Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/352 E. 2020/608 K. 26.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/352 Esas
KARAR NO : 2020/608

DAVA : Tespit
DAVA TARİHİ : 13/06/2019
KARAR TARİHİ : 26/10/2020

Mahkememizde görülmekte olan Tespit davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili tarafından sunulan 13/06/2019 tarihli dava dilekçesinde özetle; davacının, davalı şirket sermayesinin yüzde %25’ini temsil eden 50.000.00 TL nominal değerde 50 adet B grubu pay sahibi olduğunu, aynı zamanda davalı …’ın Yönetim Kurulu Başkan vekili ve taraflar arasındaki 03.05.2018 tarihli yönetici iş sözleşmesiyle davacı … ile … arasındaki 03.05.2018 tarihli … Tic.A.Ş. (Hissedarlar Sözleşmesi) uyarınca …’ın genel müdürü olduğunu, … tarafından davacıya sırasıyla; 14.05.2019 tarihli. 2019/6 karar numaralı ve “…’nın yetkilerinin askıya alınması ve şüphenilen eylemlere ilişkin şirket içi inceleme yapılması” konulu (2019/6 sayılı karar) bir yönetim kurulu kararı isimli bir belge ve 15.05.2019 tarihli, 2019/7 karar numaralı ve ‘”yeni imza yetkililerinin belirlenmesi” konulu ( 2019/7 sayılı karar) bir yönetim kurulu kararı isimli bir belge ile birlikte (“Yönetim Kurulu Kararları”) gönderildiğini, yönetim kurulu kararlarının usul ve yasaya aykırı şekilde, daha önee istifa etmiş üyelerin katılımı ve imzası ile alındığını, yönetim kurulu kararlarının alındığı tarihte …’ın Yönetim Kurulu üyesi olmayan kişiler tarafından imza edildiğini, …’ın yönetim kurulu üyelerinden … 25.04.2019 tarihinde tek taraflı yenilik doğurucu irade beyanı ile Yönetim Kurulu üyeliği görevinden istifa ettiğini, yönetim kurulunun toplanma ve karar alma usulüne uyulmadığını, anılan yönetim kurulu kararlarının kötü niyetli ve muğlak, izaha muhtaç olduğunu, yönetim kurulu sıfatı olmadığı halde toplantı yapıp kararlar alan kişilerin, daha önce istifa ettiğini, yönetim kurulu üye sayısının yarısına tekabül eden istifaların görüşülmesi öncelikli mesele olması gerekirken davacıyı şirketten uzaklaştırmaya çalışmak, şirket içi bir hesaplaşma ve şirketin kurucusu olan davacıya, yönelik bir itibar suikastı izlenimi uyandırdığını, usulsüz Yönetim Kurulu Kararlarının bankalara ve sair yerlere bildirilmiş olması nedeniyle acil ödemelerin, iş ortağı firmalar ile yazışmaların yapılamadığını, yurt içi ve yurt dışında iş yapma imkanlarının kaybolduğunu, şirket fiilen organsız kaldığını, bu nedenle, şirketin daha fazla maddi zarar ve itibar kaybına uğramasını engellemek, ekonomik ve yönetime dair konularda acil sayılabilecek önlemlerin alınabilmesi için karar verilene kadar davacı …’nın tedbiren şirket yönetim ve temsil kayyumu olarak atanmasına, davanın kabulü ile … tarihli ve …karar numaralı Yönetim Kurulu Kararı ve 15.05.2019 tarihli ve 29/7 karar numaralı Yönetim Kurulu Kararının batıl olduğunun tespitine ve iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili tarafından sunulan 10/07/2019 tarihli cevap dilekçesinde özetle; dava dilekçesinde zikredilen Yönetim Kurulu üyeleri arasında gerçekleşen ve vakıf olunamayan iddialar bağlamında, dava dışı yönetim kurulu üyelerinin de dosyadan haberdar edilerek dosyaya dahil edilmelerinin gerektiğini, Yönetim Kurulu kararlarının usule uygun olduğunu, bahsi geçen yönetim kurulu üyelerinin Ticaret Sicil Gazetesi ve MERSİS kayıtlarında halen Yönelim Kurulu üyesi olduklarını, söz konusu Yönetim Kurulu kararlarının toplantı ve karar alma usullerine aykırı olduğu iddiasının da doğru olmadığını. TTK 393. madde gereğince müzakereye