun 10.05.2017 tarihinde verilen nihai hükmün 1086 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde temyiz incelemesine tabi tutulmasını gerektirici mahiyet taşımadığı anlaşılmaktadır.
Bu nedenle, mahkemece verilen kararın kanunyolu incelemesi Bölge Adliye Mahkemesine ait olup, yasa gereğinin takdir ve ifası bakımından dava dosyasının ilk derece mahkemesine iadesine karar vermek gerekmiştir.” şeklinde görüş bildirilmiştir.
Yargıtay ilamı kapsamında İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 2019/727 esas 2021/215 karar sayılı 19/02/2021 tarihli ilamında; Dava, HMK’nın 373 vd. maddeleri uyarınca yargılamanın yenilenmesi istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince, yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekili tarafından, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönleriyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Dava dosyasının yapılan incelemesinde; ilk derece mahkemesinin yargılamanın iadesine konu 2015/91 E- 2017/784 K sayılı, 06.06.2017 tarihli kararının, kanun yollarından geçmek suretiyle kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Yargılanmanın yenilenmesini talep eden talep dilekçesinde; eldeki dava dosyasında, Yargıtay içtihatları ile çelişki oluşturacak şekilde ilk derece mahkemesince bilirkişi raporunda acente tarafından tahsil edildiği ispatlanamayan prim alacakları üzerinden yapılan hesaplama kararı esas alınarak hüküm oluşturulmasını, ilk derecedeki yargılama aşamasında görevli bir hakimin, Yargıtay ilamında imzası bulanan bazı hakimlerin ve yine Anayasa mahkemesi raportörü bir hakimin, FETÖ/PYD suçlamasıyla tutuklanmış olmasını gerekçe göstermektedir.
Davacının, yargılamanın yenilenmesine dair talep dilekçesi, ayrı bir dava olarak harçları yatırılmak suretiyle ve ayrı bir esas üzerinden ve ayrı bir dosya üzerinden yürütülmesi gerekmektedir.
492 Sayılı Harçlar Kanunu’nın 2. maddesi gereğince,” Yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanları, yargı harçlarına tabidir. Ceza mahkemelerinde şahsi hukuka ait hakların hüküm altına alınması halinde de, celse harçları hariç olmak üzere (1) sayılı tarifeye göre harç alınır. “denilmektedir.
Yargılamanın iadesi davası, ilk davadan ayrı yeni bir dava olup, dava değeri üzerinden, tıpkı yeni açılan davalar gibi yargılama harçlarına tabidir. Nitekim, Harçlar Kanunu’nun 10. maddesi gereğince yargılamanın iadesi davalarında, yeni davalar gibi harç alınacağı hükme bağlanmıştır.
Aynı Kanun’un “Harcı ödenmeyen işlemler” başlıklı 32. madde gereğince ise ” Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse, işleme devam olunmakla beraber, bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır” şeklindedir.
İlk Derece Mahkemesince yargılanmanın yenilenmesi talebine ilişkin olarak kanundaki düzenlemeye uygun şekilde harç alınmamış olduğu görülmektedir. Harçlar Kanunu 10. maddesi gereğince, yargılamanın yenilenmesi talepli davalar nispi harca tabi davalardan olduğundan, (1) Sayılı Tarife gereğince anlaşmazlık konusu değer üzerinden nispi harç alınması gerekmektedir. Dava harcı, kamu düzenine ilişkin olup, davanın görülmesi için yasayla getirilmiş dava şartı niteliğindedir. Bu nedenle, harç konusu HMK’nın 355. maddesi uyarınca, Dairemizce resen nazara alınmıştır.
İlk derece mahkemesince, başvuru harcının ve dosya kapsamına göre dava değeri üzerinden peşin harcın yatırılması hususunda, kanuni sonuçları hatırlatılmak suretiyle kesin süre verilmesi ve sonucuna göre işlem yapılması gerekmektedir.
Dava harçlarının yatırılmış olması dava şartı olup, bu şart gerçekleşmeden davanın incelenip karara bağlanması usul ve yasaya aykırı olmuştur.
Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.a.4 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.” şeklinde görüş bildirilmiştir.
İstinaf karar ilamı kapsamında dosyanın incelenmesinde; Bölge Adliye Mahkeme ilamında her ne kadar başvuru harcının ve nisbi harcın yatırılmaması nedeniyle kararın kaldırılmasına karar verilmiş ise de dosyaya 30/12/2016 tarihinde harcın yatırıldığı, yatırılan harç bedelinin de dava değeri üzerinden hesaplanan nispi bedelin harçlar kanunu kapsamında maktu bedelin altında kalması sebebiyle maktu bedel üzerinden harç bedeli tamamlatılarak dosyaya yatırıldığı tespit edilmekle nisbi harç hususunda dosyada bir eksiklik bulunmadığı tespit edilmekle ve istinaf yargılamasında maddi vakıa denetimi ile hukuki vakıa denetimi yapılabileceğinden dolayısıyla bilirkişi raporu alınabileceğinden, tanık dinlenebileceğinden, keşif yapılabileceğinden eksik yatan başvurma harcı hususunda da davacıya yapılacak bir tebligatla harcın istinaf mahkemesince ikmal ettirilmesinin mümkün olacağı, bu sayede istinaf sisteminin ruhuna uygun ve hızlı bir yargılama yapılabileceği dikkate alındığında istinaf mahkemesi kararındaki gerekçenin kaldırma sebebi teşkil etmeyeceği kanaatine varılarak dosya esasının kapatılarak dosyanın davacı vekilinin talebi doğrultusunda istinaf incelemesinden geçmesi amacıyla dosyanın İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesine gönderilmesine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M / Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Dosyanın davacı vekilinin talebi doğrultusunda istinaf incelemesi için İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesine GÖNDERİLMESİNE,
2-Mahkememiz esasının gönderme kararı nedeniyle bu şekilde KAPATILMASINA,
Dair, tarafların yokluğunda dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda karar verildi. 26/03/2021

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır

“Bu belge 5070 Sayılı Kanun hükümlerince elektronik imza ile imzalanmıştır.”