katılma yasağı kapsamında davacının söz konusu müzakereye katılmasının zaten mümkün olmadığını, davacının tedbir talebinin de hukuki olmadığını, söz konusu kararların şirkete kayyum atanmasını gerektirir bir sonuç doğurmadığını, şirketin organsız kaldığı iddiasının da gerçeği yansıtmadığını, anılan ve resen gözetilecek nedenlerle, davanın reddine ve yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkememizce, 09/10/2019 tarihli ara karar uyarınca, Tarafların iddia ve savunmaları, sundukları deliller, davalı şirketin ticari defter ve kayıtları, yönetim kurulu karar defteri, şirket esas sözleşmesi ile tüm dosya kapsamı ve dosya incelenerek iddia edilen yönetim kurulu üyelerinin istifa edip etmediği, istifa dilekçesinin şirkete ulaşıp hukuki sonuç doğurup doğurmadığı, şirket kayıtlarında buna ilişkin bir kayıt bulunup bulunmadığı, dava konusu yönetim kurulu kararlarının şirket esas sözleşmesine ve TTK’ya uygun olarak yapılıp yapılmadığını, butlanın gerekip gerekmediği konusunda rapor alınmak üzere bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiş olup, bilirkişi … ve … tarafından ibraz edilen 17/01/2020 tarihli raporda; dava konusu yönetim kurulu kararları incelendiğinde, bu kararların sermaye artırımına ilişkin olmadıkları, dolayısıyla da TTK. m. 460/5 hükmü uyarınca iptallerinin talep edilemeyeceği, yine dava konusu 14.05.2019 tarihli kararın davacının yönetim yetkilerinin askıya alınmasına ve 15.05.2019 tarihli kararın da davacının tüm temsil ve ilzam yetkilerinin iptal edilmesine ilişkin olduğundan, bu kararların “batıl kararlar” başlığını taşıyan TTK. m. 391 hükmünde öngörülen “anonim şirketin temel yapısına uymayan ” bir karar niteliği taşımadıklarından, bir başka deyişle, bütün pay sahiplerinin değil sadece bazı pay sahiplerinin kişisel menfaatlerini etkileyebilen kararlar olduklarından davacının dava konusu kararların butlanını da isteyemeyeceği, dava konusu kararları alan iki yönetim kurulu üyesinin istifa beyanlarının davalı şirkete ulaştığına ilişkin herhangi bir delil sunulmadığı, istifa iradesi karşı tarafa ulaşana kadar geri alınabileceğinden ve hatta karşı tarafa ulaşmış olmakla birlikte karşı tarafın talebiyle ve karşılıklı rıza ile geri alınabileceğinden, dava konusu kararlarda istifa ettikleri iddia edilen yönetim kurulu üyelerinin imzalarının bulunmuş olması nedeniyle, böyle bir istifa iradesi varsa da bu iradenin geri alındığı anlaşıldığından, iki yönetim kurulu üyesinin görevinin kararın alındığı tarihte devam ettiğinin kabulü gerektiği, bu bakımdan alınan kararların yokluk şartlarının gerçekleşmediği” sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Mahkememizce, 06/07/2020 tarihli ara karar uyarınca, Dosyanın önceki bilirkişilere tevdi ile davacı tarafından sunulan evrak takip formu değerlendirilerek şirketin karar defteri, evrak takip formu, yönetim kurulu karar defteri incelenerek şirketin yönetim kurulu kararlarının tarihi itibariyle istifadan haberdar olup olmadığı konusunda maddi vaka tespitinin yapılması bu hususun tüm şirket kayıtlarının irdelenmesi suretiyle somutlaştırılması, istifa ettiği iddia edilen üyenin istifa tarihinden sonra şirket faaliyetlerine katılıp katılmadığının tespiti konusunda ek rapor alınmak üzere bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiş olup, bilirkişi … ve … tarafından ibraz edilen 17/01/2020 tarihli ek raporda; Sayın Mahkemenin ara kararı doğrultusunda inceleme yapılmış olup kök rapordaki kanaatimizi değiştirecek herhangi bir somut veriye rastlanmamıştır.
Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe;
Dava, davalı şirketin 14.05.2019 tarihli 2019/6 karar numaralı ve 15.05.2019 tarihli 2019/7 karar numaralı yönetim kurulu kararlarının butlanının tespitine ilişkindir.
Davacı taraf, davalı şirketin sermayesinin %25’ine sahip B grubu hissedarı olduğunu, yönetim kurulu üyelerinden …’in 25.04.2019 tarihinde yönetim kurulu üyeliğinden istifa ettiğini, diğer yönetim kurulu üyesi …’in de 08.05.2019 tarihinde yönetim kurulu üyeliğinden istifa ettiğini, davalı şirketin … tarihli … ve… tarihli … numaralı yönetim kurulu kararlarının istifa eden yönetim kurulu üyelerinin katılımı ile alındığını, yönetim kurulunun çağrı usulüne aykırı şekilde toplandığını beyan ederek kararların butlanının tespitini talep etmiştir. Davalı taraf, davacının iddialarının doğru olmadığını, TTK m. 393 gereğince müzakereye katılma yasağıının bulunduğunu, şirketin organsız kalmadığını beyan ederek davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.
Davalı şirketin 14.05.2019 tarihli 2019/6 sayılı yönetim kurulu kararının incelenmesinde; konusunun davacının yetkilerinin askıya alınmasına ve şüphelenilen eylemlere ilişkin şirket içi inceleme yapılmasına ilişkin olduğu, bu kapsamda davacının şirket içindeki yetkilerinin ve CEO görevinin şirket içi inceleme sona erene kadar askıya alınmasına dair karar alındığı anlaşılmıştır. 15/05/2019 tarihli 2019/7 numaralı yönetim kurulu kararının incelenmesinde; gündeminin yeni imza yetkilerinin belirlenmesine ilişkin olduğu, bu kapsamda B grubu hissedarı davacının tüm temsil ve ilzam yetkilerinin iptal edilmesine karar verildiği anlaşılmıştır. Her iki yönetim kurulu kararının da yönetim kurulu üyeleri olarak …, …’nin katılımları ile alındığı görülmüştür.
Uyuşmazlık, davalı şirketin yönetim kurulu üyelerinin istifa edip etmediği, dava konusu edilen yönetim kurulu kararlarının istifa eden yönetim kurulu üyelerinin katılımı ile alınıp alınmadığı, yönetim kurulu kararlarının usulüne uygun olup olmadığı, kararların butlanının tespitinin gerekip gerekmediği noktalarına ilişkindir.
Öncelikle taraflar arasındaki Hissedarlar Sözleşmesinin irdelenmesi gerekmektedir. Hissedarlar sözleşmesinin incelenmesinde; davacının, davalı şirketin %25 pay sahibi B sınıfı hissedarı olduğu, feri müdahil …, … şirketinin ise geriye kalan %75 payın sahibi A sınıfı hissedar olduğu, sözleşmede yönetim kurulu üyelerinin A Sınıfı Yönetim Kurulu üyeleri ve B Sınıfı Yönetim Kurulu üyeleri şeklinde iki ayrı tarzda düzenlendiği, A Sınıfı Yönetim Kurulu üyelerinin A sınıfı hissedarlar tarafından tayin edileceği, B sınıfı Yönetim Kurulu üyelerinin B sınıfı hissedarlar tarafından tayin edileceği, yönetim kurulunun yapısı başlıklı sözleşmenin 4.2 maddesinde Yönetim kurulu üyelerinin üçünün A sınıfı hissedarın gösterdiği adaylardan, birinin ise B sınıfı hissedarların gösterdiği adaylardan seçileceğinin kararlaştırıldığı, şirketin temsili başlıklı 4.5 maddesinde şirketin üçüncü şahıslara karşı her zaman A sınıfı Yönetim Kurulu Üyeleri tarafından hazırlanacak ve kabul, tescil ve ilan edilmek üzere yönetim kuruluna sunulacak olan iç yönergeleri ve imza sirküleri ile temsil edileceğinin düzenlendiği, 4.6 maddesinde davacının yönetim kurulu tarafından feshedilmediği sürece 5 yıl boyunca şirketin icra kurulu başkanı olarak hareket edeceğinin düzenlendiği görülmüştür.
Dosyada mübrez … Ticaret Sicili kayıtlarının tetkikinde, davalı şirketin yönetim kurulu üyelerinin … ve davacı … olduğu görülmüştür.
Yargılama sırasında davalı şirketin kayıtlarının incelenmesi için bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Bilirkişi ek raporunda; istifa eden yönetim kurulu üyelerinin evrak takip formunda kayıt edildiği, elektronik takip formunun elektronik ortamda bilgisayar programı ile oluşturulduğu, bahse geçen kaydın önceden noterden onaylanmış defter veya ilgili makamlarca değiştirilemeyeceği onaylanmış elektronik ortamda tutulan bir kayıt olmadığı, istifa ettiği iddia edilen yönetim kurulu üyelerinin şirket adına işlemler yaptığı tespit edilmiştir.
TTK m.391’de; yönetim kurulunun kararının batıl olduğunun tespiti mahkemeden istenebileceği, özellikle; eşit işlem ilkesine aykırı olan, anonim şirketin temel yapısına uymayan veya sermayenin korunması ilkesini gözetmeyen, pay sahiplerinin, özellikle vazgeçilmez nitelikteki haklarını ihlal eden veya bunların kullanılmalarını kısıtlayan ya da güçleştiren, diğer organların devredilemez yetkilerine giren ve bu yetkilerin devrine ilişkin, kararların batıl olduğu düzenlenmiştir.
İlk olarak dava konusu kararların istifa eden yönetim kurulu üyelerinin katılımı ile gerçekleşmesi nedeniyle batıl oldukları iddiasının değerlendirilmesi gerekir. Yönetim Kurulu üyesi … açısından; 25.04.2019 tarihli istifa beyanının davalı şirkete hitaben yazıldığı, yönetim kurulunun üyeliğine devam edemeyeceğini belirterek kabul edilmesini talep ettiği görülmüştür. Dolayısıyla, istifa beyanının şirketin kabulü şartına bağlı olarak yöneltildiği anlaşılmıştır. Tek taraflı bozucu yenilik doğuran hak niteliğinde olan istifa iç ilişkide muhatap şirkete ulaşmasıyla hukuki sonuç doğurur. Ancak yenilik doğuran hakların kullanılmasına ilişkin beyanın hüküm ifade etmesi kural olarak şarta bağlı tutulamaz, karşı tarafın muvafakatine bağlı olamaz. Yenilik doğuran hak kullanılıp sonuç meydana geldikten sonra bundan geri dönülemez. Ancak taraflar isterlerse yenilik doğuran hakların sonuçlarını ortadan kaldıran bir sözleşme yapabilirler. Bu açıklamalar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde, istifa beyanının şarta bağlı olarak yapılması nedeniyle hukuki sonuç doğurmadığı, ilgili yönetim kurulu üyesinin A Sınıfı Yönetim Kurulu üyesi olduğu nazara alındığında Hissedarlar Sözleşmesi uyarınca A Sınıfı hissedar ile anlaşmak suretiyle istifanın sonucunu ortadan kaldırarak görevine devam ettiği, nitekim istifa beyanından sonra bu konuda şirket tarafından bir karar alınmaksızın ilgili yönetim kurulu üyesinin şirket adına işlem yapmaya devam etmesinin ve dava konusu yönetim kurulu kararlarına iştirak etmesinin bu durumu doğruladığı dikkate alındığında yönetim kurulu üyesi …’in istifa etmediğine kanaat getirilmiştir. Diğer yönetim kurulu üyesi … açısından; 08.05.2019 tarihli mailin incelenmesinde; mailin şirkete değil davacıya gönderildiği, mail içeriğinden …’in yönetim kurulu üyeliğinden istifa ettiğini, istifasının … başkanı tarafından kabul edildiğini, aynı şekilde …’in de yönetim kurulu üyeliğinden istifa ettiği ve istifasının kabul edildiğini davacıya söylediği görülmüştür. Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde yapılan değerlendirmeler sonucunda; ilgili yönetim kurulu üyesinin şirkete yöneltilmiş açık bir istifa beyanının bulunmadığı, istifa ettiğinin A sınıfı Hissedar tarafından kabul edildiğini bildirdiği, mail içeriğinin istifa beyanı olarak yorumlanamayacağı, yorumlansa dahi istifa beyanının muhatabı olan davalı şirkete yöneltilmemesi nedeniyle hukuki sonuç doğurmadığı, yine mail içeriğinden her iki yönetim kurulu üyesinin de istifasını A sınıfı Hissedara kabul şartına bağlı olarak sunduğu, ilgili yönetim kurulu üyesinin A Sınıfı Yönetim Kurulu üyesi olduğu nazara alındığında Hissedarlar Sözleşmesi uyarınca A Sınıfı hissedar ile anlaşmak suretiyle istifa konusunda karar alınmadan görevine devam etmek yönünde karar almasının mümkün olduğu, nitekim mailin gönderilme tarihinden sonra şirket adına işlem yaptığı ve dava konusu yönetim kurulu kararlarına iştirak ettiği anlaşıldığından …’in yönetim kurulu üyeliğinden istifa etmediği kanaatine varılmıştır. Bu nedenle davacının istifa eden yönetim kurulu üyelerinin dava konusu kararlara iştirak etmeleri nedeniyle kararların batıl olduğu yönündeki iddiasının doğru olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Ayrıca davacı taraf, dava konusu kararların alındığı toplantıların Hissedarlar Sözleşmesi’nde ve TTK’da belirtilen çağrı usulüne uyulmaksızın yapılması nedeniyle batıl olduğunu iddia etmektedir. Söz konusu kararların davacının temsil yetkisinin askıya alınmasına ve iptal edilmesine ilişkin olduğu, TTK m.393’de, müzakereye katılma yasağının, yönetim kurulu üyesinin müzakereye katılmamasının dürüstlük kuralının gereği olduğu durumlarda da uygulanabileceğinin düzenlendiği anlaşılmakla TTK m.393 uyarınca çağrı usulüne uyulmaksızın ve davacının katılımı olmaksızın diğer tüm yönetim kurulu üyelerinin katılımıyla kararların alınmasında hukuka aykırı bir yön olmadığı sonucuna varılmıştır.
Tüm dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; yönetim kurulu üyelerinin istifa etmediği, dolayısıyla kararların yoklukla malul olmadığı, TTK ve Hissedarlar Sözleşmesi’nde belirtilen toplantı ve karar alma nisabına uygun olarak alındığı, dava konusu yönetim kurulu kararlarının TTK m.391’de öngörülen nedenlere bağlı olarak batıl olarak kabul edilemeyeceği, kararların sermaye artırıma ilişkin olmaması nedeniyle TTK m.460/5 uyarınca iptal edilmesinin talep edilemeyeceği, kararların alınmasında hukuka aykırı bir yön bulunmadığı anlaşıldığından davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar yasası uyarınca belirlenen karar harcı olan 54,40 TL’nin, peşin alınan 44,40 TL harçtan mahsubu ile eksik harç olan 10,00 TL’nin davacıdan tahsil edilerek hazineye irat kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesaplanan 3.400,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yatırılan gider avansından bakiye kalan kısmın, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacı tarafa iadesine,
Dair; davacı, davalı ve feri müdahil vekillerinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde, mahkememize ya da mahkememize gönderilmek üzere her hangi bir Asliye Ticaret Mahkemesine verilecek bir dilekçe ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İSTİNAF kanun yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 26/10/2020

Katip …
¸¸

Hakim …
¸¸